Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1454 E. 2022/1401 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1454
KARAR NO: 2022/1401
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 16.01.2020
NUMARASI: 2014/491 Esas – 2020/75 Karar
DAVA: Şirket Ortağı Olunmadığının Tespiti ve Alacak (İstirdat)
Taraflar arasındaki davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacı tarafın yüksek faiz getireceği ve istendiği an geri ödeneceği garantisi ile davalı tarafa 81.000,00 DM miktarında para verdiğini, para yatırma makbuzu geri alınarak daha sonra yerine düzenlenen ortaklık durum belgesi adlı belge ile 93.900,00 DM parasının olduğunun bildirildiğini, davalıların müteselsilen sorumlu olduklarını, müvekkilinin davacı tarafa yatırdığı para karşılığı belge verildiğini, bu parasının müvekkiline iadesinin gerektiğini, ancak müvekkili davacı tarafın verdiği paraları geri istemesine rağmen davalı tarafça müvekkili davacı tarafın parasının iade edilmediğini, davalı tarafın Bankacılık Kanunu’na aykırı şekilde mevduat topladığını, Sermaye Piyasası Kanunu’na aykırı olarak aracılık faaliyetinde bulunup hisse senetlerini halka arz ettiğini, davalı şirket veya şirketlerin yöneticilerinin cürüm işlemek amacıyla çete oluşturmak vs. suçlarından değişik ceza dava dosyalarında yargılandıklarını, birçok devlet kuruluşunca davalı tarafın denetlendiğini ve denetlemelere ilişkin birçok rapor düzenlendiğini, davalı şirket veya şirketlerin ticari defterlerinin de usulüne uygun tutulmadığından bahisle diğer davalı gerçek kişi …’ın da şirket veya şirketlerin yöneticilerinden olması nedeniyle müvekkili davacı tarafı zarara uğrattıklarından ve müvekkili davacı tarafa karşı sorumlu olduklarından da bahisle, müvekkili davacı taraf ile davalı taraf arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespitine ve ayrıca fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere davalı tarafa verilen paranın kalanından şimdilik 5.000,00 TL’lik bölümünün dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar … AŞ ve … İnşaat AŞ vekili, cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın … Holding AŞ ‘nin pay defterinde kayıtlı ortak olduğunu, TTK’nın 417. maddesi gereğince şirket pay defterinde kayıtlı hisse senedi sahibi olması nedeniyle davacı tarafın şirket ortağı sıfatını kazandığını, TTK’nın 329 ve 405. maddeleri gereğince şirket ortaklarının hisse bedellerini şirketten geri istemesinin mümkün olmadığı gibi şirketin de kendi paylarını temellük etmesinin (edinmesinin) mümkün olmadığını, davacı tarafın şirket ortağı olduğuna dair elinde halen varsa hamiline hisse senetlerini üçüncü şahıslara devretme hakkının olduğunu, davacı tarafın müvekkili şirkete veya şirketlere her an geri alabileceği garantisi ile para verdiğine ilişkin iddianın gerçek olmadığını, bu iddianın bağlayıcı yazılı belge ile ispat edilmesi gerektiğini, müvekkili şirket veya şirketlerin davacı taraftan para almadığını, davacı tarafın dayandığı belge veya belgelerdeki imzaların müvekkili şirketle veya şirketlerle hiç bir ilgisinin olmadığını, belge veya belgelerdeki imza veya imzaların müvekkili şirket veya şirketlerin yetkililerine ait olmadığını, belge veya belgelerin içeriğini kabul etmediklerini, bu belge veya belgelerde dahi şirket hisse senedi alındığının yazılı olduğunu, bu belge veya belgelerin delil değerinin olmadığını, davacı tarafın hata veya hileye maruz kaldığı ile ilgili talep ve beyanlarının Borçlar Kanunu’nun 31. maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle dinlenemeyeceğini, kaldı ki müvekkili şirketin veya şirketlerin davacı tarafa yönelik hata veya hile olgusunu içerir bir davranışının olmadığını, davacı tarafın müvekkili şirkete veya şirketlere her hangi bir para vermediğini, sunulan delillere göre davacı tarafın şirket paylarını üçüncü kişilerden edindiğini, davacı tarafın iyi niyet kurallarına aykırı davranarak işbu davayı açtığını, davacı tarafın üçüncü kişilerden aldığı şirket hisseleri nedeniyle şirketin kâr ve zararına ortak olduğunu, iyi niyet kurallarına aykırı davranamayacağını, ayrıca Borçlar Kanunu’nun 126. maddesi gereğince şirket ile ortaklar arasındaki davaların beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, varsa davacı tarafın dayandığı belgelerde geçen düzenleme tarihinden veyahut bir an için iddianın doğruluğu halinde bile iddiaya konu paranın verildiği tarihten dava tarihine kadar zamanaşımı süresinin geçtiğini, hatta olayda uygulanması mümkün olmayan sebepsiz zenginleşme ile ilgili Borçlar Kanunu’nun 66. maddesindeki bir yıllık ve on yıllık zamanaşımı sürelerinin de geçtiğini, yine haksız fiiller ile ilgili zamanaşımı süresinin dahi geçtiğini, davacı tarafın iddialarını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini, kaldı ki müvekkili şirketten veya şirketlerden döviz olarak para istenemeyeceği gibi faiz de istenemeyeceğini, davacı tarafın tüm iddia ve taleplerinin hak düşürücü süre ve zamanaşımına uğradığını belirterek, davanın öncelikle hak düşürücü süre veya zamanaşımı yönlerinden, bunlar yerinde görülmezse esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı … vekili, cevap dilekçesi ile özetle; davalı şirket adına verilen cevap dilekçesindeki hususları tekrarla, davalı şirketin veya şirketlerin eski ve/veya halen yöneticisi olan gerçek kişi müvekkili veya müvekkillerinin, şirket yöneticisinin sorumluluğu kuralı gereğince herhangi bir sorumluluklarının olmadığını ve davacı tarafın tüm iddia ve taleplerinin hak düşürücü süre ve zaman aşımına uğradığından bahisle, davanın öncelikle hak düşürücü süre veya zamanaşımı yönlerinden, bu savunmalar yerinde görülmezse esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin benzer davalarla ilgili son uygulaması; iş bu davamıza konu, şirket ortağı olmadığının tespiti ve davalı şirketlere ödenen paraların iadesi talepleri, haksız fiil hükümleri kapsamında değerlendirilerek, taraflar arasında sahih bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı ve ödendiği ispatlanan paraların, ispatlanan geri ödemeler düşüldükten sonra, iade edilmesi şeklindeydi. Davamızın tarafları ile konusunun, yukarıda belirtilen kanuni düzenleme karşısındaki durumu değerlendirildiğinde; davacının dava dilekçesinde, davalı tarafa 81.000,00 DM DM miktarında para verdiğini, davalı tarafça verilen ortaklık durum belgesi adlı belge ile 93.900,00 DM parasının olduğunun bildirildiğini beyan etmiştir. Yukarıda belirtilen ’31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç’ kapsamında olduğu, bu belge nedeniyle ‘6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez.’ hükmüne göre, davacıya verilen ortaklık durum belgesine göre; davacının pay sahibi olduğu ve ortaklık ilişkisinin kurulmuş sayılacağı yine davacının ortaklık ilişkisinin kurulmadığını iddia edemeyeceği anlaşılmaktadır.Yukarıda belirtilen 7194 sayılı yasa ile 3332 sayılı yasaya eklenen, geçici madde 4’ün ikinci fıkrasına göre; Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.’ düzenlemesine göre…” gerekçesiyle, davanın esası hakkında hakkında karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Söz konusu kanun düzenlemesi uyarınca silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini, süren bir davada bu tür bir düzenleme ile davasını kazanacağı kesin olan müvekkilinin davasında karar verilmesi imkanının kaldırıldığını, alacağına kavuşmasının engellendiğini, Anayasa Mahkemesinin bir dava sürerken kanun değişikliği yapmak suretiyle beklenen sonucun engellenmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunun içtihat edildiğini, örnek olarak Anayasa Mahkemesi T. 25.03.2014, Başvuru No. 2013/1426 Kararı Anayasa Mahkemesi T. 26.06.2014, Başvuru No. 2012/931 Kararlarını sunduklarını, Kanun’un bu anlamda müvekkilinin adil yargılanma hakkının ihlal ettiğini, Yargıtayın aynı davalarda vermiş olduğu yüzlerce emsal kararda, davalı tarafından yürütülen faaliyetin açıkça haksız fiil olarak nitelendirildiğini, yürütülen faaliyet ve sonucu hakkında tartışılacak herhangi bir konu kalmadığını, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14.05.2018 tarihli, 2017/4572 Esas – 2018/3506 Karar sayılı kararının ekli olduğunu, Eldeki davanın, diğer yüzlerce emsal dava gibi kazanılacağının tartışmasız olduğunu, 7194 sayılı Kanun ile müvekkilinin kazanacağı davanın engellenmediğini, 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesinin Anayasa Mahkemesinin kararları uyarınca tartışmasız şekilde Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu, Mahkemenin bu kanun düzenlemesine karşı iptal istemi ile Anayasa Mahkemesine itiraz ederek soyut norm denetimi yapılmasını talep etmesi ve bu süreç içinde davayı geri bırakması gerektiğini, mahkemenin önüne gelen yüzlerce davada aynı sorunun yaşandığını, bu davaların Anayasa Mahkemesine kadar giderek tekrar yargılama için geri dönmesi durumunda süre yönünden de adil yargılama hakkı ihlal edildiğini, Anayasa Mahkemesinin kararları uyarınca süren bir davada dava usulüne ilişkin bir kanun değişikliği adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu, bu nedenle Anayasa’ya aykırılık iddiasının ciddi ve temelli olduğunu, mahkemece Anayasa Mahkemesine başvurulmaması durumunda devletin gereksiz yere tazminat ödemesine neden olacağını, ayrıca müvekkilinin hakkına kavuşmasının da gecikeceğini ve hatta bu süreçte ortaklığın iflas etmesi vs. nedenleri ile riske gireceğini, Mahkemenin, davalılardan … hakkında da 7194 sayılı kanunun 41. Maddesi uyarınca davada karar vermediğini, oysa ki kanunun ortaklıklar hakkında olup şirket yöneticilerinin bu madde kapsamına girmesinin mümkün olmadığını, … hakkında 7194 sayılı Kanun’un uygulanmasının mümkün olmadığını, gerekirse davanın … yönünden dava ayrılarak hüküm verilmesi gerektiğini, İlk derece mahkemesi kararında lehlerine yargılama giderine hükmedilmediğini, Yargılama giderlerinden davalı şirketi sorumlu olması gerektiğini, ancak bu konuda herhangi bir karar verilmediği gibi kararın gerekçesinde de bu konuda açıklama yapılmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, eldeki davanın 05.12.2019 tarihli, 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesiyle 3332 sayılı Kanun’a eklenen geçici 4. maddesi kapsamında olduğu gerekçesiyle, davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı vekilince mahkemenin hüküm gerekçesine esas aldığı yasal düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu, bu nedenle istinaf dairesince Anayasa’ya aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesine başvurulması talep edilmiş ise de dairemizce anılan yasal düzenlemede Anayasa’ya aykırılık görülmemekle, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.Davacı vekilince 7194 sayılı Kanun’un 41. maddesinin davalı şirket yöneticisi … yönünden uygulanamayacağı, kurulan hükmün bu davalıyı kapsamayacağı, bu doğrultuda davalı … hakkında mahkemece hüküm kurulmamış olduğu ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Yargıtay 11. HD 2021/3896 E 2021/6825 K 0.12.2021 tarihli kararı ile temyiz incelemesinden geçerek onanan Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/258 E 2020/1066 K 23.12.2020 Tarihli emsal karar içeriği dikkate alındığında, mahkemenin kararına esas aldığı 3332 sayılı Kanun’un 4. maddesinin uygulanması gerektiği, mahkemece de bu yasal düzenleme kapsamında davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği gözetildiğinde, davacı vekilinin bu yöndeki istinafı da yerinde görülmemiştir.Davacı vekilince yargılama gideri yönünden hükmün hatalı olduğu ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Mahkemece 7194 sayılı Kanun kapsamında karar verilmesi doğru ise de aynı kanun maddesinin açık düzenlemesi gereğince yargılama masrafları ve maktu vekalet ücretinin davalı şirket üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerekir. Ancak, hükümde davacı lehine maktu ücreti vekalete ve bakiye harç yönünden davalının sorumlu tutulmasına karar verilmiş ise de, davacının yaptığı yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmediği anlaşılmaktadır. Bu yönden davacı vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmüştür.Yukarıdaki açıklamalar ışığında, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca, yargılama giderleri yönünden düzeltilmek üzere kaldırılarak dava hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısman kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, dava hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına,2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 24,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 56,40 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak hazineye gelir kaydına,3-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT gereğince takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,4-Davacı tarafından sarf edilen 18,00 TL tebligat, posta gideri ile harç olarak yatırılan 24,30 TL nin toplamından oluşan 42,30 TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine; davalı yanca yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-İstinafa aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden;a-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına, talep halinde istinaf karar harcının iadesine, b-Davalı tarafından sarf edilen 72,00 TL posta ve tebligat gideri ile 220,00 TL istinaf başvuru harcı gideri olmak üzere üzere toplam 292,00 TL kanun yolu giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 6-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,7-Karar kesinleştiğinde dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 27.10.2022 tarihinde, oy birliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.