Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1179 E. 2022/1726 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1179
KARAR NO: 2022/1726
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/03/2018
NUMARASI: 2015/1141 E. – 2018/302 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Sermaye payı alacağı)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalının, müvekkili şirketin hissedarı olduğunu, müvekkili şirketin 21.05.2012 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında sermayesinin 35.000.000,00 TL’den ,15.000.000,00 TL artırılmak suretiyle 50.000.000.00 TL’sına çıkarılmasına karar verildiğini, artırılan 15.000.000.00 TL sermayenin ortaklar tarafından muvazaadan ari olarak taahhüt edilerek, 1/4’ünün tescil tarihinden itibaren üç ay içinde, kalanının ise 31.12.2013 tarihine kadar ödenmesine, artırılan sermayeye ilişkin rüçhan haklarının genel kurul tarihinden itibaren 15 günlük süre içerisinde kullanmayan ortakların rüçhan haklarının, şirket hissedarı davalı … Holding A.Ş’ye kullandırılmasına ilişkin genel kurul kararının tescil ve ilan edildiğini, taahhüt edilen 15.000.000,00 TL’nin 5.000.000,00 TL’sinin ödendiğini, sermaye artırımı taahhüdünde bulunan davalının bakiye 10.000.000,00 TL sermaye taahhüdünü yerine getirmediğini, sermaye borcunun tahsili amacıyla İstanbul … İcra Müdürlüğünün .. Esas sayılı dosyasında başlatılan takibe yönelik itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına ve %20 oranından az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili, cevaba cevap dilekçesi adı altında verdiği dilekçesinde; önceki beyanlarını tekrarla Hazine Müsteşarlığı tarafından bir çok kez talep edilmesine rağmen sermaye açığının kapatılmadığını, idari dava sonucunun beklenmeden karar verilebileceğini, ruhsatın iptaline karar verilmesi halinde dahi sermaye borcunun devam edeceğini, şirketin tam anlamıyla tasfiyeye girmemesi nedeniyle alacakların tahsilinde bir öncelik bulunmadığını, ruhsat iptalinden sonra poliçe düzenlenmediğinden prim alacağı bulunmadığını, mevcut mal varlığıyla şirketin borçlarının ödenemeyeceğini, tescil ve ilan edilen genel kurul kararına göre sermayenin 1/4’ünün tescil tarihinden itibaren 3 ay içerisinde, kalanının ise 31.12.2013 tarihine kadar ödenmesi gerektiğini, sermaye taahhüdünün yerine getirilmesi için ayrıca bir çağrıya gerek bulunmadığını, sermaye artırım taahhüdünün yerine getirilmemesi halinde ıskat yoluna gidilebilineceği gibi taahhüt edilen sermayenin icra yoluyla da tahsil edilebileceğini, şirketçe ıskat yolunun tercih edilmeyerek sermaye borcunun tahsilinin talep edildiğini, yönetim kurulu üyelerinin ortaklarının haklarının korunma yanı sıra şirketin de yararına koruma, görev ve yükümlülüklerinin bulunduğunu, sigortacılık yetkisi durdurulan şirketin gerçekleşen rizikolar nedeniyle ödeme yükümlülüğü bulunduğunu ve alacağın likit olduğunu belirterek davanın kabulünü istemiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; TTK’nın 461/1. maddesine göre her pay sahibinin yeni çıkarılan payları, sermaye oranına göre alma hakkı bulunduğunu ve sermaye artırımına katılmanın bir borç olmadığını, müvekkilinin bu hakkı kullanmak istemediğini, 5.000.000,00 TL’nin ödenmiş olmasının kalan 10.000.000,00 TL’nin ödenmesi için zorunluk doğurmadığını, müvekkilinin, Hazine tarafından yönetimine el konulan davacı şirketin tek paydaşı olduğunu, Hazine Müsteşarlığının işlemine karşı iptal davası açıldığını ve bu davanın bekletici mesele yapılması gerektiğini, el konulmakla şirketin tasfiye sürecine girdiğini, yönetim kuruluna Hazine Müsteşarlığınca atama yapılarak şirketin tüm branşlardaki sigortacılık yapma yetkisinin kaldırıldığını ve şirketin amacının prim alacaklarının toplanması ve gerçekleşen rizikoların ödenmesi amacına döndüğünü, yönetim kurulunca ortakların sermaye alacaklarının tahsili yerine prim alacaklarının tahsili gerektiğini, sermaye ödemelerinin bu yönüyle ikinci alacak olduğunu, prim alacaklarının toplanmadan şirketin tek ortağından apel borcunun atanmış yönetim kurulunca talep edilmesinin haksız olduğunu, prim alacaklarının tahsili ile borçların ödenmesi durumunda artı bakiye kalması durumunda sermayeler açısından takas defi ileri sürülebileceğini, sermaye borcunun TTK’nın 481. maddesine göre talep edilmediğini, sermaye borcunun ödenmeyen miktarı kadar ortağın TTK’nın 483. maddesi gereğince ıskatı gerektiğini, müvekkilinin tek ortak olması nedeniyle alacak borç ilişkisinin aynı kişi üzerinde toplandığını, Hazine tarafından atanan denetim kurulu üyelerinin şirket ortaklarının haklarını koruması gerekirken kötü niyetli şekilde müvekkili aleyhine takip başlatıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davalı tarafından şirketin tasfiyeye girdiği, bu aşamada amacın değiştiği, davalının şirketin % 100’üne hakim ortak olarak kalan sermaye borcunu ödememesi gerektiği, apelin ikinci dereceden borç olduğu, takas ihtimali doğduğuna ilişkin iddialar: Öncelikle şirketin tasfiyeye girdiğine dair ne bir genel kurul kararı alınmıştır ne de bu yönde sicil kayıtlarında bir bilgiye rastlanmıştır. Biran için şirketin tasfiyeye girdiği kabul edilse dahi bu şamada tasfiye memurları şirketin tasfiye amacına uygun olarak alacaklarını tahsil ve borçlarını ödemekle yükümlüdür. Davacı şirket bakımından davalı ortağın sermaye taahhüdü bir alacak olup, tasfiye memurları veya yönetim kurulunca ortaklardan talep edilmesi gerekir. Davalının şirketin %100 ne sahip olması bu sonucu değiştirmez zira davacı şirket kendisini kuran ortaktan ayrı bir tüzel kişiliği haizdir. Takas talebine ilişkin itirazda, 6102 s. TTK’nunda ve Alman hukukunda olduğu üzere takası yasaklayan ne de İsviçre hukukunda olduğu gibi açıkça düzenleyen bir hükme yer vermiştir. Bununla birlikte TTK md. 344, kuruluşta nakit sermayenin 1/4’nün bankaya ödenmesini (TTK md. 345) tescil bakımından şart koştuğundan bu aşamada takas yapılması söz konusu olmadığını belirtmek gerekir. Bir başka anlatımla şirketin kuruluşu esnasında takas mümkün değildir. Nakdi sermayenin kalan kısmının takas yoluyla ödenebilmesi bakımından ise yasaklayıcı bir hüküm bulunmaması dolayısıyla her iki tarafça da yani pay sahibi veya şirket tarafından takas ileri sürülebilmesi mümkündür. Takasa ilişkin bir düzenlemeye yer veren 2004 tarihli İcra İflas Kanunu (İİK) md. 200 de Anonim, limited ve kooperatif şirketlerin iflasları halinde esas mukavele gereğince verilmesi lazım gelen hisse senedi bedellerinin henüz ödenmemiş olan kısımları veya konması taahhüt edilen ve fakat konmamış olan sermayeler bu şirketlerin borçlarıyla takas edilemeyeceği hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda iflas dışında nakit sermayenin kalan kısmının takasının mümkün olduğunu belirtmek gerekir. Bu noktada takasın nasıl yapılacağı yani ayni sermayeye ilişkin hükümlere mi tabi olacağı yoksa BK md. 139 daki koşulların bulunmasının yeterli mi olacağı sorulabilir. Takasın geçerli olabilmesi için borcun gerçekte varlığının yanı sıra, eşdeğer ve muaccel olması gerekir. Borçlar Kanunu md. 139/11 de yer alan çekişmeli alacaklar ve zamanaşımına uğramış alacaklar sermaye taahhüdünün yerine getirilmesinde takasa konu edilemezler. Zira takasa konu edilen alacak üzerinde şirketin tescilinden itibaren serbestçe tasarrufta bulunabilmesi gerekir (TTK md. 128 (4)). Takas nominal değil, gerçek değer üzerinden yapılır. Davalının takas talebinin ise mevcut koşullarda henüz alacağının varlığının bile belli olmadığı, şirketin tasfiyeye girdiğine dair ne bir karar ne de bir sicil kaydı bulunmadığı tasfiye halinde ise tasfiye bakiyesine ilişkin bir tutarın tespit edilmediği dikkate alındığında davalının takas talebi yerinde değildir. Davacı ve davalı iddiaları, hüküm kurmaya yeterli bulunan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Davacı şirketin 21.05.2012 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul toplantısında şirket sermayesinin 35.000.000,00 TL den nakit olarak 15.000.000,00 TL artırılmak suretiyle 50.000.000,00TL ye çıkarılmasına, bu amaçla şirket ana sözleşmesinin 6.maddesinin değiştirilmesine, nakit olarak artırılmasına karar verilen 15.000.000,00 TL sinin tamamının ortaklar tarafından muvazaadan ari olarak taahhüt edilerek ve tescil tarihinden itibaren 3 ay içinde, kalanı ise en geç 31.12.2013 tarihine kadar ödenmesine, artırılan sermayeye ilişkin rüçhan haklarının genel kurul tarihinden itibaren 15 günlük süre içerisinde kullanmayan ortakların rüçhan haklarının da … A.Ş. ye kullandırılmasına karar verildiği bu kararın 25.07.2012 tarih ve 8119 sayılı ticaret sicil gazetesinde tescil ve ilan edildiği anlaşılmaktadır. Davalı … A.Ş., 28.04.2014 tarihinde taahhüt edilen 15.000.000,00 TL sermaye artırımının 5.000.000,00 TL si davacı şirketin … Bankası hesabına ödemiş, bakiye sermaye tutarı 10.000.000,00 TL ise yerine getirilmemiştir. Davacı şirketin sermayesinin artırılması kararının alındığı genel kurul toplantısına davalı şirket tek pay sahibi olarak katıldığı ve kararların davalı şirket tarafından oy birliği ile alındığı, alınan kararlarda rüçan hakkı bedellerini ödemeyle kendisinden başka pay sahiplerinin rüchan haklarını kullanmamaları nedeniyle bu ruçan hakkına isabet eden payların da davalı şirket tarafından bedeli ödenerek sermaye artırımına iştarak edeceğini taahhüt etmesi nedeniyle davanın kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin istemin reddine, alacak likit ve hesaplanabilir olması nedeniyle davacının icra inkar tazminat talebinin kabulüne…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalının İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına yönelik itirazının 10.000.000 TL asıl alacak ve 1.723.750 TL işlemiş faiz yönünden iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %10,50 oranını aşmamak üzere değişen oranlarda avans faizi uygulanarak takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, hüküm altına alınan alacağın %20’si oranında hesaplanan 2.344.750 TL icra inkâr tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesi kararının asıl alacağa ilişkin kısmının yerinde olduğunu, ancak işlemiş faizin reddine ilişkin kısmın hatalı olduğunu, davalının sermaye taahhüdünü 31.12.2013 tarihide yerine getireceğini kabul ettiğini ve kararın 25.07.2012 tarihinde ilan edildiğini, TTK’nın 482. maddesine göre sermaye borcunun yerine getirilmemesi halinde ihtara gerek kalmaksızın faiz talep edilebileceğini, bu nedenle asıl alacakla birlikte 31.12.2013 tarihinden itibaren işlemiş avans faizi tutarı olan 1.820.273,97 TL’nin de takibe konu edildiğini, mahkemece takip öncesi faizin 1.723,750,00 TL’sinin kabulüne karar verildiğini, ancak rapor ve kararda bu miktarın ne şekilde hesaplandığının, hangi tarihten ve hangi oranlar uygulandığının belirtilmediğini, 31.12.2013 tarihi ile takip tarihi arasında işlemiş faizin 1.820,273,97 TL olmasına rağmen 96.523,97 TL tutarındaki faiz talebinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı şirketin, bu davayı açmak için yetkili kurullarından karar almadığını, davanın yetkisiz kişilerce açıldığını, taraf ehliyeti ve taraf sıfatının mahkemece dikkate alınması gerektiğini, davanın, şirket tarafından tak paydaşına karşı açıldığını, TTK’nın 365. maddesi gereğince bu tür bir davanın, TTK’nın 408. maddesinin 2/b fıkrasındaki hüküm dikkate alındığında genel kurul onayı ile açılabileceğini, genel kurul kararı olmadan bu tür bir davanın açılamayacağını, önemli konularda mutlaka hakim hissedarın onayının alınması gerektiğini, davacının tüzel kişiliğinin devam ettiğini, sadece poliçe düzenleme yetkisinin iptal edildiğini ve ticari faaliyetlerinin askıya alındığını, ancak şirketin tasfiye veya iflas halinde bulunmadığını, Güvence Hesabı’nın sadece şirketin sigortacılık faaliyetlerinden doğan borçlarının organizasyonunu sağlamak üzere görevlendirildiğini, bu kurumun şirketin ödemelerinin organizasyonunu yapmak ve şirket alacaklarını tahsille görevli olduğunu, bunun dışında şirketi temsil yetkisinin bulunmadığını, şirketin ortaklarıyla birlikte tüzel kişiliğini devam ettirmesi nedeniyle genel kurul kararı alınması şart olduğunu; Şirketin sigortacılık faaliyetlerinin sona ermesi nedeniyle sermaye artırımı taahhütlerinin faaliyetlerini aynen sürdüren bir anonim şirket özelliğine göre değil, tüzel kişiliği sonlanmamış fakat faaliyetleri askıya alınmış bir şirket olgusuna dayandırılması gerektiğini, sermaye artırımının sonuç itibariyle yaşayan ve faaliyetlerini sürdüren bir şirketin bu faaliyetlerine katkı sağladığını, faaliyetlerini sürdürme olanakları kısıtlanmış, faaliyetleri durdurulmuş, askıya alınmış, üretim yapmayan bir şirketin sermayeye ihtiyacı olmadığını, şirketin faaliyetlerini sürdürdüğü dönemde almış olduğu sermaye artırım kararına, gelinen aşama itibariyle ihtiyaç kalmadığını, bu nedenle sermaye artırımını faaliyetlerin askıya alındığı dönem için gerekli olup olmadığının, konusunda uzman bilirkişiler aracılığıyla belirlenmesi gerekirken, seçilen bilirkişilerin sigorta konusunda uzmanlıklarının bulunmadığını, sadece geçmişte taahhüt edilen sermayenin ödenmesi gerektiği mantığından hareketle rapor düzenlendiğini, mahkemece rapora yönelik itirazların değerlendirilmeden karar verildiğini, şirkete girişi istenen bu sermayenin hangi ihtiyaç için girmesinin istendiğinin ortaya konmadan ve güvence hesabının şirketin hangi borçlarının hangi şekilde ödediği, şirketin halen mevcut borcunun bulunup bulunmadığı belirlenmeden sermayenin ödenmesine karar verilemeyeceğini, güvence hesabının sadece şirket borç ve alacaklarının organizasyonu ile görevli olmasına rağmen bu yetkinin aşılarak işlem yapıldığını, ıskat hakkının kabul edilmemesinin TTK’nın ilgili hükümlerine aykırı olduğunu, ıskatın sermaye koyma güçlüğü içerisine giren ortağın paylarından mahrum kalmasını gerektirir bir hak olduğunu, müvekkilinin sermaye artırımından vazgeçmediğini, sadece sermaye ödemede zorluk çekilmesi nedeniyle ifa edilemediğini, ıskat konusunda alındığı iddia edilen yönetim kurulu kararını veren yönetim kurulunun, şirketin gerçek yönetim kurulu olmadığını, sadece organizasyonu sağlamakla görevlendirilmiş …nın yönetim kurulu olduğunu, takas hakkının reddinin diğer gerekçelerle çeliştiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, sermaye borcunun tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine yönelik itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreleri içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı şirket sigorta alanında faaliyet göstermektedir. Şirketin 21.05.2012 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında 35.000.000 TL olan şirket sermayesinin 15.000.000 TL artırılarak 50.000.000 TL’ye çıkarılmasına ve şirket ana sözleşmesinin 6. maddesinin bu şekilde düzeltilmesine karar verilmiştir. Genel kurul kararında taahhüt edilen sermayenin 1/4’ünün tescil tarihinden itibaren üç ay içerisinde, kalanın ise 31.12.2013 tarihine kadar ödenmesine karar verilmiştir. Davalı, davacı şirketin tüm paylarının tek ortağıdır. Sermaye artırım kararının sadece davalı ortağın katıldığı genel kurulda alındığı anlaşılmıştır. Davalı, şirket genel kurulunca karar alınmadan bu tür bir davanın açılamayacağını savunmaktadır. TTK’nın 365. maddesi gereğince şirketin yönetim kurulu, şirketi temsil eder. TTK’nın 408/2.b maddesi gereğince, yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları genel kurulun görevleri arasındadır. Ancak şirket yönetim kurulunun sermaye borcunu ödemeyen ortağa karşı açtığı davalarda, şirket genel kurulunun kararının alınması gerektiğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu tür bir davada şirke tüzel kişiliği adına yönetim kurulunun dava açma yetkisi bulunmaktadır. Kamu otoritesince ilgili yasal düzenlemeler çerçevesinde şirket yönetiminin değiştirilerek yeni yöneticiler atanmış olması bu sonucu değiştirmez. TTK’nın 461. maddesi gereğince her pay sahibi, yeni çıkarılan payları, mevcut paylarının sermaye oranına göre alma hakkına haizdir. Şirketin sermaye artırım kararı alması halinde kural olarak her pay sahibi önceki sermaye paylarına göre artırılan sermayeye iştirak edebilirler. Genel kurul kararında sermayenin 4/1’inin üç ay içerisinde ödeneceği, kalanın ise en geç 31.12.2013 tarihine kadar ödenmesi kararlaştırılmıştır. Davalı, artırılan payların tamamını almayı taahhüt etmiştir. Bu nedenle, ilk derece mahkemesince davanın asıl alacak yönünden kabulüne karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. TTK’nın 482. maddesi gereğince sermaye koyma borcunu süresi içerisinde yerine getirmeyen pay sahibi, ihtara gerek olmaksızın temerrüt faizi ödemekle yükümlüdür. Bu nedenle genel kurul kararında belirtilen 31.12.2013 tarihinde temerrüte düşen davalının sermaye koyma borcuna faiz uygulanması gerekir. TTK’nın 483. maddesinde ıskat usulü belirlenmiş olup, sermaye borcunu ödenmeyen ortağın ıskatına karar verilebileceği düzenlenmiştir. Ancak, şirket, ortağı ıskat etmek zorunda değildir. Taahhüt edilen sermaye payının cebri yoldan tahsilini isteyebilir. Anonim şirketlerde pay sahibinin temel borcu, taahhüt ettiği sermaye borcunu yerine getirmektir. Bu nedenle, davalı ortağın sermaye artırımına katılmakla sermaye borcunun bulunduğu açıktır. Bu borcun tahsili için şirketin mal varlığının bulunması veya bulunmaması ile şirketin mal varlığının borçlarını ödemeye yeterli olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Zira şirketin sonuçta tasfiye edilmemesi halinde artan sermaye bedelinin payları nispetinde ortaklara ait olacağı kuşkusuzdur. Şirket genel kurulunca alınan sermaye artırım kararının geçerli olduğu ve iptal edilmediği göz önüne alındığında, mevcut ticari faaliyetler kapsamında şirketin bu sermayeye ihtiyacının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi de eldeki dava bakımından gerekli değildir. Şirketin henüz tasfiyeye girmediği ve bu tasfiye sonucuna göre şirket ortağının somut bir alacağının bulunduğu belirlenmeden takas savunmasının ileri sürülmesi mümkün değildir. Sermaye borcunun genel kurul kararıyla belirlenmesi nedeniyle alacağın likit olduğu ve icra inkar tazminatına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm istinaf başvuru nedenlerinin reddi gerekmiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusunun değerlendirilmesinde; davacı, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 10.000.000 TL alacak ile 1.820.273,97 TL işlemiş faiz için takip başlatmıştır. TTK’nın 482. maddesi gereğince sermaye koyma borcununu süresinde yerine getirilmemesi hâlinde ihtara gerek kalmaksızın temerrüt faizinin ödenmesi gerekir. Genel kurul kararında 31.12.2013 tarihine kadar bakiye sermaye borcunun ödenmesi gerektiğinden, 01.01.2014 tarihi itibariyle temerrütün oluştuğu kabul edilmelidir. İlk derece mahkemesince işlemiş faiz miktarının kısmen kabulüne karar verilmiş ise de buna ilişkin bir hesaplama gerekçede yer almadığı gibi, bilirkişi raporunda da işlemiş faize ilişkin bir hesap bulunmamaktadır. Dairemizce istinaf incelemesi sırasında yapılan inceleme ve hesaplamada; 01.01.2014 ile 14.12.2014 tarihleri arasındaki 347 günlük süre için % 11,75 oranındaki avans faiz oranı uygulanıp bu tarihten 14.08.2015 tarihine kadar 243 günlük süre için yıllık % 10,50 avans faizi uygulaması sonucu, davacının icra takip tarihine kadar talep edebileceği işlemiş faiz miktarının 1.816.095,89 TL olduğu hesaplandığından, davacı vekilinin istinaf başvurusun kabulü gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1- 2 bentleri uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesini istinafa konu kararının işlemiş faizin miktarı bakımından düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına ve neticede davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda yazıldığı üzere; HMK’nın 353/1.b.1- 2 bentleri uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesini istinafa konu kararının işlemiş faizin miktarı bakımından düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın kısmen kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E sayılı ilamsız icra takibine davalı tarafından yapılan itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca kısmen iptali ile 10.000.000 TL asıl alacak, 1.816.095,89 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 11.816.095,89 TL alacağın, asıl alacak bölümüne icra takip tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Kanun’un 2/2. maddesi uyarınca avans esasına göre ve yıllık %10,50 oranını geçmemek üzere hesaplanacak temerrüt faiziyle birlikte tahsili için takibin devamına, İşlemiş faize ilişkin fazla talebin reddine, 2-Likit alacağa vaki haksız itiraz nedeniyle, hüküm altına alınan toplam alacağın %20′ si oranında hesaplanan 2.363.219,17 TL icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,3-Davacı tarafından yatırılan 142.759,36 TL peşin harcın, alınması gereken 807.157,50 TL harçtan mahsubu ile bakiye 664.398,14 TL harcın davalıdan tahsiline, Hazineye irat kaydına, 4-Davacı tarafından yatırılan 142.759,36TL peşin harç ve 27,70 TL başvuru harcı olmak üzere toplam 142.787,06 harç giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, iş bu hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre hesaplanan 306.160,96 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan anılıp davacıya verilmesine, 6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğenden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre ve reddedilen tutarı aşmamak üzere belirlenen 4.178,08 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 7-Davacı tarafından yapılan 2.486,10 TL yargılama giderinden (bilirkişi ücreti, posta giderleri), davadaki haklılık oranlarına göre takdir edilen 2.485,12 TL’lik kısmının davalıdan alınıp davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, 8Davalı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına, 9-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davacı tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı tarafından yatırılan 1.666,50 TL peşin istinaf karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince davacıya iadesine, b-Davacı tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf başvuru harcı giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,c-Davalı tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; ilk derece mahkemesinin hükmü kaldırılıp yeniden hüküm verildiğinden, davalı tarafından yatırılan 200.212,34 TL istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine,d-Davalı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,e-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından, istinaf aşaması için taraflar yararına avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,10-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 11-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 15.12.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.