Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2142
KARAR NO: 2022/9
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/09/2021
NUMARASI: 2021/328 E – 2021/599 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda mahkemenin görevsizliğine dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; davalı tarafça müvekkili aleyhinde İstanbul … İcra Dairesinin … E. sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını ve 27.08.2020 tarihinde muhtara tebliğ edilerek müvekkilinin itiraz hakkını kullanmaksızın takibin kesinleştiğini, müvekkilinin takibi tesadüfen arabuluculuk sürecinden hemen önce öğrendiğini, haksız açılan takip ile müvekkiline ait İzmir İli, Bayındır ilçesi, … mah., … parseldeki hisseli tarla vasfındaki taşınmazına davalı tarafından haciz konulduğunu, davalının açtığı takibe ilişkin ödeme emri veya takip talebinde hiçbir yasal dayanak belirtilmediğini, alacağın senede dayanmaması halinde borcun sebebinin takip talebinde ve ayrıca ödeme emrinde de gösterilmesi gerektiğini, davalı faturaya dayalı olarak alacaklı olduğunu iddia ediyor ise de faturadan kaynaklanan malın teslimini ispatlaması gerektiğini, müvekkilinin davalı şirket ile beraber çalıştıkları dönemden kalan herhangi bir borcu bulunmadığını belirterek; öncelikle tedbiren haciz işleminin kaldırılmasını ve haczin ardından malın satışının yapılmamasını ve satış neticesinde elde edilen paranın alacaklıya verilmemesini, ayrıca adli yardım taleplerinin kabulünü, nihayetinde davanın kabulün ile İstanbul … İcra Dairesinin … E. sayılı icra takibi yönünden müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacı ile müvekkili arasında imzalanan bayilik sözleşmesi gereği 17/06/2019 tarihinden itibaren davacının müvekkilinin bayisi olarak faaliyet gösterdiğini, sözleşmeyi haklı sebeplerle 20/03/2020 tarihinde feshettiklerini, sözleşme süresince müvekkili tarafından davacıya fatura karşılığı aksesuar ve canlı çiçek gönderildiğini, davacının bu faturalardan hiç birine itiraz etmediğini, davacının iş yerinin kapanmasından sonra talep dışı ürünler gönderildiğine ilişkin iddiasının yerinde olmadığını, sözleşmenin feshinden sonra davacıya her hangi bir ürün gönderimi yapılmadığını, fatura alacaklarına istinaden icra takibine geçtiklerinden davacının kötü niyet tazminatı isteminin de yerinde olmadığını beyan ile davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davanın menfi tespit davası olduğu, davacının kesinleşen icra takibinden ve takibe dayanak yapılan faturalardan dolayı davalıya borçlu olmadığının tespiti ile haczin kaldırılmasını talep eder olduğu, davalının davanın reddi gerektiğini savunduğu görülmüş, davanın 15/05/2021 tarihinde açıldığı, İzmir Kadifekale Vergi Dairesine cevabi yazısına göre, davacının dava tarihinden önce 31/12/2020 tarihinde ticari faaliyetini bıraktığı ve işletme usulünde defter tuttuğu anlaşılmakla davacının dava tarihinde tacir sıfatı taşımadığı anlaşılmıştır. Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevi TTK m. 4-5 hükümlerinde düzenlenmiştir. Buna göre bir davanın Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülebilmesi için davanın mutlak ticari dava veya nisbi ticari dava olması gerekir. Mutlak ticari dava; TTK. m. 4 kapsamında sayılan davalar ve tarafların tacir olup olmamasına bakılmaksızın TTK’dan doğan davalardır. Nispi ticari dava ise TTK m. 5 gereğince her iki tarafın tacir ve her iki tarafın ticari işletmesini ilgilendiren hususlarda ortaya çıkan uyuşmazlıklarda gündeme gelen davalardır. Somut olay değerlendirildiğinde; 31/12/2020 tarihli vergi dairesi cevabi yazısına göre davacının tacir olmadığı ve davanın nispi ticari dava olmadığı…” gerekçesiyle, mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili İstanbul Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı 31.12.2020 tarihinde ticareti bırakmış olsa da uyuşmazlığa konu icra takibinin, davacı tacir sıfatını haizken başlatıldığını, somut olayda davacının işletme usulüne göre defter tutuyor olmasının ikinci sınıf tacir olduğunu gösterdiğini, kaldı ki TTK’nın 12.maddesi uyarınca tacir olarak kabul edilenin hangi usule göre defter tuttuğunun önemli olmadığını, dolayısıyla somut uyuşmazlık bakımından her iki tarafın da tacir olduğu ve uyuşmazlık her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunduğundan görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğunun kabulü gerektiğini, bu nedenle ilk derece mahkemesinin istinafa konu görevsizlik kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, bayilik sözleşmesi kapsamında bayi tarafından keşide edilen faturalardan kaynaklı alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda görevsizlik kararı verilmiş; bu karara karşı, yasal süresi içinde, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. TTK’nın 4. maddesine göre bir davanın ticari dava sayılması için, uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın uyuşmazlığın TTK’da düzenlenen bir hususa ilişkin olması veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir. TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması, yani her iki tarafın tacir olması gerekir. TTK hükümlerine göre; ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir (TTK m.11/1). Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanlığınca çıkarılacak kararnamede gösterilir (TTK m.11/2). Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten gerçek kişiye tacir denir (TTK 12/1). İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedeni çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır (TTK m.15/1). TTK’nın 24 ve devamı maddelerde düzenlenen ticaret siciline ilişkin hükümler tacir sıfatını taşımanın tescile bağlı olmadığı, üstelik bu sıfatı taşımanın sonucu ve gereği olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle esnaf boyutunu aşan ticari işletme işleten kimsenin ticaret siciline kaydını yaptırmamış olması, tacir olmadığını, esnaf olduğunu göstermez. Somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlık bayilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, bayilik sözleşmesi ve onun konusu olan zatım sözleşmesi TTK’da düzenlenmediğinden, ancak taraflardan her ikisinin de tacir olması halinde Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu kabul edilecektir. İşbu davanın nispi ticari dava niteliğinde ve dolayısıyla asliye ticaret mahkemesinin görevli olup olmadığının belirlenebilmesi için davacının tacir sıfatını haiz olup olmadığının tesbiti gerekmektedir. Somut uyşmazlıkta, dosya içerisinde bulunan davacının gayri safi hasılasını gösterir nitelikteki belge suretinin incelenmesinde; davacının dava açılış tarihinde tacir olduğunun ispatlanamadığı, işletme defteri tutarak fatura keşide etmenin tek başına davacının tacir olarak kabul edilmesine yol açmayacağı zira gayri safı hasılasına göre davacının kazancının esnaf işletmesi boyutunda kalmış olduğu anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi kararı isabetli olduğundan, davalı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, bakiye 21,40 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 06.02.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.c maddesi uyarınca, karar kesindir.