Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/42 E. 2021/131 K. 04.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/42
KARAR NO: 2021/131
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20.10.2020 tarihli ara karar
NUMARASI: 2020/213 E.
DAVANIN KONUSU:Ticari Şirket (Yöneticilerin Azline İlişkin)
Taraflar arasında görülen şirket yöneticisinin yönetim yetkisinin kaldırılarak kayyım atanmasına ilişkin davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sırasında, tedbir talebinin reddine dair ara karara karşı davacılar vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilleri ile davalı … ve dava dışı … ile …’ın bir araya gelerek 1997 tarihinde daha kurulan davalı şirkete ortak olduklarını, şirketin ağırlıklı olarak inşaat sektöründe faaliyet gösterdiğini, son pay devirleriyle şirketin 544 payının davalıya, 128 payının …’na, 128 payının …’a, 128 payının ise …’na ait olduğunu, davalı …’ın temsil yetkisini kötüye kullanması nedeniyle hakkında İstanbul Anadolu 6.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1024 Esas sayılı dosyasında davalının şirket ortaklığından çıkarılarak şirkete kayyım atanması talibiyle dava açıldığını, mahkemece alınan raporlarda bir kısım usulsüzlüklerin belirlenmesine rağmen aktif dava ehliyeti yönünden davanın reddine karar verildiğini, davalı yöneticinin süre gelen usulsüzlükleri nedeniyle davacı ortakların güveninin sarsılması nedeniyle eldeki azil davasının açıldığını, davalının eylemleri nedeniyle TTK’nın 630.maddesindeki koşulların oluştuğunu, şirket müdürünün uyması gereken kurallara uymamasının azil nedeni olduğunu, davalı müdürün özen yükümlülüğü, ortaklara bilgi verme yükümlülüğü, ortaklara eşit davranma yükümlülüğü, sır saklama yükümlülüğü, ortaklıkla işlem yapmama yükümlülüğü, rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırı davranarak şirket kaynaklarını kendi menfaatlerine kullandığını, bu kapsamda İstanbul Anadolu 6.Asliye Ticaret Mahkemesinde alınan bilirkişi raporuyla davalının daire satışlarını ve fiyatlarını doğru bir şekilde muhasebeleştirmediği ve şirketten para kaçırdığının belirlendiğini, davalının aynı zamanda başka bir şirketi üzerinden davalı şirketi borçlandırdığını bu hususun dürüstlük ve bağlılık kuralına aykırı olduğunu, davalının kendisi veya başka şirketi ile işlem yapması halinde diğer davalıların onayını alması gerektiğini, davalının bu kurala aykırı davranarak kendi şirketiyle işlem yaparak davalı şirketi zarara uğrattığını, müvekkillerinin TTK’nın 516. maddesinde düzenlenen bilgi edinme hakkına aykırı işlemler yapıldığını, şeffaflık ilkesine aykırı şekilde tek başına işlemler yaparak şirketi borç altına soktuğunu, çalışanları davacılara karşı kışkırtarak tek başına şirketi yönettiği izlenimi verdiğini, davacılardan habersiz şekilde şirkete ait dairelerin büyük çoğunluğunu sattığını, satış sırasında ortakları muvafakatinin alınmadığını, davalı müdürün diğer ortaklarla eşit işlem yapma yükümlülüğüne aykırı davrandığını, şirketin çoğunluk payının sahibi olması nedeniyle yaptığı işlemleri diğer ortaklarla paylaşmadığını, sermaye artırımı kararını dahi tek başına almaya çalıştığını, davalının TTK’nın 613. maddesinde düzenlenen rekabet yasağına aykırı hereket ettiğini, bu kapsamda kendisine ait başka bir şirket üzerinden davalı şirketi borçlandırdığını şirktin bazı alacaklılarının davalı veya yakınları olmasının bu kurala aykırı olduğunu, TTK’nın 395. maddesi gereğince şirketle işlem yapılması yasak olmasına rağmen kendisine ait başka bir şirketle ticari ilişki kurarak şirketi borçlandırdığını, sergilenen bu davranışların rekabet yasağı kuralına aykırı olduğunu, eylemlerin aynı zamanda görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğunu, diğer ortaklardan habersiz yapılan işlemler nedeniyle davalı şirket hakkında çok sayıda takip başlatılmasına neden olduğunu, şirkette çok sayıda akraba ve yakınının fiilen çalışmadığı halde sigortalı olarak gösterildiğini, davalının şirket ortaklarının iç ilişkisini düzenleyen sözleşmenin 8. maddesine uymadığını, sözleşme gereğince davalının Maltepe’deki 301 adada yapılacak olan inşaatın yapım işleri için ortaklardan 6.000.000 TL taahhüt etmesine rağmen bu yükümlülüğünü yerine getirmediğini, şirketin düzenlediği arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında davalıya ve davalı şirkete isabet eden dairelerin büyük kısmının diğer ortaklardan gizli şekilde satıldığını, sayılan tüm bu hususların azil için yeterli nedenler olduğunu, ileri sürerek, dava sonuna kadar tedbiren davalının, şirketteki yetkilerinin sınırlandırılarak yerine diğer ortaklar veya mahkemece uuygun görülecek kayyım atanmasına, davalı şirketin mal varlığına ve şu anda yapılan inşaattaki taşınmazların 3.kişilere devrinin tedbiren önlenmesine, davalı …’ın şirket yöneticiliğinden azline, yetkililerin müvekkillerine verilmesini talep ve dava etmiştir. İlk derece mahkemesince, 20.07.2020 tarihli ara kararla tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Davacı tarafça 24.08.2020 tarihli dilekçeyle yeniden tedbir talep edilmiş, mahkemece istinaf başvurusuna konu 20.10.2020 tarihli ara kararda tedbir isteminin reddine karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesi, davacıların ihtiyati tedbir talebini değerlendirdiği 20.10.2020 tarihli ara kararında; “HMK’nın 389. Maddesi, ‘Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir.’ şeklindedir. Aynı yasanın 390/3 maddesi,’Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır’ düzenlemesini içermektedir. Öncelikle; davacıların ihtiyati tedbir konulmasını talep ettikleri gayrimenkuller uyuşmazlık konusu olmamakla, davalı şirketin gayrimenkulleri yönünden yapılan ihtiyati tedbir isteminin HMK 389. Maddesinin açık hükmü karşısında reddine karar vermek gerekmiştir. Davacının davalı yöneticinin yönetim yetkilerinin kaldırılması ile şirkete kayyım atanması yolundaki tedbir talebine ilişkin ise; HMK 390. Maddesi uyarınca tedbir talep eden tarafın, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorunda olması gerekli olup, davacının dava dilekçesinde dayandığı delillerden olup, aynı mahiyette talebine binaen İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1024 esas sayılı dosyasında verilen ihtiyati tedbir kararının, istinaf mahkemesince, davacının bu dosyamızda da özellikle delil olarak dayandığı delillerden olan belirtilen dosyada aldırılmış olan bilirkişi raporu ve tüm delilleri itibariyle yaklaşık ispat olgusunun gerçekleşmediği kabul edildiği, mevcut deliller itibariyle mahkememizce daha önce yapılan yaklaşık ispat ölçüsünde ispatı sağlar delil bulunmadığından bahisle verilen ihtiyati tedbir talebini değiştirmeye yeter başkaca bir delil sunulmamış olduğundan yönetim yetkisinin ihtiyati tedbiren kaldırılması ile geçici olarak kayyım atanmasına ilişkin talebin reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle, ihtiyati tedbir taleplerinin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacılar vekili tarafından, süresinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Dava dilekçesindeki beyanlarını aynen tekrarla, ilk derece mahkemesinin kararının ve gerekçesinin yerinde olmadığını, tedbire konu taşınmazların dava konusu olmaması nedeniyle tedbir isteminin reddine karar verilmesinin yerinde olmadığını, davanın sonucunda taşınmazların satılması halinde şirketin mal varlığının kalmayacağını, davalının şirkete ait taşınmazları usulsüz şekilde elden çıkardığını, buna rağmen yıl sonunda şirketin karının bulunmadığını ve kar dağıtımı yapılmadığını, tedbirle şirketin mal varlığının korunmasının amaçlandığını, zira davalının temsil yetkisini kötü kullanarak müvekkilleri ile şirketi zarara uğrattığını, yapılan usulsüz işlemlerle vergi kaybına sebebiyet verildiğini, şirket tarafından yapılan gayri menkullerin usulsüz şekilde gerçek değerinin altında elden çıkarıldığını bu hususların yapılacak bilirkişi incelemesi sonucu ortaya çıkacağını, davalının, davalı şirketi yönetirken dava dilekçesinde anlatılan özen yükümlülüğü, ortaklara bilgi verme yükümlülüğü, ortaklara eşit davranma yükümlülüğü, sır saklama yükümlülüğü, ortaklıkla işlem yapmama yükümlülüğü, rekabet etmeme yükümlülüğüne aykırı davrandığı gibi şirket kaynaklarının kendi menfaati doğrultusun kullandığını, görevini kötüye kullanarak şirket ve ortaklarını zarara uğrattığını, bu hususların dava dilekçesinde etraflıca açıklandığını, müdürün görevi sırasında şirketi kötü yönetmesi, şirket kaynaklarını kendi ve yakınlarının çıkarlarına kullanması, şirkete ait daireleri değerinin çok altında satması, rekabet yasağı ve ortaklara eşit işlem ilkelerine aykırı hareket etmesinin azil için yeterli nedenler olduğunu, İstanbul Anadolu 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/209 Esas ve 2020/188 Esas sayılı dosyalarındaki belirlemelere göre şirket sermayesinin usulsüz artırılması kararlarının iptal edildiğini, müvekkillerinin temsil yetkisine ilişkin görüşme isteklerinin cevapsız bırakıldığını belirterek, ilk derece mahkemesinin tedbirin reddine ilişkin ara kararının kaldırılarak tedbire karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, şirket müdürünün yönetim hakkı ve temsil yetkisinin kaldırılması ve şirketin mal varlığı hakkında tedbir istemlerine ilişkindir. Davacılar vekili, dava içinde ihtiyati tedbir talep etmiş, mahkemece ihtiyati tedbir talepleri, istemi yaklaşık ispat ölçüsünde kanıtlanmadığı ve şirketin gayrimenkullerinin dava konusu olmaması nedeniyle, tedbir talebinin reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacılar vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355.maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı şirketin sicil kaydının incelenmesinde, davacılar ile davalı …’ın davalı şirketin ortağı oldukları davalı müdürü şirketin münferiden temsil ve ilzama yetkili olduğu diğer ortakların ise sınırlı yetkili müdür oldukları anlaşılmıştır. Dava dilekçesine ekli düzenleme şeklindeki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin incelenmesinde, dava dışı arsa sahipleri ile davalı şirket arasında düzenlenen sözleşme ile davalı şirketin arsa sahiplerine ait taşınmaz üzerinde yapacağı inşaatların niteliği ile dairelerin paylaşımının düzenlendiği anlaşılmıştır. Delil olarak dayanılan İstanbul Anadolu 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/209 Esas sayılı dosyasında şirketin 04.12.2017 tarihli sermaye artırım kararının butlan nedeniyle iptaline karar verildiği anlaşılmıştır. Dosyadaki davacılar tarafından İstanbul Anadolu 6.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1024 Esas sayılı dosyasında davalı ortağı şirket ortaklığından çıkarılmasına ilişkin açılan davada mahkemece aktif husumet yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Anılan davada şirkete kayyım atanması talebinin mahkemece reddedildiği görülmüştür. Anılan mahkemece yapılan bilirkişi incelemesi, dosyada delil olarak gösterilmiş olup incelenen 21.06.2019 tarihli bilirkişi raporunda, davacıların diğer taleplerini somutlaştırması gerektiği, ancak davalı müdürün alıcı …’a yaptığı satışla ilgili satış bedeli ile tabloda sunulan satış fiyatı arasında fark bulunduğundan yöneticinin bu miktardan sorumlu olduğu belirtilmiş olup, farkın 450.000,00 TL olduğu görülmüştür. İstinaf açısından uyuşmazlık konusu; münferiden temsile yetkili müdürü olan davalının, şirketi kötü yönetip yönetmediği ve bu kapsamda TTK.’nın 630.maddesinde belirlenen koşulların yaklaşık olarak kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktasındadır. TTK’nın 630/2.maddesine göre de her ortak haklı sebeplerin varlığında yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir. 3. fıkraya göre de yöneticinin özen ve bağlılık yüküm ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi haklı sebep olarak kabul olunur. TTK’nın 630. maddesinde, azil davası yönünden özel bir geçici hukuki koruma öngörülmediğinden, bu konuda HMK’nın 389 vd. maddelerinin uygulanması gerekir.İhtiyati tedbir kararı verilebilmesinin en önemli şartı bir ihtiyati tedbir sebebinin mevcut olmasıdır. Kanunda bu husus genel olarak düzenlenmiş, hâkime oldukça geniş bir takdir alanı bırakılmıştır (m. 389/1). Kanun, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından” söz etmektedir. Bu hüküm dikkate alındığında, mevcut durumun değişmesi halinde, hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması, hakkın elde edilmesinin tamamen imkânsız hale gelmesi, gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi varsa, ihtiyati tedbir sebebi var kabul edilecektir. Ancak, ihtiyati tedbir verilebilmesi için, HMK’nın 390/3.maddesi uyarınca, davacının, yaklaşık ispat koşulunu yerine getirmiş olması gerekir. Somut olayda; ilk derece mahkemesince talep dava açılış tarihi itibariyle değerlendirilmiştir. Tedbir talebinin değerlendirildiği aşama itibariyle davalı yöneticinin özen yükümlülüğü, eşit işlem yükümlülüğü, şirketle iş yapma yasağı, bilgi verme yükümlülüğü, sır saklama yükümlülüğü gibi yükümlülüklerine aykırı davrandığı veya şirketi zarara uğrattığı, şirket kaynaklarını kendisi veya yakınlarının menfaatine kullandığı yönünde yaklaşık ispat oluşturabilecek yeterli kanıt bulunmadığı, ticari şirketlerde asıl olanın seçilmiş yöneticileri eliyle yönetilmesi olduğu, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, iddia kapsamında yeni kanıt elde edilmesi halinde, taraflarca yeniden tedbir talep edilmesi her zaman mümkün olduğu hususları dikkate alındığında, Mahkemece ara kararının verildiği aşamada yaklaşık ispat gerçekleşmediğinden, ilk derece mahkemesinin ret kararı isabetli bulunmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği görüşündeyim.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacılar tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Alınması gereken 59,30 TL nispi istinaf karar harcından başvuru sırasında yatırılan 54,40 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 4,90 TL’nin davacılardan tahsiline. 4-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 6-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353.1.b.1 ve 391/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 04.02.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU:HMK’nın 362/1.f ve 391/3. maddeleri uyarınca karar kesindir.