Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1414 E. 2022/1398 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1414
KARAR NO: 2022/1398
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 15.02.2022
NUMARASI: 2021/636 Esas – 2022/217 Karar
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda, mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; Davalı …’in 07/06/2017 tarihinde belirsiz süreli iş sözleşmesi imzalanması suretiyle müvekkili şirkette çalışmaya başladığını, müvekkili şirket ile davalı arasında proje bazlı fikri hakların korunması amacıyla gizlilik ve rekabet yasağına ilişkin ayrıca sözleşme yapıldığını, davalının müvekkili şirkette 2 yılı aşkın süre çalıştıktan sonra 16.09.2019 tarihinde iş akdinin sona erdiğini, davalının işten ayrılmasından kısa süre sonra müvekkili ile aynı sektörde başka bir şirkette CCO olarak çalışmaya başladığını, davalının grafik tasarımcısı olduğunu, müvekkili şirkette çalıştığı sürede gizli bilgi niteliğinde olan şirketin iç işleyişi, politikaları, ticari stratejilerine ilişkin bilgileri öğrenme fırsatı bulduğunu, bunların başka bir firmada kullanılmasının müvekkili şirket açısından büyük bir ticari zarara yol açacağının aşikar olduğunu, davalı ile işe başlamadan önce gizlilik ve rekabet sözleşmesi yapıldığını, davalının ilgili şirketteki konumunun ve yetkilerinin rekabet yasağının ihlalini doğuran düzeyde olduğunu, davalının müvekkili şirkette çalıştığı sürede öğrendiği birçok bilgiyi müvekkili şirketin aleyhine olacak şekilde rakip şirketle paylaştığını, halen ilgili şirket tarafından müvekkili şirket bünyesinde çalışan personellere iş teklifleri geldiğini, davalının hukuka aykırı eylemleri nedeniyle müvekkili şirketin deneyimli elamanlarını kaybettiğini, projelerin süresinde tamamlanamadığını, bu nedenlerle davanın kabulüne, davalının hukuka aykırı eylemlerinin tespitini ve menini, davalının son brüt maaşının 3 katı olan 39.564,33 TL cezai şartın yasal faizi ile davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Yetki itirazında bulunduklarını, müvekkilinin davanın açıldığı tarih itibariyle yerleşim yerinin Kadıköy/İstanbul olduğunu, anılan adresin İstanbul Anadolu Mahkemeleri’nin yetki alanında olduğunu, davanın yetki yönünden reddi ile yetkili mahkemeye gönderilmesini, davacı tarafça iddia edilen eylemlerin rekabet yasağına aykırı eylem teşkil etmediğini, müvekkilinin herhangi bir yol ve yöntemle rekabet yasağı teşkil edecek eylemi olmadığını, davacının somut kanıtlanmış nitelikte ve içerikte deliller ibraz edemediğini, müvekkilinin iş sözleşmesinin istifa şeklinde sona erdiğini, ancak bu eylemi üzerine davacı şirketin hissedarı …’nın durumu kişiselleştirerek müvekkilini tehdit ettiğini, müvekkilinin çok sayıda rahatsız edici sebep nedeniyle herhangi bir yerden iş talebi almamasına rağmen istifa ettiğini, müvekkiline imzalatılan rekabet etmeme şartlı sözleşmenin baskı altında imzalandığını, haksız rekabet hükmü içeren metnin, işe giriş işlemleri yapılma şartı olarak dayatılarak imzalatılan bir metin olduğunu, geçersiz olduğunu, cezai şartın fahiş olduğunu, davacının personellerinin ayartıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, bu konu ile ilgili davacının hiçbir delil ibraz edemediğini, bu nedenlerle davacının tüm taleplerinin ve davanın reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… davacı ile davalı arasındaki uyuşmazlıkta görevli mahkemenin özel yetkili İş Mahkemesi olduğu değerlendirilmiş, bu sebeple HMK’nun 114/1-c maddesi uyarınca, mahkemenin görevli olmasının dava şartlarından olduğu ve dava şartlarının da davanın her aşamasında mahkemece re’sen dikkate alınması gerektiğinden, HMK’nun 114/1-c ve 115/2 maddeleri uyarınca davanın usulden reddine…” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dava konusu ve mahiyeti birebir aynı olan davada verilen görevsizlik kararı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’ Nin 2021/1098 E. 2021/997 K. sayılı dosyasında bozma kararı verildiğini, Yargıtay’da iş akti sonuçlandıktan sonraki haksız rekabet davalarının ticaret mahkemelerinde görülmesi gerektiği görüşünde olduğunu, benzer konuda Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin emsal kararı bulunduğunu, Tüm bunlara bakıldığında mevcut durumdaki rekabet yasağı sözleşmesinin/taahhüdünün işçi ile işveren arasında düzenlenmiş olması bu sebeple çıkan uyuşmazlığın iş hukuku kapsamında kaldığının kabulü için yeterli olmadığını, rekabet yasağı düzenlemesi iş akdinin sona ermesi halinde yapılmaması gereken bir hususa ilişkin olduğundan iş hukuku uyuşmazlığı oluşmayacağını, mahkemece verilen isabetsiz değerlendirmeye dayanan görevsizlik kararının kaldırılması gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak TBK’nın 446. maddesi uyarınca ceza koşulu alacağının tahsili istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle mahkemenin görevsizliğine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dava konusu rekabet yasağı ve buna dayalı cezai şarta ilişkin olarak taraflarca 07.06.2017 tarihli İş Sözleşmesi ve aynı tarihli Gizlilik Rekabet Yasağı ve Fikri Hakların Devri Sözleşmesi akdedilmiştir. Bahsi geçen bu sözleşmeye işçi aleyhine rekabet yasağı öngörülmüş ve yasağın ihlali ceza koşuluna bağlanmıştır.Rekabet yasağı 6098 sayılı TBK’nın Genel Hizmet Sözleşmesi hükümleri içinde 444 ilâ 447. maddelerinde düzenlenmiştir. TBK’nın 444. maddesi uyarınca, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Öte yandan, TBK’nın 445/1. maddesi hükmüyle, rekabet yasağı kaydının işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte Kanun’un 445/2. maddesinde ise hakime, sözleşmede yer alan aşırı nitelikte rekabet yasağını kapsam ve süre yönünden sınırlayabilme yetkisi verilmiştir. İş görme ve sadakat borçları, açıkça kararlaştırılmasa bile her iş sözleşmesinde vardır. Sözleşme sona erdikten sonraki dönemde rekabet etmeme borcu ise ancak iş sözleşmesi taraflarının açıkça kararlaştırmaları halinde ortaya çıkar. İş sözleşmesi devam ederken, işçinin rekabet sayılacak davranışları ise “doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlar olup” İş Kanunu’nun 25/II-e kapsamına girer ve işveren için haklı fesih nedeni oluşturur. Rekabet yasağına aykırı hareket edilmesi halinde ise işçi, zararı tazmin ile mükelleftir. Bu kapsamda, iş akdinin devamı sırasında işçinin sadakat borcundan kaynaklanan rekabet etmeme yasağına aykırılık halinde, bu tür davalara bakmakla görevli mahkeme iş mahkemesidir (Yargıtay 22. HD 2016/27017 E., 2020/665 K.). Ancak, somut olayda davacının ceza koşulu alacağı, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra davalının rakip firmada çalışmaya başlamış olmasına dayandırılmaktadır. Yani, dava konusu eylem, davalı işçinin, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonraki rekabet yasağının ihlal ettiği iddiasıdır. Davacının talebinin, TBK’nın 444 ve devamı maddelerinde düzenlenen rekabet yasağı sözleşmesine aykırı eylemler nedeniyle sözleşme ile kararlaştırılan ceza koşununun tahsili olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu yürürlüğe girdikten sonra, hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin rekabet yasağı anlaşmasına aykırılık iddiasıyla açılan davalarda iş mahkemesinin mi yoksa asliye ticaret mahkemesinin mi görevli olduğunu ortaya koymak gerekir. İlk derece mahkemesi, görevsizlik kararını 12.10.2017 tarihli, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesindeki görev düzenlemesine dayandırmaktadır. Anılan madde ile iş mahkemelerinin görev alanı düzenlenmiş ve mülga 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinden farklı olarak, İş Kanunu kapsamında kalmayan ve sadece TBK’nın hizmet sözleşmesi hükümlerine tabi hizmet sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar da iş mahkemelerinin görev alanına alınmıştır. Yani, mülga 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesi, “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur. ” şeklinde bir düzenleme getirmiş iken 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde, “(1) İş mahkemeleri; a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına, b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara, c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” düzenlemesi getirilmiştir (Basın İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu kapsamındaki uyuşmazlıklar, eski Kanun döneminde de iş mahkemelerinin görev alanı içinde kalmaktaydı). Görüldüğü üzere, iş mahkemelerinin görev alanını düzenleyen her iki kanun da iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına bakma görevini iş mahkemelerine vermiştir. Aralarındaki fark ise, İş Kanunu kapsamında kalmayıp sadece TBK’nın hizmet sözleşmesine ilişkin hükümlerine tabi olan sözleşmelerden kaynaklı hukuk uyuşmazlıklarının da iş mahkemesinin görev alınına alınmasından ibarettir. Bu husus, 7036 sayılı Kanun’un 5. Maddesinin gerekçesinde gerekçesinde; “Maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yapılan düzenleme ile, iş mahkemelerinin görev alanı genişletilerek 5521 sayılı Kanunda düzenlenen uyuşmazlıkların yanı sıra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısım Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerinden (genel hizmet sözleşmesi, pazarlamacılık sözleşmesi ve evde hizmet sözleşmesi) kaynaklanan işçi ve işveren uyuşmazlıkları da kapsama alınmaktadır. Ayrıca sadece 4857 sayılı İş Kanununa tabi işçiler değil 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun kapsamındaki gazeteciler ile 854 sayılı Deniz İş Kanunu kapsamındaki gemiadamları da kapsama alınmakta ve bunlar ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına iş mahkemelerinin bakacağı kabul edilmektedir. Bu düzenlemeler 5953 sayılı Kanunun ek 4 üncü maddesi ve 854 sayılı Kanunun 46 ncı maddesiyle de uyumludur. Böylece iş mahkemeleri, işçi ve işveren arasındaki tüm ihtilafları çözmekle görevlendirilerek tam bir ihtisas mahkemesi olarak kabul edilmektedir. Bu yaklaşımla, işçi ve işveren arasında iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda istikrarlı kararların verilmesi sağlanacak, uzmanlık sebebiyle kısa sürede daha güvenilir sonuçlar elde edilecek ve yargı yoluna başvuranların hakları daha iyi korunacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere, Kanun gerekçesinde, TTK’nın 4/1-c maddesinin yürürlükten kaldırıldığına dair bir iradenin varlığından bahsedilmemiştir. 7036 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ve 5. maddesinin gerekçesi göz önünde bulundurulduğunda, bu düzenleme ile kanun koyucunun TTK’nın 4/1-c ve dolayısıyla aynı Kanun’un 5. maddesindeki düzenlemeyi bertaraf etmek gibi bir arzu ve iradesinin bulunmadığı, aksine TTK’nın anılan hükümlerinin 1956 tarihli eTTK’dan bu yana hiç değişmeden gelmesinin kanun koyucunun bu uyuşmazlığın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi yönündeki iradesinin ne derece güçlü olduğunu gösterdiği, sonuçta 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile TTK arasında üstünlüğün TTK’ya tanınması gerektiği ve TBK’nın 444 vd. maddelerinde düzenlenen rekabet yasağı anlaşmasından doğan uyuşmazlıklarda görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu kabul edilmelidir (İbrahim Çağrı Zengin, “Pazarlamacının -ve İşçinin- Taraf Olduğu Rekabet Yasağı Sözleşmesinden Doğan Uyuşmazlıkların Çözümünde Görevli Mahkeme- 7036 Sayılı (Yeni) İş Mahkemeleri Kanunu Bakımından Değerlendirme”, İÜHFM, C: LXXV, S: 2, 2017, s.809). Ticari davaları düzenleyen TTK’nın 4/1-c maddesi gereğince, işçinin rekabet yasağına ilişkin TBK’nın 444 ilâ 447. maddelerinde düzenlenen uyuşmazlıklar mutlak ticari dava olup, bu tür dava ve uyuşmazlıklara ticaret mahkemelerince bakılması gerekir (Yargıtay 9. HD’nin 2015/33389 E- 2019/2979 K sayılı, 07.02.2019 tarihli kararı. Yargıtay 11. HD’nin yerleşik içtihadı da bu yöndedir: Yüksek 11. HD’nin 2014/19137 E- 2015/1379 K sayılı, 06.02.2015 tarihli kararı; aynı Dairenin 2015/4187 E- 2015/5893 K sayılı, 27.04.2015 tarihli kararı; aynı Dairenin 2016/11603 E- 2018/3697 K sayılı, 17.05.2018 tarihli kararı; Yargıtay HGK’nun 29.02.2012 tarih ve 2011/11-781 Esas, 2012/109 karar sayılı kararı). Kaldı ki Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk Daireleri arasında bu konudaki farklı uygulamalara ilişkin uyuşmazlığın giderilmesi konusunda Yargıtay 11 HD 03.12.2021 tarih 2021/1530 E 2021/6811 K sayılı kararı ile bu sorun çözüme kavuşmuş, söz konusu uyuşmazlıklarda Asliye Ticaret mahkemelerinin görevli olduğu hükme bağlanmıştır. Bu açıklamalar ışığında mutlak ticari dava niteliğinde olan uyuşmazlığa ticaret mahkemesince bakılması gerekirken, göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.3 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki arar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-Görevsizlik kararı veren ilk derece mahkemesinin görevli olduğu anlaşıldığından, HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince davacıya iadesine,4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hakkındaki kararla birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 27.10.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.