Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/2252 E. 2021/1702 K. 30.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2252
KARAR NO: 2021/1702
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/09/2021
NUMARASI: 2018/892 E. – 2021/627 K.
DAVANIN KONUSU:İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle aktif husumet yokluğundan davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı borçlu aleyhine 11.07.2011 tarihli şirket hisse devir sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında takip başlatıldığını, müvekkili şirketin eski hissedarı olan davalı ile payları devir alanlar arasında 11.07.2011 tarihinde düzenlenen harici hisse devir sözleşmesi içeriğine uygun olarak payların devir edildiğini, ancak davalı tarafından devir esnasında, beyan edilmeyen şirkete ait bazı borç ve yükümlülüklerin bulunduğunun sonradan ortaya çıktığını ve bu borçlarla ilgili müvekkili şirket aleyhine icra takipleri başlatıldığını, devir öncesine ait borçlar karşılığında takip tarihine kadar 120.000.00 TL’nin müvekkili şirket tarafından ödenmek zorunda kalındığını, devir tarihinden önceki döneme ait bir kısım borçların devir edene ait olduğunun hisse devir sözleşmesinde kararlaştırıldığını, ayrıca sözleşme gereğince devir öncesi döneme ait olup devir eden ortağa ait olan bir kısım vergi borçlarının da şirketçe ödenmesi gerektiğini, müvekkili şirket aleyhine açılan dosyalar ve vergi borçları nedeniyle ödenen miktar olan 120.000.00 TL alacak ile 39.412.60.TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 159.412,60 TL’nin tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına ve alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takibe dayanak ilamın Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin 06.05.2013 tarihli ilamıyla bozulduğunu, bozmaya uyularak İstanbul Anadolu 4. İş Mahkemesinin 2013/554 Esas sayılı dosyasından verilen kararın Yargitay 22. Hukuk Dairesinin 04.11.2014 tarihli kararıyla onanarak kesinleştiğini, davacının …’ın işçilik alacaklarına ilişkin başlattığı takipte teminat yatırma koşulunu yerine getirmediğinden, yaptığı ödemelerden müvekkilinin sorumlul olmadığını, kararın Yargıtay tarafından bozulması nedeniyle ödemenin İİK’nın 40. maddesi uyarınca adı geçenden iadesinin istemesi gerektiğini, davacının hisse devir protokolünde belirtilen 150.000,00 TL bonoyu elde ederek tahsil etme çabası içine girdiğini, davacı şirketin vergi borçları kapsamında yapılan ödemelerin devir öncesiyle ilişkili olmadığını, Erenköy Vergi Dairesi Müdürlüğünün 2018 yılı takvim yılına ilişkin vergilerin ve tüm tahsilat dökümlerini mahkemeye bildirdiğini, vergi borçlarının hangi dönemde tahakkuk ettiği, devir tarihinden önce mi sonra mı olduğu konusunda herhangi bir açıklık bulunmadığını, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takibinin devir sözleşmesinden sonra yapıldığını, davacının süresi içinde şikayet etmemesi sonucu dayanağı olmayan alacağın kesinleştirildiğini, müvekkiline herhangi bir ihbarda bulunmadığını, devir protokolünün 6. maddesinde 07.06.2011 tarihine kadar açılmış olan bütün dava ve icra takiplerinden doğan/doğacak hak ve barçların hisse devredenlere ait olacağı kararlaştırması bulunmakla beraber, hukuken kabul görecek hiçbir dayanağı olmayan ilamsız takibin devir sözleşmesinden sonra başlattığını, davacının itiraz etmemesi sebebiyle cebri icra yoluyla ödediği savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tarafların iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi sonucunda; uyuşmazlığın, taraflar arasında hisse devrine ilişkin sözleşme yapıldığı ancak devir esnasında davalı tarafça bildirilmediği iddia olunan (vergi borçları, işçilik alacakları gibi) borçların davacı tarafça ödendiği ve ödenen bu bedelin tahsili için davalı aleyhine başlatılan takibe itiraz edilmesi üzerine takibin durduğu belirtilerek itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatına hükmedilmesinin, bu talebin uygun görülmemesi halinde 159.412,60 TL. Alacağın takip tarihi olan 22/12/2014 tarihinden itibaren işleyecek %18 Merkez Bankası azami faizi ile birilikte davalıdan tahsilinin talep edildiği noktasında toplandığı anlaşılmıştır. Tarafların delilleri toplanarak, mahkememiz dosyası rapor düzenlenmek üzere hesap bilirkişisi …’e tevdi edilmiş, bilirkişi tarafından düzenlenen 09/04/2021 tarihli bilirkişi raporu tanzim ettirilmiştir. Dosyada mübrez bilirkişi raporunun sonuç bölümünde; hisse devir sözleşmesinde davalının taahhüdünün hisseleri devralan dava dışı kişilere ait olduğu; buna göre, davacının anılan sözleşme kapsamında davalıdan talep etme hakkı bulunmadığı takdirinin mahkememize ait olduğu, davacının talep hakkı bulunduğunun benimsenmesi halinde, itirazın iptaline ilişkin takip dasyasındaki alacak kalemleri yönünden yapıları incelemede; A) … dosyasında vuku bulan bozma kararı dikkate alındığında, davacının rücu edebileceği asıl alacak miktarının 6.165,00 TL. ve bu tutarın ödeme tarihi ile itirazın iptaline ilişkin takip dosyası arasında birikmiş faiz tutarının 1.242,90 TL. olduğu; B) … dosyası yönünden 16. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde hükme esas alınan bilirkişi raporunun dosyaya kazandırılarak alacağın temelinin 11.07.2011 tarihinden önce olup olmadığının denetlenmesi gerektiği; önce olması halinde, 18.11.2014 günü ödenen 29.012,67 TL. ile bu ödemenin itirazın iptaline ilişkin takip tarihi arasında biriken 217,60 TL. faizinin rücu edilebileceği; itirazın iptaline ilişkin takip tarihinin 19.12.2014 olduğu; … dosyasında bu tarihten sonra yapılan 38.000,00 TL ödemenin istenip istenemeyeceğinin takdirinin mahkememize ait olduğu; Vergi Dairesi’ne olan 11.07.2011 tarihi öncesindeki barçların yukarıda değerlendirme başlığı altında (3/C) sayılı bentte gösterildiği; 19.04.2018 günü yapılan ödemeler toplamının 25.521,14 TL. olduğu; itirazın iptaline ilişkin takip tarihinin 19.12.2014 olduğu; bir başka anlatımla, takipten 3 yılı aşkın süre geçtikten sonra yaplan ödemenin itirazın iptali takip dosyaşına dahil olmadığının düşünüldüğü; takip tarihine ve takipte bağlılık ilkesine göre talebinin olanaklı olmadığı düşünülmekle beraber, miktarının gösterilmesiyle iktifa edildiği; işaret edilen hususlar ile tüm delillerin takdiri ve hukuki değerlendirmenin tamamı mahkememize ait olmak üzere kanaatlerini bildirmiştir. Davalı … ile dava dışı …’in davacı şirketteki hisselerini 05/07/2011 tarihli sözleşme ile … ve …’a devrettiği, devir sözleşmesine göre 11/07/2011 tarihinden önceki borçlar kapsamında davalının sorumlu olup olmadığı sorumlu ise kime karşı ne miktarda sorumlu olduğuna ilişkin olduğu, Dava dışı …’nın Kadıköy … Noterliğinin 18 Ekim 2012 tarihli ve …sayılı ihtarnamesine konu davacıdan 01/06/2007 tarihli sözleşmeye konu bakiye alacağına dair ihtarname gönderdiği, davacının bu borcu ödediği, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı takibe konu alacağın konusunu bu alacak oluşturduğu, davalının bu takibe itiraz ettiği, ihtarnameye konu borcun şirket tüzel kişiliğine ait olduğu, hisse devir sözleşmesinin eski ortak ile hisseyi devralanlar arasında düzenlendiği, taahhüdün davalı ve dava dışı diğer hissedar tarafından yine hisselerin devralan dava dışı … ve …’a yönelik taahhüt olduğu, davacı şirketin devralan şirket ortağına bu alacağı ileri sürdüğünde devralan tarafından edimlerin yerine getirilmesi ile devralan şirket ortağı şirket devir sözleşmesine istinaden ancak davalıya bu talebi ileri sürebileceği, davalının devir sözleşmesinde davacı şirkete yönelik bir taahhüt bulunmadığı, sözleşmenin taraflar arasında hüküm doğurmasının nispiliği ilkesinden kaynaklandığı, hal böyle olunca, davacı tüzel kişiliğin ödemekle yükümlü olduğu borcun devreden şirket ortağına rucü etme hakkı bulunmadığı, bu nedenle davacının aktif dava sıfatı ehliyetinin bulunmadığı…” gerekçesiyle, davanın aktif dava sıfatı ehliyeti yokluğundan reddine, karar verilmiştir.
Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, davalının devir sözleşmesinde, davacı şirkete yönelik bir taahhüddü bulunmadığı, sözleşmenin taraflar arasında hüküm doğurmasının asıl olduğu, davacı tüzel kişiliğin ödemekle yükümlü oluğu borcu, devreden şirket ortağına rucü etme hakkı bulunmadığı gerekçesiyle davanın husumet yönünden reddine karar verildiğini, mahkemenin bilirkişi raporundaki afaki değerlendirmeyi esas alarak verdiği kararın hatalı olduğunu, müvekkilinin aktif dava ehliyetine sahip olduğunun hisse devir sözleşmesi ve şirketin ticaret sicil kayıtları ile açık olduğunu, gerekçede sözleşmenin şirketin devir eden ve devir alan ortakları arasında düzenlendiğinin belirtildiğini, ancak sözleşmenin 5.,6. ve 7. maddelerinde şirketinin hastalar için kullanmış olduğu servisin borç ve haklarının 11.07.2011 tarihine kadar hissesini devredene ait olacağının, şirkete ait 07.06.2011 tarihine kadar açılmış olan bütün dava ve icra takiplerinden doğan/doğacak hakları ve borçların hisse devredenlere ait olacağının kabul edildiğini, sözleşmenin 7. maddesinde 11.07.201 tarihine kadar şirkette çalışanların tüm hakları (ücret hakları ,kıdem ,ihbar tazminatları ve fazla mesai ücretleri) hisse devredenler tarafından çalışanlara ödeneceği, 11.07.2011 tarihine kadar hisseyi devralanların ve kefillerin herhangi bir mali ve hukuki mesuliyetlerinin olmayacağının belirlendiğini, sözleşme maddelerindeki dava konusu borcu tahsil etme yetkisinin hisseyi devralan ortaklara değil, müvekkili şirkete ait olduğunun açıkça kabul edildiğini, devir eden ve devir alan ortakların şirket tüzel kişiliği adına olan borç ve hakları kullanamayacağını, mahkemece sözleşme ve icra dosyalarının yeterince incelenmeden karar verildiğini, sözleşmenin incelenmesi halinde, borcun tahsili yetkisinin müvekkiline ait olduğu ve müvekkilinin HMK’nın 125. maddesine göre davacılık sıfatının devir yoluyla kazanabileceğini; müvekkilinin sözleşme ile davalı tarafından üstlenilen borcu ödemek zorunda kaldığını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı ile dava dışı şirket ortakları arasında düzenlenen pay devir sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince, davacının dava konusu pay devir sözleşmesinin tarafı olmaması nedeniyle sözleşmedeki edimi talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmiş; bu karara karşı, yasal süresi içinde, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı tarafından davalı aleyhine, 21.02.2013 tarihli şirket devir sözleşmesinden kaynaklanan 120.000,00 TL asıl alacak ve 39.412,60 TL işlemiş faizin tahsili amacıyla takip başlatıldığı ve ödeme emrinin tebliği üzerine süresinde borç ve ferilerine itiraz edilmesi sonucu takibin durduğu anlaşılmıştır. Davalı vekilinin dosyada bulunan beyanının ve sözleşmenin birlikte değerlendirilmesinde, davalı ile … ve … arasında 11.07.2013 tarihinde “Harici şirket devir sözleşmesidir” başlıklı limited şirket pay devir sözleşmesi imzalanmıştır. Dosyadaki bilgilerden pay devrinin resmi şekilde de yerine getirildiği anlaşılmaktadır. Davacı şirket sözleşmenin tarafı değildir. Sözleşmenin 5. maddesinde İlcan Sağlık Hizmetleri Limited Şirketi’nin hastalar için kullanmış olduğu servisin borç ve hakları 11.07.2011 tarihine kadar hisse devir edenlere ait olacak ve servis hizmeti devam etmeyecektir. Sözleşmenin 6. maddesinde şirketin 07.06.2011 tarihine kadar açılmış olan bütün dava ve icra takiplerinden doğan/doğacak haklar ve borçların hisse devir edenlerine ait olacağı taraflarca kabul edilmiştir. Sözleşmenin 7. maddesinde 11.07.2011 tarihine kadar şirkette çalışanların tüm hakları (ücret alacakları, kıdem, ihbar tazminatları ve fazla mesai ücretleri) hisse devir edenler tarafından ödenecektir. 11.07.2011 tarihine kadar hisse devir alanların ve kefillerin herhangi bir mali ve hukuki mesuliyeti olmayacaktır. Çalışanların doğan hakları için hisse devir alanlar ve kefiller hisse devir edenlere ayrıca asgari olarak 20.000 TL’den az olmamak üzere hesaplama sonucu çıkacak olan miktarı defaten nakit olarak 11.07.2011 tarihinde ödeyeceklerdir. Ayrıca mesul müdür …’ın Temmuz ayı maaşını da ödeyeceklerdir. Bu miktarlar hisse devir alanlar ve kefiller tarafından hisse devir edenlere ödeneceklerdir. HMK’nın 33.maddesi gereğince hâkim, Türk hukukunu re’sen uygular. Başka bir anlatımla, bir davada vakıaların ileri sürülmesi taraflara, vakıaların hukuki nitelendirilmesini yapmak ise hâkime ait bir görevdir. Davacının sözleşmenin tarafı olmadığı açıktır. Sözleşme, davacı şirketin eski ortağı ile payını devir alan yeni ortakları arasında düzenlenmiş ve aslen şirket tüzel kişiliğine ait olan bir kısım borçların, devir eden ortaklara ait olacağı kararlaştırılmıştır. Bu durumda, maddi vakıaların ileri sürülüşüne göre TBK’nın 129. maddesi uyarınca sözleşmedeki düzenlemenin üçüncü kişi yararına bir sözleşme olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Anılan maddede, kendi adına sözleşme yapan kişi, sözleşmeye üçüncü kişi yararına bir edim yükümlülüğü koydurmuş ise, edimin üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilir. Üçüncü kişi veya üçüncü kişiye halef olanlar da tarafların amacına veya örf ve adete uygun düştüğü takdirde edimin ifasını isteyebilirler. Bu durumda, üçüncü kişi veya ona halef olanlar bu hakkı kullanmak istediklerini borçluya bildirdikten sonra alacaklı borçluyu ibra edemeyeceği gibi, borcun niteliği ve kapsamını da değiştiremez. Bu durumda mahkemece, dosyada bulunan adi yazılı devir sözleşmesinin taraflarca benimsendiği dikkate alınarak, sözleşmedeki edimin üçüncü kişi yararına bir sözleşme niteliğinde olup olmadığı, davalı savunmaları da dikkate alınarak, davacının bir alacağının bulunup bulunmadığının, tarafların iddia ve savunmalarının değerlendirileceği bir bilirkişi raporuyla belirlenerek karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmesi yerinde görülmemiştir.Açıklanan bu gerekçeyle, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, dosyadaki delillerin tam olarak toplanarak değerlendirilmemesi nedeniyle, davacı vekilinin esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.30.12.2021
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.