Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/75 E. 2021/1375 K. 17.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/75
KARAR NO :2021/1375
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/10/2017
NUMARASI: 2014/662 Esas – 2017/744 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, süresi içinde taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 01.06.2010 tarihli kurumsal satış sözleşmesi imzalandığını, davalının sözleşmeyi 06.09.2013 tarihli ihtarname ile feshettiğini, bu feshin hukuka aykırı olduğunu, zira davalının 01.06.2010 tarihli olan ve belirsiz süreli hale gelen acentelik sözleşmesini herhangi bir haklı neden göstermeksizin ve üç aylık feshi ihbar süresine riayet etmeksizin ‘görülen lüzum üzerine’ feshettiğini, hukuka aykırı bu fesih nedeniyle davalının, müvekkilinin zararlarını tazminle yükümlü olduğunu, davalının fesih ihtarnamesinde dayandığı yedi gün önceden noter kanalı ile ihbarda bulunmak koşulu ile davalının bu sözleşmeyi her zaman tazminat ödemeden sona erdirebileceğine ilişkin sözleşmenin 29/C maddesinin TTK’nın acentelik sözleşmesi ile ilgili hükümlere aykırı olduğunu, yine TMK’nın 2. maddesi ve TBK’nın genel işlem koşullarını düzenleyen maddeleri gereğince sözleşmenin haklı bir sebep göstermeksizin yedi gün içinde feshedilmesinin hukuka uygun olmadığını, 29/C madde hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olduğunu ve dürüstlük kurallarına aykırı olarak müvekkilinin aleyhine, onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte bir hüküm olduğunu ve bu hükme dayanarak yapılan feshin geçersiz olduğunu, müvekkili tarafından çekilen 30.09.2013 tarihli cevabi ihtarnamede, uğranılan her türlü zararın tazmininin talep edileceğinin ihtar edildiğini, haksız fesih yüzünden müvekkilinin iş yerinde istihdam ettiği personelini işten çıkarmak zorunda kaldığını ve ihbar ve kıdem tazminatı olarak 16.410 TL ödemek zorunda kaldığını, bu miktarın dava tarihinden itibaren ticari faizi ile tahsilini talep ettiklerini, ayrıca davalının çeşitli isimler altında fatura kestiğini ve her ay müvekkilinin hakedişlerinden bu cezaları mahsup ettiğini, davalının defterlerini inceleyememeleri nedeniyle tarafların cari hesapları arasındaki farkların tam olarak bilinmediğini, bu nedenle belirsiz alacak davası açtıklarını, şimdilik 3.590 TL cari hesap alacağının tahsilini talep ettiklerini beyan ederek, sonuçta, 16.410 TL tazminatın ve 3.590 TL cari hesap alacağının temerrüt faizleriyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili, bilirkişi raporları alındıktan sonra verdiği 07.06.2017 tarihli dilekçesiyle dava dilekçesinde 3500 TL olarak istedikleri cari hesap alacağını 260.000 TL’ye çıkarmış ve harcını ikmal etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; belirsiz alacak davasının şartlarının bulunmadığını, taraflar arasında 01.06.2010 tarihinde bir yıl süreli bayilik sözleşmesi imzalandığını, müvekkili tarafından noterden gönderilen 05.06.2013 tarihli ihtarnamede davacının sözleşmeye aykırı tutumu nedeniyle son kez uyarıldığını, usule aykırı işlemler nedeniyle sorumluluğun davacıda olacağının bildirilerek davacının hukuka aykırı eylemlerini sona erdirmesinin talep edildiğini, bu işlem ve eylemlerin tekrarı halinde sözleşmenin derhal müvekkili tarafından haklı nedenle ve derhal feshedileceğinin bildirildiğini, bayilik sözleşmesinin haklı olarak feshedildiğini, davacının sahtecilik işlemleri yaptığını, bu işlemlerin abonelik sözleşmesini akdeden kişinin TC kimlik numarası ile nüfus cüzdan bilgilerinin uyuşmaması, işlemler sırasında sahte kimlik kullanılması, imzanın taklit olması gibi işlemler olduğunu ve açıkça hukuka aykırı bulunduğunu, bu işlemlerin bir taraftan müvekkilinin, diğer taraftan da abone olan tüketicilerin mağduriyetine yol açtığını ve müvekkilinin ticari itibarı ile marka algısına zarar verdiğini, davacının 2012 ve 2013 yıllarında yapmış olduğu işlemler nedeniyle almış olduğu sahtecilik cezaları toplamının 80.654,61 TL olduğunu, davacının 2012 yılında 323 adet, 2013 yılında 28 adet sahtecilik işlemi gerçekleştirdiğini, hatalı bilgi, hatalı işlem vb. kriterlerle sayısız müşteri şikayetine sebep olduğunu, özellikle 2013 yılı Haziran ve Ağustos aylarında abonelerden herhangi bir evrak almadan işlem güvenliğini tehdit eder şekilde işlemler yürüttüğünü ve abonelik işlemleri için kimlik fotokopisini veren bir abonenin imzasını taklit ederek 18 adet sahte abonelik sözleşmesi düzenlediğini, gerek yasaya gerekse sözleşmeye açıkça aykırı olan suç niteliğindeki eylemlerine devam ettiğinden davacının sözleşmesinin feshedilmesi zaruretinin hasıl olduğunu, davacının ayrıca hedeflerini hiçbir ay tutunamadığını, sözleşmenin feshinin TTK ve TBK hükümlerine uygun olduğunu, müvekkilinin sözleşmeyi haklı nedenle feshettiği için üç ay önceden bildirimde bulunma zorunluluğunun bulunmadığını, davacının işletmesinin olağan maliyetlerini de zarar olarak istediğini, müvekkilinin yaptığı destek ödemeleri nazara alındığında davacının hiçbir zararının bulunmadığını, hiç kimsenin hukuka aykırı işlem ve eylemine dayalı olarak hak kazanamayacağını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi, istinafa konu 02/11/2017 tarihli, 2014/1376 Esas 2017/763 sayılı ara kararında özetle; davacının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle davalının sözleşmeyi feshetmekte haklı olduğu, davacının tazminat talebinin yerinde olmadığı, cari hesap alacağını talep edebileceği, cari hesapta yer alan ceza kesintilerinin incelenmesi gerektiği, davalının davacıya kestiği cezalar incelendiğinde, yapılan ceza kesintilerinin sözleşmesel dayanağının bulunmadığı, davalının bu kesintileri yapamayacağı, dava tarihi olan 04.03.2014 tarihi itibariyle davacının davalı …’dan 259.821,63 TL cari hesap alacağının bulunduğu gerekçesiyle, sonuçta davanın kısmen kabulü ile bu cari hesap alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin taraflar arasındaki sözleşmenin feshinin haklı olduğu kararına katılmadıklarını, kararda davalı şirketin davacıya karşı Beyoğlu … Noterliğinin 29.05.2013 tarihli ve … yevmiye numaralı ihtarnamesiyle davacının üzerine düşen yükümlülüklere riayet etmediği, faaliyetlerini sözleşme ve yasaya aykırı olarak sürdürdüğü, ürün ve hizmetlere ilişkin işlemler ve abonelik işlemlerinde müşteri şikayetlerine sebebiyet verecek şekilde hatalı işlemler gerçekleştirdiği, bu tutumları ile sözleşmeye açıkça aykırılıkta bulunduğu ihtar edildiğini ve akabinde 06.09.2013 tarihinde Beyoğlu … Noterliğinin … yevmiye numaralı ihtarname ile sözleşmeyi feshettiğini ve müvekkilinin bu ihtarnamelere cevap vermemesinden dolayı feshin haklı olduğuna karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, ayrıca, söz konusu ihtarnamelerde müvekkilinin yaptığı iddia edilen sözleşmeye aykırılıklar ile ilgili olarak hiçbir somut verinin ne müvekkiline ne de ilk derece mahkemesine sunulduğunu, davalının genel geçer sebeplerle, somut verilere dayanmayan soyut iddialarla Ticaret Kanunun’da bahsedilen basiretli bir tacir gibi davranmadığını, Davalı …’nın müvekkilinin usulsüz işlem yaptığını ispatlayamadığını, zira davalının belirtiği ceza dosyalarında müvekkilinin beraat ettiğini, bazı dosyalarda ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, kaldı ki davalının da davacının bu dosyalardan ceza aldığını ispat edemediğini, ilk derece mahkemesinin tüm bunları gözardı ederek sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğine ilişkin tespitinin açıkça hukuka aykırı olduğunu, Davalı tarafından kesilen cezaların sözleşmede herhangi bir dayanağı olmadığı hususundaki tespitinin yerinde olduğunu, ancak alacaklarının ticari defterlerle sınırlı tutulması yönündeki tespiti kabul etmediklerini, davalı … tarafından davacı müvekkiline kesilen 577.546,21 TL tutarındaki cezaların sözleşmede herhangi bir dayanağı olmadığının tespit edildiğini fakat davacının defterlerinde görünen alacağın 259.821,63 TL olmasından bahisle, davalı …’dan olan alacağın bu miktarla sınırlı olması gerektiğinin rapor edildiğini, bu miktarın kendi defterleriyle sınırlı tutulması kararına katılmadıklarını, alacağın varlığının karşı tarafın sunduğu defterlerle de belirlenebileceğini, bu nedenle davalı …’dan alacaklarının davalı defterlerinde görülen 577.546,21 TL olması gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Bilirkişi raporundaki tespitlerin hatalı olduğunu, bu hatalı rapora dayalı olarak verilen kararın hukuken kabulünün mümkün olmadığını, bilirkişi raporunda müvekkili şirketin özellikle 29.05.2013 tarihli noter ihtarnamesinde davacıya sözleşmeye aykırılıkları gidermesi için son bir fırsat tanıdığını, aksi halde sözleşmeyi feshedeceğini ihtar ettiğini ve bu ihtarnamenin sözleşmenin 123. maddesine dayandığını ve haklı olduğunu, Bilirkişi raporunda davacının bu ihtarnameye herhangi bir itirazda bulunmadığını, müvekkili şirket tarafından kesilen cezaların çokluğu ve yüksekliği nazara alındığında, davacının bu cezaların uygulanmasına esas olacak şekilde aradaki sözleşmeye aykırı davrandığının anlaşıldığı, müvekkili şirketin anılan ihtarnameden yaklaşık üç ay sonra sözleşmeyi doğrudan doğruya feshettiğini, bu feshin TBK hükümlerine uygun haklı bir fesih olduğunu, davacının ceza uygulamasını gerektirir sözleşmeye aykırı davranışlarda bulunduğunu ve kendisine yapılan ihtara rağmen bu tutumuna son vermediğini, bu durumda müvekkili şirketin sözleşmeyi feshinin haklı olduğunu, bu nedenle davacının zararlarını tazmin talebinin dayanağı bulunmadığı şeklinde tespitler yapıldığını, müvekkili şirketin kestiği cezalara ilişkin olarak ise; davacının sözleşmeye aykırı davranışı halinde müvekkili şirketin sözleşmeyi sona erdirebileceğini ve 29/C maddedeki (15.000 USD) cezai şartı isteyebileceğini, buna rağmen davacının cari hesapta alacaklı çıkarılmasının haksız olduğunu, Sözleşmenin eki niteliğinde olan duyuru ve ceza prosedürlerinde uygulanacak ceza tutarları ve sözleşmeye aykırılık halinde hangi işleme hangi cezanın uygulanacağı hüküm altına alındığını, gerekçeli kararın aksine cezaların dayanağı olduğu dosya kapsamından anlaşıldığını, kaldı ki sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği sonucuna varan ilk derece mahkemesi ve bilirkişi raporunun gerekçesinin, davacı şirkete müvekkili şirket tarafından kesilen cezaların haksız bulunmasının çelişkili olduğunu, Sözleşmede yer alan delil anlaşması gereğince, davacı tarafın ticari defterlerine itibar edilemeyeceğini ve açılış-kapanış onayları bulunmayan ticari defterlerin sahibi aleyhine delil teşkil edeceği açık iken müvekkili şirket aleyhine hüküm tesis edilmesinin usule, yasaya ve Yargıtay içtihatlarına aykırı nitelikte olduğunu, sözleşmede yer alan delil sözleşmesinin geçerli olup olmadığı dahi tartışılmadan ve bu hususta herhangi bir gerekçelendirme yapılmadan, aynı zamanda delil sözleşmesine rağmen neden karşı tarafın ticari defterlerinin esas alınıp müvekkili şirketin defterlerinin esas alınmadığı açıklanmadan eksik inceleme ile hatalı bir karar tesis edildiğini ve işbu hususun bozma sebebi olarak değerlendirilmesi gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının hukuka aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davacı tarafından, davalı ile aralarındaki 01.06.2010 tarihli kurumsal satış ortaklığı sözleşmesinin davalı yanca haksız feshine dayalı olarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere, işten çıkarılan personel için kıdem ve ihbar tazminatı olarak ödenen taplam 16.410 TL ile cari hesap alacağı için şimdilik 3.590 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsili istimli açılan davada, ilk derece mahkemesince davanın yargılama aşamasında artırılan tutar üzerinden kabulü yönünde hüküm kurulduğu, karara karşı taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır. İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
İstinaf incelemesi için mahkememize gelen dava dosyası 2018/347 Esas numarasını almıştır. Anılan dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, Mahkememizden verilen 23.11.2018 tarih ve 2018/347 Esas – 2018/1395 sayılı karar sayılı hükümle, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir. Mahkememizin bu hükmüne karşı, her iki taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 18.11.2020 tarihli, 2020/4828 Esas – 2020/5188 sayılı ilamıyla, mahkememizin anılan hükmü bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamında; “…hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir. 1-6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesiyle, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını düzelterek yeniden esas hakkında karar vereceği düzenleme altına alınmıştır. Bu durumda, ilk derece mahkemesi kararını eksik ya da hatalı bulan veyahut davanın esası hakkında farklı gerekçelerle bir karar verilmesi gerektiğine hükmeden bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp, esas hakkında yeniden hüküm kurması gerekmektedir. Aksi hal 6100 sayılı HMK ile benimsenen istinaf sistemine aykırılık oluşturacağı gibi, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi gerekçeleri arasında çelişki oluşmasına da sebebiyet verebilecektir. Somut davada ilk derece mahkemesince, davalı tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği, ancak davacıya fatura edilen ceza kesintilerinin sözleşmede bir dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle asıl ve ıslahla açılan davanın kabulüne karar verilmiştir. Taraf vekillerince yapılan istinaf başvurusunu inceleyen bölge adliye mahkemesince, tarafların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş ise de, kararda, ilk derece mahkemesinden farklı gerekçelere de yer verildiği anlaşılmaktadır. Zira bölge adliye mahkemesi kararında, davacıya kesilen cezaların sözleşme hükümlerine göre dayanağı bulunduğu ancak, davalının kestiği faturaların ve dayanaklarının sunulmadığı şeklinde gerekçeye yer verilmiş, ilk derece mahkemesi kararında belirtilen şekilde bir gerekçeye yer verilmemiştir. Bu durumda, bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak, esas hakkında yeniden hüküm kurulması gerekirken başvurunun esastan reddine karar verilmesi doğru olmayıp, bölge adliye mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir. 2.Kabule göre de, bölge adliye mahkemesince, davalı tarafından sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığı hususunda karar yerinde tartışma yapılıp gerekçe gösterilmeden sonuca varılması doğru olmadığı gibi her iki tarafın defterleri arasındaki farklılığın gerekçelerini ortaya koyacak şekilde hükme ve denetime elverişli bir rapor alınmadan karar verilmesi dahi doğru olmamıştır. 3.Bozma neden ve şekline göre, taraf vekillerinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA…” karar verilmiştir. Yargıtay bozma ilamı izerine mahkememizce HMK’nın 373. maddesi uyarınca duruşma açılarak taraf beyanları alınmış, usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir. Uyulan Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda yeniden yargılama yapılmıştır. Bozma ilamı doğrultusunda, taraf defterlerinin karşılıklı olarak incelenmesine karar verilmiştir. Öncelikle davacının ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi için İzmir Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılarak bilirkişi incelemesi yapılmış ve rapor alınmıştır. Talimat mahkemesinden rapor geldikten sonra oluşturuluna 09.06.2021 tarihli ara kararıyla, bilirkişiden istenilen hususlar ayrıntılı olarak gösterilmek suretiyle, davalının ticari defter ve kayıtları ile defterlerin dayanağı olan kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmış ve 13.09.2021 tarihli rapor alınmıştır. Bu raporda, davalı kayıtlarında 2010 yılından davanın açıldığı 2014 yılına kadar, davalı tarafından davacıya toplam 713.147,40 TL tutarında kesinti ve ceza faturaları düzenlendiği, bu ceza ve kesinti faturalarının 252.877,00 TL’lik kısmının davacı kayıtlarında yer almadığı, 460.270,04 TL’lik kısmının ise davalı defterlerinde kayıtlı olduğu belirlenmiştir. Bu tespitler, talimat yoluyla davacı defterleri üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan raporla da uyumludur. Yine 13.09.2021 tarihli raporda, davalının davacıya kestiği ceza ve kesinti faturalarının dayanak belgelerinin davalı tarafından sunulamadığı, sunulan belgelerin tutar içermediği ve faturalarla bağlantısının anlaşılamadığı belirtilmiştir. Yargıtay tarafından bozulan kararımız gerekçesinde de belirtildiği üzere; Tarafların kabulündeki 01.06.2010 tarihli kurumsal satış ortaklığı sözleşmesinin prosedürlere ve standartlara uygunluk başlığı altında düzenlenen 7. maddesinin b bendinde, davacının sözleşme faaliyetlerinde davalı tebliğlerine, talimatlarına, duyurularına emirlerine, standart ve yönetmeliklerine aynen riayet edeceği ve herhangi bir sebeple bunlara aykırı hareket etmeyeceği, e bendinde davacının davalının bildirmiş olduğu tebliğler, talimatlar, duyurular, emirler, standart ve yönetmeliklere uygun olarak, abonelik alan bir abonenin hattının açılabilmesi için davalının uygun gördüğü evrakları tam ve eksiksiz olarak almak evrakların doğruluğunu kontrol etmek ve aboneye verilecek diğer hizmetleri de vermek zorunda olduğu, yine sözleşmenin 40. maddesinde davalı tarafından uygulamalara ilişkin işlemlerin prosedürler ile ilgili zaman zaman bildirilecek hususlar ve değişiklikler sözleşmenin eki olarak kabul edileceği ve davacı tarafından aynen uygulanacağının hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır. Sözleşmenin prim kesintisi cezai şart ve para cezası başlıklı 30. maddesi 30.1.1. bölümünde davacının işbu sözleşme ile ekleri kapsamındaki yükümlülüklere aykırı hareket etmesi, yükümlülüklerini hiç yada gereği gibi yerine getirmemesi halinde davalının davacıya tahakkuk etmiş fakat henüz ödenmemiş ve veya tahakkuk edecek primlerinden her türlü kesinti yapma hakkına sahip olduğu, 30.3.1 bölümünde davalının davacı işyerinde yaptığı, yaptırdığı denetimlerde vaya müşteri şikayetleri sonucunda davacının davalı tarafından bildirilen prosedüre (abonelik, müşteri hizmetleri , bayi, kurumsam satış ortağı yönetim,fraud vb.) aykırı davrandığının aktivasyon veya tahsilat yetkisini kötüye kullandığının ya da iş hacmine göre yeterli miktarda SIM kart paketi, kontör yükleme kartı ve diğer davalı ürünlerini bulundurmadığının tespit edilmesi halinde davalı tarafından fatura edilen miktarda para cezasını davalının bildirdiği süreç içerisinde ödemeyi kabul beyan ve taahhüt ettiği, davalının uygun göreceği cezayı davacının priminden mahsup edebileceği veya davacıdan ödeme yapmasını isteyebileceği şeklinde hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır. Davalı tarafından sunulan ve sözleşmeye aykırılık halinde hangi işleme hangi cezanını uygulanacağına dair yazışma ve duyurular, sözleşmenin yukarıda yer verilen hükümleri uyarınca sözleşme eki olarak kabulü gerekir. Bu hükümler uyarınca davacıya kesilen cezaların sözleşmede hüküm bulunmaması nedeniyle dayanaksız olduğu yönündeki bilirkişi görüşü yerinde olmamakla birlikte; davalı kestiği ceza ve kesinti faturalarının somut olaylarını gösteren dayanaklarını sunmamıştır. Ayrıca davacının kabülünde olmayan ceza faturalarını davacıya tebliğ ettiğini ve fatura içeriklerini de kanıtlamayamamaktadır. Yargıtay bozma ilamından sonra alınan ve yukarıda açıklanan bilirkişi raporuna göre de davalının ceza ve kesinti faturalarının dayanak kayıtlarının bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Taraflar arasında davalının defterlerinin münhasır delil olduğuna ilişkin anlaşma, ticari defterlerde yazılan her şeyin mutlak olarak kabul edileceği anlamına gelmez. Davalı ticari defterlerine işlediği faturaların somut dayanaklarını da gösterip haklı ceza kestiğini her bir somut olay için ayrı ayrı kanıtlamakla yükümlüdür. Beyanlarda geçen savcılık soruşturmaları bu savunmayı kanıtlamaya yeterli değildir. Davalı davacıdan hizmet almadığını savunmamakta ancak davacının alacağını, kestiği ceza ve kesinti faturalarına mahsuben ödemekten kaçınmaktadır. Bu durumda ispat yükünün davalıda olduğu anlaşılmakta olup, davalı taraf ceza futaralarına ilişkin her bir somut vakıayı ortaya koyup dayanakları ile ispat edemediğinden ispat yükünü yerine getirmemiştir. Davalı vekili bu konuda belgeleri dosyaya sunduğunu bildirmiş ise de yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda alınan raporda değerlendirildiği üzere, sunulan belgelerle ceza ve kesinti faturaları arasında bağlantı kurulamamıştır. O halde davacının 259.821,63 TL hizmet bedeli alacağı bulunduğuna dair İDM kararı sonucu itibariyle isabetli olup davalı vekilinin istinaf başvurusu yerinde değildir. Davacının artırım talebi doğrultusunda hakediş bedeli alacağının kabulüne karar verildiğine göre ve mahkemenin talepten fazlasına karar veremeyeceği de dikkate alındığında, davacının istinaf başvurusu da yerinde görülmemiştir. Davacı vekili istinaf aşamasında HMK’nın 107. maddesi uyarınca talep artırımı yapmak istediğini belirterek harç ikmali konusunda süre verilmesini istemiş ise de davacının HMK’nın 107. maddesi uyarınca talebini artırma hakkını ilk derece aşamasında kullandığı, bundan sonra ancak ıslah yoluna gidilebileceği, ancak istinaf aşamasında ıslahın mümkün olmadığı anlaşıldığından, davacının talebin artırılması ve harç ikmali konusundaki taleplerinin reddine karar verilmiştir. Tacir olan davacı, kendi defterlerinde kayıtlı olandan fazla alacağı bulunduğunu kanıtlamakla yükümlüdür. Defterlerine kaydettiği davalının ceza ve kesinti faturalarına karşı süresinde itiraz ettiğine dair bir iddiası bulunmadığı gibi buna dair bir belge de dosyada yoktur. Yargıtay bozma ilamında, sözleşmenin feshindeki haklılık durumunun ortaya konulup gerekçesinin gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Davacının cari hesaptaki bakiye alacağı yönünden fesihteki haklılık durumunu tartışmaya esasen gerek bulunmamaktadır. Yani, davacı, cari hesaptaki alacağının davalı tarafından kesilen ve davacının kabulünde olmayan ceza ve kesinti faturaları nedeniyle ödenmediğini iddia ederek cari hesaptaki bakiye alacağının tahsilini istemiştir. Bu talep, sözleşmenin feshine bağlı olmadığı gibi feshin haklı veya haksız olmasından da etkilenmez. Davalı taraf, davcının defterlerinde kayıtlı olmayan ceza ve kesinti faturalarının dayanak vakıalarını açıklayıp, belgelendirip ispat edemediğinden, davalının bu faturalarının haksız olduğu benimsenmiş ve davacının bakiye cari hesap alacağı yönünden dava kabul edilmiştir. Sözleşmenin feshindeki haklılık durumu; davacının haksız fesih yüzünden iş yerinde istihdam ettiği personelini işten çıkarmak zorunda kaldığı, bunlara ihbar ve kıdem tazminatı olarak 16.410,00 TL ödemek zorunda kaldığı gerekçesiyle talep ettiği 16.410,00 TL açısından önem arz etmekte ise de dava dilekçesindeki bu 16.410,00 TL’lik tazminat talebi yönünden ilk derece mahkemesince hiçbir hüküm verilmediği halde davacının bu hususu istinaf sebebi yapmadığı anlaşılmaktadır. HMK’nın 355. maddesi uyarınca, kamu düzenine ilişkin hususlar istisna olmak kaydıyla, istinaf incelemesi taraflarca ileri sürülen istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılır. Kararın istinafa konu edilmeyen kısımları yönünden, karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğar. Somut olayda da 16.410,00 TL’lik maddi tazminat talebi hakkında ilk derece mahkemesinin bir karar vermemesine rağmen davacı taraf bu hususu istinaf konusu yapmadığından, bu tazminat kaleminin istinaf mahkemesince incelenip karara bağlanması artık mümkün olmadığından, bu hususta hüküm verilmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, Yargıtay bozma ilamı sonrasında HMK’nın 373.maddesi uyarınca yapılan duruşmalı inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; Her iki taraf vekillerinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemekle birlikte, mahkememizin Yargıtayca bozulan kararı, Yargıtay bozma ilamındaki gerekçeler ve mahkememizce yeniden yapılan tahkikat işlemleri doğrultusunda karar gerekçesinin düzeltilmesi gerektiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davacının cari hesap alacağı talebinin kabulüyle 259.821,63 TL alacağın, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal temerrüt faiziyle birlikte, davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 2-Davacının haksız fesih iddiasına dayalı olarak dava dilekçesinde talep ettiği 16.410,00 TL maddi tazminat yönünden ilk derece mahkemesince bir hüküm verilmediği, hükmün davacı tarafından bu yönüyle istinaf edilmediği, bu konuda davalı yararına usuli kazanılmış hak oluştuğu anlaşıldığından, davacının bu maddi tazminat talebi hakkında istinaf aşamasında bir karar verilmesine yer olmadığına, 3-Alınması gerekli 17.748,40 TL harçtan dava açarken peşin alınmış olan harç tamamlama suretiyle yatırılan toplam 4.720,55 TL’nin mahsubu ile bakiye 13.027,85 TL harcın davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından ilk derece yargılaması aşamasında harcanan 7.446,15 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacı taraf kendisini dava ve duruşmalarda vekili ile temsil ettirdiği anlaşılmakla, iş bu hükmün verildiği tarihte yürürlükte olan AAÜT gereğince hesaplanan 21.539,30 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davacının gider avansından artan bakiyesinin, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 6-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden; a-Davacı tarafça yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı tarafından yatırılan 35,90 TL peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, b-Davalı tarafça yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı tarafından yatırılan toplam 4.499,10 TL istinaf nispi peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, davalıya iadesine, c-İstinaf incelemesi duruşmalı yapıldığından ve birden fazla duruşma icra edildiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT’deki esaslara göre berilenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, d-İstinaf incelemesi duruşmalı yapıldığından, AAÜT’deki esaslara göre berilenen 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, e-Kararımızın niteliğine göre, taraflarca yapılan istinaf giderlerinin kendilerinin üzerinde bırakılmasına, 7-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; Taraf vekillerinin ve davacı şirket yetkilisinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açık olmak üzere ve oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 17/11/2021
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.