Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/220 E. 2021/951 K. 08.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/220
KARAR NO : 2021/951
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/09/2020
NUMARASI : 2017/206 Esas – 2020/653 Karar
DAVANIN KONUSU: Hisse devir işleminin iptali
Taraflar arasında görülen hisse devrinin iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, davalı şirket aleyhindeki davanın açılmamış sayılmasına, davalı gerçek kişi aleyhindeki davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili ile davalı … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı …’nün kardeş olduklarını, birlikte yurt dışında çalıştıklarını, 15/12/1992 tarihinde … San. ve Tic. A.Ş.’yi kurduklarını, şirkette % 50’şer pay sahibi olduklarını, müvekkilinin şirketteki çalışmalarını sürdürdüğünü, yurt dışında çalışmalarına da devam ederek maddi varlığını şirkete aktardığını, … Şirketi ile diğer davalı …. şirketinin ticari faaliyetlerinin sıkı bir şekilde devam ettiğini, müvekkilinin kardeşi olan diğer davalıya güven duyması sebebiyle Rotterdam Başkonsolosluğunun 10/05/1999 tarih … yevmiye nolu vekaletnameyi verdiğini, vekaletnamenin aslında bulunan imzanın müvekkiline ait olmadığını, davalı …’nün vekaletnameyi kullanarak şirketteki müvekkiline ait % 50 hisseyi Beyoğlu … Noterliğinin 31/05/1994 tarih … yevmiye nolu şirket hisse devir sözleşmesi ile … şirketine devrettiğini, devir ile ilgili bilgi verilmediğini, davalı … B. V. şirketi Beyoğlu … Noterliğinin 18/05/1995 tarih … yevmiye nolu hisse devir sözleşmesi ile sahip olduğu % 50 hissenin % 47,50’sini davalı …, % 2,5 hisseyi ise şirket çalışanı … devrettiğini, böylece davalı … şirketin tamamına sahip olduğunu, 30/12/2006 tarihinde şirket nevi değişikliği yaparak … San. Ve Tic. A.Ş. unvanını aldığını, şirketin hali hazırda ortaklarının … ve … Ltd. şirketi olduğunu, vekaletnamenin sahte olması ile birlikte vekalet yetkisinin kötüye kullanılması iddiasında da bulunduklarını, davalı …’nün vekil olarak diğer davalı ile el birliği ve çıkar birliği içerisinde yapmış olduğu hisse devir sözleşmesinin müvekkilini bağlamayacağını, vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun olarak hareket etmek zorunda olduğunu, vekil edeni zararlandırıcı, iradesine aykırı eylem ve işlemlerden kaçınma yükümlülüğü altında olduğunu, davalı …’nün vekalet görevini kötüye kullandığını, davalılar arasında el ve işbirliği bulunduğunu ve vekalet kötüye kullanılmak suretiyle hisselerin davalı şirkete devrinin sağlandığını, davalıların yapmış olduğu hisse devir sözleşmesinin müvekkili yönünden geçersiz olduğundan iptalini talep ettiklerini, davalıların şirketteki hisselerini üçüncü kişilere devretmemesi için ihtiyati tedbir konularak, sonuçta davalı adına olan hisselerin iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı, dava dilekçesinin konu bölümünde, müvekkilinin uğradığı zararlar için, fazla hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000 TL maddi tazminat da talep etmiştir. Bu talebin neticei talep kısmında tekrarlanmamış olması sonuca etkili olmayıp, davacının maddi tazminat talebinin de bulunduğunun kabulü gerekir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle: 10/05/1994 tarihli özel yetkiler içeren vekaletname ile yapılan 31/05/1994 tarihli şirket payı devrinin 31/05/1994 tarihli ortaklar kurulu kararı ile kabulüne karar verildiğini, ticaret sicilinde ilan edildiğini, 818 sayılı BK’nın 126/4. maddesine göre beş yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, müvekkilinin şirket kurmaya karar verdiğini, mevzuat gereği şirketi davacı ile birlikte 1992 yılında kurduklarını, davacının sermaye ve sermaye artırım payını ödemediğini, davacının yurt dışında iş bağlantısı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, davacı hisselerini satmaya karar verince davalı şirket temsilcisi ile görüşüldüğünü ve hisse devri yapmaya karar verdiğini, bu kapsamda davacının kendisini vekil tayin ettiğini, …’nün iradesine uygun olarak pay devrini gerçekleştirdiğini, vekaletnamenin gerçek olduğunu, aradan yaklaşık on sekiz yıl geçtikten sonra açılan davanın dayanağının bulunmadığını, vekaletnamede tanınan yetkiler çerçevesinde devrin gerçekleştirildiğini, vekalet yetkisinin kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığını, ticari kayıtlara göre şirket sermayesinin 5.250.000,00 TL olduğunu, 2.625.000,00 TL üzerinden harcın ikmali gerektiğini, açılmış bir sahtecilik davası bulunmadığını belirterek öncelikle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine, ayrıca maddi ve hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine, öncelikle harcın ikmaline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; hisse devir işleminin iptali ve hissenin tescili davasının sahte vekaletnameye dayandırılarak açıldığını, kesinleşmiş mahkeme kararı ile vekaletnamenin sahte olmadığının sabit olduğunu, bu nedenle vekaletin sahteliğine dair iddianın aksinin kesinleşmiş mahkeme kararıyla kanıtlanmış olduğunu, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı ve muvazaalı devirler yapıldığı yönündeki iddialar bakımından ise, davalı …’nün vekalet görevini ne şekilde kötüye kullandığının net biçimde ortaya konulamadığı, davalı Bondolera yetkilisinin tarafları tanıması, … ile ticari ilişki içinde olmasının tek başına bu iddiayı kanıtlamaya yeterli olmadığı, vekil …’nün hisseyi devralan diğer davalı ile ne şekilde, vekil eden …’nün zararına ve iradesine aykırı ne davranışının olduğu açık biçimde ortaya konmadığını, dinlenen tanık beyanları da dahil toplanan bilgi ve belgelere göre davalı …’nün …’nün kasıtlı olarak zararına veya iradesi dışında hareket ettiğini gösteren somut bir delil bulunmadığı, öte yandan vekil ile müvekkil arasındaki iç ilişkide TBK’nın 147. maddesine göre beş yıllık zamanaşımı da dolmuş olup bu sürenin kesildiğini gösteren ne bir tanık beyanı ne de başka bir belge, delil bulunmadığı, devrin 1994 yılında yapılmış olup davanın ise 2011 yılında açıldığı, bu zaman aralığında davacının hissesinin devredildiğini bilmemesinin de hayatın olağan akışına aykırı olup aksinin ispatlanması gerektiği, devir tarihinden sonra davacının başka şirketleri üzerinden, … A.Ş. ile ticari ilişki içine girdiği de her iki tarafın kabulünde olup davacının …’de hissesi olmadığını bilmemesinin mümkün olmadığı, muvazaa iddasının ispatlanamadığından, iç ilişkiye göre de yaklaşık on yedi sene sonra açılan davada davalının zamanaşımı definin yerinde olduğu gerekçesiyle, davanın … yönünden esastan reddine; davalı …’ye yönelttiği davanın takipsiz bırakılıp hak düşürücü süresi içinde yenilenmediğinden HMK’nın 150/5. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekili ile davalı … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;Vekaletin kötüye kullanıldığına dair iddianın ispatı konusunda gösterilen tanıkların tümünün dinlenmemesinin usule aykırı olduğunu, tanık listesindeki diğer tanıkların da dinlenmesi gerektiğini,Davalı … yetkili temsilcisi olan … HMK’nın 169. maddesi uyarınca isticvabını talep ettiklerini, mahkemenin bu talebi reddetmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu kişinin isticvabının uyuşmazlığın çözümü açısından oldukça önemli olduğunu, Davalı … adına çıkarılan tebligatların da bu şirket tasfiye edilmesine rağmen davalı … çalışanlarınca alındığını, bu şekilde yargılamaya devam edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, tebligatların bu şekilde alınmasının ve yargılamaya devam olunmasının aynı zamanda davalıların iş birliği içinde ve kötü niyetle hareket ettiklerini ortaya koyduğunu,Davalı …’nün hisse satış bedellerini davacıya ödediğine dair hiç bir belge sunulmamasına karşın ilk derece mahkemesinin bu hususu dikkate almamasının usul ve yasaya aykırı olduğunu,İlk derece mahkemesinin, davalı Davalı … aleyhindeki davanın takipsiz bırakılması nedeniyle, iki davalının işbirliği içinde hareket ederek hisseleri ele geçirdikleri iddiasının havada kaldığına dair değerlendirmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, çünkü davadaki talebin %50 oranındaki şirket hisselerinin müvekkiline iadesi olup davaya konu hisselerin davalı … tarafından önce davalı Davalı … devredildiğini, bu devirden bir yıl kadar sonra ise aynı hisselerin 18.05.1995 tarihinde %47,50 oranındaki kısmının davalı …’ye, kalanın ise …’nün emir ve talimatı altında çalışan … devredildiğini ve böylece davalı …’nün % 50 hissenin tamamına sahip olduğunu, böylece Davalı …’nin üzerine kayıtlı hisse kalmadığını, bu nedenle davanın … aleyhine yürütülmesinin mümkün olduğunu, İlk derece mahkemesinin, iç ilişkide yani vekil ile müvekkil arasındaki ilişkide TBK’nın 147.maddesindeki beş yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğine dair hukuki değerlendirmenin hatalı olduğunu, çünkü yerleşik Yargıtay içtihadı uyarınca, vekaletnamenin sahteliği iddiaları ile vekaletin kötüye kullanıldığı iddialarının zamanaşımına tabi olmadığını, kaldı ki vekalet ilişkisi sona ermeden vekilin hesap verme borcunun bitmeyeceğini bu nedenle zamanaşımının da işlemeyeceğini, çünkü zamanaşımının, alacağın muaccel olmasıyla başlayacağını, somut olayda vekil sıfatında olan davalı …’nün hesap verme borcunu yerine getirmemiş olması nedeniyle zamanaşımı süresinin de başlamayacağını,Davalı …’nün diğer davalıyla birlikte iş birliği içinde hareket ettiğinin ispat edilmiş durumda olduğunu, davalı şirket yetkilisinin tarafları tanıyor olması, aralarında ticari ilişki bulunması, hisselerin davalı şirkete devrinden kısa bir süre sonra tekrar davalı …’ye devredilmiş olması hususlarının tanık beyanlarıyla birlikte değerlendirildiğinde, kötü niyetli iş birliğini ispata yeterli olduğunu, mahkemenin aksine gerekçelerinin isabetli olmadığını, davalının dosyaya yansıyan beyanlarının da bu durumu ortaya koyduğunu, davalı beyanlarının, gerçeklikten uzak ve gerçeği gizlemeye yönelik olduğunu, vekaletin kötüye kullanılması suretiyle yapılan devir işlemlerinin davacıyı bağlayamayacağının açık olduğunu, davalı şirket yetkilisinin de bilerek bu eyleme katıldığını, davalıların iş birliği içerisinde hareket ettiklerini, vekilin 818 sayılı BK’nın 290/2.maddesi uyarınca vekilin, müvekkiline karşı vekalet görevini iyi niyetle ve müvekkilin iradesine uygun şekilde kullanmak zorunda olup bu hükmün ihlal edildiği, Müvekkilinin hisseleri devretme ihtiyacı içinde olmadığını bu devri yapması için bir sebebi de bulunmadığını, ağabeyi olan davalı …’ye güven ve sadakatinin davalılarca kötüye kullanıldığını, devirden kendisine haber verilmediğini, hisse devrini öğrenmediğini, Hisse devir sözleşmesine göre, gösterilen devir bedelinin gerçek değerle uyuşmadığını, mahkemece dava tarihi itibariyle yapılan değer tespiti dikkate alındığında, bu durumun ortaya çıktığını, mahkemenin bu hususu değerlendirmeden karar vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Dinlenen tanık beyanlarının iddiaları ispatlar nitelikte olduğunu, buna rağmen mahkemenin aksi yönde karar verdiğini, Davalının savunmasında ve tanık beyanlarında davacının hisseleri devredildikten sonra tek başına ticaret yapmak üzere … isimli şirketler kurarak … AŞ ile ticari ilişkide bulunduğu belirtilmiş ise de bu şekilde ticari ilişki savunmasının doğru olmadığını, müvekkilinin bu şirketleri kurmuş olmasının, davaya konu hisse devirlerini bildiği anlamına gelmeyeceği, buna aykırı tanık beyanlarının doğru olmadığını, bu konuda şirket kayıtlarının incelenmesi gerekirken, incelenmemesinin usule aykırı olduğunu, Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın kabulü ile davalı …’nün vekil olarak vekalet görevinin kötüye kullanması ve diğer davalıyla iş birliği içinde hareket etmesi nedeniyle, hisse devir sözleşmesinin iptali ile şirket hisselerinin müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı … vekili, katılma yoluyla istinaf başvuru dilekçesinde özetle;Davalı … vekili öncelikle davacı vekili istinaf başvuru sebeplerinin yerinde olmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiş; katılma yoluyla istinaf başvurusunda ise;Davanın reddine dair ilk derece mahkemesi kararı isabetli olmakla birlikte, davanın gerçek değeri olan 37.873.336,23 TL üzerinden müvekkili lehine avukatlık ücreti tayini gerekirken, davacının adli yardımdan yararanmış olması nedeniyle harç yatırmadığı kısmın sehven dikkate alınmamış olduğunu, sadece harçlandırılan kısım üzerinden vekalet ücretine hükmedildiğini, oysa ilk derece mahkemesine dava değerinin hesaplanması konusunda rapor alındığını ve gerçek değer üzerinden harcın ikmal edilmesi için ara karar kurulduğunu, ancak davacının adli yardım talebi üzerine harcın ikmal edilmediği dikkate alındığında müvekkili lehine gerçek dava değeri üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini,Davacının resmi senetteki imzayı inkar edip haksız olarak sahtelik iddiasında bulunulmuş olması nedeniyle, HMK’nın 448.maddesi yollamasıyla 213.maddesine göre maddi ve manevi zararlara karşılık tazminat talepleri olan 250.000 TL yönünden kabul kararı verilmesi gerekirken, bu konuda mahkemece bir karar verilmediğini, HMK’nın 399.maddesi uyarınca haksız ihtiyatı tedbir nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zarar karşılığı 250.000 TL’lik talepleri hakkında bir karar verilmediğini, bu talebin kabulü gerektiğini,Davacının hiçbir dava hakkı olmadığı halde, dava açmış olması nedeniyle HMK’nın 329/1.maddesi uyarınca müvekkili ile aralarında imzalanan sözleşmedeki vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini,İlk derece mahkemesince, davanın reddine karar verildiği halde ve daha önce sahtecilik iddiasıyla açılan dava da kesin hükümle sonuçlandığı halde ihtiyati tedbirin kaldırılmadığını, hem davalı şirket hakkındaki davanın takip edilmemiş olması hem de herhangi bir muvazaadan söz edilmemiş olması dikkate alındığında, devir olayından onyedi yıl sonra açılmış olan davanın hukuki bir temelinin bulunmadığının ortaya çıkmış olması nedeniyle tedbir kararının kaldırılmış olması gerektiğini, HMK’nın 360.maddesi atfıyla aynı Kanun’un 394/4, 396/1-2.maddeleri uyarınca, yargılama sırasında durum ve koşullardaki değişiklik nedeniyle, ihtiyati tedbir kararının kaldırılması gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının yukarıdaki istinaf sebepleri yönünden düzeltilmesi gerektiğini belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının düzeltilerek; müvekkili lehine gerçek dava değeri üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesini ve ayrıca HMK’nın 213, 399 ve 329/1 maddesine dayalı taleplerin kabulüne karar verilmesini ve ilk derece mahkemesince yargılama sırasında davaya konu hisseler üzerine koyduğu ihtiyati tedbirin kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, hisse devir işlemlerinde kullanılan dayanak vekaletnamenin sahteliği nedeniyle ve bu iddia yerinde görülmezse vekaletin kötüye kullanılması suretiyle yapılmış olan şirket hisse devirlerinin geçersiz olduğu iddiasıyla, şirket hisselerinin davacıya iadesi, davacı adına tescili ve maddi tazminat istemlerine ilişkindir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalı Davalı … aleyhindeki davanın açılamış sayılmasına, davalı … aleyhindeki davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf, davalı … vekili tarafından, katılma yoluyla istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı, davasını, terditli olarak iki hukuki nedene dayandırmıştır. Bunlardan birincisi, hisse devir işleminde kullanılan dayanak vekaletnamenin sahte olduğu iddiasıdır. Bu talep yerinde görülmediği taktirde ikincil iddia olarak vekaletnamenin kötüye kullanıldığı iddiası ileri sürülmüştür.Davacının sahteciliğe dayalı iddiası yönünden: davacı, hisse devir işlemlerinde kullanılan Rotterdam Başkonsolosluğu tarafından resen düzenlenmiş olan 10.05.1994 tarihli vekaletnamenin sahte olduğunu iddia etmiştir. Sahteliği iddia edilen belgenin resmi belge niteliğinde olması nedeniyle mahkemece davacıya, vekaletnameyi düzenleyen konsolosluk yetkilisini de hasım göstermek suretiyle dava açması için süre vermiş, bunun üzerine davacı tarafından, davalılar … ve konsolosluk memuru … aleyhine İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/372 Esas sayılı davasını açmış ve bu davada vekaletnamenin sahte olduğu gerekçesiyle iptali istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda ve alınan adli tıp raporları doğrultusunda, vekaletnamedeki imzanın davacının eli ürünü olduğu tespit edildiğinden, davanın reddine dair 18.03.2014 tarihli, 2014/93 Karar sayılı hüküm verilmiştir. Anılan hükmün temyizi üzerine Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2014/9972 E- 2015/6790 K sayılı, 12.05.2015 tarihli ilamıyla ilk derece mahkemesinin kararı onanmış, aynı dairenin 2015/12911 E-2016/5113 K sayılı, 05.05.2016 tarihli ilamıyla davacının karar düzeltme talebi de reddedilmek suretiyle anılan hüküm kesinleşmiştir.Bu açıklamalar doğrultusunda, davacının sahtelik iddiasının yerinde olmadığı kesin mahkeme hükmüyle tespit edilmiş olduğundan artık bu husus tartışılamaz. Davacının diğer iddiası olan vekaletnamenin kötüye kullanıldığı iddiası, ilk derece mahkemesince değerlendirilip bu iddia yönünden dava reddedilmiştir. Davacının istinaf nedenleri bu konuya ilişkindir.Davacı vekilinin istinaf sebeplerinin incelenmesinde;Davacı vekili tanıkların tümünün dinlenmemesinin usule aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Davacının 20.07.2012 havale tarihli delil listesinde dokuz tanık ismi bildirildiği, bu tanıklardan üç tanesinin duruşmada hazır edilerek dinletildiği anlaşılmıştır. Davalı tarafın da üç tanığının dinlenildiği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince, tanık dinlenmesine ilişkin 16.10.2019 tarihli duruşmada tarafların üçer tanığının dinlenmesine karar verilmiş, davacı taraf bu ara kararına karşı bir itiraz ileri sürmemiştir. Davacının üç tanığı dinlendikten sonra beyan için süre verilmiş, davacı vekili dinlenmeyen tanıklarıyla ilgili bir talepte bulunmamıştır. Mahkemece tanıklar dinlendikten sonra tahkikatın bitirildiğinin bildirildiği celsede de bu konuda bir talep ileri sürülmemiş, son olarak sözlü yargılama celsesinde esas hakkında beyanlar alınarak dava sonuçlandırılmıştır. Görüldüğü üzere, tahkikat aşamasında ve sonrasında davacı vekili, diğer tanıklarının da dinlenmesini talep etmemiştir. HMK’nın 184. maddesi uyarınca tahkikatın bitirilmesine itiraz etmemiştir. Ayrıca, dinlenmeyen tanıkların özel, somut bilgilerinin ne olduğu da açıklanmamıştır. Dinlenen tanık beyanları ve dosya kapsamıyla uyuşmazlık noktaları aydınlanmış olup, bu aşamada tahkikatla ilgili olarak ileri sürülen bu istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davacı vekili, davalı … yetkili temsilcisinin isticvabını talep ettiklerini, mahkemenin bu talebi usule aykırı olarak reddettiğini ileri sürerek kararı istinaf etmiştir. HMK’nı 169 vd. maddeleri uyarınca, isticvap, talep üzerine veya resen yapılan bir usul işlemi olmakla birlikte, talep üzerine mahkeme bu işlemi mutlaka yapmak zorunda değildir. Bu konuda mahkemenin takdir yetkisi mevcuttur. Kaldı ki davacı, açıkça, davalı … aleyhindeki davayı takip etmeyeceğini bildirmiş ve mahkemece de bu davalı hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Açılmamış sayma kararına yönelik açık bir istinaf nedeni de yoktur. Hakkındaki dava takip edilmeyen şirket yetkİlisinin isticvabının yapılması da söz konusu olamayacağından, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.Davalı … adına çıkarılan tebligatların, davacının dava dilekçesinde gösterdiği adrese çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Davalı taraf bu tebligatlara yönelik bir itirazda bulunmamıştır. Davcını kendi gösterdiği davalı adresinde yapılan tebligatı alan kişilerin Tebligat Kanunu (TK) hükümlerine göre tebligatı almaya yetkili olmadığını iddia etme yetkisi, tebligatın muhatabına aittir. Tebligatı alanların kim olduğundan hareketle davalılar arasında iş birliği bulunduğu ve bu durumun vekalet yetkisinin kötüye kullanıldığına delalet ettiği sonucuna varılamayacağından, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Davacının vekili olarak hisse satışını yapan davalı …’nün, hisse satış bedellerinin davacıya ödendiğine dair belge sunulmadığı hususunun mahkemece dikkate alınmadığı hususu istinaf nedeni yapılmıştır. Eldeki dava, vekaletnamenin sahteliği, olmadığı takdirde vekaletin kötüye kullanıldığı iddialarına dayalı olarak hisselerin davacı adına tescili ve maddi tazminat davasıdır. Davacının iş bu davada, hisse bedellerinin kendisine ödenmesi talebi bulunmadığı gibi, hisselerin gerçek değerinin altında satılarak davacının bu nedenle zarara uğratıldığı da iddia edilmemektedir. Bu iddialar, başka bir davanın konusu olabilecek nitelikte olup, bu yöne ilişkin istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.Davacı vekili, … aleyhindeki davanın takipsiz bırakılmasının sebebinin, bu davalıya davalı … tarafından vekil sıfatıyla devredilen hisselerin, bu devirden yaklaşık bir yıl sonra … tarafından %47,50’sinin davalı …’ye, kalan %2,5’inin ise bu davalının bir çalışanına devredildiğini, böylece hisselerin artık …’ye deredilmiş olması nedeniyle Bandolera aleyhindeki davayı takip etmediklerini, ilk derece mahkemesinin bu konuya ilişkin değerlendirmesinin ve vardığı sonucun hatalı olduğunu, davanın havada kaldığına dair tespitin doğru olmadığını ileri sürmüştür. Davacı vekili, … aleyhindeki davayı takip etmeme gerekçesini açıklamakta ve hisselerin … uhdesinde olması nedeniyle onun aleyhinde açtığı davaya devam ettiğini beyan etmektedir. Hisselerin, davalı … tarafından, bir yıl gibi bir süre içinde davalı …’ye devredilmiş olmasının, davalılar arasındaki işbirliğine ve kötü niyete delalet ettiğini ileri sürmektedir. Davalı …’ya devredilen hisseler üzerinde tasarruf yetkisi, davalı …’nın kendisine aittir. Salt bu tasarruf işleminin yapılmış olması, davalı vekilin vekalet yetkisini kötüye kullandığını ortaya koymaz. Davacı, vekalet yetkisinin kötüye kullanıldığını somut kanıtlarla ortaya koymalıdır. Dosyada örneği bulunan Rotterdam Başkonsolosluğu tarafından resen düzenlenmiş olan 10.05.1994 tarihli vekaletnamenin incelenmesinde açıkça, “…ortağı bulunduğum İSTANBUL’da bulunan … SANAYİ VE TİCARET LTD şirketindeki hisselerimin tamamını istidiği kimselere ve kuruluşlara veya … firmasına istediği bedel ve şartlarda satmaya, devir etmeye, bedelini almaya…” yetki vererek davalı …’yü vekil tayin ettiği anlaşılmaktadır. Vekaletname içeriğinden, davacının iki konuda açık iradesini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır: Bunlardan birincisi, …Şirketi’ndeki hisselerinin satışı ve dilediği bedelle devrinin yapılması; ikincisi ise bu devrin herhangi bir alıcıya ve özel olarak da davalı …’ya yapılması konusunda vekilin yetkilendirilmesidir. Davacının, bu vekaletnamenin sahte olduğu iddiasıyla açtığı dava, imzanın davacıya ait olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. O halde davacının verdiği bu vekaletnamede ortaya koyduğu açık iradeye uygun davranan vekilin yaptığı devir işlemlerinin geçerli olduğunun kabulü gerekir. Davacı, vekaletnamenin, iradeyi sakatlayan bir nedenle geçersiz olduğunu da iddia etmemektedir.Davacı, davasında, davalı vekilin vekaletnameyi kötüye kullandığını soyut olarak iddia etmiş, ancak ne suretle kötüye kullanıldığını somutlaştırmamıştır. Yani davacı, vekaletnamedeki açık düzenlemeyle vekil tayin ettiği …’ye, şirket hisselerini Bandolera’ya satıp devretme yetkisini vermiş, vekil … de kendisine verilen bu yetkiyi kullanarak devri gerçekleştirmiştir. Bu durumda davacı, vekaletnamenin kötüye kullanıldığı iddiasını somutlaştırmalı ve ileri sürdüğü maddi vakıaları kanıtlamalıdır. Yani davacı, aslında vekaletin ne için verildiğini, ne suretle veriliş amacına aykırı kullanıldığını iddia ve ispat etmelidir. Somut olayda bu kanıt yükünün yerine getirildiği söyleneme; akine, vekaletname içeriği, vekilin, vekaletnamenin veriliş amacına uygun işlem yaptığını ortaya koymaktadır. Salt hisselerin bir yıl sonra … tarafından …’ye devredilmiş olması, vekaletin başlangıçta kötüye kullanıldığını ispatlamaya yeterli bir olgu olarak kabul edilemez. Davalılar arasında ticari ilişkinin bulunması, tarafların birbirlerini tanıyor olmaları da sonuca etkili bulunmamıştır. Taraf tanıklarının beyanları, vekaletin kötüye kullanıldığına dair somut bir bilgi içermemektedir. Davacının devir tarihinde herhangi bir ihtiyacının bulunmadığı ileri sürülmüş ise de bu durumda bu konuya ilişkin özel vekaletin neden verildiğinin de açıklanması ve ispatlanması gerekir. Hisse devir bedelinin düşük veya yüksek olması da bu davanın konusu değildir. Davada muvazaa nedenine de dayanılmamıştır. İddia, vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasıdır. Vekilin, müvekkiline hesap verip vermediği ya da devir bedeline davacıya ödeyip ödemediği hususları iş bu davanın konusu değildir.Davacının hisselerinin davalıya devir tarihi olan 1994 yılından dava tarihine kadar geçen yaklaşık on yedi senelik süreçte davcının hisse devrinden haberdar olmaması da hayatın olağan akışıyla uyumlu değildir. Hisse devrinin yapıldığı tarihte şirketin limited şirket niteliğinde olması nedeniyle, devir işlemlerinin Ticaret Sicil G’azetesi (TSG)’nde ilan edildiği ve işlemin aleniyet kazandığı anlaşılmaktadır. Bir ortağın on yedi yıl süreyle hiç bir genel kurula çağrılmaması, kâr payı verilmemesi karşısında hareketsiz kalacağı düşünülemez. Kaldı ki dosya içeriğinden, davcının bu devir tarihinden sonra kurduğu şirketlerle ticaret hayatının içinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle davacı iddiaların hayatın olağan akışıyla uyumlu olmadığı kanaatine varılmaktadır.Yukarıda açıklanan hususlara ilişkin olarak davacı vekili tarafından ileri sürülmüş olan istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Ancak, ilk derece mahkemesince, vekil ile müvekkili arasındaki iç ilişkide, vekalet sözleşmeleri için öngörülen beş yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olduğuna dair ortaya konulan gerekçe Dairemizce benimsenmemiştir. Çünkü, davadaki talep öncelikle vekaletnamenin sahteliği, olmadığı takdirde vekaletin kötüye kullanıldığı iddialarına dayalıdır. Davacının tazminat talebi de vekaletin kötüye kullanıldığı iddiasına dayalıdır. Bu iki iddia yönününden 818 sayılı BK’nın 125 (TBK’nın 147)’inci maddesindeki beş yıllık zamanaşımı süresi uygulanamaz. Buna dair Yargıtay emsal kararları, davacı vekilince istinaf dilekçesinde gösterilmiştir. Bu zamanaşımı, vekil ile müvekkil arasındaki sözleşmeye dayalı edimlerle ilgili talepler yönünden geçerlidir. Örneğin vekilin, satış bedelini müvekkiline verme borcu gibi edimlerde bu zamanaşımı süresi uygulanabilir. Somut olaydaki iddialar bakımından bu zamanaşımı süresi geçerli olmadığından, davacı vekilinin gerekçeye yönelik bu istinaf nedeni haklı bulunmuş, ilk derece mahkemesinin bu gerekçesinin düzeltilmesi gerekmiştir. Ancak, yukarıda açıklanan sebeplerle, vekaletin kötüye kullanıldığı iddiası kanıtlanmadığından, davanın reddine karar verilmiş olması, sonucu itibariyle isabetlidir.Açıklanan tüm bu gerekçelerle, davacı vekilinin zamanaşımına dair ilk derece mahkemesi gerekçesi dışında ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden ve davanın reddi kararı sonucu itibariyle doğru olduğundan reddedilmiş, sadece zamanaşımına ilişkin istinaf nedeni haklı bulunarak, kararın gerekçesi yukarıdaki şekilde düzeltilmiştir.Davalı … vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesinde;Davalı vekili, mahkemece tespit edilmiş olan dava değeri üzerinden nispi vekalet ücreti hesaplanması gerektiğini belirterek kararı istinaf etmiştir. Dosyanın yapılan incelemesinde; dava dilekçesinde, dava değerinin 52.500,00 TL olarak gösterildiği, bunun 50.000,00 TL’lik kısmının maddi tazminat, diğer kısmının ise hisse değerine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince bu değer üzerinde dava görülüp neticelendirilmiş ve davanın reddine dair 2014/469 E- 2016/637 K sayılı, 06.09.2016 tarihli hüküm verilmiştir. Bu hükmün istinaf incelemesini yapan Dairemizin 2017/25 E- 2017/42 K sayılı, 08.02.2017 tarihli kararıyla; davaya konu hisse değeri üzerenden harç alınarak ve deliller toplanmak suretiyle yeniden karar verilmek üzere, HMK’nın 353/1.a.4-6 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin anılan kararının kaldırılmasına karar verilerek, davanın yeniden görülmesi için dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiştir. Dava dosyası ilk derece mahkemesinde 2017/206 Esas numarasını almıştır. İlk derece mahkemesince, kaldırma kararı doğrultusunda, önce 23.02.2017 tarihli ara kararla, şirketin dava tarihindeki ana sermaye değerini esas alarak harcın ikmal edilmesine dair ara kararı oluşturmuş; davacı vekilinin itirazı üzerine bu ara kararından vazgeçilerek, davaya konu şirket hisselerinin dava tarihindeki değerinin bilirkişi tarafından tespit ettirilmesine karar verilmiş ve bu konuda oluşturulan uzman bilirkişi kurulundan 27.06.2018 tarihli rapor alınmıştır. Bu raporda, dava tarihi itibariyle şirketin tüm hisselerinin değeri 75.646.672,45 TL olarak hesaplanmıştır. Dava konusu hisseler bu miktarın yarısı olduğundan, davaya konu hisselerin değeri 37.823.336,12 TL olmaktadır. Davacı ayrıca 50.000,00 TL tazminat istediğinden, toplam dava değeri 37.873.336,12 TL olmaktadır. İlk derece mahkemesince, bilirkişinin hesapladığı dava değeri üzerinden eksik peşin karar ve ilam harcının yatırılması için davacı tarafa, 04.12.2018 tarihli ara kararla süre verilmiş; davacının harcı yatıracak ekonomik gücü bulunmadığı gerekçesiyle adli yardım talebinin reddi üzerine, itiraz mercii tarafından bu ret kararı kaldırılarak davacının adli yardımdan yararlandırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.Bu açıklamalara göre, dava değerinin 37.873.336,12 TL olduğu ve davanın reddine karar verilmiş olduğu dikkate alındığında, davalı … yaranına bu değer üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği kanaatine varılmış, davalı vekilinin bu konudaki istinaf nedeni haklı görülmüştür. Hükmün bu yönden düzeltilerek, davalı … lehine, karar tarihindeki AAÜT esas alınarak 467.358,35 TL nispi avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekmiştir.Davalı … vekili, HMK’nın 213. maddesi uyarınca tazminat talep etmiştir. Mahkeme bu talep hakkında bir karar vermemiştir. Davcının sahtelik iddiasının haksız olduğu belirlenmekle birlikte, kötü niyeti sabit görülmediğinden, mahkemece bu talebin kabul edilmememiş olması isabetli olup bu yöne ilişkin davalı istinafı yerinde görülmemiştir.Davalı vekili, HMK’nın 399. maddesi uyarınca tazminat talebinde bulunmuş ise de bu konuda usulüne uygun şekilde açılmış bir dava bulunmadığından, ilk derece mahkemesince bu talep hakkında bir karar verilmemiş olması isabetli olup, bu istinaf nedeni yerinde değildir.Davalı vekili, HMK’nın 329/1. maddesi uyarınca, müvekkili ile arasındaki sözleşmeye göre kararlaştırılan vekalet ücretinin hüküm altına alınmasını istemiştir. Davanın kötü niyetle açıldığı sabit görülmediğinden, bu istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.Davalı vekili, ilk derece mahkemesince verilen ihtiyati tedbirin, HMK’nın 360.maddesi atfıyla 394 ve 396. maddeleri uyarınca kaldırılmasını istemiştir. İlk derece mahkemesinde dava açıldıktan sonra, 26.09.2011 tarihli ara kararla, davalıların …San. ve Tic. A.Ş.’deki hisselerini üçüncü kişilere devretmelerinin dava sonuna kadar durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı verildiği anlaşılmaktadır. Aşamalarda bu tedbir kararına yönelik itirazlar reddedilmiş, nihai hükümde de tedbirin kaldırılması yönünde bir karar verilmediğinden, tedbir kararı devam etmektedir.Dosya kapsamına ve yukarıdaki açıklamalara göre; davacının vekaletnamenin sahteliğine yönelik iddiası, kesinleşen mahkeme hükmüyle reddedilmiştir. Dosyamızda yapılan yargılama sonucunda ise davacının, terditli talebi olan vekalet yetkisinin kötüye kullanıldığı iddiasının ise kanıtlanamadığı sonucuna varılmıştır. Bu durumda, ilk derece mahkemesince ilk tedbir kararı verildikten sonra ortaya çıkan hukuki durumlara göre, tedbirin devam edip etmeyeceğinin HMK’nın 396. maddesi uyarınca değerlendirilmesi gerekir. HMK’nın 360. maddesindeki kümülatif atıf nedeniyle bu değerlendirmenin istinaf mahkemesince de yapılabileceği tartışılmazdır. Somut olayda, davacının sahtelik iddiası reddedilmiş ve bu husus kesin hüküm haline gelmiştir. Vekaletnamenin kötüye kullanıldığına dair iddia da kanıtlanamadığından, ihtiyati tedbir kararının da Dairemizce kuralan hüküm ile kaldırılması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı vekilinin zamanaşımı konusunda ilk derece mahkemesinin gerekçesine yönelik istinaf sebepleri dışındaki istinaf nedenlerinin reddine, zamanaşımı yönünden karar gerekçesinin düzeltilmesine, davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile hükmün vekalet ücreti yönünden düzeltilmek üzere kaldırılarak davanın esası hakkında dairemizce yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı vekilinin zamanaşımı konusunda ilk derece mahkemesinin gerekçesine yönelik istinaf sebepleri dışındaki istinaf nedenlerinin reddine, zamanaşımı yönünden karar gerekçesinin düzeltilmesine; davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu hükmünün vekalet ücreti yönünden düzeltilmek üzere kaldırılmasına, davanın esası hakkında dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davalı … aleyhindeki davanın reddine,2-Davalı … aleyhindeki davanın HMK’nın 150/5. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına 3-İlkderece mahkemesince, davalıların … San. Ve Tic. A.Ş.’ deki hisselerinin üçüncü kişilere devretmelerinin önlenmesi yönünde verilen 26.09.2011 tarihli ihtiyati tedbir kararının KALDIRILMASINA, talep halinde Ticaret Sicil Müdürlüğüne bu konuda müzekkere yazılmasına, 4-Alınması gerekli 54,40 TL harcın, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 779,65 TL harçtan mahsubu ile artar 725,25 TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 5-Davacı tarafından sarfedilen yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,6-Davalı … tarafından yapılan 360,00 TL yargılama giderinin, davacıdan alınıp davalı …’ye verilmesine,7-Kullanılmayan gider avanslarının, karar kesinleştikten sonra, talep halinde iadesine,8-Karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT esaslara göre, dava değeri üzerinden belirlenen 467.358,35 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’ye verilmesine,9-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden;a)Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru harcı olarak yatırılan 148,60 TL ile davalı … tarafından yatırılan 148,60 TL harç giderlerinin Hazineye gelir kaydına,b)İstinaf kanun yoluna başvuran davacı tarafından ve davalı … tarafından yatırılan 54,40 ‘ar TL peşin istinaf harçlarının, talep halinde yatıranlara iadesine, c)Taraflarca sarf edilen istinaf kanun yolu harç ve masraflarının kendi üzerlerinde bırakılmasana, d)Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde iadesine,11-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,12-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, 08.07.2020 tarihinde, oy birliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.