Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1596 E. 2022/1370 K. 20.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1596
KARAR NO: 2022/1370
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/04/2022
NUMARASI: 2021/861 E. – 2022/433 K.
DAVANIN KONUSU: Şirketin feshi- ortaklıktan çıkma, çıkma bedelinin tahsili.
Taraflar arasındaki anonim şirket hisse bedelinin tespiti ile ayrılma akçesinin tahsili davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, babası …’ın vefatı ile intikal eden hisse senetleri nedeniyle davalı şirketin ortağı olduğunu, müvekkilinin tüm çabalarına rağmen ortak gibi işlem görmediğini, müvekkiline ait hisse senetleri üzerinde davalı şirket vekilince oynama yapılarak pay değerlerinin düşürülmeye çalışıldığını ve müvekkilinin şirket nezdindeki hisselerine karşılık gelen payını hiçbir zaman öğrenemediğini, hissedarlıktan doğan haklarını kullanamadığını, müvekkilinin keşide ettiği ihtarla hisse bedellerinin gerçek değerinin belirlenerek, ödenmesi suretiyle ortaklıktan çıkmak istediğini, ancak bu talebinin yerine getirilmediğini, ihtarnameye adli bilimlerce tanzim edilen tahrifatı gösterir uzman görüşünün de eklediğini, davalı şirketçe hiçbir talebin değerlendirilmediğini ileri sürerek, müvekkilinin hisse bedellerinin gerçek değerlerinin tespit edilerek, gerçek değer üzerinden ayrılma akçesi ödenmesini ve ortaklıktan çıkmasına karar verilmesini, aksi halde şirketin tasfiye edilerek müvekkiline hisse değeri üzerinden şirket aktifinden ödeme yapılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkil şirketin 08.12.1966 tarihinde kurulduğunu, şirketin 6.318.000,00 TL sermayeli ve 4500 ortaklı olduğunu, davacının, müvekkili şirkette 6.318.000 TL sermaye payı içinde en son verilen yedinci tertip bedelsiz hisse senedi ile birlikte 106,47 TL hisseye, payların %0.000016 (%bir milyonda 16) sahip olduğunu, davacının bu davayı açmak için gereken oranda hisseye sahip olmadığını, sermayenin %10’undan azına sahip olan bir davacının TTK’nın 531. maddesine dayanarak dava açmasının mümkün olmadığını savunarak, dava şartı eksikliği nedeniyle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, celp edilen ticaret sicil kayıtları ile tüm dosya kapsamına binaen; davacı, her ne kadar pay sahibi olduğu şirketten hisse bedellerinin gerçek değerlerinin tespit edilerek gerçek değer üzerinden ayrılma akçesi ödenmesi, ortaklıktan çıkmasına ve TTK 531. maddesindeki özel dava şartını gerçekleştirdiklerini savunmuş ise de; TTK 531. Maddesinde haklı sebeple fesih davasını açabilmek için pay sahipliği esas alınmıştır. Dosyaya sunulan davalı şirketin 20/11/2019 tarihli genel kurulunda davacı adına düzenlenmiş oy pusulasında davacının hisse tutarının 106,47 olduğu, şirketin toplam hisse adedinin 10.647 olduğu bu haliyle davacının pay oranı TTK 531. maddesinde belirtilen %10 oranına ulaşamadığından iş bu davada dava takip yetkisi bulunmamaktadır. Diğer yandan HMK 115. maddesi gereğince eksikliğin mahiyetine göre, bu eksikliğin giderilmesi sonradan mümkün olmadığından ayrıca süre verilmesine gerek görülmeyerek dava şartı eksikliği nedeniyle davanın usulden reddine” gerekçesiyle TTK 531/1 ve HMK 115-1,2 maddeleri gereğince dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkilinin, babasından miras yoluyla intikal eden hisse senetleri ile davalı şirketin ortağı olduğunu, müvekkilinin tüm çaba ve ihtarlarına rağmen şirketçe ortak gibi muamele görmediğini, müvekkilinin elinde bulunan hisse senetlerinde, davalı şirket vekilince karalama yapılarak değeri düşürülmeye çalışıldığını, payın gerçek değerinin hiçbir zaman öğrenilemediğini ve paydaşlıktan doğan hakların müvekkiline kullandırılmadığını, ihtara rağmen bu durumun düzeltilmemesi nedeniyle eldeki davanın açıldığını; Mahkemece ilk oturumda davanın usulden reddine karar verildiğini, oysa muris …’ın davalı şirket nezdindeki hisselerinin, müvekkiline intikal eden hisselerle sınırlı olmadığını, murisin davacı dışında üç çocuğu bulunduğunu, Beykoz Sulh Hukuk Mahkemesinin 2013/771 Esas ve 2013/977 numaralı kararında mirasçılık belgisinin düzenlendiğini ve dava dilekçesinde bu belgenin delil olarak gösterildiğini, bu nedenle duruşmada sözlü olarak ıslah yolu ile iddia ve savunmaların genişletip değiştirme hakkı bulunmasına rağmen mazeretin reddine karar verilerek, ilk celsede karar verilmesiyle hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini; İlk derece mahkemesince duruşmanın bırakıldığı 21.04.2022 tarih ve 10:30 saatinden önce sunulan dilekçede aynı tarihli İstanbul 41. Asliye Ceza Mahkemesindeki 2021/116 Esas sayılı dosyanın saat 10:55’de İstanbul Anadolu 10. Aile Mahkemesinin 2021/353 Esas numaralı dosyasında ise saat11:00’da duruşma bulunmasına rağmen mazeretin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, ön inceleme duruşmasında önincelemeye ilişkin uyuşmazlık tespiti yapılmadan, sulh tamamlanmadan, deliller toplanmadan karar verildiğini, mahkemece, öninceleme aşaması tamamlandıktan tahkikat aşamasına geçilip duruşma açılıp tarafların iddia ve savunmada bulunmalarına imkan sağlandıktan sonra tarafların tüm delilleri toplanarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerektiğini ve mahkemece belirtilen eksiklerin tamamlanmadan karar vermesinin hatalı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 531.maddesi uyarınca davalı şirketin haklı nedenle feshi veya davacının ayrılma akçesinin belirlenerek ortaklıktan çıkmasına ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine, karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. TTK’nın 531.maddesinde “Haklı sebeplerin varlığında , sermayenin en az 1/10, halka açık şirketlerde 1/20 i temsil eden pay sahipleri…şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler…” hükmü yer almaktadır. Davalı şirket halka açık değildir. Davalı şirketin 6.318.000-TL sermayeli olup davacının 106,47 TL payı bulunduğu hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacının payı toplam şirket sermayesi içinde % 1 den küçüktür. Davacının TTK’nın 531. maddesinde belirtilen %10 oranına ulaşamadığından iş bu davada dava açma hakkı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik yoktur. Dava, şirket ortağı tarafından şirketin feshi veya ayrılma akçesinin belirlenerek ortağın şirket ortaklığından çıkarılması istemine ilişkin olması nedeniyle TTK’nın 1521.maddesine göre basit yargılama usulüne tabi olduğu anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince, basit usule göre tensip zaptı düzenlenerek taraflar duruşmaya çağrılmıştır. Basit yargılama usulünde HMK’nın 317/3.maddesi uyarınca, taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi veremeyeceklerinden, yazılı yargılama usulünde düzenlenen dilekçelerin teatisi aşaması bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkemece ön inceleme duruşması yapılması yerindedir. Yasada, basit usule tabi duruşmaların birden fazla oturumda yapılacağına ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır. Davacı vekili duruşma öncesinde, başka mahkemede duruşması bulunduğunu belirterek mazeret bildirmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan değerlendirmede, vekaletnamede birden fazla vekilin bulunduğu belirlenerek, mazeret talebinin reddine karar verilmiştir. Gerçekten de vekaletnamede birden fazla vekil bulunduğu gibi, tevkil yetkiside bulunduğu görülmektedir. Mazerette sadece İstanbul 41.Asliye Ceza Mahkemesinin 2021/116 Esas sayılı dosyasının duruşmasının bulunduğu belirtilmiş olup, vekalette bulunan diğer vekil yönünden her hangi bir mazeret bulunmaması dikkate alındığında, ilk derece mahkemesince mazeretle ilgili verilen ara karar yerindedir.İlk derece mahkemesince HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkı ile ilgili işlemler yapılarak yargılama yapılmıştır. Davacının ortaklık payı dikkate alındığında, TTK’nın 531. maddesinde belirlenen nisaba göre bu davanın yeterli nisap bulunmaması nedeniyle davacı tarafından açılması mümkün olmadığı gibi ıslahla taraf eklenmesi de söz konusu olmayacaktır. Diğer mirasçılar tarafından açılacak davaların birleştirilmesi gibi usulü işlemler de her davanın açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirileceği ilkesi kapsamında, bu davada nisabın sağlanmasında dikkate alınamayacağı anlaşılmakla, ilk derece mahkemesinin davanın usulden reddine ilişkin kararı yerinde olup, davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm istinaf başvuru nedenlerinin reddi gerekmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve karar harcının Hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20.10.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU : HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.