Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1193 E. 2022/1348 K. 20.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1193
KARAR NO: 2022/1348
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/03/2022
NUMARASI: 2021/729 E. – 2022/150 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında Beyoğlu … Noterliğinin 16/06/2016 tarih ve … yevmiye numarasıyla düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve inşaat yapım sözleşmesi akdedildiğini, sözleşmede satıcının mücbir sebepler dışında en geç 31/12/2016 tarihine kadar taşınmazı teslim yükümlülüğünün olduğunun ve aynı maddenin devamında teslim süresinin 30/06/2017 tarihini aşması durumunda her ay toplam bedelin binde beşi kadar gecikme cezası ödeneceğinin kararlaştırıldığını, buna rağmen karşı yanca halen sözleşme konusu taşınmazın tesliminin yapılmadığını, davalı/borçlu tarafından sözleşmenin ihlali üzerine, kendisine Beşiktaş … Noterliğinin 27/12/2017 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile zarara uğrayan müvekkilinin mağduriyetinin giderilmesi hususunun ihtar edildiğini, buna rağmen davalı/borçlunun yükümlülüğünü yerine getirmediğini, sözleşmenin ihlalinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla davalı borçlu aleyhine istanbul … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlattıklarını, davalının takibe haksız ve mesnetsiz olarak itiraz ettiğini belirterek; İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E sayılı icra takibine vaki itirazın iptaline, takibin devamına, alacak likit olduğundan ve itiraz kötü niyetle yapıldığından %20 oranından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının dayandığı Beyoğlu … Noterliğinin 16/06/2016 tarih ve … yevmiye numaralı “Düzenleme Şeklinde Gayrimenkul satış Vaadi ve İnşaat Yapım Sözleşmesi” suret olup, bu sözleşmenin müvekkili şirket ile “… Anonim Şirketi” arasında akdedildiğini, dava dilekçesinde suret bilgilerine yer verilen işbu sözleşmenin esasen Beyoğlu … Noterliğinde 14/06/2016 tarihinde ve … yevmiye numarasıyla akdedildiğini, davacı …’in de … Anonim Şirketi’nin yetkilisi olduğunu, davacının anılan şirket yetkilisi olmasının müvekkil şirket aleyhine icra takibi başlatması ve huzurdaki davayı kendi adına ikame etmesine imkan vermediğini, davacı ile müvekkili şirket arasında akdedilmiş bir sözleşme de bulunmadığını, davacı …’in huzurdaki işbu davayı ikame edebilme sıfatına şahsen sahip olmadığını, somut olayın ticaret merkezinde bulunan ve kullanım amacı dükkan olan bir işyerinin satış bedelinden kaynaklanan uyuşmazlık olduğunu, her iki tarafın da tacir olduğunu ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğduğunu bu durumda Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğunu, müvekkili şirket ile dava dışı … AŞ arasındaki sözleşme hükümlerine göre sözleşmeden kaynaklı hak ve taleplerin üçüncü şahısa devir ve temlikine izin verilmediğinden temlik işlemlerinin haksız olduğunu, sözleşmenin devir başlıklı 9. maddesinde dava dışı şirketin sözleşmeyi ve sözleşmeden doğan haklarını üçüncü kişiye devrini müvekkil şirketin onayına tabi kıldığını, 9.1. madde de alıcının, satıcının yazılı izni olmadan işbu sözleşmeden doğan haklarını devredemeyeceği, cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğinin belirtildiğini, ayrıca alacağın temliki sözleşmesinin husumet itirazlarının bertaraf edilmek niyetiyle sonradan düzenlenmiş olduğunu savunarak, usul ve esas yönlerinden davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davanın açıldığı İstanbul 2.Tüketici Mahkemesinin 2018/94 Esas,2019/33 Karar ve 04.02.2019 tarihli kararı ile davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bu kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Dairemizin 2019/1169 Esas, 2021/1124 Karar ve 23.09.2021 tarihli kararı ile davaya bakma görevinin asliye ticaret mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle HMK’nın 353/1.a.3 maddesi uyarınca kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın görevli İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. İstinaf incelemesine konu eldeki karar, görevli asliye ticaret mahkemesince verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dosya kapsamı ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; HMK 114. maddesinde aktif husumet dava şartları arasında sayılmış ve HMK 115. maddesinde de dava şartlarının yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi gerekmektedir. Davacının davalı ile akdedilen gayrimenkul satış vaadi ve inşaat yapım sözleşmesinin tarafı olmadığı, gerek icra dosyasında gerekse dava dilekçesinde temlikten bahsetmediği ve buna ilişkin bir belge sunulmadığı, davalı tarafın itirazın sonra sözleşmenin tarafı olan … A.Ş.’nin sözleşmeden kaynaklı hakları davacıya temlik ettiğine dair 15.07.2017 tarihli temlik sözleşmesinin sunulduğu, temlik sözleşmenin adi yazılı şekilde olduğu ve … A.Ş.’nin yetkilisinin de davacı olduğu ve hem temlik eden hem temlik alan tarafta imzasının olduğu, hususları hep birlikte değerlendirildiğinde dava ve takipten sonra husumet itirazını bertaraf etmek için geriye dönük olarak temlik tarihi yazıldığı kanaati hasıl olmakla davacının dava hakkı bulunmadığı sonucuna varılarak davanın aktif husumet yokluğundan reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle, aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle: Önceki beyanlarını tekrarlamış ve davalı tarafından sözleşmenin ihlali üzerine Beşiktaş … Noterliğinin 27.12.2017 tarihli ihtarnamesi ile zarara uğrayan müvekkilinin mağduriyetinin giderilmesi hususunun belirtildiğini, buna rağmen borçlunun yükümlülüğünü yerine getirmediğini, bunun üzerine davalı aleyhine İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatılmış ise de haksız şekilde borca itiraz edildiğini, mahkemece mevcut temlik sözleşmesine rağmen aktif husumet yokluğundan davanın reddine karar verildiğini, kararın hatalı olduğunu, alacağın devredildiği hususunun gözden kaçırılarak temlik sözleşmesi yokmuşcasına hüküm kurulduğunu, bu nedenle hataya düşüldüğünü iddia ederek kararın kaldırılmasını istemiştir. Davacı vekili 16.06.2022 tarihli ek beyan dilekçesini dosyaya ibraz ederek, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesinin 2022/830 Esas, 2022/1261 Karar sayılı kararının aynı mahiyette ve emsal olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, alacağın temliki sözlemesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemiyle başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davacının aktif husumeti bulunmadığından davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Uyuşmazlık, 15.07.2017 tarihli alacağın temliki sözleşmesi kapsamında davacının aktif dava ehliyetinin bulunup bulunmadığına ilişkindir. Dosya kapsamından, dava dışı temlik eden … AŞ tarafından muhatabı davalı şirket, temellük edeni ise davacı olan, 15.07.2017 tarihli, alacağın temliki sözleşmesinin 1. maddesinde, temlik eden şirket ile muhatap şirket nezdinde doğmuş Beyoğlu … Noterliğinin 16.06.2016 tarih ve … yevmiye numarası ile düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi ve inşaat yapım sözleşmesine konu alacağının tamamını …’e elden ödediği, 1.665.483,00 TL bedel ile ferileri ve teminatları ile birlikte temellük eden …’e gayrikabili rücu olarak devir ve temlik ettiğini kabul ve taahhüt ettiği ifadelerine yer verildiği, temellük eden davacı … tarafından davalı şirkete 27.12.2017 tarihinde Beşiktaş … Noterliğinde düzenlenen ihtarnamenin keşide edildiği ve ihtarnamede temlik edilen sözleşmeye istinaden büyük zarara uğranıldığı belirtilerek anahtar teslimi yapılmasının talep edildiği ve daha sonra ise davacı tarafça davalı hakkında 18.01.2018 tarihinde İstanbul … İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı dosyasında her biri 5.000 USD olmak üzere toplam 30.000,00 USD gecikme cezasının tahsili amacıyla icra takibi başlatıldığı, takip konusu olarak ihtarnamenin taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin gösterilmiş olduğu ve satış vaadi sözleşmesinden doğan gecikme cezasının talep edildiğinin belirtildiği, davalı şirket tarafından takibe itiraz üzerine işbu davanın açılmış olduğu anlaşılmıştır. Dava hakkı, asıl (sübjektif) hakkın içinde ve ona bağlı bir hak olduğu için, asıl hakkın devri ile dava hakkı da devredilmiş olur. Bir hakkın devri, TBK’nın 183. maddesi hükümlerinde düzenlenen alacağın temliki (devri) suretiyle gerçekleşir. Alacak temlik edilince devreden kişinin, alacaklı sıfatı ile birlikte davacı sıfatı da devir alana geçer ve davacı yerine geçen üçüncü şahıs usulden doğan yetkilerini kullanabilir. Alacağın devri, alacaklı ile onu devir alan üçüncü şahıs arasında; kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça, borçlunun rızasına ihtiyaç olmaksızın yapılabilen, yazılı şekle bağlı sözleşme, kanun ya da kazaî kararla gerçekleşen tasarrufî bir muameledir. Alacağın devri kural olarak borçlunun rızasına ihtiyaç olmaksızın yapılabilen tasarrufî bir hukuki işlemdir. Külli değil, cüz’i ve sınırlı bir halefiyet meydana getirir. Burada alacaklının değişmesi söz konusudur (Uygur, Turgut.: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi, C. 1, 3. Baskı, Ankara 2013, s. 1096). Somut olayda uygulanması gereken, sözleşmenin imzalandığı ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan TBK’nın 183. maddesinde; “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez.” düzenlemesi mevcuttur. Görüldüğü üzere, TBK’nın 183. maddesinin birinci fıkrasına göre, maddede sayılan hâller dışında kural olarak alacağın devrinde borçlunun rızasına gerek bulunmamaktadır. Alacağın devri suretiyle sadece alacağı talep hakkı devredilmektedir. Diğer bir anlatımla alacağın devrinde borcun özü muhafaza edilmekte, sadece şahıslarda değişiklik olmaktadır. Kural olarak, bütün alacaklar temlik edilebilir. Böylece hâlen iktisap edilmiş (kazanılmış) bir alacak kadar ileride iktisap olunacak bir alacak da; keza muaccel bir alacak kadar bir vadeye veya şarta bağlanmış olan alacaklar da temlik olunabilir. Alacağın hukukî muameleden, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden veya doğrudan doğruya kanundan doğmuş olmasının da bir önemi yoktur (Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2019 tarihli ve 2017/11-2630 E., 2019/328 K. sayılı emsal kararı).Alacağın iradî devrinde (sözleşmeye dayanan devir); bu devrin geçerli olabilmesi için sözleşmenin taraflarının fiil ve tasarruf ehliyetinin bulunması, geçerli bir sözleşmenin olması, alacaklı ile üçüncü kişi arasında TBK’nın 184. maddesi gereğince yazılı devir sözleşmesinin yapılması, devredilen alacak hakkının mevcut olması ve devir engeli bulunmaması koşullarının gerçekleşmiş olması gereklidir. Türk Borçlar Kanunu’nun 183. maddesinde bazı alacakların devrine izin verilmemiştir. Devir yasağı kanundan, sözleşmeden veya işin niteliğinden doğmaktadır. Tarafların borç ilişkisinden doğan alacağın başkasına devredilmesini yasaklaması hâlinde sözleşmeden kaynaklanan “akdî devir yasağı” söz konusudur. Sözleşmede kararlaştırılan devir yasağına rağmen alacak temlik edilmiş ise yapılan devir nedeniyle alacağı devralan üçüncü kişi, borçluya başvuramaz. Bu durumda borçlu, alacağı devredene karşı akdî devir yasağı savunmasında bulunabilir. Diğer bir deyişle, devri caiz olmayan bir alacak hakkında yapılan temlik işlemi ilke olarak geçersiz olup, böyle bir devir sadece borçlu karşısında değil, temlik edenle temlik alan arasında da hüküm ve sonuç doğurmaz. Sözleşmede temlik yasağı bulunması ya da borçlunun rızasına bağlanmış olup, borçlunun rızasının bulunmaması hâlinde alacağın temliki borçluya karşı ileri sürülemez. Nitekim aynı hususlar, Hukuk Genel Kurulunun 03.06.2021 tarihli ve 2017/15-427 E., 2021/685 K. sayılı emsal kararında da açıklanmıştır. 16.06.2016 tarihli gayrimenkul satış vaadi ve inşaat yapım sözleşmesinin 9. maddesinde sözleşmenin devri düzenlenmiştir. İlgili maddede, alıcının sözleşmede yazılı bulunan tüm mali yükümlülüklerini yerine getirmiş olması ve ofisin satış bedeline ilişkin kredi almış olduğu bankanın da muvafakat vermesi şartıyla tapu ferağ takririni satıcıdan almadan önce işbu sözleşmeyi sadece eşine, çocuklarına, annesine veya babasına devir ve temlik etmesinin mümkün olduğu, bu kişiler dışında alıcının yazılı izni olmadan işbu sözleşmeden doğan haklarını satıcının projede yer alan diğer bağımsız bölümlerin %90’ının satışları tamamlanıncaya kadar veya iskan alınma tarihini takip eden birinci yılın sonuna kadar devir ve temlik edemeyeceği, aksi taktirde yapılan devir ve temlik işleminin hiçbir hukuki geçerliliği olmayacağı gibi alıcının satıcıya 100.000 ABD Doları tutarında cezai şart ödemeyi kabul, beyan ve taahhüt ettiği düzenlenmiştir. Sözleşmenin 9. maddesinde sözleşmenin devrine ilişkin şartların düzenlenmiş olduğu ve devir şartlarının gerçekleşmesi halinde alıcı ve satıcının izni gerektiği, sözleşmenin 9.2. bendinde ise satıcının alıcı tarafından talep edilen devir ve temlik işlemine muvafakat vermesi halinde alıcının sözleşmede yazılı bulunan satış bedelinin %2 tutarında bir sözleşme devir ve temlik bedelini satıcıya, nakden ve defaten ödeyerek işbu sözleşmeyi devredebileceği belirtilmiştir. Sözleşmedeki bu düzenlemelere rağmen temlik sözleşmesi yapılmasına asıl sözleşmede satıcı durumundaki davalı şirketin muvafakatının alınmadığı, ayrıca diğer şartların da yerine getirilmediği, herhangi bir yazılı izninin mevcut olmadığı, davacı gerçek kişinin sözleşme kapsamındaki alacağı temlik eden şirketin yetkilisi olduğu, işbu durumun 14.03.2016 tarihli Beyoğlu … Noterliğinde düzenlenen düzenleme şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi Ve İnşaat Yapım Sözleşmesinde açıkça belirtildiği, sözleşmenin davacı gerçek kişi tarafından dava dışı temlik eden şirket adına düzenlenmiş olduğu, bu durumda davacı gerçek kişinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2018/6-565 Esas, 2021/1464 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere devir yasağını bildiği veya bilmesi gerektiği ve bu nedenlede davacının devir yasağından haberdar olmadığının kabulü de mümkün olmayacaktır. Bu durumda, devri caiz olmayan ve/veya belirli şartlara bağlı olan alacak hakkı için yapılan temlik işlemi ilke olarak geçersiz olduğundan, böyle bir devrin borçlu karşısında geçerliliğinden söz edilemeyecektir. Sözleşmede temlik yasağının bulunması ve belirli şartlarda borçlunun rızasına bağlanmış olması nedeniyle borçlunun rızasının bulunmaması hâlinde, alacağın temliki borçluya karşı ileri sürülemez. Aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 03.06.2021 tarihli ve 2017/15-427 Esas, 2021/685 Karar sayılı emsal kararında da açıklanmıştır. Bu durumda, mahkemece dava konusu temlik sözleşmesinin devir şartlarına uymaksızın gerçekleştirilmiş olması ve davalı borçlunun rızasının bulunmaması nedeni ile davalıya karşı alacak hakkının ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle davanın aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, ilk derece mahkemesince farklı gerekçeyle davanın aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuş, karar gerekçesinin HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2 maddesi uyarınca düzeltilmesi gerekmiştir. Davacı vekili tarafında dosyaya emsal olduğu iddia edilerek ibraz edilen mahkeme ilamı, işbu davada emsal niteliği taşımamaktadır. Davacı tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmemiş olmakla birlikte, karar gerekçesinin yukarıda açıklanan şekilde resen düzeltilmek üzere, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, farklı gerekçeyle davanın aktif husumet yokluğundan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacı tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmemiş olmakla birlikte, karar gerekçesinin yukarıda açıklanan şekilde resen düzeltilmek üzere, HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2 maddeleri gereğince ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında yukarıdaki gerekçeyle Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine,2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesine göre alınması gerekli 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin olarak yatırılmış olan 1.938,53 TL harçtan mahsubu ile artan 1.857,83 TL harcın, talep halinde davacıya iadesine,4-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T’ye göre belirlenen 5.100 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,5-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6-Davalı tarafından yapılan 55,00 TL yargılama giderinin, davacıdan alınarak davalıya verilmesine,7-Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmların, yatıran taraflara iadesine,8-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden;a)Davacı vekili tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı vekili tarafından yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcının, talep halinde iadesine,b)Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 10-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20.10.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.