Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/1365 E. 2022/105 K. 03.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1365
KARAR NO: 2022/105
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/02/2021
NUMARASI: 2021/114 Esas – 2021/49 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen asıl ve karşı davaların ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dokuz müvekkili adına verdiği dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacılar … Ltd. Şti., … Ltd. Şti., … Ltd. Şti., … Ltd. Şti., …, … Ltd. Şti., …. Ltd. Şti., … Ltd. Şti., … Ltd. Şti.’nin süt üretip sattıklarını, her bir davacının davalıyla ayrı ayrı “Çiftlik Süt Alış Sözleşmesi” başlıklı, sekiz ve iki sahidene ibaret birer yazılı sözleşme imzaladıklarını, bu sözleşmelerin 01/06/2013- 31/05/2014 tarihleri arasında geçerli olduğunu, sözleşmelerin “ödeme” başlıklı maddesine göre, her ayın 1’i ile 30’u arasında süt teslim edildiğini, fatura tebliğ edildiğini, tebliğden sonra süt bedelinin “nakit” olarak ödeneceğinin açıkça belirtildiğini, eğer sütü alan davalı parayı bulmak için finans kurumları ile herhangi bir çalışmayı kendisi yapamazsa ve bu görevi davacı müvekkillerine bırakıp ileri tarihli çekleri verirse bu takdirde ödemenin, teslim tarihini takip eden ayın 25. günü olacağını, nitekim alıcı davalının finans kurumlarından kredi temin edemediğini ve bu nedenle faturanın tebliğ tarihinde sütün bedelini nakden ödeyemediğini, bu görevi davacı müvekkillerine devrettiğini ve ileri tarihli çekler verdiğini, sütlerin teslim tarihini takip eden ayın 25. günü ile paranın finans kurumlarından tahsil edildiği tarih arasında gerçekleşen zararlarını davalı ödemediği için işbu davayı açtıklarını, faturalarının elden davalı firmanın yetkili kişilerine tebliğ edildiğini, g-maillerde da davalı firmanın genel müdür yardımcısı …’ın vade farkının tespiti için toplantı yaptığının görüldüğünü, davalı firmaya bu kez vade farklarına dair faturaların davacılar tarafından düzenlenerek noter marifetiyle davalıya tebliğ edildiğini, davalı firmanın “sütün kalitesinde meydana gelen değişiklikler göz önünde bulundurularak” demek suretiyle sözleşme aykırı davrandığını, faturalarını iade ettiğini, halbuki faktoring vade farkının ödenmesinin sütün kalitesiyle hiçbir ilgisinin olmadığını, bir tam yıl içinde sütün kalitesiyle ilgili davalı firmadan bir tek e-mail geldiğini, bu bir tek e-mail üzerine sözleşmedeki %24 primin %22’ye indirildiğini, davalı firmanın %20 prim üzerinden ileri tarihli çeklerle ödeme yaptığını, ödenmeyen %2 bakiye prim alacaklarının da bilirkişi marifetiyle hesap ve tespitini talep ettiklerini, HMK’nın 109. maddesine istinaden davacı müvekkillerinin her bir için şimdilik 1.000,00 TL taleplerinin olduğunu, tüm davacılarla yapılan sözleşmelerin tip sözleşmeler olması nedeniyle tüm davacılar için tek bir davanın açıldığını belirterek; davalının süt bedelini nakit olarak ödemek yerine verdiği ileri tarihli çeklerle ödemesi sonucu, çeklerin finans kurumu vasıtasıyla nakit paraya çevirmesi nedeniyle oluşan zararlarının ve ödenmeyen bakiye %2 prim alacağı nedeniyle şimdilik her davacı müvekkili için 1.000,00 TL olmak üzere toplam 9.000,00 TL’nin, ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, yargılama giderlerinin davalıya tahmiline karar verilmesini istemiştir. Davalı- karşı davacı vekili, savunmasında ve karşı davasında özetle; Dava dilekçesinin HMK hükümlerine uygun düzenlenmediğini, davacıların iddialarının ve talep sonuçlarının yeterince açık olmadığını, davacıların iddia ettikleri alacak miktarlarını biliyor olmaları nedeniyle kısmi dava açılmasının usule aykırı olduğunu, mahkemece verilecek süre içinde tüm talebin belirlenerek harcın ikmal edilmesi gerektiğini, ayrıca kısmi taleplerine konu 1000’er TL’lik alacağın ne kadarının hangi kaleme ilişkin olduğunun anlaşılamadığını, bu nedenle HMK’nın 119/2.maddesi uyarınca, taleplerini açıklaması için davacılar vekiline süre verilmesini talep ettiklerini, dilekçeye ekli olduğu belirtilen delillerin müvekkiline tebliğ edilmediğini; esas yönünden ise davacıların süt bedellerinin ileri tarihli çeklerle ödenmesi nedeniyle finans kurumlarına bu çekleri verirken uğradıkları zararların ödenmesine ilişkin taleplerinin mahiyeti itibariyle vade farkı alacağı niteliğinde olduğunu, oysa taraflar arasında imzalanan sözleşmelerde davacıların vade farkı talep edebileceklerine dair bir hüküm bulunmadığı gibi bu konuda taraflar arasında teamül oluşturan fiili bir uygulama da bulunmadığını, davacılar vekilinin dilekçesine ek-2 olarak sunduğu e-postayı yazdığı belirtilen genel müdür yardımcısı …’ın e-maildeki beyanlarının vade farkı ödeneceğine dair bir kabul veya anlaşma beyanı içermediğini, kaldı ki böyle bir e-mailin tek başına vade farkı ödeneceğine dair anlaşma olduğunun kabulününü mümkün olmadığını, davacıların ödeme talebine konu faturaların davalıya usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediğini, çünkü sözleşmenin 6.maddesi uyarınca her ayın 1’i ila 30’u arasında süt alınacağı ve faturaların usulüne uygun olarak düzenlenip tebliğ edileceği, fatura tebliğinden sonra ödemelerin nakit olarak yapılacağının ve bu ödeme şeklinin alıcı davalının Finans Kurumları ile yapacağı anlaşmalara bağlı olduğunun, satıcının alıcıdan direkt ödeme alacak olursa ödeme vadesinin sütlerin teslim tarihini takip eden ayın 25.günü olacağının kararlaştırıldığını, buna göre ödemelerin yapılmasının sütlerin tesliminden sonra bunlarla ilgili faturaların usulüne uygun şekilde davalıya tebliğ koşuluna bağlandığını, bu doğrultuda davacıların her biri tarafından düzenlenen satış faturalarının davalıya tebliğine müteakip çekle ödemelerin gerçekleştirildiğini, bundan sonra yeniden fatura kesilmesinin usule aykırı olduğunu, sözleşmede ödemelerin çekle yapılmasını engelleyen bir hüküm bulunmadığı gibi taraflar arasında süregelen uygulamada ödemelerin çek verilmesi suretiyle yapıldığının açık olduğunu, dava dilekçesinde davacılar vekilinin de bu hususu ikrar ettiğini; davacıların, davalıdan aldıkları çekleri faktoring firmaları aracılığıyla nakte çevirmeleri sebebiyle faktoring firmalarına yaptıkları ödeme ve iskontoları davalıdan talep haklarının bulunmadığını, bu talebin sözleşmesel bir dayanağının bulunmadığını; davacıların birim farkı olarak ifade ettikleri talebin hangi aylara ilişkin olduğunun anlaşılamadığını, bu hususun bilirkişi incelemesi ile aydınlanacak bir hususu olmadığını, sözleşme ilişkisinin devamı boyunca taraflar arasında mutabık kalınan tüm birim bedellerinin ödenmiş olduğunu, bu aşamadan sonra eksik prim ödendiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, davacının dosyaya sunduğu deliller arasında bulunan “Kalite değerleri başlıklı” e-mailde prim farkı konusunda taraflar arasında sözlü görüşmeler yapıldığının ve sözleşmede belirlenen prim farkının dönemsel olarak karşılıklı değiştirildiği bilgisinin yer aldığını, yine bilgilendirme başlıklı 18.02.2014 tarihli e-mailde süt kalitesi ile ilgili değerlendirme yapıldığı ve gerekli önlemlerin alınmasının talep edildiğinin görüldüğünü, tüm dosya kapsamına göre ve davacının sunduğu delillerin içeriğinden anlaşılacağı üzere prim bedellerinin, taraflar arasında yapılan görüşmelerle belirlendiğini ve buna göre aylara göre prim oranlarının belirlenerek ödendiğini, ekli tablodan bu durumun anlaşılacağını, bu nedenle prim farkı talebinin dayanağının bulunmadığını, mutabık kalınan prim tutarlarının davacılara ödendiğini, bu hususun ticari defterler ve cari hesap kayıtlarından anlaşılacağını, ancak öncelikle davacıların taleplerini netleştirmeleri gerektiğini; taraflar arasında karşılıklı tebliğ edilen ihtarnamelerin uyuşmazlık noktalarını özetlemekte olup davacıların sözleşmeyi ihlal ettiklerinin ve esasen alacaklı değil borçlu olduklarını göz önüne serdiğini; müvekkili şirketin davacıların sözleşmeye aykırı olarak başka firmalara süt sattıklarını öğrenmesi üzerine kendilerin gönderdiği ihtarnamelere rağmen buna herhangi bir itirazda bulunmadıklarını, bunun yerine bu durumun sebebi olarak anlaşılmaya müsait şekilde alacak talep ettiklerini ve davacıların fatura koçanlarının sıralı olmamasının başka firmalara satış yapıldığını gösterdiğini, bunun tespitinin davacıların defterlerinden yapılması gerektiğini; ihtarname süreçleri ve diğer açıklamalar doğrultusunda davacıların sözleşmeleri ihlal etmiş olmaları nedeniyle müvekkilinin sözleşmeleri haklı sebeplerle feshettiğini, bu nedenle cezai şart talep hakkının doğduğunu, sözleşmelerin 2.1 ve 3.1 maddelerinin davacılar tarafından ihlal edilmiş olması nedeniyle her bir davacının davalıya iki aylık süt bedeli kadar cezai şart ödemesi gerektiğini, taraflar arasındaki alacak- verecek hesabında bu alacağın da göz önünde tutulmasını talep ettiklerini, müvekkilinin borçlu değil alacaklı konumunda olduğunu, bir an için aksi düşünülse bile müvekkilinin davacılardan olan alacaklarının borçlarından mahsup edilmesi gerektiğini belirterek, tüm davacıların davalarının reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı karşı davacı vekili karşı davasında özetle; karşı davalıların sözleşmenin 2 ve 3. maddelerini ihlal etmeleri nedeniyle iki aylık süt bedeli kadar cezai şart ödemeleri gerektiğini, ayrıca tarafların cari hesapları incelendiğinde, karşı davalıların karşı davacıya toplam 647.647,88 TL borcunun olduğunu (her bir karşı davalının cari hesaptaki borç miktarları ayrı ayrı gösteriliştir), cari hesaptaki bu alacakların tahsilini talep ettiklerini; bunun dışında müvekkili şirketin karşı davalılardan dört tanesine birer adet süt tankı tahsis ve teslim ettiğini, sözleşme ilişkisi sona erdiğinde bu tankların iadesi gerekirken iade edilmediğini, buna ilişkin demirbaş teslim tutanakları bulunduğunu, ihtarnamelerle bu konuda sonuç alınamadığını, her bir tank için 8.000,00 TL olmak üzere toplam 32.000,00 TL + KDV bu kalemden alacaklı olduklarını; dosya kapsamı ve taraflar arasında teati edilen ihtarnamelerin içerikleri dikkate alındığında, müvekkilinin 07.08.2014 tarihli ihtarname ile haklı sebeplerle sözleşmeyi feshettiğini bildirdiğini, davacıların 13.08.2014 tarihli cevabi ihtarnamelerinde, tahsil edemedikleri bakiye prim alacağından söz ederek ve ayrıca faktoring firmalarına çeklerin kırdırılması nedeniyle ödenen faizler nedeniyle alacaklı olduklarından söz ederek 15 günlük mehille ödeme ihtarında bulunduğunu, müvekkilinin karşı ihtarname ile cezai şart talebinde bulunduğunu belirterek sonuçta, taraflar arasında imzalanan sözleşmeler ile kurulan hukuki ilişki neticesinde oluşan cari hesaptan bakiye alacağına karşılık şimdilik her bir karşı davalı için 100,00 TL olmak üzere toplam 900,00 TL cari hesap alacağının ihtar tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte karşı davalılardan tahsiline, yine isimleri bildirilen dört karşı davalıya teslim edilmiş olup iade edilmeyen süt tankları için her bir davalı yönünden 100,00 TL olmak üzere toplam 400,00 TL alacağın ihtar tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte karşı davalılardan tahsiline ve son olarak karşı davalıların sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle her bir karşı davalı için 100,00 TL olmak üzere toplam 900,00 TL tazminatın ve her bir karşı davalı için 100,00 er TL olmak üzere 900,00 TL ceza koşulu alacağının ihtar tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte karşı davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; 12.02.2021 tarihli ara kararıyla, sekiz davacı – karşı davalı hakkındaki davanın bu davadan terfiki ile ayrı esasa alınmasına, davalı – karşı davacı … Şirketi ile davalı -karşı davacı …Şirketi yönünden yargılamanın tefrik sonucu oluşturulan iş bu dosya üzerinden yürütülmesine karar verildikten sonra; “…1-Davanın KISMEN KABULÜ ile (finansman giderleri + prim alacağı %22 olmak üzere) 206.769,90 TL nin 1.000 TL sine dava tarihinden bakiyesine 15/01/2021 ıslah tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile davalı karşı davacıdan tahsili ile davacı karşı davalıya verilmesine, 2-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereği alınması gereken 14.124,45-TL harçtan peşin alınan 4.687,82-TL harcın mahsubu ile bakiye 9.436,63-TL karar ve ilam harcının davalıdan alınıp hazineye gelir kaydına, 3-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği takdir ve tayin olunan 22.923,89-TL nisbi vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği takdir ve tayin olunan 9.605,30-TL nisbi vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 5-Davacı tarafça yapılan yargılama masraflarının tefrik olan dosya üzerinden hesaplandığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 6-Davalı tarafça yapılan yargılama masraflarının tefrik olan dosya üzerinden hesaplandığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,,…” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı- karşı davacı … A.Ş. vekili ile davacı – karşı davalı … A.Ş. vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı – karşı davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Sözleşme uyarınca müvekkiline ödenmesi gereken süt kalite priminin %24 oranında olması gerektiğini, bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere prim oranının %24 olarak kabulü ile buna göre hesaplanacak alacak miktarının 862.754,76 TL olduğunu, kök rapordaki hesaplamanın bu yönde olduğunu, ek raporla uyumlu olduğunu, sözleşmedeki %24 oranının esasa alınarak hüküm verilmesi gerektiğini, buna rağmen ilk derece mahkemesinin %22 oranı üzerinden hesaplama yapmasının yanlış olduğunu, kararın bu yönden usul ve yasaya aykırı olduğunu; ilk derece mahkemesinin davalı – karşı davacı şirketin cari hesap alacağı olduğunu kabul ederek mahsup yaptığını, bunun usule aykırı olduğunu, 28.12.2016 tarihli bilirkişi raporunda, bilirkişiler tarafından ticari defterlerin incelendiğini ve müvekkillerinin toplam alacağının 2.609.997,32 TL olarak hesaplandığını, bu alacağın da 1.758.937,42 TL’lik kısmının finansman gideri, 862.754,76 TL’lik kısmının ise %24 üzerinden prim alacağı farkı olduğunun hesaplandığını ve davalı karşı davacının herhangi bir cari hesap alacağının bulunmadığı kabul edilmesine rağmen mahsup yapılmasının hukuka aykırı olduğunu; ilk derece mahkemesinin tefrik kararı vererek ayrı esaslara kaydettiği her bir dosya için ayrı ayrı hüküm vermesine rağmen, tefrik edilen dosyalarda yargılama giderleri ve harçlar konusunda karar verilmediğini, oysa tefrik edilen dosyalarda lehe hüküm verildiğine göre harç iadesine karar verilmesi gerektiğini, asıl dosya olan ilk derece mahkemesinin 2015/199 Esas sayılı dosyasında ise sadece … yönünden harç iadesi kararı verildiğini, tefrik kararı verilmeden önce asıl dosyaya ödenmiş olan 44.618,00 TL ıslah harcının sadece 3.285,52 TL’lik bölümünün iadesine karar verildiğini, yargılama giderlerine ilişkin olarak da … yönünden karar verildiği halde tefrik edilen bu dosyalarda yargılama giderlerine hükmedilmediğini, yine süt tanklarına ilişkin avukatlık ücretine hükmedilmesinin ve ayrıca davalı- karşı davacının tazminat ve cezai şart taleplerinin reddine karar verilmesine rağmen, müvekkili lehine avukatlık ücretine hükmedilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararın kaldırılmasına, asıl davanın tümüyle kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı- karşı davacı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı- karşı davalı vekilinin 15.01.2021 tarihli ıslah dilekçesinin hükme esas alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, çünkü HMK’nın 176.maddesi uyarınca davada her bir tarafın ancak bir kez ıslah yoluna başvurabileceğini, ilk derece mahkemesinin 13.11.2018 tarihli duruşma ara kararının 1 numaralı bendi uyarınca davacılar vekiline her bir davacı yönünden dava dilekçesindeki toplam miktarı geçmemek kaydıyla her bir kalem için ne kadar talep ettiğini açıklaması için süre verildiğini, bu ara kararı üzerine davacılar vekilinin verdiği 19.11.2018 tarihli dilekçe ile açıklama yapıldığını, bunun ıslah niteliğinde olduğunu, ıslah hakkının bu şekilde kullanılmasından sonra 15.01.2021 tarihli ıslah dilekçesinin artık dikkate alınamayacağını, davacı – karşı davalıların dava dilekçesinde %22 üzerinden prim farkı talep ettiğini açıkça belirttiğini, davacının daha sonra verdiği 19.11.2018 tarihli dilekçede bu oranı %24’e çıkartarak talepte bulunduğunu, bu dilekçenin ıslah niteliğinde olduğunun açık olduğunu, ilk dilekçe için harç yatırılmamış olmasının, o dilekçenin ıslah dilekçesi olarak kabulünü engellemeyeceğini, İkinci kez ıslah yapılamayacağına dair usuli istinaf sebebi saklı kalmak kaydıyla, davacı- karşı davalıların farktoring şirketlerine çekleri kırdırması nedeniyle oluşan finansman giderlerini davalı- karşı davacıdan talep edemeyeceği bilirkişi raporlarıyla tespit edildiği halde, bu kaleme ilişkin alacak talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verildiğini, savunmalarında belirtildiği üzere müvekkilinin vade farkı ödeme yükümlülüğü bulunmadığını, çünkü bu konuda bir sözleşme hükmü bulunmadığı gibi teamül ya da fiili uygulama bulunmadığını, ilk derece mahkemesinin bu konudaki kararına dayanak yaptığı müvekkili şirket çalışanı …’ın 20.03.2014 tarihli e-mailinin içerik olarak vade farkı ödenmesini kabul anlamına gelmediği gibi …’ın şirket tüzel kişiliğini temsil ve ilzam yetkisinin de bulunmadığını, davacı şirketlerin süt kalitelerini azaltmalarının ve müvekkili şirkete süt teslimini bırakmaları nedeniyle hiç bir şekilde sözleşmesel taahhüdü bulunmayan vade farkı ve faktoring giderlerini ödememeye karar verdiklerini, bu nedenle davacı karşı davalıların buna ilişkin faturalarını iade ettiklerini, Davacı- karşı davalıların, müvekkili şirketten bakiye prim alacaklarının da bulunmadığını, prim yüzdesinin sütün kalitesine göre belirlenmesi konusunda taraflar arasında teamül oluştuğunu, davacı – karşı davalılar tarafından düzenlenen faturalar ile bu durumun sübuta erdiğini, ayrıca çiğ süt kalitesinin düşmüş olması nedeniyle prim farkı talep etmelerinin mümkün olmadığını, bu nedenle ilk derece mahkemesinin %2 oranında ek prim farkına hükmetmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, primlerin taraflar arasındaki ticari ilişki boyunca her ay teslim edilen sütün kalitesine göre o ay için oran belirlendiğini, değişen kalite durumuna göre her ay farklı oran uygulandığını, buna rağmen buna rağmen ilave kalite pirim talebinin haksız olduğunu, davacının prim farkı alacağının var olduğu düşünülse bile %22 oranının esas alınmasının hatalı olduğunu, çünkü ticari ilişki boyunca bu oranın aylık süt kalitesine göre %17 ila %22 arasında değişkenlik gösterdiğini, kaldı ki davacı – karşı davalıların her ay ödenen ve sütün o ayki kalitesine göre belirlenen prim farkı oranlarına itiraz etmeksizin ödemeyi kabul ettikten sonra sözleşmenin feshinden sonra geriye dönük olarak kalite prim farkı talep etmelerinin TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararında müvekkili şirketin yoksun kaldığı kâr talebi bakımından ispat külfetini yerine getirmediğine ilişkin gerekçesinin ve bu kaleme ilişkin talebin reddine dair kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, çünkü sözleşmede münhasırlık düzenlemesi mevcut olup davacı karşı davalıların başka firmalara süt satmasının yasaklandığını, buna rağmen aksine davranışta bulunulduğunu, gerçek zararın tespit edilememesi halinde TBK’nın 114/2 maddesi atfıyla 50/2.maddesi uyarınca hakkaniyete uygun bir zarar hesabı yapılması gerektiğini, bu konudaki ret kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, Müvekkilinin ceza koşulu alacağı talebinin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, çünkü davacı – karşı davalıların sözleşmedeki münhasırlık hükmünü ihlal etmeleri nedeniyle ceza koşulu ödemek zorunda olduklarını, bu cezanın sözleşmenin feshinden sonra da istenebileceğini, çünkü feshin ileriye doğru etkili olacak şekilde yapıldığını, sözleşmenin uygulandığı dönemde gerçekleşen cezai şart koşulu alacaklarını talep haklarının bulunduğunu, yerleşik Yargıtay uygulamasının bu yönde olduğunu, İlk derece mahkemesi kararının gerekçesiz olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin asıl ve karşı dava yönünden verdiği hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl davada davacı vekili; taraflar arasında imzalanan Çiftlik Süt Alış Sözleşmesi uyarınca, satış bedellerinin peşin olarak ödenmesi gerektiği, buna rağmen davalının ileri tarihli çeklerle ödeme yaptığı, davacının bu çekleri faktoring şirketlerine verirken yapılan iskonto ve masraflardan dolayı zarara uğradığı iddiasıyla bu zararın tahsilini ve ayrıca sözleşme uyarınca müvekkiline ödenmesi gereken kalite primlerinin eksik ödendiği iddiasıyla kalite prim alacağının tahsili talebiyle alacak davası açmıştır. Karşı davada ise karşı davacı vekili; karşı davalıların sözleşmeye aykırı davrandıkları gerekçesiyle tazminat, ceza koşulu alacağı, cari hesap bakiye alacağı ile dört karşı davalıdan süt tanklarının bedeli ile olmak üzere toplam dört kalem alacağının tahsilini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda asıl davanın kısmen kabulüne karar verildiği halde, karşı dava yönünden herhangi bir hüküm kurulmamıştır. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreler içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İlk derece mahkemesi asıl ve karşı dava yönünden tahkikat işlemleri yapmış, bilirkişi raporları almış ve karar celsesi olan 12.02.2021 tarihinde, yani nihai hükmüyle aynı tarihte verdiği ara kararla, davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı, davaların daha sağlıklı görülmesi için tefrik kararı verilmesinin uygun olduğu gerekçesiyle, davacıların dosyalarının tefrikine, sadece davacı- karşı davalı … Ltd. Şti. ve davalı- karşı davacı bakımından işlemlerin ana dava olan 2015/199 Esası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir. Eldeki istinafa konu karar, tefrik sonucu oluşturulan 2021/114 Esas sayılı dosya üzerinden verilen karardır. Diğer davacı – karşı davalılar aleyhindeki davalar ayrı esaslara alınıp sonuçlandırıldığı anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesi 2015/199 Esas sayılı ana davada verdiği hükümde, yukarıda sözü edilen ara kararıyla diğer davacı – karşı davalılar hakkındaki davaların tefrikine karar verilmiş olmasına, 2021/1114 esasına kaydedilerek görülen iş bu davada, sadece asıl dava hakkında hüküm kurulduğu, karşı dava hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, 2015/199 E sayılı ana davada, sanki karşı davalar tefrik edilmemiş gibi, karşı davaların o dosya üzerinden (bir kısım karşı davalılar yönünden) karara bağlandığı anlaşılmakta ise de birbirinden tefrik edilmiş dosyalar arasında böyle bir bağlantı kurulması son derece zor olduğu gibi infaz açısından da tereddüt yaratacak niteliktedir. İlk derece mahkemesi, gerekçeli kararında, bu dosyada yapılan yargılamanın davacı- karşı davalı … ile davalı- karşı davacı …Şirketi’ne ilişkin olduğu açıkça belirtildiği ve karar gerekçesinde karşı dava hakkında değerlendirme yapıldığı halde, karşı davadaki takas- mahsup defi esas alınarak asıl davada hüküm kurulduğu belirtilmiş, ancak bu davadaki karşı davalı hakkında, bu dosyada hüküm kurulmamıştır. İlk derece mahkemesince ana dava olan 2015/199 E sayılı dosyada verilen hükmün 2. maddesinde, ara kararıyla davaları tefrik edilmiş olan altı şirket hakkında da ana davada davası görülen … şirketi ile birlikte (…, …, …, …, …, …) hüküm verildiği anlaşılmaktadır. … hakkındaki karşı dava hakkında ana dava dosyası üzerinde de bir hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır. Mahkeme ara kararında taraflar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı, davanın sağlıklı yürütülmesi için tefrik kararı verildiği belirtildiği halde, karşı davaları sanki tefrik etmemiş gibi altı karşı davalı yönünden de burada hüküm kurulduğu, karşı davalılar … ve … şirketleri hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı anlaşılmaktadır. İstinaf incelemesine konu hükmün ferilerini düzenleyen maddelerde karşı davaya ilişkin bir değerlendirme bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu açıklamalara göre, haklarındaki davalar tefrik edilmiş olan davacı karşı davalıların ana davadaki hüküm başlığında sanki tefrik yokmuş gibi tekrar göstermeleri usul ve yasaya aykırı olduğu gibi, tefrik sonucu oluşturulan iş bu davada karşı dava hakkında hiç bir hüküm kurulmaması, gerekçede sadece karşı davadaki talebin mahsubu suretiyle asıl davada karar verildiğinin belirtilmesiyle yetinilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu gibi, hükmün anlaşılmasını zorlaştırmakta ve infazda tereddüt yaratmaktadır. Ayrıca hakkındaki dava tefrik edilen davacı- karşı davalılar hakkında, karşı dava yönünden ana dava üzerenden hüküm verilmesi de usule aykırı olmuştur. Oysa ilk derece mahkemesinin tefrike dair 12.02.2021 tarihli ara kararında, tüm karşı davalılar hakkındaki karşı davanın bütünüyle ana dava üzerinden yürütülmesine dair bir ara karar bulunmadığı gibi, eğer böyle olduğu düşünülse bile bu kez karşı davalı … ve hakkındaki karşı dava yönünden hiç hüküm kurulmaması da usule aykırıdır. Kaldı ki ana davalar tefrik edildiğine göre, her bir ana davadaki davacı hakkındaki karşı davanın da ana davalarıyla birlikte tefriki gerekir. Aksi takdirde, somut olayda olduğu gibi; hükmün kurulmasında, anlaşılmasında ve infazda tereddütler ortaya çıkmaktadır. Mahkemece tefrik kararı verildiğine göre, her bir davacı- karşı davalı hakkında kendi dava dosyasında karar verilmelidir. Her bir davacıya ilişkin karşı dava, ana davadan tefrik edildiğine göre, mahkemece sadece bu davada taraf olan kalan şirketler hakkında asıl dava ve aynı davacı hakkındaki karşı dava yönünden hüküm kurulmalıdır. Karar başlığı da dosyadaki gerçek taraf durumuyla uyumlu olmalı, davacı ve karşı davalı sıfatları kararda yer almalıdır. Diğer taraftan, ilk derece mahkemesince, karşı davacının tazminat talibinin karara bağlanmadığı, ana davada (2015/199) yaptığı değerlendirmenin ise yeterli gerekçe içermediği anlaşılmaktadır. Karşı davacının maddi tazminat talebi, sözleşmenin haklı nedenlerle feshi iddiasına dayalı olarak bakiye dönem için kâr kaybı iddiasına dayalıdır. Karşı davacı, sözleşmenin feshinden önceki dönemdeki akde aykırılıklar nedeniyle de iki aylık süt satış tutarı oranında ceza koşulu alacağı talibinde bulunmuştur. Bu durumda ceza koşulu alacağı, sözleşmenin feshinden önceki döneme; tazminat talibe ise fesihten sonraki bakiye sözleşme süresine ilişkindir. Mahkemenin tazminat ve ceza koşulu alacağı konusunda değerlendirme yapabilmesi için öncelikle sözleşmenin feshindeki haklılık durumunu denetlenebilir bir şekilde ortaya koyması ve bundan sonra zararın miktarı üzerinde durması gerekir. Mahkemece talimat yoluyla alınan ve davacı- karşı davalı şirketlerin defterleri incelenerek alınan bilirkişi kök ve ek raporlarında, karşı davalı şirketlerin başka şirketlere yaptığı satışlar tespit edildiğine göre, sözleşmedeki 2 ve 3. maddeleri yorumlanarak ve dosya bir bütün olarak değerlendirilerek, üçüncü şahıslara yapılan satışlar nedeniyle davacı karşı davalı şirketlerin sözleşmedeki münhasıran davacıya satış yapılacağına ve başkasına satış yapılmayacağına dair hükmün ihlali niteliğinde olup olmadığı hususu, davalı- karşı davacının da sözleşmeyi ihlal eden bir davranışı bulunup bulunmadığı konusunda yapılacak değerlendireme sonucuna göre ortaya konulmalı ve talep gerekçili olarak değerlendirilerek karara bağlanmalıdır. Mahkeme, tazminat ve ceza koşulu taleplerine ilişkin delilleri değerlendirmeden sonuca varmıştır. Bu durumda mahkemece yapılması gereken; 12.02.2021 tarihli tefrik ara kararına uygun olarak, her bir davacı- karşı davalı hakkındaki asıl ve karşı davaları, her bir davacı- karşı davalı hakkında tefrik sonucu oluşturulan dosya üzerinden değerlendirerek bir sonuca varmak, asıl ve karşı dava yönünden delilleri yukarıdaki açıklamalar ışığında değerlendirerek, gerekçeli ve infazda tereddüt yaratmayacak bir karar vermekten ibarettir. Açıklanan bu gerekçelerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararı açık ve anlaşılır olmadığını gibi hükmün infazında da tereddüt yaratacak nitelikte olduğu, karşı davaya ilişkin hüküm içermediği, bu haliyle hükmün kanun yolu incelemesine elverişli olmadığı ve deliller yeterince değerlendirilmeden karar verildiği anlaşıldığından, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca kararın kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harlarının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 03.02.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.