Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/901 E. 2022/429 K. 07.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/901
KARAR NO: 2022/429
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/11/2020
NUMARASI: 2020/275 E. – 2020/605 K.
DAVANIN KONUSU: Yargılamanın İadesi
Taraflar arasındaki yargılamanın iadesi davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle yargılamanın iadesi talebinin reddine dair verilen karara karşı, yargılamanın iadesini isteyen davacılar tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Yargılamanın iadesini isteyen davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı banka ile … Ltd.Şti. arasında 500.000,00 TL bedelli genel kredi sözleşmesi düzenlendiğini, 10.000 m2 kapalı alanı bulunan üç katlı iş merkezinin sözleşme kapsamında … tarafından bankaya ipotek edildiğini, asıl borçlu şirketin bankaya karşı edimlerini yerine getirmemesi üzerine bankaca borçlular aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas ve İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyalarıyla takip başlatıldığını, borçluların itirazı üzerine alacaklı bankaca İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/711 ve 712 Esas sayılı dosyalarında itirazın iptali davaları açıldığını, tarafların 07.02.2011 tarihli Beşiktaş … Noterliğinin “Düzenleme Şeklinde Para borcu İkrarını Havi Senet ve Alacağın Tasfiyesi Sözleşmesi”ni imzaladıklarını, protokolün TBK’nın 131-133. maddesi gereğince yeni bir borcun ihdası suretiyle eski borcu ıskatına ilişkin hükümler içerdiğini, düzenlenen sözleşmenin ön koşulları kısmında borçluların banka lehine feragatte bulunarak borç muaccel olduğunda kullanılmak üzere bankanın istediği belgeleri vereceği ve borçluların protokole uygun ödeme yaptığı sürece bankaca icra işlemlerine tevessül etmeyeceğinin düzenlendiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girdiği 04.02.2011 tarihinden iki gün sonra imzalanarak yürürlüğe girdiğini, TBK’nın 582/3. maddesinde kefilin lehine olan kefalet maddelerinden, Kanun’dan aksi anlaşılmadıkça önceden feragat edilmeyeceğinin düzenlendiğini, müvekkillerinin temerrüt oluşmadığı takdirde işleme konulmayacağı inancıyla ekteki feragatlerle borçlu … Ltd. Şti.’nden 15.07.2011 tarihli şirket araçlarının borçlarının ödenmemesi durumunda ilk taksitlerine mahsup edilmesini istediklerini, ancak bankanın kötü niyetle asıl borçlu ve kefillerden aldığı feragat belgelerini sözleşmeden iki gün sonra icra dairelerine teslim ederek, kefil … tarafından ipotek verilen 10.000 m2 kapalı alanlı taşınmazı kıymet takdiri dahi yapmayarak satışına başladığını, ayrıca feragatlerle … şirketine ait araçların yakalanarak satıldığını, borç muaccel olmadan ilk taksit tarihi 30.09.2011 günü beklenmeden üç adet aracın satılarak şirketin ekonomik olarak çökertildiğini, kefil …’nın bankanın kanunsuz işlemleri devam ederken protokol hükümlerini ihlal eden taraf olmamak düşüncesiyle 06.09.2011 tarihinde 21.523 TL bedelli ilk taksidi bankanın Darıca şubesine protokol gereği yatırdığını, temerrüt oluşmamasına rağmen, bankanın ıskat edilen eski borç üzerinden yürüttüğü icra takiplerini ihya ederek feragat belgelerini de ekleyerek eski borçlar üzerinden takip işlemlerine başladığını, HMK’nın 375/1.ç maddesinde yargılama sırasında aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmesinin yargılamanın iadesi sebebi olarak düzenlendiği, bu konuda bankanın yapmış olduğu 07.02.2011 tarihli protokolle eski borç ıskat edildiği halde protokol öncesi sözleşme hükümlerinin kullanılarak takip yapılmasının Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2013/7933-17830 E-K. sayılı ilamına aykırı olduğunu ve bu belgenin yargılamanın yenilenmesine neden olabilecek belgelerden olduğunu; taraflar arasında 07.02.2011 tarihinde noterde düzenlenen belgenin taraflarının banka, asıl borçlular … ve … şirketleri ile kefiller …, … ve … olduğunu ve yeni bulunan HGK’nın 15.12.1973 tarih 1973/1201 sayılı ilamında belirtildiği üzere, protokolün bir hükmünün, ancak tüm tarafların imza veya paraflarıyla değiştirilebileceğini, ancak bankanın … Ltd. Şti. yetkilisi …’dan aldığı 15.05.2011 tarihli yazıyla şirket araçlarının satışa çıkarılmasının yok hükmünde olduğunu; HMK’nın 375/1-ı ve ğ. maddeleri gereğince karara esas alınan bir hükmün kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkması halinde bu durumun yargılamanın iadesi sebebi olacağını, İstanbul 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/542 – 544 E-K. sayılı ilamıyla 07.02.2011 tarihli protokole dayalı olarak takibe girişilemeyeceğinin belirtilerek takibin iptaline karar verildiği, bu kararın kapatılan İstanbul 44. Asliye Ticaret Mahkemesinin yaptığı inceleme, bilirkişi raporları, gerekçeli kararında yer almadığını, HMK’nın 375/1.f maddesi gereğince bilirkişi veya tercümanı hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olmasının yargılamanın yenilenmesi sebebi olduğunu, mahkemece 16.07.2013 tarihli ara kararında davacılar ile davalı banka arasında düzenlenen protokolün kim tarafından bozulduğu tespit edilerek buna göre zararların belirlenmesinin istendiği, bilirkişi kurulunun 17.12.2013 tarihli raporunun 13. sayfasında kefillerin birinci taksiti vadesinden önce ödediklerinin tespit edildiğini, … şirket yetkilisinin birinci taksiti ödenmesinden sonra şirkete ait altı aracın satılarak mahsup edilmesinin talep edildiğini, bilirkişilerin müvekkillerinin temerrütünün oluşmadığını tespit edilmesine rağmen bu hususu raporda belirtmediklerini, şirket yetkilisinin araçların satışı için talimat verdiği tarihin hukuka aykırı bir şekilde rapora yazılmadığını, bu talimatın 15.07.2011 tarihinde verildiğini, ilk taksitin ise 23.09.2011 tarihinde ödeneceğinin tespit edildiğini, talimatın ilk taksit ödemesinden sonra gerçekleşmemesine rağmen bu hususun rapora yazılmamasının yargılamanın yenilenmesi sebebi olduğunu, kaldı ki protokolü düzenleyen tüm tarafların oluru olmadan şirketin bir yetkilisi tarafından bu tür bir işlemin yapılmasının açıkça Kanun’a aykırı olduğunu, protokole aykırı hareket eden şüpheliler için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu, cumhuriyet savcısınca yakalama kararı çıkarıldığını, ancak daha sonra Cumhuriyet Savcısının evrakın ikmalen gönderilmesini ve şüphelilerin ifadesinin kendisince alınacağına ilişkin emniyete talimat verildiğini, 24.05.2012 tarihinde evrakın Cumhuriyet Başsavcılığına iade edildiğini, talimatı veren Cumhuriyet Savcısının 13.02.2017 tarihinde meslekten çıkarıldığını, davalı bankanın ilgili protokol hükümlerine kanuna aykırı bir şekilde uymayarak borcun kefili durumundaki davacıları zarara uğrattığını ileri sürerek, davanın kabulü ile yargılamanın yenilenmesini, ilk hükmün kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; banka alacağının tahsili amacıyla borçlular aleyhine takip işlemleri başlatıldığını, borçluların yapılandırılma talebi üzerine taraflarca Beşiktaş … Noterliğinin 07.02.2011 tarihli sözleşmesi ile borç ödeme esaslarının belirlendiğini, protokolden sonra borçlu … Enerji şirketi yetkilisi … tarafından bankaya gönderilen 15.07.2011 tarihli yazı ile satışı talep edilen … – … ve … plakalı araçların rehinin paraya çevrilmesi yoluyla satılarak elde edilen tutarla ikinci taksitin ödendiğini, bakiye 9.060,00 TL tutarın ödenmeyerek sözleşmenin ihlal edilmesine rağmen eksik kısmın 30.11.2011 tarihine kadar ödenmesi halinde ek protokol yapılacağının davacılardan …’ya bildirilmesine rağmen ödeme yapılmadığını, protokolün ihlalinden sonra da davacılar tarafından ödeme yapılmadığını, sözleşmenin ihlal edilmesinden sonra takip işlemlerine devam edildiğini, borçluların üçüncü şahıslardaki hak ve alacaklarının haczi için 15.11.2011 tarihinde haciz ihbarnamesi gönderildiğini, davacı banka lehine ipotekli bulunan davacılardan … adına kayıtlı Sakarya ili Serdivan ilçesi, … Köyündeki iki adet taşınmazın Sakarya … İcra Müdürlüğünün … talimat sayılı dosyasın 28.05.2012 tarihinde yapılan ihale ile banka alacağına mahsuben alındığını, ihalenin kesinleşmesi halinde satış miktarının alacaktan mahsup edileceğini, protokolün ihlali sonrası alacağın tahsili işlemlerinin başlatıldığını,16.12.2009 tarihli genel kredi sözleşmesinin 36. maddesi gereğince kefillerin kefaletten kurtulmaya olanak veren haklardan feragat ettiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacılar vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; davalı iddialarının soyut ve gerekçesiz olduğunu, eski borcun ıskatı alacağın tasfiyesi sözleşmesinin bir borcun tahsili amacına yönelik olmayıp, borçlu ve kefillerin tüm mal varlıklarının ele geçirilmesi planının bir parçası olması nedeniyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğunu, bu eylemin banka tarafından yapılmış olmasının eylemi suç olmaktan çıkarmayacağını, ıskat sözleşmesine aykırı şekilde ve müvekkillerini dolandırma kastıyla hareket edildiğini, bu hususta yapılan suç duyurusuna ilişkin Cumhuriyet Savcısı tarafından yakalama kararı çıkarıldığını, ancak daha sonra Savcı tarafından bu kararın geri çekilerek evrakın iadesinin istendiğini, işlemi yapan Cumhuriyet Savcısının terör örgütü üyeliği suçundan meslekten çıkarılarak hüküm giydiğini, Savcının banka ile olan illiyet bağının ilk derece mahkemesi kararının kesinleşmesinden sonra öğrenildiğini, yapılan protokolün 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesinden sonra yapılması nedeniyle kefiller hakkındaki lehe hükümlerin uygulanması gerektiğini ileri sürülerek, davanın kabulünü istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…İstanbul 44. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/47-2014/12 E.K. sayılı 23/01/2014 tarihli kararı ile ‘1-Davacının davasının sübut bulmadığından reddine, İcra inkar tazminatı şartları oluşmadığından davacı aleyhine icra inkar tazminatı hükmedilmesine yer olmadığına…’ karar verilmiş olup, kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi neticesinde Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2015/12443-2016/2191 E.K. sayılı 11/02/2016 tarihli kararı ile ‘…Mahkemece yapılan yargılamada toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacıların ikinci taksit ödeme tarihi olan 30/10/2011 tarihinden önce davalı bankanın sadece hacizli bulunan dava dışı şirkete ait araçların satışının gerçekleştirdiği ve bunu da davacı …’nın yetkilisi olduğu borçlu dava dışı şirketin talebi ile yaptığı, bu durumun davalı bankanın protokole aykırı bir davranışı oluşturmadığı, tam tersine bu işlemin davacıların ödeyeceği ikinci taksit bedelinden mahsup edilmesi sebebiyle davacıların lehine bir durum oluşturduğu, dolayısıyla protokolün ilk olarak davacılar tarafından 30/10/2011 tarihinde ikinci taksit bedellerinin kısmen ödenmemesi ve akabinde devam eden 3., 4., ve devamı taksitlerin davacılar tarafından ödenmemesi sebebiyle davacılar tarafından protokolün ihlal edildiği, davacı … adına kayıtlı rehinli taşınmazın satışının ise, davacıların protokol ihlalinden daha sonra olduğu, dolayısıyla ilk protokol ihlalinin davacılar tarafından gerçekleştirildiği, davalı bankanın artık davacılar tarafından ihlal edilen protokol ile bağlı kalmasının da beklenemeyeceği, nitekim protokolün 6. maddesinde de borçlular tarafından protokolün ihlal edilmesi halinde icra dosyalarının takip talebindeki koşullarla devam edeceğinin düzenlendiği gerekçesiyle davanın ve İİK’nın 72/4. maddesinde düzenlenen kötü niyet tazminatı koşulları oluşmadığından davalı isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekilince temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacılar vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA…’ karar verilmiş olup, bu karara karşı davacının karar düzeltme talebinde bulunduğu, bu talebin ise 23/02/2018 tarihli, 19. Hukuk Dairesinin 2016/11899 E.2018/925 karar sayılı karar ile reddine karar verildiği ve bu suretle İstanbul 44. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/47-2014/12 E.K. sayılı 23/01/2014 tarihli kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Yargılamanın iadesi talebinde bulunan davacı tarafın, İstanbul 44. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kesinleşen 2013/47 E. 2014/12 K.sayılı hükmüne karşı HMK 375-1 fıkrasının ç-f-h-ı maddeleri ve aynı kanunun 2.maddesine göre yargılamanın yenilenmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Dava yargılamanın yenilenmesine ilişkin olup, talep yargılamanın iadesinden ibarettir. 6100 Sayılı HMK’nun 374. Maddesinde: ‘Yargılamanın iadesi, kesin olarak verilen veya kesinleşmiş olan hükümlere karşı istenebilir.’ denilmekte, aynı kanunun 375. maddesi 1. Maddesinin ç fıkrasında ‘Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olmasına,’ yargılamanın iadesi sebeplerinden sayılmaktadır. Yargılamanın iadesi sebepleri HMK m. 375’de düzenlenmiştir. Buna göre; a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması, b) Davaya bakması yasak olan yahut hakkındaki ret talebi, merciince kesin olarak kabul edilen hakimin karar vermiş veya karara katılmış bulunması, c) Vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması, ç) Yargılama sırasında, aleyhine hüküm verilen tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin, kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması, d) Karara esas alınan senedin sahteliğine karar verilmiş veya senedin sahte olduğunun mahkeme veya resmi makam önünde ikrar edilmiş olması, e) İfadesi karara esas alınan tanığın, karardan sonra yalan tanıklık yaptığının sabit olması, f) Bilirkişi veya tercümanın, hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması, g) Lehine karar verilen tarafın, karar esas alınan yemini yalan yere ettiğinin, ikrar veya yazılı delil ile sabit olması, ğ) Karara esas alınan bir hükmün kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması, h) Lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması, ı) Bir dava sonunda verilen hükmün kesinleşmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine aykırı bir hüküm verilmiş ve bu hükmün de kesinleşmiş olması. i) Kararın, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması yargılamanın iadesi sebepleridir. Yargılamanın iadesi sebepleri HMK m. 375’de sınırlı sayıda sayılmıştır. Bunlar dışında herhangi bir sebeple veya bu sebeplere benzer sebeplerle yargılamanın iadesine karar verilemeyecektir. Bu bilgiler ışığında dosya incelendiğinde, yargılamanın iadesi talebinde bulunan davacı taraf vekili her ne kadar yargılamanın iadesi için HMK 375.madde ç-f-h-ı maddelerine dayanmış ise de, sonradan ele geçtiği iddia edilen belgelerin bir kısmının Yargıtay 12.Dairesinin ve Yargıtay Genel Kurul kararları olduğu ve bu belgelerin sonradan ele geçen belge olarak değerlendirilemeyeceği, aksi halde her değişen içtihat görüşünde, hemen hemen her dosyanın yeniden ele alınması gerekeceği, İstanbul 4. İcra Hukuk Mahkemesi’nin gerekçeli kararlarının daha önce incelenme ve itiraz konusu yapıldığı ve bu konudaki itirazların daha önce değerlendirildiği, bilirkişilerin gerçeğe aykırı beyanda bulundukları hususunda daha önce itirazda bulunulduğu ve bu iddianın da daha önce incelendiği, diğer hususların ise tahdidi olarak sayılan iade sebepleri içerisinde yer almadığı ve iddiaların delillendirilmediği, belirtilen evraklarının 6100 sayılı HMK’nun 375. Maddesinde düzenlenen ‘sonradan elde edilen’ belge niteliğinde olmadığı, tarafların yargılama aşamasında savunmasını hazırlama zorunluluğunun bulunduğu, davalı tarafın davacı taraf aleyhine hileli bir davranış içine girdiğine yönelik daha önce itiraz konusu yapılmayan bir iddia bulunmadığı ve buna ilişkin bilgi ve belge olmadığı ve buna göre, davanın HMK 379 maddesine göre ön inceleme şartlarını taşımadığı anlaşılmakla esasa girmeden HMK 379 maddesi uyarınca iş bu davanın reddine…” gerekçesiyle, yargılamanın iadesi talebinin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, yargılamanın iadesini isteyen davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkilleri ile ortağı oldukları şirketlerin davalı bankadan kredi kullandıklarını ve kredinin teminatı olmak üzere davacılardan …’ya ait taşınmazların ipotek edildiğini, bankaca 06.10.2010 tarihininde hesapların kapatılarak 07.10.2010 tarihli Kartal … Noterliğinin ihtarnamesiyle 157.587,88 TL borcun ödenmesinin istenildiğini, ihtara cevap verme imkanı sağlanmadan ihtiyati haciz kararı alınarak takibe başlandığını, mahkemece ihtiyati hacze yönelik itirazın reddedildiğini, ihtiyati haciz kararı veren İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin üç kişiden oluşan heyetinden iki hakim ile bir hakimin eşi olan cumhuriyet savcısının FETÖ-PYD terör örgütü üyeliğinden meslekten çıkarılarak hüküm giydiklerini, bu işlemin ardından taraflarca 07.02.2011 tarihinde borç tasfiye protokolü düzenlendiğini, bu sözleşmenin TBK’nın 131-133. maddeleri kapsamında yeni bir borcun ihdası suretiyle eski borcun ortadan kaldırılması niteliğinde olduğunu, ancak bankanın sözleşme hükümlerine aykırı olarak borç muaccel olmadan ve ilk taksitin ödenmesi beklenmeden borçlu şirketlere ait araçların icra-i hacizle yakalanarak satışa çıkarıldığını, bunun yanı sıra borçlu ve kefillerin tüm mal varlıklarının haczedildiğini, yapılan işlemler karşısında 08.03.2012 tarihinde İstanbul 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/231 Esas sayılı dosyasında şikayette bulunulduğunu, mahkemece 14.06.2012 tarihinde 07.02.2102 tarihli protokole aykırı takip nedeniyle borçlular aleyhine girişilen takibin iptaline karar verildiğini, TBK’nın 592/son maddesinde “Alacaklı haklı bir sebep olmaksızın yükümlülüklerini yerine getirmez, ağır kusuruyla mevcut belgeleri yada sorumlu olduğu diğer güvenceleri elinden çıkarırsa kefil borcundan kurtulur” düzenlemesi bulunduğunu, borçlunun usulsüz şekilde ve protokol hükümlerine aykırı olarak henüz borç muaccel olmadan aldığı feragatleri kullanarak araçları sattığını, satışa ilişkin takiplerin iptal edildiğini, ancak müvekkillerince açılan menfi tespit davasında İstanbul 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/231-44 E.K sayılı karar suretlerinin taleplerine rağmen incelenmediğini, mahkemece tek bilirkişi raporu alınarak taleplerinin reddedildiğini, ancak kararın kesinleşmesinden sonra üç önemli olayın gerçekleştiğini, öncelikle iki fabrika, yedi şirket ve kefillere ait menkul-gayrimenkulleri, üçüncü şahıslar nezdindeki alacakları hakkında ihtiyati haciz kararı veren İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin iki hakiminin FETÖ terör örgütü mensubu olmaları nedeniyle tutuklanarak hüküm giydiklerini, TCK’nın 158. maddesi uyarınca nitelikli dolandırıcılık iddiası ile banka genel müdür ve yardımcıları hakkında, önce işlemlere başlayıp gözaltı ve yakalama kararı veren İstanbul Cumhuriyet Savcısının işlemleri durdurarak belgeleri emniyetten geri istediğini, anılan kişinin de FETÖ PYD silahlı törör örgütü üyeliğinden hüküm giyerek meslekten çıkarıldığını, dava öncesi süreçte görev alan hakimlerin tutuklanmasının yeni bir delil olduğunu, bu nedenle yargılamanın iadesi koşullarının gerçekleştiğini, İstanbul 4. İcra Hukuk Mahkemesinin kesinleşen kararının incelenmediğinin bildirilmesine rağmen, bu kararın incelenmeden yeniden hüküm kurulduğunu, anılan kararla yargılamanın yenilenmesine konu mahkeme kararının tüm sonuçlarıyla ortadan kalktığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasın ve yargılamanın iadesi talebinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, HMK’nın 373 vd. maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacılar vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava dosyasının incelenmesinde; davacılar tarafından 19.02.2013 tarihinde İstanbul 44. Asliye Ticaret Mahkemesinde menfi tespit davası açılarak, 07.02.2011 tarihli düzenleme şeklindeki protokol hükümlerine aykırı davranışlar nedeniyle davacıların 555.000 TL borçlu olmadıklarının tespitinin istenildiği, ilk derece mahkemesinin 23.01.2014 tarihli kararı ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Bu hükme karşı, davacılar tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuş ve temyiz dilekçesinde de bankanın protokol hükümlerine aykırı işlemlerde bulunduğu, kefillerin yeni Kanun kapsamındaki hukuki durumlarının incelenmesinin istenildiği, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 11.02.2016 tarih 2015/12443 Esas, 2016/2191 Karar sayılı ilamı ile ilk derece mahkemesi kararının onandığı, karar düzeltme talebinin aynı Dairenin 23.02.2018 tarihli, 2016/11899 Esas- 2018/925 Karar sayılı ilamı ile reddedilerek hükmün kesinleştiği anlaşılmıştır. Yargılanmanın yenilenmesi isteminde; eldeki dava dosyasında, hükmün kesinleşmesinden sonra ele geçirilen Yargıtay içtihatlarına aykırı karar verildiği, bilirkişi raporunda ödeme ve muacceliyet tarihlerinin kasten gizlendiği, meslekten çıkarılarak terör örgütü üyeliğinden hüküm giyen Cumhuriyet Savcılığının soruşturma aşamasında banka yetkilileri hakkındaki yakalama kararını geri alarak usulsüz işlemler yaptığı, 2012 yılında kesinleşen icra hukuk mahkemesi kararı ile takiplerin iptaline karar verildiği, bankanın protokol hükümlerine aykırı hareket ettiği ve protokol tarihinden önce yürürlüğe giren TTK’nın kefalete ilişkin emredici hükümlerinin göz ardı edilerek karar verildiği belirtilerek, yargılamanın iadesi talep edilmiştir. HMK’nın 374 ve devamı maddelerinde yargılamanın iadesinin, kesin olarak verilen veya kesinleşmiş hükümlere karşı istenebileceği belirtilmiş, 375. maddesinde iade sebepleri sınırlı olarak sayılmış, 377. maddesinde talep süresi düzenlenmiş, 378. maddesinde inceleyecek merci ve 379. maddesinde de istemin ön incelemesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Yargılamanın iadesi kim tarafından istenirse istensin, aslında yeni bir dava niteliğindedir. Yargılamanın iadesini isteyen bu talep açısından davacı, kesinleşmiş hükmün diğer tarafı ise davalı olarak adlandırılmalıdır. 6100 Sayılı HMK’nın 375. Maddesinin 1.fıkrasının; (a) bendinde, ” Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması”; (ç) bendinde, “Yargılama sırasında aleyhine hüküm verilen davalı tarafın elinde olmayan nedenlerle elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması”; (ğ) bendinde, “Karara esas alınan bir hükmün, kesinleşmiş başka bir hükümle ortadan kalkmış olması,” ; (h) bendinde, “Lehine karar verilen tarafın karara tesir eden hileli bir davranışta bulunmuş olması,” şeklinde iade sebepleri gösterilmiştir. Yargılanmanın yenilenmesi talebinde; öncelikle taraflar arasında düzenlenen 04.02.2014 tarihli protokolün uygulanmasına ilişkin yapılan işlemlerin sonradan elde edilen hukuk genel kurulu kararı ile Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilamlarına aykırı olduğunu ileri sürerek yargılamanın yenilenmesi istenilmiştir. Ancak, belirtilen kararların yargılama sırasında mevcut olduğu, bu kararların sonradan elde edildiğini ileri sürülmesinin yargılamanın yenilenmesi nedeni olmayacağı, somut olaya ilişkin yargı kararlarının HMK’nın 375. maddesinde gösterilen yargılamanın iadesi nedeni olan sonradan elde edilen belge niteliğinde olmadığı anlaşılmıştır. Davacılar vekili İstanbul 4.İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/231 -2012/44 E. K. Sayılı ilamı ile borçlular hakkındaki takibin iptaline karar verildiğini, bu nedenle HMK’nın 375/1.ğ maddesi gereğince yargılamanın iadesi koşullarının oluştuğunu ileri sürmektedir. Anılan bentte, karara esas alınan bir hükmün kesinleşmiş bir başka hükümle ortadan kalkmış olması yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak düzenlenmiştir. Somut olayda ilk derece mahkemesince görülen davanın itirazın iptali davası olmadığı, davanın menfi tespit davasıolduğu, tarafların hak ve borçlarının düzenlenen sözleşmelerle belirlendiği, icra mahkemesi kararının hükme esas alınmadığı, kaldı ki yargılama sırasında bu hükmün davacılar tarafından bilindiği ve esas yargılama sırasında ileri sürüldüğü açıktır. Diğer yandan icra mahkemesi dar yetkili mahkeme olup, takibin iptali hakkında verdiği bir kararın, genel mahkemede görülen ve tüm delillerin değerlendirilerek verilen menfi tespite ilişkin bir kararı ortadan kaldırması kabul edilemez. Davacılar vekilinin kefelete ilişkin yargılamanın iadesi sebeplerini, yargılamanın tüm aşamalarında ileri sürüldüğü, itirazlarının hüküm ve Yargıtay incelemesi sırasında incelendiği, bu nedenle yargılamanın iadesi talebinde kefalet sözleşmelerinin geçerliliğinin yeniden tartışılmayacağı sonucuna varılmıştır. Davacılar vekili, bilirkişi kurulu raporunda ödeme tarihi ile borçlu şirket yetkilisini araçların satışına muvafakat etmesine ilişkin belge tarihlerinin gerçeğe aykırı şekilde yazılmayarak, bilirkişilerin kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduklarını ileri sürerek yargılamanın iadesi talebinde bulunmuştur. HMK’nın 375/1.f maddesi gereğince bilirkişi veya tercümanın hükme esas alınan husus hakkında kasten gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun sabit olması yargılamanın iadesi nedeni olarak belirtilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise birinci fıkranın e,f,g bentlerindeki hallerde yargılamanın iadesinin istenilebilmesi, bu sebeplerin kesinleşmiş bir ceza mahkumiyet kararı ile belirlenmiş olması şartına bağlanmıştır. Somut olayda, bilirkişiler yönünden kesinleşmiş bir mahkumiyet bulunduğu iddia ve ispat edilmediği gibi, ilk taksitin ödenmesi tarihi ve borçlu şirket yetkilisinin altı adet aracın satılmasına muvafakat ettiği tarih dosyadaki belgelerden kolaylıkla anlaşılabilecektir. Banka yetkilileri hakkında yapılan suç duyurusuna ilişkin soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısının soruşturma aşamasındaki talimatları ile şüphelilerin mevcutlu getirilmesi kararının geri alındığını, evrakın iade edilmesinden sonra ifadelerin savcı tarafından alınmasına karar verildiğini, anılan cumhuriyet savcısının FETÖ-PDY terör örgütü üyeliği nedeniyle meslekten çıkarılması yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak ileri sürülmüştür. Soruşturma aşamasında görev yapan savcının ilk derece mahkemesindeki yargılamada görev almadığı, bu kişinin eylemleri ile davacıların savunma yapma ve delillerini ileri sürme imkanının ortadan kaldırılarak davanın redle sonuçlanmasını sağlandığına ilişkin hiç bir somut belge ve bilgi mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan, takip aşamasında ve esas yargılama öncesinde ihtiyati haciz kararı veren bir kısım hakimlerin de silahlı terör örgütü üyesi olmaları nedeniyle cezalandırıldığı ileri sürülmüş ise de, anılan kişilerin eylemleri ile ilk derece mahkemesinin menfi tespit isteminin reddi kararı arasında bir illiyet bağı bulunduğu da savunulup kanıtlanmamıştır. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacılar tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye irat kaydına; bakiye 21,40 TL istinaf karar harcının davacılardan tahsiline, 3-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan istinaf incelemesi sonucunda, 07.04.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.