Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/135 E. 2022/846 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/135
KARAR NO : 2022/846
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/11/2018
NUMARASI : 2018/162 E. – 2018/1118 K.
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında düzenlenen 21.10.2010 tarihli bayilik sözleşmesinin sona erdirildiğini, bayilik sözleşmesinden kaynaklı mal alım borcu ve asgari mal alım taahüdüne aykırılık nedeniyle mevcut cezai şart borcu da dahil olmak üzere şirkete olan borçlarının ödenmesinin talep edildiğini, yapılan görüşmelere borca yönelik mutabakat sağlanmaya çalışıldığını, 2012 yılından devir eden faiz hariç olmak üzere 127.000,00 TL eksik alım nedeniyle cari hesap borcu ile taahhüde aykırılık nedeniyle 377.000,00 TL cezai şart borcu olmak üzere 504.000,00 TL borcu bulunduğunun bildirildiğini, bildirim üzerine davalı şirketçe gönderilen 31.03.2017 tarihli ihtarname ile 97.125,24 TL asıl alacak borcu bulunduğunu ve bunu ödemek istediğini bildirdiğini, diğer borçların ödenme iradesi bulunmadığından, ikrar edilen miktar ve 2012 yılından beri sözleşme ile belirlenen yıllık %135 oranındaki faiz borcu olan 410.839,77 TL toplamı 507.965,01 TL alacağın tahsili amacıyla İstanbul 26.İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan takibe yönelik itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazlarının iptali ile yapılan kısmi harici ödemenin faiz ve masraflara mahsubuna, bakiye alacak yönünden takibin devamına, %20 oranında icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, savunmasında özetle; müvekkili şirket ile davacı şirket arasında bayilik sözleşmesi bulunduğunu, bayilik sözleşmesinin devamında yarar kalmaması nedeniyle istasyonun kapatıldığını, bayilik sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir borcu varsa bildirilmesinin istediğini, davacı tarafından fazla borç bildirildiğini, bunun üzerine kendi kayıtlarında davacıya 97.125,24 TL borç göründüğünden bu miktarın ödeneceğinin ve akaryakıt istasyonu lisansının iptal edilmesi nedeniyle ariyetlerin sökülerek alınmasının ihtar edildiğini, davacının ödeme için gereken hesap bilgilerini vermeden takip başlattığını, bayilik sözleşmesinin beş yıllık sürenin bitmesi nedeniyle kendiliğinden sona erdiğini, borcun ödenmesi için hesap numarası istenildiği halde bu borç için takip yapılmasının kötü niyetli olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi bakımından bilirkişi raporu alınmıştır. Bilirkişi raporunda özetle:’ davacının kendi ticari defter kayıtlarına göre takip tarihi itibariyle 426.866,96 TL alacaklı gözüktüğünü, ancak icra takibinde 97.125,24 TL talepte bulunduğunu, davalının ticari defterlerine göre ise davalının takip tarihi itibariyle davacıya 97.125,24 TL borçlu olduğunun kayıtlı bulunduğu, davalının takip tarihinden sonra davacıya 97.125,24 TL ödeme yaptığından asıl alacağı kalmadığını, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre aylık %10 temerrüt faizi hükmüne göre davacının davalıdan 410.839,77 TL işlemiş faiz alacağı isteyebileceğini, ancak davacının talebinin 300.000,00 TL olduğu’ bildirilmiştir. Davalı vekili bilirkişi raporuna itirazda bulunmuştur.
Davacının talebi işlemiş faiz talebine ilişkin bulunduğundan öncelikle davacının işlemiş faiz talep edip edemeyeceğinin saptanması gerekir.
Davacının icra takibinden önce davalının sözleşmenin feshi nedeniyle borcu varsa ödemek istediğini bildirmesi ve hesap numarasının bildirilmesini istemesi üzerine verilen hesap numarasına kabul ettiği 97.125,24 TL borcu ödediği, davacının da takipte zaten bu miktar asıl alacak talebinde bulunduğu, davacının davalıya takipten önce temerrüde düşürmediği, bilirkişi raporunda sözü edilen sözleşmenin 13. maddesi hükmünün borçluların temerrüde düşürülmesini sağlamayacağı, davalı şirketin borcunu ödeme iradesini göstermesine rağmen davacının fazla miktar borç çıkarmak suretiyle bu iradeyi kötüye kullandığı, bilahare de asıl alacağın kat kat fazlası işlemiş faiz istemesinin hukuken kabul edilebilir bir durum olarak kabulünün mümkün bulunmadığı, davalıların ancak icra takibi ile temerrüde düşürüldüğünün kabul edilmesinin hakkaniyet gereği bulunduğu anlaşıldığından bilirkişi raporundaki işlemiş faiz hesabı ve görüşüne katılmak mümkün bulunmamıştır. Bu nedenle davalıların işlemiş faiz alacağına yönelik itirazları yerinde bulunmuştur. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle davanın reddine, karar verilmiştir.
Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle;
Usul ve yasaya aykırı dosya kapsamıyla hüküm gerekçesi uyuşmayan ilk derece mahkemesi kararının hatalı olduğunu, temerrüt şartları sözleşmede belirtilmekle birlikte faiz talebinin gerekçesinin TTK’nın 1530. maddesi olduğunu, mahkemece sözleşme maddesinin temerrüt için tek başına yeterli olamayacağından bahsedildiğini, ancak tarafların tacir olması nedeniyle TTK’nın 8.maddesine göre faizin serbestçe belirlenebileceğini, 97.125,24 TL asıl alacak miktarında borç olduğunun her iki tarafça ikrar/kabul edildiği, icra takip tarihinin de ödeme tarihinden önce olması nedeniyle icra takibindeki asıl alacağın ferileri olan avukatlık ücreti ve tahsil harçları ile masraflar dahi hüküm altına alınması gerektiğini, buna rağmen mahkemece hakkaniyet olgusundan hareketle 22.10.2013 tarihinden bu yana faiz uygulanmamasının yerinde olmadığını, takiple temerrüt oluştuğu belirtilmesine rağmen takip sonrası faiz ve ferileri için hüküm kurulmadığını, takiple temerrüdün oluştuğunun kabulü halinde takip sonrası faiz ve takip ferilerinin hüküm altına alınması gerektiğini, davalıların ikrarıyla sabit olan alacak ve faizi için takip başlatıldığını, sözleşmede faiz oranı ve temerrüt şartlarının belirlendiğini, en azından gönderilen ihtardaki tarihin esas alınarak faizin hesaplanması ve TTK’nın 1530.maddesi uyarınca mal tedarikinin sağlanmış olması ve borcun ikrarı birlikte değerlendirildiğinde davanın kabulü gerektiğini, müvekkilinin 4 yıldır alacağını alamaması nedeniyle mağdur olduğunu
Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava, bayilik sözleşmesi kapsamında eksik ürün alımından kaynaklanan tazminat ve işlemiş faiz alacağının tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Davacı ile davalı şirket arasında 21.10.2010 tarihinde düzenlenen akaryakıt satışına ilişkin bayilik sözleşmesinin feshedildiği tarafların kabulündedir. Davacı, sözleşme süresince davalının eksik emtia alması nedeniyle borçlu olduğunu, sözleşmeye aykırılık nedeniyle cezai şart borcu da bulunduğunu, eksik ürün alımı nedeniyle 127.000 TL, taahhüde aykırılık nedeniyle 377.000 TL olmak üzere davalının toplam 504.000,00 TL borcu bulunduğunu, ancak davalı tarafından 21.03.2017 tarihli ihtarla kabul edilen 97.125,24 TL borç ve bu borca sözlemenin 13. maddesi uyarınca 2012 yılından itibaren işletilen faiz dahil olmak üzere toplam 507.965,00 TL borcu bulunduğunu belirterek, alacağın tahsili amacıyla ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takibe yönelik itirazın iptalini istemiştir.Davalı ise temerrüdün oluşmadığını 97.125,24 TL borcun varlığı kabul edilerek hesap numarası istendiğini, bu sırada kabul edilerek ödenmesi teklif edilen borç ve ferisi için takip başlatılmasının kötü niyetli olduğunu, borcun ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.İstanbul 26. İcra Müdürülüğünün… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı tarafından 14.04.2017 tarihinde 97.125,24 TL asıl alacak ve 21.10.2010 tarihli bayilik sözleşmesi gereğince işlemiş 410.839,77 TL’nin tahsili ipotek limiti olan 300.000,00 TL ile sınırlı olmak üzere tahsili amacıyla ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılmıştır. Ödeme emrinin 18.04.2017 tarihinde davalıya tebliği üzerine 24.04.2017 tarihinde borç ve ferilerine itiraz edilmiştir. İtiraz dilekçesinde, ihtarla varlığı kabul edilen ve ödenmesi için hesap numarası istenilen borç için yapılan takibin yasal olmadığı belirtilmiş ve kabul edilen borcun 24.04.2017 tarihinde ödendiği anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki sözleşmenin temerrüt halini düzenleyen 13.maddesinde, ” Bayi, iş bu sözleşme ve ayrılmaz parçası olan ek sözleşmelerde yer alan herhangi bir hükmü kısmen veya tamamen ihlal ettiği, edim ve taahhütlerini yerine getirmediği takdirde, Bayinin şirket nezdinde olan vadeli vadesiz her türlü borçları herhangi bir ihbar, ihtar ve hükme gerek olmaksızın muacceliyet kesbeder. Bayi, muacceyilet tarihinden itibaren borçları için aylık %10 oranında temerrüt faizi ve yasal yollara başvurulması halinde %15 oranında avukatlık ücreti ile yargılama ve icra takibi giderlerinin tamamını ödemeye kabul ve taahhüt eder.” düzenlemesi bulunmaktadır. Sözlemede düzenlenen bu hüküm temerrüdü değil muacceliyetin şartlarını düzenlemektedir. TBK’nın 117/2.maddesine göre, borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse bu günün geçmesiyle temerrüt oluşur. Aynı maddenin birinci fıkrasında ise muaccel bir borcun borçlusunun, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşeceği belirlenmiştir. Somut olayda taraflar arasındaki sözleşmede faiz oranı belirlenmiş olup, tacir olan tarafların faiz oranlarını belirlemesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Ancak bu noktada temerrüdün oluşup oluşmadığı değerlendirilmelidir. Borcun ödeneceği kesin veya belirlenebilir bir vade sözlemede kararlaştırılmamışıdır. Takip tarihinden önce davacının borcun miktarını bildirerek davalıya temerrüde düşürdüğü de usulüne uygun delillerle kanıtlanmadığından temerrüdün takip tarihi itibariyle oluştuğu kabul edilmelidir.İstinaf başvurusunda sözü edilen TTK’nın 1530.maddesinde mal ve hizmet tedarikinde geç ödemenin sonuçları düzenlenmiş olup, belirtilen maddenin somut konusu uyuşmazlıkla bir ilgisi bulunmamaktadır. Bu nedenle temerrütün TBK’nın 117.maddesindeki genel hükme göre belirlenmesi gerektiğinden, takip öncesi oluşmuş bir temerrütten söz edilemez. Takiple birlikte temerrüt oluştuğundan, davalı tarafından borç ödeme iradesini ortaya koyan 31.03.2017 tarihli ihtarın değerlendirilmesi gerekir. Anılan ihtarda, davalı tarafın, davacıya olan borçlarını sorduğu, davacı tarafından gönderilen elektronik postada 505.766 TL alacak bulunduğunun bildirildiği, ancak davalı şirket kayıtlarında 97.125,24 TL borç bulunduğu, bu borcun bildirilen elektronik posta adresine gönderilecek hesap numarasına ödeneceği bildirilmiştir. Davacı tarafça kabul edilen borcun ödenmesi amacıyla hesap numarasının davalıya bildirildiği ileri sürülmemiştir. Davalı tarafından kabul edilen bu borç ve borç için hesaplanan faizin tahsili amacıyla davaya konu takip, davalının ihtarından sonra 14.04.2017 tarihinde başlatılmıştır. HMK’nın 329.maddesi gereğince kötü niyetli davalı veya hiçbir hakkı olmadığı halde dava açan taraf yargılama giderlerinden başka diğer tarafın vekili ile yapmış olduğu vekalet sözleşmesine göre, vekalet ücretini öder. Benzer bir düzenleme, aynı Kanun’un 312/2.maddesinde de bulunmaktadır. Buna göre, davalı, davanın açılmasına kendi hal ve davranışıyla sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise, yargılama giderlerini ödemeye mahkum edilmez. Davacı, davalının borçlu olduğunu ve ödemeyi kabul ettiği asıl alacak ve bu asıl alacağın faizi için takip başlattığından, takibin de iyi niyetli değildir. Yargılama giderlerine ilişkin bu hükümlerin takip giderleri yönünden de kıyasen uygulanması gerekir. Bu durumda, davacının işlemiş temerrüt faizi alacağı bulunmadığı, takip konusu borç aslının ve ödeme iradesinin davalı tarafından bildirilmesine rağmen, paranın ödenmesi için gerekli olan hesap bilgileri davalı ile paylaşılmadan, davalının ödeme için hazır olduğu bu borç için takip başlatılması nedeniyle, takip sonrası dönem temerrüt faizi ve takip ferileri yönünden davalının sorumlu tutulmaması hukuka ve taraflar arasındaki sözleşmeye uygun olduğundan, davacı vekilinin ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesine yönelik itirazlar yerinde görülmemiş ve reddi gerekmiştir.
Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,
2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irat kaydına, bakiye 21,40 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline,
3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;
HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 16.06.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU : HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.