Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/564 E. 2023/792 K. 03.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/564
KARAR NO: 2023/792
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 22/10/2020
NUMARASI: 2019/623 Esas – 2020/621 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davalıya ait mamüllerin satış, pazarlama ve dağıtım işi ile ilgili faaliyette bulunmak amacıyla kurulduğunu, davalı şirketin ise … marka ürünlerinin sahibi, üreticisi ve pazarlayıcısı olduğunu, müvekkilinin sözleşmedeki şartları inceleyip … distribütörlük sözleşmesini imzalayarak Mersin distribütörü olarak atandığını, ancak zaman içerisinde davalı şirketin faaliyetin yürütülmesinde üstlendiği sorumlulukları yerine getirmediğini ve birçok engellemelerde bulunduğundan sözleşmelerin ifasının imkansız hale gelmesi nedeniyle taraflarınca feshedildiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 219.000 USD ürün ve hizmetlerinin satış, dağıtım ve pazarlama hakkı bedeli, davalının 18 ve 19 distribütörlük belgesinde sözleşmeye aykırı olarak dava konusu mal ve hizmetlerin sözleşme süresi içerisinde satışı nedeniyle ödenmeyen komisyon bedeli alacağının şimdilik 1.000 TL sinin, 336.297 USD ve 150.489,64 TL yatırım ve reklam giderleri alacağının, dava konusu sözleşmelerin ifasının imkansız hale gelmesi ve taraflarınca feshi nedeniyle bakiye sözleşme süreleri içerisinde bilirkişi incelemesi ile belirli hale gelecek mahrum kalınan kar bedelinin şimdilik 1.000 TL sinin, 297.500 TL bayilere ödenen zarar ve alacağın müvekkili tarafından davalıya ve bayilere ödeme, yatırım ve ihtar tarihlerinden itibaren kısa vadeli banka kredisi faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; öncelikle taraflar arasındaki vaki sözleşmenin yetkili Mahkemeler ve İcra Müdürlükleri başlıklı 16. maddesinde yetki sözleşmesinin yer aldığını, taraflar tacir olduğundan sözleşme ile belirlendiği üzere davanın İstanbul Merkez Mahkemelerinde açılması gerekirken Mersin Mahkemelerinde açılmış olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının müvekkili şirket aleyhine ikame ettiği davaya konu talepler için, daha önce 26.03.2009 tarihinde Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/101 Esas sayılı dosyası nezdinde dava açtığını, söz konusu dosyanın derdest olup istinaf incelemesi talebiyle Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderildiğini, davacının derdest olan dava ile aynı neden ve taleplerle ikame ettiği davayı açmasında hiçbir hukuki yararı bulunmamadığını, ayrıca davacının iddialarının zamanaşımına uğradığını, söz konusu taleplerin Mahkeme tarafından kabul edilmesinin mümkün olmadığını, mahkemece acente hükümlerinin uygulanması gerektiğini, gerek mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu 126/4. Maddesi, gerekse 6098 sayılı TBK’nın 147/5. Maddesi uyarınca acentelik sözleşmelerinden kaynaklanan alacakların 5 yıl olduğunu, davacının davasını 17/04/2019 tarihinde açtığını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, nitekim Mersin 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/101 E. ve 2019/75 K. sayılı ilamında da 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan, davacının taleplerinin reddine karar verildiğini, taraflar arasında bulunan sözleşmenin davacı tarafından haksız olarak feshedildiğini, müvekkili şirketin komisyon oranlarını yeniden düzenlemesinin sözleşmenin müvekkil şirkete verdiği bir hakkın kullanılmasından ibaret olduğunu, davacı tarafından yapılan abonelikler hakkında teknik destek verilmediği ve davacı tarafından abone ön aktivasyonu için müşteri bilgilerinin girildiği ara yüz ekranın kapatılarak davacı faaliyetlerine engel olunduğuna dair iddiasının hiçbir dayanağı bulunmadığını belirterek, davanın yetkisizlik, derdestlik ve zamanaşımı yönünden usulden reddine, ayrıca maddi ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Buna göre, Tek Satıcılık sözleşmesinin ana unsuru “münhasırlık” özelliğidir. Üreticinin mallarını belirli bir bölgede tekel şeklinde satmak üzere, tek satıcıya göndermeyi üstlendiği, tek satıcının da kendisine gönderilen malların sürümünü artırmak için kendi adına ve hesabına faaliyette bulunduğu sözleşmedir. Sözleşmenin ne olarak isimlendirildiğinden ziyade içeriğinde ne yazıldığının dikkate alınması gerekmektedir, zira sözleşmeye niteliğini veren unsur satıcıya satış tekeli tanınmasıdır. Satış tekelinden bahsedebilmek için satıcının bölgesinde üçüncü kişilere hiçbir şekilde satış yetkisi verilmemesi yani satış hakkının yasaklanması gerekmektedir. Davaya konu sözleşmeler bu tanım kapsamında incelendiğinde, sözleşmelerin 4. maddesinde “… işbu sözleşme ile bölge içinde yetkili satıcı olarak hareket etmek ve ürün hizmetleri münhasıran bölge içinde bayilere ve müşterilere pazarlamak, satmak, dağıtmak ve sağlamak ve ürün ve hizmetler ile ilgili olarak verilecek kurulum, bakım ve destek tedarikçisi olmak üzere distribütörü tayin etmeyi ve distribütör de bu sözleşme ile …’nin yaptığı bu tayini kabul eder, … bölgede distribütör haricinde işbu sözleşmenin ek 1’de belirtilen sayıda distribütör tayin etme yetkisine sahiptir. … bölgede distribütör haricinde ek 1’de belirtilen sayıdan daha fazla distribütör tayin etmeyeceğini kabul, beyan ve tahhüt eder.”denildiği görülmektedir. Bu madde içeriğine bakıldığında maddede geçen münhasıran ibaresinden bayiye/distribütöre o bölge içinde tekel şeklinde satış yetkisi verildiği sonucuna varılamayacağı, madde içerğinden distribütöre münhasıran kendi bölgesi içinde satış yetkisinin verildiğinin ve distribütörün bu bölgenin dışına çıkamayacağının anlaşıldığı, sözleşmenin 5/4. maddesindeki distribütörün bölge dışından sipariş almaya çalışmayacağına dair ifade de dikkate alındığında, bu hususun bir tekel hakkı değil bayiye yüklenen bir yükümlülük olduğu, sözleşmede ek-1 de bulunan liste ve sözleşme hükmü birlikte değerlendirildiğinde süperonlinin aynı bölgede başka distribütörlerinin olduğu ve davalının belirlenen bölgeye doğrudan satış yapmasını engelleyen sözleşmesel bir düzenlemenin de bulunmadığı göz önüne alındığında sözleşmelerin tek satıcılık sözleşmesi olarak nitelendirilemeyeceği, davaya konu sözleşmeler tek satıcılık sözleşmesi niteliği taşımadığından, taraflar arasındaki sözleşmelere konu, hukuki ilişkinin acentelik sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, TBK.nın 147/5. maddesi ve mülga 818 sayılı BK.’nın 126/4. maddesi gereğince, acentelik- bayilik sözleşmesinden kaynaklanan alacak haklarının 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, 20/03/2009 tarihli fesihten itibaren arabuluculuğa başvurma (18.03.2019) ve dava tarihine (17.04.2019) kadar 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu…” gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı arasında akdedilen sözleşme distribütörlük sözleşmesi olduğunu, zira müvekkiline tekel hakkı sağlandığını, müvekkilinin de davalının ürünlerini uhdesine alıp yeniden sattığını, fakat mahkemenin yanlış değerlendirme ile taraflar arasındaki sözleşmenin acentelik sözleşmesi olduğunu ve 5 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğine karar verdiğini, Sınırlı sayı ilkesine (tahdidi) göre sayılmış 818 sayılı TBK 126’ncı maddesindeki hükümlerin dava konusu olaya uygulanması mümkün olmadığını, kanun koyucunun TBK’nın 126’daki 5 yıllık zamanaşımı hükümlerinin hangi sözleşmelere uygulanacağını tek tek belirttiğini, bunun dışındaki sözleşmeler bakımından herhangi bir düzenleme olmaması halinde 818 sayılı TBK’nın 125.maddesinde açıkça 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağının düzenlediğini, kanunun açık hükmü karşısında mahkemenin vermiş olduğu kararın hukuka aykırı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasındaki distribütörlük sözleşmesinin haklı feshine dayalı alacak istemlerine ilişkindir. Mahkemece, taraflar arasındaki ilişkinin acentelik- bayilik sözleşmesinden kaynaklanması ve bu sözleşmeden doğan alacak haklarının beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu gerekçesiyle, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle yapılmıştır. Taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin hukuki niteliğinin belirlenmesi gerekir. İlk derce mahkemesi karar gerekçesinde taraflar arasındaki sözleşmenin 4. maddesindeki düzenleme uyarınca davacıya tek satıcılık hakkı verilmediği belirlenmiştir. Bu durumda taraflar arasındaki sözleşmenin acente- bayilik sözleşmesi olduğu, sözleşmenin fesih tarihi 20.03.2009 tarihi ile davanın açılış tarihi 14.04.2019 tarihi arasında TBK’nın 147/5 eski BK 126/4 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, zamanaşımı süresinden sonra dava açıldığı gerekçesiyle davanın bu nedenle reddine karar verilmiştir. TBK’nun 19/1. maddesinde, “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” düzenlemesi yer almaktadır. İlk derece mahkemesince taraflar arasındaki sözleşmenin 4. maddesindeki ifade dikkate alındığında … bölgede distirübütör haricinde ek-1 de belirtilen sayıdan daha fazla distribütör tayin etme yetkisine sahiptir. Buna göre, davacıya belirlenen bölge içinde tekel şeklinde satış yetkisi verilmediği, davalının aynı bölgede başka distribütörlükler verebileceği, sözleşmede bu bölgelerde davalının doğrudan satış yapmasını engelleyen başkaca bir düzenlemenin de yer almadığı, bu nedenle davacıya tek satıcılık yetkisi verilmediği belirlenmiş ise de gerekçede belirtildiği üzere taraflar arasındaki sözleşmenin acentelik olarak değerlendirilmesi de isabetsiz olmuştur.Çünkü TTK’nın 102/1 maddesine göre; ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir. Oysa taraflar arasındaki sözleşmenin 6.2.a maddesinde distrübütör davacının ürünleri davalıdan satın alacağı belirtilmiştir. Yine sözleşmenin 6.2.b maddesinde, distrübütör davacının davalı …’ dan aldığı ürünlerin her birini tekrar satışı için kendi tekrar satış fiyatına belirlemede serbest olacağı düzenlenmiştir. Buna göre taraflar arsındaki ilişkinin acente ilişkisi olduğunun kabulü mümkün değildir. Buna göre taraflar arasındaki sözleşmelerin bayilik sözleşmesi olduğu anlaşılmaktadır. Dava taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin feshinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir. TBK’nın 146. (eski BK’nın 125) maddesi uyarınca bu tür bir sözleşmeden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıldır yıldır (Yargıtay 19. HD’nin 26/01/2012 tarih ve 2011/15743 Esas, 2012/983 Karar). Bu nedenlerle ilk derece mahkemesince esasa ilişki deliller toplanmadan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verdiği karar usul ve yasaya aykırı olduğu gibi dosya içeriğiyle de uyuşmamaktadır. Mahkemece yapılması gereken, yukarıdaki açıklamalar ışığında tarafların esasa dair gösterdikleri delilleri toplayıp bir hüküm vermekten ibarettir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı verin ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verimiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle:1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep hâlinde, ilk derece mahkemesince iadesine,4-Davacı vekili tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 03.05.2023
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.