Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/139 E. 2021/331 K. 18.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/139
KARAR NO: 2021/331
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15.10.2020 tarihli ek karar
NUMARASI: 2019/476
DAVANIN KONUSU: Muvazaa nedeniyle hisse devrinin iptali
Taraflar arasında görülen davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sırasında verilen ihtiyati tedbir kararına davalı tarafça yapılan itirazın reddine dair ara kararına karşı, davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı … arasında 02.06.2014 tarihinde kredi tahsis sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşme kapsamında sağlanacak olan krediyi teminat altına almak amacıyla da taraflar arasında 16.05.2017 tarihinde hisse rehin sözleşmesi akdedildiğini, sözleşme ile davalı …’nun üçüncü kişi … A.Ş.’de bulunan bir kısım hisselerini rehin verme taahhüdünde bulunduğunu, sözleşmenin 15. maddesi ile bu sözleşmeden kaynaklanan ihtilaflar bakımından Türk Hukukunun bağlanma hukuku olarak belirlendiğini ve İstanbul Mahkemelerinin yetkili kılındığını, ancak rehnin tesisi için davalının sözleşme ile yükümlendiğini, edimi ve yan edim borçlarını ifa etmediğini ve bu nedenle rehnin Kaydileştirilen Sermaye Piyasası Araçlarına İlişkin Kayıtların Tutulmasına İlişkin Tebliğin (II.13.1) 22/1 maddesi kapsamında MKK kayıtlarına işlenemediğini ve bu nedenle rehin hakkının 3. kişilere karşı ileri sürülebilme niteliğine dönüşmediğini, iş bu davadan önce İstanbul 13. ATM’nin 2019/98 D. İş sayılı dosyası kapsamında ihtiyati tedbir talebinde bulunmalarına rağmen taleplerinin reddine karar verildiğini, bu kararı takiben davanın arabuluculuk dava şartına tabi olması nedeniyle arabulucuya başvurulduğunu, ancak arabuluculuk başvurusu nedeniyle ihtilaftan haberdar olan davalının rehne konu nominal değeri 4.100.000,00 TL olan paylarını satmaya yönelik talebini 20.03.2019 tarihinde …’a bildirdiğini, bu arzın toptan alış satış kapsamında kalması istendiğinden 1.800.000,00 TL nominal değerli paylarının …’e ve 2.300.000,00 TL nominal değerli payların ise …’ne satıldığını, bu kapsamda tüm payların 02.03.2019 tarihinde satıldığını ve bu satış neticesinde rehin verenin … A.Ş.’de herhangi bir hissesi kalmadığını, bu nedenle rehin sözleşmesine konu edimin ifasının önlendiğini, ancak davalı … ile sattığı hisseleri satın alan alıcılar arasındaki satış sözleşmesinin davacıdan mal kaçırmaya yönelik olarak muvazaalı satış sözleşmeleri olarak akdedildiğini, davalı rehin veren ile alıcılar arasındaki ilişki incelendiğinde, davalılardan …’in indeks grup şirketlerinin kurucusu ve CEO’su olduğunu ve … A.Ş.’nin ise indeks grup şirketler arasında yer aldığını, … A.Ş.’nin diğer davalı …’nin %41,23 oranında hissedarı ve kurucusu olduğunu ve halen bu şirketin münferiden temsil ve ilzama yetkili kişisi olduğunu, keza … A.Ş. ile …’nin yönetim kurullarının aynı olduğunu, dolayısıyla satıcı ve alıcı firmaların grup şirketi olduğunu, bu nedenle davalı alıcıların rehin sözleşmesinden habersiz olmalarının mümkün olmadığını, bu satış işlemlerinin rehin sözleşmesi ile davalı …’nun rehin sözleşmesinden kaynaklanan edim borcunu ifayı bertaraf etmeye yönelik muvazaalı bir işlem olduğunu belirterek, satış işlemlerinin muvazaalı olduğunun tespiti ile muvazaalı satış işleminin iptaline ve devir işlemine konu hisseler üzerine sözleşmeden kaynaklanan rehin hakkının tesisine karar verilmesini talep ve dava ettmiştir. Davacı vekili, 19.06.2020 tarihli dilekçesiyle davayı miktar itibariyle ıslah etmek suretiyle 60.000,00 TL olan dava değerini 18.669.738,00 TL’ye arttırdıkları ve ıslah dilekçesiyle birlikte de rehin sözleşmesine konu ve davalılara satılan hisse senetlerini üçüncü kişilere devrinin engellenmesi yönünde ihtiyati tedbir talep etmiştir. Davalılardan … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı ile davalı … arasında akdedilmiş olan rehin sözleşmesinin … tarafından bilindiğini iddia etmekte ise de bunun kendileri tarafından bilinmesinin mümkün olmadığını, bu ilişkiden İstanbul 14. ATM’nin 2019/733 D. İş sayılı dosyası üzerinden verilen ihtiyati tedbir talebinin reddine yönelik karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmaya yönelik dilekçenin 20.06.2019 tahinde kendilerine tebliği üzerine haberdar olduklarını, akdedildiği iddia olunan rehin sözleşmesinin Merkezi Kayıt Kuruluşuna bildirilmediğini bu nedenle üçüncü kişiler bakımından etki yaratacak nitelikte olmadığını, huzurdaki davanın satış işlemlerinin gerçekleştirilmesinden sonra açıldığını, davacının kötüniyet iddiasını kabul etmediklerini belirterek, kendileri bakımından haksız ve mesnetsiz olan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılardan … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı ile davalı … arasında akdedilmiş olan rehin sözleşmesinin davalı müvekkili tarafından bilinmediğini, ilişkiden İstanbul 14. ATM’nin 2019/733 D. İş sayılı dosyası üzerinden verilen istinaf dilekçesinin kendilerine tebliği ile haberdar olduklarını, iptali istenen satış işlemlerinin iş bu davadan önce yapıldığını, müvekkilinin kötü niyetli olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi, ihtiyati tedbir talebini değerlendirdiği 17.07.2020 tarihli kararında; ” ..Davacı tarafından daha önce İstanbul 13. ATM’nin 2019/98 D. İş sayılı dosyası ve İstanbul 14. ATM’nin 2019/733 D. İş sayılı dosyaları üzerinden talep edilen tedbir reddedilmiş olmakla birlikte red kararlarındaki gerekçeler, dosya kapsamı, taraflar arasında yapılan rehin sözleşmesi ile rehin hakkının tesisi konusunda anlaşmaya varılmış olması ve alıcı davalılar … ve …’nin cevap dilekçeleriyle rehin sözleşmesine konu hisseleri iyiniyetli olarak satın aldıklarını kabul etmiş olmaları, rehin veren davalı ile alıcı davalılar arasındaki hisse satış sözleşmesinin muvazaalı olduğunun iddia edilmiş olması ve muvazaa iddiasının 3. kişiler arasındaki muvazaa niteliğinde olması nedeniyle her türlü delille ispat edilebilecek nitelikte olması ve ispatının yargılamayı gerektirmesi ve de davacının iş bu dosya üzerinden sözleşmeye konu rehin hakkının tesisi yönünde talepte bulunmuş olması karşısında rehin konusu hisselerin iyiniyetli 3. kişilere devri halinde rehin tesisine yönelik talep sonucu kurulacak hükmün ifasının imkansız hale geleceğinden talebinin kabulü ile rehin borçlusu-satıcı davalı … ile alıcı davalılar …, … arasında yapılan satış sözleşmesi nedeniyle davalılara satılmış olan dava dışı … A.Ş’nin Merkezi Kayıt Kuruluşu kayıtlarına göre satışı neticesinde davalı alıcı … adına kayıt gören 2.300.000,00 TL nominal değerli hisseler ile davalı alıcı … adına kayıt gören 1.800.000,00 TL nominal değerli hisselerin hala bu kişiler adına kayıtlı olmaları halinde 3. kişilere devir ve temlikinin önlenmesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerektiği, …” gerekçesiyle, davacı tarafın ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile … A.Ş.’nin Merkezi Kayıt Kuruluşu kayıtları itibariyle davalılardan … adına kayıtlı 2.300.000,00 TL nominal değerli hisseler ile davalı … adına kayıtlı 1.800.000,00 TL nominal değerli hisselerin üçüncü kişilere devir ve temlikinin önlenmesine, tedbir konulan hisse senetlerinin nominal değeri olan 4.100.000,00 TL’nin %30’u oranında (1.230.000,00 TL) nakit veya kesin ve süresiz banka teminat mektubu yatırması halinde ilgili yerlere yazı yazılmasına, karar verilmiştir. Davacı vekili 22.07.2020 tarihli dilekçesi ile; Mahkemece HMK’nın 303. maddesi uyarınca,”… A.Ş’nin Merkezi Kayıt Kuruluşu kayıtları itibariyle davalılardan … adına kayıtlı 2.300.000,00 TL nominal değerli hisseler ile davalı … adına kayıtlı 1.800.000,00 TL nominal değerli hisselerin 3. kişilere devir ve temlikinin önlenmesine…” şeklinde tesis edilen 17.07.2020 tarihli ara kararın hüküm fıkrasının “… A.Ş’nin Merkezi Kayıt Kuruluşu kayıtları itibariyle davalı … A. Ş. adına kayıtlı 10.011.120 Birleşik Arap Emirlikleri Dirhemi (dava değerimiz) tutarındaki hisselerin 3. kişilere devir ve temlikinin önlenmesine…” şeklinde tashih edilmesine karar verilmesini talep etmiş, davacı tarafın ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile; … A.Ş’nin Merkezi Kayıt Kuruluşu kayıtları itibariyle davalı … A.Ş. adına kayıtlı 10.011.120 Birleşik Arap Emirlikleri Dirhemi (Türk Lirası Karşılığı 4.100.000,00 TL) nominal değerli hisselerin 3. kişilere devir ve temlikinin önlenmesine, tedbir konulan hisse senetlerinin nominal değeri olan 4.100.000,00 TL’nin %30’u oranında (1.230.000,00 TL) nakit veya kesin ve süresiz banka teminat mektubu yatırması halinde ilgili yerlere yazı yazılmasına 23.07.2020 tarihli ara kararın hüküm fıkrasının; “… A.Ş’nin Merkezi Kayıt Kuruluşu kayıtları itibariyle davalı … A.Ş. adına kayıtlı 10.011.120 Birleşik Arap Emirlikleri Dirhemi (Türk Lirası Karşılığı 18.669.738 TL) nominal değerli hisselerin 3. kişilere devir ve temlikinin önlenmesine, tedbir konulan hisse senetlerinin nominal değeri olan 18.669.738,00 TL’nin %30’u oranında (5.600.921,40 TL) nakit veya kesin ve süresiz banka teminat mektubu yatırması halinde ilgili yerlere yazı yazılmasına”, şeklinde tashihine karar vermiştir. Bu karara karşı, davalılar vekili tarafından, HMK’nın 394. maddesi uyarınca itiraz edilmiştir. Davalılar …, … vekili itiraz dilekçesinde özetle; verilen ihtiyati tedbir kararında açıkça rehin sözleşmesinin davalılardan … ve davacı banka arasında akdedildiği, davalı …’nun yüklendiği edimleri yerine getirmediği, rehnin MKK kayıtlarına işlenmediği ve bu nedenle üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilme niteliğine dönüşmediğinin tespit edildiğini, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/98 D.İş sayılı dosyasından ve huzurdaki dosyadan talep edilmesine rağmen ihtiyati tedbir talebi reddedilmiş olup, bu kez farklı bir gerekçe olmamasına rağmen tedbir kararı verilmiş olmasının taraflarınca anlaşılamadığını, rehin sözleşmesinin yalnızca tarafları bağladığını ve üçüncü kişilerin rehin sözleşmesinden sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, davacı tarafın sürekli olarak müvekkillerin rehin sözleşmesinden haberdar olduğu varsayımını ileri sürdüğünü, ancak hem davacı hem de diğer davalı … tarafından müvekkillerden saklanan bu rehin sözleşmesinden haberdar olduğuna ilişkin bir delil sunamadığını, söz konusu paylara ilişkin mevzuatta yer alan bildirimler sözleşme taraflarınca yapılmadığını ve dolayısıyla rehin hakkı üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir hale gelmediğini, huzurdaki dava payların satışından yaklaşık 4 ay sonra ikame edildiğini, …, … A.Ş’deki 500.000 adet hissesini 28.09.2018 tarihinde, kalan 4.000.000 adet hisselerini de 05.02.2019 tarihinde borsada satılabilir duruma getirdiğini, bu hususlar herkes tarafından KAP’ta görülebilir olduğunu ve KAP duyurularının dosyada mübrez olduğunu, davacı taraf ne 28.09.2018 tarihinde ne de 05.02.2019 tarihinde söz konusu hisselerin borsada satılabilir duruma getirilmesinin ardından dahi gerekli bildirim ve işlemleri yapmadığını, yasal otoritelerce incelenerek duyurusu yapılan ve usule ve yasaya uygun hisse devir işlemlerine ilişkin davacının hiçbir iddiasının kabulü mümkün olmadığını, aksi durumda, halka açık kaydileştirilmiş hisselerin satışında MKK, SPK gibi kurumların bir işlevinin olmadığını, bu kamu otoritelerine hiçbir güvenin sağlanamayacağını, her hisse devir işleminin, aylar sonra muvazaa iddiasına konu olabileceğini gösterdiğini, bunun ne hukukun ne de ticari hayatın kabul edebileceği bir iddia olduğunu, davacının varsayıma dayanan afaki iddialarının yaklaşık bir kanaat oluşturmasının mümkün olmadığını, davacı, rehin sözleşmesi imzaladığını belirttiği … şirketinden her zaman tazmin yolu ile varsa bir zararını isteyebileceğini, davacı banka açısından telafisi güç bir durumun ortaya çıkması ihtimalinin de söz konusu olmadığını, davacı bankanın yapması gereken MKK bildirimi, ihtarname ile bildirim başta olmak üzere, zararını engelleyebilmek için onca yol varken, ihmal ettiği/kaçındığı işlemler dolayısı ile zarara uğrama ihtimalini ileri sürerek tedbir talep etmesinin mümkün olmadığını, hisseler üzerinde tedbir uygulanması müvekkili açısından telafisi mümkün olmayan maddi zararlara ve hatta ticari itibar kaybına yol açacağını, davacının istinaf başvurusu yerine tekrar tedbir talep etmesi açısından usulen ve ihtiyati tedbir şartları da oluşmadığından esasen ihtiyati tedbir kararının kaldırılması gerektiğini, bu nedenlerle ihtiyati tedbir kararının öncelikle teminatsız olarak, aksi halde Mahkemece uygun görülecek teminat karşılığında, ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi, itirazı değerlendirdiği ve istinaf başvurusuna konu edilen 15.10.2020 tarihli ara kararıyla; ”… Davacı tarafından rehin tesisine konu edilecek hisselerin muvazaalı olarak devredildiği, rehin sözleşmesi gereği hisseler üzerine rehin hakkı tesisine karar verilmesi ve tedbiren hisse devrinin önlenmesine karar verilmesi talep edilmiştir. … ve …’nin cevap dilekçeleriyle rehin sözleşmesine konu hisseleri iyiniyetli olarak satın aldıklarını kabul etmiş olmaları, rehin veren davalı ile alıcı davalılar arasındaki hisse satış sözleşmesinin muvazaalı olduğunun iddia edilmiş olması ve de davacının iş bu dosya üzerinden sözleşmeye konu rehin hakkının tesisi yönünde talepte bulunmuş olması karşısında rehin konusu hisselerin iyiniyetli 3. kişilere devri halinde telafisi imkansız zararlara yol açabileceği anlaşılmakla mahkememizce HMK 389. Maddesi gereği verilen tedbir kararının kaldırılmasını gerektiren yeni bir durum oluşmadığından tedbire itirazın reddi gerektiği…” gerekçesiyle, davalılar …, … vekilinin ihtiyati tedbir kararına itirazının reddine, karar verilmiştir. Bu ara karara karşı, davalılar vekili ve davacı vekili katılma yoluyla istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde ; önceki beyanlarını tekrarla; Yasal otoritelerce incelenerek duyurusu yapılan, usule ve yasaya uygun hisse devir işlemlerine ilişkin davacının hiçbir iddiasının kabulünün mümkün olmadığını, aksi durumun kabulünde, halka açık kaydileştirilmiş hisselerin satışında MKK, SPK gibi kurumların bir işlevinin olmadığını, bu kamu otoritelerine hiçbir güvenin sağlanamayacağını, her hisse devir işleminin, aylar sonra muvazaa iddiasına konu olabileceğini göstereceğini,Kaydileştirilmiş hisse rehninin tesisi ve üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir hale getirilmesi usulünün de davacı tarafından bilinmiyor olmasının imkansız olduğunu, davacının somut olayda, MKK nezdinde rehnin nasıl tesis edileceği hususunu da detaylı olarak açıklayarak şekli olarak rehnin tesis edilmemiş olduğunu da açıkça ikrar ettiğini, Davacının varsayıma dayanan afaki iddialarda bulunduğunu, davacının rehin sözleşmesi imzaladığını belirttiği … şirketinden her zaman tazmin yolu ile varsa zararını isteyebileceğini, o halde davacı banka açısından telafisi güç bir durumun ortaya çıkması ihtimalinden de söz edilemeyeceğini. Davacı bankanın ihmal ettiği işlemler dolayısı ile zarara uğrama ihtimalini ileri sürerek tedbir talep etmesinin mümkün olmadığını, hisseler üzerinde tedbir uygulanmasının müvekkili açısından telafisi mümkün olmayan maddi zararlara ve hatta ticari itibar kaybına yol açacağını, İlk derece mahkemesinin 15.10.2020 tarihli usule ve hukuka aykırı ihtiyati tedbir talebine itirazın reddine ilişkin kararının kaldırılmasını ve yeniden yargılama yapılarak talebi doğrultusunda itirazın kabulü ile ihtiyati tedbirin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili katılma yoluyla yaptığı istinaf başvuru dilekçesinde; önceki beyanlarını tekrarla; olaydaki teminata esas değer gözetilmeksizin ilk derece mahkemesi tarafından davalıların zararlarını karşılamanın çok ötesinde onların sebepsiz zenginleşmesine neden olabilecek şekilde yüzde otuz üzerinden teminata hükmedilmesinin hukuka aykırı olup hakkaniyete uygun bir şekilde daha düşük bir miktarda teminata hükmedilmesi gerektiğini, davanın tarafı olmayan kişilerce istinaf kanun yoluna başvurulamayacağını belirterek, karşı tarafın istinaf başvurusunun reddine, katılma yoluyla istinaf başvurularının kabulü ile teminatın azaltılmasına karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, muvazaalı olduğu öne sürülen hisse satış işlemlerinin iptali ve devre konu hisseler üzerine sözleşmeden kaynaklanan rehin hakkının tesisi taleplerine ilişkin olup, dava içerisinde, rehin işlemine konu şirket hisselerinin üçüncü kişileri devir ve temlikinin önlenmesi yönünden ihtiyati tedbir talep edilmiştir. Mahkemece ihtiyati tedbir talebinin teminat karşılığında kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalılar vekili itiraz etmiştir. İlk derece mahkemesince, ihtiyati tedbir talebine itirazın reddine dair verilen ara karara karşı, davalı vekili tarafından, davacı vekili ise katılma yoluyla yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönleriyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalının istinaf başvurusu yönünden; Davacı vekili davasında hisse devirlerinin muvazaalı olduğunu iddia etmiştir. Davacı taraf …’nun rehin sözleşmesinin usulüne uygun şekilde hükümle sonuçlarını doğurması için üzerine düşen edimsel yükümlülüğü yerine getirmediği ve diğer davalıların …’nın grup şirketleri olduğunu, dolayısıyla davacı asil ile … arasındaki hukuki ilişkiden haberlerinin bulunduğunu ileri sürerek davalıların bu devir işlemini yapmaktaki asıl amaçlarının rehin hakkını bertaraf etmeye yönelik olduğu konusunda iddialar ileri sürmüştür. HMK’nın 389. maddesi uyarınca, “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir. ” Aynı Kanun’un 390/3. Maddesi, “Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” düzenlemesini içermektedir. Somut uyuşmazlıkta; üzerine tedbir konulması talep edilen hisse senetleri doğrudan davanın konusunu oluşturmakla yargılama neticesi bahsi geçen hisse senetlerinin aynına ilişkin olarak bir karar verileceği; bu hisselerin rehin sözleşmesine konu edildiği ve hisselerin daha sonra davalılara temlik edildiği ihtilafsız olmakla, geçici hukuki koruma için yaklaşık ispat koşulunun bu aşamada mevcut olduğunun kabulü gerekir. Davalıların iyiniyet savunmaları yargılama içerisinde değerlendirebilecek niteliktedir. Bu aşamada teminat karşılığında tedbir niteliğinde önlem alınmasının hak ve sorumluluk dengesine uygun olduğu kanaatine varılmıştır. Bahsi geçen sebeplerle, HMK’nın 389. maddesi kapsamında ilk derece mahkemesinin hisse senetleri üzerine devir ve temliki önleyici mahiyette tedbir kararı koymasında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığından, davalının istinaf başvurusunun esastan reddi gerekmiştir. Davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusu yönünden; Alacaklı vekili teminat miktarını fazla bulduğundan ilk derece mahkemesince hükmedilen teminatın sebepsiz zenginleşmeye neden olacak derecede fahiş miktarda olduğunu öne sürerek teminat miktarının makul düzeye indirilmesi gerektiğinden bahisle istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davacı vekilinin 19.06.2020 tarihli ıslah dilekçesi ile teminatsız olarak dava konusu hisseler üzerine ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiş olduğu anlaşılmaktadır. HMK’nın 341 maddesinde hangi kararların istinaf edilebileceği belirtilmiş olup buna göre, ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilecek kararlar ile karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz kararlarına karşı istinaf yoluna başvurabilir. İstinaf incelemesine konu ara karar, ihtiyati tedbire itiraz üzerine verilen karar niteliğinde olduğundan davacının da teminat yönünden istinaf kanun yoluna başvuru hakkının bulunduğu kabul edilmiştir. Dosya kapsamına ve HMK’nın 392.maddesi hükmüne göre ihtiyati tedbir karının teminat karşılığında verilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Takdir edilen teminatın dosya kapsamına ve hukuka uygun olduğu kanaatine varıldığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun da reddine karar verilmesi gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1. ve 394/5. maddeleri uyarınca davalılar vekilinin ve davacı vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan redine, 2-Davacı ve davalı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Davacı ve davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın, ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. ve 394/5. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.18.03.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.f ve 394/5. maddeleri uyarınca karar kesindir.