Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1636 E. 2022/1345 K. 19.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1636
KARAR NO: 2022/1345
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/05/2018
NUMARASI: 2014/403E. 2018/567K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabul- kısmen reddine dair verilen hükme karşı, taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; davacının dava dışı … AŞ’nin yönetim kurulu başkanı, aynı zamanda … Limited Şirketi’nin müdürü olduğunu, taraflar arasında 11/07/2012 tarihli sözleşmeye göre bu şirketlerdeki % 50 hissenin 5.000.000,00 TL + 350.000 Euro bedel ile davalıya satıldığını, ancak bu bedelin davalı tarafından tamamen ödenmediğini, yapılan ödemelerin TL karşılığının 3.360.868,00 TL olduğunu, bakiye alacak 2.188.232,00 TL’nin davalıdan istendiğini, davalının ödeme yapmadığını, aksine bu sözleşmenin yapılması ve hisselerin devredilmesine karşılık teminat amacıyla davalıya verilen iki adet boş senedin davalı tarafından icra takibine konulduğunu, 24/10/2011 tarihli 200.000 Euro bedelli ve 17/01/2012 tarihli 250.000 Euro bedelli senetlerin zaten davalının borcundan mahsup edildiğini, bu nedenle 2.118.232,00 TL alacaklarının kaldığını ileri sürerek, takibe konu senetlerden dolayı borçlu olmadıklarının tespitine, ayrıca 2.118.232,00 TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; dava dilekçesinde belirtilen şirketlerde davacının hissesinin % 35’e karşılık geldiğini, diğer hisselerin dava dışı ortaklara ait olduğunu, hisse devirlerinin usulüne uygun yapılarak 29/06/2012 tarihinde tescil ve ilan edildiğini, 11/07/2012 tarihli sözleşmenin davacı tarafça kötü niyetli olarak düzenlendiğini, diğer devreden dava dışı ortakların hisseleri için davacının dava açma hakkının bulunmadığını, dayanak yapılan “sösleşme” başlıklı belgenin davalıya değer kısmı boş olarak imzalatıldığını, hisse bedellerinin ilgililerine devir sözleşmelerinde belirtildiği şekilde ödendiğini, dolayısıyla davacı tarafın bir alacağının kalmadığını, menfi tespite konu senetlerin ise teminat senedi olmadığını, dayanılan sözleşmede bu senetlere ilişkin herhangi bir atfın bulunmadığını, davacının ihtarnamelerinin kendilerine tebliğ edilmediğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Dava hukuki niteliği itibariyle Anonim Şirket ve Limited Şirket hisse devir sözleşmesinden kaynaklı alacak ve İİK.72.maddeye dayalı olarak açılan menfi tespit davasıdır. Yapılan yargılamalar sonucu iddia ve savunmaya, taraflarca sunulan ve imzaları inkar edilmeyen 11/07/2012 tarihli “sösleşme” başlıklı belgelere, hisse devri yapılan şirketlerin sicil dosyalarına, hisse devirlerine ilişkin dosyaya sunulan 25/06/2012 tarihli devir belgelerine, Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas ve … Esas sayılı takip dosyalarına, davalının banka yolu ile gönderdiği ve tercümeleri sunulan ödeme belgelerine, takibe dayanak ve davaya konu olan senetlere, 19/01/2017 tarihli bilirkişi raporuna, aynı heyetten alınan 04/08/2017 tarihli ek rapora, davacı asilin 16/03/2017 tarihli duruşmada ve 17/05/2018 tarihli duruşmada alınan beyanlarına ve tüm dosya kapsamına göre; Menfi tespit davası yönünden yapılan incelemede, davacının başlangıçta icra takibine konu senetlerin dayanılan 11/07/2012 tarihli sözleşme kapsamında bu sözleşmenin teminatı olarak verildiğini ileri sürdüğü, 04/03/2014 tarihinde yapılan ön inceleme duruşmasında uyuşmazlığın “dava konusu senetlerin hisse devrine ilişkin olarak teminat olarak verilip verilmediği” şeklinde belirlendiği, ancak daha sonra davacı asilin iddiasını değiştirerek 16/03/2017 tarihli duruşmada davalı taraftan öncesinde borç para aldığını ve bu senetleri davalıya verdiğini, ortaklık konusunda anlaşma yapıldıktan sonra senet bedellerinin borçtan düşülmesini talep ettiğini, davalının bunu kabul ettiğini, senetleri isteyince yırtıp attığını söylediğini ileri sürdüğü, bu şekilde söz konusu senetlerin teminat senedi olmadığını, davacı tarafın kabul ettiği, ancak bu iddiasını yazılı delil ile ispat edemediği, senedin sebepten mücerret olup aksinin yazılı delillerle ispatının gerektiği, dolayısıyla senet borçlusu olan davacının menfi tespit davası yönünden davasını ispat edemediği anlaşılmakla bu talebin reddine; Alacak davası yönünden yapılan incelemede, feri müdahil olan ve davaya muvafakat veren kişiler ve davacının toplamda %50 olan A.Ş.ve Limited Şirketindeki hisselerin davalıya satışının gerçekleştiği, noter satışlarının 25/06/2012 tarihinde yapıldığı, dayanak yapılan “sösleşme” başlıklı belgenin ise 11/07/2012 tarihinde düzenlendiği, davacı yanın başlangıçta hisse devir bedelinin dayanılan belgedeki gibi 5.000.000,00 TL + 350.000 Euro olduğunu iddia etmesine karşılık, davacı asilin 17/05/2018 tarihli duruşmada şirket hisse devir bedelinin 5.000.000,00 TL olduğunu, eklenen 350.000 Euro’nun ise şirket malı olan çiçek bedelleri olduğunu belirttiği, her ne kadar davalı taraf noterde belirtilen hisse satış bedellerini ödediğini savunsada, dosyaya sunulan delillerden ve özellikle davalının hisse devrinden önce 24/10/2011 tarihinde başlayan ve hisse devrinden sonra 31/01/2013 tarihine kadar devam eden bankadan gönderilen ödemeler dikkate alındığında hisse bedelinin tamamını ödemediğinin mahkememizce kabul edildiği, hisse bedeli tarafların imzasının inkar etmedikleri belgeye göre 5.000.000,00 TL olduğu, her bir şirket hissesi için ayrı bir değer belirtilmediğinden ve davacı asilin 17/05/2018 tarihli duruşmada alınan beyanına göre bedellerin yarı yarıya olduğu, dava dışı hissesi devredilen …A.Ş.’de davacının herhangibir hissesinin bulunmadığı, buna göre limited şirket hisse devir değerinin 2.500.000,00 TL ‘ye karşılık geldiği, davacının % 35 hissesine ise 875.000,00-TL düştüğü, davacı tarafından da belirtilen 3.660.868 TL ödemenin yarısının (limited şirket hissesine düşen) 1.830.434,00-TL’ye karşılık geldiği, davacının % 35 hissesi dikkate alındığında davacının yaptığı tahsilatın 640.651,90 TL ettiği, davacının hisse değerinden alınan bu ödeme mahsup edildiğinde (875.000,00 TL-650.651,90 TL) davacının alacağının 234.348,10 TL kaldığı, her ne kadar feri müdahiller davacıya yetki verdiklerini beyan etselerde 11/07/2012 tarihli sözleşmenin sadece davacı tarafından imzalandığı, vekaleten işlem yapıldığına ilişkin bir beyanın olmadığı, dosyaya sunulan 28/03/2013 tarihli vekaletnamenin hisse devrine ilişkin bulunmadığı, sözleşme tarihinden sonra düzenlendiği, dolayısıyla feri müdahil olan ortaklar adına davacının dava açma hakkının olmadığı…” gerekçesiyle, davacının açtığı menfi tespit davasının reddine, davacının davalı aleyhine açtığı alacak davasının kısmen kabulü ile 234.348,10 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar vermiştir.Bu karara karşı, tüm taraf verillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde de yer alan takas-mahsup talebi konusunda değerlendirme yapılmadığını, Menfi tespit davasında ispat yükünün davalıda olduğunu, buna rağmen mahkemenin aksi yönde değerlendirme yaparak karar verdiğini, Güvene dayalı olarak devam eden ortaklık görüşmelerinde davalının yazılı anlaşma öncesi ödemeleri olduğunu bu bağlamda davalının, müvekkilden menfi tespit davasına konu senetleri de aldığını, senetlerin esasen teminat senedi olduklarını, senede konu bedellerin ödendiği savunması değerlendirilmeden menfi tespit davasının reddi yoluna gidildiğini, hisse bedeline mahsup edilen senet nedeniyle borçlu olunamayacağını, Değer verilen ve hükme esas alınan sözleşmede bedel 5.000.000 TL + 350.000 EURO olarak kararlaştırılmışken mahkemece sadece 5.000.000 TL. üzerinden hüküm kurulduğunu, Davaya dayanak sözleşmenin müvekkili ve davalı arasında akdedilmiş olduğunu, müvekkilinin eş ve çocuklarının müvekkile tam yetki verdiklerini, zaten huzurdaki davaya müdahil olup bu iradelerini ve muvafakatlerini ortava koymuş olduklarını, Yargılama giderinin hatalı hesaplandığını, Faiz başlangıcının ihtarın tebliği tarihinden itibaren olması gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.Feri müdahil vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Alacak davasının tamamı üzerinden kabul kararı verilmesi gerektiğini,Mahkemece menfi tespit davasının reddine karar verildiği halde, hükümde aynı senetlere karşılık gelen ödemelerin hisse devrinden mahsup edilmesinin de çelişki oluşturduğunu, takas-mahsup yönünden de değerlendirme yapılmadığını,Sözleşmede yer alan 350.000 Euronun hatalı şekilde dikkate alınmadığını,Mahkemece hatalı şekilde sadece % 35 hisse üzerinden hüküm kurulduğunu,Müvekkillerinin davacıya tam yetki vermiş olduklarını, huzurdaki davaya müdahil olup bu iradelerini ve muvafakatlerini ortaya koymuş olduklarını,Menfi tespit isteminin reddine ilişkin kararın da hatalı olduğunu, bu hususta davacı vekilinin istinaf dilekçesini aynen tekrar ettiklerini,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinde gerekçe olarak, hiçbir somut veri değerlendirilmeden, salt davacı tarafça 17.05.2018 tarihli oturumda verilen ifade doğrultusunda karar verildiğini, şirketlerin varlıkları ve hisse oranlarının değerlendirilmediğini,Dosya kapsamında, bilirkişilere verilen görevin 11.07.2012 tarihli sözleşme ve tarafların ortağı oldukları her iki şirketin 2012 ve 2013 yıllarına ait ticari defterleri incelenerek şirket hisselerinin devir tarihi itibari ile rayiç değerlerinin tespitinin yapılması olduğu halde bilirkişilerce belirtilen hususlar göz ardı edilerek rapor düzenlendiğini,Dosya kapsamına sunulan ödemelerin ne için yapıldığının bilirkişiler tarafından ortaya konulmadığını,Fer’i müdahil olarak davaya katılmış olanların davada taraf sıfatlarının bulunmadığını,Müvekkilinin … Ltd. Şti.’nde davacıy ait olan %35 oranındaki hisseyi ve diğer %15 oranındaki hisseyi noter satışı satın ve devralmış olduğunu ve noter senetlerinde bu hisse devirlerine ilişkin bedellerin ödendiğinin belirtildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, iki farklı hukuki ilişkiye dayandırılmakla, ilk talep takibe konu iki adet bonoya dayalı olarak borçlu olunmadığının tespiti, ikinci talep ise şirket hisse alım satımından kaynaklı alacak iddiasına dayanmaktadır. Davacı, dava dilekçesinde menfi tespit davasının kabul edilmemesi durumunda ikinci talebine konu olan ve yargılama neticesi lehine hükmedilecek alacak miktarından menfi tespit davasına konu edilen senet bedellerinden takas ve mahsubunu talep etmiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle, menfi tespit davasının reddine, alacak davasının kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, taraf vekillerince, yasal süreleri içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dava dosyası istinaf incelemesi için Dairemize gelmiş ve 2018/2050 Esas sırasına kaydedilmiştir. Anılan dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, Dairemizin 2018/2050 Esas- 2020/981 Karar sayılı, 01.10.2020 tarihli hükmüyle; davalının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davacının ve feri müdahilin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; davacının davalıya 24/10/2011 tarihli 200.000 Euro bedelli ve 17/01/2012 tarihli 250.000 Euro bedelli senetlerden dolayı borçlu olmadığının tespitine, davacının alacak yönünden açtığı davasının kısmen kabulü ile 912.047,00 TL alacağın, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, alacak davasına yönelik fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiştir.Bu kararın davacı ve davalı vekillerince temyizi üzerine, Yargıtay 11. HD’nin 2020/8138 Esas- 2022/4904 Karar sayılı, 15.06.2022 tarihli kararıyla, Dairemizin anılan hükmü bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamında; “…Kararı, davalı vekili ile katılma yoluyla davacı vekili temyiz etmiştir.1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.2- Dava, menfi tespit ve bakiye hisse devir bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili, davalının dava tarihine kadar banka aracılığıyla ve elden makbuz karşılığında toplam 3.660.868.-TL karşılığı ödeme yaptığını, ancak hisselerin devir bedelinin bakiye kısmı olan 2.118.232.-TL’yi ödemediğini ileri sürmüştür. 3.660.868.-TL’nın hisse devir bedeli olarak davacı tarafından tahsil edildiği ikrar edildiğinden mahkemece, bu miktar ödeme yapıldığının kabulü gerekirken sadece banka yoluyla yapılan ödemeleri gösteren bilirkişi raporundaki 2.876.373.-TL’nın hisse devir bedeli ödemesi olarak kabulü doğru olmamış, kararın bu yönden davalı yararına bozulmasını gerektirmiştir.3- Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz eden taraflara iadesine, 15/06/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” denilmiştir.Bozma kararı üzerin dava dosyası yukarıdaki yeni esasına kaydedilmiş, HMK’nın 373.maddesi uyarınca duruşma açılarak taraflar davet edilmiştir. Yapılan duruşmalı inceleme sonucunda, usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yargılamaya devam olunmuştur. Uyulan bozma ilamı doğrultusunda yapılan yargılama sonucunda: Davacı … dava dilekçesinde, davalı … ile aralarında 11.07.2012 tarihli sözleşme imzalandığı, söz konusu sözleşme ile davalı …’ın, … A.Ş. ve …taki hisselerin %50’sini ( her bir şirkette %50 olmak üzere ) 5.000.000TL+ 350.000 Euro bedelle devralmış olduğunu, bu kapsamda davalı …’ın bir takım ödemeler yaptığını ancak halen 2.118.232 TL borcunun bulunduğunu, taraflar arasında az yukarıda bahsi geçen 11.07.2012 tarihli sözleşmenin imzalanmasına ve böylece hisse devrinin gerçekleşmesine teminat olmak üzere davacının davalıya keşide ve vade tarihi boş olan iki adet senet verdiğini öne sürmektedir. Bahsi geçen bu senetler Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasına konu edilen 200.000 Euro miktarlı 17.01.2012 tanzim tarihli 15.06.2012 vade tarihli bono ve Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyasında takibe konulan 250.000 Euro miktarlı 24.10.2011 tanzim tarihli, 15.06.2012 vade tarihli senetlerdir.Davacı dava dilekçesinde, davalı tarafından 24.10.2011 tarihinde yapılan 200.000 Euro ve 17.01.2012 tarihinde yapılan 250.000 Euro ödemeyi kabul etmekte, bu ödemelerin 11.07.2012 tarihli sözleşme kapsamında yapıldığını beyan ederek bu ödemeler mahsup edildiğinde davalının hali hazırda dava tarihi itibariyle 2.118.232 TL borcu kaldığını öne sürmektedir.Davacı, Bakırköy … Noterliğinin 22.08.2013 Tarihli … Yevmiye Numaralı ve Bakırköy … Noterliğinin 22.08.2013 Tarihli … Yevmiye Numaralı ihtarnameleri ile bahsi geçen 2.118.232 TL tutarındaki miktarı eldeki davayı açmadan önce davalıdan talep etmiştir. Bakırköy 12. Asliye Ticaret Mahkemesince yapılan yargılama aşamasında …, …, …’un davacı yanında müdahil olarak davaya katılma taleplerini içerir dilekçe sundukları ve feri müdahil olarak katılmalarına karar verildiği görülmüştür. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama aşamasında bilirkişi incelemesi yapılmış, 08.02.2016 tarihli ön raporda, banka hesapları ve bu bağlamda ilgili görünen muhasebe kayıtlarının dökümleri dosyada bulunmadığından dava dışı şirket hesaplarına gönderilmiş havale bedelleri ile hisse devir bedeli arasında ilişki kurulamadığı hususunda tespit yapılmıştır. Dosyaya sunulan 19.01.2017 tarihli bilirkişi raporunda, davacının ön raporda bulunmayan … Bankası Florya Şubesine ait Hesap Estreleri ve 7 adet Transfer Belgesinin Türkçe Tercümesini sunduğu tespitinde bulunularak terditli bir değerlendirme yapılmış, ”SÖSLEŞME” başlıklı belgenin ve üzerinde elle yazılmış tutarların geçerli olması durumunda taraflar arasında hisse satışı nedeniyle davacının davalıdan alacak bakiyesinin bulunduğu, davacı tarafın takas mahsup talebinin benimsenmesi durumunda da davacının 450.000,00 Euro tutarındaki senet nedeniyle davalıya borçlu olmadığı, bahsi geçen sözleşme başlıklı belgenin ve üzerinde elle yazılmış tutarların geçerli olmaması halinde ise davalının hisse bedeli şeklinde gönderdiği 2.876.373,00 TL tutar dışında davacının alacağı bulunduğunu kanıtlanamaması durumunda ise davacının 450.000 Euro tutarındaki senet nedeniyle davalıya borçlu olduğunun kabulü gerekeceği yönünde sonuca varılmıştır.09.08.2017 tarihli ek raporda yapılan değerlendirmede, 08.02.2016 tarihli bilirkişi ön raporuna atıf yapılmış, davacı tarafça hisse devir bedeli olarak belirtilen tutar ile ilgili dayanak gösterilen belgelerden tahsil edildiği belirtilenlerin banka havalesi şeklinde yapılmış ve dava dışı … Ltd Şti hesabına gönderildiğini, bu bağlamda bu paraların gönderildiği banka hesabına ilişkin ekstrelerin ve dava dışı … Şti’nin yardımcı muammer defter dökümlerinin ibrazı gerektiğini, sonuç olarak … Bankasının … iban numaralı hesabına ilişkin 01.10.2011-11.09.2013 tarihlerini kapsar işlemleri yansıtan hesap özetinin ibrazının sağlanması hususunda mahkemenin takdirinde olduğu, dosya içerisindeki ”SÖSLEŞME” başlıklı belgelerin hangisinin geçerli olduğu hususunun uzmanlık alanları dışında olduğu sebebiyle bu hususta bir sonuca varılamadığı yönünde kanaate varılmıştır. Dosya içerisinde Bakırköy … İcra Dairesinin … dosyası içeresine sunulan bilirkişi raporu mevcuttur. Söz konusu raporda, … Ltd. Şti.’nin toplam öz sermaye piyasa değeri 9.120.512,11 olarak hesaplanmış ve …’un … nezdinde bulunan 50.000 nominal pay miktarı %50 pay oranının satışa esas muhammen bedelinin 4.560.261,05 TL olarak hesaplandığı görülmüştür. Bakırköy … İcra Dairesinin … dosyası içeresine sunulan bilirkişi raporu da dosya içerisindedir. Söz konusu raporda, … AŞ’nin toplam öz sermaye piyasa değeri 5.719.313 olarak hesaplandığı ve …’un … nezdinde bulunan 87.500 nominal pay miktarı %35 pay oranının satışa esas muhammen bedelinin 2.001.759,00 TL olarak hesaplandığı görülmüştür. Bakırköy 51. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.04.2016 tarih,2015/178 E,2016/327 K sayılı ilamı incelendiğinde; katılanın …, sanıkların …, … oldukları, sanıkların üzerine atılı hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık eylemlerinden ötürü yargılanıkları, sanıkların müştekinin haberi olmaksızın yönetim kurulunu toplayarak sanığın müdür sıfatıyla imza yetkisini kaldırdıkları ve tek yetkili olarak sanık …’nin kaldığı, …’nin ise mülkiyeti belediyeye ait ve şirketin kullanım hakkı bulunan taşınmaz üzerindeki kullanım hakkının belediyenin oluru ile … isimli şahsa devretmiş olduğu hususunda iddianame tanzim edildiği, sonuç olarak sanıkların eylemlerinin özel hukuka aykırılık teşkil etmesine rağmen dolandırıcılık ve görevi kötüye kullanma kastı ile hareket ettiklerine ilişkin delil bulunmadığından ayrı ayrı beraatlerine karar verildiği ve bu kararın kesinleşmiş olduğu görülmektedir. İstanbul … Noterliğinin 25.06.2012 tarihli … yevmiye numaralı hisse devir sözleşmesi incelendiğinde; …’un … Şti’ndeki 600 hissesini devir bedeli olarak 15.000,00 TL göstererek …’e, …’un aynı şirketteki 1400 hissesini 35.000,00 TL devir bedeliyle …’e devretmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bahsi geçen noter sözleşmelerinde …’un devir bedelini nakden ve tamamen aldığı yazmaktadır. Söz konusu şirkete ilişkin ticaret sicil gazetesi sureti incelendiğinde pay devri neticesinde pay devri ve hisse durumu 3400 pay karşısı 85.000 TL …, 600 pay karşı 15.000,00 TL … şeklindedir. …Anonim Şirketi’nin 28.06.2012 tarihinde yapılan 2010 ve 2011 yıllarına ait Olağan Genel Kurul Toplantısına ait Hazirun Cetvelinde hisse senetlerinin miktar ve adet olarak …’in 125.000 TL, 125 adet, …’un 87.500,00 TL, 87.500 adet, …, … ve … ‘un 12.500,00TL 12.500 adet olduğu anlaşılmaktadır. Dosya içeresindeki anonim şirket hisse devir sözleşmeleri incelendiğinde, sözleşmelerin adi yazılı şekilde, … AŞ ‘ye ilişkin yapıldığı, …’un kendine ait 30.5000 adet hissesini 30.500,00 TL nominal değeri üzerinden …’un 41.500 adet hissesini 41.500,00 TL nominal değeri üzerinden, …’un ise 72.500 adet hisseni 72.500,00 TL nominal değeri üzerinden yine …’un 11.000 adet hissesini 11.000,00 TL nominal değer üzerinden ayrı ayrı sözleşmelerle …’e devretmiş oldukları, bahsi geçen sözleşmelerin herhangi bir tarih ihtiva etmediği görülmektedir. Dosya içerinde bulunan ve taraflarca aksi iddia edilmeyen mail çıktılarından görüleceği üzere davalının davacıya 3.000.000 TL borcunun bulunduğunu ve bunun 1.000.000 TL’sini oto yıkama ve bonsailer için ödediğini, 2.000.000 TL kaldığını, ancak 1000.000 TL den kalan 386.000 TL’nin öncelikle ödenmesi gerektiğini, taraflar arasında ortaklık anlaşmasındaki davalının yapması gereken ödemelere ilişkin bir sorun olduğu anlaşılmaktadır. TBK’nın 19. maddesine göre bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında tarafların gerçek ve ortak iradelerinin esas alınması gerekmektedir. Dosya kapsamı içerisinde ”SÖSLEŞME” adlı belge incelendiğinde, belgenin tarihinin 11.07.2012 olduğu, …’un … AŞ ve … Ltd. Şti.’ndeki hisselerinin %50’sini 5.000.000,00 TL+350.000 Euro bedelle …’e devretmiş olduğu görülmektedir. Şirket hisse devirleri işlemlerine konu “BELGE” başlıklı protokole …, … ve … taraf değildir. Davacının 11.07.2012 tarihli sözleşmeye kendi adına asaleten feri müdahili sıfatındaki eşi ve çocukları için ise temsilci sıfatıyla imza atmış olduğu davacı vekili tarafından dosya kapsamında ileri sürülmektedir. Bu noktada tartışılması gereken husus feri müdahil sıfatındaki tarafların babası olan …’un üçüncü kişinin fiilini taahhüt yoluyla çocukları olan şahısların hisselerini devretme taahhüdü altına girip giremeyeceğidir. Türk Borçlar Kanununda sözleşme özgürlüğü ilkesi ile taraf iradelerine bazı hallerde üçüncü kişilerin hukuk alanlarını etkileme imkanı tanımıştır. Sözleşmelerin üçüncü kişiler üzerindeki etkileri özellikle “üçüncü kişinin yararına sözleşme” ve “üçüncü kişinin fiilini taahhüt” hallerinde görülür. Dava konusu olayda şirket hisse devirleri işlemlerine sözkonusu hisselerin sahipleri taraf değildir. Ancak dosya kapsamındaki Bakırköy … Noterliğine ait 28.03.2013 tarihli … yevmiye numaralı onaylama şeklindeki vekaletnamede …, … ve … tarafından açıkça …’a hisse devir alım yetkisi verildiği, bu şahısların feri müdahil sıfatıyla davacı yanında davaya katıldıkları hususları kül olarak değerlendirildiğinde, sözkonusu hisse devrine muvafakatlarının bulunduğu anlaşılmakla, bu konudaki ilk derece mahkemesinde yer alan muhalefet şerhi yerindedir. Bahsi geçen sebeplerle davacı ve feri müdahil vekillerinin bu yöndeki istinaf başvurusunun kabulü gerekmektedir. Yargıtay bozma kararında, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş olup, Dairemizin bu konudaki gerekçesine yönelik bir bozma sebebi bulunmamaktadır. Davalı vekili 16.03.2017 tarihli celsedeki ve ilk derece mahkemesindeki yargılama aşamasına ilişkin beyanlarında taraflar arasındaki 11.07.2012 tarihli sözleşme aslında rakamın boş olduğunu karşı tarafın kötü niyetli olarak sözleşmeyi sonradan doldurduğunu, bu sözleşmeden önce davacı tarafa borç verildiğini, bu kapsamda davacıya yapılan 550.000 Euro bedelli ödemelerin banka aracılığı ile yapıldığını ,karşılığında iki adet senet alındığını, 11.07.2012 tarihli sözleşmenin de yapılan ödemeleri göstermek amaçlı makbuz nitelendiğinde düzenlendiğini beyan etmiştir. Somut olayda her ne kadar davalı sözleşmede yer alan bedellerin sonradan doldurulduğunu iddia etmiş olsa dosya kapsamında sözkonusu iddiasını ispata yarar yazılı bir belge sunamadığından, davalının bu şekildeki iddiasına itibar edilmemesi gerekir. Davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Yargıtay bozma kararında, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş olup, Dairemizin bu konudaki gerekçesine yönelik bir bozma sebebi bulunmamaktadır. Davacı asil ise 16.03.2017 tarihli duruşma sırasındaki beyanında müvekkilinin davalıdan borç para aldığını, karşılığında ise dava konusu senetleri verdiğini, tarafların Mayıs 2012 tarihinde ortaklık için anlaştıklarını, bahsi geçen senetlerin ortaklığa ilişkin borçtan düşülmesinin müvekkilince talep edildiğini, davalının ise kendisine senetleri yırtmış olduğu bilgisini verdiğini, sonrasında 11.07.2012 tarihli sözleşmeyi yaptıklarını, sözleşmenin üzerinde bedel yazılı olduğunu, bu bedelin her iki şirket için yüzde elli ortaklık hususunda ödenen bir bedel olduğunu beyan etmiştir.Davacı asil 17.05.2018 tarihli celsedeki beyanında ise 11.07.2012 tarihli sözleşmede yazılı olan 5.000.000,00 TL’lik bedelin şirket hisselerine devri için olduğunu 350.000 Euro’luk bedelin ise çiçek bedeli olduğu, şirketlerin birlikte çalıştığını, limited şirketin ithalat yaptığını, anonim ş’irketin ise satış amasında etkili olduğunu, söz konusu anlaşmanın limited şirketteki ve anonim şirketteki paylar için ayrı bir bedel şeklinde yapılmadığını, bütün şirketteki paylar için yarı yarıya olacak şekilde hisse devirlerinin yapıldığını beyan etmiştir.Menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı alacaklıdadır. Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebileceği gibi borçlu borcun varlığını inkar da edebilir. Bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşmektedir. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükünün davacı borçludadır. Az yukarıda anlatılanlar ışığında, somut olayda, icra takibinin iki adet bonoya dayandığı, bonolardan birinin üzerinde nakden ibaresinin bulunduğu, her ne kadar davacı vekili dava dilekçesinde ihdas sebebini talil ederek teminat senedi iddiasına dayanmış olsa da daha sonra davacı asil duruşma sırasında senetlerin davalı yandan almış olduğu borca karşılık kendisi tarafından davalıya verildiğini ikrar etmiştir. Bu durumda özetle davacı hisse satın alımı neticesi davalının kendisine borçlandığını ve kendisinin takas mahsup hakkını kullanarak davalının bu borcundan senetler dolayısıyla kendisinin borçlu olduğu miktarın indirilmesi neticesi kalan bakiyenin dava konusunu oluşturduğunu öne sürmektedir. Hiç şüphesiz ki davacı vekilinin bu iddiasını HMK’nın 200 ve devamı maddeleri gereğince yazılı delille ispatlanması gerekmektedir. Davacı asil, 17.05.2018 tarihli celsedeki beyanında ise 11.07.2012 tarihli sözleşmede yazılı olan 5.000.000,00 TL’lik bedelin şirket hisselerinin devri için olduğunu, 350.000 Euro’luk bedelin ise çiçek bedeli olduğunu beyan etmekle hisse alım satımından kaynaklı olarak talep edebileceği bedelinin 5.000.000,00 TL’ olduğunu kabul etmiştir. Taleple bağlılık esas olduğundan ilk derece mahkemesi de isabetli şekilde davacı asilin bu yöndeki beyanına itibar ederek değerlendirme yapma yoluna gitmiştir.Bu sebeple davacı ve feri müdahil vekillerinin bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. Şirket hisse devir bedeli ve bunun ödeme şekline ilişkin sözleşmenin ayrı olarak, adi yazılı şekilde düzenlenebileceği, devir bedeline ve ödeme şekline ilişkin bu sözleşmenin hisse devir şekli olan noterde imzaların onaylamasının bir geçerlilik şartı olmadığı yüksek yargı kararında içtihat edilmiştir (Bkz. Yüksek 11. Hukuk Dairesinin 16.09.2013 T. 2012/18047 E., 2013/15799 K. sayılı kararı). Bu sebeple davalı vekilinin noter senedine itibar edilmesi gerektiği ve ”Sözleşme” adlı belgede hüküm altına alınan hisse devir bedelinin gerçek değer olmadığı yönündeki istinaf başvurusu yerinde değildir. Yargıtay bozma kararında, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş olup, Dairemizin bu konudaki gerekçesine yönelik bir bozma sebebi bulunmamaktadır. Davalı vekili düplik dilekçesi ile davacı tarafından ibraz edilen banka dekontları ve müvekkiline gönderilen meblağların hisse devir bedeli için değil müvekkilinin ortak olduğu şirketin kalkınması için müvekkili için gönderilen paralar olduğunu ileri sürerek davacı yanın söz konusu paraları kötü niyetle kendi çıkarı için kullandığını, bu sebeple davacı hakkında Bakırköy CBS 2013/102502 soruşturma nolu dosyası ile suç duyurusunda bulunduklarını beyan etmiştir. Dosya içerisinde Bakırköy CBS’na ait 2013/102502 soruşturma 2013/43305 karar nolu kovuşturmaya yer olmadığına dair karar incelendiğinde hadise hukuki mahiyette ihtilaf niteliği taşıdığından kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiştir. Davalının bahsi geçen ödeme dekontlarının şirketin işleyişi için kendisi tarafından yapılan ödemeler olduğu ve esasen noter senedinde belirtilen tutarda ödeme karşılığında hisseleri satın aldığı savunması karşısında az yukarıda bahsi geçtiği üzere taraflar arasında şirket yönetimine ilişkin anlaşmazlıklar bulunduğu, zira bu anlaşmazlığın ceza yargılamasına dahi konu edildiği yine şirket işleyişine yönelik parasal konularda uyuşmazlık bulunduğunun taraflar arasındaki e-mail yazışmaları ile de sabit olduğu 24/10/2011 tarihinde başlayan ve hisse devrinden sonra 31/01/2013 tarihine kadar devam eden bankadan gönderilen ödemeler dikkate alındığında davalı vekilinin hisse devrine ilişkin ödemeyi herhangi bir makbuz ve belgeye bağlamadan elden yapmış olmasının olağan hayat koşullarda kabul edilemeyeceği sonucu ortaya çıkmaktadır. Noterde düzenlenen hisse devir sözleşmesindeki bedelin muvazaalı olduğu hususunun davacı tarafça sunulan protokolle ispatlamak mümkündür. Taraflar serbest iradeleri ile rayiç bedeli her zaman belirleyip bu bedel üzerinden hisse devri yapabileceklerdir. Ayrıca dosyada yer alan 25.06.2012 tarihli noter senetlerinin …Şti’ne ilişkin hisse devirlerine yönelik olduğu, … AŞ’ye ilişkin olarak adi yazılı devir sözleşmelerinin düzenlendiği, sözleşmeler tarih ihtiva etmemekle sözleşmelerin devir eden ve devir alan tarafından ayrı ayrı imzalanmış oldukları görülmektedir. Bu noktada, bir taraftan davalı tarafça ”Sösleşme” isimli belgenin geçersizliği ileri sürülmesine karşın diğer taraftan davalı yanın, davacı taraf ile ortak oldukları şirketin işleyişi için davacıya banka yoluyla bir kısım ödemeler yaptığını ve bahsi geçen belgenin bu ödemeler kapsamında verilmiş makbuz niteliğinde olduğunu beyan etmiş olması karşısında davalı yanın bu beyanları dürüstlük kuralları bağdaşmadığı gibi çelişkili davranış yasağına da aykırılık teşkil edecek niteliktedir. Dosya kapsamında banka dekontları da yer alan ödemeye ilişkin tutarlar ve bu ödemelerin hisse devrinden sonra 31/01/2013 tarihine kadar devam etmiş olduğu hususu, sözkonusu dekontların dava dilekçesine ekli olarak davacı tarafça sunulduğu ve davalı tarafça bu ödemelerin tam olarak neye ilişkin yapıldığının da ortaya konulamamış olması hep birlikte gözetildiğinde, davacının davasını ispat noktasında sözkonusu ödemelerin hisse senedi alımına ilişkin olarak yapıldığının kabulü gerekmektedir. Az yukarıda bahsi geçen noter senedi, tarih ihtiva etmeyen ve adi yazılı şekilde yapılan hisse devir sözleşmeleri, hep birlikte değerlendirildiğinde davacı ve feri müdahillerin her bir şirkette sahip oldukları hisselerinin yarısını davacı tarafa ” Sözleşme” adlı belgede yer alan 5.000.000 TL değer üzerinden devretmiş oldukları anlaşılmaktadır. Davacı vekili, hisse devir bedeline, 350.000 Euro çiçek bedelinin de dahil olduğunu iddia etmiş ise de anılan sözleşmenin incelenmesinde, “…+350.000 Euro bedelle” ibaresinin, senede çıkıntı şeklinde eklendiği, bu çıkıntının taraflarca imzalanmadığı anlaşılmaktadır. HMK’nın 207. maddesi uyarınca, senetteki çıkıntı ayrıca imzalanmamışsa ve davalı tarafın da kabulünde değilse, bu çıkıntılar göz önünde tutulmaz. Elbette aslolan taraf iradelerine üstünlük tanımaktır. Bu sebeple davacı ve feri müdahil vekillerinin hisse değerlerinin rayiç bedelinin tespit edilmesi gerektiğini ileri sürerek yapmış oldukları istinaf başvurusu kabul edilmemiştir. Taraflar arasında İlk derece mahkemesince usulüne uygun şekilde dava dışı her iki şirketin ticari defterleri incelenmiş davalının şirket ticari defterlerinde kayıtlı olan ödemeleri mahsup edilmiş sonuçta davalının 2.876.373,00 TL tutarında ödeme yaptığı tespiti yapılmıştır. Ancak, Yargıtay bozma ilamında da işaret edildiği üzere, davalının davacıya yaptığı hisse devir bedeli ödemesinin 3.660.868 TL olduğu davacının kabulünde olup, davacının kabulünde olan bu tutarın hükme esas alınması gerekir.Şu halde ilk derece mahkemesince davacının her iki şirketteki sadece kendisine ait hisseleri satma yetkisinin bulunduğu ve feri müdahillere ait hisseleri satış yoluyla devredemeyeceği kanaati ile az yukarıda yapılan ödemenin davacının her iki şirketteki kendisine ait hisse adedi gözönüne alınarak yapılan hesaplama sonucunda bulunan meblağ kadar davacının alacaklı olduğu sonucuna ulaşması hatalı olmuştur. Bahsi geçen sebeplerle davacı ve feri müdahiller vekilinin her iki şirketteki sadece davacıya ait hisselerin satılarak devrinin gerçekleştiğinin kabulüyle yanlış değerlendirme yapıldığına ilişkin istinaf başvurusundaki gerekçeler haklı bulunmuştur.Davacı, 200.000 Euro miktarlı, 17.01.2012 tanzim tarihli, 15.06.2012 vade tarihli bono ile 250.000 Euro miktarlı 21.10.2011 tanzim tarihli, 15.06.2012 vade tarihli bonoyu davalıdan almış olduğu borç karşılığında davalı yana verdiğini ikrar etmiştir. Davacının dava dilekçesinde takas mahsup talebi karşısında, az yukarıda Yargıtay bozma ilamı gerekçesi doğrultusunda davalı ödemesi olarak belirlenen 3.660.868 TL tutarındaki meblağ gözönünde bulundurularak menfi tespit davasının kabulü yoluna gidilmesi gerekirken, davacının menfi tespit davasını ispatlayamadığından bahisle menfi tespit talebinin reddedilmesi isabetsiz olmuştur. Bu sebeple davacı ve feri müdahil vekillerinin menfi tespit davasının reddi yoluna gidilmesinin hatalı olduğu yönünündeki istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir. Diğer bir deyişle, davacının, davalıya takip konusu senetler nedeniyle olan borcuna, hisse devrinden kaynaklanan alacağını takas etmesi nedeniyle, davacının menfi tespit davasının kabulü gerekmiştir.Az yukarıda bahsi geçenler ışığında, davacının dava dilekçesinde usulüne uygun şekilde takas mahsup talebinde bulunduğu, dosya kapsamında ihtarname tebliğine ilişkin herhangi bir belge olmadığından dava dilekçesinin tebliğ tarihi itibariyle davalı tarafın temerrüde düşürüldüğü sabit olmakla, dava dilekçesinin davalıya tebliğ tarihi olan 23.09.2013 tarihinde takas beyanının gerçekleşmiş olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bu noktada dava dilekçesinin davalıya tebliğ tarihi olan 23.09.2013 tarihindeki TCMB efektif satış kuru göz önünde bulundurularak değerlendirme yapılmalıdır. 23.09.2013 günü saat 15:30 itibariyle 1 Euro’nun efektif satış kurunun 2,6924 TL olduğu anlaşılmakla, dava dilekçesindeki menfi tespit talebine konu toplamda 450.000 Euro’luk senedin efektif satış kurulunun karşılığının 1.211.580,00 TL olduğu, davacı vekilinin takas mahsup talebinde bulunduğu, yapılan değerlendirme neticesi davacı tarafın 450,000 Euro’luk senetten kaynaklı olarak davalı tarafa borçlu olduğunun anlaşıldığı; davalının hisse devir bedeli karşılığı ödediği rakam olarak Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda tespit edilen 3.660.868 TL ile 450,000 Euro tutarındaki senetlerin karşılığı olan 1.211.580,00 TL’nin toplanması neticesi bulunan 4.872.448 TL tutarında hisse alım satımına ilişkin alacak talebi açısından davalının sorumluğunun sona erdiği tespit edilmiştir. Yani davalının davcıya ödünç verdiği para karşılığı düzenlenen bono bedellerinin davacı tarafından takasa konu edilmesi nedeniyle, bu bono bedellerinin ve davalının hisse bedeli karşılığı ödediği tutarların toplamı olan 4.872.448 TL’nin, davalının davacıya olan hisse devir bedeli borcundan düşülmesi gerekmiştir. Taraflar arasında imzalandığı anlaşılan ”Sözleşme” isimli belgede, hisse alım satım bedelinin 5.000.000,00 TL olarak kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, hisse devir bedeli olan 5.000.000 TL’den 4.872.448 TL’nin mahsubu neticesinde, davacının halen davalıdan 127.552 TL tutarında hisse satış bedelinden kaynaklı bakiye alacağı olduğu sonucuna varılmış, davacının alacak davasının bunedenle kısmen kabulü gerekmiştir.Menfi tespit talebine konu senet tanzim tarihlerinin, kısa kararda maddi hata sonucu yanlış yazıldığı, gerekçeli karar yazılırken fark edilmiş ve bu adi yazım hatası, HMK’nın 304. maddesi uyarınca, gerekçeli karada resen düzeltilmiştir. Ayrıca, infazda tereddüt olmaması için senetlerin konu edildiği icra takip dosyaları da gösterilmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, uyulan bozma ilamı doğrultusunda duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın esası hakkında dairemizce yeniden hüküm kurulmasına ve neticede menfi tespit talebinin kabulüne, alacak talebinin kısmen kabulüne dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;Uyulan Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda duruşmalı yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Menfi tespit talebinin kabulü ile davacının davalıya, Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takibine konu 17.01.2012 tanzim, 15.06.2012 vade tarihli, 200.000 Euro bedelli ve Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takibine konu 24.10.2011 tanzim, 15.06.2012 vade tarihli, 250.000 Euro bedelli senetlerden dolayı borçlu olmadığının tespitine, 2-Davacının alacak davasının kısmen kabulü ile 127.552,00 TL alacağın, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,3-Alacak davasına yönelik fazlaya ilişkin talebin reddine, 4-Davacı tarafından peşin yatırılan 24,30 TL başvurma harcı ile 57.015,65 TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Harçlar Kanunu’na göre, davanın kabul edilen değeri üzerinden alınması gerekli 91.474,10 TL harçtan, peşin alınan 56.860,30 TL’nin mahsubu ile bakiye 34.613,80 TL’nin davalıdan tahsili ile Hazineye irad kaydına, 6-Davacı tarafından ilk derece yargılamasına yapılan ve ayrıntısı UYAP’ta kayıtlı olan toplam 1.928,50 TL yargılama giderinin, davada haklılık oranına göre hesaplanan 775,63 TL’lik bölümünün davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, 7-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, hüküm tarihindeki AAÜT gereğince, kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 155.130,56 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 8-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, hüküm tarihindeki AAÜT gereğince reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 198.520,50 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 9-Sarf edilmeyen gider avanslarının, talep halinde taraflara iadesine,10-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına,b-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar haçlarının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince, yatıran taraflara iadesine,c-Davacı tarafından harcanan 98,10 TL istinaf başvuru harcı giderinin ve 55,00 TL posta giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,d-İstinaf yargılaması duruşmalı yapıldığından ve tek duruşma icra edildiğinden, hüküm tarihindeki AAÜT uyarınca belirlenen 5.500,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, e-İstinaf yargılaması duruşmalı yapıldığından ve tek duruşma icra edildiğinden, hüküm tarihindeki AAÜT uyarınca belirlenen 5.500,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 11-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,12-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;Taraf vekilleri ile davacı asilin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren ikişer haftalık süreler içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere ve oy birliği ile verilen karar, açıkça okunup usulen anlatıldı. 19/10/2022
KANUN YOLU: Gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.