Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1191 E. 2022/1354 K. 20.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1191
KARAR NO: 2022/1354
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/01/2022
NUMARASI: 2021/567 E. – 2022/40 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle mahkemenin görevsizliği sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine dair karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil …’in özel bir şirkette çeşitli yönetici pozisyonlarında çalıştıktan sonra 2014 yılında emekli olduğunu, müvekkilinin, daha önce hiçbir bilgisi olmadığı halde yatırım düşüncesiyle 2021 yılının Nisan ayında uygulamada “…” olarak da bilinen kaldıraçlı varlık ve türev araç alım satım işlemleri hakkında davalı tarafından rahatsızlık verecek düzeyde sık sık aranarak ilgili site üzerinden yatırım yapılması hususunda ikna edilmeye çalışıldığını, müvekkilinin ilk görüşmelerde dahi … piyasasından uzak durmak istediğini ve sadece Viop piyasasına dahil olabileceğini söylediğini, 10-15 Nisan 2021 tarihinde herhangi bir aydınlatma yapılmadan Viop sözleşmesi imzalatıldığını, sözleşmenin imzalanmasının hemen ardından 1.000,00 TL’yi siteye aktararak ilgili piyasaya giren müvekkilinin, piyasalar yatırımcı temsilcisi olduğunu söyleyen … isimli kişiyle tanıştuğını, piyasaların hareketlerini analiz etmeyi, hatta basit bir işlem dahi açmayı bilmeyen müvekkiline bir iki defa işlemlerin nasıl açılacağının gösterildiğini, bu konularda verilmesi gereken hiçbir eğitim verilmediğini, 15.06.2021 tarihinde, yani demo eğitimler devam ederken müvekkiline “Kaldıraçlı Varlık Ve Türev Araç Alım Satım İşlemleri Çerçeve Sözleşmesi” imzalatıldığını, müvekkiline davalı tarafın siteden temsilci atanacağı, temsilcinin her zaman destekleyici olacağı ve kapsamlı bir eğitim verileceği gibi hususlara inanarak bu sözleşmeyi imzaladığını, müvekkilinin davalı tarafça yanıltılmış olduğunu, 40.000,00 Türk Lirası ve 26.000,00 Amerikan Doları zarara uğratıldığını, işbu davanın konusunun ise müvekkilinin sözleşme sebebiyle uğradığı bu zararın tazminine yönelik olduğunu, aynı şekilde davalı tarafça verilmesi yasal olarak zorunlu olan demo eğitiminin usulüne uygun verilmediğini, müvekkiline demo hesap açılmadan ve gerekli eğitim verilmeden bir hesap açtırıldığını, işlemlerin telefon üzerinden iletişime geçilerek yaptırıldığını, alım satım işlemlerinin yapıldığı asıl hesap açılışının ve yatırım işlemlerinin yapılmasından 10-15 gün sonrasında prosedür gereği demo hesap açılarak eğitim verilmek istendiğini, ancak söz konusu eğitim verilmesi sürecine kadar müvekkilinin asıl hesaptan işlem yürüttüğünü, müvekkiline telefon üzerinden adeta talimat vererek yatırım yaptırıldığını, yatırım işlemleri için mihenk taşı gibi önemli olan hesabı kapama, açma, alış ve satış, kaldıraç gibi hususlarda bilgilendirme yapılmadığını, müvekkilinin adeta para kaybına hazırlandığını, incelemeler yapıldığında görüleceği üzere müvekkiline verilen eğitimlerin kesinlikle yetersiz olduğunu, bu konuda eğitimin verilmeye başlandığı tarih ile müvekkilin ilk kez platforma para yatırdığı tarihlere bakıldığında demo hesap açılışı ve eğitim süresinin ne kadar kısa olduğunun görüleceğini, bu süreçlerin prosedürleri hızlıca tamamlama şeklinde geçildiğinin anlaşılacağını, davalı şirketin kusurlu olarak müvekkilini yanıltması sonucu müvekkilini daha önce adını bile duymadığı kavramlarla baş başa bırakıldığını, davalı şirketçe halihazırdaki batıl sözleşmeye bile uyulmadığını, hukuka aykırı şekilde Borsa, Viop, Bist Yatırım Danışmanlığı sözleşmelerinin de imzalatılıldığını ve neticede hesapta stop-out yapıldığını, davalı şirketçe kişinin parasının sıfırlanması için sözleşmeye aykırı şekilde işlemler tesis edildiğini, www…com gibi şikayet sitelerine bakıldığında söz konusu şirketin, birçok üyesinin de aynı şekilde hesaplarını stop-out yaptığı görüldüğünü, davalı şirket tarafından tutulan ses kayıtları incelendiğinde, davalı şirketin müvekkiline düşünme fırsatı dahi vermeden, manipüle ederek ve sonuç garanti ederek yatırım yaptırdığı ve zarara yol açtığının anlaşılacağını, davalı şirketin kusurlu fiilleriyle müvekkilinin uğramış olduğu zarar arasında uygun nedensellik bağının mevcut olduğunu, davalı şirket özen borcuna riayet edip uygunluk testini hukuka uygun yapmış olsa idi müvekkilinin yanılmayacağını ve zarara uğramayacağını, bu sebeplerle tazminat şartlarının oluştuğunu iddia ederek, HMK’ın 109. maddesi uyarınca, müvekkilinin uğramış olduğu 500,00 TL zararının arabuluculuk son tutanak tarihi 12.08.2021 tarihinden başlayarak hesaplanacak avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacı müvekkile verilmesine, müvekkilin uğramış olduğu 50,00 Amerikan Doları zararın arabuluculuk son tutanak tarihi olan 12.08.2021 tarihinden başlayarak hesaplanacak devlet bankalarının USD için bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacı tarafın iddialarının gerçek dışı kötü niyetli dayanaksız ve haksız olduğunu, davaya karşı zamanaşımı def’inde bulunduklarını, davacı tarafın gerçekleştirdiği işlemler sonucu uğradığını iddia ettiği zarar ile gerçek dışı iddiaları arasında hiçbir şekilde illiyet bağı olmadığını, müvekkil şirketin sorumlu tutulmaya çalışılmasının kötü niyetli olduğunu, davacı tarafından gerçekleştirilen kaldıraçlı işlemlerin ifade edildiği riskinin büyük olduğunu, yatırılan tutarın büyük kısmının hatta tamamının kaybedilmesi ihtimal dahilinde olduğunu, davacı tarafın yaptığı işlemler sonucunda taşıdığı riskin sonucu uğradığını belirttiği zararı müvekkili şirketten tahsil etmeye çalıştığını, kişinin hiçbir hakkı olmadığını bilmesine rağmen zararla hiçbir illiyeti olmayan sermaye piyasalarına ilişkin düzenlemeleri soyut bir şekilde ileri sürüldüğünü, mahkemeyi yanıltarak kaybını/zararını tazmin etme çabasının kötü niyetli olduğunu, öncelikle davanın reddini ve kötü niyetli hiçbir hakkı olmadığını bilmesine rağmen dava açan davacı hakkında HMK’nın 329. madde hükümlerinin tatbikini talep ettiklerini, davacının iddialarının tamamen soyut nitelikte olduğunu, müvekkili şirket kayıtlarına göre davacının 08/04/2021 tarihinden Viop hesabının açıldığı 15/04/2021 tarihine kadar on iki kez arandığını, bu aramaların altı tanesinin cevapsız olduğunu, sadece altı kez davacı ile görüşüldüğünü, bu tarihlerde iki kez de davacının müvekkili şirketi aradığını, bir aramasında ulaşamadığını, diğerinde görüşmenin yapıldığını, müvekkili şirket tarafından rahatsızlık verecek düzeyde aranmanın söz konusu olmadığını, bu hususun zarar iddiasıyla hiçbir bağının bulunmadığını, davacının yatırımını kaybedene kadar müvekkili şirket hakkında herhangi bir şikayet başvurusunda bulunmadığını, davacının Viop işlemleri için 13/04/2021 tarihinde elektronik ortamda müşteri tanıma ve mali bilgiler formunu FATCA ve CRS beyanını doldurduğunu, uygunluk testine girdiğini, Viop işlemleri için yapılacak sözleşmeye dayanak olacak fiziki belgeleri bizzat kendi el yazısı ile doldurarak ve imzalayarak imza beyan formunun kimlik ve adres teyit belgeleri ile birlikte 14/04/2021 tarihinde şirketlerine kargo ile iletildiğini, davacı tarafça dilekçesinde müvekkili şirkete yönelik bir takım iddia ve ithamlarda bulunulduğunu, müvekkili şirketin yatırımcılara sonuç garanti etmesinin söz konusu olmadığını, davacının bu iddialarının gerçek dışı ve son derece kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirketin faaliyet gösterdiği alanda ciddi istihdam yaratan bir şirket olduğunu, sermaye piyasası mevzuatı ve denetimin hizmet verdiğini, davacının iddialarının asılsız ve gerçek dışı olduğunu, bu iddialarının yatırım kaybıyla illiyet bağı olmadığını, davacının kendi işlemleri sonucu kaybını kurtarmak için müvekkili şirkete karşı haksız ve kötü niyetli şekilde kısmi dava ikame ettiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde ve değerlendirildiğinde; HMK’nın 115/1. maddesi uyarınca dava şartlarının bulunup bulunmadığı davanın her aşamasında resen araştırılır. HMK’nın 114/1-c maddesinde, mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. 6102 Sayılı TTK’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir. 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı yasanın 3/1-k maddesinde tüketici ‘Ticari veya mesleki olmayan amaçlı hareket eden gerçek veya tüzel kişi’ olarak; 3/1- ı bendinde ise tüketici işlemi ‘Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem’ olarak tanımlanmıştır. Yasa koyucu bu hükümle, tüketicinin taraf olduğu bankacılık sözleşmelerini tüketici işlemi olarak kabul etmiştir. Aynı yasanın ‘Diğer Tüketici Sözleşmeleri” başlıklı 5. bölümünde yer alan 49. maddesi, “finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşmeler’ başlığını taşımaktadır. Bu maddenin 1. fıkrasına göre finansal hizmetler, her türlü banka hizmeti, kredi, sigorta, bireysel emeklilik, yatırım ve ödeme ile ilgili hizmetleri ifade eder. Finansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşme ise, finansal hizmetlerin uzaktan pazarlanmasına yönelik olarak oluşturulmuş bir sistem çerçevesinde, sağlayıcı ile tüketici arasında uzaktan iletişim araçlarının kullanılması suretiyle kurulan sözleşmelerdir. Yine aynı yasanın 73/1 maddesinde de; tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalara bakma görevinin tüketici mahkemelerine ait olduğu, 83. maddesinde ise, taraflardan birinin tüketici olduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği belirtilmiştir. Bir hukuki işlemin sadece 6502 Sayılı yasada düzenlenmiş olması tek başına o işlemden kaynaklanan uyuşmazlığı tüketici mahkemesinde görülmesini gerektirmez. Bir hukuki işlemin 6502 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için taraflardan birinin tüketici olması gerekir. Somut olayda davacı, davalı ile yaptığı … sözleşmesi kapsamında verilen eğitimlerin yetersiz olduğu, düşünme fırsatı verilmeden sonuç garantisi verilerek yatırımlar yaptırıldığı ve bu suretle zarara uğratıldığını iddia etmektedir. Taraflar arasındaki ilişkinin hukuki dayanağı kaldıraçlı alım satım işlemleri çerçeve sözleşmesidir. Foreks (kaldıraçlı alım satım işlemi) kanunda açıkça yazılmasa da bankacılık sözleşmesi benzeri bir sözleşme niteliğinde olup Yargıtay uygulamasında da bankacılık sözleşmesi kapsamında değerlendirilmektedir (Yargıtay 11. HD 2017/692 esas-1393 karar; 2017/6 esas-4020 karar sayılı emsal kararları da bu yöndedir). Dava dilekçesinde belirtildiği üzere davacının 2014 yılında emekli olduğu ve yatırım düşüncesi ile hareket ettiği, yatırılan tutarlara göre işlemlerin boyutu dikkate alındığında da gerçek kişi davacının hukuki işlem içerisinde tüketici konumunda olduğu görülmekle, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin tüketici işlemi olduğu değerlendirildiğinden, uyuşmazlığın Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kalması nedeniyle davaya bakmaya Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu anlaşılmakla, HMK ‘nun 114/1-c ve 115/2 madde uyarınca Mahkememizin görevsizliği sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.” gerekçesiyle, iş bu davaya bakmaya Mahkememiz görevli olmadığından HMK ‘nın 114/1-c ve 115/2 madde uyarınca Mahkemenin görevsizliği sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketle davacı/yatırımcı arasında Kaldıraçlı Varlık Ve Türev Araç Alım Satım İşlemleri Çerçeve Sözleşmesi akdedildiği, mahkemece tüketici mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, YHGK’nin 2017/11-22 Esas, 2018-1102 Karar sayılı kararında hizmetin alınma amacının öncelikle göz önünde bulundurulması gerektiğinin belirtildiğini, davacının ticari amaçla sözleşme akdettiğinden ticaret mahkemesinin görevli olduğunu, YHGK’nin kararı doğrultusunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14.Hukuk Dairesinin vermiş olduğu 27.09.2019 tarih 2018/2207 Esas, 2019/905 Karar sayılı kararında ve emsal davalarda ticari amaçtan dolayı görevli mahkemenin ticaret mahkemesi olacağının belirtildiğini, ayrıca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37.Hukuk Dairesinin 2020/181 Esas, 2021/388 Karar sayılı kararında da açıkça yer verilen HGK kararı ve Yargıtay içtihatları doğrultusunda görüşünü değiştirerek dava konusu uyuşmazlıklarda ticaret mahkemesinin görevli olduğuna karar verildiğini, davacının ticari amaçla hareket ettiğini bu nedenle mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu iddia ederek, görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava kaldıraçlı alım/satım çerçeve sözleşmesi( foreks) ilişkisinden kaynaklanan zarar ve mahrum kalınan kazanç kaybı iddiasına dayalı alacak istemine ilişkindir. Mahkemece davada tüketici mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş olup, karara karşı davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/11-22 E 2018/1102 K 16.05.2018 tarihli karar içeriği de dikkate alındığında; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 3. maddesinde tüketici; “ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi”yi, sağlayıcı; “Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi”, satıcı; “Kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye mal sunan ya da mal sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi” ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Anılan Kanunun 73/1. maddesinde; “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Tüketici sözleşmesinde iki taraf mevcut olup, zıt amaçların güdülmesi gerekmektedir. Başka bir anlatımla satıcı ve sağlayıcı tanımında da yer verildiği gibi satıcı ve sağlayıcının işlem yaparken ticari veya mesleki amaçlarla hareket etmesi, karşısında yer alan kişinin ise bunun tersine bir amaçla yani ticari veya mesleki olmayan amaçla (kâr elde etme amacı olmaksızın) hareket etmesi gerekir. Tüketici mahkemesinin görevli olması için öncelikle uyuşmazlığın bir tüketici uyuşmazlığı olması gerekir. Hangi tür uyuşmazlıkların tüketici uyuşmazlığı olduğu ise dava konusu işlem veya uygulamanın taraflarından birinin tüketici, diğerinin ise girişimci/satıcı/sağlayıcı olmasına göre belirlenmektedir. Hâl böyle olunca davacının, davaya konu hizmeti davalı yatırım şirketinden finansal işlemler için aldığı, hizmetin alınma amacının öncelikle göz önünde bulundurulması gerektiği anlaşılmakla, davacının bu ticari amacı karşısında tüketici sayılması mümkün değildir. Bu nedenle ilk derece mahkemesinin görevsizlik kararı isabetsiz olup, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.a.3 maddesi uyarınca kaldırılarak dava dosyasının görevsizlik kararı veren Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-Görevsizlik kararı veren mahkemenin görevli olduğu anlaşıldığından, HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının kaldırılmasına,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine,4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hakkındaki kararla birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20.10.2022 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.