Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/483 E. 2021/788 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/483
KARAR NO: 2021/788
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/01/2021
NUMARASI: 2019/1066E. 2021/19K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; müvekkili banka ile davalı-borçlular arasında imzalanan sözleşmenin ticari krediye ilişkin olduğunu, yeni yasal düzenleme çerçevesinde dava açılış öncesinde arabuluculuk başvurusu yapıldığını, müvekkili bankanın Altıntepe Şubesi ile kredi borçlusu … Gıda Temizlik Ürünleri Ltd. Şti. arasında imzalanan genel kredi sözleşmelerine istinaden firmaya krediler açılıp kullandırıldığını, davalı/borçluların ise söz konusu genel kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatı ile imzalandığını, hesabın kat edildiğini, borcun ödenmemesi üzerine İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile davalılar hakkında genel haciz yolu ile takip başlatılmış ise de borçlular tarafından yapılan haksız itiraz ile icra takibinin durduğunu belirterek, davalıların itirazlarının iptaline, alacak üzerinden % 20’den az olmamak üzere inkar tazminatının tahsiline, yargılama giderlerinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili savunmasında özetle; bankaca talep edilen alacak miktarının gerçekle bağdaşmadığını, kredi kullanan dava dışı şirket defterleri incelendiğinde, istenen miktarın borçlanılan kredi bedelinin çok üzerinde olduğunun görüleceğini, kredi borçlusunca yapılmış bilumum ödemelerin kredi bakiyesinden mahsup edilmediğini, istenen faizin oranının fahiş olduğunu, faize esas alınan tarihlerin (kredi kat ihtarına borçlu tarafından süresinde itiraz edildiğinden) gerçek bir temerrüde dayanmadığı için kabulünün mümkün olmadığını, kefalet sözleşmesi geçerlilik şartlarını taşımadığından, davalılar hakkında “kefil sıfatıyla” takip yapılamayacağını, asıl borçlu (kredi borçlusu şirket) hakkında alınmış olan konkordato önlemleri ile asıl borçlunun ödeme yapmasının yasaklandığını, bu durumda, kefiller bakımından da takip yasağının varlığının kabul edilmesi gerektiğini, kredi alacağına dayalı icra takibinin, Türkiye Bankalar Birliği’nce yürürlüğe konulan kısıtlayıcı düzenlemelere de aykırı olduğunu belirterek, davanın reddine ve kötü niyetle takip başlatan ve haklı itirazlara rağmen takipte ısrarını sürdüren davacı bankanın % 20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline, yargılama giderlerinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini istemiştir. Davalılar vekili, savunmasında özetle; Bankaca talep edilen alacak miktarının gerçekle bağdaşmadığını, kredi kullanan dava dışı şirket defterleri incelendiğinde istenen miktarın borçlanılan kredi bedelinin kat be kat üzerinde olduğunu, kredi borçlusunca yapılmış bilumum ödemelerin kredi bakiyesinden mahsup edilmediğini, böylelikle alacağın davalılar aleyhinde şişirildiğinin tespit edileceğini, istenen faizin oranı fahiş olduğunu, faize esas alınan tarihlerin (kredi kat ihtarına borçlu tarafından süresinde itiraz edildiğinden) gerçek bir temerrüde dayanmadığı için kabulünün mümkün olmadığı da bilirkişi incelemesinde tespit edilebilir durum olduğunu, kefalet sözleşmesi yasal geçerlilik şartlarını taşımadığından davalılar hakkında takip yapılamayacağını, taraflar arasında akdedilmiş olan kefalet sözleşmesi geçersiz olup, bu durumda davalı şahıslar aleyhinde “kefalete dayalı” icrai işlem yapılmasının mümkün olmadığını, eşin rızasının sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olmasının şart olduğunu, icra takibine dayanak yapılan genel kredi sözleşmesindeki kefaletlerde, bu kurala da uyulmadığını, asıl borçlu hakkında alınmış olan konkordato önlemleri ile şirketin ödeme yapması ve şirket aleyhinde icra takibi yapılmasının yasaklandığını, asıl borçlunun ödeme yapmasının mahkeme kararı ile yasaklandığı bir durumda, kefiller bakımından da takip yasağının varlığı kabul edilmesi gerektiğini, kredi alacağına dayalı icra takibi, Türkiye Bankalar Birliği’nce yürürlüğe konulan kısıtlayıcı düzenlemelerin de aykırı olduğunu, davacı bankanın, konkordato ilan eden bir müşterisinin kredi borcu ile yargı merciince alınmış yasağa rağmen, kefilleri aleyhinde olsa dahi icra takibi başlatmasının usulsüz olduğunu, konkordato ile ilgili yasal düzenlemere aykırı olan takibe yönelik davalı itirazı bu bakımdan da yerinde olduğunu, itiraz edilen icra takibinin konkordato önlemlerini dolanma maksadı taşıması bir yana, Türkiye Bankalar Birliği’nce alınan 09/10/2018 tarihli karara da aykırı olduğunu, dava dışı kredi müşterisine yahut davalı kefillere vadelendirme hakkı hiç tanınmaksızın başlatılmış olan icra takibinin de bu bakımdan da geçersiz olduğunu ileri sürerek haksız davanın reddine, kötü niyetle takip başlatan ve haklı itirazlara rağmen takipte ısrarını sürdüren davacı bankanın % 20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatını davalılara ödemeye mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davacı banka üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Mahkememizce, davalıların ikamet ve mernis adreslerinin icra takibinin yapıldığı İstanbul Anadolu … İcra Dairesi ve Mahkememiz yetki alanında kalmadığı gibi davacı bankanın da ticaret merkezinin Levent/Beşiktaş/İstanbul olduğu tartışmasızdır. Bu nedenle Mahkememizce davalıların yetki itirazının, taraflar arasındaki kredi sözleşmesindeki yetkili mahkemenin İstanbul Mahkemeleri olması karşısında, kredi sözleşmesinin borçlusu şirket ile banka arasında yapılan kredi sözleşmesinde belirlenen yetki anlaşmasının HMK.nun 17.maddesi gereğince tarafları bağladığı ve davalı müteselsil kefiller için de işbu yetki sözleşmesinin geçerli olduğu yerleşik Yargıtay içtihatları gereği belirlenmiş bulunduğundan Mahkememizce yetki itirazının kabulü gerektiği sonucuna varılmış, İİK 50, 6100 sayılı HMK 6 ve 17 maddeleri gereğince usulüne uygun olarak yetkili itiraz dairelerine yapılmış bir icra takibi bulunmadığından davacı yanın açtığı davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usul yönünden reddine karar vermek gerekmiş, kısa kararda 1.maddede, ‘usulüne uygun yetkili icra dairesinde yapılmış bir itiraz bulunmadığı’ şeklindeki maddi hata, ‘yetkili icra dairesine yapılmış bir icra takibi bulunmadığı’ şeklinde düzeltilmesi gerektiği, …” gerekçesiyle, davacı banka ile davalıların müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığı ve asıl borçlu … Ltd. Şti. olduğu, sözleşmenin 12. maddesinde İstanbul Mahkemelerinin yetkisinin benimsendiği, kaldı ki davalıların ikamet adresleri ve davacı yanın merkez adresinin de mahkemenin yetki alanında kalmadığı dikkate alınarak, davalıların icra dairesinin yetkisine yaptıkları itirazın İİK’nın 50, HMK’nın 6 ve 17. maddeleri gereğince yetkili icra dairelerinde yapılmış icra takibi bulunmadığından, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalılar müteselsil kefil olup, yetki sözleşmesinin müteselsil kefilleri kapsamadığını, davalı/borçluların yetki sözleşmesi yapamayacakları kabul edildiğinden icra takibinde ve açılan itirazın iptali davasında yetki hususunun HMK genel yetki kuralları çerçevesinde m.5 ve devamına göre tespit edilmesi gerekecegini, somut olayda takip dayanağı genel nakdi ve gayri nakdi kredi sözleşmesinin asıl borçlusunun … A.Ş. Olduğunu, HMK’nın 10.maddesi gereğince de hem … hem … yönünden icra takibinin yetkili icra dairesinde başlatıldığını, itirazın iptali davasına konu alacak sözleşmeden kaynaklanıyorsa davanın, sözleşmenin ifa yeri mahkemesinde de açılabileceğini, kredinin Altıyol şubesinden kullandırıldığını, borçun para borcu olduğunu ve para borcunun götürülecek borç olup kredi kullandırılan şubeye ödenmesi gerektiğini, sözleşmenin yapıldığı ve ifa edileceği yer itibari ile de İstanbul Anadolu İcra Müdürlükleri ve mahkemelerinin yetkili olduğunu, icra takibi ve itirazın iptali davasının yetkili icra müdürlükleri ile yetkili mahkemede açıldığını, Yetki itirazını kabul anlamına gelmemekle birlikte, davalı taraflar vekilinin yetki itirazlarını 2. cevap dilekçesinde ileri sürdüğünü, yetki itirazı süresinde yapılmadığından da kabulünün mümkün olmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, banka kredi alacağının tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle, icra dairesinin yetkisizliği sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Alacaklı banka ile asıl borçlu şirket arasında imzalanan ve davalıların müşterek borçlu- müteselsil kefil olarak imzaladığı genel kredi sözleşmesinde, ihtilaf halinde İstanbul Mahkemelerinin yetkili olacağı öngörülmüştür. HMK’nın 17. maddesi uyarınca “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşme ile belirlenen bu mahkemelerde açılır”. Bu hüküm, İİK’nın 50.maddesi uyarınca, icra dairesinin yetkisi hakkında da geçerlidir. Anılan yasal düzenleme karşısında yetki sözleşmesi tacirler veya kamu tüzel kişileri arasında yapıldığı takdirde geçerlidir. Bu durumda, asıl borçlu şirket tacir olup, müteselsil kefil sıfatıyla sözleşmeye imzalayan diğer borçlular tacir olmasalar bile, tacirler arasında yetki sözleşmesi, TTK’nun 7. maddesinde öngörülen teselsül karinesi gereğince, kefiller yönünden de bağlayıcı olacağından, icra dairesinin yetkisinin bu açıklamalara göre belirlenmesi geekir. İtirazın iptali davaları, icra takibine sıkı sıkıya bağlı davalardandır. İtirazın iptali davasında, icra dairesinin yetkisine itiraz halinde, yetkili icra dairesinden ödeme emri gönderilmiş olması, HMK’nın 114/2.maddesi anlamında özel bir dava şartıdır. HMK’nun “Yetki itirazının ileri sürülmesi” başlıklı 19/2. maddesinde; “Yetkinin kesin olmadığı davalarda, yetki itirazının, cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir. Yetki itirazında bulunan taraf, yetkili mahkemeyi; birden fazla yetkili mahkeme varsa seçtiği mahkemeyi bildirir. Aksi takdirde yetki itirazı dikkate alınmaz” hükmü yer almaktadır. Bir davada, birden fazla genel ve özel yetkili mahkeme varsa, davacı bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasını bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiçbirinde açmaz ve yetkisiz bir mahkemede açarsa, o zaman seçme hakkı davalılara geçer. Bu hüküm, icra dairesinin yetkisi açısından da geçerlidir. Davaya esas İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … E sayılı dosyasında alacaklının … Bankası, borçluların … ve … oldukları, ticari krediden kaynaklı olarak 385.362,54 TL alacağın, business karttan kaynaklı olarak 212.068,97 TL alacağın talep edildiği, borç sebebi olarak kredi sözleşmesi, ihtarname ve hesap özetinin gösterildiği, borçlular vekilinin icra dosyasına olan itirazında, her iki borçlunun yerleşim yerinin bulunduğu yer itibariyle takipte Gebze İcra Dairelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle, icra dairesinin yetkisine itirazda bulunduğu ve alacaklı görünene herhangi bir borçlarının olmadığını ileri sürerek borca da itiraz edildiği anlaşılmaktadır. Davalı borçlu vekili, icra dairesinin yetkisine itiraz ederken, yetkili icra dairesinin müvekkillerinin yerleşim yeri olan Gebze icra dairesi olduğunu belirtmiştir. Oysa, yukarıda açıklandığı üzere, kredi sözleşmesindeki yetki şartı, borçlu kefiller yönünden de geçerlidir. HMK’nın 17.maddesinin 1.fıkrasının son cümlesi uyarınca, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, dava (takip) sadece sözleşmede kararlaştırılan yerde açılır. Yani, yetki sözleşmesinde aksi kararlaştırılmamışma, kanunen yetkili diğer mahkeme ve icra dairelerinin yetkisini kaldırır. Somut olayda da aksine anlaşma bulunmadığından, icra takibi bakımından yetkili icra dairesi İstanbul icra daireleridir. Davacı taraf, icra takibini doğru icra dairesinde açmamakla birlikte, davalı taraf yetki itirazında, yetkili icra dairesini doğru göstermediğinden, geçerli bir yetki itirazının bulunduğundan bahsedilemez. Bu nedenle davalı borçlular vekilinin icra dairesinin yetkisine yönelik geçerli bir itirazın bulunduğundan söz edilemeyeceğinden, ilk derece mahkemesince işin esasının incelenip karara bağlanması geekir. İlk derece mahkemesi, dava şartını yanlış yorumlayıp karar verdiğinden, HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, ilk derece mahkemesince, talep halinde iadesine, 4-Davacı tarafından istinaf kanun yolu aşamasında yapılan yargılama giderlerinin, İlk Derece Mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.4.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 17.06.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca karar kesindir.