Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1301 E. 2022/1417 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1301
KARAR NO: 2022/1417
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/04/2022
NUMARASI: 2020/141E. – 2022/311 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın usulden reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’in, dava dışı … AŞ’ne 01.07.2009 tarihli ve 6 no’lu yönetim kurulu kararı uyarınca, şirketin o dönemdeki hissedarlarından …’ten 1500 adet payı satın alarak şirkete ortak olarak girdiğini, daha sonra yapılan sermaye artırımları ile müvekkilinin toplam 3600 adet paya malik olduğunu, müvekkilin paylarını diğer ortaklara satarak ortaklıktan çıktığı 08.01.2013 tarihi itibarıyla 3600 adet payın maliki olduğunu, müvekkilinin turizm sektöründe faaliyetlerine devam ederken davalıların sahibi olduğu … Ticaret AŞ’nin ortakları tarafından kendisine ortaklık teklif edilmesi üzerine şirkete ortak olduğunu, şirkete ortak olmasından sonra yaklaşık 600.000 USD”’lik şitket borcunu ödediğini, şirketin kâr eder konuma getirildiğini, müvekkilin ayrıldığı dönem olan Kasım 2012’de yaklaşık 50-60 milyon TL civarında kâr elde eden bir şirket olduğunu, müvekkilin sektöre ilişkin bilgisi ve tecrübesini kullanarak şirketin büyümesi, gelişmesi ve kârlılığının artırılması için var gücüyle çalıştığını, bu çalışmaların sonucunda şirkete ortak olarak girdiği tarihe göre şirketin ekonomik değerinin katbekat arttığını, müvekkilin şirket içi uyuşmazlıkların baş göstermesi üzerine diğer ortaklarla konuşarak şirketten ayrılmaya karar verdiğini, bu ayrılma sürecinin taraflar arasında anlayış ve nezaket kuralları içerisinde gerçekleştiğini, yapılan toplantılar neticesinde müvekkiline ait payların diğer ortaklar tarafından satın alınması hususunda anlaşmaya varıldığını, taraflar arasında yapılan toplantılarda, davacıya pay bedellerinin piyasa değeri üzerinden ödeneceğinin söylendiğini ve bu şartlar dahilinde taraflar arasında bir sözleşme kurulduğunu, bu itibarla 08.01.2013 tarihinde müvekkilin dava dışı şirkette bulunan paylarını davalılara devrettiğini, bu devir işlemleri neticesinde müvekkili …’in paylarından 1200 adet payı …’e, 1800 adet payı …’ye, 600 adet payı …’ye sattığını ve devrettiğini, müvekkilinin devrin gerçekleşmesinden sonra kendisine söz verilen pay bedellerinin gerçek değerinin kendisine ödemesinin gerçekleşmediğini, müvekkilinin defaatle davalılar ile görüştüğünü, aracı kişilerle hisse devir bedellerinin kendisine ödenmesini talep ettiği halde ödemenin yapılmadığını, müvekkilinin defaatle davalıları borçlarını ödemeleri için uyarmasına rağmen bir sonuç alamadığını, bu sebeple dava açılması zorunluluğunun hasıl olduğunu, işbu dava ile müvekkilinin dava dışı … Ticaret AŞ’nde sahip olduğu ve 08.01.2013 tarihinde davalılara devrettiği 3600 adet payın, devrin yapıldığı 2013 tarihi itibarıyla piyasa değerlerinin hesaplanarak müvekkiline düşen payların piyasa değerlerinin kendisine ödenmesi gerektiğini, huzurdaki davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edildiğini, belirsiz alacak davasına ilişkin HMK m.107’de “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” hükmünün yer aldığını, belirsiz alacak davasında talep sonucunun davacı tarafından belirlenmesinin mümkün olmadığı durumlarda, asgari bir miktar üzerinden dava açılmasının mümkün olduğunu, zararın belirlenmesi için gereken bilgilerin davalının veya üçüncü bir kişinin elinde olduğu durumlarda belirsiz alacak davasının açılabileceğini, huzurdaki uyuşmazlıkta talep sonucu dava dışı şirketin 2013 yılı itibarıyla gerçek değerinin hesaplanarak, bu değerden müvekkilin paylarına düşen miktarın belirlenmesi olduğundan, bu belirlemenin müvekkil tarafından yapılamayacağından iş bu davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edildiğini davada şirketin merkez adresi mahkemesinin yetkili olduğunu, HMK m.14/11’e göre, özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olduğunu, davaya konu payların ait olduğu … AŞ’nin sicile kayıtlı adresinin … Mah., … Cad., N:…, Kat:…, D:…, Beyoğlu olduğundan, davalıların ikamet adreslerinin değil, şirketin merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olduğunu belirterek, fazlaya dair talep hakları saklı kalmak kaydıyla, pay devir tarihi olan 08.01.2013 tarihi itibarıyla devre konu payların gerçek değerinin hesaplanarak, müvekkiline pay devir bedeli olarak ödenmesi gereken bedelden şimdilik 10.000 TL’lik kısmının davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davacı vekili 06.04.2022 tarihli dilekçe ile dava konusu talebini arttırarak alacaklarını 139.227,65 TL olarak güncellediklerini, bakiye 129.227,65 TL’lik tutarın harcının yatırılması için taraflarına süre verilmesini talep etmiştir. Davalı … ve … vekili, savunmasında özetle; kabul anlamına gelmemekle beraber davacının, müvekkilleri uhdesinde doğmuş alacağının Mahkemece kabulü halinde beş yıllık zamanaşımına uğradığını, TBK’nın 147. maddesinin 4. fıkrası uyarınca beş yıllık zamanaşımının geçmiş olduğunu, iş bu dava konusunun davacının dava dışı … AŞ nezdindeki hisselerinin, diğer ortaklardan müvekkilleri ve davalı …’e devrinden kaynaklanan hisse bedeli talebi olduğu için, TBK’nın147. maddesi kapsamında davanın zamanaşımı yönünden reddini talep ettiklerini, kabul anlamına gelmemekle birlikte, işbu davanın HMK’nın 107.madesine göre belirsiz alacak davası olarak ikame edilemeyeceğini, Yargıtay kararlarının da bu yönde olduğunu, bu nedenle davanın usulden reddi gerektiğini, belirsiz alacak davasını düzenleyen HMK’nın 107. maddesi gereğince, söz konusu davanın bu türde açılabilmesi için davanın açıldığı tarih itibarıyla uyuşmazlığa konu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gerektiğini, bunun objektif imkansızlığa dayanması gerektiğini, davacı tarafından dava dışı şirket nezdindeki hisselerinin devri gerçekleştirilirken devir bedellerinin belirlendiğini, bu sebeple işbu davanın belirsiz alacak davası olarak ikame edilmesinin hukuka aykırı olup usulden reddinin gerektiğini, müvekkillerinin hissedarı olduğu dava dışı şirketin yurtiçi-yurtdışı turizm sektöründe faaliyet göstermekte olup Türkiye’nin en köklü ve en büyük turizm şirketlerinden biri olduğunu, 1990 yılından beri iç ve dış hatlarda bilet ve vize islemleri, yurtiçi-yurtdısı kültür turları adamlarına yönelik yurtdışı seyahat hizmetleri ve fuar organizasyonları gerçekleştirdiğini, birçok kişiye istihdam sağladığını, davacının dava dışı şirkette çalışmaya başlamadan önce, diğer davalı … ile sektörden tanışık olduklarını, başka bir firmada birlikte çalıştıklarını, diğer davalı …i’in ilk önce dava dışı şirkette rehber olarak çalıştığını, akabinde hisse sahibi olduğunu, davacının şirkette çalışmasına vesile olduğunu, akabinde davacının hiçbir şekilde hisse bedeli ödemeden davalı …’ten 1500 adet pay almak üzere dava dışı şirkete ortak olduğunu, daha sonra yapılan sermaye artırımları ile toplamda 3600 paya malik olduğunu, davacının hissedar olduktan sonra birkaç yıl dava dışı şirkette çalıştığını, daha sonra diğer davalı … ile anlaşmazlık yaşandığından hisselerini devredip dava dışı şirketten ayrılmak istediğini, tarafların kendi aralarından anlaşarak davacı tarafın hisselerini devrettiğini, söz konusu devir ile ilgili olarak, dava dışı … Ticaret AŞ’nin 08.01.2013 tarih, … no’lu “Hisse devri hakkında” konulu Yönetim Kurulu kararında *…’in 1800 adet pay senedine ait 45.000.- TL’lık sermaye hak ve payının tamamının 45.000.-TL bedelle …’ye bugünkü tarihi itibarıyla bütün aktif ve pasifi ile nominal değer üzerinden devir ettiğini, …’in 600 adet pay senedine 15.000.-TL’lık sermaye hak ve payının tamamının 15.000.-TL bedel ile …’ye bugünkü tarihi itibarıyla bütün aktif ve pasifi ile nominal değeri üzerinden devir ettiğini, şeklinde davacının hisselerini değerleri belirli olmak ve yine bedellerini almak üzere müvekkillere devrettiğini, davacı tarafından devir edilen hisselerin, müvekkiller ve diğer davalı lehinde şirket pay defterine işlendiğini, dava dışı … Ticaret AŞ’nin 08.01.2013 tarih, 1/2013-3 no’lu “Hisse devri hakkında” konulu Yönetim Kurulu kararında yapılan hisse devirlerinin kabulüne ittifakla, devir edilen hisselerin devir alanlar lehine şirket pay devrine işlenmesine ittifakla karar verildiğini, 225.000.-TL | 9000 pay karşılığı, 195.000.-TL | 7800 pay karşılığı, 150.000.-TL | 6000 pay karşılığı, … | 15.000.-TL | 600 pay karşılığı, … 15.000.-TL | 600 pay karşılığı, 600.000.-TL | 24000 adet pay kararı ile hisse devrinden sonraki pay ve değerlerinin pay defterine işlendiğini, dava dışı şirketin Yönetim Kurulu kararlarından görüleceği gibi davacının dava dışı şirketteki paylarını, değerleri belirli olarak usulüne uygun bir sekilde müvekkillere ve diğer davalıya devrettiğini, hisse devir bedellerinin davacıya ödendiğini, davacının müvekkillerden hiçbir hak ve alacağının bulunmadığını, TBK’nın 207/2. maddesinde “Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir adet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdür ” hükmünün yer aldığını, TBK’nın 207/2. maddesi uyarınca söz konusu hisse devir işleminin peşin satış işlemi olup, kabul anlamına gelmemekle beraber davacının hisse devir bedeli alacağı olduğunu ispatlaması gerektiğini, dava konusu hisse devrinin peşin satış sözleşmeleri hükümlerine tabii olup, davacı tarafın hisse devir işleminin Yönetim Kurulu tarafından kabul edilip pay defterine işlenmiş olduğunu, bu sebeple hisse devir işleminin veresiye kabul edilmesi veya bedelinin ödenmemiş olmasının söz konusu olmayıp aksini ispat külfetinin davacıda olduğunu, davacının hisse devir bedeli alacağı iddiasının gerçek olmayıp yaklaşık yedi yıl sonra alacak iddiası ile açılan davanın asılsız ve mesnetsiz olduğunu belirterek, davanın zamanaşımı ve esas yönlerinden reddine karar verilmesin talep etmiştir. Davalı … vekili, savunmasında özetle; hiçbir şekilde davacının haksız iddia ve taleplerini kabul anlamına gelmemek ve davacının pay devrinden kaynaklanan bir alacağı olduğu anlamına gelmemek kaydı ile davacı taleplerinin zamanaşımına uğramış olduğunu ve haksız davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmesi gerektiğinin açık olduğunu, davaya karşı zamanaşımı itirazları olduğunu, “Payların Gerçek Değeri” kavramı, 6102 Sayılı TTK’da ortaklığın haklı nedenle feshi (Anonim Ortaklık ve Limited Ortaklık) ve ortaklıktan çıkma/çıkarılma davaları için ihdas edilmiş bir kavram olduğunu, bu türden davalarda, pay sahibi kendi iradesi ile paylarını devretmediğinden, Mahkeme tarafından, “Ayrılma Akçesi” olarak belirlenecek olan değerin “Payların Gerçek Değeri” üzerinden belirlenmesi ilkesinin geçerli olduğunu, davacının yaptığı paydevri bakımından bunun uygulanmasının mümkün olmadığını belirterek, davanın zamanaşımı ve esas yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacının …nde sahibi olduğu payları davalılara sattığını ancak pay bedellerinin kendisine ödenmediğini belirterek eldeki davayı açtığı, davalılar tarafından zamanaşımı itirazında bulunulduğu, hisse devrinin anonim şirket yönetim kurulunun 08/01/2013 tarihli kararı ile kabul edildiği ve pay defterine 08/01/2013 tarihinde tescil edildiği, dava tarihi itibari ile davacının alacak taleplerine ilişkin 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği ve davalılar tarafından süresinde zamanaşımı def’inde bulunulduğu anlaşılmakla, davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle;Önceki beyanlarını tekrarlamış ve zamanaşımı definin reddine ilişkin ara karardan dönülmesinin lehine oluşan usulü müktesep hakkı ihlal etmek olduğunu, pay devir sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda zamanaşımının on yıl olduğunu, mahkemece atıf yapılan 11. HD’nin 31.05.2016 tarihli kararının hisse devir bedeline ilişkin bir uyuşmazlık olmadığını, kaldı ki söz konusu kararda dahi karşı oy bulunduğunu, öte yandan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14.HD’nin 02.12.2021 tarihli 2021/1719 Esas, 2021/1459 Karar sayılı ilamında da uyuşmazlığın pay devir bedeline ödenmesiyle birlikte kâr payı alacağına ilişkin olduğunun belirtildiğini, söz konusu ilamda belirtilen TBK’nın 147. maddenin uygulanabilmesi için ortaklık sözleşmesinden doğma şartının ortaklıktan kaynaklanma olarak yorumlanması gerektiğini, Yargıtay 11. HD’nin 2007/3311 esas sayılı ilamında taraflar arasında anonim şirket hisse devrine ilişkin yazılı bir sözleşmenin yapılmış olduğunu, davacının bu sözleşmeye dayalı olarak uğramış olduğu zararın tazminini talep ettiği, bu itibarla uyuşmazlığa uygulanması gereken zamanaşımı süresinin TBK’nın 66. maddesinde düzenlenen bir yıllık zamanaşımı süresi olmayıp sözleşmeye dayalı bir dava olması nedeniyle TBK’nın 125. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresi olarak belirtildiğini, TBK’nın 147. maddesinde beş yıllık zamanaşımına tabi olan alacaklar için ortaklık sözleşmesinden doğan ifadesine yer verildiğinin görüldüğünü, yani beş yıllık zamanaşımının gündeme gelebilmesi için öncelikle uyuşmazlığın ortaklık sözleşmesinden kaynaklanmasının gerektiğini, ortakların veya diğer kişilerin ortaklık ilişkisi dışında bir nedenle birbirlerine karşı sahip oldukları alacakların bu bendin kapsamında değerlendirilemeyeceğini, pay devri ile devreden müvekkilinin ortaklık sıfatını kaybettiğinden uyuşmazlığın ortaklar arası nitelikte olmadığını, anayasal koruma altında olan hukuki dinlenilme ve gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini mahkemenin pay devir bedelinin ödenmemesine ilişkin uyuşmazlığın ortaklık sözleşmesinden kaynaklanmadığı, pay devir bedelinin ödenmemesine ilişkin uyuşmazlığın ortaklar arası olmadığı argümanlarının niçin kabul edilmediğinin açıklanmasının zorunlu olduğunu, usul ekonomisi ilkesinin hiçe sayılarak karar verildiğini, ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra ve fakat tahkikata geçilmeden önce zamanaşımını değerlendirip karar vermesi gerekir iken bunu mahkemenin yapmadığını, tahkikata geçildikten sonra ve 29.09.2021 tarihli 3 no’lu ara kararda ise davalıların zamanaşımı itirazının uyuşmazlığın sözleşmeye dayalı olduğu göz edilerek reddine karar verildikten sonra, takip eden süreçte dosyanın üç kez bilirkişiye gittiğini, buna rağmen ara karardan rücu edilerek zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilecekse üç kez bilirkişiye gidilmesinin pay değeri hesaplanmasının ve defter incelemesinin yapılmasının anlaşılamadığını, HMK’nın 30. maddesinde düzenlenen usul ekonomisine uygun olmadığını, boş yere masraf yapılmasına ve zaman kaybına sebebiyet verildiğini, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, anonim şirket pay devir bedelinin tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı …’in dava dışı … Ticaret AŞ’nin hissedarlarından …’ten 500 ve 1500 payı devraldığı, ve söz konusu devirlerin kabulü ile pay defterine işlenmesine dair şirketin 01.07.2009 tarihli yönetim kurulunun karar aldığı, şirketin 08.01.2013 tarihli yönetim kurulu kararı ile davacının davalılardan …’e 1200 adet, …’ye 1800 adet ve …’ye 600 adet paylarını devrettiği, bu devir sonucunda yönetim kurulu tarafından hisse devirlerinin kabulüne, devir edilen hisselerin devir alanlar lehine şirket pay defterine işlenmesine karar verildiği, davalılardan … ve …’nin dava dışı şirketin yönetim kurulu üyeleri ve yetkilileri oldukları, dosya kapsamından anlaşılmıştır. Davalılar tarafından cevap dilekçesiyle birlikte zamanaşımı definde bulunulmuştur. Davacı vekili tarafından, 20.01.2021 tarihli ön inceleme duruşmasında duruşma zaptına geçen beyanında, müvekkilinin hisselerini devir ettiği tarihte müvekkiline ödeme yapılmadığını, 08.01.2013 tarihli yönetim kurulu kararı dışında müvekkili ile karşı taraf arasında herhangi bir sözleşmenin olmadığını belirtmiştir. 20.01.2021 tarihli ön inceleme duruşmasında, HMK’nın 142. maddesi gereğince hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkında olumlu veya olumsuz herhangi bir karar verilmemiştir. 29.09.2021 tarihli celse ara kararının 3 no’lu bendinde davalı tarafın zamanaşımı definin değerlendirilmediği belirtilerek davalıların zamanaşımı itirazının TBK’nın 146. maddesi uyarınca uyuşmazlığın sözleşmeye dayalı olduğu gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Bilirkişi raporuna karşı itirazlarla birlikte davalı vekili tarafından TBK’nın 147/4. madde uyarınca beş yıllık süre içerisinde açılmadığını tekrar ederek zamanaşımı itirazında bulunması üzerine, mahkemece 29.04.2022 tarihli celsenin 2 no’lu ara kararında, zamanaşımı itirazının reddine dair ara karardan rücu edilmesine karar verilerek aynı celsede davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair hüküm tesis edilmiştir. Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde ileri sürmüş olduğu üzere, HMK’nın 142. maddesi gereğince, ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra ve tahkikata başlanmadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve defilerin mahkemece incelenerek karara bağlanması gerekir. Ne var ki söz konusu yasal düzenleme kapsamında iş bu değerlendirmenin yapılmamış olması, gelecek celselerde veya dosyanın istinaf incelemesi aşamasında veya Yargıtay temyiz incelemesi aşamasında zamanaşımı defi ile ilgili olarak karar verilmesine engel teşkil etmez. Her ne kadar somut davada tahkikat aşamasına geçildikten sonra zamanaşımı defi ile ilgili olarak karar verilmiş olması ve davanın bu sebeple reddedilmiş olması aynı yasanın 30. maddesindeki usul ekonomisi ilkesine uygun düşmemekle beraber, aksine kabul de isabetli olmayacaktır. Çünkü yasanın hatalı yorumlanarak uygulanmış olması karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturmaz. Diğer bir anlatımla zamanaşımına uğrayan bir alacakla ilgili olarak davalı tarafın zamanaşımı defi hakkında hatalı bir ara karar verilmiş olması, zamanaşımına uğrayan bir alacağın yeniden talep edilir hale gelmesine neden olmaz. Aksinin kabulü zamanaşımına ilişkin yasal düzenlemelerin usul kurallarının hatalı uygulanması neticesinde işlevsiz hale gelmesine neden olur. Bu nedenlerle, davacı vekilinin aksine istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Alacağın zamanaşımına uğrayıp uğramadığının ayrıca değerlendirilmesi gerekecektir. Yukarıda ayrıntılı şekilde yer verildiği üzere, davacı tarafça hissedar olduğu anonim şirketteki paylarını davalılara devrettiğini belirterek pay devir bedellerinin tahsilini talep etmiştir. Duruşma zaptına geçen davacı vekili beyanına göre yönetim kurulu kararı dışında taraflar arasında gerçekleştirilen başkaca bir sözleşme mevcut değildir. TBK’nın 146. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça her alacağın on yıllık zamanaşımına tabi olacağı düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 147. maddesinin üst başlığı ise “II- Beş yıllık zamanaşımı”dır. Maddenin birinci fıkrasının 4. bendinde, “…Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar”, beş yıllım zamanaşımına tabi alacaklar arasında sayılmıştır. Davacı vekili, müvekkilinin devir ettiği pay karşılığı alacağını alamadığını ileri sürerek alacak talebinde bulunmuştur. Pay devri ile devir edilen paya ilişkin bedel alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı istinaf incelemesinin konusudur. TBK’nın 147/4. maddesinde, bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki bir ortağın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacakların beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu belirlenmiştir. Yargıtay 11. HD’nin 31.05.2016 tarih ve 2015/12291 Esas, 07.12.2007 tarih 2006/8366 Esas sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, şirket payı devir sözleşmesinden kaynaklanan alacak talepleri de TBK’nın 147. maddesi gereğince beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Bu hukuki açıklamalara göre, eldeki davanın beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu belirlendiğinden, davacı vekilinin bu konuya yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı vekili tarafından peşin olarak yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına,3-Davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 03.11.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.