Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/2025 E. 2022/78 K. 03.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2025
KARAR NO: 2022/78
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/07/2021
NUMARASI: 2020/492 E. – 2021/639 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
Taraflar arasında görülen alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi,
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketlerde 1.666.700 şar TL sermaye ile ortak olduğunu, davalıların unlu mamul üretim ve pazarlamasıyla iştigal ettiklerini ve İstanbul’un birçok ilçesinde kurulu 105 adet şube ve satış noktasında satış yaptıklarını, davalılar adına kayıtlı birçok gayrimenkul ve araç bulunduğunu, davalıların 2019 yılı cirosunun yaklaşık 627.597.000,00 TL olduğunu, şirketlerin hakim pay sahibi ve müdürünün dava dışı …, diğer azınlık pay sahiplerinin ise, …’un kardeşleri ve yakın akrabaları olduklarını, müvekkili ile … arasında, 17-25 Aralık süreci sonrasında başlayan fikir ayrılıklarının 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında derinleşerek husumet oluştuğunu, müvekkilinin darbe girişimi sonrasında FETÖ yapılanması ile irtibatlı kişilerin araştırılarak şirketle ilişiklerinin kesilmesine ilişkin taleplerinin olumlu karşılanmadığını ve şirketten dışlandığını, yapılan müzakereler sürecinde müvekkilinin darp edildiğini, müvekkilinin şirket kayıtlarını incelenmesinin engellendiğini ve şirketin işleyişi ile ilgili yıllardır bilgi alamadığını, müvekkilinin taleplerine karşı hakim ortak tarafından olağanüstü genel kurul toplantısı yapılarak şirketteki müdürlük görevlerinden azledileceğini, davalı şirketlerin 03.01.2020 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında, herhangi bir gerekçe olmaksızın, haksız olarak müvekkilinin müdürlük görevinin sona erdirilerek şirketleri temsil ve ilzam yetkilerinin kaldırılarak, müvekkilinin şirketlerle irtibatının kesilmesi için somut adımlar atıldığını, anılan toplantıda fikir ayrılıkları nedeniyle müvekkilinin yönetim hakkının alındığının hakim ortakça ifade edildiğini, müvekkilince …’a yönelik keşide edilen Beyoğlu … Noterliğinin 01.11.2019 tarihli ihtarıyla azlin haksız olduğu ve müvekkilinin şirketten ayrılmasına yönelik yapılan eylemler nedeniyle ortaklık ilişkisinin çekilmez hale geldiğinin, ancak ayrılma akçesine yönelik mutabakat sağlanamadığı ve mali kayıtların şeffaf olmaması nedeniyle müvekkilinin şirketin mali kayıtlarıyla irtibatının kesilmeye çalışıldığının bildirildiğini, şirket ve ortaklarını yapılan işlemlerden haberdar etmek üzere Beyoğlu … Noterliğinin 14.01.2020 tarihli ihtarının keşide edildiğini, müvekkilinin müdürlükten azli ve yaşanan olaylar nedeniyle ortaklık ilişkisinin çekilmez hale geldiğini, ayrılma akçesinin belirlenmesi için yapılan görüşmelerde müvekkilinin hakim ortak tarafından darp edildiğini, müvekkilinin ortaklıktan ayrılması konusunda tarafların mutabakata varmasına rağmen ayrılma akçesi konusunda anlaşamadıklarını, çıkma payının gerçek değerinin hesabı için şirketlerin resmi ve gayri resmi kasa hareketleri, mali bilançoları, stok bilgileri, gerçekleşen satışları ve ileriye dönük hedefleri dahil olmak üzere finansal kayıtları ile tüm mali işlemleri üzerinde bağımsız denetçi vasıtasıyla tespit yaptırılması talebinin kabul edilmediğini, sadece hakim ortağın izin verdiği bir kısım kayıtların müvekkiline gönderildiğini, müdürlük görevinin sona ermesi nedeniyle şirketin önceki yıllara ilişkin kayıtlarına da ulaşılamadığını, yaşanan olaylar nedeniyle müvekkilinin şirket ortaklığını sürdürmesinin mümkün olmadığını, şirketlerin hesaplarında yapılan usulsüzlüklerle ortaklık ilişkisinin çekilmez hale geldiğini ,şirketin müdürü …’un müdürlük görevini kötüye kullanarak adına bedelsiz hisse devri gerçekleştirdiğinden anılan kişi ve şirketin diğer müdürü hakkında dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçundan suç duyurusunda bulunulduğunu, şirketlerin ortağı olduğu dava dışı … Anonim Şirketinin Pendik İlçesinde yapacağı konut projesinde ortaklık nedeniyle müvekkilinin de yüksek miktarlarda gelir edebileceğini, ancak …’un müdürlük görevini kötüye kullanarak …da bulunan … hisselerini karşılıksız olarak şirkette çalışan …’e bedelsiz devir ederek, iki ay sonra payları bedelsiz olarak kendi adına devir ettiğini, şirket paylarının usulsüz devri nedeniyle anılan kişinin 125.000.000,00 TL usulsüz menfaat elde ettiğini, hakim pay sahibi …’un şirketlerden finansman sağlayarak kendi adına, şirket müdür ve çalışanları ile kardeşleri adına şirketler kurarak rekabet yasağına aykırı davrandığını, şirketlere ait işlerin kurulan şirketler aracılığıyla yapılarak karın kurulan şirketlere bırakıldığını, bu kapsamda şirket çalışanları ve yakınlarına kurdurulan bir çok şirketle davalı şirketler aleyhine ticari faaliyetlerde bulunduğunu, müvekkilinin yapılan usulsüzlükleri öğrenmesi üzerine düzenlenen 26.12.2016 tarihli protokolle bir kısım hisselerin davalı … şirketine devir edeceğini kabul ettiğini, …’un işbu protokol ile kağıt üzerinde hissedar dahi gözükmediği şirketlerin hissesini de devir edeceğini taahhüt ederek şirketleri muvazaalı olarak kurduğunu ikrar ettiğini, muvazaalı kurulan şirketlerle yapılan ticari ilişkilerde fatura alınmadığını, fiktif ve usulsüz işlemlerle hesapların kapatıldığını, şirketlerin bilançolarının hileli bilanço oyunları ile makyajlanarak gerçek hesap hareketlerinin gizlendiğini, şirketler üzerinden yüklü miktarlarda kurum ve kuruluşlara yardımlar yapıldığı tespit edildiğini, ancak hangi kurum ve kuruluşlara yardımların aktarıldığının belirsiz olduğunu, şirket ortakları arasında yaşanan olaylar ve şirketlerin mali kayıtları üzerinde yapılan usulsüzlükler nedeniyle müvekkilinin ortaklıktan ayrılması konusunda tarafların mutabakata vardıklarını, ancak ayrılma akçesi konusunda anlaşma sağlanamadığını, yönetim ve faaliyetleri hakkında bilgi vermemenin süreklilik kazanması, ortakların şirketten dışlanması, şirket yöneticilerinin kişisel menfaatleri yönünde hareket etmesi gibi nedenlerin ortaklıktan ayrılma için haklı neden oluşturduğunu, protokol gereği şirketlere devir edilecek hisselerin verilmediğini, hakim ortağın yetkisini kullanarak haksız menfaat temin ettiğini, kurulan bir çok şirketle, davalı şirketlerle haksız rekabet yaratılarak ortaklık paylarına zarar verildiğini ve bu nedenlerle ortaklar arasındaki güven ilişkisinin bozulduğunu, bu nedenle müvekkilinin şirket ortaklığındaki ayrılma akçesinin şirketlerin objektif piyasa değeri ve tüm mali kayıtları incelenerek belirlenmesi gerektiğini, şirketlerin bir kısım işlemlerinin kayıt dışı ve fiktif olarak yapıldığının ayrılma akçesinde dikkate alınması gerektiğini ileri sürerek, müvekkilin ortağı olduğu davalı şirketlerden haklı neden ile çıkmasına karar verilmesine, davacıya, ayrılma akçesi ve kâr payı bedelleri olarak şimdilik 7.000.000.00 TL’nin … Ltd.Şti’nden, 3.000.000.00 TL’nin ise … Limited Şirketinden tahsiline, şirkete tedbiren kayyım atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, savunmasında özetle; davacının farklı tüzel kişiliklere karşı talebini aynı dava içinde ileri sürmesi nedeniyle davaların ayrılması gerektiğini, aynı dava içinde ayrılma akçesi ile kâr payı bedellerinin ödenmesine karar verilmesinin istenildiğini, farklı talepler yönünden davaların ayrılması gerektiğini, …nın 2005 yılında …, …, …, … ve … tarafından kurulduğunu, son hali ile şirketin %79,3 payının …’a, %4 payının …’a %16,6 payının ise davacıya ait olduğunu, gelişen süreçte şirketin üretim ve pazarlama faaliyetlerini birlikte yürütmesinin şirkete zarar vermesi, rekabet gücünün arttırılmasına engel olması, maliyet hesapları, üretim kapasitesinin büyütülmesi ihtiyacı ve benzeri gerekçelerle aynı ortaklık yapısı ve sermaye miktarı korunarak … şirketinin kurulduğunu, …’ ın kurulması ile üretim ve pazarlama faaliyetinin birbirinden ayrıldığını, halihazırda …’nın üretim, … Mağazacılığın ise 83 şubesinde üretilen ürünlerin satışıyla iştigal ettiğini, her iki şirketin çalışan ve ciro bakamından TTK’nın 635.maddesi yollamasıyla 397.maddesi uyarınca bağımsız denetime tabi olduğunu, davacının yeterli sermaye payı bulunmamasına rağmen diğer ortakların oyu ile uzun yıllar müdür olarak görev yaptığını, ancak şirketin yatırımları, ticari ilişkileri ve yeni şube açılması gibi hususlarda ticari tecrübesi itibariyle müdürlerden …’un belirleyici olduğunu, davacının kısa süre öncesine kadar her iki şirkette de müdür olarak görev yaptığını, bu süre içinde ortaklar arasında hiçbir ihtilafın bulunmadığını, davacının bu süre içinde diğer ortaklara veya müdürlere karşı herhangi bir hukuka aykırılık iddiası gündeme getirmediğini, 18.09.2019 tarihinde her iki şirket bakımından yapılan 2018 faaliyet yılı olağan genel kurul toplantısında ve ondan önceki tüm olağan genel kurul toplantılarında şirketin bilançoları, kar- zarar hesapları, müdürlerin ibrası gibi tüm konulardaki kararların davacının da olumlu oyu ile karara bağlandığını, şirket müdürlerinin kar payı dışında ücret almadıklarını, davacının 2019 yılı Ekim ayında aniden diğer şirketlerden ayrılma isteğini yönelttiğini, her ortağın şirket ortaklığından ayrılma hakkı bulunması nedeniyle diğer ortakların bu isteğe olumsuz yaklaşmadıklarını, ancak davacının makul olmayan talepleri nedeniyle uzlaşma sağlanamadığını, bu aşamadan sonra müdür olan davacının şirket işleyişini bozacak uyumsuzluklar sergilemeye başladığını, açılacak çıkma davasına delil oluşturmak için delil oluşturma çabasına girdiğini, davacının şirketlerin yönetiminde ortaya çıkardığı huzursuzluklar nedeniyle 03.01.2020 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında davacının müdürlük görevine son verildiğini, davacının bundan sonra da ortaklık sıfatından kaynaklanan tüm haklarını kullanmaya devam ettiğini, davacının kanunen tanının ötesinde bilgi imkanı sunulduğunu, davacının keşide ettiği 15.05.2020 tarihli ihtarıyla talep ettiği bilgilerin kendisine gönderildiğini, Bakırköy … Noterliğinin 19.06.2020 tarihli ihtarıyla istenilen şirket kayıtlarının da e-mail adresine gönderildiğini ve bu hususun Beyoğlu … Noterliğinin 29.06.2020 tarihli ihtarıyla davacıya bildirildiğini, davacının kar payına mahsuben talep ettiği ödemelerin yapıldığını, davacıya 2019 yılında 666.680,00 TL, 2020 yılında ise 137.500,00 TL kâr payı ödemesinin yapıldığı gibi 09.01.2020 tarihi itibarine de 170.500,00 TL ödeme yapıldığını, TTK’nın 638/2.maddesi gereğince her ortağın haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabileceğini, haklı sebebin de genel olarak sürekli bir ilişki olan ortaklık ilişkisini çekilmez hale getiren ve dürüstlük kuralına göre ortak açısından ilişkinin devamının beklenemeyeceği nedenler olarak tanımlanabileceğini, ortağın bir şirkete katılmaktaki beklentisinin esas olarak sermayenin çalışması neticesinde şirketin kar elde etmesi ve ortak olarak bu kardan istifade edilmesi olacağını, bunun dışında esas sermaye payının değerinin tamamından bir seferde istifade edilmesinin yolunun ise esas sermaye payının üçüncü bir kişiye satılması olduğunu, haklı sebeplerin objektif nitelikte olabileceği gibi sübjektif nitelikte de olabileceğini, haklı sebebin varlığının nesnel olarak belirlenmesi gerektiğini, haklı sebeple çıkmanın istisnai ve son çare olarak görülebilecek bir yol olduğunu, Yargıtay uygulamasında da TTK’nın 638/2. maddesi kapsamında haklı sebebin varlığından söz edilebilmesi için, ortağın öncelikle diğer ortaklık haklarını kullanması suretiyle hakkını elde etmeye çalışmasının arandığını, davanın kabulü için afaki iddiaların yeterli olmayacağını, somut olaya bilimsel bilgiler ve Yargıtay uygulamasının aksine davacının tamamen keyfi şekilde ortaklıktan ayrılma arzusunu belerttiğini, hiçbir nesnel dayanağı olmayan bir takım afaki iddialara dayandığını, her iki şirketin bağımsız denetime tabi olması nedeniyle birden fazla kayıt tutulduğu gibi iddiaların afaki olduğunu, davacının haklı sebep oluşturduğu iddiasıyla dile getirdiği tek somut vakıanın, … Gıda‘nın dava dışı … AŞ.’deki %50 oranında ortaklık payının …’a devredilmesi suretiyle haksız bir kazanç elde edildiği iddiası olduğunu, davacının … ile ilgili olarak dile getirdiği tek somut vakıanın ancak anılan şirketi ilgilendireceğini, bu iddianın diğer davalı … yönetiminde bir usulsüzlük olduğuna delil oluşturamayacağını, aleni biçimde gerçekleştirilen söz konusu hisse satış işleminin yapıldığı 12.12.2017 tarihinde davacının da …’da müdür olduğunu ve işlemin yapılmasında şirketi temsil eden kişinin diğer müdür … olduğunu, davacının ne işlemin yapıldığı tarihte, ne de daha sonraki bir zamanda işlemin geçersizliğine ilişkin talepte bulunmadığını, şirketin zarara uğratıldığı iddiasıyla işlemi yapan müdür aleyhine sorumluluk davası açılmadığını, işlemin yapıldığı yıla ilişkin olarak müdürlerin oy birliği ile ibra edildiğini, yapılan işlemin şirket çalışanlarının konut edinmesine ilişkin olduğunu ve şirketin zararına bir işlem yapılmadığını, inşaat sektöründe yaşanan durgunluk nedeniyle satılan payların geri alındığını, davacının bu konuda bilgi sahibi olmasına rağmen dava tarihine karşı bir itirazda bulunmadığını, davalı şirketlerin hakim ortağı …’un şirketlerden finansman sağladığı, kendi adına, şirket müdür ve çalışanları ile kardeşleri adına şirketler kurarak rekabet yasağına aykırı şekilde kazanç sağladığı, böylelikle haksız menfaat temin etmek suretiyle davacının ortaklık haklarının kısıtlanmasına neden olduğu iddiasının yerinde olmadığını, bu şirketlerin davalı şirketlerden farklı alanlarda faaliyette bulunduklarını, bir çok şirkette de …’nın ortak olduğunu ve davacının bu ortaklık nedeniyle kar payını artırdığını, dava dilekçesinde bahsedilen bir kısım şirketlerin müvekkili şirket ve ortağıyla ilgisinin bulunmadığını, bu şirketlerin hiç birinin davalı şirketlerle anı alanda faaliyette bulunmadığını, davacı ve yakınlarının kurduğu … Ltd. Şti.’nin müvekkili şirketle aynı alanda faaliyet gösterdiğini, davacının … ile 26.12.2016 tarihinde düzenlediği protokole ilişkin usulsüzlük iddialarının yersiz olduğunu, bu protokolün şirketlere karşı açılacak çıkma davasıyla ilgisinin bulunmadığını, protokolde …’un şirket hesaplarında usulsüzlük yaptığına ilişkin bir beyanın bulunmadığını, protokolün ortaklık yapısının değiştirilmesi niyetinden ibaret olduğunu, şirket ortaklığından çıkma koşullarının oluşmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava, haklı nedenle limited şirket ortaklığından çıkmaya izin verilmesi ve çıkma payının tahsili istemine ilişkindir. 6102 sayılı TTK’nun 638/2. maddesinde, her ortağın, haklı sebeplerin varlığında şirketten çıkmasına karar verilmesi için dava açabileceği düzenlenmiştir. Buna göre ortak, haklı bir sebebin varlığı hâlinde, diğer ortakların rıza ve muvafakatlerine lüzum olmaksızın şirketten çıkmasına müsaade edilmesini mahkemeden talep edebilmekte ve mahkeme kararı ile şirketten çıkabilmektedir. Ancak kanunda haklı sebebin tanımı yapılmamıştır. Bu durumda haklı sebebin varlığı somut olayın özelliğine göre tespit edilmelidir. Bunun yanı sıra haklı nedenler somut olarak kanıtlanmalıdır. Haklı sebep ile kast edilen örneğin; şirket ortaklığını çekilmez kılacak nitelikteki husumet, şirketin işleyişi, yönetimi ve faaliyetleri hakkında bilgi vermemenin süreklilik kazanması, ortakların şirketten dışlanması, şirket yöneticilerinin kişisel menfaatleri yönünde hareket edip şirketi borca batık hale sürüklemesi, şirkete ihanet etmesi olarak sayılabilir. Davalı şirketlerin ana sözleşmelerinde, bir ortağın tek taraflı iradesi ile şirketten çıkabileceğine dair hüküm öngörülmediğinden TTK’nun. madde 638/2 hükmü uyarınca ancak haklı sebeplerin varlığı halinde, şirketten ayrılma hakkı doğan ortak, şirketten ayrılmasına izin verilmesini mahkemeden isteyebilmektedir. Bilindiği üzere, limited şirket bir sermaye ortaklığıdır. Ancak, anonim şirketlerden farklı olarak, ortakların kişiliklerinin de önem arz ettiği ve kişisel unsurları da bünyesinde barındıran bir ortaklık türü olarak Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bir ortağın haklı sebebe dayanarak şirketten çıkma hakkı, mutlak ve vazgeçilmez bir hak olup, bütün ortaklara eşit olarak sağlanmıştır. Haklı sebepler, limited şirket ortaklarının bir araya gelmelerini sağlayan maddi ve kişisel sebepleri ortadan kaldıran böylece şirketin amacına ulaşmasını imkânsız kılan ya da ciddi bir şekilde güçleştiren ya da amacını tehlikeye sokan nedenlerdir. Doktrinde de haklı sebep, hukuki ilişkinin sürdürülmesini çekilmez hale getiren ve bozucu yenilik doğuran bir bildirim ve dava yolu ile hukuki ilişkiyi sona erdirmek veya değiştirmek yetkisinin kullanılmasını adil gösteren hukuki olgudur şeklinde tanımlanmıştır. Yukarıda arz ve izah edilen sebepler, tüm dosya kapsamı, dinlenen tanık beyanları ve hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, incelenen ticaret sicil kayıtları, şirket ana sözleşmeleri gibi kayıtlara göre; davacının davalı şirketlerde bulunan ortaklığından ayrılmak için ileri sürdüğü sebepler tek tek incelendiğinde; Öncelikle davacının, davalı şirketlerin hakim ortağı … ile 17-25 Aralık sürecinden sonra ihtilaflar çıktığı yönünde sebep öne sürdüğü, ancak bu sebebin davacının soyut iddiasından öteye gitmediği, yargılama sırasında bu iddianın somut delillerle ispatlanamadığı, her ne kadar 17-25 Aralık sürecinin 2013 yılında yaşandığı düşünüldüğünde, dava tarihine ve davacının müdürlükten azledildiği 03/01/2020 tarihine kadar davalı şirketlerde yönetici sıfatıyla görev aldığı, yapılan genel kurul toplantılarında ibra oyu kullandığı ve geçen 6-7 yıllık süreçte davalı şirketlere yönelik herhangi bir dava yoluna gitmediği hususları dikkate alındığında bu iddianın ortaklıktan çıkma için haklı sebep oluşturmayacağı kanaatine varılmıştır. Davacının müdürlükten azlinin haksız olduğuna ve azilden sonra şirket ortaklarına ihtarname gönderdiğine yönelik iddiasının ise; ortaklıktan çıkma için haklı sebep sayılamayacağı, kaldı ki davacının müdürlükten azline ilişkin 03/01/2020 tarihli genel kurul toplantısında alınan bu kararın iptali yönünde üç aylık yasal sürede dava yoluna da gitmediği, ortaklıktan çıkma iradesini şirket ortaklarına beyan eden davacının müdürlükten azledilmesinin hayatın olağan akışına uygun olduğu, sırf bu sebeple çıkma talep edilmesinin mümkün olamayacağı kanaatine varılmıştır. Davacının bilgi alma ve inceleme hakkını kullanamadığı, şirketlerde bazı usulsüzlüklerin tespit edildiği ve ortaklığın çekilmez hale geldiğine dair iddiasınan ise; yönelik iddiada bulunduğu, TTK’ nın 614. maddesi gereğince müdürün şirket işleri ve hesapları hakkında bilgi vermemesi halinde ortağın şirket genel kuruluna başvurması, genel kurulun karar vermemesi halinde de mahkemeden karar alınması gerektiği, davacının bilgi almak için genel kurula ya da mahkemeye başvurduğu yönünde bir iddiada bulunmadığı, ortağın bilgi almak için her seferinde genel kurula ve mahkemeye başvurmak zorunda kalması halinde bu durumun şirketten çıkma talebi için haklı sebep oluşturabileceği, ayrıca mahkememizce atanan mali müşavir bilirkişiler marifetiyle incelenen davalı şirket mali kayıtlarında herhangi bir usulsüzlüğün tespit edilmediği, dolayısıyla davacının bu iddialarının da soyut bir iddiadan öteye gitmediği anlaşılmıştır. Davacı ortağın ortaklıktan çıkma isteğine diğer ortaklar tarafından sıcak bakıldığı ancak ayrılma akçesinin müzakeresinde anlaşmazlık yaşanmasını da ortaklıktan çıkma talebi için haklı sebep olarak öne sürdüğü, ancak bu hususun haklı sebep olarak sayılması mümkün görülmemiştir. Davacı ortaklıktan çıkma için, davalı şirketlerin hakim ortağı … tarafından darp edildiği iddiasını da ortaya koymuş olmakla beraber bu hususta ilgili birimlere yapılmış bir şikayet ve açılmış bir soruşturma bulunmadığı, Mahkememizce, dinlenilen tanıkların beyanlarının da davacının bu husustaki haklılığını kanıtlamaya yeterli görülmediği, dolayısıyla darp olayının karşılıklı olup olmadığı, kim tarafından başlatıldığı hususları ve kesinleşmiş bir ceza mahkumiyeti bulunmadığı hususu birlikte değerlendirildiğinde ortaklıktan çıkma için inandırıcı ve yeterli bir sebep olarak görülmemiştir. Davacının davalı şirketlerin hakim ortağı …’un münferiden imza yetkisine dayalı olarak müdürlük görevini kötüye kullanmak suretiyle … A.Ş nezdindeki … hisselerini karşılıksız olarak şirkette çalışan … isimli şahsa devrettiğini, 2 ay gibi kısa bir süre sonra bedelsiz olarak hisseleri ondan kendi üzerine devralarak şirket paylarını zimmetine geçirmek suretiyle usulsüz menfaat elde ettiğine yönelik iddiaların ise; davacının söz konusu işlem sebebiyle şimdiye kadar şirket müdürü olan … hakkında TTK’nın ilgili maddeleri uyarınca sorumluluk davası açma yoluna gitmediği, aynı zamanda işlemin gerçekleştirildiği 2017 yılı olağan genel kurul toplantısında davacının da kullandığı olumlu oyla müdürlerin ibra edilmiş oldukları, bu sebeple davacının bu yöndeki iddiasının mahkememizce inandırıcı ve iyi niyetli bulunmadığı dolayısıyla davacının bu iddiasının da ortaklıktan çıkma için haklı sebep oluşturmayacağı kanaatine varılmıştır. Davacının davalı şirketlerin hakim ortağı …’un ve diğer şirket ortaklarının rekabet yasağına aykırı işlemler yaparak, şirket müdürü ve denetçisi adına şirketler kurarak bunların finansmanını davalı şirketler üzerinden yaptığı ve süreklilik arz edecek şekilde davalı şirketlerin zararına olacak şekilde örtülü kâr transferi yaptığı ve bunların ortaya çıkması üzerine bazı şirketlerden davacıya bedelsiz hisse deviri yapılmasına dair protokol imzalandığını iddia ederek çıkma talebinde bulunduğu, ancak öncelikle söz konusu protokolün davacının imzalamak suretiyle söz konusu hususlara muvafakat etmiş olduğu ayrıca şirketin dava dışı ortak ve yöneticilerin bahsedilen eylemlerine ilişkin şimdiye dek herhangi bir sorumluluk davası açmadığı, bu sebeple söz konusu iddiaların da mahkememizce iyi niyetli olarak görülmediği ve davacının ortaklıktan çıkması için haklı sebep sayılamayacağı kanaatine varılmıştır. Bunların yanı sıra davacının davalı şirketlerin hakim ortağı tarafından resmi ve gayri resmi 2 kasa hesabı tutulmakta olduğu, dava dışı şirket ortaklarının şirket hesaplarından şahsi paralar aldığı bunları kapatmak için para çıkış tarihlerine denk getirecek şekilde bazı firmalardan gerçek dışı faturalar alındığı ve bu şekilde şirket kaynaklarından para kullandıran grup şirketi açısından vergi usulsüzlüğü doğmasına sebep olduğu, şirket üzerinden yüklü miktarlarda kurum ve kuruluşlara yardımlar yapıldığı ancak hangi kurum ve kuruluşlara yardımların aktarıldığının belirsiz olduğu yönünde ortaklıktan çıkma talebine ilişkin sebepler öne sürdüğü, ancak davacının bu iddialarına yönelik dosya kapsamında herhangi bir delil bulunmadığı ve alınan bilirkişi raporu ile davalı şirketlerin kayıtlarının muhasebe ilkelerine uygun tutulduğunun tespit edildiği, davacının bu iddialarının ispata muhtaç olduğu anlaşılmaktadır. Sonuç itibariyle her ne kadar bilirkişi raporunun davacının haklı sebep iddialarına ilişkin değerlendirmesinde davacının davalı şirketlerin ortaklığından çıkmak için ileri sürdüğü sebeplerin her birinin tek başına yeterli olmadığı ve iddialarının doğrultuğunun ispata muhtaç olmakla birlikte karşılıklı iddia ve savunmaların çeşitliliği ve yoğunluğu ile davacı ile şirketlerin hakim ortağı arasındaki görüş aykırılıkları ve darp boyutuna varan tartışmaların soruşturma ve davalara konu edilmiş olması hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacının şirketten çıkması için yeterli haklı sebeplerinin oluştuğu değerlendirilmiş ise de mahkememizce davacının ileri sürdüğü haklı sebeplerin tek tek incelenmesi neticesinde davacının haklı sebep olarak ileri sürdüğü hiçbir iddiasını somut olarak ispatlayamadığı, davalı şirketlerin hakim ortağı … hakkında yaptığı savcılık şikayetlerinin iş bu dosyanın dava tarihiyle eş zamanlı olduğu, dava tarihi öncesinde davacının ne davalı şirketlere yönelik herhangi bir sorumluluk, genel kurul kararlarının iptali, bilgi alma ve inceleme haklarının kullanılması davası açmadığı, ne de aralarında husumet bulunduğunu iddia ettiği … hakkında herhangi bir şikayette bulunmadığı, kaldı ki dava dışı şirket ortağı hakkında suç duyurusunda bulunmuş olmasının şirketten çıkmak için haklı sebep teşkil etmediği, nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/4188 esas, 2017/6392 karar sayılı ilamıyla aynı doğrultuda olduğu, davacının 03/01/2020 tarihine kadar davalı şirketlerde müdür olarak görev yaptığı, davalı şirketlerden kâr payı aldığı, pay sahipliği haklarının kullanmasına yönelik herhangi bir engelle karşılaşmadığı hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacının TTK’nın 638/2 maddesi gereğince haklı sebeplerin ispatlayamadığı… ” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Dosyada bulunan 10.06.2021 tarihli bilirkişi raporuyla ortaklıktan çıkmaya ilişkin haklı nedenlerin bulunduğunun belirlendiği halde mahkemece yasal düzenlemelere ve istikrar kazanmış yargı kararlarına aykırı olacak şekilde karar verildiğini, mahkemenin ileri sürülen haklı çıkma nedenlerinin birbirinden bağımsız olarak değerlendirmesi ve her bir nedene yönelik ayrı ayrı tesis ettiği gerekçenin hatalı olduğunu, ileri sürülen sebeplerin tek tek ve birbirinden bağımsız olarak ele alınması halinde dahi çıkma için haklı neden oluşturduğunu, tüm nedenlerin bir arada değerlendirilmesi ve ortaklık ilişkisinin geldiği somut vakıanın bir bütün olarak görülmesi gerektiğini, limited şirketlerde haklı sebebin daha ılımlı değerlendirilmesi gerektiğini, ortaklar arasındaki güven ilişkisinin 2014 yılında bozulmaya başladığını ve 2019 yılında artık ortaklığın devamına imkan vermeyecek boyuta geldiğini, tarafların yakın akraba olduklarını ve ortaklık ilişkisinin karşılıklı güven ilişkisi içinde başlayarak yürütüldüğünü, şirketin esaslı yönetimine dair muhasebe, finans. satın alma, satış ve pazarlama, personel yönetimi gibi şirketin ana yönetim fonksiyonlarının tamamın hâkim ortak … tarafından yürütüldüğünü, şirketin hakim ortağı … hakkında, FETÖ yapılanmasına yakın olduğuna ilişkin bir takım duyum ve söylentiler çıktığını, müvekkilince şirket müdürüne bu şekilde izlenim uyandıracak eylemlerden uzak durmasının tavsiye edildiğini, ancak müvekkilinin devam eden süreçteki tavsiyelerinin dikkate alınmadığını, 2017 ve 2018 yıllarında bazı ulusal gazetelerde ve köşe yazılarında hakim ortağın FETÖ yapılanması ile iltisaklı olduğuna ilişkin haberlerin yer alması üzerine, müvekkilinin defalarca görüşmesine rağmen hakim ortağın bu konuda bir açıklama yapmaktan kaçınarak, aralarındaki husumeti derinleştirecek şekilde beyanda bulunduğunu, müvekkilinin iyi niyetli ikazlarının hakim ortak tarafından olumsuz algılanarak müvekkilinin fiilen şirketten dışlamaya yönelik davranışlar sergilemeye başlandığını, müvekkilinin şirket hesaplarından bir kısım usulsüz işlemlerin yapıldığın öğrenmesi üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2020/138520 Soruşturma sayılı dosyasında suç duyurusunda bulunulduğunu ve savcılık dosyasında … tarafından verilen 19.09.2020 tarihli savcılık ifadesi ile usulsüzlüklerin ispatlandığını, müvekkilinin şirketin işleyişi ile ilgili bilgi edinme taleplerinin yerine getirilmediğini, gelinin aşamada müvekkilinin kötü bir yönetimle karşı karşıya kalması, dışlayıcı, onur kırıcı, yıpratıcı ve husumet içerikli eylemler le karşılaşması nedeniyle ortaklığın sürdüremez hale gelmesi nedeniyle 2019 yılı Ekim ayında ortaklıktan çıkma talebini ilettiğini ve ortaklar ayrılma konusunda görüşmelere şifahen başlandığını, ayrılma görüşmeleri devam ederken toplanan olağanüstü genel kurulda müvekkilinin müdürlük görevinden şirket kayıtlarına ulaşmasının engellendiğini, oysa ortağın şirketin mali yapısı hakkında bilgi talep etmesinin azil için geçerli neden olmadığını, bu aşamadan sonra müvekkilinin grup şirketlerde çalışan oğlunun 31.01.2020 tarihinde haklı sebep olmaksızın işten çıkarıldığını ve davacının hissedarlığı devam ederken kullandığı …@…com.tr, …@…com. uzantılı şirket e-maillerinin, uzun süre kullandığı şirket gsm hattı kapatılarak şirket içi ve iş dünyasındaki iletişiminin ortadan kaldırıldığını, ayrılma görüşmelerinin devamı sırasında hâkim ortak …’un belitilen fillerinin dosyadaki delillerle ve tanık beyanları ile sabit olması nedeniyle müvekkilinin ayrılma talebinin haklı neden olarak değerlendirilmesi gerektiğini, tarafların ayrılma için görüşme yaptıkları sırada sergilenen eylemlerle ortaklığın çekilmez hale geldiğinin açık olduğunu, akraba olan şirket ortakları arasında birden fazla olay nedeniyle derin husumetler oluştuğunu, müvekkilinin ayrılma talebini noter aracılığıyla bildirmesi üzerine hakim ortağın müvekkilinin çalışma odasına gelerek çalışanların önünde darp ettiğini, aile fertlerinin araya girmesiyle müvekkilinin şikayetçi olmadığını ancak ortaklığın çekilmez hale gelmesi nedeniyle ayrılma talebinde bulunduğunu, davanın reddi halinde, azınlık ortak olan davacının ortaklık haklarını kullanarak ortaklık ilişkisini devam ettirmesi, sağlıklı bilgi alması, çalışanların önünde darp edildiği şirket içerisinde bulunmasının mümkün olmadığını, bu tür bir ortaklık ilişkisinde müvekkilinin sorumluluk, iptal ve benzeri davaları açmasının beklenemeyeceğini ve müvekkilinin ortaklığın devamına zorlanamayacağını, müvekkilinin bir çok kez ilettiği bilgi edinme hakkının sonuçsuz kaldığını, bilgi edinmesi engellenen davacının özel denetçi atanması isteminin reddedildiğini, haklı sebebin tespiti şirketin karlılık durumu veya resmi kayıtlarında gözüken mali verilerine bağlı olmadığını, şirket müdürünce tutulan gayri resmi hesapların bilançoda görülmediğini, ortaklığın kar etmesine rağmen ortaklar arasındaki güven ilişkisinin sarsılmasının başlı başına haklı sebep oluşturduğunu, müvekkilinin usulsüz yapılan işlemlerle ilgili ilgili makamlara gerekli başvuruları yaptığını, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2020/77750 Soruşturma sayılı dosvasıyla adli tahkikat yapılmış ve soruşturma neticesinde bilirkişi raporuyla hâkim ortak …’un usulsüz hisse devri yaptığının tespit edilerek İstanbul Anadolu 41. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2021/474 E. Sayılı dosvasıyla hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan dava açıldığını, şirketlerin hakim ortağı davalı …’nın, … isimli farklı bir firmadaki hisselerini usulsüz olarak üzerine geçirdiğini, hakim ortak tarafından devrin duyulmaması amacıyla tescil ve ilan dahi yapılmadığını, Cumhuriyet Savcılığı tarafından yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde düzenlenen bilirkişi raporunda, şirketin işbu hissedarlık ve proje kapsamında 12.965.099,00- TL kar elde edebileceğinin belirlendiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2012/15246 K. 2013/12937 sayılı 20.06.2013 tarihli kararında “şirket müdürü hakkında güveni kötüye kullanmaktan soruşturma açılmasını” haklı sebep olarak nitelendirildiğini, müdürlerin ibra edilmesi gerekçesinin hatalı olduğunu, ancak yapılan devrin gizlenmesi ve ilan edilmemesi nedeniyle ibra kararının sadece bilinen olaylar için geçerli olacağını, müvekkilinin devir kararına imza atmadığını, sadece 2018 yılında müdür seçilmesi kararına imza attığını, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2020/138520 Soruşturma sayılı dosyası kapsamında …’un şirketin mali hesaplarını 2016 yılından itibaren usulsüz bir şekilde resmi kasa hesabı ve gayrı resmi kasa hesabı olarak tutturduğunun tanık beyanlarıyla ortaya çıktığını, hakim ortağın 2016 yılından bu yana FETÖ yapılanmasıyla iltisaklı olduğuna dair açık savcılık dosyası bulunduğunun öğrenilmesinin de güven duygusunu zedelediğini, yaralama olayının tanık beyanlarıyla sabit olmasına rağmen ceza mahkemesi kararının aranmasının yerinde olmadığını, ortaklar arasında süre gelen husumet ve davalar nedeniyle ortaklık ilişkisinin sürdürülmesinin imkanı kalmadığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 638/2. maddesi uyarınca, şirket ortaklığından çıkma ve çıkma payının tahsili davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda, davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Ortaklıktan çıkmayı talep edebilmek için haklı sebeplerin oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekir. TTK’nın 638/2. maddelerinde her ortağın haklı sebeplerin mevcudiyeti halinde mahkemeden ortaklıktan çıkmasına karar verilmesini isteme hakkı bulunduğu belirtildiği halde, haklı sebeplerin ne olduğu konusunda herhangi bir tanım yapmamıştır. Bu konuda kanun koyucunun haklı sebepten ne anladığının tespiti için kollektif şirketlere ilişkin TTK’nın 245.maddesinden yararlanılabilir. Buna göre haklı sebep, şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkansız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olmasıdır. Bu tanım genel bir tanım olup, Kanun’un “haklı sebep”e sonuç bağladığı tüm hallerde bu tanımdan yararlanılabilir. Somut olayda şirket ortaklarının aralarındaki ilişki itibariyle davacı yönünden, şirketten çıkmayı talep edebilmek için haklı sebeplerin oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerekir. İlk derece mahkemesince, davacı tarafından ileri sürülen hususlar ayrı ayrı tartışılarak belirtilen sebeplerin haklı neden oluşturmadığı sonucuna varılmıştır. Davacı ile şirketin diğer ortaklarının akraba olduğu, davacı iddiasına göre 03.02.2020 tarihinde şirketin hakim ortağı tarafından şirket merkezinde darp edildiğini belirtilmiştir. Davacı buna ilişkin olarak Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesinden almış olduğu 03.02.2020 tarihli doktor raporunu da ibraz etmiştir. İlk derece mahkemesince yaralama olayı nedeniyle davacının şikayette bulunmadığı gerekçesiyle talep yerinde görülmemiştir. Yaralama hukuki fiil olup, her türlü delille kanıtlanabilir. Nitekim duruşmada dinlenen tanıklar davacının şirket ortağı tarafından darp edildiğini beyan etmişlerdir. Bu durumda, taraflar arasındaki akrabalık ilişkisi veya başka bir nedenle yaralama fiili nedeniyle şikayetçi olunmaması bu tür bir eylemin gerçekleşmediğini göstermez. Hukuki fiiller her türlü delille ispat edilebileceğinden şikayet şartı aranmaksızın tüm delillerin serbestçe takdir edilerek ortaklığın davacı açısından çekilmez hale gelip gelmediği değerlendirilmesi gerekir. Diğer yandan dava dilekçesi ve davacının dosya kapsamındaki beyanlarından hakim ortağın şirketin paylarını usulsüz şekilde devir etmesi nedeniyle şirket ortağı … hakkında 2020/138520 soruşturma sayılı dosyasında dolandırıcılık, sahtecilik, vergi kaçırma vs. suçlarından şikayetçi olunduğu, davalıların cevabına karşı sunulan dilekçede ileri sürülmüştür. Nitekim cumhuriyet savcılığınca yapılan soruşturma sonucunda şirket ortağı hakkında İstanbul Anadolu 41.Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığı, 25.05.2021 tarihli iddianameyle açılan kamu davasının henüz sonuçlanmadığı anlaşılmıştır. Davacı tarafından şirket ortağı … hakkında İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2020/138520 soruşturma sayılı dosyasında yapmış olduğu suç duyurusunda ayrıca …’un faaliyetlerinin FETÖ/PYD silahlı terör örgütü kapsamında olup olmadığının araştırılması istenmiş, bu suç yönünden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yetkisizlik kararı verildiği, ayrıca aynı dilekçe ile Vergi Usul Kanunu’nu ihlal edilmesi nedeniyle Cumhuriyet Savcılığında Anadolu Küçük ve Orta Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığına görevsizlik kararı verildiği, bu kapsamda vergi müfettişlerince yargılama sırasında şirket yetkililerinin dinlendiği görülmüştür. Diğer yandan aile şirketi niteliğinde olan ticari ilişki de tarafların davacının ortaklıktan ayrılması konusunda görüşmeler yaptığı ancak bu görüşmelerin sonuçsuz kaldığı, dava dilekçesi ile cevap dilekçesinin beşinci sayfa yirmi beş vd. maddelerinde belirtildiği görülmüştür. Cevap dilekçesinin yirmi yedinci maddesinde de ortaya çıkardığı huzursuzluğun şirket işleyişini etkilemesi nedeniyle davacının şirket müdürlüğünden uzaklaştırıldığı anlaşılmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/7433 Esas sayılı ilamında belirtildiği üzere, şirket ortakları arasındaki husumetin kalıcı hale gelmesi ortaklıktan çıkma nedenidir. Şirket ortağının şirketteki bir kısım işlemlere ilişkin dava açmamış olması bu nedenleri haklı neden olmadığına işaret etmez. Bir sermaye şirketi olan limited şirketinde ortaklar arasındaki ilişkinin anonim şirkete göre daha sıkı olması nedeniyle ortaklar arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığına ilişkin haklı sebep ölçülerinin daha geniş taktir edilmesi gerekmektedir. Davacı tarafından şirketin hakim ortağı hakkında şirketin zarara uğratılması gerekçesiyle yapmış olduğu şikayet başvurusu sonucu vergi incelemesi yapıldığı ve şirket yöneticisi hakkında dolandırıcılık suçundan kamu davası açılması ve belirtilen soruşturma dosyasının dava öncesi olaylara ilişkin olmasına rağmen ilk derece mahkemesince dosyanın celbine karar verildiği, ancak mahkemece belirtilen dosyanın duruşmada incelenerek gerekçeli kararda tartışılmadığı görülmüştür. Şirket ortakları arasında süren ceza davaları dikkate alındığında ortaklar arasındaki güven ilişkisinin temelinden sarsılıp sarsılmadığının ve yaralama suçuna ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar dikkate alındığında ortaklığın devamının davacıdan beklenip beklenmeyeceğinin değerlendirilmeden eksik inceleme ile karar verilmesi yerinde görülmemiştir.Davacı tarafından 06.07.2021 tarihli dilekçe ile talep edilen ihtiyati tedbir talebinin ilk derece mahkemesince 07.07.2021 tarihinde reddine karar verildiği, davacı vekili tarafından 03.08.2021 tarihinde dilekçe ile ihtiyati tedbir talebinin reddine yönelik ara karara karşı istinaf başvurusunda bulunduğu, ancak ilk derece mahkemesince ara kararın reddi tarihinde davanın de reddedilmiş olması nedeniyle ihtiyati tedbire yönelik istinafın konusuz kaldığı anlaşılmakla, ihtiyati tedbire yönelik istinaf başvurusu yönünden karar vermeye yer olmadığına karar verilmiştir. Açıklanan bu gerekçeyle, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, dosyadaki delillerin tam olarak toplanarak değerlendirilmemesi nedeniyle, davacı vekilinin esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine; 5-İlk derece mahkemesinin esas hakkında hüküm vermiş olması nedeniyle, ihtiyati tedbir talebinin reddine dair ara kararına yönelik istinaf başvurusu konusuz kaldığından ve yeniden yapılacak ilk derece yargılaması sırasında yeniden ihtiyati tedbir talep edilebileceğinden, ara kararına yönelik davacı istinafı hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.03.02.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.