Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/646 E. 2021/842 K. 24.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2021/646
KARAR NO : 2021/842
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/11/2020
NUMARASI: 2020/272 E.2020/572K.
DAVANIN KONUSU: Tespit
Taraflar arasında görülen tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle asıl ve birleşen davaların reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, asıl davadaki dava dilekçesinde özetle; davalı bankanın müvekkili şirketin maliki olduğu İstanbul ili … ilçesi … mahallesi … pafta … ada … parselde kayıtlı taşınmazlar üzerinde 44.500.000,00 USD bedelli 2. dereceden yabancı para ipoteği tesisi için 11/03/2015 tarih … yevmiye numaralı ipotek resmi senedi imzalandığını ve ipoteğin tescil edildiğini, davalı banka ile dava dışı üçüncü kişi … arasında ipotekle teminat altına alınacak herhangi bir kredi sözleşmesi akdedilmediğini, resmi senette hangi kredi sözleşesinden doğan alacağın yabancı para ipoteği ile teminat altına alınmak istendiğinin belirtilmediğini ve akdedilen kredi sözleşmesin tarihine veya numarasına dahi atıf yapılmadığını, resmi senedin yabancı para ipoteğinin kurulmasına ilişkin prensiplere aykırı olarak düzenlendiği gibi tamamen gerçek dışı ve hiçbir somut kanıta dayanmayan ifadeler ile resmi senedin TMK’nın 851/2. maddesinde aranan şartlara aykırı düzenlendiğini, ipotek tesis tarihinde taşınmazın maliki olan … A.Ş. tarafından … yabancı para ipoteği kurma yetkisi verilmemiş olduğunu, düzenleme şeklinde vekaletnamede geçen “dilediği bedel” kelimesinin yabancı para ipoteğini kapsamayacağını, bu nedenle resmi senedin davacı şirket açısından hükümsüz olduğunu, … Beşiktaş … Noterliğinin 24/07/2014 tarih, … yevmiye numaralı düzenleme şeklinde vekaletnamede vekil eden sıfatı ile imzasının bulunduğunu, …’nun böyle bir iradeyi açığa vurabilmesi için temsilcisi olduğu davacı şirket yönetim kurulu üyesi ….’nın bu doğrultuda bir karar almış olması gerektiğini, yönetim kurulu tarafından bu yönde bir karar alınmadığından …’nun somut olayda yetkisiz temsilci sıfatı ile imza attığını belirterek, 31/07/2014 tarih 8270 yevmiye numaralı resmi senedin HMK’nın 106. maddesi uyarınca hukuka aykırı olduğunun ve yabancı para ipoteği tescilinin HMK’nın 106. maddesi uyarınca yolsuz olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; müvekkili banka ile davacı arasında akdedilen genel kredi sözleşmelerine istinaden dava dışı ….’ye USD cinsinden krediler kullandırıldığını, bu kredilerin teminatı olarak mülkiyeti davacıya ait İstanbul ili … İlçesi … Mah. … pafta … ada … parselde bulunan taşınmaz üzerine 31/07/2014 tarihinde davalı … lehine 1. derece 145.000.000,00 USD ve 11/03/2015 tarihinde 2. derece 44.500.000,00 USD limitli ipoteklerin tesis edildiğini, davacının müvekkili banka ile dava dışı üçüncü kişi …. arasında ipotek ile teminat altına alınacak herhangi bir kredi sözleşmesi akdedilmediği yönündeki iddialarının gerçeği yansıtmadığını, anılan ipotek resmi senedinin eski maliki … A.Ş. adına Beşiktaş …. Noterliğinin 09/03/2015 tarih ve … sayılı vekaletnamesi ile … tarafından akdedildiğini, anılan vekaletnamenin ise hem … A.Ş. temsilcisi hem de … temsilcisi … tarafından akdedildiğini, ipotek tesis tarihinin 31/07/2014 olduğunu, bu tarihe kadar hem … A.Ş.’yi temsil eden … hem de …..’yı temsil eden … bu yetkiler çerçevesindeki temsile yönelik yetkilerini aynen koruduklarının ticaret sicil kayıtlarından anlaşıldığını, ipotek veren şirketin esas sözleşmesinin ”Amaç ve Konu” başlıklı kısmının 3.5. maddesinde, şirketin taşınmazları üzerine her türlü ipotek tesis edilebileceğine yönelik açık hüküm bulunduğunu belirterek, öncelikle davanın usulden reddine, mahkememizin 2020/273 esas sayılı dosyasının iş bu dosya ile birleştirilmesine, davanın kötü niyetle açılmış olduğu ve hukuki dayanaktan yoksun olduğundan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen 2020/273 E sayılı davanın davacısı … vekili tarafından davalı … aleyhine açılan davanın dava dilekçesinde özetle; esas davaya ilişkin dava dilekçesindeki benzer nitelikte beyanda bulunarak dava dışı …nin davalı bankadan kullanmış olduğu kredi borcunun teminatını oluşturmak adına davalı bankanın davacı müvekkili şirketin maliki olduğu taşınmazlar üzerinde 145.000.000,00 USD bedelli 1. dereceden yabancı para ipotek tesis etmek istediğini ve bu doğrultuda 31/07/2014 tarih 8270 yevmiye numaralı ipotek resmi senedi imzalandığını ve tescil edildiğini belirterek 31/07/2014 tarih … yevmiye numaralı resmi senedin HMK’nın 106 maddesi uyarınca hukuka aykırı olduğunun tespiti ile tapuda davacı adına kayıtlı taşınmaz üzerinde kurulan yabancı para ipoteği tescilinin HMK’nın 106 maddesi uyarınca yolsuz olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen davanın davalısı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın 31/07/2014 tarih ve … yevmiye numaralı resmi senedin kendi açısından hükümsüz olduğu iddiasının geçersiz olduğunu, vekil … tarafından imzalanan resmi senedin vekile verilen yetkiler kapsamında belirtilen “dilediği bedel” ifadesi kapsamında geçerli olduğunu, anılan ifadenin TL ya da USD cinsinden ipotek tesis edebilme yetkisini içerdiğini, davacının …’nun temsil yetkisini aştığı, yetkisiz temsilci sıfatı ile hareket ettiği iddiasına karşılık davacının yetkisiz temsil ile alakalı 2014 yılından bu yana hiçbir iddianın bulunmadığını, aksine taşınmaz malikinin yetkisiz hareket edildiği taşınmaz üzerine 1. derece ipotek kurulduktan sonra tekrar ipotek tesis ettirildiğini, bu sebeple yetkisiz temsil gibi bir durumun bulunmadığını, davacının yönetim kurulu kararı, genel kurul kararı olmaması sebebi ile ipoteğin geçersiz olduğuna ilişkin yönelik iddialarının geçersiz olduğunu, ipotek veren şirketin esas sözleşmesinin Amaç ve Konu başlıklı kısmının 3.5. maddesinde şirketin taşınmazları üzerine her türlü ipotek tesis edilebileceğine yönelik açık hüküm bulunduğunu, davacının iş bu davayı açmakta kötü niyeti bulunduğunu, icra takibinin durdurulmasını amaç edindiğini belirterek davanın öncelikle usulden reddine, hukuki ve fiili bağlantı bulunduğu iddia edilen mahkememizin 2020/272 esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine, davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tespit davası 6100 sayılı HMK’nun 106. md.’sinde düzenlenmiş olup, 106 md. de ‘1-Tespit Davası yolu ile mahkemede bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının yada yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. 2- Tespit davası açanın kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. 3- Maddi vakıalar tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.’ hükmü yer almaktadır. Buna göre tespit davası davacı tarafın bir hukuki ilişkinin varlığı, yokluğu veya içeriğinin belirlenmesi hakkında tespit hükmü elde etmek amacıyla açtığı davadır. Tespit davası ile sadece taraflar arasındaki hukuki ilişkinin varlığı, yokluğu yada tereddütlü içeriği tespit edilir. Kanunda belirtilen haller dışında tespit davası açmak isteyen davacı eda davası ile inşaai davalardan farklı olarak korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğunu açıkça ispat etmek zorunluluğu altınadır. Gerek öğretideki görüşler gerekse de Yargıtay uygulamalarına göre tespit davası açılmasında hukuki menfaatin varlığı şu üç şartın varlığına bağlıdır. Birincisi davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalıdır. İkincisi bu tehdit davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalıdır. Üçüncüsü ise verilecek tespit hükmünün bu tehditi ortadan kaldırmaya elverişli etkisi bulunmalıdır. Ayrıca kural olarak eda davası açılması mümkün olan hallerde davacının tespit davası açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunması şarttır. Hukuki yararın varlığının kabulü için ise talepte bulunanın hakkının tehlike altında bulunması ve verilecek bu tespit kararının bu tehlikeyi bertaraf edici nitelikte bulunması gerekmektedir. Somut olayda davada ve birleşen davada ipotek resmî senedinin hukuka aykırılığının/geçersizliğinin ve hukuka aykırı/geçersiz resmî senede istinaden yapılan tescilin yolsuzluğunun tespiti için eda davası [ipoteğin kaldırılması (ipoteğin fekki)] açılması mümkündür. Yani tespit istemine konu hukuksal durumun varlığı eda davası içerisinde zaten zorunlu olarak değerlendirilip sonuçlandırılacaktır. Dava ile erişilmek istenilen amaç aynı güvenle fakat daha basit bir yol ile gerçekleşebilecek ise o konuda dava açılmasında hukuki bir yarar yoktur. Aynı şekilde eda davası açılabilecek hallerde tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Hukuki yarar HMK 114 -h md. gereği dava şartıdır. Hakim önüne gelen bir davada dava şartlarının mevcut olup olmadığını re’sen gözetecektir. Tüm bu sebeplerden dolayı davacının eda davası açabilecek iken tespit davası açmakta hukuki yararının olmadığı, davada ve birleşen davada dava şartlarından olan hukuki yararın bulunmaması …” gerekçesiyle, asıl ve birleşen davaların, hukuki yarara ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine, karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davadaki iddialarını tekrarlamış ve bir güven kurumu olan davalı banka tarafından yabancı para ipoteği kurulabilmesi için kanun koyucunun aradığı resmi şekil şartlarına uyulmadığını, yine kanun koyucunun yabancı para ipoteği için aradığı belirlilik ve somutluk ilkesi göz ardı edilerek tapuda yolsuz tescil işlemleri yapılarak ipotek tesis edildiğini, yolsuz tescil hukuken yok hükmünde olmadığını, bu yokluğun ise tespit davasına konu olacağının da izahtan vareste olduğunu, Davaya konu yolsuz yabancı para ipoteğine ait resmi senetler ve sözleşme incelendiğinde, usule uygun işlem yapılmaksızın tapuya ipotek tescil işlemleri yapıldığının, davalı yanca 44.500.000,00 USD ipotek işlemi için herhangi bir sözleşme akdedilmemiş olup bu durumun da başlı başına bir yolsuzluk ve yokluk sebebi olduğunun anlaşılacağını,Davacı müvekkili şirketin yönetim kurulu tarafından yabancı para ipoteği ile üçüncü kişinin borcuna teminat verebileceğine ilişkin bir karar bulunmadığını, yolsuz tescil edilen ipoteğin niteliği ve miktarı dikkate alındığında, resmi senetin imzalanabilmesinin genel kurul kararının varlığına bağlı olduğunu, bu yönde bir genel kurul kararı bulunmadığını, Beşiktaş Tapu Müdürlüğü nezdinde yapılan iki ayrı resmi senedin de davacı müvekkili şirket yönünden hükümsüz olduğunu, müvekkili şirket tarafından yabancı para ipoteği tesis edilmesine ilişkin bir icazet bulunmadığını veyahut yetkilendirme yapılmadığını, …’nun da temsil yetkisini aştığını ve yetkisiz temsilci sıfatı ile hareket ettiğini, davacı müvekkili şirkete ait esas sözleşmesinde üçüncü kişi lehine teminat verebileceği, ipotek tesis edebileceğine ilişkin hüküm bulunmadığını,Eldeki davanın açılmasında müvekkili şirketin korunmaya değer ve tehlikeye pek yakın hukuki yararının olduğuna işaret edildiğini ve bu halde de tespit davası ikame edilebileceğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına, asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl ve birleşen davalar, HMK’nın 106.maddesi uyarınca açılmış tespit davalarıdır. Esas dosyada ipotek resmi senedinin geçersiz olduğunun ve geçersiz resmi senede istinaden yapılan tescilin yolsuz olduğunun tespiti; birleşen davada ise farklı taşınmaza ilişkin ipotek resmi senedinin geçersiz olduğunun ve bundan dolayı tapuda davacıya ait taşınmaz üzerinde kurulan yabancı para ipoteği tescilinin yolsuz olduğunun tespitinin talep edildiği anlaşılmaktadır.Asıl ve birleşen davalar açısından ilk derece mahkemesince, yukarıdaki gerekçe ile hukuki yarar yokluğundan usulden ret kararı verilmiş; bu karara karşı, asıl ve birleşen davaların davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacının dava tarihi itibariyle bahsi geçen taşınmazlar üzerindeki ipoteğin yolsuz olduğu iddiasına dayalı olarak terkin talepli inşai davası açması mümkündür. Yargıtay 11. HD 2015/7384 E 2016/1268 K 10.02.2016 T. ve aynı dairenin 2015/9461 E 2015/9524 K 28.09.2015 T emsal karar içerikleri de gözetildiğinde; Medeni Usul Hukuku’nda davacının mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir dava açılabilmesi için, bu davayı açmakta veya hukuki korunma istemekte haklı bir yararının bulunması gerekir. Tespit davasında, sadece tespit hükmü verilebilir. Tespit davasında verilen karar ile hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir. Diğer bir anlatım ile davalının varlığını inkar ettiği ilişkinin var olduğu veya yokluğunu inkar ettiği hukuki ilişkinin yok olduğu hükme bağlanır. Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir. Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkar ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır. İşte davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehditle karşı karşıya olması gerekir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar. Bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 22.05.2013 gün ve 2013/22-561 E., 2013/733 K. sayılı kararında da benimsenmiştir. Davacının tespit davası ile istediği hukuki korunma, diğer dava çeşitlerinden biri ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının o konuda tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur (Kuru/ Arslan/ Yılmaz- Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, 22. baskı, s.274) Somut olayda salt tespit hükmü alınması, davacıya istediği hukuki korumayı sağlamayacaktır. Çünkü, tespit hükmü alsa bile davacının, ayrıca ipoteğin fekki davası da açması da gerekecektir. Yapılan açıklamalar ışığında, davacının yolsuz tescilin terkini talepli inşai dava, diğer bir deyişle ipoteğin fekki davası olanağı varken, ilk derece mahkemesi kararında da isabetle belirtildiği üzere, tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmamaktadır.Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve kararı isabetli olup davcı tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden, asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,5-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 24.06.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.