Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/428 E. 2022/82 K. 03.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/428
KARAR NO: 2022/82
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/12/2020
NUMARASI: 2018/895 E. – 2020/921 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, davalı ve davacı vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; davalının maliki olduğu taşınmaz üzerine, taraflar arasında yapılmış 27/06/2007 tarihli İntifa Hakkı Tesisi Vaadi ve Yatırım Hakkında Protokol gereği davacı lehine tapuya 31/10/2008 tescil tarihli 15 yıl süreli intifa hakkı tesis edildiğini ve sözleşme kapsamında davalıya 1.500.000 USD + KDV ödeme yapıldığını ancak, sözleşmelerin rekabet mevzuatı ve kararları çerçevesinde süresinden önce 31/10/2013 tarihinde sona erdiğini ileri sürerek, sözleşmelerin hukuken ve fiilen imkansız hale gelen kısmı için ödenen ve kıstelyevm usulü ile hesap edilen tutarı ve ayrıca istasyonun 305 gün geç faaliyete geçilmesi nedeniyle bu dönem için davalıya ödenen ve kıstelyevm usulü ile hesap edilen tutar için şimdilik 1.961.346,44 TL’nin denkleştirici adalet prensibi uyarınca sözleşmenin sona erdiği tarihten itibaren güncellenmiş bedel üzerinden davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle: davanın zamanaşımı süresinde açılmadığını, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin bir yıllık yapıldığını, sözleşmenin Rekabet Kurulu kararı gereğince sona ereceğini düşünerek 15 yıllık intifa bedeli ödendiği iddiasının kabul edilemeyeceğini, davacının talebinin yerinde olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “..Somut olayda, intifa hakkının sözleşmede öngörülen süreden önce taraflara yüklenen bir kusur bulunmaksızın Rekabet Kurumu kararına dayalı olarak sona ermiş olması ve tapu kayıtlarına göre intifa hakkının tapudan terkin edilmiş olması nedeniyle intifa bedelinin kullanılmayan kısmına tekabül eden bölümün istenebileceği kuşkusuzdur. Diğer yandan bilirkişi raporunda vurgulandığı üzere; istasyonun 305 gün geç faaliyete geçmesi nedeniyle bu süre için de intifa bedeli istenilmiş ise de; sözleşmenin devamı sürecinde karşı tarafa bu yönde bir ihtar yapılmadığından davacı tarafça bu yönde bir istemde bulunulamaz. İstasyonun 305 gün geç faaliyete geçmesi nedeniyle bu dönem için davalıya ödenen bedelin talep edilemeyeceği yönündeki ve fesih tarihi itibariyle işlememiş süre için ödenen bedelin (1.810.474 TL) talep edilebileceği yönündeki bilirkişilerin kök ve ek raporlarındaki değerlendirmeleri, somut olaya ilişkin mahkememiz değerlendirmeleriyle de uyumlu olduğundan; bu bilirkişilerin bu konudaki görüşleri mahkememizce de benimsenmiş ve hükme esas alınmıştır. Buna göre; Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, benimsenen bilirkişi kurulu raporu, toplanıp değerlendirilen delillere göre; Taraflar arasında yapılmış 27/06/2007 tarihli İntifa Hakkı Tesisi Vaadi ve Yatırım Hakkında Protokol kapsamında, 31/10/2008 tarihli resmi senet gereği davalıya ait taşınmaz üzerine davacı lehine 15 yıl süreli intifa hakkı tesis edildiği, Rekabet Kurumu kararları gereğince intifa sözleşmesinin 31/10/2013 tarihinde sonlandırıldığı ve tapudan intifa hakkının terkin edildiği; bu kapsamda benimsenen bilirkişi kurulu raporunda dayanak ve gerekçeleriyle açıklandığı üzere sözleşme ilişkisinin sona ermesi nedeniyle davacının bakiye süreye isabet eden intifa bedeli için karşı taraftan talep edebileceği alacağının 1.810.474,00 TL olduğu; istasyonun faaliyete geç başladığı dönem yönünden (305 günlük süre) sözleşme fesih tarihine kadar ödenen bedelin iadesine ilişkin davacı taraf talebinin bulunmadığı gibi bu hususta karşı tarafa herhangi bir ihtarname de gönderilmediği, bu sebeple bu yöndeki davacı taraf isteminin yerinde olmadığı; kaldı ki, mevzuat gereği EPDK izni olmadan akaryakıt bayiliğinin açılamayacağı ve satış yapılamayacağı, intifa hakkının tesis edildiği tarihten sonra faaliyete başlanan süre içinde istasyonun faaliyete geçirilmesi amacıyla gerekli izinlerin alındığının iddia ve ispatlanamadığı; davanın da yasada öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde açıldığı anlaşıldığından, benimsenen bilirkişi kurulu raporunda ve yukarıda açıklandığı üzere intifa hakkının süresinden önce sonlandırılması nedeniyle bakiye süreye isabet eden 1.810.474,00 TL intifa alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, belirlenen-tespit edilen alacak miktarını aşan davacı taraf isteminin açıklanan nedenlerle yerinde olmadığından reddine ilişkin aşağıdaki kararı vermek gerekmiştir. ” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 1.810.474,00 TL’nin, dava tarihi olan 02/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacı tarafın fazlaya ilişkin isteminin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve taraflar arasında akdedilen yazılı Protokol uyarınca, davalı şirketin intifa hakkının tesis edildiği tarih ile faaliyete başlanma tarihi arasındaki istasyonun fiilen kapalı kaldığı döneme isabet eden 305 gün için iade borcu doğduğunu, İntifa hakkının Tapu Sicil Müdürlüğü’ne 31.10.2008 tarihinde tescil edilmiş olup istasyonda faaliyete başlama tarihinin de 01.09.2009 olduğunu, dolayısıyla istasyonun 305 gün geç faaliyete geçtiği tartışmasız olup fiilen kullanılmayan bu döneme isabet eden intifa bedeli tutarının da iadesi gerektiğini, protokol hükümleri uyarınca bu hususun tartışmasız olduğunu, Taraflar arasında akdedilen 27.06.2007 tarihli İntifa Hakkı Tesisi Vaadi ve Yatırım Hakkında Protokolü’nün 4. maddesinin “A” bendi uyarınca, “İstasyonun gerek inşası gerekse faaliyete geçebilmesi için gerekli tüm ruhsat, izin SATICI tarafından alınacak ve masraflar SATICI tarafından karşılanacaktır.” hükmü mevcut olup aynı maddenin son paragrafının ise “SATICI işbu madde de gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği tüm işlemleri, işbu protokolün imza tarihinden itibaren 6 (Altı) ay içerisinde gerçekleştirmeyi peşinen kabul ve taahhüt eder.” şeklinde olduğunu, ayrıca aynı protokolün 7. maddesi uyarınca istasyonun hukuken ya da fiilen işletilmesinin mümkün olmadığı durumlarda intifa bedelinin iadesinin kararlaştırıldığını, dosya içerisindeki bilirkişi raporunda EPDK’dan izin alınması gerekliliği yönünde değerlendirme yapılmakla, EPDK Bayilik Lisansının yasal olarak müvekkili şirket tarafından değil, davalı tarafından müracaat edilerek alınması gerektiğini, yukarıda açıklanan sözleşme hükümleri ile de zaten bu lisansın alınmasının davalı tarafından taahhüt edildiğini ve geç alınması halinde de müvekkil şirketin ilgili istasyonda bu dönemde faaliyeti olmayacağından hakkaniyet gereği, kullanılamayan bu dönem için peşin ödediği intifa bedelinin kendisine iadesinin protokol hükmü gereği olduğunu, Bu nedenlerle, ilgili protokol kapsamında açıkça müvekkil şirkete iadesi kararlaştırılan bir sözleşmesel bir alacağın daha önceden bir ihtar bulunmadığı dolayısıyla istenmediği gerekçesinin isabetli olmadığını, ayrıca hakkaniyet gereğince de … olarak faaliyette bulunulması karşılığı davalıya peşin ödenen bir bedelden kullanılmayan dönemin iadesinin gerektiği ve bu durumun sözleşme hükümleri uyarınca da hukuka uygun olduğu açık olup 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde istenebilecek bir alacak olduğunu, Ayrıca sözleşme süresi sonuna kadar beklenerek kullanılmayan tüm sürenin hesap edilmesi ve tek olarak talep edilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin her kullanılamayan dönem için parça parça talepte bulunması gibi bir zorunluluğu bulunmadığını, zira bu dönemlere ilişkin talep hakkının sözleşmede açık bir şekilde kararlaştırıldığını, Müvekkili şirketin yerel mahkeme tarafından kabul edilen bilirkişi raporuna göre davalı şirketten fesih tarihi itibariyle işlememiş süreye tekabül eden intifa hakkı bedeli alacağının, denkleştirici adalet ilkesine göre güncellenmiş karşılığının 3.033.339,71 TL olarak tespit edilmiş olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, müvekkil şirketin 305 güne ilişkin alacak talebi kabul edilmese dahi davanın yine de reddedilemeyeceğini, zira müvekkil şirketin davalıdan halen bu nedenle bakiye alacağı bulunduğunu, ayrıca tarafımızca kabul anlamına gelmemek kaydıyla, müvekkil şirketin geç açılan 305 günlük dönem için bir alacağı bulunmadığı bir an için varsayılsa dahi müvekkili şirketin fesih tarihi itibariyle işlememiş süreye tekabül eden intifa hakkı bedeli alacağının, yargılamada denkleştirici adalet ilkesine göre güncellenmiş karşılığının 3.033.339,71 TL olarak bilirkişi raporu ile tespit edildiğinin tartışmasız olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin kısmi ret kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacının sözleşmenin Rekabet Kurul kararı gereği geçersiz kalan süreye tekabül eden alacak taleplerini açıkça sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayandırdığını, davacının dava dilekçesinde bile sebepsiz zenginleşmeyi öğrendiği tarihi Rekabet Kurulunun 12.3.2009 tarihli duyurusu ile olduğunu açıkça kabul, beyan ve ikrar ettiğini, sözleşmenin sona erdiği tarih 31.10.2013 olup, dava tarihi olan 02.10.2018 arasında iki yıllık zamanaşımı süresinin fazlasıyla dolduğunu, bu nedenle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, Davacının, müvekkili şirkete keşide etmiş olduğu Beyoğlu … Noterliğinin 05.11.2013 tarih … yevmiye numaralı ihtarname ile alacak haklarını saklı tutarak bedelsiz olarak tapu sicil müdürlüğünden terkin yapılması için terkin vekâletnamesi gönderdiğini, başka bir deyişle davacının tapudaki intifa hakkının bedelsiz olarak terkin edildiğini, Yerel mahkemece, dosyada mevcut iki bilirkişi raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi için yeni seçilecek bilirkişi heyetinden rapor aldırılması gerekir iken eksik ve yetersiz inceleme ile hüküm kurulduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin kısmen kabul kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili, 15.02.2021 tarihli dilekçesi ile; ilk derece mahkemesi kararının davalı şirket tarafından müvekkil şirket aleyhine 12.01.2021 tarihinde İzmir … İcra Dairesinin … E sayılı İlamlı İcra takibi başlatılması ile tebellüğ edildiğini, davalı’nın yerel mahkemenin vermiş olduğu kararı 27.01.2021 tarihinde İstinaf etmesi nedeniyle de İstinaf talebinin süresinde olmadığını, bu nedenle, davalının İstinaf dilekçesinin HMK’nın 346/1. maddesi uyarınca reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, Rekabet Kurulu kararı gereği hükümsüz hale gelen intifa hakkı bedelinin, sözleşme süresinin bakiye dönemine isabet eden kısımlarının ve istasyonun geç faaliyete başlaması nedeniyle geç açılma süresine isabet eden intifa bedelinin tahsili istemiyle açılmış bir alacak davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreler içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dosya içerisindeki “İntifa Hakkı Tesisi Vaadi Ve Yatırım Hakkında Protokol” isimli belgenin incelenmesinde; satıcı … Turizm ile … A.Ş. arasında, protokolde belirtilen taşınmaz üzerinde … Servis İstasyonu işletilmesiyle ilgili olarak intifa hakkı tesis edilmesi ve satıcı …’nun söz konusu taşınmazı işletici atanarak yapmak zorunda olduğu yatırımların belirlenmesi için söz konusu protokolün imzalandığı, protokolün 3. maddesi ile on beş yıl süreli intifa hakkı tesis edildiği, protokolün düzenlenme tarihinin 27.06.2007 olduğu anlaşılmaktadır. Bahsi geçen intifa hakkının tapuda tescil edildiğine ilişkin 31.10.2008 tarihli resmi senet mevcuttur. Dosya içerisindeki “Bayililik Sözleşmesi” isimli belgenin incelenmesinde; … A.Ş. ile … arasında imzalandığı, …’ün bayi sıfatının bulunduğu anlaşılmaktadır. Sözleşmenin 30. maddesinde bayilik sözleşmesinin 11.06.2009 tarihinde bir yıl için düzenlendiği, sözleşmenin sona ermesinden bir ay önce fesih ihbarda bulunulmadığı taktirde sözleşmenin aynı kayıt ve şartlarda birer sene için uzatılmış olacağı, sözleşmenin süresinin her şart altında beş yılı aşamayacağı, sözleşmenin 11.06.2014 tarihinde kendiliğinden münfesih olacağı düzenlenmiştir. Beşiktaş … Noterliğinin 25.10.2013 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesinin incelenmesinde; keşidecinin …, muhatabın … A.Ş. oldukları, ihtarname konusunun taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi ve eklerinin rekabet kurumu kararı gereğince 31.10.2013 tarihi itibariyle geçersiz olacağı, en geç 05.11.2013 tarihine kadar intifa hakkının tapuda terkin edilmemesinden kaynaklanacak her türlü zararla ilgili hukuki ve ceza yollarına başvurulacağı, 31.10.2013 tarihinden sonrası için keşideci tarafça yeni bir sözleşme ilişkisine girilmeyeceği hususlarının bildirildiği anlaşılmıştır. Dosya içerisindeki 31.10.2008 tarihli … yevmiye numaralı resmi senette; … mah. … parselin tamamı … Ltd. Şti. adına kayıtlı iken taşınmazın tamamı üzerinde intifa hakkının toplam iki milyon iki yüz kırk dört bin altı yüz TL bedelle ve 15 yıl süreyle … A.Ş. adına kabul edildiğinin belirtildiği görülmektedir. Davalı vekilinin bir kısım istinaf sebeplerinin incelenmesinde: Sürelerin başlangıcına ilişkin ana kuralın düzenlendiği HMK’nın 91. maddesinde, sürelerin ilgilisine “tebliğ” ile başlayacağı, tefhimle sürenin başlaması halinin dahi kanunda bu hususun açıkça ve ayrıca belirtilmiş olmasına bağlandığı, yine istinaf kanun yoluna başvurusu süresinin düzenlendiği HMK’nın 345. maddesinde, istinaf yoluna başvurma süresinin ilamın usulen ilgili tarafa “tebliği” ile başlayacağı düzenlemesi karşısında, istinaf kanun yoluna başvuru süresinin “öğrenme” ile başlayacağı söylenemez. Bu itibarla, kararın tebliğ tarihine göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun süresinde olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin aksi yöndeki iddiaları yerinde görülmemiştir ( Bknz: Yargıtay 11.HD,T:11/09/2019, 2018/3559 E, 2019/5283 K sayılı emsal ilamı). Dosya içerisindeki Küçükçekmece Tapu Sicil Müdürlüğünün 22.05.2019 tarihli cevabi yazısında; … mahallesi … sayılı parsel taşınmazda 07.11.2013 tarihi … yevmiyeli intifa hakkında kısmen feragat edildiği ve buna ilişkin tescil istem belgesi verildiği belirtilerek söz konusu belgenin onaylı suretinin gönderildiği görülmektedir. Bahsi geçen tescil istem belgesinin incelenmesinde; belirtilen taşınmazda kayıtlı olan intifa hakkından, çıplak mülkiyet sahibi … lehine 732.000,00 TL bedelle feragat edildiği belirtilmiştir. Eldeki davanın açılış tarihi 02.10.2018 olmakla, dava açılışından önce davacının intifa hakkının, bedeli de gösterilmek suretiyle sona erdirildiği anlaşılmaktadır. Az yukarıda belirtildiği üzere, intifa hakkı tescil bedelinin iki milyon yüz kırk dört bin altı yüz TL olduğu, intifa hakkı sahibi tarafından 732.000,00 TL bedel karşılığında intifa hakkında feragat edildiği anlaşılmaktadır. Bahsi geçen sebeple davalı vekilinin somut olayda intifa hakkının bedelsiz terkin edildiği iddiasıyla davacının hak talep edemeyeceğine ilişkin davalı istinaf başvurusunun reddi gerekmektedir. Davalı vekili süresinde zamanaşımı definde bulunmuş, istinaf aşamasında da davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, davacının sebepsiz zenginleşmeyi öğrendiği tarihin Rekabet Kurulunun 12.3.2009 tarihli duyurusu ile olduğunu, sözleşmenin sona erdiği tarih 31.10.2013 olup, dava tarihi olan 02.10.2018 tarihi itibariyle iki yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu ileri sürmüştür. Somut uyuşmazlıkta taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunduğu ve davacının sözleşme kapsamında, sözleşmenin ifa edilmeyen süresi için ödediği intifa bedelini istediği açıktır. Bu nedenle davacının talebi, sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı bir talep olarak değerlendirilemez. Talep, taraflar arasındaki sözleşmeye göre değerlendirilmelidir. TBK’nın 146. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. Bayilik ve intifa sözleşmesinden kaynaklanan alacak yönünden TBK’nın 147 ve devamı maddeleri ile başka özel kanunlarda daha kısa bir zamanaşımı süresinin düzenlenmediği anlaşılmıştır. Nitekim zamanaşımı hususunun tartışıldığı Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 08.06.2017 tarihli ve 2016/6244 E- 2017/4696 K sayılı ilamında da sözleşme ilişkisinde genel zamanaşımı olan on yılın uygulanması gerektiği kabul edilmiştir. Somut uyuşmazlıkta zamanaşımının sebepsiz zenginleşmeye ilişkin TBK’nın 66. maddesi ve geri verme anındaki malik ve intifa hakkı sahibinin sahip olduğu istemlere ilişkin TMK’nın 802. maddesinin uygulanamayacağı, sözleşme ilişkisi kapsamındaki iade yükümlülüğünde TBK’nın genel zamanışımını düzenleyen 146. maddesinin uygulanması gerektiği, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 18.03.2015 tarih ve 2014/12973 E- 2015/3931 K sayılı ilamında da belirlenmiştir. Somut uyuşmazlıkta; dava konusu bayilik sözleşmesinin 11.06.2009 tarihinde bir yıl için düzenlendiği, sözleşmenin süresinin her şart altında beş yılı aşamayacağı, sözleşmenin 11.06.2014 tarihinde kendiliğinden münfesih olacağı kararlaştırılmış olmakla, dava açılış tarihi olan 02.10.2018 tarihinde az yukarıda bahsi geçen on yıllık zamanaşımı süresinin dolduğundan bahsetmek mümkün değildir. Bahsi geçen sebeplerle, davalı vekilinin zamanaşımına yönelik istinaf sebebinin reddi gerekmiştir. İlk derece mahkemesince yargılama aşamasında alınan 09.01.2020 tarihli bilirkişi Raporunun incelenmesinde; taraflar arasında 27.06.2007 tarihli protokol düzenlendiği, davacı lehine intifa hakkının 31.10.2018 tarihinde tesis edildiği, ancak akaryakıt istasyonunun 305 gün sonra 01.09.2008 tarihinde faaliyete başladığı, davacı tarafından sözleşmenin fesih edildiği tarihe kadar herhangi bir ihtar ve talebi olmadığı, dolayısıyla 305 günlük süreye yönelik talepte bulunamayacağı, Rekabet Kurulu kararı ile sözleşmenin 31.10.2013 tarihinde geçersiz hale geldiği, bu süre ile sözleşmenin normal süresinin sona erme tarihi arasındaki dönem için intifa ve yatırım bedellerinin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereği hesaplanması gerektiği, eldeki davanın açılış tarihinin 02.10.2018 olduğu, TBK’nın 82/1. maddesi gereği davanın açılış tarihi itibariyle davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığı yönünde tespit yapılmış ancak mahkemece davacının taleplerinin kabulü yönünde hüküm kurulması ihtimaline binaen intifa başlangıç tarihi 31.10.2008, intifa bitiş tarihi 31.10.2023, EPDK kararı uyarınca sözleşme süresinin sonunu 31.10.2013 tarihi olduğu, kalan 1826 günlük süreye isabet eden tutarın 1.810.474,00 olduğu hesaplanmış, bu bedel üzerinden sözleşmenin fesih tarihi olan 31.10.2013 tarihi itibariyle denkleştirici adalet ilkesine göre davacının talep edebileceği intifa hakkı bedelini güncellenmiş karşılığının 3.033.339,71 TL bu tutarın işlemiş faizinin ise 1.646.064,65 TL olarak hesaplandığı anlaşılmıştır. Bilirkişi Ek Raporunda ise davacı tarafından dosyayı ibraz edilen emsal Yargıtay kararları doğrultusunda intifa bedelinin iadesine ilişkin istemlerde zamanaşımı süresinin on yıl olduğu anlaşıldığından kök rapordaki zamanaşımı süresinin geçmiş olduğu yönündeki görüşlerinden rücu ettiklerini, davacının intifa hakkı tesis edilen istasyonun 305 gün geç faaliyete başladığı iddiasına yönelik olarak davalıya bu süre için 151.286,18 TL ödeme yapıldığı, kök raporda hesaplanan işlemiş süreye tekabül eden tutar olan 1.810.474,00 TL’ye az yukarıda bahsi geçen ödemenin de eklenmesi neticesi 1.961.760,18 TL rakamına ulaşıldığı, bunun dışında mali tespitlere ilişkin kök rapordaki görüşte herhangi bir değişiklik olmadığı belirtilmiştir. Az yukarıda bahsi geçtiği üzere bilirkişi kök ve ek raporlarında çelişki bulunmamakla; ek raporda zamanaşımı konusunda kök raporda belirtilen görüşten rücu edildiği de gerekçeli şekilde açıklanmıştır. Dolayısı ile davalı vekilinin dosya kapsamındaki bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmediği yönündeki istinaf başvurusunun da reddi gerekmiştir. Davacı vekilinin istinaf sebeplerinin ve davalı vekilinin diğer istinaf sebeplerinin birlikte İncelenmesinde: Dava dilekçesinde davacı vekili, harca esas değer olarak 1.961.346,44 TL tutarını göstermiş olmakla, davada talep edilen Rekabet Kurulu Kararı uyarınca taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin hukuken ve fiilen ifası imkansız hale gelen kısmının ve ayrıca istasyonun geç faaliyete geçirilmesi nedeniyle kullanılmayan süreye isabet eden kısma yönelik intifa bedeli talep edilmektedir. Davacı vekili, istasyonun geç faaliyete başlamasından dolayı ortaya çıktığını iddia ettiği intifa bedeli talebini taraflar arasında akdedilen 27.06.2007 tarihli İntifa Hakkı Tesisi Vaadi ve Yatırım Hakkında Protokolü’nün 4. ve 7. maddelerine dayandırmış olmakla; sözkonusu protokolün 4. maddesinin incelenmesinde; “İstasyonun gerek inşası gerekse faaliyete geçebilmesi için gerekli tüm ruhsat, izin satıcı tarafından alınacak ve masraflar satıcı tarafından karşılanacaktır.” hükmünün yer aldığı, aynı maddenin son paragrafında ise “Satıcı işbu madde de gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği tüm işlemleri, işbu protokolün imza tarihinden itibaren 6 (Altı) ay içerisinde gerçekleştirmeyi peşinen kabul ve taahhüt eder.” şeklinde düzenleme mevcut olduğu görülmektedir. Ayrıca aynı protokolün 7. maddesi uyarınca istasyonun hukuken ya da fiilen işletilmesinin mümkün olmadığı durumlarda intifa bedelinin iadesinin gerektiği kararlaştırılmıştır. Somut olayda istasyonun geç faaliyete geçirilmesi nedeniyle kullanılmayan süreye isabet eden kısma yönelik intifa bedeli talep edilmekle; davalının en geç altı ay içinde bayilik lisansı alarak istasyonu faaliyete geçirmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Yukarıda bahsi geçen protokol maddelerinin incelenmesinde, taraflar arasında, faaliyete süresinde başlanamamasından ötürü intifa bedelinin iade edileceğine dair bir düzenleme yoktur. Davacı vekilinin dava dilekçesindeki dayanağı az yukarıda bahsi geçen protokolün 4 ve 7. maddeleri olmakla, sözkonusu protokol maddelerinin istasyonun hukuken ve fiilen işletilememesi halinde intifa bedelinin geri iadesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç olarak istasyonun geç faaliyete geçmesinden dolayı intifa bedelinin talep edilebilmesi koşulları somut olayda mevcut değildir. Kaldı ki davacı taraf intifa hakkını terkin ederken, bakiye dönem için talep edebileceği intifa bedelini 732.000,00 TL olarak belirlediğinden, artık protokol hükümleriyle ilgili bu tartışmaya esasen gerek kalmamıştır. Davacı dava dilekçesinde açıkça bayilik sözleşmesinin sona erdiği 31.10.2013 tarihinden itibaren ticari avans faizi talep etmektedir. Az yukarıda bahsi geçen bilirkişi kök ve ek raporlarında işlememiş süreye tekabül eden tutar olarak hesaplanan 1.810.474,00 TL’nin güncellenmiş değeri 3.033.339,71 TL şeklinde hesaplanmıştır. 3.286.117,37 TL şeklinde hesaplanan intifa hakkı bedeli üzerinden faiz hesaplanmış ve işlemiş faizin 1.783.236,35 TL olarak belirlendiği anlaşılmıştır. Oysa, yukarıda anlatılanlar ışığında; intifa hakkından 732.000,00 TL bedel karşılığı feragat edilmiş olunmakla, eldeki davada davacının isteyebileceği kullanılmayan süreye tekabül eden intifa bedeli tutarı en fazla 732.000,00 TL olabilecektir. Davacının dava açılışında harca esas olarak gösterdiği bedel ve bilirkişilerce hesaplanan bedele, davacının talep edebileceği en fazla bedel olan 732.000,00 TL’nin üstündedir. Davacı vekilinin, intifa hakkını terkin ederken bakiye dönem için talep edebileceği bedeli 732.000,00 TL olarak gösterdiği, bu bedel karşılığında intifa hakkını terkin ettirdiği açık olup, davacının bunu aşan talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, fazlaya hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğundan; davacı vekilinin talebin tümüyle kabulü gerektiğine ilişkin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Aynı gerekçeyle, davalı vekilinin bakiye dönem intifa bedeline ilişkin istinaf başvurusunun kısmen kabulü gerekmiş ve hüküm bu yönden düzeltilmek üzere kaldırılmıştır.Malikin, tesis edildiği tarihte geçerli bir sebebe-sözleşmeye dayalı olarak aldığı intifa bedeli, kamu otoritesi tarafından alınan karar neticesi sözleşmenin geçersiz hale gelmesi nedeniyle intifa hakkının terkin edildiği tarihten itibaren, malik nezdinde sebebsiz zenginleşme yaratır. Dolayısıyla, intifa bedelini elinde tutan malikin, iyiniyetli oldğunun kabulü gerekir. İntifa hakkına dayalı olarak taşınmazda tasarruf eden ve ondan yararlanan davacı, intifa hakkı ayakta kaldığı sürece davalı sebebsiz zenginleşen konumunda olmadığından, tüm semerelerinden yararlanarak istifade ettiği taşınmaz nedeniyle ödediği peşin ivazın, ödendiği tarihten intifanın terkin edildiği tarihe kadar güncellenerek ödenmesini de talep edemez. Aksini kabul, lehine intifa hakkı tesis edilmiş olanan sebebsiz zenginleşmesine yol açar. Davalı tarafın iyiniyetli olarak ve sözleşmenin süresi sonuna kadar devam edeceği düşüncesiyle iktisap ettikleri intifa bedelinin iyi niyetli zilyet olduklarının kabulü ile iradelerine bağlı olmayan nedenlerle sözleşmenin geçersiz hale gelmesi sonucu elinde kalanı vermekle yükümlü olduğunun kabulü gerekir. Dolayısıyla az yukarıda bahsi geçtiği üzere, davacının talep edebileceği en fazla bedel 732.000,00 TL olmakla; mevcut durumda bu bedelin güncellenmiş değerinin talep edilmesi de mümkün değildir. Somut olayda irdelenmesi gereken ihtilaflı hususlardan birisi de talep edilen bakiye intifa bedeline uygulanacak faizin başlangıç zamanıdır. TBK’nın 117. maddesinin 2. fıkrası uyarınca borçlunun sebepsiz zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte temerrüde düşeceği, ancak sebepsiz zenginleşenin iyi niyetli olduğu hallerde temerrüt için bildirimin şart olduğu hükme bağlanmıştır. Somut olayda iadenin ne şekilde yapılacağına ilişkin düzenleme 4054 Sayılı Kanun’un 56. maddesinde düzenlenmiş olup “daha önce yerine getirilmiş edimlerin geçersizliği nedeniyle geri istenmesi halinde tarafların iade borcu Borçlar Kanunu’nun 63. ve 64. maddelerine tabidir” hükmü gereği iadenin sebebsiz zenginleşme hükümlerine göre yapılması gerekmektedir. TBK’nı 117/2. madde de sebebsiz zenginleşenin iyiniyetli olduğu hallerde temerrüt için bildirimin şart olduğu, somut olayda Beşiktaş … Noterliğinin 25.10.2013 tarihli ihtarnamesinden de anlaşılacağı üzere, davalının gösterdiği kişiye vekaletname verilmesi suretiyle tapuda 07.11.2013 tarihinde terkin işleminin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla terkin işleminin gerçekleşmesi ile birlikte iade borcunun doğmuş olduğunun kabulü gerekir. Sonuç olarak somut olayda, yeni bir ihtara daha gerek olmaksızın, terkin tarihi itibariyle davacının temerrüt faizi talep etmesi mümkün olduğundan, hüküm altına alınan tutara, terkin tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmüştür. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakında yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; A)Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılmış olan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 21,40 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından sarfedilen istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, B)Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın KISMEN KABULÜ ile 732.000,00 TL alacağın 07.11.2013 tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Kanun’un 2/2. maddesi uyarınca avans esasına göre hesaplanacak temerrüt faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin alacak talebinin reddine, 2-Alınması gerekli 50.002,92-TL karar ve ilam harcından, peşin alınmış olan 33.494,90 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 16.508,02 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafça yapılan 33.494,90 TL peşin harç giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesap ve takdir olunan 53.650,00 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesap ve takdir olunan 75.827,13 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 6-Davacı tarafından sarf edilen 2.000,00 TL bilirkişi ücreti, 211,00 TL tebligat gideri olmak üzere toplam 2.211,00 TL yargılama giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre belirlenen 825,17 TL’lik bölümünün davalıdan alınıp davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılasına, 7-Taraflarca yatırılan gider ve delil avanslarından arta kalan kısımlarının, karar kesinleştikten sonra, yatıran tarafa iadesine, 8- İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden; a-Davalı tarafından yatırılan 162,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 31.277,00 TL nispi istinaf karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, b-Davalı tarafından sarf edilen 162,10 TL başvuru harcı giderinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 9-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 10-Dosyanın, kara kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, 03.02.2022 tarihinde, oy birliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi. Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 03.02.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, işbu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliği tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.