Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/266 E. 2023/571 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/266
KARAR NO: 2023/571
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12.11.2020
NUMARASI: 2020/157 E. – 2020/723 K.
DAVANIN KONUSU: Şirket müdürünün sorumluluğundan kaynaklı tazminat.
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın dava şartı yokluğundan reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’nun 14.11.2011 tarihli hisse devri sözleşmesi ile ticaret unvanı … Sanayi ve Ticaret Limited Şirket olan şirketin %25’lik hissesine sahip olduğunu, şirketin diğer ortaklarının …, … ve … olduğunu, müvekkilinin ilgili şirketi 2011 yılından görevinden azil edilene kadar şirket müdürü olarak münferit imzası ile temsil ettiğini ve müvekkilinin çalışmasıyla şirketin kurulduğu 2010 yılından bu yana hedefleri doğrultusunda önemli bir büyüme kaydedildiğini, davalının ise şirketin müdürü ve aynı zamanda şirketin %33’lük paya sahip ortağı olduğunu, davalının kendi kusurlu hareketleri ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 626. maddesi hükmünü ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüğünü ve kanundan doğan özen ve sadakat yükümlülüğünü ihlal ederek şirkete vermiş olduğu zararların tazmin edilmesine ve buna bağlı olarak yine pay sahibi müvekkilinin uğramış olduğu zararın tazmin edilmesine karar verilmesini talep ettiklerini; davalının şirkete ait malvarlığı üzerinde tek başına usulsüz işlemlerde bulunarak şirkete ait malvarlığında bulunan taşınırı piyasa değerinin çok altında bir değerde diğer şirket ortağına devrederek şirketi ve pay sahibi olan müvekkilini zarara uğrattığını, iddialarına konu olayların, davalının 2019 faaliyet yılına ilişkin müvekkili tarafından da kullanılan … plakalı şirket aracının belgelerini kaybettiklerini iddia ederek yeni ruhsat çıkararak akabinde noter aracılığıyla 01.10.2019 tarihinde bedelinin çok altında şirketin diğer ortağı …’nın şahsı adına tescil ettirdiklerini, anahtarlarından bir tanesinin müvekkilinde bulunan şirkete ait … plakalı aracın çalındığını ihbar ederek müvekkilinin ifadesinin alınmasına sebebiyet vererek müvekkilin işinden geri kalmasına sebebiyet verdiğini, davalının söz konusu araç satışını herhangi bir müdür kurulu kararı alınmadan tek başına gerçekleştirip satış sonrasında ise araç bedelini şirket hesaplarına yansıtmayarak usulsüz ve yolsuz işlemlerde bulunduğunu, ticari defterlerin usulüne uygun bir şekilde tutulmasının müdürler kurulunun vazgeçilmez ve devredilemez görevlerinden olduğunu, davalının ise usulsüz işlemleri tek başına tasarrufta bulunmak sureti ile gerçekleştirdiğini belirterek, şirketin ve pay sahibi müvekkilinin uğramış olduğu zararların tespitini, şirketin ticari defterleri üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi ardından araç satış işleminin şirket kayıtlarında bulunmaması halinde bunun şirket kayıtlarına işlenerek tüm Şirket hesaplarının düzeltilmesini, davalının özen ve sadakat yükümlülüklerini ihlal etmesi nedeniyle şirketi uğrattığı zararların tespit edilmesini ve HMK’nın 107. maddesi uyarınca şimdilik 10.000 TL tutarındaki zararın tazminine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davacının her ne kadar şirket müdürlerinden olan müvekkilinin şirketi zarara uğrattığından bahisle sorumluluk davası ikame etmişse de davanın açılması için Yargıtay kararlarında belirtilen Genel Kuruldan karar alınması şartını yerine getirmediğini, ayrıca davacının asılsız ve soyut iddialarının aksine şirketin müvekkilinden kaynaklı bir zararının bulunmadığını, şirketin davacı tarafın sebep olduğu zararlardan korunmaya çalışıldığını, davaya konu edilen … plakalı aracın, şirket tarafından dava dışı … adına tahsis edilmiş olup zilyetliğinin …’da bulunan aracın davacı tarafından suç teşkil eden eylemlerle alınması üzerine müvekkilinin, şirketin mal varlığını davacıdan koruyabilmek adına aracın zilyedine satışını yaptığını, tehlikenin ortadan kalkmasının ardından aracın tekrar şirkete devredildiğini, aracın halihazırda şirket üzerine kayıtlı olup şirketin bu hususta bir zararının söz konusu olmadığını, müdür …’nın zilyetliğinde olan … plakalı aracın, davacı tarafça zilyedinin bilgisi ve rızası olmaksızın bulunduğu otoparktan haksız şekilde alındığını, davacının zilyedinin rızası bulunmaksızın aracı hukuka aykırı şekilde alınarak 9 gün boyunca alıkoyduğunu, kamera kayıtları izlendiğinde, dava dışı zilyede ait aracın bulunduğu otoparka babası ile birlikte araçla giriş yaptığını, kendi aracını otoparkta bıraktığını ve müvekkiline tahsis edilmiş olan … plakalı aracı alarak TCK m. 141 hükmünde düzenlenen hırsızlık suçunun nitelikli halini gerçekleştirdiğinin görüleceğini, dava dilekçesindeki iddiaların aksine esasen davacı tarafın, şirket ortaklarından … ile boşanmasının ardından duyduğu kin ve nefret ile her fırsatta aracı satacağını, şirketi zarara uğratacağını dile getirdiğini, bunlar üzerine 28.09.2019 tarihinde aracın, davacı tarafından haksız şekilde alıkonulduğunu, şirket mal varlığının güvenceye alınması ve davacının şirkete daha fazla zarar vermesinin engellenmesi adına aracın 01.10.2019 tarihinde zilyetliği elinde bulunduran … adına tescil ettirildiğini, tehlikenin geçmesinin ardından 14.01.2020 tarihinde yeniden şirkete devir işlemleri gerçekleştirilmiş olup araç davanın açıldığı tarihte şirket üzerine tescilli durumda olduğunu, davacının dava konusu şirket hissedarlarından dava dışı … ile evliyken, aile şirketinin tüm imkânlarını kişisel ihtiyaçları için kullanarak evlilik birliğinin sona ermesinden sonra bu durumun yalnızca şirkete ilişkin harcamalarla sınırlı kalması için kendisinin defaten uyarıldığını, bütün bu uyarılara rağmen müvekkilinin eylemleri ile şirketin zararının oluştuğunu iddia eden davacı tarafın, bizzat şirketin zarara uğraması için uğraş verdiğini, bu hususta şirket tarafından kendisine verilmiş olan kredi kartından özel ihtiyaçları için 30.000 TLden fazla harcama yaptığını, şirket müşterilerine kişisel hayatına yönelik profesyonelliği uygun olmayan mailler gönderdiğini, yukarıda bahsi geçtiği üzere şirket müdürlerinden … zilyetliğinde bulunan aracı zilyedinin rızası olmaksızın aldığının yazılı ve görsel delillerle sabit olduğunu, bu sebeplerle şirkete asıl zarar verenin davacı taraf olduğunu belirterek; davanın öncelikle şirket müdürü aleyhine sorumluluk davası açılması yönünde genel kurul kararı alınmadığından usulden reddine, esas yönden ise, şirkete asıl zarar verenin davacı olması, iddialarını ispat edememiş olması ve kanuna aykırı şekilde pay sahibi olarak tazminat talep etmiş olması nedeniyle açılan davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Davalı şirket müdürü yönünden sorumluluk davası açılabilmesi için 6102 sayılı TTK.nın 618/3.c maddesi uyarınca yasada öngörülen nisapla alınmış bir genel kurul kararının bulunması gerekmekte olup bu husus dava şartıdır. Davacı tarafından ortaklar kurulunca bu yönde alınmış bir karar sunulmadığından dava açma koşulu oluşmamış ise de; bu husus yargılama aşamasında da tamamlanabilir. ( Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 26/11/2019 tarih ve 2018/2242 E. – 2019/7531 K., 19.01.2015 tarih ve 2014/15609 E., 2015/615 K. ) Mahkememizin 01.10.2020 tarihli celsesinde; davacı vekiline sorumluluk davası açılması yönünde genel kurul kararı aldırıp sunması için kesin süre verilmiş ve kesin süre içerisinde genel kurul kararı sunulmadığı takdirde dava açma koşulu oluşmadığından davanın reddine karar verileceği ihtar edilmiştir. Davacı taraf verilen kesin süre içerisinde buna ilişkin bir Genel Kurul kararı sunmadığından…” gerekçesiyle, davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davanın usulden reddine karar verildiğini, müvekkilinin 14.11.2011 tarihli hisse devri sözleşmesi ile dava dışı limited şirketinin %25 payını edindiğini, müvekkilinin 2011 yılından haksız olarak görevinden azledildiği tarihe kadar şirket müdürü olarak şirketi münferit imzası ile temsil ettiğini, şirketin kurulduğu 2010 yılından bu yana hedefleri doğrultusunda önemli bir büyüme kaydettiğini, davalı … Yayla’nın şirketin müdürü ve aynı zamanda %33’lük paya sahip ortağı olduğunu, davalı tarafça 2019 faaliyet yılına ilişkin müvekkili tarafından da kullanılmakta olan şirket aracının belgelerinin kaybedildiği iddiası ile yeni ruhsat çıkarılmış devamında ise 01.10.2019 tarihinde bedelinin çok altında şirketin diğer ortağı dava dışı …’lının adına tescil ettirildiğini, söz konusu araç satışının herhangi bir müdür kurulu kararı alınmadan davalının tek başına gerçekleştirdiğini, davalının söz konusu usulsüz ve yolsuz işlemlerini TTK 626. madde hükmü ve esas sözleşmedeki yükümlülüğü ile kanundan doğan özen ve sadakat yükümlülüğünü ihlal ederek şirkete zarar verdiğini, zararlarının tazmini için davanın açıldığını, mahkemece davanın dava şartı yokluğu nedeniyle hukuka aykırı olarak reddedildiğini, sorumluluk davası açılabilmesi için genel kurul kararı alınmasının dava şartı olmadığını ,mahkemece hatalı değerlendirme ile davanın dava şartı eksikliği nedeniyle reddedildiğini, mahkemece atıf yapılan Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2018/2242 Esas, 2019/7531 Karar sayılı ilamında buna ilişkin bir şartın varlığından söz edilmediğini, atıf yapılan kararda ki davacının şirket olduğunu, anılan kararda, davanın bizzat zarara uğrayan şirket tarafından açıldığını, bu sebeple şirket tarafından alınan genel kurul kararı arandığını, huzurdaki davanın davacısının ise pay sahibi olduğunu, TTK’nın 644. maddesinde anonim şirketlere ilişkin hükümlerin limited şirketlere de uygulanacağının düzenlendiğini, TTK’nın 555. maddenin kıyasen uygulanması gerektiğini, bu maddede şirketin uğradığı zararın tazminini şirket ve bir her pay sahibinin isteyebileceğinin düzenlendiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.01.2020 tarih 2019/2406 Esas ve 2020/423 Karar sayılı ilamında davacının pay sahibi olması sıfatıyla limited şirket müdürü olan davalıya karşı sorumluluk davası açma hakkının bulunduğunun belirtildiğini, kanun koyucunun dava açma hakkını her bir pay sahibine tanıdığını, davalı müdürün daha fazla şirketi zarara uğratmasını önlemek için ivedi şekilde kayyım atanması gerektiğini iddia ederek, ilk derece mahkeme kararının kaldırılmasına, tedbiren kayyım atanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 644b. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 553.maddesi uyarınca limited şirket müdürünün sorumluluğundan kaynaklanan zararın tazmini, satışa konu araç değerinin tespiti, şirket hesaplarına ödenmesi ile hisse oranları nazara alınarak pay değerinin tazmini taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında, davacı ve davalının dava dışı … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin ortakları olduğu, davacı ortağın müdürlük görevinin 22.10.2019 tarihli genel kurul kararı ile sona erdirildiği, şirket müdürünün …’lı olduğu konularında herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, davacı limited şirket ortağının davalı şirket ortağına karşı sorumluluk davası açma hakkının bulunup bulunmadığı noktasındadır. Dava, TTK’nın 553 vd. maddeleri uyarınca ve özellikle 555. maddesi uyarınca şirket ortağı tarafından açılmış bir sorumluluk davasıdır. Yönetici aleyhine açılacak sorumluluk davası, doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik içerir. Yöneticinin ortaklığın mal varlığının azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların dolaylı zarar görmesine yol açar. Yani davacı tarafın ortağı olduğu davalı şirketin kötü yönetilmesi nedeniyle davalı şirketin zarara uğratılması nedenine dayalı tazminat davasında, şirket yöneticisinin eylemleri nedeniyle uğranılan zarar, şirket açısından doğrudan, davacı ortak açısından ise dolaylı zarar olup, dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın 555. (6762 sayılı TTK’nın 309.) maddesi hükmü gereğince hükmedilecek tazminatın şirkete verilmesinin talep edilmesi gerekmektedir. Davacı ortağın doğrudan bir zararı varsa bu zararın ortağa ödenmesi istenebilir. Davacı da eldeki davada zararın dava dışı şirkete verildiğini belirtip tazminatın şirkete ödenmesini talep etmiş olup dolaylı zarar yönünden talepte bulunulduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi, yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen şirket yöneticileri, bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Yönetici aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı ortaklığa ait olup, böyle bir davanın açılabilmesi genel kurulun bu yönde bir karar alması koşuluna bağlıdır. Ancak şirket ortaklarının da yöneticiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Ortaklar tarafından yönetici aleyhine sorumluluk davası açılabilmesi için genel kuruldan karar alınmasına gerek yoktur (emsal Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2019/2406 Esas, 2020/423 Karar ve 15.01.2020 tarihli ilamı). Bu nedenle ilk derece mahkemesince dava şartlarında yanılgıya düşerek verilen karar isabetsiz olmuştur. İlk derce mahkemesinin bu yönde emsal aldığı yargıtay kararında davacı taraf şirket olup, şirket ortağının açtığı dava söz konusu değildir. İlk derece mahkemesince dava şartının yanlış yorumlanarak dava şartlarına aykırı karar verdiği anlaşıldığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, dava dışı şirkete tedbiren kayyum atanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Dosyanın incelenmesinde, ilk derece mahkemesince davacının buna dair talebinin 04.03.2020 tarihli ara karar ile reddedildiği, davacı tarafça iş bu ara karara yönelik istinaf kanun yoluna başvurulmamış olduğu anlaşılmıştır. Dosya kapsamı itibariyle davacı vekilinin tedbir talebi de yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, ilk derece mahkemesince, talep halinde iadesine,4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, İlk Derece Mahkemesi tarafından, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 06.04.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca karar kesindir.