Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1429 E. 2022/1503 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1429
KARAR NO: 2022/1503
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 18.03.2022
NUMARASI: 2020/15 Esas – 2022/212 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; iki adet bonoya dayalı olarak müvekkili tarafından davalı hakkında başlatılmış olan) İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas takip dosyasında takip devam ederken davalının “takip sırasında bonoların zamanaşımına uğradığı” iddiasıyla İstanbul 6. İcra Hukuk Mahkemesinin 2016/575 Esas dosyasında dava açtığını, mahkemenin bu iddiayı kabul ederek icranın geri bırakılmasına karar verdiğini, İstanbul BAM 23.HD’nin ise müvekkilinin istinaf istemini 2017/1734 E 2017/1804 K sayılı kararla kesin olmak üzere reddettiğini, bu kararların hukuka aykırı olduğunu, takip sırasında bonoların zamanaşımına uğramasının sözkonusu olmadığını, İstanbul 6.İvra HM kararında zamanaşımını kesen son işlem olarak 24/06/2004 tarihindeki icra dosyalarına uygulanan alacak haczi işleminin gösterildiğini, bu işlem ile 01/10/2007 tarihindeki araç haczi işlemi arasında zamanaşımını kesen başka takip işlemi bulunmadığından takibin (bono zamanaşımı 3 yıl olduğundan) 24/06/2007 tarihinde zamanaşımına uğradığına karar verildiğini, ancak icra hukuk mahkemesinin bu kararının hatalı olduğunu, takip dosyasında zamanaşımını kesen pek çok işlem yapılmış olduğunu, bu iki tarih arasında 3.şahsa alacak haczi yazısı tebliğ edildiğini, alacak haczi uygulanan iki takip dosyasına haciz yazılarının tebliğ edildiğini, dava dışı … Ltd.Şti tarafından açılan istihkak davasında davanın kabulüne karar verildiğini, kararın temyiz ve karar düzelme aşamalarının gerçekleştiğini, 24/01/2005 tarihinde takip dosyasına tahsilat alındığını, bu iki tarih dışında da takip dosyasında (dilekçede detayları verilen) yapılan pek çok takip işlemi bulunduğunu, dava dışı şirketin açtığı istihkak davasının sonucunun takip dosyasında beklenmesinin zorunlu olduğu, zira istihkak davasının sonucuna göre takip konusu alacağın tamamen tahsilinin sözkonusu olabileceğini, bu nedenle takip dosyasında istihkak davasının sonucu beklendiğinden zamanaşımına uğradığından bahsedilemeyeceğini, İstanbul 6.İcra HM kararının istinaf istemini reddeden İstanbul BAM 23. HD’nin kesin kararı üzerine takip dosyasından yazılan 02/03/2018 tarihli muhtıra ile müvekkiline İİK 33/a-2 maddesi uyarınca dava açmak üzere süre verildiğini, muhtıranın taraflarına 07/03/2018 tarihinde tebliğ edildiğini, iş bu davanın da bu muhtıra ile verilen 7 günlük süre içinde açılmış olduğunu, bu nedenle öncelikle İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E takip dosyasının zamanaşımına uğramadığının tespitine ve icra takibinin devamına karar verilmesini talep ettiklerini, işbu talepleri kabul görmez ise, takibin iptali nedeniyle davalının takibe konu senet bedelleri kadar sebepsiz zenginleşmesinin sözkonusu olacağını, davacı ile davalı arasında borç ilişkisi mevcut olduğunu, takip dosyasında davalının borcunu kabul eden beyan ve imzaları olduğunu, sözkonusu senetlerdeki imzalar davalı borçlu tarafından ikrar edilmiş olduğundan, iş bu senetlerin yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilmesi gerektiğini ve bu yönü ile alacak iddiasının tanık dahil her türlü delille ispat edileceğini, Yargıtay içtihatlarının da bu yönde olduğunu belirterek; davanın kabulü ile takip dosyasının zamanaşımına uğramadığının tespitine ve icra takibinin devamına, işbu talepler kabul görmeyecek olursa sebepsiz zenginleşme nedeniyle takibe konu senetlerin bedeli kadar alacağın davalıdan tahsili ile dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesine, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; terditli açılan davada 2004 sayılı İİK md 33/a-2’ye göre açılan davanın, icra mahkemesinin icrayı geri bırakma kararının kesinleştiğinin kendisine bildirildiğinden itibaren alacaklı tarafından 7 gün içinde açılması gerektiğini, İstanbul 6.İcra HM kararı sonrası davacının istinaf istemini reddeden İstanbul BAM 23.HD’nin kesin kararının davacıya 13/11/2017 tarihinde tebliğ edildiğini ve 20/11/2017 tarihine kadar dava açması gerekirken hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açıldığından davanın öncelikle bu sebepten reddi gerektiğini, icra müdürlüğünün alacaklıya gönderdiği 07/03/2018 tarihli muhtıranın ise taraflarınca kesinleşen karara göre hacizlerin kaldırılması talep edilince alacaklının açtığı dava varsa bildirmesi için icra müdürlüğünce davacıya süre vermesine ilişkin bir muhtıra olduğunu, eğer kararın kesinleştiği alacaklıya bildirilmemiş olsaydı bu muhtıra ile dava açmak üzere süre verilmesinin sözkonusu olabileceğini, icra dairesinin kanunda yazılı süreyi değiştirmesi mümkün olmadığı gibi BAM kararının ne zaman davacıya tebliğ olduğunu bilmesinin de imkansız olduğunu, davacı tarafından ise zamanaşımının oluşmadığına dair açılan davanın hakdüşüm süresinin geçirilmesi nedeniyle usulden reddi gerektiğini; bu talep kabul görmez ise takip dosyasının zamanaşımına uğradığına dair İstanbul 6.İcra HM ve BAM kararlarının tamamen objektif ve yüksek yargı kararlarına uygun olduğunu, davacı tarafça kesinleşmiş kararla sonuçlanan icra yargı mercilerinde ileri sürülmemiş yeni bir iddia-delilin ise sunulamadığını, dava dilekçesinde ileri sürülen işlemlerin takipte zamanaşımını kesen takip işlemleri olmadığını, İİK md 33/a-2’de düzenlenen dava açma imkanının, dar yetkili icra mahkemesi sadece resmi vesikalara bakarak karar verebildiğinden, resmi evrakla ispat edilemeyecek ancak borçlar kanununa göre zamanaşımını kesen ya da durduran (mühlet verme, ödeme gibi) hususların ispatı için verildiğini, icra hukuk mahkemesinin takdirinin kaldırılması ve umumi mahkemeye bir çeşit üst mahkeme görevi vermek için koyulmuş bir hüküm olmadığını, bu nedenle açılan davanın İİK md 33/a-2 maddesinde yazılı dava olarak algılanmasının imkansız olduğunu ve sebepsiz zenginleşmeye dayalı tazminat davası (6098 sayılı Yasa 77 vd) olduğunun mahkemece kabul edilmesi gerektiğini; davacının terditli davasındaki fer’i talep olan sebepsiz zenginleşme iddiasının da zamanaşımına uğramış olduğunu, 11/08/2001 tarihinde ihtiyati haciz kararı alan davacının en geç 10 yıl içinde esas alacağa dayanarak dava açması gerekirken açmadığını, ilk sebepsiz zenginleşme sebebi TTK md 644 olabilirse de bononun zamanaşımına uğradığı 24/06/2007 tarihinden itibaren 1 yıl içinde dava açılmadığından bu davanın zamanaşımına uğramış olduğunu, ikinci sebepsiz zenginleşme ihtimalinin ise esas ilişkinin nevine göre zamanaşımı belirlenmesi gerektiğini, davacının ise bunu söylemediğini, ilk hacze başlanılan 01/08/2001 tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Yasa 125, 126, 133. maddelere göre menkul satımında 5 yıl, gayrimenkul satımında 10 yıl zamanaşımı sözkonusu olmakla icra takibinde takibi ilerletici takip işlemi olan 24/06/2004 tarihinden itibaren zamanaşımı sona erdiğinden davanın bu talep yönünden de zamanaşımından reddi gerektiğini, davanın esas ilişkiye dayanan bir sebepsiz zenginleşme davası olarak nitelendirilemeyecek şekilde açılmış olduğunu, zira taraflar arasında borç ilişkisi olduğu belirtilmişse de bu ilişkinin ne olduğunun davacı tarafça açıklanmadığı gibi dava dilekçesinde faturadan bahsetse de fatura vb sunamadığını, esas ilişki iddiasını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini, davacı kötüniyetle dava açtığından HMK md 329’a göre disiplin para cezasına ve akdi vekalet ücretine çarptırılması gerektiğini, dava dilekçesindeki “24/01/2005 tarihinde takip dosyasına tahsilat alındığına” dair beyanın mahkemeyi yanıltmaya yönelik olduğunu, tahsilat bulunmadığını, yalan beyan sözkonusu olduğunu, bu durumun bile davacının kötüniyetinin ispatı olduğunu belirterek; terditli açılan davada İİK md 33/a-2 anlamında zamanaşımının oluşmadığına dair açılan davanın hak düşüm süresinin geçirilmesi nedeniyle usulden reddine, mümkün bulunmazsa bu talebin İstanbul 6. İcra Mahkemesinin 2017/351 karar sayılı kararında incelenen ve kesin olarak hükme bağlanan hususlardan başkaca bir iddia içermediğinden dolayı ve zamanaşımının oluşmasından dolayı esastan reddine karar verilmesini, sebepsiz zenginleşmeye dair davanın da öncelikle zamanaşımı nedeniyle usulden reddine, mümkün bulunmaz ise esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava konusu bonolarda malen kaydı bulunduğu, davacı vekilince de 02/06/2021 tarihli dilekçede bonoların araç satışı nedeniyle düzenlendiğinin beyan edilmiş olduğu, davacı tarafça dinletilen tanıkların da bonoların keşidecisi ve lehdarı olan taraflar arasında temel ilişki (araç satış sözleşmesi) bulunduğunu ve bu bonoların bu temel ilişki nedeniyle düzenlenmiş olduğunu ortaya koyduğu gerçeği karşısında, TTK md 644 (732) uygulaması ile ilgili yıllardır istikrar kazanmış Yargıtay (Kapatılan) 19.HD ve 11. HD içtihatları uyarınca, kambiyo evrakının keşidecisi-lehdarı olan taraflar arasında temel ilişki varsa eski TTK md 644, yeni TTK md 732 hükümleri uygulanamayacağından ve ancak temel ilişkiye dayalı alacak talep edilebileceğinden, davadaki fer’i taleple ilgili zamanaşımına uğramış bono nedeniyle sebepsiz zenginleşme yönünden esasa girilerek zamanaşımı def’inin değerlendirilmesi bile mümkün olmadığından, fer’i talebin bu nedenle reddine karar vermek gerektiği (Emsal Yargıtay 11.HD 2020/5867 E 2021/4925 K, Yargıtay 19.HD 2013/19303 E 2014/2662 K, 2018/4135 E 2019/5514 K, İstanbul BAM 44. HD 2022/574 E 2022/683 K sayılı kararları)…” gerekçesiyle, asli talep olan İİK m.33/a kapsamında takibin zamanaşımına uğramadığının tespiti ve alacak davasının hak düşürücü süre nedeniyle reddine, feri talep olan TTK m.732 kapsamında sebepsiz zenginleşme nedeniyle alacak davasının aralarında temel ilişki olanlar arasında bu hüküm uygulanamayacağından reddine, davacının davayı kötüniyetle açtığını ispatlar delil bulunmamakla yasal koşulları oluşmadığından HMK md 329’a göre davacıya disiplin para cezası ve akdi vekalet ücreti yüklenmesine yer olmadığına, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dava konusu bonoların zamanaşımına uğramadığını, bu hususta dava dilekçede yer alan açıklamalara aynen tekrar ettiklerini, mahkemece asli talebin reddine dair verilen karar fahiş hatalı olduğunu, kabul anlamına gelmemekle kaydıyla dava konusu bonoların zamanaşımına uğradığı düşünülse dahi, müvekkilinin davalı-keşideciye karşı sebepsiz zenginleşme hükmüne dayalı talepte bulunma hakkı mevcut olduğunu, nitekim doktrin ve Yargıtay içtihatları bu yönde olduğunu, konuyla ilgili Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/10741 E. 2018/4315 K. sayılı, 05.06.2018 tarihli, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2010/14277 E. 2012/5371 K sayılı ve 05.04.2012 tarihli kararlarının ekli olduğunu, Mahkemece sebepsiz zenginleşme talebi açısından esasa girilerek zamanaşımı definin değerlendirilmediğini belirttiğini, sebepsiz zenginleşme talebi zamanaşımına uğramadığını, Müvekkilinin keşideciden gerek temel ilişki gerekse sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak talepte bulunma hakkı bulunduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 24.4.2001 tarihli 2001/1504 E., 2001/3680 K. sayılı kararının, sebepsiz zenginleşme davasında ispat yükü davalı-keşideciye ait olduğunu, davalı keşidecinin sebepsiz zenginleşmediğini ispatlaması gerektiğini, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2016/10970 E. 2017/4321 K. sayılı, 30.05.2017 tarihli kararının, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2014/338 E. 2014/4180 K. sayılı, 03.03.2014 tarihli kararının ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/825 E. 2019/506 K. sayılı, 02.05.2019 tarihli kararının da ekli olduğunu, Müvekkilinin, davalı-keşideciden sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olarak talepte bulunma hakkının mevcut olduğunu, müvekkilince süresi içerisinde işbu talebin ileri sürüldüğünden talebin zaman aşımına uğramadığını, Bu hususlar dikkate alındığında, mahkemece ispat yükü üzerinde olan davalı-keşidecinin zenginleşmediğini ispat edemediğinden bahisle feri talebin kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine dair verilen karar fahiş hatalı olduğunu, Yukarıda izah edilen nedenlerden dolayı yerel mahkemece gerek asli gerekse feri talebi açısından davanın reddine dair verilen karar usul ve yasaya, dosya kapsamına ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına aykırılık teşkil ettiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, İİK’nın 33/a.2 maddesine göre açılmış, zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verilen alacağın zamanaşımına uğramadığının tespiti ve terditli talep olarak davalının takip konusu bonolar nedeniyle genel hükümler uyarınca sebepsiz zenginleştiği iddiasına dayalı olarak alacak istemine ilişkindir. İlk derce mahkemesince terditli taleplerden ilki olan İİK’nın 33/a-2 maddesi kapsamında alacağın zamanaşımına uğramadığının tespiti isteminin reddine, diğer terditli talebin ise eski 6762 sy TTK’nın 644 ve yeni 6102 sy TTK’nın 732 maddesi uyarınca sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak istemine ilişkin olup, davacının dava konusu bonolarda lehtar olmakla, sadece temel ilişkiye dayanabileceği, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanamayacağı gerekçesiyle, bu yöndeki terditli talebinin de reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı davasında; davacının keşidecisi kendisinin lehtarı olduğu, 1.100 USD tutarlı iki adet bonoya dayılı olarak İstanbul … icra müdürlüğünün … E sayılı dosyasında icra takibi yaptığını, icra takibine konu bonoların takip aşamasında zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle İstanbul 6. İcra Hukuk Mahkemesinin 2016/575 E 2017/351 K sayılı ilamı ile icranın geri bırakılmasına karar verildiğini, kararın istinaf edilmesi üzerine İstanbul BAM 23. HD’nin 2017/1734 E- 2017/1804 K sayılı ilamı ile kesinleştiğini, oysa zamanaşımının söz konusu olmadığını, takip doyasında İİK’nın 33/a-2 maddesi uyarınca dava açılması için yazılan 02.03.2018 tarihli muhtıranın 07.03.2018 tarihinde tebliğ alındığını, süresi içinde İİK’nın 33/2-a maddesi uyarınca icra takibine konu bonoların takip zaman aşımına uğramadığının tespiti ile takibin devamı için eldeki davanın açıldığını, terditli talep olarak ise müvekkilinin dava konusu bonoların lehtarı, davalının ise keşidecisi olmakla, davacının bu bonolar nedeniyle genel hükümler uyarınca sebepsiz zenginleşmesi nedeniyle müvekkiline sorumlu olduğunu, ilk talepleri kabul edilmez ise terditli talep olarak davalının sebepsiz zenginleşme uyarınca bono bedeli kadar alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesinin talep edildiği anlaşılmaktadır. Yargılama aşamasında davacı vekilinin bir kısım beyan dilekçelerinde, bonoların davalıya satışı yapılan araç bedeli nedeniyle verildiğini ileri sürdüğü de dikkate alınarak mahkemece HMK’nın 31. maddesi kapsamında terditli talebin açıklanmasının istenildiği, bu yönde davacı vekilinin mahkemeye 02.06.2021 tarihli ve yine 25.01.2022 tarihli beyan dilekçelerinin sunulduğu, 02.06.2021 tarihli dilekçe içeriğinde bonoların araç satışı nedeniyle davalıdan alındığının açıkça vurgulandığı, 25.01.2022 tarihli dilekçede ise takibin zamanaşımına uğramadığı yönündeki taleplerinin yerinde görülmemesi halinde davalının bonolar nedeniyle sebepsiz zenginleşmesi söz konusu olacağı için talepte bulunulduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır. En nihayetinde ise 25.02.2022 tarihli oturumda davacı vekilinden sorulması üzerine, davacı vekilince terditli talebin eski 6762 sy TTK’nın 644 yeni 6102 sy TTK’nın 732. maddesi uyarınca sebepsiz zenginleşme hukuki nedenine dayalı olmadığı, genel hükümlere göre davalının sebepsiz zenginleştiği iddasına dayalı olduğu açıklanmış, mahkemece de zabta geçmiştir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında ve HMK’nın 33, TBK’nın 60. maddeleri uyarınca hâkimin Türk Hukukunu resen uygulama ilkesi ışığında, davada vakıları ileri sürmek taraflara ait olup, hukuki değerlendirmenin hâkim tarafından yapılması gerektiği dikkate alındığında; davacının eldeki davada İİK’nın 33/2-a maddesi uyarınca zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verilen alacağın zamanaşımına uğramadığının tespiti dışında, terditli talep olarak genel hükümler uyarınca alacak isteminin olduğu sonucuna varılmaktadır. İlk derce mahkemesince davacının terditli talebinin eski 6762 sy TTK 644 yeni 6102 sy TTK 732 maddesi uyarınca sebepsiz zenginleşme hukuki nedenine dayalı olduğu, temel ilişkiye dayalı alacak istemi bulunmadığı, davacının bu yönde mahkeme tespitine karşı çıktığı, taleple bağlılık ilkesi uyarınca davada temel ilişkiye dayalı alacak yönünden değerlendirme yapılmadığı yönündeki gerekçe isabetli olmamıştır. Takibe konu senette davacı lehtar, davalı ise keşidecidir. Davacı ve davalının senetteki konumlarına göre taraflar arasında temel ilişki bulunmaktadır. Bu durumda zamanaşımına uğramış bono yazılı delil başlangıcı teşkil ettiğinden ve dava konusu bonoda da davacı lehtar, davalı keşideci olduğundan taraflar arasındaki temel borç ilişkisinin varlığı tanık dahil her türlü delille kanıtlanabilir. Bu konuda ispat yükü davacıda olup İlk Derece Mahkemesince terditli talep yönününden değerlendirme yapılarak gerekçenin bu çerçevede oluşturulması gerekirken TTK. m. 732 bağlamında gerekçe oluşturulması doğru görülmemiştir. Bu nedenle davacının terditli talebi yönünden deliller hiç değerlendirilmeden ve temel ilişkiye dayalı alacak istemi esastan değerlendirilmediğinden kararın kaldırılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, işin esasına dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına,2-Davanın yukarıdaki açıklamalar ışığında yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,3-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde yatıran tarafa iadesine,4-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin esas hükümle birlikte, İlk Derece Mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 10.11.2022 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca karar kesindir.