Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/2122 E. 2021/1605 K. 16.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2122
KARAR NO: 2021/1605
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08.10.2021 tarihli ara Karar
NUMARASI: 2018/728 E.
DAVANIN KONUSU:Kayyımlık (Ticari Şirkete Kayyım Atanması)
Taraflar arasındaki davalı müdürün yetkisinin kaldırılarak şirkete kayyım atanması istemli açılan davanın yapılan yargılaması sırasında davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine dair verilen ara karara karşı, süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili, 22.09.2021 tarihli talep dilekçesinde özetle; dava dilekçesiyle birlikte şirket müdürünün temsil yetkisinin sınırlandırılmasının talep edilmesine rağmen mahkemece talebin kabul edilmediğini, haklı sebeplerin varlığı halinde şirket yetkilisinin temsil yetkisinin bir ortağın başvurusu üzerine mahkemece kaldırılabileceğini, bilirkişi raporuna göre, şirketin iki müdür tarafından münferiden temsil yetkisi bulunması nedeniyle davalının yetkilerinin kaldırılması halinde dahi organ boşluğu oluşmayacağından yönetim kayyumı atanmasına ilişkin takdirin mahkemeye bırakıldığı, davadaki amacın tüzel kişiyi ve ilişkide bulunduğu kişilerin korunması olduğundan en azından mevcudu azaltıcı ve şirketi borçlandırıcı işlemleri engellemek amacıyla temsil yetkisinin sınırlarının daraltılabileceğini, tarafların müşterek imzaları ile şirketin temsiline karar verilmesi halinde bir nevi denetim sağlanabileceğini, İzmir 7. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2020/403-850 E.K. sayılı ilamıyla belirlendiği üzere, azli istenen müdür tarafından, şirketin işletme ruhsatı işlemlerini takipte ihmali bulunduğu, şirkete gönderilen bildirimlerin dikkate alınmadığı, sözleşme uyarınca vakfa ödemekle yükümlü olunan kira bedellerin ödenmemesi sebebiyle taşınmazdan haksız tahliyeye yol açıldığı ve taşınmazın davalı şirket tarafından kira sözleşmesine uygun olarak kullanılmasını temin maksadıyla, davalı şirket tarafından dava açılmasına ve bu müddet içerisinde taşınmazdan yararlanamamak suretiyle şirketin zararına sebebiyet verildiğini, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan denetimde, vakıfla davalı şirket arasındaki sözleşmeye göre yapılan inşaatın sözleşmeye uygun şekilde ifa edilmememesi nedeniyle yapı kullanım izni verilmediği, bu süreçte şirket müdürlerinin önleyici tedbir almadıkları ve şirket yönetim yetkisinin iyi kullanılmadığının yaklaşık olarak ispatlandığını, şirkete kayyım atanmadığı takdirde şirket temsilcileri tarafından gerçekleştirilebilecek tasarruflarla mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ya da imkansız hale geleceğini ileri sürerek, şirkete kayyım atanması, bu mümkün olmadığı takdirde denetim ve güvence sağlanması maksadıyla şirketin mevcudunu azaltıcı işlemlerinin azaltılması amacıyla temsil yetkisinin sınırlarının daraltılmasına veya şirketin tarafların müşterek imzaları ile temsil edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin tedbir talebini değerlendirdiği 08.10.2021 tarihli ara kararıyla; “…İhtiyati tedbir kararı verilebilmesinin en önemli şartı bir ihtiyati tedbir sebebinin mevcut olmasıdır. Kanunda bu husus genel olarak düzenlenmiş, hâkime oldukça geniş bir takdir alanı bırakılmıştır (m. 389/1). Kanun, ‘Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından’ söz etmektedir. Bu hüküm dikkate alındığında, mevcut durumun değişmesi halinde, hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması, hakkın elde edilmesinin tamamen imkânsız hale gelmesi, gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi varsa, ihtiyati tedbir sebebi var kabul edilecektir. Dosyada yapılan incelemede, davalı tarafın ticari defterlerinin henüz incelenemediği, şu aşamada davalı şirket yöneticisinin şirketi borçlandırıcı/zararlandırıcı işlemlerinin bulunup bulunmadığı konusunda yaklaşık kanaate varılamadığı göz önüne alınarak davacı vekilinin talebinin reddine…” gerekçesiyle, ihtiyati tedbir talebinin reddine, karar verilmiştir. Bu ara karara karşı, ihtiyati tedbir talep eden davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; şirket müdürünün azli talepli davada, haklı sebeplere istinaden yargılama sürecinde telafisi güç veya imkansız zararların önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir talep edildiğini, davalı müdürünün şirket menfaatlerine aykırı ve kötü niyetli olarak gerçekleştirdiği işlemlerle, şirketin daha fazla zararına sebebiyet verilmemesi amacıyla, davalı şirkete kayyım tayinine, bunun mümkün olmaması halinde davalı şirket müdürünün ve dava dışı oğlunun şirket aleyhine iş ve işlemler tesis etmesi konusunda temsil yetkisinin sınırlandırılmasının veya müşterek imza ile şirketin yönetilmesinin talep edildiğini, ispatın sadece şirketin ticari defterlerinden ibaret olmadığını, davalı müdürün müvekkilinin şirket kayıtlarını incelemesini ve bilgi almasını engellediğini ve bu hususun başlı başına azil için yeterli olduğunu, şirket müdürünün, ticari defterleri ibraz etmemesi nedeniyle defterlerin incelenemediğini, davalının bu şekilde belgeleri sunmayarak davayı uzatmak suretiyle müvekkiline zarar verdiğini, defterlerin incelenmesi ile dosyanın karar aşamasına geleceğinden artık ihtiyati tedbire gerek de kalmayacağını, alınan mevcut raporda şirket müdürünün yönetimde gerekli ihtimamı göstermediğinin belirlendiğini, şirketin zararlarının belirlenmesi için doğrudan şirket kayıtlarının incelenmesinin yeterli olmadığını, şirket amaçları için otel olarak kiralanan yerin davalıların ihmali davranışları sonucu bir süre kullanılamamasının zarar olarak değerlendirilmesi gerektiğini, dava süresince müdürün şirketi borçlandırıcı işlemler yapmasının muhtemel olduğunu, davalı müdürün özen, ortaklara bilgi aktarma, ortaklar arasında eşit davranma ve bağlılık yükümlülüğüne aykırı iş ve işlemler gerçekleştirdiğini, müdürün kasıtlı ve ağır kusurlu olarak şirket menfaatlerine aykırı eylemler gerçekleştirerek, şirketin amacına ulaşmayı engellediğini, bu durum şirketin ticari faaliyetlerini gerçekleştirmesine ve amacına ulaşmasına mani olduğunu, şirket müdürü tarafından şirkette mevcut hisse devirlerinin tescil ettirilmemesinin, şirketin merkez adres değişikliğine ilişkin sahte imzalı kararın tescil ettirilmesinin, müvekkilin bilgi alma ve inceleme taleplerini cevapsız bırakarak, şirketin mali durumu konusunda bilgi vermemesinin, genel kurul için kanunda çağrı usulüne uyulmamasının haklı nedenlerden olduğunu, şirket ortaklarınca yapılan pay devirlerinin bildirime rağmen işleme alınmamasının hatalı olduğunu, 13.12.2017 tarih ve 2017/3, 2017/4 numaralı ortaklar kurulu kararlarında, davacıya atfen atılan imzanın müvekkilinin eli ürünü olmadığının belirlendiğini, imzanın davalıya ait olmamasının sonuca etkili olmadığını, müvekkili adına sahte imza atılarak karar alındığını, otel olarak kullanılmak amacıyla kiralanan taşınmaz için büyük giderler yapılmasına rağmen, şirket yöneticisinin yapı kullanım iznin alınması ve kiralarını ödenmemesi nedeniyle taşınmazın davaya konu edildiğini, bu süre içinde taşınmazın gelirinden şirketin mahrum kaldığını belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu ara kararının kaldırılarak davalı müdürün temsil ve ilzam yetkisinin kaldırılmak suretiyle şirkete kayyım atanmasına karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davacı tarafından, şirket müdürünün azli ile kayyım atanması talepli açılan dava içinde, HMK’nın 389 vd. maddeleri uyarınca tedbiren kayyım atanmasının talep edildiği, mahkemece yazılı gerekçe ile talebin reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmaktadır. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İhtiyati tedbir kararı verilebilmesinin en önemli şartı bir ihtiyati tedbir sebebinin mevcut olmasıdır. Kanunda bu husus genel olarak düzenlenmiş, hâkime oldukça geniş bir takdir alanı bırakılmıştır(m. 389/1). Kanun, burada “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından” söz etmektedir. Bu hüküm dikkate alındığında, mevcut durumun değişmesi halinde, hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşması, hakkın elde edilmesinin tamamen imkânsız hale gelmesi, gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğması tehlikesi varsa, ihtiyati tedbir sebebi var kabul edilecektir. Hâkim kararında somut sebep gösteremiyor, bunu en azından açıklayacak veya asgari ölçüde ikna edecek delil değerlendirmesi yapamıyor, yaklaşık ispat ölçüsünü yakalayamıyorsa tedbire karar vermemelidir. Ancak bu da hiçbir zaman tam bir ispat seviyesinde ispat şartına dönüşmemelidir. Kural olarak bir davada tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmaların ispatı için tahkikat yapılması ve delillerin toplanması gerekir. Hakim tüm delilleri inceleyip değerlendikten ve tam bir karara ulaştıktan sonra nihai kararını verir. Bu husus asıl davanın kabulü için geçerli olup, bu nedenle tam ispat aranır. İhtiyati tedbirlerde ise tam değil yaklaşık ispat yeterli olacağı HMK’nın 390/3. maddesinde düzenlenmiştir. Değişik ifadeyle, ihtiyati tedbire karar verebilmek için iddia olunan vakıanın subutu yönünde gerçeğe yakın bir ispatın başarılması yeterlidir. TTK’nın 630. maddesinin II. fıkrasında; “Her ortak, haklı sebeplerin varlığında, yöneticilerin yönetim hakkının ve temsil yetkilerinin kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını mahkemeden isteyebilir.” Aynı maddenin III. Fıkrasında ise; “Yöneticinin, özen ve bağlılık yükümü ile diğer kanunlardan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ağır bir şekilde ihlal etmesi veya şirketin iyi yönetimi için gerekli yeteneği kaybetmesi haklı sebep olarak kabul olunur.” denilmektedir. Kayyım atanması geçici bir hukuki koruma tedbiri olup, somut olayda davacı ortak tarafından ileri sürülen iddialar ve dosya kapsamı gözönüne alındığında, yaklaşık ispat olgusunun dosyanın geldiği aşama itibariyle gerçekleşmediği, bilirkişi raporu ve davalı vekilinin itirazları birlikte değerlendirildiğinde, şirket tarafından açılan dava sonucu taşınmazın kullanım hakkının elde edildiği, mevcut haliyle şirketin veya ortaklarının zarara uğratıldığının yaklaşık olarak ispat edilmediği, şirket kayıtları üzerinde yapılacak inceleme sonucu ortaya çıkacak deliller ışığında talep halinde tedbir talebinin yeniden değerlendirilebileceği anlaşılmakla, ilk derece mahkemesinin kararı ve gerekçesi yerindedir. Yukarıda açıklanan gerekçeler doğrultusunda HMK’nın 353/1.b.1 ve HMK’nın 391/3. maddeleri uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1 ve HMK’nın 391/3. maddeleri uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve karar harçlarının Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. ve 391/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.16.12.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.f ve HMK’nın 391/3. maddeleri uyarınca karar kesindir.