Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1298
KARAR NO: 2023/1193
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/04/2021
NUMARASI: 2019/428 Esas – 2021/289 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara ve 01.06.2021 tarihli ek karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki ticari ilişkide müvekkili tarafından davalıya satım konusu ürünlerin teslim edilip karşılığında davalıya dava konusu faturaların düzenlendiğini, ancak fatura konusu bedellerin ödenmediğini, müvekkilinin davalıdan alacaklı olduğunu, davalının da borcu kabul ederek bu durumu yazılı olarak taraflarına bildirdiğini, buna rağmen borcun ödenmemesi üzerine alacağın tahsili için davalı aleyhine İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, buna rağmen davalının borca itiraz ettiğini, itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, davanın kabulü ile %20 oranından aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; taraflar arasında akdi ilişkinin bulunmadığını, faturaların dava dışı … AŞ adına düzenlendiğini, borcun muhatabının müvekkili şirket olmadığını, müvekkilinin faturadan dolayı sorumlu olmadığını, davanın reddi ile %20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ”… Dava, faturalara dayalı alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalı, dava konusu faturaların dava dışı … A.Ş. adına düzenlendiğini, taraflar arasında akdi ilişkinin bulunmadığını savunarak husumet itirazında bulunmuştur. Davacı taraf ise, davalı ile dava dışı … A.Ş.’nin aynı şahıslara ait olup, her iki şirket arasında, fiili, idari ve organik bağ bulunduğunu, davalının alacağın tahsilini engellemek amacıyla kötüniyetli olarak faturaları kapatmayı plandıkları dava dışı şirket adına kestirdiğini, bu sebeple de çok sayıda “…” ismi ile başlayan firmalar açıp kapattığını, her iki şirketin de aynı adreslerde ve aynı iştigal alanında faaliyet gösterdiğini, şirket merkezleri ve şube adresleri aynı olup, şirketlerin yetkilileri, yönetim kurulu üyeleri ve şube müdürleri dahi aynı şahıslardan oluştuğunu, kaldı ki davalı borçlu taraf yönetim kurulu üyesi ve imza yetkilisi …’ın, dava konusu borcu kabul ettiğini, müvekkili şirket ile protokol imzaladığını, davalının husumet itirazının kötü niyetli olduğunu, tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi doğrultusunda davalının borçtan sorumlu olduğunu belirtmiştir. Toplanan deliller muvacehecesinde alınan 15/02/2021 tarihli bilirkişi raporunda da detaylı olarak açıklandığı üzere; davalı … – … Anonim Şirketi ile dava dışı … A.Ş. (yeni ünvanı … A.Ş.)’nin şirket merkezlerinin aynı adres olduğu, dava dışı … A.Ş.’nin … A.Ş. ile birleşme kararında imzası bulunan Yönetim Kurulu Başkanı …, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı … ve Yönetim Kurulu Üyesi …’ın aynı zamanda davalı … – … Anonim Şirketi’nde A grubu imza yetkilileri olduğu ve …’ın aynı zamanda Yönetim Kurulu Üyesi olduğu, yine dava dışı … A.Ş. antetli evrakta problemleri anlattıktan sonra davacı tarafa son teklif diye bakiye borç olarak bildirilen miktarın 76.228,35 USD olduğu ve … imzasını taşıdığı, …’ın fatura tarihlerinde davalı … – … Anonim Şirketi’nde sigortalı çalışan olduğu, gerek … gerekse ithalat sorumlusu …’in davalı … – … Anonim Şirketi’nde sigortalı çalışmalarına rağmen dava dışı … A.Ş. hakkında dava konusu ticaretle ilgili davacı tarafa irade beyanında bulundukları, dava dışı … A.Ş.’nin … A.Ş.’ye ünvan değişikliğinde B grubu imza yetkilisi …’ın davalı … – … Anonim Şirketi’nde 2020-06 ayı itibariyle 30 gün üzerinden sigortalı olduğu ve dava dışı … A.Ş.’nin … A.Ş.’ye ünvan değişikliğinde B grubu imza yetkilisi …’ın davalı … – … Anonim Şirketi’nde 2020-06 ayı itibariyle 30 gün üzerinden sigortalı olduğunun tespit edildiği, bu suretle davalı … – … Anonim Şirketi ile dava dışı … A.Ş. arasında fiili, idari ve organik bağ bulunduğunun sabit olduğu, şirket yönetici ve çalışanlarının davranışlarından şirketlerin gelirleri ve giderleri arasında bir ayrım yapılmadığı ayrıca karar alma ve beyanda bulunma mekanizmalarında da bir ayrım gözetilmediği göz önünde bulundurulduğunda davalı şirketin tüzel kişilik perdesinin arkasına saklandığının sabit olduğu, dava dışı … A.Ş. adına o dönem davalı … – … Anonim Şirketi A grubu imza yetkilisi ve Yönetim Kurulu Üyesi olan … tarafından yazılan ve son teklif olarak nitelendirilebilecek belgede davacı tarafa bakiye borcun 76.228,35 USD olarak kabul edildiği anlaşıldığından icra takibine yapılan itirazın iptaline, davalı tarafça likit ve bilinebilir borca ödeme yapılmadığı halde haksız olarak itiraz edildiğinden icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle, davanın kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına yapılan itirazın iptali ile takibin aynen devamına, asıl alacak 203.339,12 TL’nin %20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.Davalı vekili, 20.04.2021 tarihli dilekçesi ile asıl karardaki harç ve vekalet ücretinde hesaplama hatası bulunduğunu ileri sürerek, hükmün düzeltilmesini talep etmiştir. Mahkemece duruşma açılarak yapılan inceleme sonunda verilen 01.06.2021 tarihli ek karar ile; ” Mahkememizce hükmün yabancı para alacağı üzerinden kurulduğu, bu sebeple hüküm tarihindeki gösterge niteliğindeki Merkez Bankası kurları efektif satışı kurundan yabancı para TL’ye çevrilerek bulunan dava değeri üzerinden karar ve ilam harcı ile vekalet ücreti hesaplandığından mahkememizce yapılan işlemde bir hesap hatası bulunmadığından hükmün tashihi talebinin reddine karar verilmiş ve aşağıdaki ek karar kılınmıştır.” gerekçesiyle tashih talebinin reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, asıl karara yönelik istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacının alacaklı olduğu iddiasına dayanak olarak sunduğu 2006 yılına ilişkin faturaların, dava dışı … AŞ (yeni ünvan … AŞ) adına tanzim edilmesine rağmen davacı firma, dava dışı bu firmaya karşı, iddia ettiği alacağının tahsiline yönelik hiçbir hukuki girişimde bulunmadığını, dolayısıyla yargılama sırasında, kendisine husumet yöneltilmemiş/icra takibi başlatılmamış bu firmanın, kendisini hukuki yönden savunma imkanı olamadığı gibi yazışmalarda geçen ayıplı mala dair bir yargılama da doğal olarak yapılamadığını, davacı şirketin, alacağına dayanak olarak gösterdiği fatura ve belgelerin tamamı dava dışı … AŞ adına düzenlenmiş belgeler olduğunu, müvekkil davalı … San. AŞ ile hiçbir ilgisi bulunmadığını, davacı yan alacağının varlığını dahi ispatlayamamış, ticari defter ve kayıtlarını ibrazdan kaçınmış, delil listesinde davalı/müvekkil şirkete ait ticari defter ve kayıtlara dayanmış, gerek dava dışı firma ve gerekse davalı/müvekkil şirkete ait ticari defter ve belgeler üzerinde bilirkişi marifetiyle yapılan inceleme neticesinde, ne müvekkil şirket, ne de dava dışı şirket kayıtlarında davacının iddia ettiği alacağının varlığına rastlanmadığını, malların kime, nasıl teslim edildiği hususunda iki hafta içerisinde davacı vekilince beyanda bulunması konusunda ara karar oluşturulmuş; davacı vekili dosyaya sunduğu 18.03.2020 tarihli dilekçesinde malların kime teslim edildiğini tespit edemediklerini açıkça beyan ettiğini, bu hususun Ege Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürlüğü’nden sorularak kayıtların istenmesini talep etmiş; 16.04.2020 tarihli dilekçemiz ile davacının yeni delil toplanmasına yönelik bu talebine itiraz edilerek, muvafakat etmediğimiz bildirilmesine rağmen Mahkemece Ege Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürlüğü’ne müzekkere yazılmış, ilgili kurum ise evrakların imha edildiğini bildirdiğini, bunların yanısıra davacı yanın; dava dışı … A.Ş.’nin pasif bir firma olduğu, alacağın bu firmadan tahsil kabiliyeti olmadığı, bu sebeple dava dışı … A.Ş. hakkında tahsilata yönelik bir eylemleri olmadığının belirtilmesi karşısında dava dışı firma yönünden, dava dışı … A.Ş. ile birleşme tarihi olan 2014 yılı itibariyle malvarlığının tespitine yönelik olarak kurumlarla yazışmalar yapılmış ve dava dışı firma adına kayıtlı bir takım araç ve gemilerin olduğu yani malvarlığının bulunduğu tespit edildiği gibi firmanın halen … A.Ş. adı altında “faal” olduğu, dolayısıyla davacı iddialarının mesnetsiz olduğunu, davacı taraf teklif metninde yer alan tutar üzerinden genel haciz yoluyla ilamsız icra takibi başlatmış ise de bu olgunun tek başına … tarafından gönderilen teklifin davacı tarafından kabul edildiğini göstermediğini, zira 22.07.2007 tarihli teklif metni ile 30.06.2015 tarihli takip talebi arasında yaklaşık (8) yıl bulunduğu gözönüne alındığında iddia edilen davacıya yapılan teklif için beklenebilecek zamanın her halükarda (8) yıl olamayacağı, dava dışı …’nin anılan teklifte yer alan tutarda ödeme yapma borcunun bulunduğunun davacı tarafından ispatlanamadığını, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof Dr. … tarafından hazırlanan ve dosyada mübrez 19.03.2021 tarihli Uzman Görüşünün hiç dikkate alınmadığını, müvekkilinin dava dışı şirket ile bir bağının bulunmadığını, tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının oluşmadığını, mahkemece bu konuda yetersiz inceleme yapıldığını, hükme esas alınan bilirkişi raporuna itiraz dilekçelerinde de belirttikleri üzere dava dışı şirketin merkezinin İstanbul’da iken bileşme ve devir e Çanakkale’ye taşındığını, davacının dava dışı … AŞ’den alacağını tahsil etmeye çalışmadan müvekkiline başvurmasının da usul ve yasaya aykırı olduğunu, harç ve vekalet ücretinin hatalı ve yüksek hesaplandığını, tashih taleplerinin de reddedildiğini, 21.04.2021 tarihli ek istinaf dilekçesinde ise; takipte talep edilen faiz oranının fahiş olduğunu, icra inkar tazminatı şartlarının da oluşmadığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili, ek karara yönelik istinaf dilekçesinde özetle; harç ve vekalet ücreti hesaplamasının hatalı olduğunu ileri sürerek, ek kararın kaldırılmasını istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, ticari satıma ilişkin faturadan kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dosya kapsamında bulunan İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasının incelenmesinde; davacı takip alacaklısı tarafından borçlu-davalı aleyhine 76.228,35 USD asıl alacak yönünden 30.06.2015 tarihinde icra takibi başlatıldığı, takip dayanağı olarak ticari iş ilişkisinin gösterildiği, takip talebi ile birlikte üç adet faturanın sunulduğu, davalı vekilice 08.07.2015 tarihinde yapılan itiraz üzerine takibin durduğu ve eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Davacı, ticari ilişki kapsamında davalıdan faturadan doğan alacağı bulunduğunu, … AŞ ile davalı şirketin aynı kişiye ait olduğunu, tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi kapsamında davalının borçtan sorumlu olduğunu ileri sürmüş; davalı ise, davacı ile aralarında akdi ilişki bulunmadığını, faturanın kendisi adına kesilmediğini, davacının mal teslimini dahi kanıtlayamadığını, tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının oluşmadığını savunmuştur. Mahkemece, daha önce verilen 22.05.2018 tarihli davalının pasif husumeti bulunmadığına dair kararın davacı tarafça istinaf edilmesi üzerine, Dairemizin 17.06.2019 tarihli ve 2018/1430 Esas, 2019/790 Karar sayılı kararı ile davacının tüzel kişilik perdesinin aralanması iddiasının değerlendirilerek bir hüküm kurulması gerektiği belirtilerek kaldırıldığı görülmektedir. Mahkemece, kaldırma kararı sonrasında bilirkişi raporu alınmış ve davalı şirketin tüzel kişilik perdesinin arkasına saklandığının sabit olduğu, dava dışı … AŞ adına o dönem davalı … – … AŞ’nin A grubu imza yetkilisi ve yönetim kurulu üyesi olan … tarafından yazılan ve son teklif olarak nitelendirilebilecek belgede davacı tarafa bakiye borcun 76.228,35 USD olarak kabul edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı şirket ile dava dışı olan dava konusu faturaların adına düzenlendiği … AŞ arasında organik bağ bulunup bulunmadığı ve tüzel kişilik perdesinin aralanması koşullarının oluşup oluşmadığı, buradan varılacak sonuca göre malın teslim edilip edilmediği ve davalının, dava dışı … AŞ’nin borcundan sorumlu olup olmadığı, davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.07.2020 tarih ve 2019/11-808 Esas, 2020/504 Karar sayılı kararı ile 06.09.2020 tarih ve 2020/19-94 Esas, 2020/358 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve TMK’nın 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılma yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir. Bununla birlikte öğretide; tüzel kişi ile ortakların alanlarının organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortağın kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli (kötü niyetli) olarak üçüncü kişileri zarara uğratması hâllerinde perdenin aralanması gerektiğinden bahsedilmektedir. Öğreti ve uygulamada tüzel kişilik perdesinin aralanmasının genel olarak üç değişik durumda mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Birinci durum perdenin düz aralanması olarak ifade edilen şirketin borcu için şirkete ilave olarak ortakların da borçtan sorumlu tutulmasıdır. İkinci durum perdenin ters çevrilerek aralanması olarak ifade edilen ortağın borcu için ortağın yanında şirketin de borçtan sorumlu tutulmasıdır. Nihayet üçüncü durum ise somut uyuşmazlık bakımından tartışılması gereken ve perdenin çapraz aralanması olarak ifade edilen, borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğu cihetine gidilmesidir. Perdenin çapraz aralanması sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olmaktadır. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması genellikle kardeş şirketler arasında söz konusu olduğundan, ana şirket ile kardeş şirket ve ortaklar arasındaki karmaşık ilişkiler zinciri net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Bu noktada bu şirketlerin ekonomik anlamda bağımsız şirket vasfında olup olmadığının araştırılması büyük önem taşımaktadır. Çünkü kardeş şirketler arasında perdenin aralanması teorisine başvurabilmek için tek bir iktisadi işletmenin yürütüldüğü farklı faaliyetler için birbirinden bağımsız tüzel kişiliklerin kurulmuş olması gerekmektedir. Hukuken iki farklı tüzel kişilik gibi görünen bu şirketler aslında özdeştir, alacaklılardan mal kaçırmak ya da sorumluluktan kurtulmak amacıyla kötü niyetli olarak iki farklı tüzel kişilik gibi kurulmuştur. Ayrıca bunların üretim, pazarlama ve ihracat faaliyetleri birbirini tamamlayıcı nitelikte olup, şirketler aslında tek ve aynı iktisadi işletmeye vücut vermektedir. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasına benzeyen bir başka kavram organik bağ kavramıdır. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır. Ancak organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin aralanmasına göre daha geniş bir anlama sahip olsa da organik bağın varlığı, tek başına tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmemektedir. Başka bir deyişle şirketler arasında organik bağ tespit edilse dâhi tüzel kişilik perdesinin aralanması ve alacağın perdenin arkasındakinden de istenebilmesi için sırf alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli işlemler yapıldığının da somut verilerle ispatlanması gerekmektedir.Şirketler arasında organik bağ olup olmadığı; şirketlerin adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilebilir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda öyle büyük ve derin bir kesişme vardır ki; bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir. Organik bağ ile tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması arasında benzerlikler olduğu kadar farklılıklar da bulunmaktadır. Özellikle somut olayın niteliği gereği organik bağın tespitinde; şirketlerin aynı holdinge bağlı olması, yöneticilerinin veya kurucularının aynı olması, bir borç takibinden kurtulmak için hisselerin devredilmesi, muvazaalı işlemler yapılması, hatta belirli işlemlerin aynı şekilde ve aynı usulde yapılması bile rol oynayabilmekte iken; tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması için iki şirket arasında alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli olarak işlemlerin yapıldığının ve bu nedenle asıl borçlu şirketten alacağın tahsil edilemediğinin somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. Bununla birlikte bu iki kavram arasındaki en önemli fark ise; organik bağın varlığı hâlinde bir şirketin borçlarından dolayı bir başka şirketin mal varlığına el atılabilmekte iken tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması hâlinde borçlu şirketin yanı sıra kardeş şirketin hatta talep hâlinde kardeş şirketin ortaklarının mal varlığına dahi el atılmasının mümkün olmasıdır. Görüldüğü üzere aralarında bazı farklılıklar bulunmakla beraber organik bağ ile perdenin çapraz aralanması kavramları birbirinin alternatifi olan kavramlar değildir. Bu nedenle aynı olayda hem organik bağ hem de tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması yolları işletilerek sonuca ulaşılabilmesi mümkündür.Bu bilgilere göre somut olay değerlendirildiğinde; Davalı şirketin defterlerinde inceleme yapan mali müşavir bilirkişi tarafından sunulan 11/02/2020 tarihli bilirkişi raporunda; dava konusu döneme ilişkin 2006 yılı … AŞ’nin ticari defterlerinin zaman aşımı gerekçesiyle ibraz edilmediği, ancak gerek … San.A ile 15/12/2014 tarih ve 2014/13 sayılı yönetim kurulu kararına istinaden … AŞ’ne devir olan … AŞ’nin ticari defterlerinde gerek devir tarihi itibariyle gerek güncel kayıtlarında davacı şirket … & … Ltd.şirketine ait herhangi bir borç kaydına rastlanmadığı kanaati bildirilmiştir.Mali Müşavir bilirkişi … tarafından sunulan 15/02/2021 tarihli bilirkişi raporunda ise; dava dosyasında mevcut olan 14/06/2006 tarih … nolu TTSG’nin 1314 sayfasında var olan davalı … Sanayi AŞ’nin 2005 yılına ait genel kurulunun tescilinin yayınlandığı ticaret sicil gazetesinde ticaret merkezinin İzmir Yolu 4.Km Çanakkale ve A grubu imza yetkilileri olarak …, … ve … isimlerinin var olduğu ve aynı zamanda …’ın yönetim kurulu üyesi olduğu, dava dosyasında mevcut olan TTSG’nin 02/01/2005 tarih 8728 sayılı sayfa 680 de var olan Birleşme Sözleşmesi’nin 2.maddesinde Çanakkale Ticaret Siciline … sicil numarası ile kayıtlı bulunan … AŞ.(devrolan) Çanakkale Vergi Dairesinin … numarası İzmir Yolu 4.Km Çanakkale yazılı olduğu, dolayısıyla davalı şirket ile dava dışı … AŞ.nin şirket merkezlerinin aynı adres olduğunun görüldüğü, dava dosyasında mevcut olan dava dışı … AŞ.tarafından mahkeme adına düzenlenen 14/09/2020 tarihli dilekçe ekinde yer alan 02/01/2015 tarih … sayılı 679 sayfa TTSG’nin dava dışı … AŞ.nin dava dışı … AŞ. İle birleşmesinin kararını Yönetim Kurulu Başkanı …, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı … ve Yönetim Kurulu Üyesi … tarafından imzalandığının görüldüğü, İstanbul … İcra Müdürlüğü’ne sunulan 22/02/2007 tarihli yazıda 76.228,35 USD üzerinden borcun kabul edildiğinin değerlendirilmesinin mahkemeye ait olduğu, dava dışı … AŞ.adına davacı şirkete borçla ilgili beyanatta bulunan dava dışı …’ın davalı … AŞ.de 2005-08 ayında 2007-09 arasında dava konusu dönemle ilgili olarak 30 gün üzerinden sigortalı olarak çalıştığının değerlendirilmesinin mahkemeye ait olduğu, davacı şirket tarafından dava dışı … AŞ adına düzenlenen faturaların tarihlerinin 15/03/2006, 18/03/2006 ve 17/04/2006 olarak düzenlendiğinin görüldüğü, 29/08/2006 tarihli dava dışı … tarafından gönderilen e-postada geçen …’in davalı şirket olan … AŞ’de 01/12/2006 tarihinden30/09/2007 tarihleri arasında sigortalı olarak çalıştığı ve …’un davalı şirket olan … AŞ’de 2006-06 ayından 09/01/2007 tarihleri arasında sigortalı olarak çalıştığının değerlendirilmesinin mahkemeye ait olduğu, 29/08/2006 tarihli e-postada dava dışı …’in ithalat sorumlusunun bu nedenle 3 gönderinin ödenmesinin davalı şirket adına bir irade beyanı olarak değerlendirilmesinin mahkemeye ait olduğu, 13/09/2006 tarihli e-postada dava dışı …’ın kalite iddialarının sonuca bağlanmadan ödeme miktarı yada tarihinden bahsedemeyiz’in davalı şirket adına bir irade beyanı olarak değerlendirilmesinin mahkemeye ait olduğu, dava dosyasında mevcut olan dava dışı … AŞ tarafından mahkeme adına düzenlenen 14/09/2020 tarihli dilekçe ekinde yer alan dava dışı … AŞ’nin … AŞ.unvan değişikliğinin yayınlandığı 31/08/2017 tarihli TTSG’nin 9400 sayısında 11/08/2020 tarihine kadar B grubu imza yetkilisi dava dışı …’ın 2020-06 ayı itibariyle dava şirkette 30 gün üzerinden sigortalı olarak çalıştığı, dava dosyasında mevcut olan … AŞ tarafından mahkeme adına düzenlenen 14/09/2020 tarihli dilekçe ekinde yer alan dava dışı … AŞ’nin Çanakkale … AŞ unvan değişikliğinin yayınlandığı 31/08/2017 tarihli TTSG’nin 9400 sayısında 11/08/2020 tarihine kadar B grubu imza yetkilisi dava dışı …’ın 2020-06 ayı itibariyle 30 gün üzerinden davalı şirkette sigortalı olarak çalıştığı kanaati bildirilmiştir. Mahkemece, tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkeme kararına 22.02.2007 tarihli ve dava dışı … AŞ adına … tarafından davacıya hitaben yazılan, üç adet dava konusu faturaya atıf yapılarak 76.228,35 USD üzerinden borcun kabul edildiğine dair yazının esas alındığı görülmektedir. Mahkemece …ın davalı şirkette 2005 yılı itibariyle A grubu imza yetkisi olduğu, dava dışı … AŞ’nin de dava dışı … AŞ’ye devri kararında yönetim kurulu üyesi olarak imzası bulunduğu, bu işinin aynı zamanda davalı şirkette 2005-2007 yılında sigortalı olarak çalıştığı belirtilmiş, yine dava dışı … AŞ adına mail yoluyla yazışma yapan bazı kişilerin de davalı şirkette sigortalı çalıştığı, dava dışı … AŞde yönetim kurulu üyesi olan bazı kişilerin de davalı şirkette bir dönem sigortalı çalıştığı belirtilmiş ise de; yukarıda da izah edildiği üzere sadece şirket yöneticilerin aynı kişiler olması veya şirket merkezinin aynı olması organik bağ ve perdenin aralanması için yeterli değildir. Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi konularda büyük ve derin bir kesişme olmalıdır. Bu şirketlerle iş yapan kişiler nezdinde iktisadi bir bütünlük içerisinde tek bir şirketle iş yapılıyor algısı oluşmalıdır. Yine iki şirket arasında alacaklıdan mal kaçırmak ve onu zarara uğratmak amacıyla kötü niyetli olarak işlemlerin yapıldığının ve bu nedenle asıl borçlu şirketten alacağın tahsil edilemediğinin somut verilerle ispatlanması gerekmektedir. Ancak somut olayda gerek … AŞ ile 15/12/2014 tarih ve 2014/13 sayılı yönetim kurulu kararına istinaden … AŞ’ne devir olan dava dışı … AŞ’nin ticari defterlerinde gerek devir tarihi itibariyle gerek güncel kayıtlarında davacı şirkete ait herhangi bir borç kaydına rastlanmadığı belirtilmiş olup tüzel kişilik perdesinin aralanması şartları ve organik bağın HGK kararları kriterleri uyarınca somut olayda sağlanamadığı anlaşıldığından, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile Dairemizce davanın reddine dair yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerekmiştir. Davalı vekilince ek karara karşı istinaf başvurusunda bulunularak harç ve vekalet ücretinin yanlış hesaplandığı ileri sürülmüş ise de; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile davanın reddine dair yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesi nedeniyle vekalet ücreti ve harç Dairemizce, dava konusu edilen miktarın dava tarihindeki kur üzerinden TL karşılığı esas alınarak yeniden hesaplanacağından, davalı vekilinin ek karara yönelik başvurusu da konusuz kalmış olup ek karara yönelik istinaf başvurusu yönünden ise karar verilmesine ye olmadığına karar verilmiştir. Ayrıca, takibin haksız olmasına rağmen kötü niyetli olmadığı, davacının tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi uyarınca davalının alacaktan sorumlu olduğunu ileri sürdüğü anlaşılmakla İİK’nın 67/2. maddesindeki kötü niyet tazminat koşullarının oluşmadığından kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin asıl karara yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında yeniden hüküm kurulmasına ve davanın reddine, davalı vekilinin ek karara yönelik istinaf başvurusu hakkında ise ek karara yönelik istinaf isteminin konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına, dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Davanın reddine,2-Yasal koşulları oluşmadığından avalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine,3-Alınması gerekli 179,90 TL karar harcının, dava açılırken peşin yatırılan 3.472,53 TL harçtan mahsubu ile artan 3.292,63 TL harcın, talep halinde davacıya iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,5-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince belirlenen 31.467,48 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,6-Tarafların gider avansından artan bakiyelerinin taraflara iadesine, 7-Davalı vekilinin 01.06.2021 tarihli ek karara yönelik istinaf başvurusu hakkında karar verilmesine yer olmadığına,8-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden;a-Davalı tarafından yatırılan 324,20 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davalı tarafından yatırılan toplam 10.788,7 TL istinaf peşin karar harcının, talep hâlinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine,b-Davalı tarafından harcanan 324,20 TL istinaf başvuru harcı gideri ile 36,10 TL posta gideri olmak üzere, toplam 360,30 TL kanun yolu giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,9-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,10-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 12.07.2023
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.