Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/1993 E. 2021/1496 K. 02.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1993
KARAR NO: 2021/1496
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1.Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 02/06/2021
NUMARASI: 2020/603 Esas – 2021/449 Karar
DAVA: Tazminat (Şirket yöneticisinin sorumluluğu)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair verilen karara karşı, davacı vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin … A.Ş.’nin 2007 yılında tescil edilen kurucu ortaklarından olduğunu, hâlihazırda ise hissedarı olduklarını, bu şirketin müvekkilleri tarafından kurulduğunu, sonraki yıllarda şirketin gerçekleştireceği HES projesi için ve bu projenin yürütümünün sağlanması bakımından diğer hissedarlarla sözleşmeler akdedildiğini ve buna bağlı olarak hisse devirleri yapıldığını, ancak diğer hissedarların tümü ile kendilerinin kontrolünde bulunan ve de tüm yetkileri kendilerinde bulunan şirketin HES projesinin yürütümü için gerekli iş ve hizmetlerini akdedilen sözleşmeler kapsamında yerine getirmediklerini, bu durumdan kaynaklı kendilerine gerekli bildirimlerin yapılmadığını ve akdedilen sözleşmeler kapsamında edimlerini yerine getirmelerinin istendiğini, tüm bunların yanı sıra şirketin hukuken tüm yetkilerini elinde bulunduran ve de çoğunluk hisselerine de sahip olan hissedarların şirketin esas sözleşmesinde yer alan ve faaliyetlerine yönelik iş ve işlemlerini görmekten kaçınmakla birlikte, aynı zamanda şirketin yönetimsel kararlarını da mevzuat hükümlerine aykırı olarak yürüttüklerini, davalılardan …, … ve …’ın, müvekkillerince hisse devrinin gerçekleştirildiği tarihten itibaren şirketin fiilen ve aktif olarak yönetim kurulunda yer aldıkları gibi aynı zamanda yönetim kurulu başkanlığını da yürüttüklerini ancak tüm bu süre içersinde şirketin en temel faaliyeti olması gereken … Hes projesini gerçekleştirmeleri ve bu proje kapsamında faaliyetlerinin başlaması gerekmekteyken on yılı aşkın bir süredir projeyi akdedilen sözleşmelere rağmen yürütmediklerini ve sona erdirdiklerini, bu nedenlerledir ki 19.02.2019 tarihli genel kurulda müvekkillerince ibra edilmediklerini, kaldı ki müvekkilleri ile anılan davalılar arasında akdedilen sözleşmeden kaynaklı olarak müvekkillerinin talep edebileceği tüm maddi ve manevi alacak, tazminat ve de sair alacakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik iş bu davalıların TTK’nın 555. ve devamı maddeleri gereğince sorumluluklarının da olduğunun sabit olduğunu, şirketin uğradığı tüm zararların mahkemece gerçekleştirilecek bilirkişi incelemeleri ile tespitini ve şimdilik 10.000 TL tazminatın davalılardan tahsili ile şirkete ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, savunmasında özetle; TTK’nın 4. Ve 5/A maddeleri uyarınca “arabulucuya başvurulmuş olma” dava şartı olup bu şartının yerine getirilmediğini, davaya konu taleplerin zamanaşımına uğradığını, zira dava dilekçesinde davanın sebebinin açık bir şekilde TTK’nın 555. maddesine dayandırılmış olup, sorumluluk davalarında zamanaşımı süresini düzenleyen TTK’nın560. maddesi hükmü uyarınca tazminat isteme hakkı hususunda “… zararın ve sorumlunun öğrenildiği tarihten itibaren iki, her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” şeklinde düzenleme bulunduğunu, müvekkillerinin gerek şirket esas sözleşmesine ve gerekse ilgili mevzuat hükümlerine aykırı surette hiçbir eylem ve işlemlerinin olmadığını, davacıların aksi yöndeki iddialarının haksız ve mesnetsiz olduğunu, huzurdaki dava ile her ne kadar davacıların, müvekkillerinin, şirketin esas sözleşmesinde yer alan ve faaliyetlerine yönelik iş ve işlemlerini görmekten sözde kaçındıklerı ve yönetimsel kararları mevzuat hükümlerine aykırı olarak yürüttükleri iddia edilerek şirket zararına sebep oldukları ileri sürmüş sorumluluktan söz etmiş ise de iddiaların mesnet yaptığı hususların tamamının soyut, afaki ve gerçek dışı olduğunu, müvekkillerinin şirket zararına sebebiyet veren hiçbir kusurlu davranış ve sorumluluklarının bulunmadığını beyan ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava; davalı yönetim kurulu üyelerinin dava dilekçesinde ayrıntılı olarak belirtilen zarar iddialarının gerçek olup olmadığı, davalıların sorumlu tutulabilecekleri, bir şirket zararı var ise miktarı, sorumluluk davası şartlarının olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. 6102 sayılı TTK’na eklenen 5/a maddesi uyarınca ticari davalarda arabuluculuk şartı getirilmiştir. Kanunun genel gerekçesinde; taraflar arasındaki uyuşmazlıkların açılabilecek dava türlerinden bağlantısız olarak arabuluculuk kapsamında kalmasının amaçlandığı belirtilmektedir. Madde gerekçesinde ise; konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu getirilerek, bu uyuşmazlıkların temelinde, çok daha kısa süre içinde, daha az masrafla ve tarafların iradelerine uygun bir şekilde çözülmesi amaçlanmaktadır ifadesi kullanılmıştır. Madde gerekçesi, taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözümlenmesinin amaçlandığına dikkat çekmekte, uyuşmazlık bazında bir değerlendirme yapmaktadır. Uyuşmazlığın taraflarının davacı ve davalı olmasına ilişkin bir ayrım gözetmemektedir. Madde metninde de “alacak ve tazminat davaları” tabirinden kaçınılarak “… konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava ” anlatımı kullanılmıştır. Davacılar vekili 31/05/2021 tarihli dilekçesi ile; arabuluculuğa başvurulmasına gerek olmadığı gerekçesi ile herhangi bir arabuluculuk başvurusu yapılmadığını beyan etmiştir. Kanuna göre; arabuluculuk dava şartı sonradan tamamlanabilen bir dava şartı olmadığından…” gerekçesiyle, dava şartı bulunmadığından davanın usulden reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davanın konusunu ilgili genel kurul kararlarının yokluk ile batıl olduğunun tespiti, iptali ve bu nedenlerleden kaynaklı olarak şirketin uğramış olduğu zararların tespitiyle tahsili oluşturduğunu, mahal mahkemesinin tazminat talepleri açısından tefrik kararı verdiğini ve bu davanın derdest konumunda olduğunu, müvekkillerinin uğramış oldukları zararların 2019/556 Esas sayılı dosya ile talep edilmiş olduğundan ve diğer taleplerin beraber dava konusu edilmiş olması nedeniyle arabuluculuğa başvurulmasının zorunlu olmadığı kanaatinde olduklarını, bu nedenle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava hukuki niteliği itibariyle, TTK’nın 553-555. maddeleri kapsamında şirket yöneticilerin sorumluluğuna dayalı tazminat davasıdır. Mahkemece, 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile TTK’nın 5. maddesine eklenen 5/A maddesi gereğince, zorunlu arabuluculuğa ilişkin dava koşulunun gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın usul yönünden reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. 6/12/2018 tarihli, 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle TTK’ya eklenen 5/A maddesi uyarınca, “(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi uyarınca, “(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır. (2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” Bu hukuki açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde: davacının iş bu davadaki talebi, şirket yöneticisi davalıların eylemleri nedeniyle şirketin uğradığı zararların tahsili istemine ilişkindir. TTK’nın 5/A maddesine göre, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Davanın konusu (müddeabih), dava dilekçesindeki talep sonucuna, yani neticei talebe göre belirlenir. Neticei talebin bir para alacağının tahsili veya tazminat olduğu durumlarda, arabulucuya başvuru yapılmış olması dava şartıdır. İlk derece mahkemesinin karar gerekçesi bu nedenlerle usul ve yasaya uygun olup, aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde değildir. Açıklanan bu gerekçelerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacılar tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irat kaydına, 3-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 02.12.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.