Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/1833 E. 2021/1457 K. 26.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1833
KARAR NO: 2021/1457
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/06/2021
NUMARASI: 2021/157 Esas – 2021/425 Karar
DAVA: Ticari Şirket (Fesih İstemli)
Taraflar arasında görülen şirketin feshi davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyasında davacılar vekilinin ihtiyati tedbir talebi üzerine dosya incelendi. Dosyanın incelenmesi sonucunda, tedbir talebiyle ilgili olarak yapılan incelemede dosyanın karara bağlanmasının usul ekonomisi ilkesine uygun olacağı kanaatine varılmakla, gereği düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı …’nin 28/06/1973 tarihinde kurucu ortakları müvekkili …, müvekkili …’un babası (müteveffa) …, annesi (müteveffa) …, kız kardeşi … ve … tarafından kurulmuş olan bir aile şirketi olduğunu, şirketin kuruluşundan sonra …’un evlenerek … soyadını aldığını, …’un vefatı üzerine şirketin aile şirketi olarak devam ettiğini, müvekkili-eşi ve oğlunun … ailesi olarak şirketin %49,5 hissesine sahip olduklarını, müvekkilinin kardeşi …-eşi ve kızlarının da … ailesi olarak davalı şirketin %49,5 hissesine sahip olduklarını, davalı şirketin altın hisse olarak tabir edilen %1 hissesinin ise müvekkili …’un annesi (müteveffa) …’a ait olduğunu, davalı şirketin %1 oranındaki altın hissesinin sahibi olan …’un vefatından önce, davalı şirketin genel kurulunun en son 04/02/2015 tarihinde toplanabildiğini, …’un vefatından sonra, davacı müvekkili ile … arasında annelerinin mirasından kaynaklı ihtilaf meydana geldiğini, bu miras ihtilafı nedeniyle karşılıklı olarak çok sayıda dava açıldığını, bu davaların derdest olduğunu, 2015 yılında vefat etmiş olan annelerinin terekesinin tespitinin dahi altı yıldır halen tamamlanamadığını, bu bağlamda miras ihtilafından kaynaklanan husumetin ailelerine de sirayet ettiğini, davalı şirket hisselerinin sahibi olan … ailesi ile … ailesi arasında da husumet meydana geldiğini, davalı şirketin yönetim organının uzun süreden beri mevcut olmadığını, 04/02/2015 tarihli genel kurulda seçilen son yönetim kurulu üyelerinin görev sürelerinin 04/02/2018 tarihinde sona erdiğini ancak yeni yönetim kurulunun seçilemediğini, davalı şirketin genel kurulu 14/05/2018 toplantıya çağrılmış ise de toplantının gerçekleşmediğini, bu nedenle davalı şirketin üç yıldır organsız kaldığını, uzun süreden beri gayrifaal durumda olduğunu, geçmişte işlettiği … Hastanesi’nin ruhsatının iptal edildiğini, davalı şirketin senelerdir ticari faaliyetinin ve yatırımının olmadığını, vergi cezası ve SGK borcunun bulunduğunu, 6102 sayılı TTK’nın 530. maddesi uyarınca davalı şirketin uzun süredir kanunen gerekli yönetim organının mevcut olmaması ve genel kurulunun da toplanamaması nedeniyle feshi şartlarının oluştuğunu beyanla; davalı şirketin feshine ve tasfiyesine, hükmün kesinleşmesi ile birlikte davalı şirkete tasfiye memuru atanmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin hisselerinin nama yazılı basılı hisse senedi ile tespit olunduğunu, davanın görülebilmesi için öncelikle davacıların aktif husumet ehliyeti sahibi olduklarını ispat etmeleri gerektiğini, davacıların müvekkili şirketin ortağı olduklarına dair hisselerini sunmadıklarını, iş bu davanın davalı müvekkili şirketin %1’lik payına ilişkin davacılar dışındaki pay sahiplerinin açtığı payın izale-i şüyuuna ilişkin davayı akamete uğratmak ve haksız şekilde davalı ortaklığın tasfiyesini sağlayarak şirketin yüksek değerdeki aktif mal varlığından faydalanmak amacıyla kötü niyetli olarak açıldığını, davalıların ortaklığın mal varlığına ve borç durumuna ilişkin iddialarının kesinlikle gerçeği yansıtmamakta olduğunu, davalı ortaklığın kamu borcu bulunmadığı gibi mal varlığının aktif kısmının oldukça yüksek değerdeki aktiflerden oluştuğunu ki davacıların asıl amacının bu aktiflerin tasfiyesini sağlamak olduğunu, davacıların şirket yönetim kurulunda oldukları dönemde müvekkili şirketin devlete olan borçlarını ödemediklerini, maaş ödemelerini yapmadıklarını, ortaklardan …’nın kendi şahsi malvarlığından taksitlendirilen kamu borçlarını ödediğini, … Hastanesi’nin ruhsatının askıya alındığı tarihte şirketin yönetim kurulunda …, … ve …’un bulunduğunu, davacıların bizzat kendi kusurlarıyla davalı şirketin genel kurulunun toplanmasını ve bunun sonucu olarak yönetim kurulunun seçilmesini engellediklerini, yani kasten davalı şirketi kilitlediklerini, davalı şirkete durumu düzeltmek için süre tanınsa dahi aynı tutumu devam ettireceklerini ikrar ederek, kötü niyetlerini açıkça ortaya koyduklarını, davacıların organsızlık nedeniyle fesih talebi ile haklı nedenle fesih talebini birbirine katmakta fakat kasten haklı nedenle feshe ilişkin TTK’nın 531. madde hükmünü hukuki dayanak olarak göstermediklerini, davalı şirketin davacıların kötü niyetli tutumlarına son vererek ortaklığın temel unsurlarından olan ortak amacın gerçekleşmesi uğrunda çaba gösterme yolunda adım atmaları veya %1 oranındaki paya ilişkin izale-i şüyuu davasının sonuca ulaşması halinde, çok kısa süre içinde faal hale gelebilecek durumda olduğunu beyanla; davacıların şirket ortaklığını gösteren nama yazılı hisse senetlerinin asıllarının denetime elverişli şekilde kendilerinden kasaya alınmak üzere celbine, aksi takdirde aktif husumet yokluğundan davanın usulden reddine, şartları bulunmaması nedenleriyle organsızlık nedeniyle fesih talebinin reddine, davanın reddi talebi uygun görülmezse, İstanbul 13. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2021/116 Esas sayılı dosyası ile derdest durumdaki şirket paylarının kilitlenme durumunu tümüyle çözebilecek olan %1 oranındaki paya ilişkin izale-i şüyu davasının TTK’nın 530 ve HMK’nın 165. maddeleri gereği bekletici sorun yapılmasına, davacıların kayyım taleplerinin hukuken korunacak ve yerine getirilecek bir işlemleri olmadığından ve şartları oluşmadığından reddine, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacılar üzerinde bırakılmasına, karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Anonim Şirketlerde yönetim kurulu üyelerini seçme görev ve yetkisi genel kurula aittir. (TTK madde 359) Genel kurul, süresi dolmuş olsa bile, yönetim kurulu tarafından toplantıya çağrılabilir. Yönetim kurulunun, devamlı olarak toplanamaması, toplantı nisabının oluşmasına imkân bulunmaması veya mevcut olmaması durumlarında, mahkemenin izniyle, tek bir pay sahibi genel kurulu toplantıya çağırabilir. (TTK madde 410) Sermayenin en az onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri, yönetim kurulundan, yazılı olarak gerektirici sebepleri ve gündemi belirterek, genel kurulu toplantıya çağırmasını talep edebilir. (TTK madde 411). Pay sahipleri çağrı veya gündeme madde konulmasına ilişkin istemlerinin yönetim kurulu tarafından reddedilmesi veya isteme yedi iş günü içinde olumlu cevap verilmemesi halinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden genel kurulun toplantıya çağrılmasını talep edebilir. (TTK madde 412). Davalı şirketin son olağan genel kurul toplantısı 04/02/2015 tarihinde yapılmış, bundan sonra genel kurul 14/05/2018 tarihinde toplantıya çağrılmış ancak toplanamamıştır. Bu tarihten sonra her ne kadar 3 yıllık görev süreleri sona ermiş ise de, yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağırması mümkün olup davacılar açıklanan yasal düzenlemeler kapsamında gerek yönetim kurulundan, gerekse Mahkemeden bu yönde bir talepte bulunmamışlardır. Davacı taraf genel kurulun toplanması halinde dahi şirket hisselerini eşit şekilde elinde bulunduran iki aile arasında oluşan husumet nedeniyle yönetim kurulunun seçilmesinin mümkün olmayacağını iddia etmekte ise de, murislerine ait paylar üzerinde ortaklığın giderilmesi talebiyle açılan dava 21/04/2021 tarihinde neticelenmiştir. Bu kararın kesinleşmesi ile birlikte ortakların pay miktarları da kesinleşecektir. Bu aşamada henüz pay miktarları kesinleşmeden, genel kurul yönetim kurulunu seçmek üzere toplantıya çağrılmadan, yalnızca bir kez genel kurulun toplanamamış olması sebebiyle şirketin yönetim organının olmadığından, uzun süredir organsız kaldığından bahsetmek mümkün değildir. Davacı tarafın şirketin ticari faaliyette bulunmadığı, kamu borçlarının bulunduğuna yönelik iddiaları ise haklı sebeple fesih için ileri sürülebilecek sebepler olup bu davada dinlenmesi mümkün değildir. Açıklanan sebeplerle davalı şirketin organ eksikliği nedeniyle feshi şartlarının oluşmadığı kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesince davanın dayanağını oluşturan maddi ve hukuki olguların tamamı tartışılmadan yeterli gerekçe gösterilmeden karar verilmek suretiyle müvekkillerinin adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini, kararın HMK’nın 297. maddesi uyarınca içermesi gereken zorunlu unsurları içermediğini, kayyım atanması talebinin ve ihtiyati tedbir talebinin hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, ilk derece mahkemesinin davadaki taleple uymayan gerekçe göstermek suretiyle davayı reddettiğini, oysa davanın TTK’nın 530. maddesi uyarınca organsızlık sebebine dayalı olarak açılmış bir dava olduğunu, buna rağmen mahkemenin sanki TTK’nın 531.maddesi uyarınca haklı sebeple şirketin feshi davası varmış gibi gerekçe yazdığını, şirketin uzun süreden beri organsız olduğunu, genel kurulun toplanamadığını, son genel kurulun 04.02.2015 tarihinde yapılmış olduğunu, yönetim kurulunun üç yıllık görev süresinin sona erdiğini, şirkete kayyım atanması ve şirket mal varlığının korunması için tedbir alınması taleplerinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, İlk derece mahkemesince deliller toplanmadan ve dosya tekemmül etmeden eksik ve yetersiz incelemeyle aceleyle karar verildiğini, organsızlık nedeniyle fesih talepli iş bu davada şirket karar defterleri incelenmeden şirketin mali kayıtları incelenmeden, bilirkişi incelemesi yapılmadan ve TTK’nın 530. maddesi uyarınca davalı şirketin durumunu kanuna uygun hale getirmesi için süre dahi verilmeden hüküm verildiğini, anılan madde uyarınca davalı şirketin organsızlık nedeniyle fesih davasının açılabilmesi için davalı şirketin mevcut olmayan yönetim kurulundan veya mahkemeden genel kurulun toplantıya çağrılması konusunda izin talep etme zorunluluğu bulunmadığını, ilk derece mahkemesinin aksi yöndeki gerekçesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkeme gerekçesinde yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağırmasının mümkün olduğu, yönetim kurulundan ve mahkemeden davacının talepte bulunmadığı gerekçesiyle ret kararı verildiğini, müvekkilinin böyle bir zorunluluğunun bulunmadığını, ayrıca şirketin uzun süredir organsız olduğunu, TTK’nın 530. maddesindeki koşulların mevcut olmasına rağmen mahkemece bu prosedürün işletilmediğini, şirket genel kurulunun en son 04.02.2015 tarihinde toplandığını, bundan sonra davalı şirket genel kurulunun 14.05.2018 tarihinde toplantıya çağrılmış ise de toplantının yapılamadığını, şirket bir aile şirketi olup ortaklar arasındaki miras ihtilafı dolayısıyla devam eden pek çok davadan ve davalı şirketin hisselerinin dahi kime ait olduğu hususunun başlı başına davaya konu edilmesinden kaynaklı olarak şirket genel kurulunun en az 6-7 yıl daha toplanamayacağının, toplansa dahi bir karar almasının mümkün olmasının açık olduğunu, 2015 yılında seçilen üç kişilik yönetim kurulu üyelerinin görev sürelerinin 04.02.2018’de sona erdiğini, yeni bir yönetim kurulunun seçilemediğini, 14.05.2018 tarihinde yapılması planlanan toplantının gündem maddelerinden birinin yönetim kurulu üyelerinin seçimi olduğunu, ancak bu seçimin yapılamadığını, mahkemece genel kurulun her zaman toplantıya çağrılabileceği gerekçe olarak gösterilmiş ise de 14.05.2018 tarihinde genel kurulun çağrılmış olup toplantının yapılamamış olduğunun açık olduğunu, bu durumda TTK’nın 530. maddesindeki koşulların gerçekleştiğinin anlaşıldığını, şirketin 04.02.2018 tarihinden buyana üç yıldan fazla bir süredir organsız olmasına rağmen mahkemenin gerekçesinin yasal düzenleme ile uyumsuz olduğunu, İlk derece mahkemesinin, şirketin organsızlığı nedeniyle fesih şartlarının oluşmadığı yönündeki değerlendirmesinin dosya içeriği ile uyuşmadığını, öğretideki hakim görüşe göre yaklaşık 12 aylık bir sürenin uzun bir süre olduğunun kabul edildiğini, genel kurulun toplanamamasının açıkça organ eksikliğini ortaya koyduğunu, bu nedenle mahkeme gerekçesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemece TTK’nın 530.maddesindeki prosedürün işletilerek şirketin kanuna uygun hale getirilmesi için süre verilmesi gerektiğini, Yargıtay’ın emsal uygulamasının bu yönde olduğunu, İlk derece mahkemesince şirketin eski ortaklarından müteveffa …’a ait pay üzerindeki ortaklığın giderilmesi istemiyle açılan davanın kesin hükümle sonuçlanmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiğini, kararın bu yönden de çelişkili olduğunu, mahkemece ortaklığın giderilmesi dava dosyasının incelenmediğini, kaldı ki ilk derece mahkemesi o davayı önemli görüyorsa bekletici mesele sayarak sonuca gitmesi gerekirken davayı reddetmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, …’un vefatından sonra davacı müvekkili ile davalı şirket ortaklarından kız kardeşi … arasında annelerinin mirasından kaynaklı ihtilaf meydana geldiğini, bu miras ihtilafı nedeniyle karşılıklı olarak çok sayıda dava açılmış olup bu davaların halen derdest olduğunu, 2015 yılında ölen annelerinin terekesinin tespitinin dahi 6 yıldır halen yapılamadığını, terekeye temsilci dahi atanamadığını, bu ihtilafın aileler arasında bir ihtilafa dönüştüğünü, bu durumda davalı şirkette … ailesinin %49,5, … ailesinin %49,5 olmak üzere eşit oy hakkına sahip olduklarından ve müteveffanın %1 oranındaki şirket hissesine ilişkin oy kullanmak üzere tereke temsilcisi atanmamış olduğundan, karar çoğunluğunun sağlanamadığını, bu nedenle şirketin 14.05.2018 tarihli genel kurulunun toplanamadığını, ortaklığın giderilmesi davasına konu 11 adet nama yazılı payın satışı suretiyle ortaklığın giderilmesinin talep edildiğini, İstanbul 13.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2021/116 Esas – 2021/592 Karar sayılı 21.04.2021 tarihli kararıyla, muris …’un vefatı sonucu şirket hisselerinin TMK’nın 640.maddesi uyarınca mirasçılarına geçtiği, bu nedenle mirasçılar arasında bir ortaklık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, mahkemenin bu hususu dahi incelemediğini, anılan sulh hukuk mahkemesi kararının istinaf incelemesinde olduğunu, Davalı şirketin diğer ortaklarının şirketin yüksek değerdeki aktif mal varlığından faydalanmak amacıyla kötü niyetli olarak hareket ettiklerini, organsız ve başı boş kalan şirkete acele kayyım atanması gerektiğini, davalı şirketin vekili olan avukatın aynı zamanda şirketin diğer ortaklarının da vekilliğini yapması nedeniyle menfaat çatışması bulunduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek; öncelikle davalı şirkete ihtiyati tedbir yoluyla kayyım atanmasına, dava süresince davalı şirketin mal varlığının üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesi yönünde tedbir konulmasına karar verilmesini, esas yönünden ise istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne, şirkete kayyım atanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, istinafa cevap dilekçesinde özetle; Davacının iddialarından şirketin ortaklık yapısı itibariyle kilitlendiğinin ve şirketin bir karar almasının mümkün olmadığının anlaşılacağını, davacının buna rağmen böyle bir talepte bulunmasının TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, Davacıların organsızlık nedeniyle fesih talebiyle haklı nedenle fesih talebini birbirine karıştırdığını, ancak kasten hakla nedenle feshe ilişkin madde 531 hükmüne dayanmadıklarına, ilk derece mahkemesinin bu durumu fark ederek sonuca gittiğini, Organsızlık halinin gerçekleşmediğini, bir an için aksi düşünülse dahil uzun süre koşulunun gerçekleşmediğini, bu nedenle TTK’nın 530. maddesindeki koşulların bulunmadığını, ayrıca feshin son çare olduğunu, Davalı şirketin %1’lik payı üzerindeki ortaklığın giderilmesi ile ilgili olarak açılmış bir dava bulunduğunu, anılan davayı akamete uğratmak amacıyla kötü niyetle olarak bu davanın açıldığını, Şirketin mallarına ilişkin davacı iddialarının gerçeği yansıtmadığını, şirketin kamu borcu bulunmadığı gibi aktif kısmı oldukça yüksek değerde mallarının bulunduğunu, davacıların yönetim kurulunda olduğu dönemde şirkete zarar veren işlemler yapıldığını, Şirkete kayyım atanması gereken bir durum bulunmadığını, davacıların iddia ettiği şekilde aileler arasındaki husumetten kaynaklı davaların hiçbirinde kesinleşmiş bir mahkeme ilamı bulunmadığını, Bu nedenlerle davacılar vekilinin ileri sürdüğü istinaf sebeplerinin yerinde olmadığını belirterek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, TTK’nın 530. maddesi uyarınca organ eksikliği nedeniyle şirketin fesih ve tasfiyesi ve dava içinde ihtiyati tedbir yoluyla kayyım atanması taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacılar vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İlk derece mahkemesinin karar gerekçesinde davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin süresi dolmuş olsa bile genel kurul çağrı yetkisinin bulunduğu, ayrıca yönetim kurulunun devamlı olarak toplanamaması, toplantı nisabının oluşmaması veya yönetim kurulunun mevcut olmaması durumlarında mahkemenin izniyle tek pay sahibinin TTK’nın 410.maddesi uyarınca mahkemeye başvurarak çağrı yapabileceği, ayrıca TTK’nın 411 ve 412.maddeleri uyarınca gündeme madde konulmasını talep edebilecekleri, şirketin son genel kurul toplantısının 04.02.2015 tarihinde yapıldığı, bundan sonra genel kurulun 14.05.2018 tarihinde toplantıya çağrıldığı ancak toplanamadığı, bu tarihten sonra her ne kadar üç yıllık görev süreleri sona ermiş ise de yönetim kurulunun genel kurulu toplantıya çağırması mümkün olup davacıların açıklanan bu yasal düzenlemeler kapsamında gerek yönetim kurulundan, gerekse mahkemeden bu konuda talepte bulunmadıkları gerekçe gösterilerek dava reddedilmiş ise de TTK’nın 530. maddesindeki dava hakkının kullanılabilmesi için ortağın yönetim kurulana veya çağrı izni için mahkemeye başvurma koşulu bulunmamaktadır. Mahkemenin bu konudaki gerekçesi yasal düzenlemeyle uyumlu değildir. Mahkeme yasada mevcut olmayan bir koşulu aramıştır. Diğer taraftan mahkeme gerekçesinde genel kurulun toplanması halinde dahi şirket hisselerinin eşit şekilde elinde bulunduran iki aile arasında oluşan husumet nedeniyle yönetim kurulunun seçilemeyeceği iddia edilmekte ise de murislere ait paylar üzerinde ortaklığın giderilmesi talebiyle açılan davanın 21.04.2021 tarihinde sonuçlandığı, bu kararın kesinleşmesiyle birlikte ortakların pay miktarlarının da kesinleşeceği, bu aşamada henüz pay miktarları kesinleşmeden genel kurulun yönetim kurulunu seçmek üzere toplantıya çağrılmadan yalnızca bir kez genel kurulun toplanamamış olması sebebiyle şirketin yönetim organının olmadığından, uzun süredir organsız kaldığından bahsetmenin mümkün olmadığı hususları ret gerekçesi yapılmıştır. Öncelikle şirket ortaklarından birinin vefatı halinde ortağın payı, miras hisseleri oranında kanuni mirasçılarına geçer. Kanun gereği, bu hisselerin maliki mirasçılar olup, mirasçıların kim oldukları da bellidir. Dolayısıyla miras payı üzerindeki hak sahiplerinin, ortaklığın giderilmesi davası sonucunda belirleneceğine dair mahkeme gerekçesi isabetli değildir. Miras yoluyla geçen payın mirasçılara intikal etmiş olması karşısında bu payların şirket genel kurulunda temsili sorunu ayrı bir sorundur. Varsa tereke temsilcisi eliyle aksi takdirde mirasçılar tarafından payın temsili sağlanarak genel kurulun yapılması mümkündür. Kaldı ki ister pay sahiplerinin anlaşamaması ister payların eşitliği sebebiyle nisabın sağlanamaması hususundan kaynaklanmış olsun, ortaklar arasındaki herhangi bir ihtilaf nedeniyle genel kurulun yapılamaması ve yönetim kurulunun seçilememesi TTK’nın 530. maddesinde sayılan hususlar kapsamında değerlendirilmelidir. Mahkemece tüm deliller toplanıp şirket kayıtları üzerinde uzman bilirkişi eliyle inceleme yapıldıktan sonra TTK’nın 530. maddesindeki prosedür çalıştırılarak sonuca gidilmesi gerekirken, yasal düzenleme ve dosya içeriğiyle uyuşmayan gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur. Bu nedenle HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, tüm deliller toplanıp yasal düzenleme çerçevesinde ilk derece mahkemesince bir karar verilmesinin temini için kararın kaldırılması gerekmiştir. Bu durumda davacının tedbir ve kayyım atanması taleplerinin davanın esasını inceleyecek olan ilk derece mahkemesince değerlendirilip karara bağlanması gerekir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davcı tadafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davcı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 26.11.2021
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.