Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1477
KARAR NO: 2023/180
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 26.05.2021
NUMARASI: 2018/1380 E. – 2021/427 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Bankacılık İşleminden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara ve ek karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin bir dönem ortağı olduğu … AŞ. ile davalı bankaya devir edilen … Bank arasında 18.08.2000 tarihli 200.000,00 USD, 15.09.2000 tarihli 50.000,00 TL, 500.000 USD ve 150,000 TL, 14.12.2000 tarihli 100.000.00 USD, 12.01.2001 tarihli 25.000 00 TL, 13.06.2001 tarihli 200.000,00 USD bedelli genel kredi sözleşmeleri düzenlendiğini, müvekkilinin sözleşmelere kefil olarak imzası bulunduğunu, ancak kredi borcunun ödenmesi nedeniyle müvekkilinin herhangi bir borcu bulunmadığını, 2001 yılında kullanılan son krediden sonra ilk hesap ihtarının 17 yıl sonra 03.09.2018 tarihinde yapıldığını, bankaca Beşiktaş … Noterliğinin 03.09.2018 tarihli ihtarnamesi ekinde yer alan kredi ve kefalet sözleşmelerinde müvekkilinin imzasının bulunmadığını, davalı bankaca İstanbul Anadolu …İcra Dairesinin … Esas sayılı dosyasında başlatılan takibe süresinde itiraz edilmemesi nedeniyle takibin kesinleştiğini, takibe konu alacağın ipotek ile temin edildiğini, ancak bankanın bu ipoteklerden söz etmeden takip yaptığını, bankanın haksız olması nedeniyle müvekkili yönünden ihtiyati haciz de talep etmediğini, icra takibinde … Bank ile akdedilen sözleşmenin ilk kırkbir maddesini içeren sayfalarının bulunmadığını, ibraz edilen sözleşmelerde kredi miktarlarının yazmadığını, kefillerin sorumluluk tutarlarının belli olmadığını ve hukuken bu sözleşmeler ile takip başlatılamayacağını, sözleşme ve kefillerin ikametgah adresleri dikkate alındığında, icra takibinin yetkisiz icra dairesinde başlatıldığını, dava dışı …Tic. AŞ. ile … Bank arasında düzenlenen sözlemelerde müvekkilinin kefil olduğunun iddia edilmesine rağmen bu kredilerin kullandırıldığına ilişkin belgelerin sunulmadığını, kefalet işleminden sonra kredi limit artırma şartlarının oluşup oluşmadığı, artan limitlerden müvekkilinin rızası veya bilgisi bulunup bulunmadığının açıklanmadığını, kredi sözleşmelerinin 2000 ve 2001 yıllarında düzenlendiğini ve yasada öngörülen 10 yıllık sürenin geçtiğini, müvekkilinin imzalarını içeren tüm kredilerin ödenmesinden sonra borçlu şirket ile … Bankası arasında takibe konu sözleşmelerin imzalandığını, bankanın alacağının devir edilen kredilerden kaynaklanmadığını, banka tarafından kullandırılan yeni kredilerden kaynaklandığını, ancak müvekkilinin … Bankası ile kullandırılan kredilerde kefil sıfatıyla imzası bulunmadığını, … tarafından kullandırılan kredilerin ödenmesi nedeniyle bankaca yeniden kredi kullandırıldığını, … Bankasının borçlu şirkete müvekkilin kefaletini almadan yeni krediler kullandırdığını, müvekkilinin 2003 yılında borçlu şirketin yönetiminden ayrıldığını, bu tarihten sonra borçlu şirketçe … Bankasından kullandırılan kredilerden müvekkilinin haberi olmadığını ileri sürerek, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine ve %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkili bankanın Mecidiyeköy şubesi ile takip borçlusu … Tic. AŞ. arasında düzenlenen genel kredi sözleşmelerine davacının kefil olduğunu, davacının13.06.2001 tarihli 200.0000,00 USD, 12.01.2001 tarihli 25.000,00 TL, 18.08.2000 tarihli 200.000,00 USD, 14.12.2000 tarihli 100.000,00-USD, 11.12.2000 tarihli 50.000,00 TL, 15.01.2001 tarihli 25.000,00 TL ve 15.09.2000 tarihli 50.000,00 TL bedelli kredi sözleşmelerine kefil olduğunu, cari hesap şeklinde işleyen kredilerde, kredi ilişkisinin kesilmemesi nedeniyle davacının sorumluluğunun devam ettiğini, davacının imzasının bulunduğu kredi sözleşmeleri uyarınca 12.10.1993 tarihli 35,40 TL ve 19.10.1993 tarihli 194,13 TL bedelli süresiz ve kesin teminat mektuplarının Ankara Tır Gümrük Müdürlüğüne verildiğini ve teminat mektuplarının halen meri olduğunu, bankanın bu mektuplar nedeniyle yükümlülüğünün henüz belli olmadığından davacının söz konusu kredi sözleşmelerindeki kefalet miktarı kadar bankaya karşı sorumluluğunun devam ettiğini, İİK’nın 45. maddesine göre kefiller aleyhine takip yapılabileceğini, kredi sözleşmelerine dayalı olarak borcun cari hesap şeklinde işleyerek kesintisiz olarak devam etmesi ve teminat mektuplarının tazminine kadar işleyecek faizi ile birlikte tahsil edileceğinden davacının kefaletinin devam ettiğini, sözleşmenin üzerinden on yıl geçmiş olması sebebiyle kefaletinin sona erdiği iddiasının hukuka aykırı olduğunu, teminat mektubu riskinin ne zaman ortaya çıkacağının belli olmadığını, kefaletin geçersizliğine ilişkin iddiaların haksız olduğunu, borçlu şirketin uzun süredir devam eden kredi ilişkisi nedeniyle borçlu olduğunu, davacı hakkındaki takibin usulüne uygun kesinleşmesine rağmen haciz işlemi yapılmadığını savunarak, davanın reddi ile tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…davacının takibe dayanak gösterilen toplam 16 adet genel kredi sözleşmesinin 7 tanesinde davacının kefaletinin bulunduğu, davacının kefaleti bulunan bu genel kredi sözleşmelerinin hepsinin davalı bankaya devredilen … T.A.Ş. tarafından, dava dışı … San. A.Ş.’ ye kullandırılmış olan krediler için düzenlendiği. davacının sorumlu olduğu genel kredi sözleşmelerinin ihdas edildikleri tarihteki kefalet akdinin şekil şartlarına haiz oldukları, bu genel kredi sözleşmelerine göre davacının kefil olduğu kredilerdeki kefalet limitinin toplam 500.000 USD ve 150.000 TL olduğu, davalı bankaya … T.A.Ş.’ den devredilen bahse konu bu kredi sözleşmelerinden kaynaklanan nakit veya gayri nakit kredilerden mütevellit bir alacağın cari olması halinde, ancak davacının bu borçlardan sorumlu tutulabileceği anlaşılmaktadır. Bununla beraber icra takibine konu edilen nakit riskler bakımından, hem davalı bankanın, davacıya nakit risklerden değil gayri nakit risklerden kaynaklanan alacaklar için icra takibinde husumet yöneltildiğini beyan etmesi, hem de takibe konu nakit risklerin davacının imzasının bulunmadığı genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanması sebebiyle, davacının nakit risklerden kaynaklanan bir borcunun olmadığı, gayri nakdi riskler bakımından, mektupların veriliş tarihi dikkate alındığında niza konusu takipte yer alan ve dosyada mübrez olan genel kredi sözleşmelerinden önce verildikleri, bu sebeple davacının kefalet imzasını taşıyan genel kredi sözleşmelerinden önce verilen teminat mektuplarına binaen davacının sorumluluğunun bulunmayacağı, her ne kadar takip talebinde gayri nakdi risk kapsamında çek yaprak bedellerinden de bahsedilmiş ise de, ihtarname ve dosya içerisinde mübrez belgelerde, bu çek yapraklarına ilişkin bir belge ve kayda rastlanılmadığı, davacı vekili tarafından daha sonra sunulan belgeler incelendiğinde, gayri nakdi riskler bakımından, mektupların veriliş tarihi dikkate alındığında niza konusu takipte yer alan genel kredi sözleşmelerinden önce verildiklerinin açıkça tespit edildiği, bu sebeple kefalet imzasını taşıyan genel kredi sözleşmelerinden önce verilen teminat mektuplarına binaen davacının sorumlu tutulamayacağı ve bu açıklamalar ışığında; takip tarihi itibariyle davacının davalıya kefaletten kaynaklanan bir borcunun olmadığı kanaatine varılmakla, davacının menfi tespit isteminin kabulüne, davalı bankanın açıkça borçlu olmadığı belli olan davacı hakkında yapmış olduğu takibin kötü niyetli olduğu kanaatine varıldığından davacının kötü niyet tazminatı isteminin kabulüne…” gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında takibe konu edilen 3.017.957,00 TL nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, kötü niyet tazminatı talebinin kabulü ile İİK’nın 72/5. maddesi uyarınca alacağın %20’si oranında kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Takibe konu risklerin davacının imzasının bulunmadığı genel kredi sözleşmelerinden kaynaklandığı ve teminat mektuplarının genel kredi sözleşmelerinden önce verildiği gerekçesi davanın kabul edildiğini, ancak genel kredi sözleşmelerinin doğmuş ve doğacak borçları kapsadığı belirtildiğinden, davacının sözleşme tarihinden önce Gümrük Müdürlüğüne verilen teminat mektuplarından da sorumlu olduğunu, mahkemece bu hususun değerlendirilmediğini, davacının kefil olduğu sözleşmelerle dava dışı borçlu şirkete krediler kullandırıldığını, bu kredi sözleşmelerinin 1. maddesinde “Bu sözleşme hükümleri sadece kredi açılması ve kullandırılması sebebiyle değil, sair herhangi bir surette müşterinin Bankaya karşı doğmuş ve doğacak başka borçları için de geçerli olup; doğrudan uygulanma kabiliyetine sahiptir” hükmü bulunduğunu, tarafların özgürce belirledikleri sözleşme içeriğine göre, sözleşmelerden önce verilen teminat mektuplarının da kefalet kapsamına alındığını, mahkemece, davacının doğmuş ve doğacak borçlardan sorumlu olamayacağına dair tespitinin sözleşme içeriğine aykırı olduğunu, süresiz olarak düzenlenen teminat mektuplarında borç ilişkisinin devam ettiği ve borcun istenebileceğinin bir çok yüksek mahkeme kararında kabul edildiğini, teminat mektubunun süresiz olarak düzenlendiği hallerde sözleşme ilişkisinin devam ettiğinden, bu sözleşmelere dayalı banka alacağının kefalet limitleri oranında devam ettiğini, mahkemece kötü niyet tazminatına karar verilmesinin hatalı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine, karar verilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesi hükmünde yargılama gideri olarak peşin ödenen 51.539,17 TL peşin harcın değerlendirilmemesi nedeniyle davacı vekilince 10.07.2021 tarihli dilekçe ile hükmün tamamlanması talep edilmiştir. İlk derece mahkemesince 28.07.2021 tarihinde verilen ek kararla HMK’nın 305/A maddesi gereğince hüküm tamamlanarak hüküm fıkrasının 4.maddesi değiştirilerek 51.539,17 TL harç gideri de eklenerek toplam 53.692,17 TL yargılama giderinin davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Bu ek karara karşı davalı vekilince sunulan istinaf dilekçesinde; hükmün tebliğinden sonra tavzihi halinde tarafların dinlenmesi gerektiği, hükümden sonra taraflara yüklenen hak ve borçların tavzih yoluyla değiştirilemeyeceği belirtilerek 28.07.2021 tarihli ek kararın kaldırılması talep edilmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe karşı İİK’nın 72. maddesi uyarınca açılmış bir menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne ve kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı bankaya devir edilen dava dışı … Bank TAŞ ile dava dışı borçlu … Tic.AŞ arasında düzenlenen 13.06.2001 tarihli 200.0000,00 USD, 12.01.2001 tarihli 25.000,00 TL, 18.08.2000 tarihli 200.000,00 USD, 14.12.2000 tarihli 100.000,00-USD, 11.12.2000 tarihli 50.000,00 TL, 15.01.2001 tarihli 25.000,00 TL ve 15.09.2000 tarihli 50.000,00 TL bedelli kredi genel kredi sözleşmelerinde davacının müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzası bulunmaktadır. Uyuşmazlığa sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın ilgili hükümlerinin uygulanması gerektiğinden, TBK’nın müteselsil kefilin sorumluluğunu düzenleyen hükümlerinin uygulama olanağı bulunmamaktadır. Sözleşmeler, yürürlükte bulunan kanun hükümlerine göre düzenlenmiş olup, 818 sayılı BK hükümlerine göre davacının kefaletinin geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Davalı bankaca genel kredi sözleşmesi kapsamında, borçlu şirkete kullandırılan kredi borcunun ödenmemesi üzerine keşide edilen Beşiktaş … Noterliğinin 03.09.2018 tarih ve … yevmiye nolu ihtarı ile asıl borçlu ve kefillerden29.08.2018 tarihi itibariyle banka alacağı olan 15.647.251,56 TL nakdi ve 229,53 TL gayri nakdi kredi borcunun ödenmesi talep edilmiştir. Borcun ödenmemesi üzerine bankaca İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasından toplam 17.090.711,88 TL asıl alacak ve işlemiş faizin tahsili amacıyla ilamsız takip başlatılmıştır. Başlatılan takipte davalının sorumluluğunun yukarıda belirtilen altı adet sözleşmeden kaynaklandığı ve kefalet limitinin 3.017.950,00 TL olduğu ödeme emrinde belirtilmiştir. Takip konusunun 03.09.2018 tarihli ihtarnameye konu nakdi, gayri nakdi ve çek yaprak bedeli risklerinden doğan alacak olduğu açıklanmıştır. Süresinde ilamsız takibe itiraz edilmemesi nedeniyle takibin kesinleştiği, bunun üzerine eldeki menfi tespit davasının açıldığı anlaşılmıştır.Davacı vekili dava dilekçesinde, kefalet sözleşmesinin geçersizliği, kefil olunan borcun ödenmesi iddialarının yanı sıra kefalet sözleşmelerinin 2000 ve 2001 yıllarına ait olduğu ve on yıllık yasal hak düşürücü sürenin dolduğu iddiasına da dayanmıştır. İlk derece mahkemesince yapılan bilirkişi incelemesi sonucu davalı bankanın nakdi alacaklarının 2011 yılı ve sonrası düzenlenen genel kredi sözleşmelerinden kaynaklandığı belirlenmitir. Davalı banka vekilinin bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçeleri ile özellikle 12.04.2021 tarihli dilekçe ve istinaf başvuru dilekçesinden, davalı bankanın davacıdan 2011 ve sonrasında düzenlenen genel kredi sözleşmeleri kapsamında bir talepte bulunmadığı, bankanın, davacıdan nakdi krediler yönünden bir talebinin bulunmadığı, talebin kefalet tarihinden önce verilen teminat mektuplarının riskine ilişkin oludğu görülmüştür. Davalının talebi, davacının da kefaleti bulunan ve 2000 ve 2001 yıllarında düzenlenen genel kredi sözleşmelerine dayanmaktadır. Davalı bankaca, bu tarihte düzenlenen genel kredi sözleşmelerinin 1. maddesi ile bu sözleşmenin doğmuş ve doğacak borçlara ilişkin teminat oluşturduğunu, bu nedenle sözleşmelerden önce dava dışı Ankara Tır Gümrük Müdürlüğüne verilen 12.10.1993 tarihli ve 19.10.1993 tarihli toplam 229,53 TL bedelli teminat mektuplarından davalının sorumlu olduğu savunulmuştur. Dosyada bulunan kredi sözleşmelerinde, kefillerin gayri nakdi kredilerin depo edilmesinden sorumlu olduğuna ilişkin bir hükmü bulunduğu davalı tarafından savunulup kanıtlanmamıştır. Sözleşmede bu tür bir hükmün bulunmaması halinde kefillerin gayri nakdi kredinin depo edilmesinden sorumlu olmayacakları tartışmasızdır. Ancak, HMK’nın 142. maddesi uyarınca, mahkemenin öncelikle hak düşürücü süreye ilişkin iddiaları değerlendirip karara bağlaması gerekir. Hak düşürücü süre kamu düzenine ilişkin olup, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf aşamasında da resen gözetilir. Dava konusu genel kredi sözleşmeleri 2000 ve 2001 yıllarında düzenlenmiştir. Bu tarihten sonra davacı tarafından verilmiş bir kefalet veya limit artırım onayı bulunmamaktadır. 6098 sayılı TBK’nın 598. maddesinde, “Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir. Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için uzatılabilir.” hükmünü getirmiştir. Bu hak düşürücü süre 818 sayılı BK’da mevcut olmayıp ilk defa 6098 sayılı TBK ile getirilmiştir. Yargıtay 11. HD’nin 2020/7503 E- 2022/4265 K sayılı, 31/05/2022 tarihli emsal karar içeriğinde de belirtildiği üzere; “Türk Borçlar Kanunu ile hak düşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibarıyla bu süre dolmuşsa, hak sahipleri Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak, bu ek süre, Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” şeklindeki hükümlere göre, kefaletteki on yıllık hak düşürücü süre ilk kez 6098 sayılı TBK’nın 598. maddesiyle getirilmiş olup, davaya konu son kefaletname 13.06.2001 tarihli olduğundan, TBK’nın yürürlük tarihi olan 01.07.2012 tarihi itibariyle on yıllık süre dolmuş olduğundan, davalının anılan kefaletnameye dayalı olarak bir yıllık ek süre içinde takipte bulunma hakkı olup, 01.07.2013 tarihinden sonra bu belgeye dayalı olarak kefile başvurması mümkün değildir. Davalı tarafından davacıya karşı başlatılan icra takip tarihi olan 26.10.2018 günü itibariyle Yasa’da belirlenen bir yıllık ek süre de dolmuş olduğundan, kefalet kendiliğinden kalkmış olup, davalı kefillerin kefaletten dolayı bir sorumluluğu bulunmadığı açıktır. Kefile bu tarihten önce 03.09.2018 tarihinde ihtar gönderilmiş olup, bu tarih itibariyle de kefalet süresin dolduğu anlaşıldığından, ilk derece mahkemesince davanın bu gerekçeyle kabulüne karar verilmesi gerekirken, hatalı gerekçe ile kabul kararı verilmesi doğru olmamış, hükmün Dairemizce re’sen düzeltilmesi için kararın kaldırılması gerekmiştir. İlk derece mahkemesince takibin kötü niyetle olduğu gerekçesiyle kötü niyet tazminatına hükmedilmiştir. İİK’nın 72/5. maddesi gereğince borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebiyle uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın %20’sinden aşağı olamaz. Yasal düzenlemeden anlaşılacağı üzere, menfi tespit davasında tazminata hükmedilebilmesi için takibin haksız olmasının yanı sıra, takibe girişenin kötü niyetli olduğunun da kanıtlanmış olması gerekir. Davalı, genel kredi sözleşmeleri kapsamında maddi hukuk anlamında var olduğunu inandığı bir alacak için takipte bulunmuştur. Nakdî veya gayri nakdî riskleri içeren genel kredi sözleşmeleri bulunduğu, davacının kefaletinin devam edip etmediği hususunun hukuki değerlendirmeyi gerektirmesi nedeniyle davalının icra takibine girişmekte haksız ise de kötü niyetli olduğunun kabul edilemeyeceği, hak düşürücü sürenin geçmesine rağmen talepte bulunulmasının tek başına kötü niyetin göstergesi olarak kabul edilemeyeceği kanaatine varıldığından, ilk derece mahkemesince kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun kabulü gerekmiştir.İlk derece mahkemesinin asıl hükmü kaldırıldığından ek kararın da kaldırılması gerekmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2. maddeleri uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenlerinin kısmen kabulüyle ve resen gözetilen nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının ve ek kararının kaldırılmasına ve davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, neticede davanın kabulüne, davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: yukarıda açıklanan gerekçelerle; HMK’nın 353/1.b.2, 33 ve 355. maddeleri uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüyle ve resen gözetilen nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının ve ek kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Kefalet süresinin sona ermiş olması nedeniyle davanın kabulü ile İstanbul Anadolu … İcra müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında talep edilen 3.017.957,00 TL bakımından davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine,2-İcra takibine girişmekte davalının kötü niyeti sabit görülmediğinden, davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, 3-Alınması gereken 206.156,64 TL nispi karar harcından, peşin alınmış olan 51.539,17 TL harcın mahsubu ile bakiye 154.617,47 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irad kaydına, 4-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında sarf edilen 2.000,00 TL bilirkişi ücreti gideri, 153,00 TL tebligat ve müzekkere gideri ile 51.580,27 TL başvuru ve peşin harç gideri olmak üzere, toplam 53.733,27 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-İş bu hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT hükümleri uyarınca belirlenen 241.538,71 TL nisbi avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-Taraflarca yatırılan gider avansı bakiyelerinin, hüküm kesinleştiğinde, ilk derece mahkemesince iadesine,7-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davalı tarafından sarf edilen 162,00 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 51.539,16 TL ve 59,30 TL olarak yatırılmış olan toplam 51.598,46 TL istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine, b-Davalı tarafından sarf edilen 162,00 TL istinaf başvuru harcı gideri ile 74,50 TL posta gideri olmak üzere toplam 236,50 TL kanun yolu giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 8-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 09.02.2023 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.