Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/2125 E. 2022/1664 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2125
KARAR NO: 2022/1664
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 30.09.2021
NUMARASI: 2020/490 Esas – 2021/723 Karar
DAVA: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin hisselerinin % 100’nün T.C. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na ait bir kamu kurumu iştiraki olduğunu,Müvekkil şirketin, davalı …’nun borçlu olduğu … Grubuna ait tüm hak ve alacakları Tasfiye Halinde … Bankası A.Ş.’den, Beyoğlu … Noterliği’nin 08.01.2019 tarih ve … yevmiye no.lu alacak temlik sözleşmesi ile devir ve temlik aldığını, davalı …’nun, … Grubu firmalarına kullandırılan kredilerde müşterek borçlu ve müteselsil kefil olan eşi …’nun işbu borçlarıyla ilgili olarak 16.08.2012 tarihli kendi el yazsısı ile ödeme taahhüdünde bulunduğunu,TBK’nın 584. maddesinde kefaletin geçerlilik unsurlarından biri olarak eşin rızasının alınması hususu düzenlenmişse de konu hakkındaki Yargıtay kararlarına göre, kefalete rıza gösterecek eşin borçlunun bizatihi kendisi olması sebebiyle kefil olunacak borçlu eşin kendisine verilecek kefalete rıza göstermeyeceğinin kabulünün hayatın olağan akışına aykırı olacağı dikkate alınarak, eşin borçlu eşe kefil olmak istemesi halinde kefaletin geçerli olması için eşin rızasına gerek bulunmadığını, 16.08.2012 tarihli kefalet sözleşmesi uyarınca davalı … hakkında, … Bankası A.Ş. döneminde alınan 11.06.2018 tarihli Yönetim Kurulu Kararına göre 30.09.2014 tarihi itibariyle belirlenen 3.071.523,57 USD + işleyecek faiz libor +2,5 698.233,85 USD olmak üzere, toplam 3.769.757,42 USD üzerinden ilamsız icra takibi başlatıldığını, borçlunun sırf müvekkil alacağının tahsilini geciktirme amaçlı takibe itiraz ettiğini, belirterek sonuç olarak; İstanbul … icra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasına davalı tarafından yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, davalının % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; 04.02.2011 tarih ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 584’üncü maddesi ile eşlerden birinin kefil olabilmesi, mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmaması veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmaması halinde diğer eşin kefalet sözleşmesi kurulmadan önce ya da en geç sözleşmenin imzalanması anında vereceği rızasına bağlandığını, daha sonra 6455 sayılı Kanun ile eklediği üçüncü fıkra ile TBK 584’ün kapsamının sınırlandığını, alacaklı tarafın dosyaya ibraz etmiş olduğu 16.08.2012 tarihli el yazısı belgenin, gerçekte krediye kefil olan ve müvekkilin eşi olan …’nun vereceği kefalete yönelik bir eş rızası olduğunu, …’nun, borçlu şirketlerin ortağı, temsilcisi olmadığı gibi kredi sözleşmelerinde, kefalet sözleşmelerinde ve yeniden yapılandırma sözleşmelerinde imzasının olmadığını, davacı tarafça ibraz edilen ve eş rızası olmaktan öteye gitmeyen 16.08.2012 tarihli el yazısının kime hitaben yazıldığı dahi belli olmayan bir el yazısının, bir ödeme taahhütnamesi olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını, metin içerisinde el yazısı ile yazılı olan ifadelerin aynen; “… Ticaret A.Ş.’nin … Bankası AŞ den kullandığı kredilerden doğmuş ve/veya doğacak borçlarına, eşim …’nun mevcut ve gelecekteki diğer kefillerden bağımsız olarak aşağıdaki tutar ile sınırlı olarak anılan borç ile beraber müteselsil kefil olmasına imzam olduğunu kabul ve beyan ederim”şeklinde olduğunu ve metin içerisinde bir ödeme taahhüdü bulunmadığını, müvekkilin davacıya borcunun olmadığını, Eğer bu el yazısı davacının iddiasına göre bir kefalet sözleşmesi ise, TBK’nın 583/1 maddesine uygun şekil şartlarını ihtiva etmediğinden geçersiz olduğunu, Bir bankanın müşterisi dahi olmayan biri ile hukuki ilişki içine girmesi ve bunu bir adi el yazısı belgesi ile kurması, hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ve hukuken geçersiz olduğunu, belirterek sonuç olarak; haksız davanın esasa girilmeksizin reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamına göre; Tasfiye Halinde … Bankası A.Ş. İle dava dışı … Tic.A.Ş. Arasında 07/08/1989 tarihinde imzalanan Genel Kredi Sözleşmesi ile başlayan ticari ilişki olduğu, Bağıtlanan Genel Kredi Sözleşmelerinde Müşterek Borçlu/ Müteselsil Kefil sıfatıyla, … Grup şirketleri ile birlikte …’nun da imzasının mevcut olduğu görülmüştür. … davalı takip borçlusu …’nun eşidir. … Tic.A.Ş ye kullandırılan kredi borçlarının 23/09/2003 tarihinde Finansal Yeniden Yapılandırma Sözleşmesi, 31/12/2009 tarihinde Ek Finansal Yeniden Yapılandırma Sözleşmesi nin bağıtlandığı, taraflar arasında son olarak 19/09/2012 tarihli Ek Finansal Yeniden Yapılandırma Sözleşmesi nin imzalandığı tespit edilmiştir. Tasfiye Halinde … Bankası A.Ş.nin 30/12/2011 tarihi itibariyle mevcut 4.661.353,68 USD alacağı; 19.09.2012 tarihli Ek Finansal Yeniden Yapılandırma Sözleşmesi’ne konu olmuştur.Yapılandırma sözleşmesi Tasfiye Halinde … Bankası A.Ş ile … Tic.A.Ş. ve müşterek/müteselsil borçlular olarak tanımlanan … Şirketleri, dava dışı … arasında bağıtlanmıştır. 19.09.2012 tarihli Ek Finansal Yeniden Yapılandırma Sözleşmesi ile 7.952.813,00 USD alacak kabul ve tespit edilip, 31.12.2014 tarihine kadar 5 taksitte geri ödeme planına bağlanmıştır.Dava konusu Tasfiye Halinde … Bankası A.Ş alacağı icra takibinden önce davacı ….’ye temlik edilmiştir. Davacı temlik alan 16/08/2012 tarihli yazılı belgede TBK 584 vd maddelerinde tanımlanan yazılı kefalet unsurlarının gerçekleştiğini belirterek ve bu belgeye dayanarak alacak talebinde bulunmuş, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasında ilamsız icra takibi başlatmıştır. Mahkememizce incelenen 16/08/2012 tarihli belgede davalı … nun “…. eşim …’nun mevcut ve gelecekteki diğer kefillerden bağımsız olarak, aşağıdaki tutar ile sınırlı olarak anılan borçlu ile beraber müteselsil kefil olmasına imzam olduğunu kabul ve beyan ederim…” şeklinde beyan bulunduğu görülmüştür. 01.07.2012 tarihinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği, TBK 584. maddesi uyarınca, gerçek kişilerin kefaletinin geçerli olabilmesi için “Eşin Rıza Beyanı”nın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulma anında verilmiş olması yasal koşulunun kabul edildiği sabittir.İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasında davacı alacağının dayanağı 16.08.2012 tarihli davalı … nun elyazısı ile hazırlanan (davalı tarafından imza -yazı -belge inkarı yapmaması ile sabit) belgedir. Bu beyanın davalı … nun genel kredi sözleşmeleri ve finansal yapılandırma sözleşmeleri müşterek borçlu/müteselsil kefili …nun kefaletine TBK 584 gereğince verilen “eş rıza beyanı” olduğu (tüm belge beyan anlam içeriğiyle) anlaşılmıştır.Bu nedenle davalı … nun icra takibine konu borçtan sorumlu tutulamayacağı…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davalı yanın İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. Sayılı dosyasına sunduğu e itiraz dilekçesinde, 16.08.2012 tarihli belgenin eş muvafakati olduğu yönünde bir itirazı bulunmadığını, buna göre söz konusu belgenin kefalet sözleşmesi olduğunun davalı kabulünde olduğunun benimsenmesi gerektiğini, davalı vekilince 16.08.2012 tarihli kefalet sözleşmesinin eş muvafakati olduğunu ilk defa davaya cevap dilekçesinde ileri sürüldüğünü, davalı vekilinin itiraz dilekçesinde ileri sürmediği hususların yargılama aşamasında dikkate alınamayacağını, ilk derece mahkemesince ihtilaf konusu belgenin eş muvafakati olup olmadığı hususunda ayrı bir dava açması için davalıya süre vermesi, o davanın sonucuna göre huzurdaki davanın reddine ya da kabulüne karar vermesi gerekeceğini, takibe yapılan itirazların daha sonra genişletilmesi mümkün olmadığından, yerel mahkeme kararının öncelikle bu yönden ortadan kaldırılması gerektiğini, Davalı … kendi el yazısı ile yazıp imzalamış olduğu bu metinle eşi …’nun kefil olduğu tüm borçlarına metinde yazan meblağda onunla beraber ve diğer tüm kefillerden ayrı bir şekilde kefil olmayı kabul ve beyan ettiğinin kabulü gerektiğini, Davalı vekilinin dosyaya sunduğu 25.11.2020 tarihli ikinci cevap dilekçesinde, İMZAM ibaresinin sehven yazıldığını beyanla el yazısının RIZAM şeklinde olduğunu iddia ettiğini, Oysa davalı vekilinin alacağın mesnedi kefalet sözleşmesi metniyle ilgili olarak Mahkeme dosyasına beyan verirken böylesine önemli bir noktada hata yapmayacağının açık olduğunun kabulü gerektiğini, Metin içindeki işbu İMZAM ifadesi, metnin bir kefalet sözleşmesi olduğunun en büyük kanıtı olup, davalı … kendi el yazısı ile yazıp imzalamış olduğu bu metin ile eşi …’nun borçlanmasına muvafakat vermemekte (ki zaten kredinin kullandırıldığı tarihler itibarıyla ortada böyle bir hukuki şart yoktur) eşi ile birlikte ve diğer tüm kefillerden bağımsız olarak ayrı bir müteselsil kefil olduğunu gösterdiğini, Davalı …’nun kefaletinin, T.B.K.’nun eski 489. Maddesi yeni 588/1. maddesi kapsamında kefile kefil olma niteliğinde olduğunun açık olduğunu, buna göre davalı …, T.B.K.’nun eski 489. yeni 588/1. Maddesi uyarınca, kefilin borcu için güvence veren kefile kefil olarak ve kefil ile birlikte adil kefil gibi sorumlu olacağını, eşi müşterek borçlu ve müteselsil kefil …’nun borçlarına kefil olmayı kabul eden … kendi el yazısı ile yazıp imzaladığı metin ile; kredi kullandırılan dönemde kefil olunan tutarın 8.505.575.-USD, 702.000.-DEM ve 477.500.-TL olduğunu, borcun yeniden yapılandırılacak ödeme planına bağlanmasına ilişkin sözleşme tutarının ise 7.952.812.-USD olduğunu kabul ve beyan ettiğini, metnin yazılı olarak düzenlendiği, el yazısı ile yazıldığı, düzenlenme tarihi içerdiği, müteselsil kefil olarak bir açık ödeme taahhüdü olunduğu dikkate alındığında şekil unsurlarının gerçekleştiğinin ve hukuki geçerliliği tartışmasız bir kefalet sözleşmesi olduğunun anlaşıldığını, … Bankası A.Ş.’nin … Grubu firmalarına kullandırmış olduğu ve bu firmaların sahibi …’nun da müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imza attığı genel kredi sözleşmelerinin tarihlerinin 1989 ile 2001 yılları arasında olduğu da gözetildiğinde, söz konusu belge tarihi dikkate alındığında ve eş muvafakatinin düzenlenme tarihi kredi kullandırım tarihlerinden çok sonra olmakla, borçlulara kredilerin kullandırılmasından çok sonra getirilen bir kanuni değişikliğin geriye yürümeyeceğinin de açık olduğunu, kredi kullandıran bankanın yıllar önce kullandırdığı krediler için sonradan getirilen bu düzenleme nedeniyle eş muvafakati alma zorunluluğu olmadığının tartışmasız olduğunu, Kaldı ki, TBK’nun 584. Maddesinde getirilen güncel düzenleme ile kefaletin geçerlilik unsurlarından biri olarak eşin rızasının alınması hususu düzenlenmişse de, emsal Yargıtay kararlarına göre, eşin borçlu eşe kefil olmak istemesi halinde, kefaletin geçerli olması için eş rızasına gerek bulunmamaktadır. Getirilen yeni kanuni düzenlemeye göre dahi alınmasına gerek olamayan eş muvafakatinin, 1989-2001 tarihleri arasında kullandırılan krediler için alınmasına hiç gerek olmadığının anlaşılacağını, muvafakat almanın geçmişte kullandırılan krediler için değil, ancak yeni kullandırılacak krediler için gerekli ve mümkün olabilecek bir husus olduğunu. oysa 16.08.2012 tarihi itibarıyla kullandırılan yeni bir kredi bulunmadığını, Davalı … kendi el yazısı ile yazıp imzalamış olduğu bu metin ile, eşi …’nun borçlanmasına muvafakat vermemekte (ki zaten kredinin kullandırıldığı tarihler itibarıyla ortada böyle bir hukuki şart yoktur) eşi ile birlikte ve diğer tüm kefillerden bağımsız olarak ayrı bir müteselsil kefil olduğunu kabul ve beyan etmekte olduğunu, bilirkişi heyetinde yer alan Hukukçu bilirkişi Dr. …’in dava konusu ihtilaf hakkındaki uzman ve yetkin görüşünün esas alınması gerektiğini, Bilirkişi heyeti içindeki çelişik görüşlere rağmen yerel mahkemenin, bilirkişi raporuna itirazlarını ve bu doğrultudaki ek rapor talebini dikkate almadan karar vermesinin de usul ve yasaya aykırılık oluşturduğundan kararın kaldırılması gerektiğini ileri sürerek, kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava İİK’nın 67. maddesi uyarınca itirazın iptali ve inkar tazminatı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı temlik alan 16/08/2012 tarihli yazılı belgede TBK’nın 584 vd. maddelerinde tanımlanan yazılı kefalet unsurlarının gerçekleştiğini belirterek ve bu belgeye dayanarak alacak talebinde bulunmuş, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasında ilamsız icra takibi başlatmıştır. Davacı yanca, takip ve alacağa dayanak gösterilen 16/08/2012 tarihli belgede davalı …’nun eşinin kefil olduğu borca kefil olduğu ileri sürülmüş, bu nedenle davalı …’nun da borçtan kefil olarak sorumlu olacağı ileri sürülmüştür. Davalı yanca ise söz konusu belge içeriğinin kefalet şartlarını taşımadığı, eşin kefaletine rıza amacıyla verilen belge olduğu, bu nedenle davalının borçtan kefil olarak sorumlu tutulamayacağı ileri sürülmüştür. HMK’nın 282. maddesi uyarınca hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendirir. Buna göre, bilirkişi raporları takdiri delil niteliğinde olup, mahkemece sunulan deliller değerlendirilerek ve gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin bilirkişilerin aynı görüşte olmayıp, muhalefet şerhli bilirkişi raporundaki çelişki giderilmeksizin ve ek rapor alınmaksızın hüküm kurulduğu yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Takip ve davaya dayanak 16.08.2012 tarihli belgede “…. eşim …’nun mevcut ve gelecekteki diğer kefillerden bağımsız olarak, aşağıdaki tutar ile sınırlı olarak anılan borçlu ile beraber müteselsil kefil olmasına imzam olduğunu kabul ve beyan ederim…” şeklinde beyan bulunduğu görülmüştür. Beyanın tarihi ve içeriği gözetildiğinde, davalının eşi olan …’nun kullandırılan kredi borcuna kefaletine eş rızası niteliğinde olduğu, davalının müteselsil kefil eşinin kefalet borcuna kefil olma nitelik ve içeriği taşımadığı anlaşılmaktadır. Metin içeriğindeki ifadenin “imzam” ya da “rızam” olması şeklindeki ibarenin ise sonuca etkili olmadığı anlaşılmıştır. Buna göre mahkemece kurulan hüküm isabetli olup, aksi yöndeki davacı vekili istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. İlk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve karar harçlarının Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi. 08.12.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 361.maddesi maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın davacı vekiline tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır. 08.12.2022