Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/2131 E. 2022/12 K. 06.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2131
KARAR NO: 2022/12
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/09/2021
NUMARASI: 2021/487 E – 2021/575 K.
DAVANIN KONUSU: Şirket genel kurul kararının iptali
Taraflar arasında görülen davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın usulden reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; müvekkilinin davalı şirkette her biri 1 TL nominal değerli 90.943 adet hisseye sahip olduğunu, davalı şirketin 19/04/2021 tarihinde yapılan ve müvekkilinin vekili vasıtasıyla iştirak ettiği 2019 ve 2020 yılına ait olağan genel kurul toplantısının 7. maddesinde alınan kararın kanuna, hukuka ve objektif iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu, müvekkilinin bu maddeyle alınan kararlara muhalif kaldığını ve muhalefet şerhlerini tutanağa geçirdiğini, toplantının 7 maddesiyle ” 01.01.2021 tarihinden başlamak üzere; Kurulu Üyelerinden …’na aylık net 21.900 TL, Yönetim Kurulu Üyesi … na aylık net 20.000 TL ücret ödenmesi hususu müzakere edildi. Oylamaya geçildi. Yönetim Kurulu üyelerine belirlenen ücretlerin ödenmesine … vekili Av. …’nın 90.943 muhalefet oyuna karşılık 365.143 oyla karar verildi. ” şeklinde karar alındığını, müvekkilinin muhalefet gerekçesinde ise YK üyelerine verilmesi öngörülen miktarın fahiş olduğunu, YK üyelerinin bu ücretleri hak edecek hiçbir iş veya görev yapmadıklarını, yapılan bu ödemelerin şirket ve şirket YK üyelerine Kurumlar Vergisi Kanunu’nun transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtılması hakkındaki hükümlerinin uygulanmasına sebep olacağı, emsaline göre fazla ödenen tutarların kurum kazancının tespitinde gider olarak indirim konusu yapılamayacağından şirketin ve YK üyelerinin vergi mevzuatını ihlal ettiği suçlaması ile karşı karşıya kalmasına sebep olacağı, yapılan bu ödemelerin örtülü kazanç dağıtımı yapıldığı sonucunu doğuracağı, bunun maksadının YK yer almayan azınlık hissedarlara yapılacak kar payları ödemelerinin bu şekilde eritildiği hususlarının belirtildiğini, alınan kararın hukuka aykırı olduğunu, asıl amacın müvekkilinin saf dışı bırakarak şirketteki mali haklarından istifade etmesini engellemek olduğunu, şirketin faaliyet konusunun taşınmazın kirası ve şirketin tek gelirinin de bu taşınmazdan elde edilen kira geliri olduğunu, bu durumda kira gelirinden bütün ortakların faydalanması gerektiğini belirterek, davanın kabulüne ve davalı şirketin 19/04/2021 tarihinde yapılan 2019 ve 2020 yılına ait genel kurul toplantısının, yönetim kurulu üyelerine fahiş miktarda ücret takdir edilmesine ilişkin 7. maddesinde alınan kararın iptaline ve yargılama giderlerinin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davanın dava şartı yokluğundan reddi gerektiğini, zira TTK’nın 446/1. maddesi hükmü uyarınca toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçiren kişilerin genel kurul kararının iptali için dava açma hakkı bulunduğunu, toplantı tutanağının tetkikinden anlaşılacağı üzere, davacının kanuna uygun şekilde tutanağa geçirilmiş muhalefet şerhi bulunmadığını, davacı vekili oylama öncesi yapılan görüşme sırasında henüz karar alınmadan gündemin 7. maddesi çerçevesinde alınacak karara karşı muhalefet şerhi sunduğunu, kararın alınmasından sonra davacının kanuna uygun şekilde tutanağa geçirilmiş muhalefet şerhi bulunmadığından davanın esasa girilmeksizin dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmesi gerektiğini; esasa ilişkin beyanın da ise 2006- 2007-2009 ve 2010 yıllarına ait genel kurul toplantılarında davacıya da yönetim kurulu üyesi olarak ücret ödenmesine karar verildiğini ve davacının hiçbir itirazı bulunmadığını, yönetim kurulu üyelerinin ücret almadan bu görevi yerine getirmelerinin beklenemeyeceğini, mevcut yönetim kurulu üyelerine kâr aktarımı niyetinin bulunmadığını, müvekkili şirketin 2019 ve 2020 yıllarına ait olağan genel kurul toplantısında 2019 yılına ait 617.037,34 TL ve 2020 yılına ait 302.054,70 TL net dönek kârından yasal kesintileri sonrası 2019 yılı için 317.000,00 TL tutarında 2020 yılı için 172.000,00 TL tutarında ortaklara kâr dağıtımı yapıldığını, davacının kendi yönetim kurulu üyesi iken ücret alınmasına ve miktarına itiraz etmemişken, bu gün kendi zamanınkinden çok daha düşük olan ücretlere itirazda bulunmasının kötü niyetli olduğunu ve hakkın kötüye kullanılması sonucunu doğurduğunu beyan ederek, davacının dava açma hakkı bulunmadığından esasa girilmeksizin dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine, aksi halde esas yönünden reddine, yargılama giderlerinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut olayda; gündemin 7. Maddesinin oylanmasından sonra ve devamında genel kurula katılan davalı vekilinin her hangi bir muhalefetine rastlanılmamıştır. Davalı vekilinin genel kurulda henüz karar alınmadan önce karara karşı çıktığı (peşin muhalefette bulunduğu), bu şekilde muhalefet durumunun öneriye karşı olup, kararın alınmasından sonra yapılmış bir karşı çıkmanın (muhalefet) bulunmadığı, bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı ‘alınan kararlara muhalif kalma’ koşulunun yerine getirilmediği anlaşıldığından davaya konu 7 numaralı gündem maddesi ile ilgili kararın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.” gerekçesiyle, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; iptali talep edilen karara ilişkin müvekkili adına açıkça muhalefet şerhi sunulmuş olduğunu, tutanağa geçirilmiş olan muhalefet şerhinin dava açmak için yeterli olduğunu, muhalefet şerhinin içeriğinden, muhalefetin karar alındıktan sonra verildiğini açıkça ortaya koyduğunu, şerhin tutanağın neresine yazıldığının önemli olmadığını, muhalefet şerhinin amacının karara hangi sebeplerle karşı çıkıldığının ortaya konulması ve bu suretle diğer ortakların aydınlatılması olduğunu, mahkeme kararının ve gerekçesinin hem TTK’nın lafzına ve ruhuna hem de mehaz İsviçre hukukuna aykırı olduğunu, somut uyuşmazlıkla aynı şartları taşımayan, eş ve emsal olmayan, içeriği bilinmeyen ve esasen bağlayıcılığı bulunmayan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi kararlarının hukuka aykırı şekilde karara dayanak gösterildiğini, mahkemenin karar verirken bilimsel görüşlerden faydalanması gerektiğini, muhalefet şerhi bulunmadığına dair savunmanın dürüstlük kuralına da aykırı olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 445 vd. maddeleri uyarınca, davalı şirketin 19.04.2021 tarihinde yapılan 2019 ve 2020 yıllarına ait genel kurul toplantısında alınan 7 nolu kararın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.TTK’nın 445. maddesinde, ”446. maddede belirtilen kişiler, kanun ve esas sözleşme hükümlerine özellikle dürtüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde iptal davası açabilirler” denilmiştir. TTK’nın 446. maddesinde de iptal davası açabilecek kişiler sayılmış ve toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun ya da bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın, çağrının usulüne uygun yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına veya oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu ve yönetim kurulu üyelerinden her birinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Genel Kurul kararlarına karşı iptal davası açılabilmesi için iptali istenen karara olumsuz oy vermenin dışında TTK’nın 446. maddesi gereğince muhalefet şerhinin de tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Davacı vekili istinaf başvurusunda kararlara karşı usulüne uygun muhalefet şerhinin mevcut olduğunu, beyanların tutanakta yazıldığı yere bakılmaksızın beyanın içeriğine bakılması gerektiğini, alınan karardaki ayrıntılar vurgulanarak muhalefetin açıkça ortaya konulduğunu, kaldı ki muhalefetin tutanağa geçmiş olmasının ve olumsuz oy kullanmış olmasının yeterli olduğunu, bu nedenle kanundaki şartların tamamlandığını ve dava açma hakkının bulunduğunu ileri sürmektedir. Ancak mahkeme gerekçesinde de belirtildiği üzere, TTK’nın 446. maddesindeki yasal düzenleme ile yerleşmiş Yargıtay içtihadı uyarınca, toplantıda hazır bulunup karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten pay sahibinin iptal davası açma hakkı vardır. Diğer bir deyişle, olaya uygulanması gereken 6102 sayılı TTK’nın 446. maddesi genel kurul kararlarının iptalinin şartlarını ve usulünü düzenlemiş olup, anılan maddede toplantıda hazır bulunup karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten pay sahibinin iptal davası açabileceği belirtilmiş olup, bu husus dava şartıdır. Ayrıca bir karara muhalefet olunması ve muhalefetin tutanağa geçirilmesi yolundaki dava şartının gerçekleşebilmesi için muhalefetin alınan karardan sonra tutanağa geçirilmesi gerekmedir. Bu görüş, karara peşinen muhalefet olmaz şeklinde açıklanabilir (Bkz. Yargıtay 11. HD, 08.12.2015 tarih, 2014/18887; 2015/13122 E.K sayılı ilamı). Bu hukuki açıklamalara göre somut olaya gelindiğinde; davalı şirketin 19.04.2021 tarihinde yapılan 2019 ve 2020 yıllarına ait olağan genel kurulu toplantı tutanağının yedinci maddesinin incelenmesinde; “Gündemin yedinci maddesi gereğince faaliyetlerinden dolayı yönetim kurulu üyelerine ücret ödenmesi hususu müzakere edildi. … vekili Av. … söz alarak; ‘aşağıdaki sebeplerle yönetim kurulu üyelerine yapılacak bu faiş ödemelerle ilgili bu karara itiraz ederiz. Öncelikle yönetim kurulu üyeleri kendilerini ilgilendiren bu husus ile ilgili oy kullanamazlar ayrıca; 1. yönetim kurulu üyelerine dağıtılması planlanan bu faiş ücretler, ek giderleri ile birlikte şirkete inanılmaz bir maliye çıkartacaktır.2. Yönetim kurulu üyeleri, bu ücretlere hak edecek hiçbir iş veya görev yapmamaktadır. 3.Yapılan bu ödemeler şirkete ve şirket yönetim kurulu üyelerine kurumlar vergisi kanununun transfer fiyatlandırılması yoluyla örtülü kazanç dağıtılması hakkındaki hükümlerin uygulanması sebep olacaktır. 4. Emsaline göre fazla ödenen tutarların kurum kazancının tespitinde gider olarak indirim konusu yapılamayacağından şirketin ve yönetim kurulu üyelerinin vergi mevzuatını ihlal ettiği suçlaması ile karşı karşıya kalmasına sebep olacaktır. 5. Yapılan bu ödemeler, örtülü kazanç dağıtımı yapıldığı sonucunu doğuracaktır. 6. Buradaki maksatlardan biri de yönetim kurulunda yer almayan azınlık hissedarlara yapılacak kar payları ödemelerini bu şekilde eritilmesidir…Yukarıda açıklanan sebeplerle alınacak karar hukuka aykırıdır’ dedi.” şeklinde olduğu görülmektedir. Görüldüğü üzere davacının beyanlarının, kararın alınmasından önce yapılmış beyanlar olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Davacı açıkça, “..alınacak karar” ibarelerini kullanmış olup bu beyanların, oylama yapılmadan ve karar alınmadan önce yapılmış beyanlar olduğu, kararın alınmasında sonra ise bu karar muhalif kaldığına dair beyanın tutanağa geçirilmediği gibi toplantı sırasında veya toplantının sonunda muhalefet beyanında bulunulmadığı anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere, davalı şirketin 19.04.2021 tarihli genel kuruluna davacıyı temsilen katılan vekilin, gündemin 7. maddesi görüşülürken, henüz oylamaya geçilmeden önce muhalefetini bildirerek tutanağa derc ettirdiği, kararın alınmasından sonra karara muhalif olduğuna dair bir beyanda bulunmadığı, bu durumda iptali talep edilen genel kurul kararı ile ilgili dava şartlarının gerçekleşmediği kanaatine varıldığından, davacı tarafından ileri sürülmüş olan istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 21,40 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5-Kararın kesinleşmesinden sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 06.01.2022 tarihinde, oy birliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU:HMK.’nın 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf davacı vekiline tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.