Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2022/1043 E. 2022/897 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/1043
KARAR NO: 2022/897
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 08.12.2021
NUMARASI: 2021/190 Esas – 2021/986 Karar
DAVA: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle görevsizlik nedeniyle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı …’nın, müvekkili şirkette 15/04/2019 tarihinde çalışmaya başladığını ve 15/05/2020 tarihinde istifa ettiğini, müvekkili şirkette ilk üç ay danışman sıfatıyla çalışmış olan davalı …’nın Ağustos 2019 tarihi itibarıyla satın alma direktörlüğüne atandığını, davalının son brüt ücretinin 47.593,54 TL olduğunu, davalı müvekkil şirketteki görevinden istifa etmesinden sonra müvekkil şirket ile rakip konumunda bulunan … Şirketi’nin müvekkil şirket ile birebir aynı hizmeti vermekte olan “…” uygulaması bölümünde yine satın alma direktörü olarak işe başladığını ve davalı …’nın istifası sonrası rakip şirkette çalışmaya başlayarak, Gizlilik ve Rekabet Etmeme Yükümlülüğüne İlişkin Taahhütname’yi ihlal ettiğini, davalının müvekkil şirketten istifası sonrası çalışmaya başladığı … Şirketi’nin tüm Türkiye’de mobil ticaret ve lojistik faaliyeti yürüten müvekkil şirketin en büyük tek rakibi konumunda olduğunu, davalının satın alma direktörü olarak müvekkil şirketin tüm ticari ve teknik sırları ile gelecek vizyonuna vakıf olduğunu ve şirketin kurucuları ile birlikte gelecek stratejilerini belirleyen kişilerden olduğunu, davalının rakip firmada çalışmaya başlaması müvekkil şirketin önemli zararına neden olacağını, tüm bu nedenlerle 500.000 USD tutarlı cezai şartın arabuluculuk başvuru tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının dava tarihi itibariyle güncel kur esas alınarak harç ikmal etmesi gerektiğini, aksi takdirde huzurdaki davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının, davalı-müvekkil’in istifa ettiği yönündeki iddialarının gerçeğe aykırı olduğunu, davacı, işçilik alacaklarını ödeyeceği vaadiyle ve kendi aleyhine cari olan işten çıkarma yasağını aşabilmek ve işe iade davasına engel olmak için davalı-müvekkil’i istifaya zorladığını, müvekkilinin istifa etmediğini, işveren tarafından iş akdi feshedildiğinden huzurdaki davaya konu sözde rekabet yasağının sona erdiğini ve huzurdaki davanın reddinin gerektiğini, gizlilik ve rekabet etmeme yükümlülüğüne ilişkin taahhütname Türk Borçlar Kanunu 20. ve devamı maddeleri gereği genel işlem koşulları niteliğinde olduğunu ve cezai şartın yazılmamış sayılması gerektiğini, gizlilik ve rekabet etmeme yükümlülüğüne ilişkin taahhütname “kelepçe sözleşme” niteliğinde olduğunu, TBK tahtında yer, zaman, cezai şart ve konu bakımından geçersiz olduğunu, rekabet yasağı sözleşmesinde, yer açısından hiçbir düzenleme yapılmadığı, yer sınırlamasının getirilmemesi halinde sözleşmenin geçersiz olduğunu davacı yan her ne kadar 2 (iki) yıllık bir rekabet yasağı öngörmüş olsa da belirlenmiş olan bu iki yıllık süre Yargıtay kararları ve oturmuş içtihat ışığında azami süre olarak kabul görmediğini, davacının davalı-müvekkil’in kendileri bünyesinde çalıştığı dönemde satın alma direktörü olarak tüm ticari sır ve teknik sırlar ile gelecek planlarına vakıf olduğu yönündeki iddiaları gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin işi alanında piyasadaki tüm bilgilere vakıf olduğunu daha öncesinde bir çok şirkette pazarlama birimlerinde yönetici olarak çalıştığını, iş süreci içinde yeni tedarikçiler şirkete kazandırdığını, müvekkili ile davacının iş ilişkisi Mayıs 2019 da sonlanmış olmasına karşın huzurdaki dava Mart 2020 tarihinde yani uzun bir süre sonra ikame edildiğini, davalı-müvekkil’in rakip firmada çalışmaya başladığını ve işlerin türü itibariyle de paralel olduğu yönüyle de iddiaları gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin … şirketi değil … şirketinde çalıştığını ve davacı şirketteki görevini yapmadığını, bu nedenlerle eksik harcın tamamlanması için davacı tarafa 1 hafta kesin süre verilmesini ve verilen sürede harç tamamlanmaması durumunda davanın usulden reddine karar verilmesini, yapılacak yargılama sonucunda haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddine karar verilmesini ve yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava; davalının, davacı işyerinden ayrıldıktan sonra rakip firmada çalışmaya başlayarak gizlilik ve rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırı davranışı iddiası ile cezai şart talebine ilişkin olup, Uyuşmazlık; iş sözleşmesinin fesih sebebi ve şekli, haksız fesih olup olmadığı, haksız fesih var ise davacı yönünden cezai şart talebine engel teşkil edip etmeyeceği, davalının gizlilik ve rekabet etmeme ihlali olup olmadığı, cezai şart tutarının davalının çalıştığı süre ve gelir durumuna göre makul olup olmadığı, cezai şart taahhüdünün Anayasal ve Borçlar hukuku ilkelerine aykırı olup olmadığı, geçerli bir cezai şart hükmü olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. TTK.nun 5.maddesinde yapılan değişiklikle maddeye eklenen “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresi mevcuttur. İş kanuna göre işçi ve işveren arasındaki iş sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda iş mahkemelerinin görevli olduğu düzenlenmiştir. Buna göre işçi işveren arasında görülmekte olan ve iş sözleşmesine dayanan rekabet etmeme yasağından doğan cezai şart ve tazminat davalarında da iş mahkemeleri münhasır yetkili olup, Ticaret kanunundaki yeni düzenlemenin yorumu da bu şekildedir. Bu nedenle dava konusu nazara alındığında mahkememizin görevli olmadığı, iş mahkemesinin görevli olduğu…” gerekçesiyle, görevsizlik kararı verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Somut uyuşmazlıkta davalının iş sözleşmenin sona ermesinden sonra gerçekleşen eylemi sebebiyle cezai şart istendiğini, rekabet yasağının iş sözleşmesinin bitiminden sonraki bir tarihte ihlal edilmesi halinde tarafların işçi ve işveren sıfatı bulunmadığından iş mahkemelerinin görevli olmasının mümkün olmadığını, nitekim yukarıda atıf yapılan Ankara Bölge Adliye Mahk. 20 H.D.’nin kesin kararı da aynı yönde olup Yargıtay 9. H.D.’nin kararından sonra verilen bu kararda da iş sözleşmesi sona erdikten sonra rekabet yasağının ihlal edilmesi sebebiyle doğan uyuşmazlıklar mutlak ticari dava olup, tarafların artık işçi işveren sıfatı bulunmadığından bu davalara bakmakla görevli mahkeme asliye ticaret mahkemeleri olduğunu, ekli bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay kararları uyarınca durumun sabit olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak TBK’nın 446. maddesi uyarınca ceza koşulu alacağının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle mahkemenin görevsizliğine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava konusu rekabet yasağı ve buna dayalı cezai şarta ilişkin olarak taraflarca gizlilik ve rekabet etmeme yükümlülüğüne ilişkin Taahhütname başlıklı bir sözleşme akdedilmiştir. Bahsi geçen bu sözleşmeye işçi aleyhine rekabet yasağı öngörülmüş ve yasağın ihlali ceza koşuluna bağlanmıştır. Rekabet yasağı 6098 sayılı TBK’nın Genel Hizmet Sözleşmesi hükümleri içinde 444 ilâ 447. maddelerinde düzenlenmiştir. TBK’nın 444. maddesi uyarınca, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Öte yandan, TBK’nın 445/1. maddesi hükmüyle, rekabet yasağı kaydının işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte Kanun’un 445/2. maddesinde ise hakime, sözleşmede yer alan aşırı nitelikte rekabet yasağını kapsam ve süre yönünden sınırlayabilme yetkisi verilmiştir. İş görme ve sadakat borçları, açıkça kararlaştırılmasa bile her iş sözleşmesinde vardır. Sözleşme sona erdikten sonraki dönemde rekabet etmeme borcu ise ancak iş sözleşmesi taraflarının açıkça kararlaştırmaları halinde ortaya çıkar. İş sözleşmesi devam ederken, işçinin rekabet sayılacak davranışları ise “doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlar olup” İş Kanunu’nun 25/II-e kapsamına girer ve işveren için haklı fesih nedeni oluşturur. Rekabet yasağına aykırı hareket edilmesi halinde ise işçi, zararı tazmin ile mükelleftir. Bu kapsamda, iş akdinin devamı sırasında işçinin sadakat borcundan kaynaklanan rekabet etmeme yasağına aykırılık halinde, bu tür davalara bakmakla görevli mahkeme iş mahkemesidir (Yargıtay 22. HD 2016/27017 E., 2020/665 K.). Ancak, somut olayda davacının ceza koşulu alacağı, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra davalının rakip firmada çalışmaya başlamış olmasına dayandırılmaktadır. Yani, dava konusu eylem, davalı işçinin, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonraki rekabet yasağının ihlal ettiği iddiasıdır. Davacının talebinin, TBK’nın 444 ve devamı maddelerinde düzenlenen rekabet yasağı sözleşmesine aykırı eylemler nedeniyle sözleşme ile kararlaştırılan ceza koşununun tahsili olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu yürürlüğe girdikten sonra, hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin rekabet yasağı anlaşmasına aykırılık iddiasıyla açılan davalarda iş mahkemesinin mi yoksa asliye ticaret mahkemesinin mi görevli olduğunu ortaya koymak gerekir.
İlk derece mahkemesi, görevsizlik kararını 12.10.2017 tarihli, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesindeki görev düzenlemesine dayandırmaktadır. Anılan madde ile iş mahkemelerinin görev alanı düzenlenmiş ve mülga 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesinden farklı olarak, İş Kanunu kapsamında kalmayan ve sadece TBK’nın hizmet sözleşmesi hükümlerine tabi hizmet sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklar da iş mahkemelerinin görev alanına alınmıştır. Yani, mülga 5521 sayılı Kanun’un 1. maddesi, “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur. ” şeklinde bir düzenleme getirmiş iken 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde, “(1) İş mahkemeleri; a) 5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına, b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu veya Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara, c) Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” düzenlemesi getirilmiştir (Basın İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu kapsamındaki uyuşmazlıklar, eski Kanun döneminde de iş mahkemelerinin görev alanı içinde kalmaktaydı). Görüldüğü üzere, iş mahkemelerinin görev alanını düzenleyen her iki kanun da iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına bakma görevini iş mahkemelerine vermiştir. Aralarındaki fark ise, İş Kanunu kapsamında kalmayıp sadece TBK’nın hizmet sözleşmesine ilişkin hükümlerine tabi olan sözleşmelerden kaynaklı hukuk uyuşmazlıklarının da iş mahkemesinin görev alınına alınmasından ibarettir. Bu husus, 7036 sayılı Kanun’un 5. Maddesinin gerekçesinde gerekçesinde; “Maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yapılan düzenleme ile, iş mahkemelerinin görev alanı genişletilerek 5521 sayılı Kanunda düzenlenen uyuşmazlıkların yanı sıra 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısım Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerinden (genel hizmet sözleşmesi, pazarlamacılık sözleşmesi ve evde hizmet sözleşmesi) kaynaklanan işçi ve işveren uyuşmazlıkları da kapsama alınmaktadır. Ayrıca sadece 4857 sayılı İş Kanununa tabi işçiler değil 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun kapsamındaki gazeteciler ile 854 sayılı Deniz İş Kanunu kapsamındaki gemiadamları da kapsama alınmakta ve bunlar ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına iş mahkemelerinin bakacağı kabul edilmektedir. Bu düzenlemeler 5953 sayılı Kanunun ek 4 üncü maddesi ve 854 sayılı Kanunun 46 ncı maddesiyle de uyumludur. Böylece iş mahkemeleri, işçi ve işveren arasındaki tüm ihtilafları çözmekle görevlendirilerek tam bir ihtisas mahkemesi olarak kabul edilmektedir. Bu yaklaşımla, işçi ve işveren arasında iş ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda istikrarlı kararların verilmesi sağlanacak, uzmanlık sebebiyle kısa sürede daha güvenilir sonuçlar elde edilecek ve yargı yoluna başvuranların hakları daha iyi korunacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere, Kanun gerekçesinde, TTK’nın 4/1-c maddesinin yürürlükten kaldırıldığına dair bir iradenin varlığından bahsedilmemiştir. 7036 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ve 5. maddesinin gerekçesi göz önünde bulundurulduğunda, bu düzenleme ile kanun koyucunun TTK’nın 4/1-c ve dolayısıyla aynı Kanun’un 5. maddesindeki düzenlemeyi bertaraf etmek gibi bir arzu ve iradesinin bulunmadığı, aksine TTK’nın anılan hükümlerinin 1956 tarihli eTTK’dan bu yana hiç değişmeden gelmesinin kanun koyucunun bu uyuşmazlığın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi yönündeki iradesinin ne derece güçlü olduğunu gösterdiği, sonuçta 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile TTK arasında üstünlüğün TTK’ya tanınması gerektiği ve TBK’nın 444 vd. maddelerinde düzenlenen rekabet yasağı anlaşmasından doğan uyuşmazlıklarda görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu kabul edilmelidir (İbrahim Çağrı Zengin, “Pazarlamacının -ve İşçinin- Taraf Olduğu Rekabet Yasağı Sözleşmesinden Doğan Uyuşmazlıkların Çözümünde Görevli Mahkeme- 7036 Sayılı (Yeni) İş Mahkemeleri Kanunu Bakımından Değerlendirme”, İÜHFM, C: LXXV, S: 2, 2017, s.809). Ticari davaları düzenleyen TTK’nın 4/1-c maddesi gereğince, işçinin rekabet yasağına ilişkin TBK’nın 444 ilâ 447. maddelerinde düzenlenen uyuşmazlıklar mutlak ticari dava olup, bu tür dava ve uyuşmazlıklara ticaret mahkemelerince bakılması gerekir (Yargıtay 9. HD’nin 2015/33389 E- 2019/2979 K sayılı, 07.02.2019 tarihli kararı. Yargıtay 11. HD’nin yerleşik içtihadı da bu yöndedir: Yüksek 11. HD’nin 2014/19137 E- 2015/1379 K sayılı, 06.02.2015 tarihli kararı; aynı Dairenin 2015/4187 E- 2015/5893 K sayılı, 27.04.2015 tarihli kararı; aynı Dairenin 2016/11603 E- 2018/3697 K sayılı, 17.05.2018 tarihli kararı; Yargıtay HGK’nun 29.02.2012 tarih ve 2011/11-781 Esas, 2012/109 karar sayılı kararı). Kaldı ki Bölge Adliye Mahkemeleri daireleri arasında bu konudaki farklı uygulamalara ilişkin uyuşmazlığın giderilmesi konusunda Yargıtay 11 HD 03.12.2021 tarih 2021/1530 E 2021/6811 K sayılı kararı ile bu sorun çözüme kavuşmuş, söz konusu uyuşmazlıklarda Asliye Ticaret mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesinde yapılan düzenlemenin, TTK’nın 4/1.c maddesini ortadan kaldırdığından söz edilemez. O halde, Dairemizin yerleşik kararları gereğince mutlak ticari dava niteliğinde olan uyuşmazlığa ticaret mahkemesince bakılması gerekirken, göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.3 maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-Görevsizlik kararı veren mahkemenin görevli olduğu anlaşıldığından, HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hakkındaki kararla birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 23.06.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.