Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/122 E. 2022/254 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/122
KARAR NO: 2022/254
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/97 E.
TARİHİ: 08.12.2021 tarihli ihtiyati tedbir ara kararı.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat talebinin ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sırasında tarafların yüzüne karşı verilen verilen ihtiyati tedbir kararına karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; 2013 yılında imzalanan Hisse Satış Sözleşmesi ile …’in sahibi olduğu … A.Ş.’nin %75 hissesini devraldığını, 2015 yılında … hisselerini …’a devrettiğini, müvekkilinin ise 2016 yılında dava dışı …’ın paylarını devraldığını, böylece müvekkilinin şirket hisselerinin %25’ine sahip olduğunu, yönetim kurulu üyesi konumundaki davalıların şirkete zarar verdiklerini, özen ve sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandıklarını, 30.09.2017 tarihi itibariyle hakim şirketin şirketten alacağının 38.592.201,88 TL olduğunu, bu bakiyenin şirket toplam borç miktarının %40,50’sini oluşturduğunu, 38.592.201,88 TL alacağın yalnız 9.643.088,64 TL tutarındaki kısmının … Holding tarafından gönderildiğini, bakiye değerin ise bu iki adet hesaptaki bakiyenin virman edilmesinden kaynaklandığını, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/68 Esas sayılı dosyasına sunulan 06.03.2019 tarihli bilirkişi ek raporunda şirket alacağının virman işlemleriyle gerçekleştirdiğini ortaya koyduğunu, şirketin borca batık olmasından kaynaklı olarak 31.10.2017 tarihli genel kurul kararı ile sermaye arttırımına gittiğini, şirket yöneticilerinin önem taşıyan meblağlı kısa dönem borçlanmaya gitmesinin kredi riski konusunda gerekli hassasiyetin gösterilmediğini kanıtlamakta olduğunu, bu kredi kullanımları dolayısıyla kambiyo kârının 23.068.822,60 TL, zararının ise 34.99.409.91 TL olduğunu, bu şekilde kullanılan kredilerin miktarı ve vadesinin uygun olmadığının anlaşılacağını, 2017 tarihli YMM raporunun incelenmesinde 31.08.2017 tarihli faaliyet giderlerinin detaylıca araştırılması gerektiğini, yine stok hesabı bakiyesinin dönem maliyetine isabet eden kısmının 2017 yılına ilişkin gerçekleştirilen üretim maliyet harcamalarının stok hesabına aktarılıp aktarılmadığının incelenmesi gerektiğini, 2016 yılı için 120 alıcılar hesabı 11.356.000,00 TL iken 2017 yılında 21.813.000,00 TL olduğunu, ciro ile alacak hesabının orantılı bir artış içerisinde olmadığını, dolayısıyla şirket menfaati yerine hakim ortak grup şirket üzerinden menfaat sağlayıp sağlamadığını açıklaması gerektiğini, yöneticilerin şirket menfaatini dikkate almadan temelsiz şekilde sermaye arttırımı gerçekleştirmeleri sebebiyle sermayede oynamalara ve paydaşların hak kaybına uğramalarına sebebiyet verdiğini, öncelikle 24.500 tutarında sermaye arttırımına gidildiğini, 12.04.2019 tarihli genel kurul kararı ile sermaye azaltımına gidildiğini, ancak iki ters işleminin gerekçesinin aynı olmasının kabul edilemez bulunduğunu, sermaye azaltımı ile müvekkilinin yönetim kurulunda temsil edilme hakkının elinden alındığını, hakim şirketin şirketin ortaklar borç hesabı ile şirket menfaatine aykırı olarak şirketi zarara uğrattığını, şirketin yakın bir tarihte hakim pay sahibine borçlandırılması sonucu iflasa sürüklenmesini müteakip sermaye arttırım kararı alındığını, kaldı ki bu arttırım neticesinde de şirkete borç veren pay sahibinin bu borcunu takas etmeyerek şirkete olan sermaye borcunu nakit olarak ödediğini, hakim şirket konumundaki … tarafından gerçekte olmayan alacakların üretildiğini, hangi hizmetin ne tutarda alındığı belli olmadan gerçeğe aykırı faturalar kesildiğini, 12.04.2019 tarihli olağan genel kurul toplantısında bağlı ortaklar ile ilişkiler raporu sunulduğunu, … Holding’in enerji sektördeki diğer bağlı kuruluşundaki … A.Ş. olduğunun görüleceğini, … A.Ş.’nin şirket faaliyet konusu olan … ruhsat sicil numaralı maden sahası alanı için özelleştirme teklifinde bulunduğunu ve şirket menfaatlerinin hiçe sayıldığını, tarafların diğer tarafın yazılı onayı olmadan feldispat madeniyle ilgili sektörde faaliyet göstermesinin yasaklandığını, burada amacın rekabet ortamı yaratmamak olduğunu, şirketi zarara uğratan eylemlerin aynı zamanda sermaye piyasası kanununa da aykırılık oluşturduğunu, bu sebeple de SPK’ya da şikayet dilekçesi verildiğini, belirterek; bahsi geçen sebeplerle, … A.Ş.’ye tedbiren yönetim kayyımı, olmadığı takdirde denetim kayyımı atanmasına, şirket hesaplarına tedbir konulmasına, şirket defterleri üzerinde inceleme yapılmasına, … A.Ş.’nin yönetim ve temsili ile mal varlıklarının ve hatta defter ve belgelerinin korunması için her türlü önlemin tedbiren alınmasına, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 150.000 TL tazminatın 1, 2, 3, 4, 5, 6 ve 8 numaralı davalılardan müteselsilen tahsili ile … A.Ş.’ye ödenmesine, Straton A.Ş.’nin grup şirketi olmak nedeniyle uğradığı zarardan fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 150.000 TL tazminatın 1, 3, 4, 7 ve 8 numaralı davalılardan müteselsilen tahsiline ve … A.Ş.’ye ödenmesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, cevap dilekçesinde özetle; davanın kapsamına giren yıllar bakımından … ve …’nun yönetim kurulu üyesi olmadıklarını, …, …, …, … ve …’ın sadece görevde oldukları süre bakımından sorumlulukların incelenmesi gerektiğini, İrlanda’nın Lahey sözleşmelerinden olan 1954 Hukuk Usulune Dair Sözleşme’ye taraf olmadığı için MÖHUK’un 48. maddesi gereği teminat ödemekle yükümlü olduğunu, davacının, yapılan işlemleri en son öğrendiği tarihin 22.03.2017 olduğunu, bu tarihten itibaren TTK’nın 560. maddesi uyarınca iki yıllık zamanaşımı süresi uyarınca davanın açılmadığını, yine 22.03.2017 tarihinde verilen ibra kararından itibaren altı ay geçmiş olduğundan TTK’nın 558. maddesi gereği sorumluluk davası açılmayacağını, İstanbul 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/68 Esas sayılı dosyası üzerinden görülmekte olan dava bulunduğu için derdestlik itirazlarının olduğunu, İstanbul 3. ATM’nin 2018/68 Esas sayılı dosyasındaki bilirkişi raporunda var olan ifadelerin davacı yanca çarpıtılarak dosyaya yansıtıldığını, söz konusu raporda 38.592.201,88 TL tutarındaki borcu inceleyen bilirkişinin bu borç tutarının 9.643.088,64 TL dışında kalan kısmının … Holding’in şirket nezdindeki diğer hesaplarında virman edildiğinin tespit edildiğini, yine davacının bilirkişi raporunda yer alan dava dışı şirket yani … Holding ifadesine kasıtlı olarak yer vermediğini, diğer tutarların üçüncü kişilerin hesaplarında yapılan virmanlar olduğunu ifade ederek mahkemeyi yanıltmaya çalıştığını, davacının … şirketine 2017 yılında 28.949.113,24 TL tutarında pazarlama ve satış giderinin fatura ettiğini iddia etmekte olduğunu ve bu iddianın ispata muhtaç olduğunu, …’un ihracat tahsilat vadesinin 150.000 TL olduğunu, bu süreçte nakit ihtiyaç ortaya çıktığını, alınan kredi yatırım amaçlı olmadığından uzun süreli işletme sermayesi kredisi kullanılamadığını, … kredilerinin sadece ihracat taahhüdüyle kullanılabilen en uygun faiz oranlı krediler olduğunu ve sübvansiyon amaçlı olduğunu, 2016 ve 2017 yıllarına ait YMM raporlarının ilgili kısımlarında da görüldüğü üzere Mevcut Emtia Stokları Vergi Usul Kanunun 274. ve 275. maddelerine hükümlü uygun olarak ortalama maliyet yöntemiyle değerlendiği ve satış maliyet hesaplarının mevzuata uygun olduğunun tespit edildiğini, sermaye arttırımı neticesi davacı pay sahibinin payının zarar görme durumunun söz konusu olmadığı gibi, gerçek değerinin arttığını ve kâr payı alma imkanının doğduğunu, şirketin bir taraftan yatırım yaparken diğer taraftan da taraf olduğu sözleşmeler nedeniyle rödovans bedeli, arazi izin bedeli ,teminat tutarı, ağaçlandırma bedeli gibi birçok mali yükümlülüğü de karşılamak zorunda kaldığını, şirketin bu giderleri karşılamak için kaynağa ihtiyacı bulunduğunu, davacı pay sahibinin de yatırım için şirkete kaynak sağlanmasına o dönem hiçbir itirazının olmadığını, ancak ne zamanki teknik iflastan kurtulmak için yatırım miktarının sermayeye dahil edilmesi zorunluluğunun gereği yapıldığında, davacının bu tarihten sonra art arda dava açmaya başladığını, yine davacının sermaye arttırım bedeli azınlık hissedarlarının yönetimdeki paylarının düşürülmesine ilişkin iddiasının gerçek dışı olduğunu, şirketin öz varlığı tespit edildikten sonra 2.500 TL tutarındaki şirket sermayesinin arttırılması zorunluluğunun doğduğunu, … A.Ş.’nin şirkete işletme sermayesi vermesinin şüpheli olduğuna ilişkin davacının iddiasının bulunduğunu, ancak bu ödemeler yapılırken davacının hiçbir karşı çıkmasının ve itirazının bulunmadığını, banka hesaplarının …’un bilanço büyüklüğüne göre normal seviyelerde olduğunu ve işletme faaliyetlerine uygun bulunduğunu, faiz gider ve gelirlerinin uyumlu olduğunu, arzu edilen karlılığa ulaşıldığında kredi yükünün azaltılacağını, yatırımlara ilişkin maliyetleri şirketin zararı birden artmasın diye delil tablosuyla ilişkilendirilmediğini aksine bilançoda aktifleştirildiğini, … ruhsat sicil numaralı maden sahasına ilişkin özelleştirme teklifinin …’den verilmesinin sebepleri bulunduğunu, daha önce … ile aynı ihaleye girildiğini fakat ihalenin onaylanmadığını, …’un … ile imzalamış olduğu rödovans sözleşmesinin bulunduğunu, eğer … ihaleyi alsa rödovanscısının … adı altında yine … olacağını, … ile hukuki sıkıntılar yaşanacağını, …’un ihale bedelini karşılamasının mümkün olmadığını, davacının dava dilekçesinde dayandığı hisse satış sözleşmesinde devirler nedeniyle yükümlülüğünü yitirdiğini, şu anki ortakların bu sözleşmeyle bağlı olmadıklarını, dolayısıyla mevcut ihaleye … ile girilmesinin sözleşmesel bir engel olmadığını, ihtiyati tedbir açısından davacı vekilinin haklılığını yaklaşık olarak ispat edemediğini belirterek, ihtiyati tedbir talebinin ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN İHTİYATİ TEDBİR TALEBİ HAKKINDAKİ ARA KARARI İlk derece mahkemesi, ihtiyati tedbir talebini değerlendirdiği 08.12.2021 tarihli duruşmasının 6 ve 7 no’lu ara kararlarında; “…6-Davacı tarafın denetim kayyımı tayinin talebinin kabulü ile mali müşavir … ve hukukçu …’in … A.Ş’nin mevcut yönetim kurulunu rutin işler dışındaki işlemler yönünden denetim kayyımı olarak atanmasına, özellikle şirketin borçlandırılması, kredi açma veya kapatma, ortaklara veya iştiraklere borç verme veya tekeffülde bulunma, şirketin günlük rutin işlemleri dışında personel yerini değiştirme veya mal varlığını toptan alıp satma, ortaklarla, bağlı veya hakim şirket ile iş veya işlem yapma gibi konularda kayyım onayı olmadan iş yapmasının tedbiren önlenmesine, Kayyımlar için ayrı ayrı 7.500,00 Tl aylık ücret takdirine ve … Şirketi tarafından karşılanmasına, ilk üç aylık miktarın davacı tarafça 2 hafta içinde mahkememize depo edilmesine, bu bent yönünden istinaf yolunun açık olduğuna, 7-6 nolu kararın şirket tarafından tescil ve ilanına…” karar verilmiştir. Davalılar vekilinin 08.12.2021 tarihli dilekçeyle 08.12.2021 tarihli duruşmada verilen 4 6 ve 7 nolu kararlardan rücu edilmesini talep etmiş; ilk derece mahkemesi 10.12.2021 tarihli ara kararının 2 nolu bendinde davalı vekilinin 08.12.2021 tarihli 6 ve 7 no’lu ara kararlarda rücu talebinin istinafa tabi olduğu ve rücu gerektirir bir durum olmadığından reddine karar verilmiştir. Davalılar vekili, ilk derece mahkemesinin 08.12.2021 tarihli ihtiyati tedbir ara kararına karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalılar vekili, 21.12.2021 tarihli istinaf başvuru dilekçesinde özetle; 08.12.2021 tarihli duruşma da verilen 6 ve 7 numaralı ara kararların kaldırılmasına yönelik istinaf başvurusunda bulunulduğunu, davaya konu olan olayın sonuç itibariyle para alacağı olduğunu, oysa sadece uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceğini, denetim kayyumu atanması yönündeki kararın davaya konu dönem ve uyuşmazlıkla ilgisi olmayan 2021 yılı itibariyle şirketin faaliyetlerini kısıtlayıcı bir tedbir kararı olduğunu, ilk derece mahkemesince verilen denetim kayyumu atanmasına ilişkin ara kararın kaldırılması talebinin reddi halinde teminat karşılığında denetim kayyumu atanmasına dair ara kararın kaldırılması talebinin bulunduğunu, müvekkilinin davacının uğraması muhtemel zararının tamamı kadar teminat göstermeye hazır olduğunu, 2016 yılında gerçekleşmiş ve o tarihteki genel kurulda ibra edilmiş bir bilançoya göre bugün denetim kayyumu atanmasının HMK’nın 389. maddesi kapsamında uygun bir tedbir olmadığını, sonuçları itibariyle müvekkili şirketin zararına ve mahvına sebebiyet verebileceği, gerek dosyaya mübrez bilirkişi raporlarını kaleme alan bilirkişilerin gerekse denetim kayyumu olarak atılan kişilerin müvekkili şirketin ana iştigal konusu olan maden işlerine aşina olmayan kişiler olduklarını, dosya kapsamında bilirkişilerin KKEG olarak tanımladıkları miktarların tamamını sanki şirket zararıymış gibi kabul ettiklerini, oysaki böyle bir zarar olmamakla birlikte KKEG olarak kabul edilen bir gider zarar olsa bile bunun en fazla kurumlar vergisi matrahına yansıdığı kısım, yani %20’si kadar olabileceğini, Oysa bilirkişilerin tüm KKEG miktarını zarar olarak yazdıklarını, feldispat madeni işleten müvekkilinin satış yaptığı rakamların bilirkişilerce bilinçli olarak düşük gösterildiğini, bilirkişilerin rapor tanzim ederken en azından o tarihteki piyasa satış fiyatlarını göz önünde bulundurmaları gerektiğini, dava tarihinde şirketin %75’ine sahip olan bir müvekkilinin şirkete kasıtlı olarak zarar vermesinin beklenemeyeceğini, bilirkişilerce amortisman bile düşünmeden hatalı şekilde faaliyet zararı hesaplandığını, satılan malların bedeli ile ilgili zarar beyanları hakkında madencilik uygulamalarının tamamen dışında değerlendirmeler yapıldığını, müvekkili şirketin özellikle 2015 ve 2016 yıllarındaki döneminin madencilik işini bilmeyen bilirkişilerce incelenmesinin ve değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığını, müvekkili şirketin operasyonlarını 2017 ve 2018 yıllarında oturmuş olduğunu, dosyada mübrez tonaj tablosundan da anlaşılacağı üzere, katma değerli floke üretiminin artmasıyla birlikte gelir gider dengesinin 2017 yılında eşitlenmeye başlandığını ve 2018 yılında kârlı hale geldiğini, 2016 ve 2017 yılında yapılan genel kurullarda bilanço ve mali tabloların davacının da olumlu oy kullanarak tasdik edildiği ve yönetim kurulunun ibra edildiğini, dolayısıyla TTK ‘nın 558/2. maddesi anlamında davacının dava hakkının düştüğü, 2016 ve 2017 yıllarına gidilerek o tarihteki bazı işlemler nedeniyle şirkete zarar verildiği belirtilmiş olsa da bilirkişilerin daha sonraki yıllara göre analizlerin yapılması gerektiği yönündeki haklı ısrarlarını dikkate almadığını, bahsi geçen sebeplerle 08.12.2021 tarihli duruşmada verilen 6 ve 7 numaralı ara kararlarının müvekkilleri açısından geri dönülemez maddi zararlara ve itibar kaydına sebebiyet vereceği belirterek, ihtiyati tedbirin kabulüne dair söz konusu ara kararların kaldırılmasına, bu talebin yerinde görülmemesi halinde, olası bir zararın tazminini teminen uygun bir teminat karşılığında ara kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, TTK’nın 553. maddesi uyarınca, dava dışı Anonim şirket yöneticileri aleyhine açılmış bir sorumluluk davasıdır. Dava içerinde denetim kayyımı atanması yönünde ihtiyati tedbir talebinde bulunulmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sırasında, 08.12.2021 tarihli duruşma ara kararının 6 ve 7. maddeleriyle ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile şirkete kayyım atanmasına, tarafların yüzlerine karşı karar verilmiş; bu ara karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. HMK 341/1. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemelerinin nihai kararları ile ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddine ilişkin kararlarına, yüze karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına ve ihtiyati tedbir ya da ihtiyati hacze itiraz üzerine verilen kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir. Bir başka ifadeyle, mahkemece verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir ve ihtiyati hacze ilişkin kararlarının istinaf başvurusuna konu olabileceği, bunun dışındaki ara kararlara karşı istinaf başvurusunda bulunulamayacağı açıktır. İlk derece mahkemesince 08.12.2021 tarihli duruşmasının 6 ve 7 no’lu ara kararlarında taraf vekillerinin yüzlerine karşı ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verilmiş, ancak hangi hukuki sebeple karar verildiği gösterilmeden gerekçesiz olarak ara kararı oluşturulmuştur. HMK’nın 7251 sayılı Kanun’la değişik 391/3 maddesi uyarınca ihtiyati tedbir kararlarının reddi kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiği belirtilmiş ve devamında, yüze karşı verilen ihtiyati tedbir kararlarına karşı da istinaf başvurusunda bulunulabileceği hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeden, ihtiyati tedbir hakkında verilen kabul veya ret kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiği anlaşılmaktadır. Gerekçe, kararın denetiminin yapılabilmesi ve tarafların kararın doğruluğu veya yanlışlığı konusunda fikir sahibi olmasını sağlayarak kanun yollarına başvurma konusundaki tutumlarının belirlenebilmesi açısından önemli bir işlev görür. Karar bu haliyle istinaf denetimine elverişli değildir. İlk derece mahkemesince yapılması gereken, duruşmada verilen ihtiyati tedbir kararını gerekçeli ara kararı olarak yazıp dosyayı istinaf incelemesine ondan sonra göndermektir. İlk derece mahkemesinin istinaf kanun yoluna başvuru koşullarını tamamlamadan dosyayı Dairemize gönderdiği anlaşılmaktadır. Bahsi geçen sebeplerle, HMK’nın 352/1.ç. maddesi uyarınca, istinafa konu ara karının gerekçeli olarak yazıldıktan sonra dosyanın istinaf incelemesi için tekrar Dairemize gönderilmek üzere ilk derece mahkemesine geri çevrilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle; HMK’nın 352/1.ç. maddesi uyarınca, gerekçeli arar karar yazıldıktan sonra dosyanın Dairemize geri gönderilmek üzere, dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine geri çevrilmesine, HMK’nın 352. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 07.03.2022
KANUN YOLU: HMK. 352 ve 362/1.f maddeleri uyarınca karar kesindir.