Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/775 E. 2021/916 K. 01.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/775
KARAR NO: 2021/916
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/03/2021
NUMARASI: 2019/552 E- 2021/232 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; dava dışı … A.Ş. ile … A.Ş. arasında 10/09/2013 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığını, davalı …’ın dava dışı diğer kefiller ile birlikte genel kredi sözleşmesini 16.000.000 Euro tutarında 19.09.2013 tarihinde müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatı ile imzalamış olduğunu, … A.Ş. tarafından Beşiktaş … Noterliğinin 23/07/2015 tarih … yevmiye nolu ihtarnamesi ile hesabın kat edildiğini ve 23/07/2015 tarihi itibariyle, toplamda 35.850.295,92 TL’nin ve devir tarihinden tahsil tarihine dek işleyecek olan yıllık %50 oranında temerrüt faizinin ve diğer ferilerinin ödenmesi, aksi halde yasal yollara başvurulacağı 10/09/2013 tarihli genel kredi sözleşmesinde kefil olan davalı …’ın kredi sözleşmesinde bildirmiş olduğu adrese ihtar edildiğini, … A.Ş.’nin … A.Ş. firmasından olan iş bu alacağı Beyoğlu … Noterliğinin 29.07.2015 tarih ve … yevmiye numaralı düzenleme şeklindeki devir sözleşmesi ile müvekkili şirkete devir ve temlik ettiğini, devir ve temlik sözleşmesi davalı borçlulara Beyoğlu … Noterliği 12.08.2015 tarih ve … yevmiye numaralı ihbarnamesi ile bildirilerek borcun müvekkil şirkete ödenmesi hususunun ihbar edildiğini, dava dışı kredi borçlusu ile diğer kefiller ve davalı … tarafından her hangi bir ödemede bulunulmaması üzerine 25/12/2015 tarihinde İstanbul … İcra Müdürlüğü … E. sayılı dosyası üzerinden 10/09/2013 tarihli genel kredi sözleşmesindeki kefillere karşı davalı …’ın da borçlu olduğu icra takibi başlatıldığını, davalı/borçlu tarafından haksız ve mesnetsiz olarak icra takibine itiraz edildiğini ve takibin sürüncemede bırakıldığını, davalı/borçlu’nun itirazı nedeniyle, varlığı İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin kararı ile de ispatlamış olan alacağın tahsili amacıyla 08.08.2019 tarihinde arabuluculuk talebinde bulunulduğunu, ancak 13.09.2019 tarihli oturumda bir anlaşma sağlanamadığını, arabuluculuk sürecinin sonlanması neticesinde, ihtiyati haciz merasiminin tamamlanması ve açılması için başlayan 7 günlük süre sehven atlanmış ve borçlu/davalı aleyhine verilen ihtiyati haciz kararının hükümsüz kaldığını beyanla;1.000.000,00-TL’lik ihtiyati haciz kararı hükümsüz kaldığını beyanla Borçlu/Davalıdan (işlemiş ve işleyecek her türlü faizi ve fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydıyla) ve takip tarihi itibariyle toplam 80.000.000.000 TL alacaklı olduğunın kabulü ile alacağının tahsiline, davalı/borçlu hakkında evvelce verilen ihtiyati haciz kararı, keza dava dışı kefiller aleyhine görülen itirazın iptali davasında alacağın varlığı hakkında verilen yargı kararı, davalı/borçlunun kefaletinde tereddüt olmaması, davalı/borçlu ve dava dışı diğer borçluların mal kaçırmaya yönelik muvazaalı devir işlemleri de göz önünde bulundurulduğunda, davalı … hakkında da teminata gerek olmaksızın, davalı borçlunun borca yetecek miktarda menkul, gayrimenkulleri ile 3. şahıslardaki hak ve alacaklarının ihtiyaten haczine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH: Davacı vekili tarafından sunulan 04/10/2019 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; davanın HMK’nın 141. maddesi gereğince değiştirilmesine veye aynı Kanun’un 176. maddesi gereğince ıslah edilmesine, davalı borçlunun İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına vaki alacağa ilişkin olarak, takibe, takip konusu alacağa, faize, masraflara yönelik yapılmış itirazın iptaline, takip tarihi olan 24.12.2015 itibariyle toplamda 43.500.931,61-TL üzerinden takip tarihinden tahsiline kadar işleyecek faiz ve ferileri ile takibin devamına, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline ve ihtiyati hacze karar verilmesini talep etmiştir. Davanın tamamen ıslahı nedeniyle HMK’nın 180. maddesi kapsamında davacı vekili tarafından sunulan 09/10/2019 tarihli yeni dava dilekçesinde özetle; davalı/borçlunun İstanbul 37. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasına vaki alacağa ilişkin olarak, takibe, takip konusu alacağa, faize, masraflara yönelik yapmış olduğu itirazın iptaline, takip tarihi olan 24.12.2015 itibariyle toplamda 43.500.931,61-TL üzerinden, takip tarihinden tahsiline kadar işleyecek faiz ve ferileri ile takibin devamına, davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına, dava sonucuna kadar geçerli olmak üzere borçlunun mal kaçırma riski bulunduğundan borçlunun mal varlıkları üzerinde ihtiyati haciz kararı verilerek uygulanmasına karar verilmesi talep edilmiştir. Davacı vekili, son duruşmada; “Harcı tamamladık, eksik evrakları da tamamladık, dosyanın bilirkişiye tevdini talep ederiz, hak düşürücü süreye yönelik itirazları kabul etmiyoruz, dava süresindedir” şeklinde beyanda bulunmuştur. Davalı vekili savunmasında özetle; davacı tarafın alacaklarını rehinle teminatlandırdığını, kefile yönelmenin bir diğer şartı da asıl borçlu olan …’dan tahsil kabiliyeti olmaması ve teminatlarının karşılıksız kalması olduğunu, mahkemece davacının rehin haklarını kullanmakta özenli davranıp davranmadığının tespiti ile özen yükümlülüğüne aykırı davrandığının tespiti halinde anılan takibin iptalini ve kefalet sorumluluk tutarının indirilmesini, davacı tarafın anılan alacağının teminatı olarak asıl Borçlu … A.Ş. olduğu … bünyesindeki, … lehine üst hakkı bulunan, 30.04.2003 tarihinden itibaren 49 Yıl Süreli Üst Hakkı ve 9 Katlı Kargir Otel ve Kompleksi ve Arsası niteliğindeki, Antalya İli, Aksu İlçesi, … Köyü, … Ada, … Parsel’de bulunan, … Oteli, üzerinde davacının işbu borç/alacak ilişkisinden kaynaklı ipoteği mevcut olduğunu, davacı tarafın alacakları ipotek/rehinle teminatlandırılmış olup halihazırda ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takibe giriştiğini, davacı alacaklının öncelikle anılan bu ipoteğin paraya çevrilmesi yolunu tamamlaması, işbu rehnin/ipoteğin semeresiz kalması ve herhangi bir şekilde asıl borçlu olan …’dan tahsilat yapamaması halinde müvekkili kefile başvurması gerekirken, davacının doğrudan bu takibi yaptığını, bu durumun hukuka aykırı olduğunu belirterek, öncelikle rehinle/ipotekle teminatlandırılmış alacaklarına yönelmesi gerektiğini, asıl borçlu olan Kervansaray’dan bu alacağı tahsil edilememesi halinde alacaklının kefil olan müvekkilinine yönelmesi gerektiğini, asıl borçlu olan …’ın malvarlığı anılan borç miktarını hayli hayli karşılamaya yetecek miktar ve büyüklükteyken, asıl borçlu halka açık dev bir holding iken, asıl borçlu Kervansansaray’a değil, gerçek kişi müvekkilinden bu bedelin seneler sonra tahsil edilmeye çalışılmasının kötüniyeti göstermekte olduğunu, öte yandan 29.07.2015 tarihli genel kredi sözleşmesi’nin 14.2. maddesi de alacaklının vadesi geldiğinde ve asıl borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması halinde alacaklının kefile yönelebileceğini belirtmekte olduğunu, görüldüğü üzere açık bir şekilde alacaklı lehine hazırlanan ve pek çok maddesi kanuna ve genel işlem koşullarına aykırı olan genel kredi sözleşmesinde dahi kefilin sorumluluğu belirli şartlara bağlandığını, öte yandan, dava öncesindeki süreçte teminatların azaltıldığı yahut müvekkilininin zararına sebep olacak şekilde elden çıkarıldığının tespit edilmesi halinde müvekkilininin sorumluluğunun azaltılması gerekeceğini, TBK’nın 592. maddesinde; “Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya daha sonra asıl borçludan alacağın özel güvencesi olmak üzere elde ettiği rehin haklarını, güvenceyi ve rüçhan haklarını kefilin zararına olarak azaltırsa, zararın daha az olduğu alacaklı tarafından ispat edilmedikçe, kefilin sorumluluğu da buna uygun düşen bir miktarda azalır. Kefilin fazladan ödediği miktarın geri verilmesini isteme hakkı saklıdır. Alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın yükümlülüklerini yerine getirmez, ağır kusuruyla mevcut belgeleri veya rehinleri ya da sorumlu olduğu diğer güvenceleri elinden çıkarırsa, kefil borcundan kurtulur Bu durumda kefil, ödediğinin geri verilmesini ve varsa ek zararının giderilmesini isteyebilir.” düzenlemesinin yer aldığını, bu kapsamda davacı tarafın dava öncesinde ve dava dışı borçlu şirketçe verilen teminatlar bakımından TBK’nın 592. Maddesi gereği teminatların değerlendirilmesinde haklı bir gerekçe olmaksızın yükümlülüklerini yerine getirmediğinin yahut kusurlu davrandığının tespit edilmesi halinde müvekkili bakımından kefalet limitinin uygun oranda düşürülmesi gerektiğini, şartlar oluştuğu takdirde müvekkilinin kefalet sorumluluğunun bulunmadığının tespitini talep ettiklerini, asıl borçlu aleyhine usulüne uygun ihtarname keşide edilmediğini, alacaklının asıl borçlu şirket hakkında usulune uygun takip başlatmadan, kefil olan müvekkilinine yönelemeyeceğini, görülen davada esasen aynı borca konu olan bir tek sözleşme kapsamında kefil sıfatında bulunan davalı müvekkilinin aleyhine de takibe girişildiğini, davaya esas olan kredi sözleşmesinin esas borçlusu dava dışı … A.Ş. olduğunu, …’da davacı tarafından aynı zamanda ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapılmış ise de tarafımızca söz konusu hesap kat ihtarının esas borçluya usule aykırı bir biçimde tebliği nedeni ile yapılan itirazda İstanbul 15. İcra Hukuk Mahkemesinin 2016/68 E, 2017/122 K sayılı ilamı ile söz konusu hesap kat ihtarının usule ve hukuka aykırı tebliğ edildiği ortaya çıkmış olup buna konu ana takibin iptal edildiğini, iptal edilen bu takipbin esasen iş bu dava ile aynı borcu ve konuyu içerdiğini, davacının geçerli bir hesap kat ihtarnamesini esas borçlu olan …’a ayrıca göndermesi gerektiğini, bu koşul sağlanmaksızın anılan meblağın talep edilemeyeceğini, davacı tarafın işbu davada talep ettiği meblağ, müvekkilinininin kefalet sözleşmesiyle üstlendiği risk limitinin üzerinde olduğunu, müvekkilinininin kefil sıfatıyla imzaladığı sözleşmedeki kefalet limitinin üzerindeki tutarlar bakımından müvekkilinin sorumlu tutulamayacağının açık olduğunu, kefalet limitini aşan tutar bulunması halinde davanın bu kısım yönünden reddine karar verilmesini talep ettiğini, TBK’nın 88. ve 120. madde hükümleri gereği faiz oranının fahiş olup olmadığı dolayısıyla kamu düzenine aykırılığı mahkemece resen gözetilmesi gerektiğini beyanla, haksız ve dayanaksız davanın öncelikle usule ilişkin itirazlar kapsamında usulden reddine, davanın süresinde ikame edilmediğinden süreden davanın reddine,mernis adresi sorgulanarak Bursa adresi tespit edilmesi ve müvekkilininin tacir olmadığı göz önüne alınarak yetkisizlik kararı verilerek, dosyanın yetkili Bursa Mahkemelerine gönderilmesine, müvekkilininin tacir olmadığı, anılan kredi sözleşmesinde kefil olduğu göz önüne alınarak görevsizlik kararı verilmesine, dosyanın görevli Asliye Hukuk Mahkemelerine gönderilmesine, zamanaşımına uğramış taleplerin reddine, esasa yönelik açıklamalar kapsamında davanın reddine,hukuka ve kamu düzenine aykırı faiz oranının yasal sınıra çekilmesine, yargılama giderlerinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili Av. … son duruşmada: “Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararıyla da sabit olduğu üzere dava 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmamıştır, bu nedenle davanın reddi gerekir, ayrıca son sunduğumuz beyan dilekçesinde belirttiğimiz üzere ıslahla dava değeri azaltılamaz, bu feragat niteliğindedir, bu kısım yönünden davanın feragat nedeniyle reddi ve lehimize vekalet ücreti takdiri gerekir, önceki tüm beyanlarımızı tekrarla davanın reddine karar verilsin” şeklinde beyanda bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut olayda dava konusu olan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı icra dosyasında temlik eden alacaklı … A.Ş.( eski ünvan … A.Ş.) tarafından borçlular …, …, … A.Ş., … A.Ş., … A.Ş. ve … aleyhine 35.850.295,92-TL asıl alacak, 7.415.609,16-TL işlemiş faiz, 60.632,88-TL akdi faiz, 370.780,45-TL BSMV olmak üzere toplam 43.697.318,41-TL alacak için adi takip yoluyla icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin dosyamız davalısı borçlu …’a 30/12/2015 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu davalı tarafından takibe ve borca yönelik 04/01/2016 tarihinde süresinde itiraz edilmesi üzerine takibin durdurulmasına karar verildiği, takibe itiraz ve takibin durdurulması kararı alacaklı davacı tarafa tebliğ edilmemiş ise de, söz konusu icra dosyasındaki takibe itirazın iptali için İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/106 Esas 2018/1051 Karar sayılı dosyasında davacı … A.Ş. tarafından dosyamızda davalı olan kefil … dışındaki kefil olan davalılar …, …, … A.Ş., … A.Ş., … A.Ş., … A.Ş. Aleyhine 01/02/2016 tarihinde itirazın iptali davası açılmış olup, söz konusu 01/02/2016 tarihli dava dilekçesinde borçlu kefil … ve diğer borçluların vekilleri tarafından 04/01/2016 tarihli dilekçe ile takibe itiraz edildiği, … adına sunulmuş vekaletname bulunmadığından … tarafından süresinde yapılmış itiraz bulunmadığından bahisle sadece diğer borçlular yönünden itirazın iptali davası açtıkları yönünde beyanda bulunulduğu, yine icra dosyası kapsamına sunulan 21/01/2016 tarihli dilekçe ile 08/01/2016 tarihli tensip zaptındaki borçlu … adına sunulmuş vekaletname bulunmadığından … yönünden takibin durdurulması kararının düzeltilmesi ve bu borçlu yönünden takibin kesinleştirilmesi talebinde bulunulduğu, ancak bu yönde yapılmış bir icra memur şikayeti de bulunmadığı bu haliyle yukarıda yer alan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında da belirtildiği üzere davacı alacaklı tarafın gerek icra dosyasına sunduğu 21/01/2016 tarihli dilekçe gerekse aynı icra dosyasında borçlu olarak yer alan diğer kefiller hakkında İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/106 Esasında kayıtlı olan itirazın iptaline ilişkin 01/02/2016 tarihli dava dilekçesi içeriğindeki beyanlarıyla dosyamızın davalısı olan borçlu kefil … tarafından takibe itiraz edildiğinin en geç İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesindeki dava tarihi olan 01/02/2016 tarihi itibariyle öğrendiği, başka bir anlatımla, ödeme emrine itirazın tüm hukuki anlam ve sonuçlarına vakıf olduğunu ve hükümden düşürülmesi gerektiğini mahkemeye verdiği dava dilekçesiyle bildirdiğinden tebliğ ile aranan öğrenme ve belgelendirme unsurlarının aynı anda tümüyle gerçekleşmiş olduğu anlaşılmakla, eldeki davanın açılış tarihinin 26/09/2019 olduğu bu haliyle takibe itirazın tebliğ(öğrenme) tarihi olan 01/02/2016 tarihinin üzerinden itirazın iptali davası açabilmeye ilişkin 1 yıllık hak düşürücü sürenin 02/02/2017 tarihinde dolmuş olması nedeniyle davacı tarafça dava konusu takibe ilişkin açılan itirazın iptali davasının yasal hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığından dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir. Davacı tarafça ilk başta davalı kefil aleyhine 80.000.000,00-TL alacağın tahsiline yönelik açılan alacak davası davacı vekilince sunulan 04/10/2019 tarihle ıslah talebi ve 09/10/2019 tarihli yeni dava dilekçesi ile davanın HMK 180 maddesi kapsamında tamamen ıslahı üzerine davalı/borçlunun İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasına vaki alacağa ilişkin olarak, takibe, takip konusu alacağa, faize, masraflara yönelik yapmış olduğu itirazın iptaline, takip tarihi olan 24.12.2015 itibariyle toplamda 43.500.931,61-TL üzerinden devam edildiğinin bildirilmesi üzerine 80.000.000,00-TL olan dava değerinin 43.500.931,61-TL’ye azıltılmak suretiyle dava konusu olan 36.499.068,39-TL yönünden davadan feragat edildiği sabit olup, benzer mahiyetteki alacak davasının ıslahla itirazın iptaline dönüştüğü ve dava değerinin azaltıdığı davaya ilişkin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 05/03/2020 tarih, 2019/579 Esas, 2020/342 Karar sayılı ilamında da ‘Davacının talep sonucunu azaltması, daraltması davayı değiştirme sayılmaz. Bu nedenle davacının talep sonucunu azaltması için kural olarak davalının muvafakatine ihtiyaç olmadığı gibi ıslah yoluna başvurmasına da gerek yoktur. Davacı, talep sonucunu kısmi feragat yolu ile daraltabilir. Müddeabihin azaltılması ıslah kavramı kapsamında değil, davadan feragat müessesesi içinde mütaalaa edebilir. Bu durumda talep sonucunun azaltılan kısmı yönünden davanın feragat nedeniyle reddine ve reddedilen kısım üzerinden davalı taraf yararına vekalet ücretine karar verilmesi ayrıca yargılama giderlerinin kabul-red oranına göre taraflar arasında paylaştırılması gerektiği’ belirtilmiş, yine benzer mahiyetteki Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2018/1232 Esas, 2019/2433 Karar sayılı, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2015/29974 Esas, 2017/11141 Karar sayılı içtihatlarında da davacının talep sonucunu daraltmasının davadan kısmi feragat olarak kabul edilmesi gerektiği belirtildiğinden, davacı tarafça dava değerinin azaltılması nedeniyle dava konusu olan 36.499.068,39-TL alacak yönünden davanın feragat nedeniyle reddine ve bu miktar üzerinden davalı taraf lehine nispi vekalet ücreti tayinine …” gerekçesiyle, davanın HMK’nın 114/2. maddesi atfıyla İİK’nın 67. maddesi gereğince süresinde açılmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan HMK’nın 115/2. maddesi gereğince usulden reddine, dava konusu olan 36.499.068,39 TL alacak yönünden davanın feragat nedeniyle reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İtirazın iptali davalarında hak düşürücü sürenin, icra takibine yapılan itirazın alacaklıya tebliği ile başladığını, kanuni düzenleme dikkate alındığında, harici öğrenme ile sürenin başlayabileceğine ilişkin bir istisnaya yer verilmediğinden ve sürenin başlaması için şekli olarak tebliğ şartı getirildiğinden davanın usulden reddi yönündeki ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması gerektiğini, Dilekçeler aşaması tamamlanmadan iddianın değiştirilmesi mümkün olduğundan taleplerinin HMK’nın 141. madde kapsamında değerlendirilmesi gerekirken feragat olarak nitelendirilerek davanın reddine dair verilen karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Temlik eden harçtan muaf olduğu halde, temlik alan müvekkilinin harçtan muaf olmadığından bahisle ilk derece mahkemesinin peşin harcın tamamlatılması için süre vererek 742.887,16-TL peşin harcı müvekkiline tamamlattırmış olmasının usul ve hukuka aykırı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, alacak talebine ilişkin eda davası olarak açılmış; ıslah yoluyla dava, itirazın iptali davasına dönüştürülmüştür. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın itiraz iptali talebine yönelik kısmın dava şartı yokluğundan reddine, diğer kısmın ise feragat nedeniyle reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru sebepleriyle ve ku düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmışkır. Somut olayda, davacı davayı alacak davası olarak açmış olup, 09.10.2019 havale tarihli dilekçesi ile davasını itirazın iptali davası olarak ıslah etmiştir. Davaya esas olmak üzeri İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası gösterilmiştir. İcra dosyasının incelenmesinde; alacaklının … ve diğer alacaklı …, borçlulardan birisinin de eldeki davanın davalısı bulunan … olduğu, 04.01.2016 tarihli borca itiraz dilekçesi ile …’ın da içlerinde bulunduğu bazı borçluların borca, ferilerine itiraz etmiş oldukları görülmektedir. Dava dilekçesinin incelenmesinde; alacak davasına ilişkin olarak harca esas değerin 80.000.000,00 TL olduğu, icra dosyasının incelenmesinde 43.697.318,41 TL üzerinden takip başlatıldığı anlaşılmakla, davacı davasını ıslah ederek bahsi geçen icra dosyasına yönelik olarak yapılan itiraz doğrultusunda itirazın iptali davasına dönüştürmüştür. Söz konusu dosyaya esas temlik alanın gerçek kişi, temlik edenin ise varlık yönetim şirketi olduğu görülmektedir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesindeki düzenlemede “muaflıktan” değil “istisna”dan söz edilmekte olup, varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemleri ve bununla ilgili olarak düzenlenen kağıtları, kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince, 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre ödenecek harçlardan, maddede sayılan diğer vergilerden ve kesintilerden istisna tutmuştur. Görüldüğü üzere, bu hüküm varlık yönetim şirketlerinin vergiden istisna olacağı halleri istisna kurumunun doğasının da gereği olarak kendilerinin yaptıkları işlemlerden ve bu işlemlerle ilgili olarak düzenlenen kağıtlardan dolayı, hükümde sayılan kanunlar uyarınca vergi, harç veya kesinti borçlusu durumunda bulunacakları hâllerle sınırlamıştır. Somut olayda, temlik eden … A.Ş.’nin yaptığı bir işlem veya bununla ilgili düzenlenmiş bir kağıt söz konusu olmadığından, kendisinin ya da işleminin harçtan istisna veya muafiyetinin bulunmadığının kabulü gerekir. Yargıtay HGK’nun 03.12.2008 tarihli ve 2008/12-715 E.- 2008/717 K. sayılı kararı da bu yöndedir. Dolayısıyla, muafiyeti bulunmumuktadır. İtirazın iptali davası, bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gereken bir dava olup, açık kanuni düzenlemeye göre dava açma süresi, itirazın tebliği ile başlar. Ödeme emrine itiraz, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak takip alacaklısına tebliğ edilmez ise kanunda öngörülen bir yıllık süre başlamayacaktır. İİK’nın 67/1. maddesindeki düzenleme dikkate alındığında, alacaklının diğer bazı borçlulara yönelik yapılan itirazlar karşısında itirazın iptali davası açmış olması bu davalı açısından da itirazın varlığını öğrenilmesi olarak kabul edilerek, bu şekilde bir yıllık sürenin başlangıç tarihinin tespitinin yapılması hukuka aykırıdır. Dolayısıyla, ilk derece mahkemesince itirazın iptali davasına ilişkin olarak bir yıllık sürenin geçmiş olduğundan bahisle usulen red kararı verilmesi hukuka aykırı olmuştur. İlk derece mahkemesince icra dosyası incelenip varsa tebliğ evrakları da incelenerek, borçlu vekilinin itiraz dilekçesinin alacaklıya tebliğ edilmediğinin kesin olarak anlaşılması halinde, davanın süresinde olduğunun kabulü ile sonuca gidilmesi gerekir. Bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusu bu yönden haklı bulunmuş, işin esasına dair istinaf nedenleri ayrıca incelenmemiştir. Bahsi geçen sebeplerle, ilk derece mahkemesince dava şartlarına aykırı karar verildiği anlaşıldığından, istinaf başvurusunun bu yönden kabulü ile esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, ilk derece mahkemesince, talep halinde iadesine, 4-Davacı tarafından istinaf kanun yolu aşamasında yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle birlikte, İlk Derece Mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın, İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 01.07.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca karar kesindir.