Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/427 E. 2021/339 K. 18.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/427
KARAR NO: 2021/339
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARAS: 2019/623 Esas
KARAR TARİHİ: 03/11/2020
DAVA: TAZMİNAT- Dava İçinde İhtiyati Haciz ve İhtiyati Tedbir
Taraflar arasındaki tazminat davası içinde istenen ihtiyati haciz- tedbir talebinin reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıların, elbirliği ile kendi menfaatlerine olmak üzere, Şirketin malvarlığını kendilerine aktarmakta; gerçek dışı beyanlarda bulunmakta; hukuka aykırı belgeler düzenlemekte; böylece bir yandan kar payı alamayan, bu nedenle farklı finansal kaynak kullanmak zorunda kalan, keza hisseleri hiçbir değer ifade etmeyecek hale gelen müvekkili ve Şirketi zarara uğratmakta olup; TTK 553 vd. hükümleri çerçevesinde sorumlu oldukları kuşkusuzdur. Keza, davalılar, aynı konuda faaliyet gösteren şirketlerde genel kurulun geçerli izni olmadan yönetim kurulu üyeliği yapmakta; rekabet yasağına aykırı davranmakta, bu sebeple de müvekkili ve Şirketi zarara uğratmaktadırlar. Aynı şekilde, yine TTK çerçevesinde gerekli geçerli izin alınmadan, Şirketle işlem yapma yasağına aykırı davranarak müvekkili ve Şirketi zarara uğratmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere, … A.Ş., hukuka aykırı finansal tablolar ve raporları tanzim eden, gerçek dışı beyanlarda bulunan, keza hukuka aykırı işlem ve eylemlerle Şirketi yöneten davalıların elindedir. Şirketin neredeyse tüm malvarlığı, davalılar tarafından hukuka aykırı biçimde kendi şahsi malvarlıklarına aktarılmıştır. Bilahare bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkacağı üzere, Şirketin çok yüksek tutarda zararı bulunmaktadır. Bu itibarla, müvekkilin, Şirketin ve Şirket alacaklıların daha fazla, keza geri dönülmesi imkansız zararlara uğramasının önüne geçilmesi için, Şirkete yönetim kayyımı tayinini ihtiyati haczin tüm koşulları oluştuğundan, davalıların tüm malvarlığına haciz konulmasını talep etmekteyiz. İhtiyati hacze karar verilmediği takdirde huzurdaki dava kazanılsa dahi, Şirketin içi boş hale geleceğinden, keza davalılardan tazminatın tahsili de imkansız olacağından, müvekkilin ve Şirketin geri dönülmesi mümkün olmayan bir zararla karşı karşıya kalacağı açıktır. İcra ve İflâs Kanununun 257. ve devamı hükümlerinde düzenlenen ihtiyati hacze karar verilmesi için, kural olarak, alacağın muaccel olması ve rehinle teminat altına alınmamış olması gereklidir (m.257/1). Esasen işbu davada müvekkile davalılarca zarar verilmiş olduğundan, bu Şirketin tazminat alacağı da muaccel olmuş ve rehinle de teminat altına alınmamıştır. Ancak bir an için bu alacağın muaccel olmadığı düşünülürse, İcra ve İflâs Kanununun 257. maddesinde müeccel alacaklar için de koşulları mevcut ise, ihtiyati haciz kararı verilebileceği düzenlenmiştir. Müeccel alacaklar bakımından kanun koyucu ek bazı koşulların gerçekleşmesini aramıştır. Buna göre, borçlunun mallarını gizlemesi, kaçırması, kendisinin kaçması, bunların hazırlığı içinde olması ya da alacaklıların haklarını ihlâl eden hileli işlemlerde bulunması halinde alacak müeccel olmasa dahi ihtiyati haciz kararı verilebilecektir (İİK m.257/II). Yukarıda ayrıntılı olarak belirtildiği üzere davalılar mal kaçırmakta ve Şirket ortakları ile alacaklıların haklarını ihlâl eden hileli işlemler yapmaktadırlar. Kaldı ki, davalıların tazminat sorumluluğu, hukuka aykırı fiilin veya işlemin yapılması ile aynı anda doğmakta ve bu andan itibaren sadece tazminat alacağı muaccel olmakla kalmayıp; hatta tazminat borçlusu temerrüde dahi düşmektedir.” şeklinde ifadelere yer vererek, dava dışı şirkete yönetim kayyımı atanmasına dair ihtiyati tedbir ve davalıların malvarlığına ihtiyati haciz konulmasını talep etmiştir. Davacı vekili birleşen dosya dava dilekçesinde: müvekkilinin, dava dışı şirketin ve alacaklılarının daha fazla, keza geri dönülmesi imkansız zararlara uğramasının önüne geçilmesi için, ihtiyati haczin tüm koşulları oluştuğundan, davalı şirketin tüm malvarlığına haciz konulmasını talep etmiş, ihtiyati hacze karar verilmediği takdirde huzurdaki dava kazanılsa dahi, dava dışı şirketin içi boş hale geleceğinden, keza davalı şirketten tazminatın tahsili de imkansız olacağından, müvekkilinin ve dava dışı şirketin geri dönülmesi mümkün olmayan bir zararla karşı karşıya kalacağını belirterek, birleşen dosya davalısı şirketin malvarlığına ihtiyati haciz konulmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 03/11/2020 tarihli kararıyla, “…Asıl dosyadaki yönetim kayyımına ilişkin ihtiyati tedbir talebi yönünden 6102 sayılı yasanın 407 ve devamı maddelerinde genel kurulun sahip olduğu yetkiler düzenlenmiş ve 6108 sayılı yasanın 408. maddesinde genel kurulun görev ve yetkileri başlığı ile düzenleme yapılmış ve bu maddenin 2-b maddesinde “Yönetim kurulu üyelerinin seçimi, süreleri, ücretleri ile huzur hakkı, ikramiye ve prim gibi haklarının belirlenmesi, ibraları hakkında karar verilmesi ve görevden alınmaları” şeklindeki düzenleme dikkate alındığında yönetim kurulunu görevden alma yetkisinin genel kurula ait olduğu ve yine 6102 sayılı yasanın 4/2.maddesindeki “Çeşitli hükümlerde öngörülmüş bulunan devredilemez görevler ve yetkiler saklı kalmak üzere genel kurula ait aşağıdaki görevler ve yetkiler devredilemez” şeklindeki düzenlemesi de dikkate alındığında bu yetkinin genel kurulun münhasır ve devredilemez bir yetkisi olduğu her tür şüpheden aridir. 6102 sayılı yasanın 359 ve devamı maddeleri arasında düzenlenmiş olan yönetim kuruluna ilişkin düzenlemeler dikkate alındığında yasanın 364.maddesindeki “Yönetim kurulu üyeleri, esas sözleşme ile atanmış olsalar dahi, gündemde ilgili bir maddenin bulunması veya gündemde madde bulunmasa bile haklı bir sebebin varlığı halinde genel kurul kararı ile her zaman görevden alınabilirler….”şeklindeki düzenleme de dikkate alındığında ve bu madde 408/2-b maddesi de göz önünde bulundurulduğunda, bu madde ile de yönetim kurulunun görevden alınmasının 2. kez münhasıran genel kurulun yetkisinde olduğunun yasa ile kararlaştırılmış olduğu, oysa davacının talebini mahkemeye yönelttiği, bu nedenle de mahkememizce bu yönde karar verilemeyeceği cihetiyle, yönetim kayyımı atanmasına yönelik ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.01.2019 tarih, 2017/3136 esas, 2019/338 karar sayılı içtihadındaki “…Dairemizin 2014/4548 esas, 2015/2472 karar, 24.02.2015 tarihli kararında da belirtildiği gibi, azil yetkisi 6102 sayılı TTK’nun anonim şirketlere ilişkin 364 ve 408 maddeleri gereği münhasıran genel kurula hasredilmiştir….somut olayda şirket olaylarının, yöneticilerin azli veya yetkilerinin sınırlandırılması amacıyla mahkemeye başvuru hakkı tanıyan bir hüküm bulunmamaktadır. Davacının yasal dayanaktan yoksun talebine karşın mahkemece, davanın tümden reddine karar vermek gerekirken, yönetim kurulunun yetkilerini sınırlandırır biçimde atanan kayyım ile yönetim kurulunun aynı anda görev yapmalarını sağlayacak temelde hüküm kurulması yerinde olmamıştır” ifadeleri de bu kanaatimizi desteklemektedir. Asıl ve birleşen dosyadaki ihtiyati haciz talepleri yönünden İcra İflas Kanunu’nun 257. maddesine göre vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir: 1-Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa; 2-Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadı ile mallarını gizlemeye, kaçırmaya veya kendisi kaçmaya hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa; Aynı kanunun takip eden 258. maddesinde ise “İhtiyati hacze 50. maddeye göre yetkili mahkeme tarafından karar verileceği, alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeye mecbur olduğu belirtilmiştir. İhtiyati hacze konu olan hususlar davalıların usulsüz işlemler yaptığına dair davacı taraf iddialarıdır. Davacı tarafın iddialarının haklı olup olmadığı mahkememizce yapılacak yargılama sonucunda belli olacak olup, davacı tarafça sunulan bilgi ve belgelerin ihtiyati haciz için aranan yaklaşık ispat koşulunu sağlamaya yeterli olmadığına kanaat getirilmiştir. Her ne kadar davacı vekili, davalıların müvekkiline zarar verdiklerini ve muaccel bir alacağın doğduğunu ileri sürmüş ise de, davalıların davacıya zarar verip vermedikleri yapılacak yargılama ile belirlenecek olup, muaccel bir durumdan söz edilemeyeceğinden İİK 257/1 deki koşullar değerlendirilmemiştir. Buna göre yapılan değerlendirmede; Alacaklı tarafından İİK.nun 257/2. Maddesinde yazılı koşulların gerçekleştiği yönünde yaklaşık ispata yarar delil sunulmadığı; davalıların muayyen yerleşim yeri bulunduğu gibi ; mallarını gizlemeye,kaçırmaya veya kendisi kaçmaya hazırlanır yahut kaçar yada bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunduğu veya alacaklılarının haklarını ihlal niteliğinde bir davranışlarının bulunduğuna dair kafi kanat verecek derecede bir bulgu veya emarenin olmadığı, davacı tarafça beyan edilen hususların emare olarak kabul edilemeyeceği, İİK 257/2 de ki koşulların gerçekleşmediği anlaşıldığından ihtiyati haciz talebinin…” reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle: Davalıların davranış ve işlemleri sebebiyle müvekkili ve şirketin büyük zarar gördüğünü ve görmeye devam ettiğini, bu sebeple, müvekkilinin hisseleri neredeyse değersiz; şirket gerçekte zarar ettiğinden herhangi bir kar payı dağıtılamaz duruma geldiğini, ayrıca, dürüst resim ilkesi çerçevesinde finansal tabloların oluşturulması durumunda, şirketin borca batık hale getirildiğinin de ortaya çıkacağını, … A.Ş.’nin hukuka aykırı finansal tablolar ve raporları tanzim eden, gerçek dışı beyanlarda bulunan, keza hukuka aykırı işlem ve eylemlerle şirketi yöneten davalıların elinde olduğunu, şirketin neredeyse tüm malvarlığının, davalılar tarafından hukuka aykırı biçimde kendi şahsi malvarlıklarına aktarıldığını, bilahare bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkacağı üzere, şirketin çok yüksek tutarda zararı bulunduğunu, hatta şirket sermayesinin yarısından fazlası geçmiş yıl zararları sebebi ile azaldığını, şirketin infisah edecek hale geldiğini, Taraflar arasında çok sayıda davanın derdest olduğunu ve davalı yöneticilerin, yönetici oldukları şirketleri usulsüz işlemlerle zarara uğrattıklarının bilirkişi raporları ile sabit olduğunu, müvekkilleri ile davalılar ve ayrıca davalıların ortakları olduğu diğer şirketler arasında bir çok davalar bulunduğunu, Bu itibarla, müvekkilinin, şirketin ve şirket alacaklıların daha fazla, keza geri dönülmesi imkansız zararlara uğramasının önüne geçilmesi için, şirketi yönetim kayyımı tayinini ihtiyati haczin tüm koşulları oluştuğundan, davalıların tüm malvarlığına haciz konulmasını talep ettiklerini, ihtiyati hacze karar verilmediği takdirde huzurdaki dava kazanılsa dahi, şirketin içi boş hale geleceğinden, keza davalılardan tazminatın tahsili de imkansız olacağından, müvekkilinin ve şirketin geri dönülmesi mümkün olmayan bir zararla karşı karşıya kalacağını, İİK’nın 257. ve devamı hükümlerinde düzenlenen ihtiyati hacze karar verilmesi için uygun şartların oluştuğunu, yukarıda ayrıntılı olarak belirtildiği üzere davalıların mal kaçırmakta ve şirket ortakları ile alacaklıların haklarını ihlâl eden hileli işlemler yaptıklarını, kaldı ki, davalıların tazminat sorumluluğunun, hukuka aykırı fiilin veya işlemin yapılması ile aynı anda doğmakta ve bu andan itibaren sadece tazminat alacağı muaccel olmakla kalmayıp; hatta tazminat borçlusu temerrüde dahi düştüğünü, Yargıtay 11.HDnin aynı yöndeki 25/01/2007 tarih ve E. 2005/14182, K. 2007/809 sayılı kararında; hukuka aykırı fiillerde, ihtar ve ihbara gerek olmadan temerrüdün haksız fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren gerçekleştiği ve temerrüt faizi talep edilebileceği kabul edildiğini, (Aynı yönde bknz. HGK, 30.11.2005, E. 2005/4-643, K. 2005/675; 11.HD., 11.02.2008, E. 2008/314, K. 2008/1387; 4. HD.nin 09.09.2014 tarih ve E. 2013/16997, K. 2014/11496 sayılı kararları). bu nedenle, davalıların malvarlıkları üzerine ihtiyati haciz kararı verilmesinde zaruret bulunduğunu, bu hususun sadece müvekkili ve … A.Ş. için değil; söz konusu şirket ile iş yapanların ve özellikle de şirket çalışanları için de son derece önemli olduğunu, zira söz konusu şirketin içi boşaltılarak iflâs ettirildiği takdirde, şirketten alacaklı olanlar alacaklarına kavuşamayacaklarını, iflâsın sadece iflâs eden şirketi değil, ondan alacaklı olanları ve ülke ekonomisini doğrudan etkileyen bir olgu olduğunu, belirtilen nedenlerle davalıların malvarlığı üzerine ihtiyati haciz konulmasını talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, davalı şirket yöneticilerinin davacı ve davacının pay sahibi olduğu dava dışı …A.Ş yi zarara uğrattıkları iddiasıyla uğranılan zararın yönetim kurulu üyesi davalılardan tahsili istemine, birleşen dava ise dava dışı …A.Ş nin muhasebe ve mali müşavirliğini yaptığı ileri sürelen davalı şirketin davacı ve dava dışı …A.Ş yi uğrattığı iddia edilen zararların davalı şirketten tahsili istemine ilişkindir. Dava içerisinde davalılar hakkında ihtiyati haciz kararı verilmesi ve yine dava dışı …A.Ş ye kayyım atanması yönünde ihtiyati tedbir talep edilmiş; ilk derece mahkemesince yazılı gerekçe ile ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir taleplerinin reddine karar verilmiştir. Bu ara karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönleriyle sınırlı olarak yapılmıştır. İhtiyati haciz talebinin reddi yönünden istinaf başvurusunun incelenmesinde; Davacı davalı yöneticiler ile şirket muhasebesinin işlemleri ile ortak olarak kendisinin doğrudan zarara uğramasına neden olduklarını, zararın doğrudan zararı olduğunun kabul edilmemesi halinde ise şirket zararı olup, şirkete ödenmesi gerektiğini ileri sürerek asıl ve birleşen davayı açmıştır. İhtiyati haciz yasada geçici hukuki korumalardandır. İhtiyati haciz kararı verilebilmesi için İİK’nın 257. maddesindeki şartların oluşması gerekir. İİK’nın 257/1.maddesine göre, rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı… ihtiyati haciz talebinde bulunabilir. İİK’nın 258/1. maddesinin 2. cümlesine göre: “İhtiyati haciz kararı verilebilmesi için alacaklı, alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek delilleri göstermeye mecburdur.” Bu madde uyarınca ihtiyati haciz talep eden, İİK’nın 257/1. maddesi kapsamında bir para borcunun alacaklısı olduğunu, borcun rehinle temin edilmediğini ve borcun vadesinin gelmiş olduğunu yaklaşık olarak mahkemeye kanaat getirecek tarzda ispat etmek durumundadır. Açılan davalarda ileri sürülen iddia ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında dosyanın geldiği aşama itibariyle davalıların şirketi veya davacıyı zarara uğratıp uğratmadıkları, sorumlu görülüp görülemeyecekleri, sorumlu oldukları zarar tutarı var ise miktarı konusunda yaklaşık ispat olgusunun gerçekleşmediği sonuç ve kanaatine varıldığından, ilk derece mahkemesinin ihtiyati haciz isteminin reddi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. Şirkete tedbiren kayyım atanması talebinin reddi kararına ilişkin istinaf başvurusunun incelenmesinde; Davacı yukarıda özetlenen iddialarla açtığı davada ihtiyati tedbir yoluyla yargılama sürecinde dava dışı şirkete kayyum atanmasını istemiştir. Somut olayda, davalı şirketin gerektiği gibi yönetilemediği, davalı yöneticilerin şirketin içini boşalttıkları iddiasıyla, şirkete yönetim kayyımı atanması talep edilmiştir. Kural olarak bir davada tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmaların ispatı için tahkikat yapılması ve delillerin toplanması gerekir. Hakim tüm delilleri inceleyip değerlendikten ve tam bir karara ulaştıktan sonra nihai kararını verir. Bu husus davanın kabulü için geçerli olup, esas hüküm için tam ispat aranır. İhtiyati tedbirlerde ise tam değil, yaklaşık ispatın yeterli olacağı HMK’nın 390/3. maddesinde düzenlenmiştir. Değişik ifade ile ihtiyati tedbire karar verebilmek için iddia olunan vakıanın subutu yönünde gerçeğe yakın bir ispatın başarılması yeterlidir. Somut olayda davacı ortak tarafından ileri sürülen iddialar, istinaf dilekçesine karşı verilen savunma içerikleri, muhtelif mahkemelerde taraflar arasında görülmekte olan davalar gözönüne alındığında, şirketteki azınlık hisseye sahip davacı ile diğer davalı hissedarlar arasında uyuşmazlık çıktığı anlaşılmakla birlikte, şirketin içinin davalılarca boşaltılamaya çalışıldığı iddiası uyuşmazlığın temelini oluşturmaktadır. Bu şekilde yönetim yetkisinin kötüye kullanıldığına ilişkin dosyanın mevcut durumu itibariyle yeterli belge ve delil mevcut değildir. Ayrıca, bir tüzel kişiliğe kural olarak kayyım atanması, ancak kişiliğin organsız kalması halinde mümkündür. Eldeki davada, davalı şirkette organ boşluğu bulunmadığı gibi davalı yöneticilerin şirketi kasıtlı ve kötü niyetli olarak kötü yönetip, dava dışı şirketi veya davacıyı zarara uğrattıkları yaklaşık olarak ispat edilmemiştir. Davanın ilerleyen aşamalarında, toplanan deliller ışığında mahkemeden her zaman yeniden talepte bulunması mümkün olup, ara karar tarihi itibariyle yaklaşık ispat koşulu gerçekleşmediğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu ret kararı usul ve yasaya uygun bulunmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 ve 391/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 18.03.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.f ve 391/3. maddeleri uyarınca karar kesindir.