Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/1677 E. 2022/94 K. 03.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1677
KARAR NO: 2022/94
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 21/05/2021
NUMARASI: 2020/911 Esas – 2021/443 Karar
DAVA: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki cari hesap ilişkisi kapsamında davalının müvekkilinden satın aldığı yedek parçalar ve tamir/bakım hizmetlerine karşılık düzenlenen fatura bedellerini ödenmemesi nedeniyle davalı aleyhine Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden icra takibine girişildiğin, davalının haksız itirazı nedeniyle takibin durdurulmasına karar verildiğini beyanla davalı/borçlunun icra takibine yaptığı itirazın iptali ile takibin devamını ,davalının %20 oranında icra inkar tazminatı ile mahku- miyetini ,yargılama gideri ile ücreti vekaletin davalı borçluya yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; mezkur takip değerinin 92.683,88 TL, huzurdaki dava değerinin ise 80.605,47 TL olduğunu ,davanın hangi faturaya istinaden açıldığının belirsiz olduğunu, dava konusu 08/11/2014 tarihli fatura bedelinin müvekkili tarafından ödendiğini ve ancak diğer faturalara ilişkin müvekkil şirkete hiç bir hizmetin verilmediğini, davacı tarafın bedeli ödenmiş faturaları da icra takibine konu yaptığını, bazı faturaların Noter kanalı ile davacı tarafa iade edildiğini, diğer faturaların müvekkil şirketçe teslim alınmadığı gibi fatura konusu hizmet ve malların müvekkili tarafından talep edilmediğini ve alınmadığını, fatura ve teslim tutanaklarında teslim alan olarak görünen …, … ve …’ın mü- vekkili şirkete çalıştıkları dönemde şirket aleyhine usulsüz işlemler yaptıklarının ve müvekkilini zarara uğratmak amacıyla davacı taraf ile birlikte hareket ettiklerinin tespit edildiğini, faturalarda belirtilen hizmetlerin hiç bir şekilde alınmadığını, söz konusu kişilerin davacı şirketle organik bağları sebebiyle müvekkili şirketten ayrıldıklarını, davacı tarafın da bu tarihten sonra icra takibine giriş- tiğini, adı geçen kişilerin şirket yetkilisi olmadıklarını ve şirketi borç altına sokacak yetkilerinin bulunmadığını, faturaların geçerliliği için taraflar arasındaki temel borç ilişkisini oluşturan sözleş- meye ve verilen hizmete uygun olarak düzenlenmesinin gerektiğini( davacı tarafından verildiği iddia olunan dava konusu hizmeti başka firmalardan aldıklarına ilişkin fatura ve firma adı bildirdiklerini) beyanla haksız , hukuka aykırı ve mesnetsiz davanın reddini , davacının % 20 oranından az olmamak üzere kötü niyet tazminatı ile mahkumiyetini , yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davacı yana yükletilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Toplanan deliller ile dosyadaki bilgi ve belgelere göre davalıdan 77.749,87 TL alacaklı olduğu,takip öncesi işlemiş faiz ile fazlaya ilişkin talebin yerinde olmadığı, takip sonrası için talep edilen faiz tür ve oranı yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalı/borçlunun Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden takibine girişilen dava ve takip konusu (80.605,47 TL’lik) borcun 77.749,87 TL’lik kısmına vaki itirazının iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, takip konusu asıl alacağa – davacının talebi aşılmamak üzere- takip tarihinden iti- baren 3095 sayılı Kanun’un 4489 Sayılı Kanun ile değişik 2.md gereğince T.C. Merkez Bankası tarafından kısa vadeli avans kredilerine uygulanan faiz oranları dikkate alınarak yıllık % 10,50 ve değişen oranlarda basit usulde (3095 S.K. Md 3.) temerrüt faizi uygulanmasına, likit alacağa vaki haksız itirazı ile takibin durmasına sebebiyet veren davalı/ borçlunun hüküm altına alınan alacağın % 20’si oranında icra/inkar tazminatı ile mahkumiyetine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin mahkemenin, eksik inceleme ile gerekçesiz bir karar verdiğini, mahkeme kararında hangi gerekçe ile davacının müvekkili şirketten 77.749,87 TL alacaklı olduğuna kanaat getirildiğine ilişkin somut, açıklayıcı, hukuka uygun dayanakların gösterildiği hiçbir bilgi ve gerekçe bulunmadığını, ayrıca mahkeme kararından, taraflarınca dosyaya sunulan delillerin ve beyanların da hiçbir şekilde dikkate alınmadığı, değerlendirilmediği ve tartışılmadığının da açık olduğunu, Anayasamızın 141/3. Maddesinin, HMK’nın 27/2-c maddesinin, HMK’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297/1-c maddesine aykırı olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması yönündeki tüm bu düzenlemelerin amacı; yetkinin yerinde kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesi olduğunu, yani, mahkeme kararlarının gerekçeli olması, gerek kanun yoluna başvurmak, gerekse hakkaniyete uygunluk bakımından tarafların menfaatlerini ilgilendirdiği gibi kamunun menfaatlerini de ilgilendirmekte ve mahkemelere olan güveni pekiştirmekte olduğunu, yasal ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesinin, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada keyfiliğe de yol açtığını, Mahkemenin mazerete ilişkin belgeyi sunmalarına dahi fırsat vermeden, “Yemin Konusu Vakıaları Kabul Ettiğimize” karar vermesinin yasaya ve usule son derece aykırı olduğunu, uçak biletinden ve pasaport suretinden de açıkça görüleceği üzere; müvekkili şirket temsilcisinin, 10.10.2018 – 17.10.2018 tarihleri arasında yurt dışında olduğunu, duruşma günü olan 12.10.2018 tarihinde yurt dışında olduğu belgelerle sabit olan müvekkili şirket temsilcisinin mazeretinin, mahkeme tarafından son derece keyfi olarak ve hiçbir geçerli sebep gösterilmeksizin reddedilmesinin yasaya, usule, hakkaniyete, adil yargılanma hakkına, hukukun temel ilkelerine son derece aykırı olduğunu, HMK’nın 228/2. maddesi; ilgili Kanun maddelerinden de açıkça görüleceği üzere; yemin konusu vakıaların ikrar edilmiş sayılması için; yemin için tayin olunan gün ve saatte geçerli bir özür olmaksızın mahkemeye gelinmemesi gerektiğini, ancak müvekkilinin geçerli bir özgünün bulunduğunu ve bunun belgelendiğini, Huzurdaki davanın hangi faturaya istinaden açıldığı hususunun son derece belirsiz olduğunu, mahkemenin hangi faturaralara istinaden davanın kısmen kabulüne hangi faturalara istinaden davanın kısmen reddine karar verdiğini belirtmediğini, davacı tarafın ticari defterlerinin VUK, HMK VE TTK hükümlerine uygun olarak tutulmadığını, bu hususun, 26.08.2016 tarihli bilirkişi raporu ile de sabit olduğunu, müvekkilinin davacı tarafa hiçbir borcunun bulunmadığı hususunun ise müvekkili şirketin şirketin yasaya ve usule uygun olarak tuttuğu ticari defterleri ile son derece sabit olduğunu, davacı tarafın defterlerinin yasaya ve usule uygun olmadığı, müvekkili şirketin defterlerinin ise yasaya ve usule son derece uygun olduğu, davacı tarafın defterlerindeki kayıtların müvekkili şirketin defterleri ile uyuşmadığı ve bu sebeplerle davacı tarafın ticari defterlerinin kendisinin aleyhine delil teşkil edeceği hususlarının son derece sabit olduğunu, Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatları da bu yönde olduğunu ve konuya ilişkin Yargıtay kararlarının dilekçe ekinde sunulduğunu, Dava konusu icra takibinin dayanağı olarak gösterilen faturalar arasında bulunan 08.11.2014 tarihli faturanın, müvekkili şirket tarafından ödendiğini, diğerlerine ilişkin olarak da müvekkili şirkete hiçbir hizmet verilmediğini, dava konusu icra takibinin dayanağı olan; … fatura nolu, 08.11.2014 tarihli, 1.345,20 TL bedelli fatura cevap dilekçesi ekinde ibraz ettikleri 09.01.2015 tarihli dekontdan da açıkça görüleceği üzere davacı tarafa ödendiğini, dava konusu icra takibinin dayanağı olan diğer faturaların konusu olan hizmetler ve malların da davacı tarafından hiçbir zaman müvekkili şirkete verilmediğini, davacı tarafın, müvekkili şirkete vermediği hizmete ve mala ilişkin kestiği faturaları icra takibine konu ederek müvekkili şirketten haksız kazanç elde etmeye çalıştığını, oysa; icra takip dayanağı olan faturalardan 02.03.2015 tarihli a seri, … sıra no’lu 11.679,31 tl bedelli fatura ve 02.03.2015 tarihli a seri, … sıra no’lu 6.885,30 tl bedelli faturalar bakırköy … noterliği’nin 26 mart 2015 tarihli … yevmiye numaralı ihtarname ile davacı şirkete iade edildiğini, davacı tarafından ibraz edilen fatura teslim tutanakları ve servis iş emirleri sonradan tanzim edildiğini, servis iş emirlerinde ve faturalarda imzaları bulunan kişilerin davacı şirketle organik bağları bulunduğundan ve birlikte hareket ettiklerinden, bu kişilerin, müvekkili şirketten ayrıldıktan sonra, davacı taraf ilk önce icra takibi başlattığını, daha sonra da huzurdaki davayı ikame ettiğini, ancak, haksız ve hiçbir dayanağı bulunmayan huzurdaki davayı ispatlayamayacağı için dava açıldıktan sonra fatura teslim listelerini ve iş emirlerini hazırladığını, davacı tarafın, tamamen haksız kazanç sağlama kastıyla hareket ettiğini, şirket adına yapılacak işler ve hukuki muamelelerin, şirketi temsil ve ilzama yetkili olanlar tarafından yapıldığı takdirde geçerli olacağını, ancak …,… ve …’nin hiçbir şekilde müvekkili şirket yetkilisi veya ortağı olmadığını ve şirket adına imza yetkisi veya şirketi temsil yetkisi bulunmadığını, bu hususun, dosyada mübrez İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü cevabı ile de sabit olduğuun, önceki beyanları baki kalmak ve aleyhe kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bir an için belirtilen kişilerin söz konusu faturaları ve servis iş emirlerini teslim aldığı düşünülse dahi, müvekkili şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunmayan kişilerin yaptığı işlemlerin müvekkili şirket açısından bağlayıcı olduğundan bahsetmenin yasaya ve usule son derece aykırı olacağını, zira bu durumda; müvekkili şirket personelinin tamamının şirketi temsil ve ilzam yetkisinin olduğu şeklinde bir durum ortaya çıkar ki, bu durumun yasaya ve usule uygun hiçbir tarafı bulunmadığını, Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatları da bu yönde olduğunu, davacı tarafın da dava konusu fatura teslim listelerinde imzası bulunan kişilerin müvekkili şirketi temsil ve ilzam yetkisi olmadığını gayet iyi bildiklerini, zira şirketi temsil etmeye yetkili kimseler tescil ve ilan edildiğini, ancak buna rağmen, davacı tarafın basiretli bir tacir gibi hareket etmediğini ve kötü niyetli bir şekilde şirket temsilcisi olmayan kimselere faturaları teslim ettiğini iddia ederek huzurdaki haksız ve hukuka aykırı davayı ikame ettiğini, Dava konusu faturaların bir kısmı davacı tarafa iade edildiğini, bir kısmının da müvekkili şirkete tebliğ edilmediğini, bilirkişi raporları ile huzurdaki davanın reddine karar verilmesinin gerektiğini, mahkemenin müvekkili şirket aleyhine icra inkar tazminatına hükmetmesinin yasaya ve usule aykırı olduğunu, yine reddedilen kısım yönünden kötü niyet tazminat istemleri konusunda olumlu veya olumsuz karar verilmemesinin de doğru olmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davacı tarafın tüm talepleri yönünden davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, satım ve hizmet sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan ilamsız icra takibine yönelik itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı davalıya satılan yedek parça ve verilen servis hizmetleri nedeniyle takibe dayanak faturalar nedeniyle cari hesap alacağı bulunduğunu, davalı ise faturaların bir kısmının ödenmesi, bir kısmının iade edilmesi, bir kısmının ise müvekkiline fatura konusu mal ve hizmetin verilmemesi nedeniyle borçlu olmadığını, faturaların teslimi ile servis iş emirlerinde imzası bulunan önceki çalışanlarının şirketi temsile yetkisi bulunmadığını, davacı şirket ile organik bağları bulunması nedeniyle sonradan düzenlenen belgeler olmakla müvekkili şirketi borçlu kılmaya elverişli olmadığını ileri sürmüştür. Davacı tarafından takibe dayanak gösterilen faturalar kapsamında 90.596,53 TL asıl alacak, 2.087,35 TL işlemiş faiz alacağı olmak üzere toplam 92.683,88 TL alacağın tahsili için takip başlatılmış, davalı itirazı ile takibin durması üzerine bu kez 80.605,47 TL alacak yönünden eldeki itirazın iptali davasının açıldığı anlaşılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonucu ise gerekçede belirtilen nedenlerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Mahkemenin önceki kararının istinaf incelemesi sonucu, dairemizce özetle kısa karar ile gerekçeli karar arasında infazda tereddüt yaratacak şekilde aykırılık bulunduğu, HMK 297 maddesi kapsamında istinaf incelemesine uygun bir kararın varlığından söz edilemeyeceği gerekçesiyle HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılarak mahkemeye gönderilmesine karar verilmiş, mahkemece kaldırma kararından sonra duruşmalı yaptığı yargılama sonucu hüküm verilmiş ve hükmün gerekçesi yazılmıştır. Bu nedenle davalı vekilinin istinaf dairesince kaldırma kararından sonra yeni bir gerekçe belirtmeden önceki gerekçeye dayalı olarak hüküm kurulmasının adil yargılanma hakkının ihlali olacağı yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davalının takibe konu edilen ancak ödendiğini ileri sürerek itiraz bildirdiği faturaların bedelleri düşülerek itirazın iptali davasının açıldığı, davalının ödendiğini ileri sürerek itiraz ettiği faturalara ve servis hizmet faturalarının da hizmet alınmadığı ileri sürülen faturalar gibi davalı çalışanları tarafından imzalandığı, bu faturaların davalı yanca benimsenip ödendikleri ve imzası bulunan kişilerin daha önce davalı çalışanları olduğunun kabul edildiği de dikkate alındığında, fatura teslim ve servis iş emirlerinde imzası bulunan çalışanların davalı şirketi temsile yetkili olmadıkları nedeniyle davalıyı bağlamayacağı yönündeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Yine davalı çalışanlarının sonradan ayrı tüzel kişiliğe haiz şirketlerde çalışmaya başlamaları sonuca etkili görülmemekle birlikte fatura teslim tutanakları ve servis fişlerinin sonradan bu kişilerce tanzim edildiği iddiası kanıtlanmadığından aksi yöndeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Taraf ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucu alınan bilirkişi kök ve taraf itirazları üzerine alınan ek rapor içeriğindeki tespitlere göre, tarafların 2014 yılı sonu itibariyle kayıtlarının birbirini doğruladığı, davacının 2015 yılı ticari defter ve kayıtlarında 103.958,26 TL alacaklı göründüğü, ancak davalının keşide ettiği 26.208,39 TL bedelli çekin davacı tarafından kayıtlarına işlenmediği, ancak çeki alıp tahsilinin gerçekleştirildiğinin davacı yan kabulünde olduğu, bu tutarın düşülmesi sonucu davacının kendi kayıtlarında takip tarihinde davalıdan 77.749,87 TL alacaklı göründüğü, ancak icra takibine dayanak 58 adet faturadan 46 adet ve toplam 65.894,41 TL lik kısmı yönünden davacının fatura ve servis iş emirlerindeki teslim alan imzaları ile kanıtlandığı, 12 fatura toplam 11.855,46 TL alacak yönünden mal ve hizmet teslimine ilişkin belgelerde imza bulunmaması nedeniyle alacağın kanıtlanmadığı, bu 12 fatura konusu alacak yönünden davacı tarafından davalıya yemin teklif edildiği, yemin muhtırasına rağmen davalı yetkilisinin duruşmada hazır olup yemin eda etmediği anlaşılmış, mahkemece de davacının kanıtlanan alacak tutarı 77749,87 TL asıl alacak yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı vekili yemin muhtırasına konu duruşma günü davalı şirket yetkilisinin il dışında (yurt dışında) bulunduğunun bildirilmesine rağmen mahkemece dikkate alınmaksızın sonuca gidilmesinin HMK’nın 228/2, 229. maddelerine aykırı olduğunu, şirket yetkilisinin mazeretine ilişkin belge sunulmasına fırsat dahi verilmeksizin yeminden kaçınılmış sayılmasının yerinde olmadığını ileri sürerek karar istinaf edilmiştir. Davacının bilirkişi ek raporunda işaret ettiği 12 fatura konusu alacağa ilişkin mal ve hizmetin alınıp alınmadığı hususunun kanıtlanması için davalıya yemin teklif ettiği, mahkemece davalı şirkete 12.10.2018 tarihli oturum için meşruatlı yemin muhtırası tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. 12.10.2018 tarihli duruşmada davalı şirket yetkilisinin hazır bulunmadığı, davalı vekilince şirket yetkilisinin yurt dışında bulunduğu, bir sonraki oturumda hazır edileceği belirtilerek mazeret bildirildiği anlaşılmaktadır. Ancak şirket yetkilisinin mazeretinin belge ekli olarak bildirilmediği, kaldı ki ticaret sicil kayıtları kapsamında davalı şirketin birden fazla münferit temsile yetkili temsilcisi bulunduğu da gözetildiğinde, davalı vekilinin bu konuda istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacı alacağının faturaya dayalı likit alacak olduğu dikkate alındığında, davanın kabul edilen tutarı yönünden davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi isabetlidir. Reddedilen kısım yönünden davacının takipte kötü niyetli olduğu sabit olmadığından, davalı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmemesi de isabetli olup, aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. İlk derce mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve karar harçlarının Hazineye irat kaydına; bakiye 3.983,31 TL istinaf nispi karar harcının davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 03.02.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava değerine göre karar kesindir.