Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1635 E. 2022/1344 K. 19.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1635
KARAR NO: 2022/1344
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/10/2017
NUMARASI: 2014/1642 Esas – 2017/825 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Taşıma Sözleşmesi Kaynaklı)
Taraflar arasındaki emtia hasarından kaynaklı tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle, temlik alan davacı yönünden davanın kabulüne, davacı yönünden temlik edilen dışında kalan talep yönünden feragat nedeniyle davanın reddine dair verilen hükme karşı, süresi içinde davalılar vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, duruşmalı yapılan inceleme sonucunda, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacı … San. Ve Tic. AŞ ile davalılardan … arasında 01.10.2013 tarihli … numaralı taşıma sözleşmesi akdedildiğini, Türkmenistan projesinde kullanılmak üzere taşnan … marka … gaz türbini emtiasının taşımasının, davalı … tarafından anahtar teslimi üstlenildiğini, Taşınan yük için taşıma risklerine karşı davalı … tarafından 26.08.2013 tarihli nakliyat sigorta poliçesi tanzim edildiğini, Türkmenistan’da limandan karayolu taşıtına yüklenen … nolu türbinin taşıt üzerinden düşerek hasarlandığını, Tedarikçi … tarafından hasarın 2.450.916 USD olarak bildirildiğini, davalı …’nın ise davalı … firmasının sorumluluk sigortacısı olduğunu belirterek, 2.450.916 USD hasar bedelinin davalılar …, … Sigorta ve … Sigortadan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 04.02.2016 tarihli dilekçesinde, davalı … AŞ’ den dava konusu alacağın 2.000.000,00 USD’lik kısmınının tahsil edildiğini, tahsil edilen 2.000.000,00 USD yönünden alacağı … Sigorta’ya temlik ettiklerini, temlik edilen kısım için kendi yerine davacı olarak … Sigorta’nın geçtiğini belirtmiş ve bakiye 450.916,00 USD yönünden ise tüm davalılar hakkındaki davadan feragat ettiğini beyan etmiştir. Böylece, dava dilekçesinde davalı olarak yer alan … Sigorta AŞ, temlik aldığı kısım için davacı konumuna gelmiş, temlik dışı kalan kısım için davalı konumunda kalmıştır. Davalı … vekili, cevap dilekçesinde özetle; davacının aktif husumete ehil olmadığını, sözleşmenin taraflarının davacının Aşkabat Şubesi ile davalı olduğunu, davalı şirkete atfı kabil kusur bulunmadığını, açık araçla taşıma yapıldığından hasardan sorumlu görülemeyeceklerini, TTK’nın 882 ve CMR’nın 23. maddeleri gereğince sorumluluğun sınırlı olması gerektiğini, sınırlı sorumluluk miktarını aşan talebin her halde reddi gerektiğini, davalı taşıyıcıya atfı kabil bir kusur bulunmadığnı belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … AŞ vekili, savunmasında özetle; davalılar arasında ihtiyari veya mecburi dava arkadaşlığı bulunmadığını, davalının emtia sigortacısı, diğer davalının ise sorumluluk sigortacısı olduğunu ve menfaatlerinin çatıştığını, kara yolu taşıması sırasında meydana geldiği iddia edilen zararın miktarının belirsiz olduğunu, zarar belli değilken davalının tazminat ödemesinin beklenemeyeceğini, hasar değerlendirmesi için talep edilen bilgi ve belgelerin de sağlanmadığını, gelinen aşamada temerrütten de söz edilemeyeceğini, tam zayi iddiasına dayanan tazminat talebinin de haksız olduğunu, dava değerinin tam zayi değerlendirmesi ile ikame edildiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … AŞ vekili tarafından verilen 24.03.2016 tarihli dilekçeyle; halefiyete dayanılarak, davacı tarafın 2.441.515,00 USD faturalara dayanan zararının, sigorta ekspertiz raporuna göre de 3.600.000 USD civarında zarar hesaplanması nedeniyle davacı ile yapılan pazarlık ve indirim neticesinde 2.000.000,00 USD miktarında ödeme ile davacının zararının tazmin edildiğini, ödenen kısım için halefiyet hakkı kazandığını beyan etmiştir. Davalı … Sigorta Şirketi vekili, savunmasında özetle; müvekkili davalının … numaralı sigorta poliçesi ile davalı … şirketinin sorumluluk risklerini sigorta güvencesine aldığını, hasarın miktarının ne kadar olduğunun sabit olmadığını, davalı … şirketi ile davacı arasında yasal sorumluluğu genişleten anlaşma hükümlerinin davalı sigortacıya karşı ileri sürülemeyeceğini, bu nedenle sorumluluk sigortacısı müvekkilinin azami 48.100 kg x 8,33 SDR=400.673 SDR ile sınırlı sorumlu tutulabileceğini, yüklemede davacının talimatlarının etkisi olup olmadığı, buna göre müterafik kusur bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiğini, poliçede 20.000 USD muafiyet şartı olduğunu, zarar sabit olmadığı için temerrütten söz edilemeyeceğini ve talep edilen faizin fahiş olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin istinaf başvurusuna konu edilen 12/10/2017 tarihli, 2014/1642 Esas – 2017/825 Karar kararında özetle; “…Davacı davalılardan … arasında 01/10/2013 tarihli imzalanın nakliye sözleşmesi uyarınca davalı … şirketi sorumluluğunda Türkmenistan da inşa edilen proje kapsamında … Markalı … kodlu gaz türbininin taşındığını, taşıma işleminin davalılardan … sigorta tarafından nakliyat sigorta poliçesi ile sigorta kapsamına alındığı, taşınan türbinin 17/12/2013 tarihinde tırın üzerinden düşerek hasara uğradığı, davacının taşınmakta olan malın sahibi konumunda olduğu, davalı … firmasının taşıyıcı sıfatı gereği pasif husumetinin bulunduğu, davalı … firmasının sorumluluk sigortacısı durumunda olduğu, … Sigortanın nakliyat emtia sigortacısı durumunda olduğu, dava açıldığında davalı olan … Sigorta AŞ nin dava sırasında davacıya 2.000.000 USD ödeme yapılarak davacı sıfatını aldığı, temlik ve ibra belgeleri gereğince … Sigorta nın davacı tarafta aktif husumete ehil olduğu, davacı … San. Tic. AŞ nin yargılama sırasında 450.916 USD tutarındaki alacağından feragat ettiği, Davacı … ile davalı … firması arasında akdedilen sözleşmenin incelenmesi ve tarafların edimlerinin değerlendirilmesi değerlendirildiğinde; Sözleşmenin 8. maddesinde, taşıyıcının meydana gelen zararı tam tazmin sorumluluğu olduğu açıkça ‘…tam olarak tazmin edilecektir’ şeklinde yazılı olduğunu, sözleşmenin özel nitelikli ve proje – nitelikli eşya taşıması için düzenlenmiş, birden çok taşıma modunu bir arada içeren bir sözleşme olup, bu yönüyle karma-multimodal taşıma olduğundan söz edilecektir. Taşıma uluslararası olmakla birlikte, uluslararası multimodal taşımalara ilişkin yürürlükte konvansiyon bulunmadığı için TTK m.902 ve devam hükümlerine göre sorumluluk tespiti gerekecektir. Nitekim somut olayda yazılı sözleşme içeriği ve TTK hükümlerine göre ihtilafın halli gerekecektir. Somut olayda emtia deniz taşımasını takiben karayolu taşıtından düşmüştür. … İdari Bölgesi Polis Ofisi yazısında ‘… taşınan kargonun Aşkabat-Türkmenbaşı’na nakliyesi sırasında tırdan düştüğü …’ şeklinde tespit mevcuttur. Bu da yükün… alınmaksızın taşınırken hasarın oluştuğuna işaret etmektedir. İşletme güvenliği taşıyıcının sorumluluğundadır. TTK m. 903 ile yapılan atıf gereği TTK m.863/1 maddesi gözetildiğinde hasar sebebi kazanın tek taraflı-yükün taşıttan düşmesi şeklinde meydana geldiği gözetilerek meydana gelen zarardan TTK m. 875 gereği davalının sorumlu olduğu söylenebilir. Ayrıca bu sorumluluk işletme güvenliğinin alınmamasının pervasızca zarar meydana gelme bilinci içinde hareket olarak yorumlanması halinde sınırsız sorumluluk olması kaçınılmazdır. Kanaatimiz ise somut olayda bu denli bir kusuru ispat külfetinin davacı taraf üstünde olduğu gözetilerek, TTK m.886 kapsamında ağır kusurun sabit olmadığı yönündedir. Bu nedenle, davalının TAM TAZMİNAT SORUMLULUĞUNU akden üstlendiği gözetilerek, davalı taşıyıcının tam tazmin sorumlusu olması kabul edilirken; davalı sorumluluk sigortacısı … Sigorta firmasının sorumluluğunun TTK m.875, m.880 ve m.882 hükümlerine göre sınırlı sorumluluk olarak tespiti gerekecektir. Zira davalı sorumluluk sigortacısının sorumluluğu taşıma hukuki genel hükümlerine ve sigorta poliçesi özel şartlarına tabi iken; davalı taşıyıcının sorumluluğu taşıma sözleşmesi özel şartları ve taşıma hukuku hükümlerine göre olacaktır. Bu çerçevede sözleşmenin nisbiliği temel prensibi, davalı sigortacı için sigorta sözleşmesi ve poliçesine göre; davalı taşıyıcı açısından ise akdedilen sözleşme şartlarına göre tespit edilecektir. Düşme neticesi ne denli hasarlandığı, tümden zayi mi, yoksa kısmi zayi veya hasarlı olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususları dosyada mevcut fotoğraflara göre anlaşılabilir değildir. Bu nedenle dosyada mevcut sigorta ekspertiz raporlarına itibar edilmesi gerekmektedir. Özellikle malın özel üretim olması, hususi tedarikçisinin garanti şartlarına göre ikame ürünle değiştirmeyi şart koşması gibi hususlar, yine yeni motor ile yenileme-değiştirme yapılmadığı takdirde işin görülmüş kabul edilmeyeceği yönünde yazışmalar, yine hasarlı motorun tedarikçiye iadesi için önce yenisinin verilmesini şart koşan Türkmen Devlet otoritesi yazıları incelendiğinde, yüke zayi mertebesinde-sadece sovtaj bırakacak şekilde hasarlandığı şeklinde hasarı kabul etmeyi gerektirmektedir. Bu durumda değiştirme -yenileme maliyeti tedarikçi faturalarına göre: … olmak üzere toplam : 2.441.516 USD miktarındadır. Bunun 1.428.214,00 USD kısmı yenisi ile değiştirme, 1.013.302 USD kısmı ise yenileme için harcanan emek, zaman, sunulan hizmetler ve sair faaliyetler için yapılan harcamalara işaret etmektedir. Toplam proje yükü 290.000.000,00 USD; her bir sefer için her sefer için 65.000.000,00 USD yük ve 80.000.000,00 USD sigorta limiti gözetildiğinde, toplam sözleşme bedeli, davacının üstlendiği iş, sigorta bedeli ile uyumlu hasara işaret etmektedir. Yani toplam taşınan yük içinde bu miktar hasar zararı olarak değerlendirilmek gerekir. Nitekim hasar giderim maliyeti toplamı 2.441.516 USD olarak gerçekleşmiştir. Yapılan tespit TTK m.880/3 ile de uyumlu, hasar giderim bedelleri toplamının zarar olarak tazminini gerektirmektedir. Davacı ise 2.000.000 USD tahsil etmiş. 450.916 USD kısmını dava konusu etmekte ise de;toplam dava değeri hali hazırda 2.450.916 USD ise de; bunun ancak 2.441.516 USD olabileceği dosya kapsamından anlaşılmıştır. Davalı taşıyıcı toplam 88 parçalık 537.496,81 Kg yükün taşımasını üstlenmiş ve bu yük içinde bir kısmı taşırken hasarlanmasına sebebiyet verilmiştir. Bu hasarlı parça, toplam yükün birlikte değerlendirilmesini gerektirdiği için kısmi hasar olarak değil toplam proje içinde bir hasar olarak gözetilmek gerekmektedir. Bu durumda da hasar hesabında toplam proje değerine verdiği zarar gözetilerek bürüt birim kg başına 8,33 SDR sorumluluk sınırı 537.496,81 Kg üzerinden hesaplama yapılmasını gerektirir. Bu durumda sorumluluk üst sınırı 4.477.348,43 SDR miktarına denk gelmektedir ki; gerek davalı taşıyıcı gerekse davalı sorumluluk sigortacısı tam tazminatı yani gerçekleşen, zararı tazmin etmek durumundadır. Bu durumda davalı … sadece 20.000 USD tenzili muafiyetten dolayı sorumlu tutulamaz. 2.441.516 USD zarardan düşüldüğünde 2.421.516,00 USD zarardan sorumlu olduğu değerlendirilmektedir. Davalı … ise 2.441.516,00 USD zararın tamamından sorumluluk altındadır. Davada davacı … için ödeme tarihleri gözetilerek davalıdan USD faizi talep edebileceği, ayrıca davacı … açısından da, dava tarihinden itibaren 441,516 USD alacak miktarı gözetilerek USD faizi talep edebileceği anlaşılmıştır. Davacı …’nin şubesi için dava ikame etmekte aktif husumet ehliyetinin bulunduğu, Davacı …’nin akdi ve yasal halefiyete dayalı olarak 2.000.000,00 USD ödemesini davalılardan müteselsilen sorumlu olmaları gözetilerek rücuen tazmin talep edebileceği Davacı …’nin 421.516,00 USD zararını davalı … ve … firmalarından müteselsilen tazmin talep edebileceği, Davacı …’nin 20.000,00 USD zararını davalı … firmasından ayrıca dava ve talep edebileceği, zira bu miktarda davalı sorumluluk sigortacısının tenzili muafiyetten yararlanmakta haklı olduğu, Sınırlı sorumlu olunan tazminatın hesaplanan toplam zararın üzerinde olduğu ve somut olayda sınırlı sorumluluk uygulamasına yer olmadığı, Davacı sigortacının ödeme tarihleri, davacı … firmasının ise dava tarihinden itibaren faizi ile dava ve talepte bulunabileceği anlaşılmış olup, tüm dosya kapsamı gerekçeli ve hüküm kurmaya yeterli bilirkişi raporu, dosyadaki belgeler ve davacının beyanları sonucunda davanın ilk davacı … şirketinin feragati de gözönünde tutularak temlik alan davacı yönünden kabulüne karar vermek gerektiği…” gerekçesiyle; davacı … … AŞ’nin 450.916. USD’lik talebinin feragat nedeniyle reddine, temlik alan davacı … AŞ’nin talebinin kabulü ile 2.000.000 USD alacağının ödeme tairihlerinden itibaren 3095 sy 4/a maddesi uyarınca yürütülecek faizi ile diğer davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalılar … Sigorta ve … vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı … Sigorta Şirketi vekili, istinaf dilekçesinde özetle; Sınırlı sorumluluk hesaplamasında tüm yükün birlikte değerlendirilme gerekçesi ve olayda TTK m.882 f.2 , (a) bendi hükmünün uygulanmış olmasının hukuka aykırı olduğunu, Öncelikle dosyada bilirkişi raporuna itirazlarının hukuki yönden değerlendirilmediğini ve dosyada ek rapor alınmadığını, rapora itirazlarında da belirtildiği üzere, bilirkişi raporunda yapılan sınırlı sorumluluk hesaplamasında taşımaya konu tırda taşınan ve hasar gören yükün ağırlığının esas alınması gerekirken, taşıyıcı sigortalının taşımasını yüklendiği gönderilerin toplam ağırlığının esas alınmış olmasının TTK m.882 f.2, (a) bendi hükmünün lafzına ve gerekçesine aykırı olduğunu, maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere, münferit parçaların gönderilmesi ve parçaların bir kısmının zarara uğraması halinde, zararın hesaplanmasında tüm gönderinin ağırlığının esas alınabilmesi için tüm gönderinin değerini yitirmesi, yani zarar gören parçaların ikamesinin mümkün olmaması gerektiğini, ilamda taşımanın bir proje olduğuna dayanıldığını, ancak davaya konu türbinin hasarlanması sonucu tüm projenin değerinde ve devamında bir değişiklik olmadığını ve hasarlanan türbinin yerine inşası devam eden diğer enerji santrali projesine ait başka bir türbinin ilgili projeye yönlendirilerek hasarlı türbinin yerine montajı yapıldığını, ilk derece mahkemesince emtianın tamamının değerini kaybedip kaybetmediğinin değerlendirilmediğini, İlamda ve raporda hasarlanan parçalara, gerçek zarar miktarına ve zarar miktarının ne şekilde tespit edildiğine ilişkin denetim ve değerlendirme yapılmadığını, davaya konu hasarı ödeyerek davacı … AŞ yerine halef olan davacı … AŞ tarafından dosyaya sunulan belgeler arasında zararın ne şekilde tespit edildiğini ispat eden bir ekspertiz raporu mevcut olmadığını, davacı tarafından zarar tespitine ve ödemeye dayanak olarak dosyaya sunulan 31.03.2016 tarihli tercüme belgede gerçek zarar miktarına ilişkin hiçbir tespitin almadığını, tamamen faturalar ve davacı … AŞ ile halef … Sigorta AŞ arasındaki anlaşmaya göre oluşturulduğunu, bilirkişi raporunda ve ilamda bu belgenin ve belgede dayanak gösterilen faturaların içeriğine ilişkin denetim yapılmadığını, Müvekkili şirketin sorumluluğunun ancak davacı tarafından ispat edilecek gerçek zarar miktarı (sigortalısının kusuruna isabet eden kısmı ve azami olarak taşıyıcının sınırlı sorumluluk hesabı ile) ile sınırlı olup bu tutarın azami 48.100 x 8,33 = 400.673 SDR (617.288,84 USD) ile sınırlı olduğunu, Müvekkili şirket tarafından dosyanın verildiği eksperce hazırlanan 21.04.2016 tarihli ekspertiz raporunda farklı onarım ihtimallerine (görsel, yatak bedelleri ve türbin) göre farklı hesaplamalar yapıldığını, bu hesaplamaların bir kısmının sınırlı sorumluluk limitinin dahi altında kaldığını, yargılama sırasında, davacının yükleme ve sabitleme konusunda gerekli talimatları verip vermediğinin ve yüklemeye gereği gibi nezaret edilip edilmediğinin incelenmediğini, davacının kusuru yönünden dosyada değerlendirme yapılmadığını, raporda yer alan bu hesaplamalar dikkate alınmadan ve sadece davacı tarafından sunulan belge içeriğine göre ve içeriği denetlenmeden sonuca ulaşılmasıyla ve yetersiz incelemeye dayalı hüküm kurulduğunu, Muafiyet tutarı 20.000 USD’nin temlik alan davacının ödediği ve rücu ettiği miktar üzerinden düşülmediğini, muafiyet tutarının düşülmemesinin hukuka aykırı olduğunu, Kararda hükmedilen faiz oranının CMR hükümlerine aykırı olduğunu, ilamda hükmedilen tutarın 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi gereğince işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmişse de CMR’nin 27. maddesi uyarınca hükmedilebilecek faiz oranının yıllık % 5 olduğunu, Hükümde feragat edilen 450.916,00 USD yönünden, davalılar vekilleri yararına vekalet ücretine hükmedilmediğini, Açıklanan bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili, istinaf dilekçesinde özetle; davanın, 16.12.2014 tarihli dava dilekçesi ile … (… AŞKABAT ŞUBE’Yİ TEMSİLEN)” şeklinde ikame edildiğini, dava derdest iken, …’nin, iddiasına konu bedeli, sigortacısı … SİGORTA’dan tazmin ettiğinden, … SİGORTA’nın kanuni halefiyet ile davacı konumuna geldiğini, ilk derece mahkemesince aktif dava ehliyeti yönünden ileri sürdükleri itirazın ve ayrıca TTK m. 876/1/a hükmü çerçevesinde esasa dair ileri sürdükleri itirazın hatalı değerlendirildiğini, Şubelerin ayrı ve bağımsız tüzel kişiliği olduğunu, davanın, davacı şirketçe, “temsilen” açıldığının ifade edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava ikame edildiğinde davacı olan … San. ve Tic. AŞ’nin, aktif dava ehliyeti bulunmadığını, dava derdest iken kanuni halefiyet ile sonradan davacı konumuna geçen … Sigorta’nın da aktif dava ehliyetinden söz edilemeyeceğini, sigortalı … San. ve Tic. AŞ’nin aktif dava ehliyeti olmadığından, sigortacısı … Sigorta’nın da aktif dava ehliyeti olmadığını, TTK m.876/1/a hükmü gereği, müvekkili şirkete atfı kabil bir kusur olmadığını, müvekkili şirketin sorumlu olduğu yönündeki kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, Hiçbir şekilde, yukarıda yer alan itirazlarına halel gelmemek ve kusur atfının kabulü manasına gelmemek şartı ile diğer davalı … AŞ tarafından sunulan istinaf dilekçesinde yer alan sınırlı sorumluluk gerekçesine itiraz ettiklerini, bu iddianın yasal dayanaktan yoksun olduğu gibi, aynı zamanda kötü niyetli olduğunu, … Sigorta tarafından iddia edildiğinin aksine, emtianın tamamının değerini kaybedip kaybetmediğinin irdelendiğini ve proje işi olduğunun ve zayi mertebesinde olduğunun tespit edildiğini, … Sigorta AŞ’nin bu yöndeki istinaf gerekçelerinin reddine karar verilmesi gerektiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, karanı kaldırılmasına ve davanın aktif dava ehliyeti noksanlığından reddine, müvekkili şirkete kusur izafe edilmesi mümkün olmadığından haksız ve mesnetsiz davanın 876/1/a hükmü dayanak yapılmak suretiyle esas yönüden reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, kara yolu taşıması sırasında oluşan emtia hasar bedelinin taşıyıcıdan, nakliyat sigortacısından ve taşıyıcı sorumluluk sigortacısından tahsili istemiyle açılmış bir tazminat davasıdır. Dava devam ederken, hasar bedelinin 2.000.000 USD’lik kısmı, nakliyat sigortacısı olan … Sigorta AŞ tarafından davacıya ödenmiş, davacı, bakiye alacağı için tüm davalılar aleyhindeki davadan feragat etmiştir. … Sigorta, ödediği tutar için halefiyete ve temlike dayanarak davacı sıfatıyla diğer davalılar aleyhine davaya devam etmiştir. İlk derece mahkemesince, 450.916. USD’lik talebinin feragat nedeniyle reddine, temlik alan davacı … AŞ’nin talebinin kabulü ile 2.000.000 USD alacağının ödeme tairihlerinden itibaren 3095 sy 4/a maddesi uyarınca yürütülecek faizi ile diğer davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.Bu karara karşı, davalılar … ve … Sigorta vekilleri tarafından, yasal süreleri içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ile kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava dosyası istinaf incelemesi için Dairemizin 2018/423 Esas sırasına kaydedilmiştir. Anılan esas numarası üzerinden duruşmalı yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı … AŞ vekilinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmediğinden bu davalının istinaf başvurusunun esastan reddine; davalı … AŞ vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; davacı …. AŞ tarafından açılan davada feragat edilen 450.916 USD’ye ilişkin davanın tüm davalılar yönünden feragat nedeniyle reddine, temlik alan davacı … AŞ’nin davasının, davalı …… AŞ yönünden kabulüne, davalı … AŞ yönünden kısmen kabulüne, bu doğrultuda, davalı … AŞ’nin sorumluluğu 617.288,84 USD ve bu tutarın temerrüt faizleri ile sınırlı olmak kaydıyla, 2.000.000 USD alacağın, 1.000.000 USD’lik bölümüne 20.01.2016 tarihinden, 1.000.000 USD’lik bölümüne 27.01.2016 tarihinden itibaren işletilecek ve 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi uyarınca hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte, bu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile temlik alan davacıya verilmesine, temlik alan davacının, davalı … AŞ aleyhindeki fazlaya ilişkin talebinin reddine dair 2018/423 Esas – 2019/1672 Karar sayılı, 25.12.2019 tarihli hüküm verilmiştir. Bu hükme karşı, yasal süreleri içinde, taraf vekillerince temyiz yoluna başvurulmuştur. Temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay, 11. Hukuk Dairesi’nin 28.04.2022 tarih ve 2020/1615 Esas- 2022/3580 Karar sayılı kararıyla, mahkememizin anılan hükmü bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamında; “…Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.1) İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir. 2) Dava, değişik araçlarla yapılan (multimodal) uluslararası taşıma sırasında meydana gelen kaza sebebiyle emtiada oluşan hasar bedelinin davalı taşıyıcı, taşıyıcının sorumluluk sigortacısı ve nakliyat sigortacısından rücuen tahsili istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince ve Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince Türk Ticaret Kanunu’nun kara taşımasına ilişkin hükümlerinin uygulanacağı tespiti ile yazılı gerekçelerle hüküm tesis edilmiş ise de; değişik araçlarla taşımaya ilişkin TTK 902. maddesi ‘Bu Kitabın Birinci ve İkinci Kısım hükümleri, aşağıdaki şartların tamamının bir arada varlığı hâlinde, değişik tür araçlar ile taşıma sözleşmelerine de uygulanır: Eşyanın taşınması bütünlük gösteren bir taşıma sözleşmesine dayanıyorsa, bu sözleşme bağlamında taşıma değişik türde araçlarla yapılacaksa, taraflar, her bir türdeki araç için ayrı sözleşme yapmış olsalardı, söz konusu sözleşmelerin en az ikisi farklı hükümlere bağlı tutulacak idiyse, aşağıdaki hükümlerle, uygulanması gerekli milletlerarası sözleşmelerde aksi yolda bir düzenleme yoksa.’ hükmünü haiz olup, (d) bendinde belirtildiği ve madde gerekçesinde de açıklandığı üzere, somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken milletlerarası sözleşme yoksa TTK’nın 850 ve devamı maddeleri uygulanır. Kural böyle olmakla birlikte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu CMR Konvansiyonu’nun 2. maddesinde aksine hüküm bulunmaktadır. Anılan maddede ‘Mal yüklü taşıt, 14 üncü madde hükümlerinin uygulandığı haller dışında yolun bir kısmında deniz, demiryolu, nehir, kanal veya havayoluyla yük boşaltılmadan taşındığı hallerde bu Sözleşme taşımanın tümü için uygulanır. Ancak diğer taşıtlarla yapılan taşımalarda ortaya çıkan kayıp, hasar veya gecikmelerin, karayolu taşımacısının bir fiil veya ihmalinden doğmayıp yüklerin diğer taşıtlarda taşınması sırasında ve nedeniyle oluşabileceği kanıtlanır ise, Karayolu taşıyıcısının sorumluluğu bu Sözleşmeye göre, eğer sözkonusu diğer taşıtlar ile yükün taşınması için yasal koşullara uygun olarak o taşıt taşıyıcısı ile gönderen arasında bir mukavele yapılmış sayılır ve o mukavele konulması gelenekleşmiş hükümlere göre tayin edilir. Ancak, konulmuş bu gibi koşulların bulunmaması hallerinde, karayolu taşıyıcısının sorumluluğu bu Sözleşmeye göre tayin edilir. Eğer, karayolu taşımacısı diğer taşıtlar ile de taşıma yapıyor ise, sorumluluğu bu maddenin 1 inci paragrafına göre tayin edilir. Ancak bu durumda, karayolu ve diğer taşıtlar ile taşıma yapan kimse, iki ayrı kişi gibi işlem görür.’ düzenlemesi yer almaktadır. Diğer taraftan TTK’nın 903. maddesinde ‘Zıyaa, hasara veya teslimdeki gecikmeye yol açan olayın, taşımanın hangi kısmında meydana geldiği belli ise, taşıyıcının sorumluluğu, bu Kitabın Birinci ve İkinci Kısım hükümlerinin yerine, taşımanın bu kısmı için ayrı bir taşıma sözleşmesi yapılmış olsaydı, o sözleşmenin bağlı olacağı hükümlere göre belirlenir. Zıyaa, hasara veya teslimdeki gecikmeye yol açan olayın taşımanın hangi kısmında meydana geldiğine ilişkin ispat yükü, bunu iddia eden tarafa aittir.’ hükmü yer almaktadır. Somut uyuşmazlıkta, İstanbul’dan Türkmenbaşı Limanı’na kadar deniz yolu ile taşınan emtia, Limanda tıra yüklenmiş olup, tır Tükmenabat Şantiyesi’ne gitmekte iken meydana gelen kaza sebebiyle hasarlanmıştır. Hasarın meydana geldiği taşıma kesimi karayolu kısmı olup, bu husus uyuşmazlık konusu değildir. Hal böyle olunca CMR hükümlerinin uygulanması suretiyle davanın çözümüne gidilmesi gerekirken, aksi düşünce ile TTK hükümleri uygulanarak uyuşmazlığın halli isabetli olmamıştır. CMR’nin 41. maddesinde ‘Madde 40 hükümleri saklı kalmak koşuluyla bu Sözleşmenin hükümlerini doğrudan doğruya veya dolayısıyla ihlal eden her türlü koşul hükümsüzdür. Böyle bir koşulun hükümsüzlüğü, mukavelenin diğer hükümlerinin hükümsüzlügünü gerektirmez. Özellikle, taşımacının lehinde sigorta tazminatı veya diğer herhangi benzer madde veya kanıtlama zorunluluğunu değiştiren herhangi bir madde geçersiz ve hükümsüzdür’ düzenlemesi yer almaktadır. Nitekim Dairemizin 30.05.2005 tarih 2004/5772 – 2005/5610 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere taşımada tarafların borçlarının sözleşme ile ağırlaştırılamayacağı ilkesi mevcut olup, taraflar arasındaki taşıma sözleşmesinin 8. maddesinde yer alan ‘……’nin uğrayacağı zararlar Nakliyeci tarafından tam olarak tazmin edilecektir.’ düzenlemesi ise, belirtilen ilkenin aksine taşıyıcının sorumluluğunu ağırlaştırmaktadır. Bir başka deyişle, taşıyıcının tam zarardan sorumlu tutulması CMR’nin anılan hükmü gereğince geçersizdir. Zira, sınırlı sorumluluğu ortadan kaldıran bu sözleşme hükmünün geçerli olabilmesi için CMR madde 23/6, 24 ve 26. madde hükümleri gereğince ek bir ücretin kararlaştırılması gerekmekte olup, somut olayda böyle bir durum bulunmamaktadır. Bu itibarla, sözleşme hükmü nazara alınarak tam tazmine gidilmesi doğru olmamıştır. Kural olarak multimodal taşımalarda tek taşıyıcının tüm taşıma aşamalarını üstlenmesi durumunda, başka araçlara yükleme yapan taşıyıcı gönderen konumundadır. Ancak somut olayda ‘Ağır İndirme İncelemesi Raporu’ndan anlaşıldığı üzere, yükün gemiden tıra yüklenmesi sırasında gönderen yüklemeye nezaret etmiştir. Hasar tır devrilmeden, sürücünün yaptığı manevra üzerine yükün tırdan savrulmasıyla oluştuğuna göre, yükün sabitlenmesinin yetersiz olduğu kabul edilmeli ve sabitlemenin gönderene ait olduğu bu durumda, gönderenin müterafik kusurunun bulunup bulunmadığının irdelenmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi doğru olmamıştır. Yükün hasarlanan kısmının (13.093 kg) sistemin bütünlüğüne ve değerine müspet ya da menfi bir etkisinin olmadığı uzman bilirkişilerce saptanmış olmasına rağmen, Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince bu teknik değerlendirmeye itibar edilmesi, değerlendirmenin yeterli görülmemesi halinde ise yeni bir heyetten rapor alınması yoluna gidilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile yük ağırlığı 48.100 kg olarak alınmak suretiyle hesaplama yapılması da doğru olmamıştır. Yukarıda açıklanan sebeplerle hükmün davalılar yararına bozulması gerekmiştir. 3) Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyizinin, davalı … A.Ş vekilinin muafiyet ve vekalet ücretine yönelik temyizinin bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesince verilen karara yönelik davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davalılar yararına BOZULMASINA…”, denilmiştir. Bozma üzerine mahkememizce duruşma açılmış, taraf vekillerinin beyanı alındıktan sonra, HMK’nın 377/5. maddesi uyarınca, Dairemizin bozulun hükmünde direnilmesine karar verilmiştir. DİRENME GEREKÇESİ Dairemizin bozulan karar gerekçesinde de belirtildiği üzere; davalı … vekilinin, müvekkilinin diğer davalı taşıyanın sorumluluk sigortacısı olduğu, taşıtan ile taşıyanın aralarındaki sözleşme ile sınırlı sorumluluğu kaldıran hükümlerin kendilerine uygulanamayacağını, sınırlı sorumluluk hesaplamasında tüm yükün birlikte değerlendirilme gerekçesinin ve olayda TTK’nın 882. maddesinin 2 fıkrasının (a) bendinin uygulanmış olmasının hukuka aykırı olduğu, müvekkili şirketin sorumluluğunun ancak davacı tarafından ispat edilecek gerçek zarar miktarı (sigortalısının kusuruna isabet eden kısmı ve azami olarak taşıyıcının sınırlı sorumluluk hesabı ile) ile sınırlı olup bu tutarın azami 48.100 x 8,33 = 400.673 SDR (617.288,84 USD) ile sınırlı olabileceği yönündeki istinaf nedeni yönünden; dava dosyasına sunulan 08.09.2014 tarihli ekspertiz rapor içeriğinden de anlaşıldığı üzere, zarar gören … Gaz Türbininin bürüt ağırlığının 48.100,00 kg olduğu da gözetildiğinde, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli ve denetime uygun olmadığı değerlendirilmekle, Dairemizce özellikle bu yönden olmak üzere tarafların istinaf nedenlerini de karşılayacak surette ve tarafların rapora yönelttikleri itirazlar da değerlendirilmek suretiyle yeni bilirkişi raporu alınarak istinaf incelemesininHMK’nın 354-356 maddeleri uyarınca duruşmalı yapılmasına karar verilmiştir. Bozma öncesi duruşmalı yapılan inceleme aşamasında Dairemizce alınan bilirkişi raporu içeriğindeki tespitler, taşıma sözleşmesi, taşıma belgeleri sigorta poliçeleri, ekspertiz raporları, ilk derece mahkemesi yargılamasında alınan bilirkişi raporları ile tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacı … San. Ve Tic. AŞ ile davalılardan … arasında 01/10/2013 tarihli imzalanın nakliye sözleşmesi uyarınca davalı ……Şirketi sorumluluğunda Türkmenistan’da inşa edilen proje kapsamında … Markalı, … kodlu gaz türbininin taşındığı, taşıma işleminin davalılardan … sigorta tarafından nakliyat sigorta poliçesi ile sigorta kapsamına alındığı, taşınan türbinin 17/12/2013 tarihinde TIR’ın üzerinden düşerek hasara uğradığı, davalılardan … Sigorta’nın taşıyanın sorumluluk sigortacısı durumunda olduğu, … Sigorta’nın nakliyat emtia sigortacısı durumunda olduğu, dava açıldığında davalı olan … Sigorta AŞ’nin dava sırasında davacıya 2.000.000 USD ödeme yaparak temlik ve ibra belgeleri gereğince yaptığı ödeme tutarı yönünden davacı sıfatını aldığı, davacı … San. Tic. AŞ’nin, … Sigorta AŞ ödemesi dışında kalan dava konusu tutar yönünden yargılama sırasında 450.916 USD tutarındaki alacağından feragat ettiği anlaşılmaktadır. TTK’nın 878.maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca, sözleşmeye veya teamüle uygun olarak üstü açık bir aracın kullanılmış olması yahut güverteye yükleme yapılmış olması halinde, taşıyıcı, bu nedenle oluşacak zarardan sorumlu değildir. Ancak, taşıyıcının bu nedenle sorumluluktan kurtulması için, ortaya çıkan zararla, yükün açıkta taşınması arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Somut olayda ise konteyner içinde davalı sorumluluğunda taşınan türbinin iyi sabitlenmemesi, bağlanmaması nedeniyle tırdan düşmesi sonucu hasarın meydana geldiği, açıkta taşımayla hasar oluşumu arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşılmakla, davalı taşıyanın TTK’nın 878.maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca hasardan sorumlu tutulamayacağı yönündeki istinaf başvuru nedeni yerinde görülmemiştir. Şubenin işlemleri için şirket merkezinin taraf ve dava ehliyeti bulunmakta olup, her zaman dava açabilir. Bu nedenle davacı … San. Ve Tic. AŞ’nin dava ve taraf ehliyeti mevcut olup, buna göre taşıtan davacı … San. Ve Tic. AŞ’den temlik alan Euruko Sigorta AŞ’ nin de taraf ehliyeti bulunduğundan, davalı ……Şirketi vekilinin aksi yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Davalı IMİSK ile … arasındaki taşıma sözleşmesinin 8.3 maddesi ve TTK’nın 882. maddesi uyarınca, davalı taşıyan …’ın zararın tam tazmininden sorumlu olacağı sonucuna ulaşılmıştır. Davalı taşıyıcının, sorumluluk sigortacısı olan … Sigorta AŞ ile arasında düzenlediği poliçe özel şartları madde 1-4 hükmü ile Genel Teminat İstisnaları başlıklı 1.4 maddesi uyarınca kanuni sorumluluğu genişleten mutad dışı anlaşmaların sorumluluk sigortacısını bağlamayacağı düzenlenmiş olup, buna göre davalı … AŞ yönünden sınırlı sorumluluk hükümlerinin uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Ancak, sınırlı sorumluluğun hangi ağırlık esas alınarak belirleneceğinin ortaya konulması gerekir. Taşıma ve hasara konu emtianın ağırlığının 48.100 kg olduğu konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığı gibi, gerek taşıma belgelerinde gerekse olay sonrası düzenlenen eksper raporlarında taşımaya konu emtianın ağırlığının 48.100 kg olduğu belirtilmiştir. TTK’nın 882.maddesinin 1.fıkrasının (b) bendi uyarınca, sadece hasarlanan bu emtianın ağırlığının sorumluluğun üst sınırının belirlenmesinde esas alınması gerektiği sonucuna varılmıştır. Çerçeve taşıma sözleşmesine konu olup, başkaTIR’larla taşınan diğer emtialarda bir hasar oluşmadığına göre, tüm tesisin toplam ağırlığı olan 537.496,81 kg esas alınamayacağı sonucuna varılmıştır. Yani, somut her bir taşımadaki eşyanın ağırlığının esas alınması gerektiği benimsenmiştir. Bilirkişi kurulu, başka bir taşımaya konu emtia ağırlığını esas alarak 13.093 kg esas almışsa da, başka bir taşımaya konu emtia ağırlığının tarafların kabulüne rağmen esas alınması mümkün değildir. Davalı taraf cevap dilekçesinde emtia ağırlığının 48.100 kg olduğunu belirtmiş, taşıma belgeleri ve eksper raporlarında da aynı ağırlık gösterilmiştir. Bu nedenle davalı … AŞ’nin sorumluluk üst sınır limiti 48.100 kg göre belirlenmesi gerekir. TTK’nın 882/1.maddesi uyarınca kg başına sorumluluk 8,33 Özel Çekme Hakkı olduğuna göre, davalı … şirketinin sorumluluk üst limiti 400.673 SDR’dir. TTK’nın 882/4 maddesi uyarınca, eşyanın taşındığı tarih itibariyle TCMB verilerine göre 1 özel çekme hakkının 1,54063 USD olduğu anlaşılmakla, davalı … AŞ’nin sigorta sorumluluk üst limitinin 48.100×8.33×1.54063= 617.288,44 USD ile sınırlı olması gerekirken, bu davalının tüm zarardan sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırı bulunmuş ve davalı … vekilinin bu yöndeki istinaf nedeni yerinde görülmüştür. Davalı … AŞ vekili, poliçedeki 20.000 USD muafiyetin de düşülmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Muafiyet tutarı öncelikle toplam zarardan düşülebilir. Sorumluluk limitinden düşülemez. Gerçek zarar miktarı dikkate alındığında, sorumluluk limitinden ayrıca indirim yapılmaz. Bilirkişi tespitlerine göre gerçek zarar denetlenebilir bir şekilde hesaplandığından, aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde değildir. Gönderenin müterafık kusurunun bulunmadığı, çünkü sözleşmede yüklemenin taşıyana ait olduğu, özenli bir şekilde yükleme sorumluluğunun üstlenildiği, kara taşımasının deniz taşımasını takiben yabancı bir ülkede yapılmış olup, esasen o aşamada göndericinin hazır bulunmasının veya yüke nezaret etmesi mümkün olmayacağından, bu yöndeki davalı istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalının faiz oranına ilişkin istinaf nedeni incelendiğinde ise; taşımanın CMR hükümlerine değil, TTK hükümlerine tabi olduğu dikkate alındığında 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi uyarınca faiz uygulaması yerinde olup, bu konudaki istinaf nedeni da yerinde görülmemiştir. Dairemizce duruşmalı yapılan yargılama sonucunda ve yukarıda sıralanan gerekçelerle verilen hüküm, Yüce 11. HD’nin kararıyla bozulmuş olup, Yargıtay bozma ilamının üç temel gerekçeye dayandığı anlaşılmaktadır. Yargıtayın her bir bozma gerekçesine karşı, Dairemizin direnme gerekçeleri aşağıda madde numaraları altında sıralanmıştır. 1.Yüce 11. HD’nin bozma kararında, TTK’nın 902. maddesinin 1. fıkrasının d bendi gereğince öncelikle uluslararası sözleşme hükümlerinin uygulanması gerektiği, taşımanın bir kısmının deniz yoluyla, bir kısmının kara yoluyla yapılmış olması nedeniyle CMR’nin 2. maddesi uyarınca bu taşımanın CMR hükümlerine tabi olduğu, CMR’nin 41. maddesi uyarınca, taşıyanın sorumluluğunu ağırlaştıran anlaşmaların geçersiz olduğu belirtilmiştir. Multimodal bir taşımanın CMR hükümlerine tabi olabilmesi için, anılan Konvansiyon’un 2. maddesi uyarınca, taşımaya konu emtianın TIR’a yüklenmiş vaziyette gemiye binmiş olması, yükün TIR’dan, yani karayolu taşıma aracından hiç indirilmeden (yük TIR üzerindeyken- TIR’la birlikte) gemide taşınmış olması gerekir. Bu husus, Konvasiyon’un 2.maddesinde, “…Mal yüklü taşıt, 14’üncü madde hükümlerinin uygulandığı haller dışında yolun bir kısmını deniz, demiryolu, nehir, kanal veya havayoluyla yük boşaltılmadan taşındığı hallerde de bu Sözleşme taşımanın tümü için uygulanır…” düzenlemesine yer verilmiştir. Görüldüğü üzere, Konvansiyon’un uygulanma alanını düzenleyen 2. maddesi, multimodal nitelikte bir taşımanın bu Sözleşme hükümlerine tabi olması için yükün, karayolu taşıma aracından hiç indirilmeden diğer taşıma araçlarına (somut olayda gemiye) karayolu taşıma aracı üzerindeyken yüklenmesi gerektiğini “mal yüklü taşıt” ve “yük boşaltılmadan” ibareleriyle iki kez vurgulamıştır. Somut olayda ise eşyanın konteynerler içinde gemiye yüklendiği, varış limanı olan Türkmenbaşı Limanı’na indirildiği, anılan limanda karayolu taşıma aracı TIR’a yüklendiği ve bu karayolu taşıması sırasında yükün TIR’dan düşürülmesi sonucu hasarlandığı hususları ihtilafsızdır. Diğer bir deyişle, somut olayda taşımaya konu emtia karayolu taşıma aracına yüklenmeden doğrudan konteyner olarak gemiye yüklenmiştir. Yükün, karayolu taşıma aracıyla birlikte gemiye bindirilmesi söz konusu değildir. Bu durumda somut taşımanın, CMR’nin 2. maddesi uyarınca bu Konvansiyon kapsamında kaldığından söz edilemez. Nitekim bu konudaki ayrıntılı hukuki değerlendirme, Dr. … tarafından düzenlenen ve bozma öncesi dairemizde yapılan yargılama sırasında sunulan uzman görüşünde yapılmıştır. Yargıtay 11. HD’nin 2014/12615 Esas – 20174/14376 Karar sayılı, 24.09.2014 tarihli kararında da “…Davaya konu taşıma niteliğinde olup, yük Damman Limanı’nda indirildikten sonra yeni bir araç ile kara yolu taşıması yapılmıştır. Bu nedenle uyuşmazlığa CMR 2. maddesinin uygulanması söz konusu değildir…” denilmek suretiyle, taşımaya konu eşyanın karayolu taşıma aracına yüklü olmadan deniz yoluyla taşındığı, yükün limanda indirildikten sonra karayolu taşıma aracına yüklendiği hallerde taşımanın CMR’ye tabi olmadığını içtihat etmiştir. Bu nedenlerle, Yüce 11. Hukuk Dairesinin davaya konu taşımanın CMR hükümlerine tabi olduğuna dair bozma gerekçesine uymak mümkün olmamıştır. Yukarıda açıklandığı üzere davaya konu taşıma CMR hükümlerine tabi olmayıp TTK’nın taşımaya ilişkin hükümlerine tabidir. CMR’nin 41. maddesindeki taşıyanın sorumluluğunun ağırlaştırılmasını yasaklayan hükmün tersine, TTK’da taşıyanın sorumluluğunun ağırlaştırılmasını engelleyen bir düzenleme bulunmamaktadır. Gerçekten de CMR’nin 41. maddesinde, konvansiyonun hükümlerini doğrudan doğruya veya dolayısıyla ihlal eden her türlü anlaşmanın geçersiz olduğu belirtildiği halde TTK’nın 854. maddesinde taşıyanın sorumluluğunun hafifletilmesi veya kaldırılmasını sonucunu doğuran sözleşme hükümlerinin geçersiz olduğu hükme bağlanmıştır. Yani CMR hükümleri uyarınca, taşıyanın sorumluluğunu azaltan ya da artıran sözleşmeler kısmi hükümsüzlük yaptırımına tabi tutulduğu halde, TTK’nın 854. maddesinde sadece taşıyanın sorumluluğunu kaldıran veya azaltan anlaşmaların geçersiz olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu düzenlemeye göre, TTK’ya tabi kara yolu taşımalarında taşıyanın sorumluluğunu artıran ve bu bağlamda taşıyanın sınırlı sorumluluk hükümlerinden yararlanma hakkını kaldıran anlaşmalar geçerlidir. Somut olayda taraflar arasında düzenlenen taşıma sözleşmesinde taşıyan, sınırlı sorumluluktan yararlanma hakkından vazgeçmiş olup sözleşmenin bu hükmü geçerlidir. Bu nedenle Yüce 11. Hukuk Dairesinin aksi yöndeki bozma hükümlerine uymak mümkün olmamıştır. 2.Yargıtay bozma ilamında, limanda gemiden indirilen konteynerin karayolu taşıma aracına (TIR’a) yüklenmesi sırasında gönderenin yüklemeye nezaret ettiği, bu hususun dosya arasında mevcut “Ağır indirme inceleme raporu”ndan anlaşıldığı, bu durumda gönderenin müterafik kusurunun bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği belirtilmiştir. Gerçekten de Yargıtayın yerleşik içtihadı uyarınca, taşıyan, yüklemeye nezaret görevini ihmal eder veya yeterince yerine getirmezse, bundan kaynaklanan zarara, kendi mütarafik kusuru oranında katlanmakla yükümlüdür. Ancak bunun için, gönderenin yüklemeye nezaret etmiş olması veya nezaret etme yükümlülüğünün bulunması gerekir. Somut olayda ise gönderenin böyle bir nezaret yükümlüğünün bulunmadığı gibi nezaret edildiğine dair bir ispatın da gerçekleşmediği düşüncesiyle Dairemizce yapılan yargılama sonucunda gönderene herhangi bir kusur atfedilemeyeceği sonucuna varılmıştır. Bu konuya ilişkin Yargıtay bozma gerekçesine aşağıdaki sebeplerle katılmak mümkün olmamıştır. Öncelikle taraflar arasındaki 01.12.2013 tarihli “Uluslararası Nakliye Hizmetleri Sözleşmesi”nin 1. maddesindeki tanımlara göre, davalının üstlendiği taşımayı değişik taşıma araçlarıyla yapmak, emtiayı gönderen tarafından Türkmenistan’da yapılmakta olan proje sahasına kadar taşımakla yükümlüdür. Taşımaya, limandan proje mahalline kadar yapılacak karayolu taşıması da dahil edilmiştir. Aynı sözleşmenin 2. maddesinin (a) ve (b) bentleri uyarınca, her aşamada yükleme davalı taşıyana aittir. Maddenin (b) bendinde, davalının güvenli bir şekilde yükleme yapması gerektiği belirtilmiştir. Sözleşmenin bu açık hükümlerine göre Türkmenistan’daki limanda konteyner içindeki emtianın, yani konteynerlerin kara taşıma aracı TIR’a yüklenmesi işi davalı taşıyanın sorumluluğundadır. Gönderenin yüklemeye nezaret yükümlülüğüne dair bir sözleşme hükmü mevcut değildir. Gönderenin genel hükümlere göre yükleme faaliyetine nezaret yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Nitekim Yüce Dairenin bozma kararında da belirtildiği üzere, mutlimodal taşımalarda takip eden taşıma aracına yapılacak yükleme bakımından taşıyan, aynı zamanda gönderen konumunda olup yüklemeyi de kendisi yapar. Somut olayda da bu genel kuraldan ayrılmayı gerektiren bir ispat faaliyeti gerçekleşmemiştir. Yüce Daire, bozma gerekçesinde “Ağır indirme incelemesi raporu”na atıf yapmış ise de dosya arasında örneği bulunan bu tutanağın incelenmesinde; taşımayı yapan gemiye ve geminin durumuna dair tablo halinde bilgilere yer verildiği, limandaki iskeleler hakkında bilgiler verildiği, yükün gemiden tahliye sürecinin anlatıldığı, gemiden tahliye sırasında yükte bir hasarın oluşmadığının belirtildiği, taşımaya konu türbinlerin (konteynerlerin) … ve… plakalı kamyonlara yüklendiğine dair kayıt düşüldüğü ve TIR’lara yükün güvenlice yüklendiğinin gözlemlendiğinin belirtildiği anlaşılmıştır. Davaya konu taşıma belgelerine göre ise hasara konu konteynerin … marka, … plakalı araçla yapıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim dava dilekçesine ekli 17.12.2013 tarihli polis departmanı raporunda da hasara konu konteynere ilişkin karayolu taşımasının … plakalı araçla yapıldığının tespit edildiği anlaşılmaktadır. Esasen bu konuda ihtilaf da yoktur. Buna göre davaya konu hasarın gerçekleştiği taşıma konusu emtianın karayolu taşıma aracı TIR’a yüklendiği ana ilişkin herhangi bir tutanak mevcut değildir. Davalı tarafından yapılan taşımaya konu emtia çok sayıda konteyner ile yapılmış olup bozma ilamında işaret edilen “Ağır indirme inceleme raporu”nda sadece iki adet TIR’a yapılan yüklemeden söz edilmiş, bunun dışında karayolu taşımalarına dair yüklemeler bakımından herhangi bir tutanak dosyaya sunulmamıştır. Diğer bir deyişle hasarın gerçekleştiği kara taşımasına dair yükleme ile ilgili bir tutanak mevcut değildir. Kaldı ki bir an için bahsi geçen tutanağın hasara konu taşımaya ilişkin olduğu düşünülseydi bile, bu tutanağı düzenleyen uzmanlar kamyonlara yapılan yüklemenin güvenli bir şekilde yapıldığının gözlemlendiğini belirttiklerinden, gönderenin nezaret yükümlülüğüne aykırı bir davranışından söz edilmesi mümkün olmayacaktı Bu nedenlerle, Yüce Dairenin bozma gerekçelerine katılmak mümkün olmamıştır. 3.Yargıtay bozma ilamında, yükün hasarlanan kısmının (13.093 kg) sistemin bütünlüğüne ve değerine müspet veya menfi bir etkisinin olmadığı, uzman bilirkişilerce saptanmış olmasına rağmen mahkememizce bu teknik değerlendirmeye itibar edilmeyen sorumluluk üst limitinin 48.100 kg esas alınarak belirlenmesinin hukuka aykırı olduğu gerekçesine yer verilmiştir. Yargıtayın bu bozma gerekçesine aşağıdaki nedenlerle uymak mümkün olmamıştır: Davalı … vekili savunmasında, hasara konu emtia ağırlığını 48.100 kg olarak beyan etmiş ve sınırlı sorumluluğun buna göre belirlenmesini istemiş, cevap dilekçesinde ve istinaf dilekçesinde buna dair bir hesaplama da yapılmıştır. Yani davalının kendi beyanı kendisi için bağlayıcı olduğu gibi, hakkında sınırlı sorumluluk hükümlerine göre hüküm kurulan tek davalı …’dır. Çünkü bozulan karar gerekçemizde ve yukarıda 1. numaralı paragraf altında yapılan açıklamalar nedeniyle, davalı … dışında davada davalı olarak yer alan taşıyan …’ın sorumluluğu sınırsız sorumluluk niteliğindedir. Dairemizin kararında sınırlı sorumluluk hükümlerine göre tazminata mahkum edilen tek davalı olan … Sigorta’nın kendisi, tüm savunmalarında ve istinaf dilekçesinde açıkça sorumluluk üst limitinin 48.100 kg ağırlık esas alınarak yapılması gerektiğini belirtmiş ve bu ağırlık esas alınarak kendi sorumluluk üst limitini 617.288,84 USD olarak hesaplamıştır. İstinaf aşamasında da yargılamaya hâkim olan ilkeler geçerlidir. Bu bağlamda tasarruf ilkesi ve taleple bağlılık ilkesi istinaf aşamasında da geçerlidir. HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf incelemesi, taraflarca ileri sürülmüş olan istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılır. Bunun istisnası kamu düzenidir. Somut olayda tartışma konumuz bakımından kamu düzenini ilgilendiren bir husus bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesinin istinafa konu kararında davalı … şirketinin sorumluluğu sınırsız sorumluluk olarak değerlendirilmiş ve tazminata hükmedilmiş olup davalı … vekili istinaf başvurusunda, sorumluluğun belirlenmesinde sınırlı sorumluluk ilkesi uyarınca ve karayolu taşımacılığına konu yükün ağırlığının 48.100 kg olduğunu beyan ederek tazminatın üst sınırının belirlenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Dairemizce yapılan yargılama sonucunda, davalı …’nın bu istinaf başvurusunda haklı olduğu sonucuna varılmış ve talebi gibi yük ağırlığı 48.100 kg esas alınarak tazminatın üst sınırı belirlenmiştir. Kaldı ki davalı … bu ağırlığı benimsemeseydi bile, dosyadaki belgelerden de karayolu taşımasına konu konteyner ağırlığının 48.100 kg olduğu anlaşılmaktadır. 07.04.2017 tarihinde dosyaya ibraz edilen dört kişilik bilirkişi raporunda taşımaya konu yükün ağırlığı, çerçeve taşıma sözleşmesi kapsamındaki tüm deniz ve karayolu taşımalarına konu yükün toplam ağırlığının 537.496,81 kg esas alınarak üst sınırın belirlendiği anlaşılmaktadır. Oysa, Yüce Dairenin karar gerekçesinde de belirtildiği üzere, sadece somut karayolu taşımasına konu yükün ağırlının esas alınması gerekir. Bu husus Dairemizin bozulan kararında da vurgulanmıştır. İlk derece mahkemesinin yük ağırlığını, çerçeve taşıma sözleşmesinde taşımaya konu olacağı belirtilen ve pek çok karayolu taşımasına konu olacak miktardaki 537.496,81 kg esas alınarak kurduğu hüküm Dairemizce isabetli bulunmamış, tarafların kabulündeki 48.100 kg esas alınarak sınırlı sorumluluk esaslarına göre hüküm kurulmuştur. Diğer bir deyişle, ilk derece mahkemesi, yukarıda anılan 07.04.2017 ibraz tarihli rapora göre karar vermiş ise de Dairemizce yapılan incelemede üst sınırın belirlenmesinde dosya kapsamı ve taraf kabulleri esas alınmıştır. Dairemizce alınan kök ve ek bilirkişi raporlarında, taşıma belgelerine göre yük ağırlığının 48.100 kg olduğu belirlendiği halde; bilirkişi kurulunun kök raporunda somut taşımaya konu bu ağırlık yerine, havayoluyla yapılan başka bir taşımaya konu ikame türbin ağırlığı olan 13.093 kilogramın esas alındığı anlaşılmıştır. Somut karayolu taşımasındaki yük ağırlığının 48.100 kg olduğu ihtilafsızdır. Dairemizce atanan bilirkişi kurulu, somut taşımadaki yükün ağırlığı yerine, satıcı firma tarafından havayoluyla gönderilen ikame türbin ağırlığını esas almıştır. Oysa havayolu taşımasına konu türbinin karayolu taşımasına konu türbinle birebir aynı olup olmadığı belli olmadığı gibi havayolu taşıması bakımından hafif ambalaj kullanılmasının doğal olduğu hususları bilirkişi kurulunca dikkatten kaçırılmıştır. Esasen tarafların yükün ağırlığı konusunda böyle bir iddialarının bulunmamasına rağmen bilirkişi kurulunun bu değerlendirmesi dikkate alınabilecek bir değerlendirme olarak görülmemiştir. Bilirkişinin bu hesaplamasının bir hukuki dayanağı olmadığından, Dairemizce bilirkişi raporundaki tespitler HMK’nın 282. maddesi uyarınca serbestçe değerlendirilmiş ve dosyadaki teknik tespitlere, taşıma belgelerine ve tarafların kabullerine göre, taşımaya konu emtianın gerçek ağırlığı olan 48.100 kg üzerinden davalı … şirketinin sorumluluğunun üst limiti belirlenmiştir. Bu nedenlerle Yargıtay bozma ilamında yer alan bu konuya ilişkin bozma nedenlerine uymak mümkün olmamıştır. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 373. maddesi uyarınca, bozma kararı sonrası yapılan duruşmalı inceleme sonucunda, mahkememizin bozulan kararında direnilmesine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Dairemizin 2018/423 Esas -2019/1672 Karar sayılı, 25.12.2019 tarihli kararında direnilmesine, bu doğrultuda; davalı …… AŞ vekilinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmediğinden, bu davalının istinaf başvurusunun reddine; davalı … AŞ vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda;1-Davacı … AŞ tarafından açılan davada feragat edilen 450.916 USD’ye ilişkin davanın tüm davalılar yönünden feragat nedeniyle reddine,2-Temlik alan davacı … AŞ’nin davasının, davalı … AŞ yönünden kabulüne, davalı … AŞ yönünden kısmen kabulüne, bu doğrultuda; davalı … AŞ’nin sorumluluğu 617.288,84 USD ve bu tutarın temerrüt faizleri ile sınırlı olmak kaydıyla, 2.000.000 USD alacağın, 1.000.000 USD’lik bölümüne 20.01.2016 tarihinden, 1.000.000 USD’lik bölümüne 27.01.2016 tarihinden itibaren işletilecek ve 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi uyarınca hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte, bu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile temlik alan davacıya verilmesine, 3-Temlik alan davacının, davalı … AŞ aleyhindeki fazlaya ilişkin talebinin reddine, 4-Kabul edilen dava değerine göre alınması gereken 316.739,81 TL nispi harçtan, peşin alınan 97.037,85 TL harcın mahsubu ile bakiye 219.701,96 TL harcın -davalı … AŞ’nin sorumluluğu 67.809,78 TL ile sınırlı olmak kaydıyla- davalılar … Sigorta ve …’tan tahsili ile Hazineye irad kaydına,5-Davacı tarafından yatırılan 97.066,85 TL peşin harç giderinin -davalı … AŞ’nin sorumluluğu 29.959,14 TL ile sınırlı olmak kaydıyla- davalılar … Sigorta ve …’tan alınarak davacıya verilmesine,6-İlk derecedeki yargılama giderleri yönünden; a-Davacı … San. Tic. AŞ ‘nin tüm davalılar ile ilgili taleplerinden feragat etmesi nedeniyle yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, b-Davacı … AŞ tarafından sarfedilen 4.000,00 TL bilirkişi giderinin -davalı … AŞ’nin sorumluluğu 1007,44 TL ile sınırlı olmak kaydıyla- davalılar … Sigorta ve …’tan alınarak bu davacıya verilmesine, c-Temlik tarihinden sonra davacı … San. Tic. AŞ’nin gider avansı kullanılarak yapılan toplam 216,00 TL tebligat-müzekkere posta giderinin, temlik alan davacı … AŞ ‘den alınarak davacı … San. Tic. AŞ’ye verilmesine, 7-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 280.736,00 TL nispi vekalet ücretinin -davalı … AŞ’nin sorumluluğu 162.489,76 TL ile sınırlı olmak kaydıyla- davalılar … Sigorta ve …’tan alınarak davacı … AŞ’ ye verilmesine, 8-Reddedilen kısım yönünden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 247.170,38 TL nispi vekalet ücretinin davacı … AŞ’den alınarak davalı … AŞ’ye verilmesine,9-Feragat edilen kısım yönünden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 131.631 TL nispi vekalet ücretinin davacı … AŞ’den tahsili ile davalılar … Sigorta ve …’a eşit miktarlarda verilmesine, 10-Karar kesinleştiğinde, artan gider avanslarının yatıran taraflara iadesine, 11-İstinaf aşamasındaki harç ve giderler yönünden: a-İstinaf kanun yoluna başvuran her iki davalı tarafından yatırılan 85,70’er TL başvuru harçlarının hazineye gelir kaydına, b-İlk derece mahkemesinin istinafa konu kararı kaldırılarak yeniden hüküm verildiğinden, davalı … tarafından yatırılan 104.515,00 TL istinaf peşin hacının ve davalı … tarafından yatırılan 104.483,00 TL istinaf peşin harcının, karar kesinleştikten sonra ve talep halinde, ilk derece mahkemesince, yatıran taraflara iadesine, c)Davalı … AŞ tarafından istinaf aşamasında sarfedilen 85,70 TL istinaf başvuru harcı, 3.000,00 TL bilirkişi gideri, 95,80 TL posta gideri olmak üzere toplam 3.181,50 TL istinaf yargılama giderinin, davacı … AŞ’ den alınarak bu davalıya verilmesine, d)Davalı … tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,e)Davacı … tarafından istinaf aşamasında harcanan bilirkişi giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,f)İstinaf yargılaması duruşmalı yapıldığından ve birden fazla duruşma icra edildiğinden, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 11.000,00 TL maktu avukatlık ücretinin, istinaf başvurusu reddedilen davalı… AŞ’ den alınarak temlik alan davacı … AŞ’ye verilmesine, g)İstinaf yargılaması duruşmalı yapıldığından ve birden fazla duruşma icra edildiğinden, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 11.000,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacı … AŞ’ alınıp davalı … AŞ’ ye verilmesine, 12-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 13-Dosyanın, karar kesinleştiğinde, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; Davacı … Sigorta vekilinin, davalılar … ve … Sigorta vekillerinin yüzlerine karşı, davalı … vekilinin yokluğunda, oy birliği ile ve gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 19.10.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren ikişer haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.