Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1428 E. 2022/1507 K. 10.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1428
KARAR NO: 2022/1507
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 19.04.2022
NUMARASI: 2021/326 Esas – 2022/316 Karar
DAVA: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda, mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine dair verilen karara karşı, davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; icra dosyasına dayanak belgenin tarafların karşılıklı taraf oldukları Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/154 Esas sayılı tazminat dava dosyasında alınan 26/06/2018 tarihli bilirkişi raporu olduğunu, dosya kapsamında alınan 26/06/2018 tarihli bilirkişi raporu ile müvekkilinin ½ hissesi üzerinden tespit edilen değer kaybı 127.500 TL olarak hesaplandığını, müvekkilinin alacaklı olduğunun sabit hale geldiğini, bahsi geçen Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/154 Esas sayılı dosyası ile görülmekte olan tazminat davası 16/10/2018 tarihinde karara çıktığını, davalı … Bankası A.Ş yönünden “bilirkişi kurulu oluşturularak alınan raporda, bozma ilamında belirtilen yöntem ile yapılan hesaplamaya göre her bir davanın ayıplı ifa nedeni ile 127.500,00’şer TL zararının bulunduğu anlaşılmakla” demek suretiyle davanın kabulüne karar verildiğini, yerel mahkeme kararına karşı temyiz başvurusunda bulunulmuşsa da Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2020/8069 Esas ve 2020/7800 Karar sayılı ile hükmün onanmasına karar verildiğini, tüm bu hususlar göz önüne alındığında, yerel mahkeme kararı ile söz konusu takibe dayanak bilirkişi raporu gerekçe gösterilerek (dosyanın temyiz incelemesinden de geçtiği göz önünde bulundurularak) müvekkili …’in ½ hissesi üzerinden tespit edilen değer kaybı yönünden 127.500 TL alacaklı olduğu sabit hale geldiğini, müvekkili tarafından işbu bilirkişi raporunun akabinde dava ıslah edilmemiş ise de, dosyanın bilirkişi raporuyla sabit hale gelen alacak üzerinden ıslah edilmemiş olmaması sabit hale gelen alacaktan feragat ya da vazgeçildiği anlamına gelmediğini, yerel mahkemenin kararı incelendiğinde müvekkilinin bilirkişi raporu doğrultusunda alacaklı olduğu kanaatine varıldığını, borçlunun İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyaya yapmış olduğu haksız ve hukuka aykırı itiraz ile ilgili olarak, İİK’nın m. 257 ve devamı maddeleri uyarınca (dava değeriyle sınırlı olacak şekilde) davalı/borçluların menkul-gayrimenkul ve 3.kişilerde bulunan hak ve alacakları ile ilgili olarak ihtiyati haciz kararı verilmesini, davanın kabulünü, itirazın iptalini ve takibin kaldığı yerden devamını, alacağının likit/ belirlenebilir olduğu da dikkate alınarak takip alacağının %20’sinden az olmamak üzere borçlu şirketin icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; … ve … ile … A.Ş.arasında imzalanan 22.06.2004 tarihli Teklif ve Satış Şartnamesinin 6.maddesine göre ‘Taşınmazlar hakkında internet sitesindeki tanıtım ve broşür, katolog, kitapçık ve ilanlarda verilen bilgiler veyahut kürsüde yapılan açıklamalar ile diğer bilgiler taahhüt niteliğinde olmayıp genel bilgiler niteliğinde olduğunu, teklif veren taşınmazı mevcut durumu ile (kiracı, işgal,hasar, hisse, imar ,iskan konum, alan, tapu bilgileri v.b.) gördüğünü, beğendiğini ve kabul ettiği sayılacak olup, bu konuda gelecekte banka ve/veya …den ayıp, eksik, farklılık vb gibi nedenlerle herhangibi itiraz ve talepte bulunamayacağını, teklif ve satış şartnamesinin 22.maddesine göre: … ve … ‘teklif alma ve satış şartnamesini okuduklarını açıkça kabul ve beyan ettiklerini, bu nedenle de müvekkili Bankanın herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, davacı tarafından da ayıba karşı tekeffülden dolayı seçimlik haklar kullanılmadığını, kısmi dava açılmış daha sonra da bilirkişi raporuna dayanılarak Banka aleyhine icra takibi yapıldığını, itiraz üzerine de iş bu davanın açıldığını, müvekkil Banka aleyhine tazminata hükmedilebilmesi için kusur şartı gerektiğini, devir eden … Bankası A.Ş.’nin olayda hiçbir kusurunun bulunmadığını, dolayısı ile de devir alan olarak müvekkili Bankanın hiçbir kusurunun bulunmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte davacı taraf tacir olmadığından dolayı reeskont faizi talep edemeyeceğini, talep edilebilecek olan faiz yasal faiz olduğunu, yine, kabul anlamına gelmemekle birlikte bilirkişi raporları kesin, ödenmesi gereken ilam niteliğinde belgeler olmadığından dolayı icra inkar tazminatının talep edilmesi de yasaya aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte davacı tarafından Bakırköy 5.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/154 Esas-2018/1168 Karar sayılı ilamına dayanılarak … Bankası A.Ş. aleyhine icra takibi başlatıldığını, … Bankası A.Ş., Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun 5411 sayılı Kanun’un 107.madde hükmüne göre almış olduğu 14.02.2020 tarih, 2020/69 sayılı kararı kapsamında … Bankası A.Ş. nezdinde takip edilen nakdi ve gayrinakdi kredilerden, kredi dışı alacaklardan kaynaklanan ve yasal takip konusu olmuş tüm alacaklarını ve bu alacaklarla ilgili açılmış ve açılacak bütün takip ve dava dosyalarındaki tüm hak ve alacaklarını, (aciz vesikasına bağlanmış alacaklar dahil) bütün fer’ileri ve teminatları ile birlikte …’ye gayrikabili rücu olarak devir etmiş olduğundan dolayı müvekkili … Bankası A.Ş. tarafından icra dosyasına ödeme yapıldığını, icra dosyasına yapılan ödemeden dava dilekçesinde hiç bahsedilmediğini, bu ödemenin de dikkate alınması gerektiğini, yine, davacı tarafın ihtiyati haciz talebinin de mesnedinin bulunmadığını, davanın usulden reddini, aksi halde davanın esastan reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… öncelikle görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunun tespit edilmesi, başka bir anlatımla somut olay bakımından Mahkememizin görevli olup olmadığının değerlendirilmesi zorunludur. 6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesine göre, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir. Bu hükme göre ticaret mahkemelerinin görev alanı ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleridir. Ticari faaliyetleri ilgilendiren bütün davalar ticari dava değildir. Ticaret mahkemeleri ayrı bir yargı kolu oluşturmayıp, asliye hukuk mahkemelerine göre ihtisas mahkemeleridir.Bu nedenle ticari işlerle ilgili bütün davalar ticaret mahkemelerinin görev alanına sokulmamış, yalnızca uzmanlık gerektiren hususların ticaret mahkemelerince karara bağlanması esası getirilmiştir. Ticari davaları, mutlak ticari davalar, nisbi ticari davalar, yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grubta toplamak mümkündür. Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. 6102 sayılı TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira; Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, taşımaz satışından kaynaklanan alacağının tahsiline yönelik açılan iş bu davanın, TTK’ da düzenlenen mutlak ticari davalardan olmadığı açıktır. Taraflar arasında temel ilişki karşısında … T.C. kimlik numaralı davacı …’ in gerçek kişi olarak birinci sınıf tacir olup olmadığı veya esnaf olup olmadığı, basit usul, işletme usulü veya bilanço usullerinden hangisine göre defter tutup tutmadığının araştırılması, 2017/12362 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde esnaf sınırını aşıp aşmadığının tespiti amacıyla Gelir Vergi Beyannameleri ile eki performans bilgileri tablosu ve işletme hesap özetlerinin İstanbul Vergi Dairesi Müdürlüğüne müzekkere yazılmış; Vergi Dairesince müzekkere cevabında davacının gayrimenkul sermaye iradı mükellefi olduğu, bu mükellefiyetin kira gelirinden kaynaklandığı, ayrıca tacir vasfına ilişkin bir mükellefiyetinin bulunmadığı dolayısıyla tacir konumunda olmadığı anlaşılmıştır. Davacının tacir sıfatı bulunmadığı açık olduğundan her iki tarafın tacir olmadığı eldeki dava dosyası bakımından Mahkememizin görevli olmadığı anlaşılmaktadır.Dosyanın incelenmesinde huzurdaki davaya dayanak kısmi davanın 2008 tarihli ikame edildiği; o dava tarihi itibariyle Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Asliye Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişkinin iş bölümü ilişkisi olduğu sabittir. Öyle ki Asliye Ticaret Mahkemesinin görevine giren işler dışında kalan tüm uyuşmazlıklar asliye hukuk mahkemesince çözümlenir. O tarihte yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 4. maddesinde hangi davaların ticari dava olduğu sayılmıştır. Bundan başka, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve bu Kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan davalarla hususi hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılacağı düzenlenmiştir (TTK’nın 5/2). Kısmi davanın ilk açıldığı tarihte Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki ilişki görev değil iş bölümü ilişkisidir. Dolayısıyla ilgili davanın daha önce Bakırköy Asliye Ticaret mahkemelerinde görülüp, karara bağlanması iş bölümü itirazının ileri sürülmesi ile ilgili bir husus olup; bu aşamada bakiye kısım yönünden mahkememizin görevli olması sonucu doğurması mümkün değildir. (TTK’nın 4 ve 5. maddeleri) Zira her dava açıldığı andaki şartlara ve görev kurallarına tabidir. 6102 sayılı TTK’nın 5. maddesinin 3. bendine göre asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu ve göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir. Görev hususu, HMK’nın 114 ve 115. maddeleri uyarınca dava şartı olup, kamu düzenini ilgilendirdiğinden her zaman taraflarca ileri sürülebileceği gibi re’sen de dikkate alınacaktır. Bu haliyle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu mutlak ya da nisbi ticari dava niteliğinde değildir.Aynı zamanda davalı … Bankası yönünden de görevle ilgili ayrıca değerlendirme yapılması gerekmiştir. 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 142 nci maddesi görevli ve yetkili mahkemeyi düzenlemiş olup, buna göre, fon, fon bankaları ve faaliyet izni kaldırılan bankaların iflas veya tasfiye idareleri tarafından açılacak hukuk davalarına o yerde birden fazla asliye ticaret mahkemesi bulunması halinde 1 veya 2 numaralı asliye ticaret mahkemesince bakılması gerektiği düzenlenmiştir. Somut ihtilafta fon bankası davalı konumunda olup, faaliyet izni kaldırılan bankanın mülkiyetindeki bir taşınmazın satışından dolayı ihtilafta davalı konumundadır. Uyuşmazlıkta 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun uygulanabilirliği söz konusu olmadığından ayrıca özel görevli mahkememizin bu kanundan kaynaklanan ihtisas görev alanını da girmemektedir. Yukarıda izah edilen gerekçeler uyarınca; huzurdaki dava mahkememizin 6102 sayılı TTK ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamında görev alanına giren bir niteliği bulunmadığından davada genel görevli mahkemelerin görevli olduğu; HMK.’nın 114/1-c, 115/2. Maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan mahkememizin görevsizliği ile davanın usulden reddine, görevli Mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna, dair karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle, görevsizlik kararı verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili gerekçesiz istinaf dilekçesi (istinaf süre tutum dilekçesi) vermiş, gerekçeli karar kendilerine tebliğ tebliğ edildiğinde gerekçeli istinaf dilekçesi sunma hakkı saklı kalmak kaydıyla, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Gerek devir eden … Bankası AŞ gerekse müvekkili … Bankası AŞ banka olup hertürlü işleri ticari olduğunu ve davanın ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğini, her iki bankanın da TMSF denetiminde olup harçtan muaf olduğunu, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu Geçici 11.maddesinde anılan; mülga 4389 Sayılı Bankalar Kanununa yapılan atfa göre: 4389 sayılı Bankalar Kanununun 16/1 maddesi gereğince, izni kaldırılan Bankanın yönetim ve denetiminin de Fon’a intikal ettiğini, 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 140/9 maddesi hükmü ve 140/5 maddesi hükmü gereğince, Bankanın alacağını teminen, taraf oldukları dava ve takiplerde her türlü işlem, dava ve icra takipleri, bu dava ve takiplerin borçlularınca kabul edilmek suretiyle kesinleştirilmesi, her türlü vergi, resim, harç ve fonlar ve 2548 sayılı Cezaevleriyle Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunun 1’inci maddesi hükmünden istisna olmakta ve -aleyhe sonuçlansa bile- harç alınmaması gerekmekte olup; Bankanın mahkeme ilamını alması ve tebliğe çıkartması işlemlerinde karşı tarafa yükletilmiş olan harcın ödenmesi ve her türlü ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve tehir-i icra taleplerinde teminat şartı aranmaması gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasında İstanbul İli Bakırköy ilçesi … Mh … yolu mevkii, … pafta … ada … parselde bulunan blok halinde 23 bağımsız bölümden ibaret kagir apartmanın … arsa paylı … blok … Kat … Nolu bağımsız bölümdeki asma katlı dükkanın maliki … Bankası A.Ş tarafından davacıya satılan 1/2 oranındaki payının, sonradan taşınmazdaki arsa payının düzeltilmesi için açılan dava sonucunda arsa payındaki azalma nedeniyle meydana gelen zararın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davada görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreler içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.İlk derece mahkemesi kararında da işaret edildiği üzere, TTK’nın 4. maddesine göre bir davanın ticari dava sayılması için, uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir.Somut uyuşmazlıkta, davacı tacir olmadığı gibi davalı … bankası faaliyet izni kaldırılan … Bankası’nın mülkiyetindeki bir taşınmazının davacıya satımı nedeniyle davacının uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmini için açılan eldeki davada davalı konumundadır. Davalı vekili, gerek devralınan … Bankası’ nın gerekse de müvekkili … Bankası’nın her türlü işlerinin ticari olduğunu, buna göre verilen görevsizlik kararının yerinde olmadığını ileri sürerek kararı istinaf etmiştir. Yasal düzenlemeler kapsamında, davalının tacir olduğu ve taraflar arasındaki işin ticari iş sayılması gerektiği yönünde değerlendirme yapılarak görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğunun kabulü isabetli olmayacaktır. Çünkü, TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin, diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari dava hale getirmez. Davanın ticari dava olarak nitelendirilebilmesi için uyuşmazlığın, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması gerekir. Bu durumda, nispi ticari davanın söz konusu olabilmesi için her iki tarafın da tacir olması gerektiği açıktır. Somut davada ise davacının tacir olmadığı anlaşılmakla ve uyuşmazlığın taşınmaz satışından kaynaklanıp mutlak ticari dava olduğu da söylenemeyeceğinden, mahkemece verilen karar isabetli olup, aksi yöndeki davalı vekili istinaf başvuru nedeni yerinde görülmemiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Taraflarca yatırılan istinaf peşin ve başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına; 3-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendilerinin üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 10.11.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.c maddesi uyarınca karar kesindir.