Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1434 E. 2023/589 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1434
KARAR NO: 2023/589
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30.03.2022
NUMARASI: 2018/1156 E. – 2022/260 K.
DAVANIN KONUSU: Tapu İptali Ve Tescil (Satın Almaya Dayalı)
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davacı ve davalılar vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalıların birlikte … Tic. Ltde Şti.ni 27.07.2007 tarihinde kurduğunu, ortaklardan her üçünün de şirket müdürü ve 1/3 olmak üzere eşit pay sahibi olduğunu, müvekkilinin müdürler kurulu başkanlığının yapmakta iken davalıların kendi aralarında anlaşarak yasa dışı usulsüz işlemler yapma, şirketin içini boşaltma ve mal kaçırma yoluna gittiklerini, müvekkilinin buna itiraz etmesi üzerine kendi aralarında usulsüz bir karar alarak müvekkilinin müdürler kurulu başkanlığı ve imza yetkisini 12.10.2017 tarihli ortaklar kurulu adı altında bir karar ile genel kurul yapmadan kaldırdıklarını apar topar şirketteki müdür odasından çıkarıldığını, kapıya güvenlik konulmak suretiyle şirkete yaklaştırılmadığını, bilgi ve belgelere erişimi engellendiği şirket müdürlük yetkisinin kaldırılmasına ilişkin itiraz üzerine İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/968 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, ayrıca İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1057 Esas sayılı dosyasında ise genel kurul aleyhine iptal ve butlan davaları açıldığını, şirket kuruluşunda ortaklar olarak davalıların 12.10.2017 sözde ortaklar kurulu kararıyla aynı tarihte muvazaalı bir şekilde 750.000,00 TL gibi sembolik bir rakamla hisselerini birbirine devrettiklerini ,davalıların sahte fatura düzenlemek suretiyle firmanın içini boşaltmaya başlattıklarını, İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinde haklı sebeple fesih davası ve haklı nedenle çıkma talepli dava açıldığını, TTK 638/2. Maddesi gereğince önleyici tedbirlerin alınmasına yönelik talepleri değerlendirilirken davalıların tedbir kararı verilmeden şirketin içini boşalttıklarını, 1 nolu davalı …’in 22.12.2017 tarihinde acele şekilde şirkete ait olan ve davanın konusunu teşkil eden Üsküdar ilçesinde mevcut bağımsız bölümdeki taşınmazları 2 nolu davalı eski ortak …’na devrettiğini, bu işlemlerin muhasebe kayıtlarının ise 03.10.2017 tarihli olarak geriye dönük olarak işlendiğini, müvekkilinin 03.10.2017 tarihinde müdürler kurulu başkanı iken bu devredilen taşınmazlarla ilgili ortaklar kurulu kararının dahi olmadığını, davalıların geriye dönük işlem yaptıklarını, gayrimenkullerin satış işleminin 1/3 fiyatının da altında yapıldığını, satış bedelinin de devralan 2 nolu davalının firmadan alacağı olan tutara denk getirilmeye çalışıldığını, işleminin muvazaalı ve batıl olduğunu iddia ederek, müvekkilinin ortağı bulunduğu, şirkete ait olan ve 1 nolu davalı tarafından 2 nolu davalıya devredilen dava konusu Üsküdar ilçesi … Mahallesi … ada … parselde kayıtlı … kat:1 bölüm no:… blok kat: bağımsız bölüm no:… blok zemin kat bağımsız bölüm 1 nolu taşınmazın satışına ilişkin işlemlerin muvazaa nedeniyle iptaline, taşınmazların tapuda dava dışı şirket adına tesciline karar verilmesini, bu talebin kabul görmemesi halinde TTK 553 vd maddeleri gereğince davalıların şirkete vermiş oldukları zarardan dolayı sorumluluklarına istinaden devir bedeli ile taşınmazların gerçek değeri arasındaki farkın dava dışı şirkete davalılar tarafından müteselsilen ödenmesine dair şimdilik 10.000,00 TL’nin faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davanın haksız ve hukuki mesnetten uzak olduğunu, davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, şirket tarafından alınan 17.10.2017 tarihli ortaklar kurulu kararı ile davacının müdürlük yetkilerine son verildiğini, müvekkillerinin davacının … bağlantısı olduğundan şüphelenilip bu çerçevede şirket içerisinde araştırma yapılmaya başlandığını, araştırmalar neticesinde yapılan inceleme sırasında tutulan tutanakta davacının … ya yüklü miktarda para yatırdığının tespit edildiğini, davacı hakkında şikayette bulunulduğunu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/185864 soruşturma dosyasının derdest olduğunu, davacının aktif dava ehliyetinin ve dava açmakta hukuki yararının mevcut olmaması nedeniyle davanın reddi gerektiğini, davacı tarafından İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1024 Esas sayılı dosyasıyla müvekkili aleyhine ikame edilmiş sorumluluk davasının derdest olduğunu, eksik yatırılan harcın tamamlanması gerektiğini, görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, dava konusu gayrimenkullerin muvazaalı olarak devredildiğine yönelik ispata elverişli herhangi bir delilin dosyaya ibraz edilmediğini, davacı tarafından dava dışı şirketin en büyük finansörü olan Kuveytürk’e karşı davanın ikame edilmiş olması ve buna bağlı olarak şirketin yaşadığı, finansman zorluğu nedeniyle 15.12.2017 tarihinde şirketin nakit sıkıntısının aşılması amacıyla olağanüstü genel kurul toplantısında alınan sermaye artırım kararına karşı davacının iptal davası açtığını, davacının dava konusu 3 adet taşınmazın bedelinin çok altında devredildiği yönündeki iddialarının gerçeği yansıtmadığını, tedbir talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının illegal yollar kullanarak dava dışı şirketin e-mail hesaplarına erişim sağlaması ve şirket aleyhine davranışta bulunmasının kötü niyetli olduğunu gösterir nitelikte bulunduğunu savunarak, davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…TTK’nın 395. Maddesi her ne kadar anonim şirketleri ilgilendirse de limited şirketlete uygulanacak anonim şirket hükümlerinin düzenlendiği TTK’nın 644. maddesi uyarınca limited şirketler bakımından da uygulanabilmektedir. Bu bakımdan limited şirket müdürleri genel kuruldan izin almadan kendileri adınâ limited ortaklık ile işlem yapamazlar. Aksi halde ilgili işlemin batıl olması gündeme gelebilecektir. Genel kurulun, şirketle işlem yapılmasına izin verme yetkisi devredilemez niteliktedir. Konuya ilişkin özel bir nisap TTK’da düzenlenmediğinden, TTK’nın 620. maddesinde yer alan olağan yeter sayıların dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca ilgili müdür aynı zamanda ortaksa, genel kurul oylaması sırasında oy kullanması mümkündür. Zira, işbu husus TTK’nun 619. maddesinde düzenlenen oydan yoksunluk halleri arasına dahil edilmemiştir. Burada tespit edilmesi gereken nokta, davalılardan şirket müdürü …’nun dava konusu taşınmazları devir aldığı tarihte şirketin yetkili müdürü olup olmadığı, bu durumun şirketle işlem yasağı kapsamında kalıp kalmadığı, bu kapsamda satışların geçersiz sayılıp sayılamayacağı noktasındadır. Her ne kadar tapu devirlerinin yapıldığı 22/12/2017 tarihinden önce davalılardan …’nun 12/10/2017 tarihli ortaklar genel kurulu kararı ile hissesini diğer davalı ortak …’e devri, müdürlük yetkisinin kaldırılmasına karar verilmiş ise de; bu genel kurul kararının İstanbul 15.Asliye Ticaret mahkemesinin 2017/1057 Esas-2018/851 Karar sayılı kararı ile “yok hükmünde olduğunun tespitine” karar verilmiş olup, karar kesinleşmiştir. Bu genel kurul kararı yok hükmünde olduğundan davalılardan …’nun ortaklık ve müdürlük sıfatının devam ettiği, bu durumda tapuda satış yapıldığı tarihte şirketle işlem yasağının mevcut olduğu kanaatine varılmıştır. Ayrıca gayrimenkullerin devir tarihinde sonradan yok hükmünde kabul edilen genel kurul kararına göre yetkili müdür olarak atanan …’in müdürlüğüne ilişkin genel kurulun da yok hükmünde olması sebebiyle diğer davalıya yapmış olduğu satış işleminin yetkisiz temsilci sıfatıyla yapıldığı ve bu nedenle de satışın geçersiz olduğu kanaatine varıldığı…” gerekçesiyle, davanın kabulü ile davaya konu İstanbul İli, Üsküdar İlçesi, … Mahallesi, … Ada, … Parsel; … Blok, Kat:.., … nolu bağımsız bölüm, … Blok, Kat:.., .. nolu bağımsız bölüm, .. Blok, Zemin Kat, … nolu bağımsız bölümlerin davalılardan … adına olan tapu kayıtlarının iptali ile dava dışı İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil sırasında kayıtlı … Tic.Ltd.Şti. adına tapuya kayıt ve tesciline, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı ve davalılar vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yargılama sonunda davanın kabulüne karar verildiğini, HMK’nın 329. maddesi gereğince ayrıca vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, söz konusu maddede kötü niyetli davalı veya hiçbir hakkı olmadığı hâlde dava açan tarafın yargılama giderlerinden başka diğer tarafın vekili ile aralarında kararlaştırılan vekalet ücretinin tamamı veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebileceğini, bu miktarın mahkemenin takdirinde olduğunu, davalıların açık ve net bir şekilde kötü niyetli olduklarını, yaptıkları tüm işlemlerin hukuka aykırı olduğunu, özellikle tapu devirlerinin yapıldığı 22.12.2017 tarihinden önce hukuka aykırı şekilde yapılan 12.10.2017 tarihli ortaklar genel kurulu kararının İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1057 Esas 2018/851 Karar sayılı kararıyla yok hükmünde olduğunun tespitine karar verilmiş olduğunu belirterek davalıların vekalet ücretine mahkum edilmelerini ve tüm taleplerinin birlikte kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; aktif dava ehliyetine yönelik itirazlarının değerlendirilmediğini belirterek önceki savunmanın tekrarıyla birlikte, limited şirket ortağının temsile yetkili olmaması veya şirket yönetiminde yer almaması halinde şirket temsilcilerinin 3. kişilerle gerçekleştirdiği işlemler bakımından talep ve dava hakkının bulunmadığına dair emsal Yargıtay ilamlarının yer aldığını, ortaklar genel kurulu kararının ise TTK uyarınca usulüne uygun şekilde alındığını, davacının İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimliğinin 2018/265 sorgu sayılı dosyası kapsamında 02.04.2018 tarihli karar ile Feto/Pdy isimli terör örgütüne üyeliğine kuvvetli şüphe bulunması nedeniyle karar verilmiş olmasının ortaklar kurulu kararının yerindeliğini göz önüne serdiğini, elden dolaştırma usulü ile alınan ortaklar kurulu kararının 12.10.2017 tarihli ihtarname ile davacı onayına sunulduğunu, bir günlük süre verildiğini davacının herhangi bir bildirimde bulunmadığını, ortaklar kurulu kararının muvazaalı olduğu ve kendisine çağrı yapılmadığı gerekçesiyle imzalamaktan imtina ettiğini, tüm bunlara rağmen İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1057 Esas 2018/851 Karar sayılı kararı ile salt dava dışı şirket ortakları olan müvekkilleri tarafından kanunda öngörülen usul ve şekil şartları işletilmediği ve davacı ortağın bu şekilde karar alınmasına muvafakat etmemesine rağmen alınan dava konusu ortaklar kurulu kararlarının yok hükmünde olduğuna karar verildiğini, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporuna itiraz ettiklerini, mahkeme tarafından müvekkili …’in yetkisiz temsilci sıfatıyla satış yapmış olduğu gerekçesiyle davanın kabul kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin taşınmazların değerlemelerine yönelik yapmış olduğu itirazlarının dikkate alınmadan hüküm kurmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, söz konusu daireler için tespit edilen değerlerin hayatın olağan akışı ile bağdaşmadığını, ayrıca davalılardan …’nun devir tarihi itibariyle dava dışı … Teknik’ten olan alacağının 2.362.953,49 USD olduğunu, raporda yapılan incelemede bir diğer eksikliğin ise söz konusu devirlerin bir borcun ödenmesi için gerçekleştirildiğinin göz ardı edilmesi olduğunu, davalının şirketteki olan alacak tutarının mal ile takas yöntemi kullanarak ödendiğini, taşınmazın devir gerekçesini yok saydığını, bağımsız bölümlerin 03.10.2017 tarihli fatura ile satıldığını, satış işlemi için davacı ile görüşüldüğünü kendisi tarafından da uygun görüldüğünü, mahkeme tarafından tesis edilen ihtiyati tedbir kararın kaldırılmasını talep ettiklerini, mahkemenin satışlara ve devirlere engel olacak şekilde dava sonuçlanana kadar ihtiyati tedbir konulmasına dair karar verdiğini, karara karşı itiraz ve istinaf başvuruları reddedilmiş ise de Yargıtay İçtihatları ve doktrin gereğince teminatsız olarak tedbir kararın tesis edilebilmesinin mümkün olmadığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, dava dışı limited şirketinin taşınmazlarının davalı şirket müdürü tarafından diğer davalı eski şirket ortağına gerçek değerinin altında, kötü niyetli ve muvazaalı olarak satıldığı iddiasına dayalı tapu iptali ile tescili, olmadığı takdirde ise şirketin zararının tespiti ile şirkete ödenmesi taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davadaki ilk terditli talebin kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davacı ve davalılar vekillerince, yasal süreleri içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dosya kapsamından, davacının ve davalıların dava dışı … Ticaret Ltd. Şirketi’nin kurucu ortaklarından oldukları, şirketin 02.08.2007 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilerek 27.07.2007 tarihinde tescil edildiği, ana sözleşmenin 8. maddesi gereğince ilk 5 yıl için bütün ortakların şirket müdürü olarak seçildiği, temsilci olarak ise 9. maddede şirketi müdürlerin temsil ve ilzam edeceği, ilk 5 yıl için müdür seçilen ortakların ahsu kabzu yetkisi ile iki ortağın müşterek imzaları ile temsil ve ilzama yetkili kılındığı, 12.10.2017 tarihli ortaklar kurulu kararı ile davacının müdürler kurulu başkanlığının sona erdiğine dair karar alındığı, dava dışı şirket adına tapuda kayıtlı olan dava konusu İstanbul ili Üsküdar ilçesi … Mahallesi … ada … parselde kayıtlı konut niteliğindeki … nolu konut niteliğindeki bağımsız bölümün, aynı ada parselde kayıtlı … zemin … nolu bağımsız dubleks niteliğindeki konutun ve aynı ada ve parselde kayıtlı … blokta yer alan … nolu konut niteliğindeki bağımsız bölümün davalılardan …’na 22.12.2017 tarihinde satışının gerçekleştirildiği, 19 Ocak 2018 tarihli dava dışı şirket tarafından davacı adına düzenlenen noter ihtarnamesi ile 12.10.2017 tarihli ortaklar kurulu kararı ile sona ermiş olan müdürler kurulu başkanlıkları döneminde bu görev nedeniyle uhdesinde bulunan şirketin iş bitirme belgelerinin asıllarının ve benzeri tüm evrakın 3 gün içerisinde teslim edilmesi aksi halde yasal yollara gidileceğinin belirtildiği, davacı tarafça davalılar … adına Beyoğlu …. Noterliğinde düzenlenen 15 Ocak 2018 tarihli ihtarnameye cevaben 19 Ocak 2018 tarihli ihtarnamenin düzenlendiği, davacı tarafça ihtarnameye cevap tarihinden önce 10.01.2018 tarihinde iş bu tapu ve tescil davasının açıldığı, 10.10.2018 tarihinde dava dışı şirkete ait ortaklardan … adına muvazaalı devredilen dava dışı … AŞ’deki hissenin devrine ilişkin genel kurulda alınan kararların yoklukla malul olduğunun tespitine dair dava açıldığı, davanın 27.01.2021 tarihinde sonuçlandığı ve kısmen kabulüne karar verildiği, İstanbul 15 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1057 Esas sayılı dosyasında ise davacı tarafça dava dışı şirket hakkında 17.10.2017 tarihli limited şirket ortaklar genel kurul kararının yokluğunun tespiti ve iptaline dair dava açtığı, şirketin kurucu ortaklarından davalı …’in %33,33 pay, davacı … %33,33 pay ve davalı …’nun %33,33 pay ile ortak oldukları ,her üç ortağın dava dışı şirketi temsilen yetkili müdür olduğu, ancak davacının dava dışı şirketin müdürler kurulu başkanı olduğu, bu temsilin 01.10.2016 tarihli ortaklar genel kurul toplantısında alındığı ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği davalı …’na ait şirket hisselerinin diğer davalı ortak …’e 12.10.2017 tarihinde noterde gerçekleştirilen devir sözleşmesiyle devredildiği, 12.10.2017 tarihli ortaklar genel kurulu kararının davacıya bir iş günü içinde imzalanması için ihtar edildiği davacının ortaklar genel kurulu kararını kabul etmediği kararın yok hükmünde olduğunu ve imzalamayacağını belirttiği anlaşılmıştır. Taraflar arasında, dava dışı şirketin kurucu ortakları olduğu ve alınan kararlar ile açılan davalar hakkında herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, davacı şirket ortağının dava hakkının olup olmadığı, mahkemece hükme esas alınan taşınmaz değerlerine dair bilirkişi raporunun usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı, rapor sonucu verilen kararın dosya kapsamına uygun olup olmadığı, bekletici mesele yapılarak oluşturulan kararın isabetli bulunup bulunmadığı ile davacı yararına HMK 329. Maddesi gereğince davalılar aleyhine vekalet ücretine ayrıca karar verilip verilmeyeceğine ilişkindir. Davacı olan ortağın dava dışı şirketin zarar iddiasından hareketle, şirket lehine muvazaa nedeniyle tapu iptali ile tescili olmadığı takdirde TTK’nın 553 vd maddeleri gereğince zararın tahsilini istemesinde hukuki menfaatinin ve yararının bulunduğu, bu nedenle doğrudan kendi mal varlığı olmasa da şirketin uğradığı zarar kapsamında TTK’nın 553. maddesi de gözetiltiğinde aktif husumet ehliyetine sahip olduğu anlaşılmaktadır.TTK m.553/1. fıkrada, kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, yöneticilerin ve tasfiye memurlarının, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri taktirde hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumlu oldukları düzenlenmiştir. TTK’nın 555.maddesinde ise şirketin uğradığı zararın tazminini şirket ve her bir pay sahibinin isteyebileceği, pay sahiplerinin tazminatı ancak şirkete ödenmesini isteyebileceğine yer verilmiştir.TTK’nın 644. maddesinde ise madde numaraları bildirilen anonim şirketlere ilişkin hükümlerin limited şirketlere de uygulanacağı belirtilmiştir. Maddede TTK’nın 551, 553, 554 ila 561. maddeler de belirtilmiştir.Bu nedenle davalıların, davacının aktif dava ehliyeti olmadığına dair istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Mahkemece mahallinde keşif yapılarak bilirkişi raporu alınmıştır. 26.04.2019 tarihli bilirkişi raporunda; dava konusu gayrimenkullerin değerlerine olumlu veya olumsuz yönde tesir eden diğer tüm unsurların da ayrı ayrı irdelenerek emsal karşılaştırma yöntemi ile dava ve devir tarihlerindeki rayiç değerlerinin belirlendiği belirtilmiştir. 10.01.2020 tarihli bilirkişi heyet raporunda; ortaklar kurulu kararının şirket ortaklarından …’nun hisselerini …’e devrederek ortaklıktan ayrıldığı, … ve …’ın müdürlük görevine son verildiği yönündeki yokluğun tespitine ilişkin davanın kabulüne karar verildiği takdirde, taşınmazların Şirket’te müdürlük görevi devam eden …’na devredildiği sonucuna varılabileceği bu durumda şirketle işlem yasağı gündeme geleceğinden taşınmazların devredilmesi işleminin batıl olduğu sonucuna ulaşılabileceği, ortaklar kurulu kararının yokluğunun tespiti davası reddedildiği takdirde ise davalı …’nun müdürlük ve ortaklık görevine son verildiği hususun kesinleşeceği taşınmazların devrinin hangi tarihte gerçekleştiği konusunun gündeme geleceği, davalılar iddia ettiği şekilde taşınmazların 03.10.2017 târihinde satıldığı kabul edildiğinde bu yönde bir delil tespit edilememiş olmakla birlikte ortaklar kurulu kararı geçerli olsa dahi ortaklar kurulu toplantısının 17.10.2017 tarihinde gerçekleştiği dikkate alındığında ilk seçenekte de belirttiği üzere davalı …’nun taşınmazların devri sırasında şirkette müdür olarak görev aldığından şirketle işlem yasağının gündeme geleceği, ancak, davacının iddia ettiği ve tapu kayıtlarında da yer aldığı üzere taşınmazların 22.12.2017 tarihinde devredildiğinin kabulü halinde …’nun müdürlük görevinin 17.10.2017 tarihli ortaklar kurulu kararı uyarınca sona ermiş olacağından bu durumda şirketle işlem yasağı gündeme gelmeyeceği buna rağmen gerçekleştirilen satış işlemine konu taşınmazların değeri ve şirket için önemi dikkate alındığında şirket’in önemli miktarda mal varlığının ortaklar kurulu kararı olmaksızın değerlerinin altındaki bedellerde satılmasının Yargıtay kararları uyarınca geçersiz kabul edilebileceği belirtilmiştir. Mahkemece İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1057 Esas, 2018/851 Karar ve 19.07.2018 tarihli karar sayılı dosyasının kesinleşmesi bekletici mesele yapılmıştır. İstanbul 15 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1057 Esas, 2018/851 Karar sayılı kararında; TTK’nın 624/son maddesi gereğince 01.10.2016 tarihli ve 71 sayılı ortaklar kurulu kararı gereğince şirket müdürlerinin tümünün şirket kaşesi ya da ünvanı altına atılacak müşterek imzası ile şirketi temsil edilecek kararı alındığı, oy birliğiyle alınan bu temsil kararının kaldırılabilmesi ve ortaklar …, …’ın temsile yetkili müdürlüklerinin sonlandırılabilmesi için temsil edilen oyların tamamının katılacağı toplantı koşulu aranacağı tüm ortak ve müdürler katılmadan alınan kararların sözleşme ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu, butlanla sakat olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne şirketin 17.10.2017 tarihinde ticaret siciline tescil edilen 12.10.2017 tarih ve 74 sayılı ortaklar kurulu toplantısında alınan kararların TTK’nın 617, 624/3, 621. maddeleri gereğince yok hükmünde olduğunun tespitine, davacının ihtiyati tedbir talebinin kabulüne, TTK’nın 449. maddesi gereğince kararların icrasının durdurulmasına, davacının diğer tedbir taleplerinin reddine karar verilmiştir. Karar davalılar vekili tarafından istinaf edilmiştir. Dairemizin 2018/1563 Esas, 2019/1466 Karar ve 14.11.2019 tarihli kararı ile; “…Davalı şirket ortakları … ve … tarafından davacıya noter kanalıyla keşide edilen 12.10.2017 tarihli ihtarnamede, 6102 sayılı TTK’nın 617/4 ve 390/4. maddeleri uyarınca alınmasını arzu edilen ve taraflarınca imzalanan ve ihtarname ekinde gönderilen şirket ortaklar kurulu kararının tebliğden itibaren bir iş günü içerisinde imzalanması istenmiş, davacının bu ihtara karşılık ortaklara gönderdiği 17.10.2016 tarihli ihtarında, işlemin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek itirazda bulunmuştur. TTK’nın 617. maddesinin 4. fıkrasına göre, “Herhangi bir ortak sözlü görüşme isteminde bulunmadıkça, genel kurul kararları, ortaklardan birinin gündem maddesi ile ilgili önerisine diğer ortakların yazılı onayları alınmak suretiyle de verilebilir. Önerinin tüm ortakların onayına sunulması şarttır.” Doğal olarak sirküler (elden dolaştırma) yoluyla karar alınırken, TTK m. 617/2 hükmünde öngörülen çağrı ve ilan kurallarına uyulmasına gerek yoktur. Buna göre, sirküler karar ortaklar genel kurul toplantısı için; a) yazılı öneri bütün ortaklara sunulmuş olmalıdır, b) Ortaklardan hiçbiri sözlü toplantı talebinde bulunmamalıdır, c) Alınan kararların oybirliği ile alınması şart olmayıp, sadece sözkonusu kararlarla ilgili olarak yasada öngörülen nisaba uygun olarak karar alınmış olması yeterlidir ( Bkz Prof Dr. Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Adalet Yayınevi 2017, s. 850 vd.). Böyle bir karar alma sürecini, müdürler yanında herhangi bir ortak da başlatabilir. Genel kurulun fiziki toplanmasının aksine, yazılı karar almak için, ortaklara herhangi bir davet yapılmasına gerek yoktur. Hem öneri hem de önerinin reddi ve kabulüne ilişkin belgeler, posta veya kurye aracılığıyla oy kullanacak ortağa gönderilir. Ayrıca ortağa bu belgelerle birlikre bir de oy vermesi içn süre tanınmalıdır. Ortak yapılan öneriyi değerlendirdikten sonra, cevabını geriye ortaklığa gönderir. Şayet bütün ortaklara böyle belge gönderilmez veya onlardan yazılı oy alınmazda, belge gönderilen ortakların tamamı alınan kararı onaylasalar bile, yine de karar alınamaz, alınan karar batıl olur (TTK m.617/4). TTK m. 617/4’e göre, bir ortak tarafından sözlü görüşme isteminde bulunulursa, normal bir ortaklık genel kurulunun, yani usulüne uygun çağrıyla yapılacak toplantılı genel kurulun gerçekleştirilmesi zorunlu hale gelir. Bu şekilde ortaklardan birisi itiraz etmesine rağmen, ortaklar yine de sirküler yoluyla karar alırlarsa, alınan bu genel kurul kararı geçerli olmaz. Sirküler suretiyle karar alma bakımından da kararlar fiziki toplantıda olduğu gibi, aynı yeter sayılarla alınır ( Prof Dr. Oruç Hami Şener, Teorik ve Uygulamalı Ortaklıklar Hukuku Ders Kitabı, Seçkin 2013, s. 688 vd.). Bu açıklamalar ışığında, davalı şirket ortakları tarafından, Yasa’da öngürülen ve yukarıda açıklanan usul ve şekil şartları işletilmediğinden ve davacı ortağın bu şekilde karar alınmasına muvafakat etmemesine rağmen alınan dava konusu ortaklar genel kurulu kararlarının yok hükmünde olduğu açıktır. Bu durumda, alınan kararların tedbiren icrasının geri bırakılmasına karar verilmesinde de isabetsizlik bulunmamaktadır. Mahkemece, davacının terditli taleplerinden ilki kabul edildiği, bu nedenle ikincil taleplerinin reddine karar verilmesine gerek bulunmadığı halde, ilk derece mahkemesince bu şekilde karar verilmiş ve davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilmişse de davacının bu konuda istinafı bulunmadığından, davalı yararına oluşan usuli kazanılmış hak dikkate alınarak, davalı yararına ilk derece mahkemesince hükmedilen vekalet ücreti korunmuştur. Açıklanan gerekçelerle, davalı vekilinin istinaf başvuru sebepleri yerinde olmadığından, başvurunun reddine karar vermek gerekmiştir. Ancak, ilk derece mahkemesinin kararının ve gerekçesinin yukarıda açıklandığı şekilde resen düzeltilmesi gerektiğinden, HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca, istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinin düzeltilerek esas hakkında yeniden karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir…” şeklinde karar verilmiştir. Karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/630 Esas, 2021/7148 Karar ve 15.12.2021 tarihli ilamı ile Dairemizin anılan hükmü onanmıştır. İlk derece mahkemesince bekletici mesele sayılan kararın 15.12.2021 tarihinde kesinleşmesi ile birlikte yukarıda yer verilen gerekçelere istinaden davanın kabulü ile taşınmaz tapu kayıtlarının iptal ve tesciline karar verilmiştir. TMK’nın 1024. maddesinde “İyi niyetli olmayan üçüncü kişilere karşı” başlığı ile bir ayni hakkın yolsuz olarak tescil edilmesi halinde bunu bilen, bilmesi gereken üçüncü kişinin bu tescile dayanamayacağı, bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepte yoksun bulunan tescilin yolsuz olduğu, böyle bir tescil yüzünden ayni hakkı zedelenen kimsenin tescilin yolsuz olduğunu iyi niyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebileceği belirtilmiştir. Somut olayda dava dışı şirkete ait dava konusu taşınmazların satışı öncesinde 12.10.2017 tarihli şirket ortaklar kurulu toplantısında alınan kararların TTK’nın 617, 621, 624 maddeleri uyarınca yok hükmünde olduğuna dair mahkeme kararının onanması ile kesinleşmiştir. Bu nedenle satış işleminin yetkisiz temsilci sıfatıyla yapılmış olması nedeniyle , taşınmaz satışına ilişkin hukuki işlemlerin bağlayıcı olduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır. Davalılar iyi niyetle iktisap savunmasında bulunamazlar. Bu durumu bilecek durumdadırlar. Bu durumda belirtilen yasal düzenlemelerle ile kesinleşen mahkeme kararı sonucunda davalıların aksine iddiaları ve istinaf nedenleri isabetli kabul edilemeyecektir. Davalılar vekili tarafından, taşınmazların değerine ilişkin alınan bilirkişi raporuna itiraz edildiği, raporun yeterli olmadığı iddiaları istinaf nedenleri arasında belirtmişse de mahkemece terditli olarak açılan iş bu davada, davacının birinci talebi olan tapu iptali ve tescili talebi kesinleşen mahkeme kararına istinaden kabul edildiğinden ve kabul kararında taşınmaz bedeli sonuca etkili olmadığından değerlendirilmesinde hukuki yarar görülmemiştir. Diğer taraftan davalıların taşınmazın satışına ilişkin diğer iddialarının da şi bu davada uyuşmazlık konusu olmayacağı kanaatine varılmıştır. Davalıların bir diğer istinaf nedeni ise mahkemece uyuşmazlık konusu taşınmaz tapu kayıtlarına yönelik olarak daha önceden ara kararla verilen ve itiraz ve istinaf kanun yoluna başvuruları tamamlanmış ihtiyati tedbir kararına dairdir. Yargılama aşamasında mahkeme tarafından taşınmazlara ilişkin verilen her türlü tedbire dair ara karar davalılar tarafından öncelikle ilk derece mahkemesine itiraz ve daha sonra ise istinaf konusu yapılarak denetimleri gerçekleştirilmiştir. Aynı kararın yeniden incelenmesi mümkün olmadığı gibi HMK’nın ilgili hükümleri gereğince buna imkanda yoktur. Diğer taraftan, HMK’nın 397. maddesinin 2. fıkrasında ihtiyati tedbir kararının etkisinin aksi belirtilmediği takdirde nihai kararın kesinleşmesine kadar devam edeceği düzenlenmiştir. Mahkemece ihtiyati tedbir kararının etkisiyle ilgili aksi bir hüküm tesis edilmemiştir.Bu nedenlerle davalıların buna yönelik istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir. Davacı vekili ise HMK’nın 329. maddesi gereğince davalıların müvekkili ile vekalet ilişkisi kapsamında vekalet ücretine mahkum edilmeleri taleplerine karşılık karar verilmediğini bu nedenle bu taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir. HMK’nın 329. maddesinde kötü niyete veya haksız dava açılmasının sonuçlarının başlığı ile kötü niyetli davalı veya hiçbir hakkı olmadığı halde dava açan tarafın yargılama giderlerinden başka diğer tarafın vekili ile aralarında kararlaştırılan vekalet ücretinin tamamı veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebileceği vekalet ücretinin miktarı hakkında uyuşmazlık çıkması veya mahkemece miktarın fahiş bulunması halinde bu miktarın doğrudan mahkemece takdir olunacağı düzenlenmiştir. Somut olayda davalı tarafın HMK’nın 329. maddesi kapsamında, yaptığı usul işlemleri bakımından sözleşmede kararlaştırılan vekalet ücretinden sorumlu tutulmasını gerektiren bir olgunun varlığı kanıtlanmadığından, davacı vekilinin buna dair istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK7nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine, 2-Taraflarca yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının hazineye gelir kaydına,3-Bakiye 99,20 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,4-Bakiye 796.938,26 TL istinaf nispi karar harcının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, Hazineye gelir kaydına,5-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin kendilerinin üzerinde bırakılmasına,6-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 06.04.2023 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.