Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1441 E. 2022/1406 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1441
KARAR NO: 2022/1406
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 21.12.2021
NUMARASI: 2020/184 Esas – 2021/1199 Karar
DAVA: Menfi Tespit
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın açılmamış sayılmasına dair verilen karara karşı, Davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; Bakırköy …İcra Müdürlüğü … Esas, Bakırköy …İcra Müdürlüğü … Esas, İstanbul …İcra Müdürlüğü … Esas, Bakırköy …İcra Müdürlüğü … Esas Sayılı dosyaları üzerinden kam- biyo senetlerine mahsus icra takibi başlatılarak örnek 10 ödeme emri gönderildiğini, ancak davacının davalı şahsa herhangi bir borcu bulunmadığını, davacı … Ticaret Ltd. Şti.’nin davalıya herhangi bir borcunun olmadığını ve şikayete konu çek bedelinin ödendiğini olduğunu daha evvel Bakırköy İcra Ceza Mahkemeleri’nde açılan davalarda bildir- diklerini, ödemeye ilişkin belge aslı müvekkil tarafından bu güne kadar bulunamadığı için dava dosyasına sunulamadığını bu sebeple icra ceza mahkemesinin davacı müvekkili hakkında mahkumiyete hükmettiğini, gelinen bu aşamada müvekkil davacı tarafından şikayete konu çeke dair davalıya ödeme yapıldığını ve bu çek ile ilgili davalının davacıdan herhangi bir alacağının bulunmadığına dair davalının ıslak imzasını taşıyan 12.07.2018 tarihli belge aslının bulunduğunu, söz konusu 12.07.2018 tarihli ıslak imzalı belgede davalı tarafından davaya konu çek bedelinin davacı … Ticaret Ltd. Şti. yetkilisi … tarafından ödenmiş olduğunu, söz konusu çek ve diğer çeklerin avukattan alınarak ve icra dosyaları kapatılarak en son 15.10.2018 tarihinde davacı … Ticaret Ltd. Şti. Yetkilisi …’ye İade edile- ceğinin açıkça yazdığını, davalının aslında müvekkili davacının acentası olduğunu, davacı … Ticaret Ltd. Şti’nin ise bilakis davalıdan 300.000,00 TL nin üzerinde alacaklı olduğunu, bu kişilerin buna rağmen müvekkili davacının güvenini kötüye kullandıklarını ve çeklerin bedeli kendilerine ödenmesine rağmen çekleri iade etmediklerini ve karşılıksız çek şikayeti davası açarak … Ltd. Şti yetkilisi …’yi mağdur ettiklerini beyanla müvekkilinin söz konusu çeklerle ilgili davalıya borçlu olmadığının tespitini, icra takiplerinin davacı yönünden iptalini, davalının kötü niyet tazminatı ile mahkumiyetini, takiplerin tedbiren durdurulmasını talep ve dava etmiştir.Davalı, dava dilekçesi ile duruşma gün ve saaitinin usulen tebliğine rağmen davaya cevap vermemiş, duruşmaya katılmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava, İİK 72 maddesine dayalı menfi tespit davasına ilişkindir. HMK’nun 137.maddesi uyarınca taraflar arasındaki uyuşmazlık konularının; davacının , dava ve takip tarihi itibariyle Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün …, … ve … Esas sayılı dosyaları ile İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına konu çekler nedeniyle davalı tarafa borçlu olup olmadığı (borcun var olup olmadığı) ile borç miktarının ne olduğu borcun ödeme ile sona erip ermediği hususlarında toplanmaktadır. Her ne kadar davacı tarafça davalı aleyhine iş bu dava ikame olunmuş ise de; tarafların geçerli bir mazeretleri olmaksızın 13/12/2021 tarihli duruşmaya katılmadıkları, dosyanın HMK. 150 md. gereğince işlemden kaldırıldığı, davacı vekilinin15/12/2021 tarihli dilekçesinde yenileme talep ettiği, ancak dosyanın 2. Kez müracaata bırakıldığı…” gerekçesiyle, davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yargılamanın her aşamasında yazılı yargılama usulü uygulanmış olup sadece karar verilirken basit yargılama usulüne göre karar verildiğini, bu durumun hukuki dinlenilme hakkı (HMK 27) ve adil yargılanma hakkı gibi anayasal hakların açık ihlali olduğunu, davada basit yargılama usulü uygulanacak idiyse bunun baştan beri belirtilmesi gerektiğini, nitekim dava değerinin başlangıçta 20.000 TL olduğunu, ancak tam tersi davada yazılı yargılama usulü uygulanacağının belirtildiğini, Basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra tekrar takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılacağını, yani basit yargılama usulünde takipsiz bırakıldığı için işlemden kaldırılan dosya sadece bir kez yenilenebileceğini, yazılı yargılama usulünde iki kez yenilemenin mümkün olduğunu, davada, yukarıda değinildiği üzere, yazılı yargılama usulünün uygulandığının açık olduğunu, yazılı yargılama usulünün tanıdığı hak olan ikinci yenilemeye imkân tanınması gerektiğini, nitekim 13.12.2021 tarihli 6 numaralı celsede “taraflarca takip edilmeyen dosyanın HMK 150 md gereğince YENİLENİNCEYE KADAR işlemden kaldırılmasına karar verildi” yazdığını, iki gün sonrasında 15.12.2021’de yenileme dilekçesi verilince mahkeme tarafından yenileme dilekçesinden sonra davanın kaldığı yerden devamına karar vermesi gerekirken bir anda 21.12.2021 tarihli gerekçeli kararla davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, Mahkemenin 13.12.2021 tarihli duruşma kararı ile gerekçeli kararının çeliştiğini, ayrıca davanın açılmamış sayılmasına karar verme tarihinin 21.12.2021 iken, bu tarihten 4 gün önce 17.12.2021 tarihli yazı ile Şanlıurfa Asliye Ticaret Mahkemesi’ne “mahkememiz dosyasına açılmamış sayılmasına karar verildiğinden dolayı talimatımızın işlemsiz olarak iadesi hususunda gereği bilgilerinize rica olunur.” şeklinde yazı yazılmasının da usul ve yasaya aykırı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, İİK’nın 72. maddesi uyarınca, çeke dayalı takibe karşı açılmış bir menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süreleri içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Eldeki davanın açılış tarihi 27.02.2020 tarihidir. İlk derece mahkemesince 05.06.2020 tarihli oturumda dava değerinin 266.867,00 TL olup, dava değerinin 20.000 TL gösterilerek ve bu tutar üzerinden harç yatırıldığı belirtilerek, davacı vekiline 266.867,00 TL üzerinden eksik olan 4.215,75 TL harcın ikmali için HK’nun 30. maddesi uyarınca kesin süre verilmiş, duruşmanın talik edildiği 25.09.2020 tarihli oturumda harcın ikmal edilmemesi nedeniyle HK’nun 30. maddesi uyarınca dava dosyasının işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Davacı vekilince eksik 4.215,75 TL harcın ikmal edildiği belirtilerek 25.12.2020 tarihli yenileme dilekçesi sunduğu ve ilk derce mahkemesince 29.12.2020 tarihli yenileme tensip tutanağı düzenlenerek davanın kaldığı yerden devamına karar verildiği ve duruşmanın 26.03.2021 tarihine bırakıldığı anlaşılmaktadır. Buna göre davanın değeri 266.867,00 TL olup, davanın açılış tarihine göre yazılı yargılama usulüne tabi olduğu anlaşılmaktadır (28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı kanunun 58. maddesiyle değişik TTK’nın 4/2. maddesi uyarınca dava değerine ilişkin parasal sınır 500.000,00 TL ye çıkarılmış olup, dava açılış tarihi 27.02.2020 tarihi itibariyle basit usule tabi dava değeri 100.000,00 TL dir). Kaldı ki mahkemece de 02.03.2020 tarihli ilk tensip tutanağının 1 nolu ara kararı ile isabetli olarak davanın yazılı yargılama usulüne tabi olduğu belirtilerek yazılı yargılama usulü uygulanmak suretiyle yargılama yapılacağına karar verilmiştir.Yargılama sürecinde 13.12.2021 tarihli oturuma davacı vekilinin katılmaması ve mazeret bildirmemesi nedeniyle HMK’nın 150. maddesi uyarınca davanın yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına karar verildiği, 15.12.2021 tarihli dilekçe ile davacı vekilinin yenileme talebinde bulunduğu, ancak ilk derece mahkemesince 21.12.2021 tarihli gerekçeli karar ile davacı vekilince her ne kadar 15.12.2021 tarihli dilekçe ile yenileme talebinde bulunulmuş ise de dosyanın 2. kez müracaata bırakıldığı anlaşıldığından HMK’nın 150 ve 320. maddeleri uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. İstinaf incelemesi açısından davadaki temel sorun, yazılı yargılama usulüne tabi olarak görülmekte olan davanın, sonradan yürürlüğe giren kanun değişikliği nedeniyle, karar tarihi itibariyle basit yargılama usulüne dönüşüp dönüşmediği noktasındadır. Bu soruya olumlu yanıt verilmesi halinde, yani davanın basit yargılama usulüne kendiliğinden dönüştüğü kabul edilirse ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının doğru olduğu sonucuna varılacaktır. Çünkü, dava iki kez takipsiz bırakılmıştır. Bu soruya olumsuz yanıt verilmesi halinde, davanın yazılı yargılama usulüne tabi olmaya devam etmesi nedeniyle HMK’nın 320/4. maddesi uygulanamayacağından ve 150/6. maddenin uygulanması gerektiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğu sonucuna varılacaktır. Çünkü, yazılı yargılama usulünde davanın açılmamış sayılmasına karar verilebilmesi için dosyanın ikinci kez takipsiz bırakılması yeterli olmayıp, ikinci yenilemeden sonra (üçüncü kez) takipsiz bırakılması gerekir.Usul kanunlarında yapılan değişiklikler, davada o tarihe kadar tamamlanmış olan usul işlemlerini etkilememek kaydıyla, derhal uygulanır. Öğretide bu ilke “geçmişe etkili olmama”, “kazanılmış ve beklenen hakları etkilememe” veya “derhal uygulanma” ilkesi olarak adlandırılmaktadır. Bu kavramlar, usul değişikliklerinin derdest davalara da uygulanacağı, ancak, tamamlanmış işlemleri etkilemeyeceği ilkesini vurgulamaktadır (Ali Cem BUDAK/ Varol KARAASLAN, Medenî Usul Hukuku, Ankara 2017, s.13).Bu ilke uyarınca bir dava, dava konusu olan olayın meydana geldiği değil, davanın açıldığı tarihteki usul hükümlerine tabidir. Yargılama başladıktan sonra usul hükümlerinde değişiklik olursa, o noktadan itibaren kural olarak yeni (değişen) usul hükümleri uygulanır. Bu ilke, yukarıda değinilen derhal uygulanırlık ilkesi olup, bu ilkenin istisnası ise kanun değişikliği anına kadar tamamlanmış usul işlemleridir. Yani, kanun değişikliğinden önce tamamlanmış olan usul işlemleri veya yargılama kesitleri geçerliliğini koruyacak, yeni kanun tamamlanmış usul işlemlerine ve yargılama kesitlerine uygulanmayacaktır. Yani, tamamlanmış usul işlemleri, usul kanunundaki değişiklikten etkilenmeyecektir (Hakan PEKCANITEZ/ Muhammet ÖZEKES/ Mine AKKAN/ Hülya TAŞ KORKMAZ, (Pekcanıtez), Medenî Usûl Hukuku- Pekcanıtez Usûl, C:I, 15. Basım, İstanbul 2017, s.46-48). Usul kanunlarında yapılan değişikliklerin tamamlanmış usul işlemlerini etkilemeyeceği ilkesi, mülga 1086 sayılı HUMK’nun 578. maddesinde “İşbu kanun müktesep hakları ihlal etmemek şartiyle makabline şamildir.” şeklinde; 6100 sayılı HMK’nın 448. maddesinde ise, “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” şeklinde ifade edilmiştir. Usul kanunlarındaki değişikliklerin, tamamlanmış usul işlemlerine etki etmeyeceğine dair bu ilke, adil yargılanma hakkının bir unsuru olan hukuki güvenlik ilkesi’yle doğrudan ilgilidir. Hukuki güvenlik ilkesi, Anayasa Mahkemesinin 2018/103 E- 2019/4 K. Sayılı, 14.03.2019 tarihli kararında şöyle ifade edilmiştir: “…15. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin ön koşulları arasında hukuki güvenlik ilkesi bulunmaktadır. Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ortak değerdir. Kural olarak hukuki güvenlik, kanunların geriye yürütülmemesini zorunlu kılar. Daha önce tesis edilmiş bulunan işlemlerin doğurduğu hukuki sonuçları ortadan kaldıracak şekilde yasama tasarrufunda bulunulması, hukuki güvenlik ilkesine aykırılık oluşturur. ‘Kanunların geriye yürümezliği ilkesi’ uyarınca kanunlar, kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirmesi, kazanılmış hakların korunması, mali hakların iyileştirilmesi gibi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılır. Yürürlüğe giren kanunların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması, hukukun genel ilkelerindendir. 16. Kanunların geriye yürümesi, getirilen yeni kuralın eski kural döneminde tamamlanmış ve hukuki sonuçlarını doğurmuş hukuksal durum, ilişki ve olaylara uygulanmasıdır. Yeni kuralın eski kural yürürlükte iken başlamakla beraber henüz sonuçlanmamış hukuksal durum, ilişki ve olaylara uygulanması ise kanunların geriye yürümesi olarak nitelendirilemez.” (Karar, 14.03.2019 tarihli, 30714 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır). Yukarıdaki hukuki açıklamalar ışığında somut olayda bir sonuca varılabilmesi için, usul kanunu değişikliğinden önce, davanın yazılı yargılama usulüne tabi olarak yürütülmesi sonucunu doğuracak şekilde tamamlanmış bir usul işlemi bulunup bulunmadığının ortaya konulması gerekir. “Tamamlanmış işlem” kavramındaki “işlem”, yargılama hukukundaki “usul işlemi” kavramını ifade eder. Usul işlemi, yargılamaya katılanlar (taraflar ve mahkeme) tarafından yapılan ve yargılamayı başlatan, sürdüren ve sona erdiren işlemlerdir. Usul işlemleri, davanın taraflarınca veya mahkemece yapılır. Mahkemece yapılan usul işlemlerine mahkeme usul işlemleri; taraflarca yapılan usul işlemlerine taraf usul işlemleri denir. Mahkeme usul işlemleri, davanın yürütülmesi ve sonuçlandırılması için hâkim tarafından yapılan işlemler ve verilen kararlardır. Mahkemece tensip tutanağının düzenlenmesi, tarafların duruşmaya davet edilmesi, keşif gününün belirlenmesi, ara kararları ve hüküm verilmesi mahkeme usul işlemlerine örnek olarak gösterilebilir (Pekcanıtez Usul (Erdönmez), s.433-448.). Tamamlanmış işlem kavramı, her zaman münferit usul işlemlerini değil, aynı zamanda yargılamadaki usul kesitlerini (dilekçelerin teatisi, ön inceleme, tahkikat, sözlü yargılama, kanun yolu kesitlerini) de ifade eder. Yargıtay HGK’nun 2011/13-701 E- 2012/6 K. Sayılı, 18.01.2012 tarihli kararında da bu husus, “…Hemen belirtilmelidir ki, dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bir davayı bütün olarak değerlendirip, bu konuda yeni kanunun etkili olup olmayacağı söylenemez. Yargılama sırasında yapılan bir usul işlemi ve kesiti tamamlanmış ise, artık yeni kanun o usul işlemi hakkında etkili olmayacak, dolayısıyla da uygulanmayacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Nitekim, kanun koyucu, HMK’nın geçici 3. maddesinde, kanun yolları açısından usul kesiti teorisini esas alarak kanun yolu kesitinin bir bütün olarak hangi kanuna tabi olacağını belirlemiştir (BUDAK/ KARAASLAN, a.g.e., s.14). Tamamlanmış işlem kavramının her somut olayda, hukuki güvenlik ilkesi de gözetilerek, mahkemece belirlenmesi gerekir. Somut olayda davanın açılması üzerine ilk derece mahkemesince yazılı yargılama usulüne göre tensip tutanağı düzenlenmiş, dilekçelerin teatisi işlemleri sonucunda ön inceleme duruşması yapılmış, ilk derece mahkemesince 25.09.2020 tarihli oturumda HK’nun 30. maddesi uyarınca davanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Davanın yenilenmesi üzerine yeniden belirlenen tahkikat duruşmasına davacı vekilinin katıldığı, yenileme dilekçesi ve duruşma zabtının davalıya tebliğine karar verildiği, yargılama sürecinde takip eden 13.12.2021 tarihli tahkikat duruşmasına davacı ve davalı tarafın katılmaması üzerine, mahkemece, ” dosyasının HMK.’nın 150. Maddesi gereğince yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına” karar verildiği anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere, ilk derece mahkemesi, tahkikatı yazılı yargılama usulüne göre başlatmış ve yürütmüştür. Davanın tahkikat aşamasının (tahkikata ilişkin usul kesitinin) yazılı yargılama usulüne göre yürütülmesine karar verilmiştir. Tahkikatın yazılı yargılama usulüne göre yürütülmesine dair mahkemenin usul işlemi, niteliği itibariyle tamamlanmış işlem’dir. Mahkeme, yazılı yargılama usulüne göre yapılmasına karar verdiği tahkikat kesitini, tamamlanmış işlem niteliğindeki ara kararı uyarınca, yazılı yargılama usulüne göre tamamlamalıdır. Tahkikat aşamasında yürürlüğe giren yeni usul kanunu gerekçe gösterilerek, tahkikat aşamasında davanın basit usule döndüğünden söz edilemez. Kaldı ki kabule göre de ilk derece mahkemesince, 22.07.2020 tarihli, 7251 sayılı Kanun’un ile 6102 sy TTK ‘nın basit yargılama usulüne ilişkin 4. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle davanın basit yargılama usulüne döndüğüne dair bir ara kararı da oluşturulmamış, hatta dosyanın ikinci kez takipsiz bırakıldığı 13.12.2021 tarihli celsede, işlemden kaldırma kararında HMK’nın basit usule ilişkin 320/4. maddesinden hiç bahsedilmeden doğrudan yazılı usule ilişkin 150. madde uyarınca dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği halde, ilk derce mahkemesince davanın ikinci kez takipsiz bırakıldığı gerekçesiyle 21.12.2021 dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, HMK’nın 150 ve 320. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Bu uygulama, usul hukukunun temel ilkelerinden olan sürpriz karar verme yasağı’na da aykırı olmuştur. Yukarıda safahatı özetlendiği üzere, davanın açılış tarihi itibariyle yazılı yargılama usulüne tabi olduğu, bu hususun mahkemece düzenlenen tensip tutanağının 1 nolu ara kararı ile de belirlendiği ve karar altına alındığı, yargılama sürecinde davacının 266.867,00 TL dava değeri üzerinden harcı ikmal ettiği hususları gözetildiğinde, davanın yazılı yargılama usulüne tabi olup, HMK’nın 150/6 maddesi uyarınca iki kez yenilenebileceği gözetildiğinde, ilk derce mahkemesince, davacı vekilinin 15.12.2021 tarihli olarak süresinde verdiği yenileme dilekçesine rağmen davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi isabetsiz olmuştur.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.5 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin davanın açılmamış sayılmasına dair istinafa konu kararı usul ve yasaya aykırı bulunduğundan, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.a.5. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine,4-Yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Kararın, ilk derece mahkemesince taraf vekillerine çıkarılacak davetiyelerle tebliğine dair;HMK’nın 353/1.a.5. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 17.10.2022 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca karar kesindir