Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1252
KARAR NO: 2021/1691
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/03/2017
NUMARASI: 2014/949 Esas – 2017/230 Karar
DAVANIN KONUSU:Maddi Tazminat (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; dava dışı … tarafından 30/06/2003 vade tarihli, 145.000 Euro bedelli bonoya istinaden Şişli … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasıyla borçlular …, … ve … aleyhine 368.559,00 TL üzerinden %98 faiz ile birlikte icra takibi yapıldığını, davalı bankaya İİK’nın 89. maddesi gereğince haciz yazısı gönderildiğini, davalı bankada bulunan 178.986,06 TL mevduatlarının ihtiyaten haczedildiğini, davalı banka çeşitli gerekçeler ile bankada bulunan parayı icra dosyasına ödemediğini, mevduat üzerinde 1/2 hakka sahip olduğunu, 6 yıl 302 gün sonra icra dosyasına ödemenin yapıldığını, 88.986,06 TL mevduatlarının icra dosyasına geç ödenmesi sebebiyle, icra dosyasında faiz borçlarının yığılmasına sebebiyet verildiğini, zira icra takibinde %98 oranında akdi faiz öngörüldüğünü, böylece davalının icra dosyasındaki borcun artmasına sebep olduğunu belirterek, bu zarar karşılığı 521.064,39 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; Şişli … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası üzerinden müvekkili bankaya 01/02/2006 tarihinde borçluların banka nezdindeki hak ve alacaklarının İİK’nın 89/1. mddesi gereğince haciz ihbarnamesi gönderildiğini, aslında …’e ait olan hesaptaki paraya haciz konulduğunu, cevabın sehven yanlış verildiğini, daha sonra İstanbul 14. ATM’nin 2007/6 esas sayılı dosyasıyla borçlu olmadıklarına dair menfi tespit davası açtıklarını, davanın reddedildiğini, hesaptaki paranın yarısının davacıya ait olduğuna dair karar verildiğini, davanın devamı süresince hesap üzerine mahkemece tedbir kararı verildiğini, davacı …’nın bankaya borcu olması sebebiyle rehin, takas ve mahsup hakları bulunduğunu, Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen davanın kararının kesinleşmesi üzerine …’ya ait olduğu tespit edilen ana para ile ana paraya işletilen faizin icra dosyasına ödendiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; icra müdürlüğünce davalı bankaya İİK’nın 89/1 maddesi gereğince haciz ihbarnamesi gönderilmesi üzerine davalı banka tarafından menfi tespit davası açıldığı, dava sonunda hesaptaki paranın yarısının davacıya ait olduğuna karar verilmesi üzerine ana para olan 88.986,06 TL’nin 09/10/2012 tarihinde, ana paraya işlemiş faiz olan 74.349,17 TL’nin ise 03/12/2012 tarihinde icra dosyasına aktarıldığı, icra dosyası borçlusu davacı …, icra dosyasında %98 oranında faiz talep edildiğini belirterek ödenen faizin icra dosyasında bu oran üzerinden işleyen faizi karşılamadığını belirterek aradaki farkı mumzam zarar olarak talep ettiği, icra dosyasının kesinleşmesi ve İİK’nın 89/1. maddesi gereğince gönderilen haciz ihbarnamesi sonucu hesaptaki paranın icra müdürlüğü dosyasına aktarılması gerekirken menfi tespit davaları nedeniyle paranın icra dosyasına geç aktarılması sonucu açılan iş bu davada, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, bankada bulunan davacıya ait paranın icra dosyasının mülkiyetinde olduğu, geç aktarılma sebebiyle zarar varsa zarar gören icra dosyası alacaklısı …ın bu davayı açabileceği, dava dilekçesinde davacı, söz konusu paranın icra dosyasına aktarılmasını talep etmediği, bizzat kendisine ödenmesini talep ettiği, 12/11/2011 tarihli duruşmanın 1 nolu ara kararı ile davacı …’ya beyanda bulunması için süre verildiği, davacı vekilinin müvekkilince icra dosyasına herhangi bir ödeme yapılmadığını bildirdiği, davacının icra dosyasına bir ödeme yapmadan bu şekilde rucü davası açmasında hukuki yaranının bulunmadığı gerekçeleriyle, davanın hem aktif husumet yokluğu hem de hukuki yarar yokluğu nedenleriyle dava şartları oluşmadığından reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili aleyhine %98 oranında faiz talepli icra takibi başlatıldığını, davalının hesaptaki parayı ödememesi üzerine faiz oranının yüksekliğinden borcun giderek arttığını, davalı bankanın menfi tespit davasını gerekçe göstererek müvekkiline ait parayı hukuka aykırı olarak geç ödemesinden dolayı kusurunun bulunduğunu, takip tarihinden paranın yatırıldığı tarihe kadar 585.814,91 TL faiz işlemesine rağmen davalı bankanın 74.922,20 TL faiz ödemesi yaptığını, dolayısıyla aradaki fark kadar müvekkilinin zarara uğradığını, TBK’nın 122. maddesi gereğince müvekkilinin munzam zararının oluştuğunu, davalı taraf kendisine bir kusur yüklenemeyeceğini kanıtlamayadığı taktirde zarardan sorumlu olduğunu, İlk derece mahkemesinin, icra dosyasına ödeme yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verdiğini, oysa munzam zararı düzenleyen TBK’nın 122. maddesine göre, zarara uğradığını iddia edenin elinden bir para çıkmasının zorunlu olmayıp, borçlunun zamanında edimini yerine getirmemesi nedeniyle mal varlığında oluşacak olumsuz durumun ortaya çıkmasına bağlı olduğunu, davalı banka temerrüte düşmesine rağmen kusuru ile parayı geç ödediğinden müvekkilinin icra dosyasındaki borcunun artmasına, mal varlığının azalmasına sebebiyet verdiğini, hesaptaki para zamanında icra dosyasına gönderilse idi müvekkilinin ödemekle yükümlü olacağı faiz borcunun daha az olacağını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, davacının banka mevduat hesabındaki paranın, davacının borçlusu olduğu icra takip dosyasından İİK’nın 89. maddesi uyarınca gönderilen haciz ihbarnamesine rağmen davalı banka tarafından zamanında icra dosyasına aktarılmaması nedeniyle icra dosyasında biriken temerrüt faizi borcundan kaynaklanan ve davalının ödediği faizle karşılanmayan bakiye zararın tahsili istemine ilişkin bir maddi tazminat davasıdır. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava dosyası Dairemizin 2017/925 Esasına kaydedilmiş ve bu esas numarası üzerinden yapılan istinaf incelemesi sırasında duruşma açılarak bilirkişi raporu alınmıştır. Bu esas üzerinden yapılan yargılama sonucunda, 12.07.2018 tarihli ve 2017/925 E- 2018/757 Karar sayılı kararla, davcı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, oy çokluğu ile karar verilmiştir. Bu kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 11. HD’nin 2019/633 E- 2019/6101 K sayılı, 02.10.2019 tarihli karayla; Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açılıp tahkikat işlemi yapıldıktan sonra HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca başvurunun esastan reddine karar verilemeyeceği gerekçesiyle, mahkememizin anılan hükmü bozulmuştur. Bozma sonrası dava dosyası mahkememizin 2019/2460 Esasına kaydedilmiş ve 22.01 2020 tarihli, 2020/29 Karar sayılı hükümle, “…Davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemekle birlikte Dairemizin bozulan kararı ve uyulan bozma ilamı doğrultusunda yeniden hüküm verilmesi gerektiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın, dava şartı olan hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine, ” karar verilmiştir. Dairemizin anılan kararına karşı davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde temyiz kanun yoluna başvurulmuştur. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11.HD’nin 25.03.2021 tarihli, 2020/2116 Esas- 2021/2913 Karar sayılı ilamıyla mahkememizin kararını bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamında; “…Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava, davacının davalı bankada mevcut ve davacıdan alacaklı olan 3. kişi tarafından haczedilen mevduatının, bankanın kusurlu davranışından ötürü icra dairesine geç ödenmesi nedeniyle, davacının işlemiş faiz yükünün arttığı iddiasına dayalı zararın tazminine ilişkindir. Hukuki açıdan zarar, hak sahibinin rızası dışında malvarlığında meydana gelen azalma olup, söz konusu azalmanın kişinin malvarlığının aktifinin azalması veya pasifinin artması şeklinde ortaya çıkabileceğinde duraksanmamalıdır. Bu anlamda, davacının pasifinin artması biçiminde ortaya çıkmış olan zararının da tazminini talep edebileceği ve esasen bu yolda açılmış bir davada hukuki yararının var olduğu açıktır. Belirtilen hususlara, Bölge Adliye Mahkemesince verilen karara ekli karşıoyda da değinilmekte olduğu görülmektedir. Dosya içinde bulunan İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2008/351 E-2010/777 K sayılı olup davalı banka tarafından menfi tespit davasında, davalı bankaya icra dosyasından gönderilen haciz ihbarnamesi gereğince, davalının 3.kişiye olan borcuna ilişkin icra dosyasına ödemesi gereken tutarın 88.413,03 TL olarak belirlendiği, belirlenen bu tutara ilişkin olarak davalı bankaca icra dosyasına, 10.10.2012 tarihinde asıl alacağın 03.12.2012 tarihinde de işlemiş faizin ödendiği sabittir. Davacı yan, bu ödemenin gecikmesinde davalı bankanın sorumluluğu bulunduğunu ve aleyhine kesinleşen icra dosyasındaki faiz oranının davalının ödemekle yükümlü olduğu faizden yüksek olması nedeniyle bakiye ödemekle yükümlü olduğu borcun miktarının arttığını ileri sürmektedir. Gerçekten de, davalı bankanın icra dosyasına yaptığı ödemeye ilişkin faiz oran ve tutarı ile aynı döneme ilişkin olarak kesinleşen takip nedeniyle takip borçlusu davacının faiz yükünün artmış olduğu görülmektedir. Bu durumda, mahkemece, kural olarak davacı yanın işbu pasif nitelikteki zararının tazminini talep edebileceği, esasen borçlunun nezdinde mevcut mevduatını, vaki talep üzerine icra dosyasına ödemekle yükümlü bulunan davalı bankanın, alacaklı aleyhine açmış olduğu davalarda kısmen dahi olsa haksız çıkmış bulunduğu ve davada iddianın ileri sürülüş biçimi gözetilerek, davalının anılan davalarda ödemekle yükümlü tutulduğu tutarın ödenmesinde geciktiği ve sorumlu olduğunun kabulü ile bu meblağın zamanında ödenmemiş olması nedeniyle davacının kesinleşen takip nedeniyle faiz yükünde mevcut artmanın rakamsal olarak saptanması, bu şekilde saptanacak zararın doğumuna, davacının icra takip dosyasında istenen faiz oran ve tutarı bakımından yasal yollara başvurmamış olmasının, alacaklısına hiçbir ödemede bulunmamasının etkisi olup olmadığı, var ise nitelik ve niceliğinin TBK’nın 52. maddesi çerçevesinde tartışılarak hakkaniyete uygun bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, davacı yanın temyiz itirazının kabulüyle Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA…” karar verilmiştir. Dairemizce, HMK’nın 373. maddesi uyarınca duruşma açılmış ve taraf vekillerinin beyanları alındıktan sonra bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş, davanın esasına ilişkin aşağıdaki değerlendirme yapılmıştır. Davacı vekili, üçüncü şahıs tarafından müvekkili aleyhine girişilen icra takibinde, davacının mevduat hesabındaki paranın haczi için davalı Bankaya İİK’nın 89. maddesi uyarınca haciz ihbarnamesi gönderildiğini, yasal prosedür kapsamında davalının menfi tespit davası açarak, hacze konu hesaptaki paranın takip borçlusu olan davacıya ait olmadığını iddia ettiğini, bu menfi tespit davasının retle sonuçlandığını ve hesaptaki paranın davacıya ait olduğunun kesinleştiğini, bundan sonra davalının hesaptaki parayı icra dosyasına önce ana parayı, sonra faizi ödediğini; paranın icra dosyasına geç ödenmesi nedeniyle davalı bankanın ödediği gecikme faiziyle karşılanmayan aşkın zararının oluştuğunu, çünkü kesinleşen icra dosyasındaki faiz oranının davalının ödediği gecikme faizinden yüksek olduğunu iddia etmektedir. Uyulan Yargıtay bozma ilamı gerekçesinde de belirtildiği üzere, davacının bu iddia kapsamında oluşan gerçek zararını talep hakkı vardır. Davacının gerçek zararının nasıl hesaplanacağı konusunda Yargıtay bozma ilamında yol gösterilmiştir. Davacının oluşan zararının doğumuna ve zararın artmasına davacının eylemlerinin etkili olup olmadığı belirlenmeli, varsa davacının kendisinden kaynaklanan zararlar düşülerek TBK’nın 52.maddesi de gözetilerek bir hüküm verilmelidir. Dairemizce alınan bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere, davacının icra dosyasına ödemek zorunda olduğu gecikme faizi miktarı, davalının ödediği faizden daha fazladır. İcra dosyasında davacının ödemek zorunda olduğu faiz miktarının artmasına davalı Banka sebebiyet vermiştir. Eğer davalı Banka, haciz ihbarnamesinin gönderilmesi üzerine, yasal süresi içinde davacının mevduat hesabındaki parayı icra dosyasına ödeseydi, davacı fazladan gecikme faizi ödemek borcu altına girmeyecekti. Davacının icra dosyasındaki faiz borcu, davalının bu haksız davranışıyla, yani kanundan doğan ödeme yükümlülüğüne uymaması nedeniyle artmıştır. Davacının mal varlığının pasifinde, davalıdan kaynaklı sebeplerle artış olmuştur. Ancak, Yargıtay ilamında da isabetle işaret edildiği üzere, davacı aleyhindeki icra takip talebinde istenilen faiz oranının fahiş olduğu, davacının bu faiz oranına itiraz etmeyerek borcunun artmasına kendisinin sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacının faizin oranına itiraz etmemesinden kaynaklanan zarara kendisinin katlanması gerekir. Yargıtay bozması sonrası yapılan 15.09.2021 tarihli duruşmada verilen ara kararıyla; zarar iddiasına konu Şişli … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasında takibin kambiyo senedine dayalı olduğu, takip talebinde sabit olarak %98 oranında yıllık faiz talep edildiği ve bilirkişi tarafından yapılan hesaplamada bu sabit faiz oranının esas alındığı, kambiyo senedine dayalı icra takibinde 3095 sayılı Kanun’un 2/2. maddesi uyarınca altı aylık ve yıllık değişen oranlarda avans faizi uygulanacağı dikkate alındığında, uyulan bozma ilamı doğrultusunda gerçek zararın bu husus dikkate alınarak hesaplanması gerektiği anlaşıldığından, dava dosyası daha önce rapor tanzim eden mali müşavir bilirkişi …’na tevdi edilerek; a-Yukarıda anılan icra takip dosyasında takip tarihi olan 30.01.2006 tarihi itibariyle 3095 sayılı Kanun’un 2/2.maddesi uyarınca avans esasına göre belirlenen faiz oranının ne olduğu, b-İcra takip tarihi olan 30.01.2006 tarihinden davalı bankanın icra dosyasına ödeme yaptığı son tarih olan 03.12.2012 tarihine kadar davacının davalı bankadan alacağı olan ve davacının munzam zarar hesabına esas aldığı ana para olan 88.986,06 TL’ye 3095 sayılı Kanun’un 2/2. maddesi uyarınca değişen oranlarda temerrüt faizi uygulandığında Kanun gereği bu miktar için tahakkuk eden temerrüt faizi miktarının ne kadar olduğu, yani 88.986,06 TL’ye 30.01.2006 dan 03.12.2012 tarihine kadar 3095 sayılı Kanun’un 2/2.maddesi uyarınca avans esasına göre işlemiş temerrüt faizi miktarının ne olduğu, c-yukarıda b bendi uyarınca hesaplanacak faiz miktarından davalı bankanın icra dosyasına ödediği faiz miktarı düşülerek, aradaki farkın hesaplanmasıyla bulunacak davalı bankaca icra dosyasına geç ödeme yapılmış olması nedeniyle oluşan zarar miktarının ne olduğu, konularında ek rapor alınmasına, karar verilerek dosya bilirkişiye tevdi edilmiştir. Bu ara kararı doğrultusunda bilirkişi tarafından hazırlanan 12.11.2021 tarihli ek raporda; davacının davalı banka nezdindeki mevduatta bulunan parası olan 88.986,06 TL’ye, davalı bankaya haciz ihbarnamesinin gönderildiği 30.01.2006 tarihinden, davalı bankanın hesaptaki parayı icra takip dosyasına ödediği 03.12.2012 tarihine kadar 3095 sayılı Kanun’un 2/2. maddesi uyarınca işleyen faiz miktarı 132.450,00 TL olarak hesaplanmıştır. Bu miktar, davalının icra dosyasına yaptığı geç ödemeden kaynaklanan ve davacının mal varlığının pasifinde artış şeklinde gerçekleşen gerçek zararının miktarıdır. Ancak, davalı banka, davacının mevduat hesabındaki ana parayı öderken ayrıca 74.349,17 TL faiz ödemesi de yaptığından, bu faiz ödemesinin davacının zararından düşülmesi gerekir. Gerçekten de taraflar arasında ihtilafsız olduğu üzere; banka mevduat hesabında davacının payına düşen ana para miktarının 178.986,06/2= 89.493,03 TL olmakla birlikte, davacı vekili, dava dilekçesinde faiz hesabına esas ana para tutarını 88.986,06 TL olarak göstermiştir. Taleple bağlılık ilkesi gereği, zarar hesabında bu ana para esas alınmalıdır. Davalı banka, 03.12.2012 tarihinde iki parça halinde toplam 163.335,23 TL’yi icra dosyasına ödemiş olup bu ödemeden ana para düştüğünde, geri kalan 74.349,17 TL’lik ödeme, faiz ödemesidir. Bu faiz ödemesinin, bilirkişi tarafından hesaplanan toplam zarar miktarı olan 132.450,26 TL’den düşülmesi halinde, davacının talep edebileceği zarar miktarı 58.101,09 TL olmaktadır. Böylece davacının gerçek zararı 58.101,09 TL olarak hesaplanmıştır. Bu hesaplama, TBK’nın 52. Maddesine uygun olup başkaca bir indirime gerek bulunmamaktadır. Çünkü, davacının, borçlusu olduğu icra takibine ödeme yapmamakta başkaca bir kusuru olduğu, örneğin ödeme gücü varken ödemeyi yapmadığı ve zararın çoğalmasına sebebiyet verdiği konusunda bir bulgu ve kanıt yoktur. Davacının bankadaki mevduatı dışında borç ödemede kullanabileceği bir mal varlığının ya da parasının bulunduğu kanıtlanmadığından, hakkaniyet gereği başkaca bir indirime mahal yoktur. Davalı tacir olup ticari işler için kanunda öngörülen temerrüt faizinden sorumludur. Davalı, faiz zararı bakımından kısmi ödeme yaptığı 03.12.2012 tarihinden itibaren temerrüt faizinden sorumlu tutulmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 356 ve 373/3.maddeleri uyarınca duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına ve neticede davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın kısmen kabulü ile 58.101,09 TL alacağın, 03.12.2012 tarihinden itibaren işleyecek ve yıllık %98 oranını aşmamak kaydıyla 3095 sayılı Kanun’un 2/2. maddesi uyarınca avans esasına göre hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 2-Fazlaya ilişkin alacak talebinin reddine, 3-Alınması gereken 3.968,88 TL harçtan peşin olarak yatırılan 25,20 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.943,68 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 4-Davacı tarafından yatırılan 25,20 TL harcın davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 5-İlk derece yargılamasında adli müzaheretten karşılanan 3.107,00 TL yargılama giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre belirlenen 346,44 TL’lik bölümünün davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına; bakiye 2.760,56 TL’nin davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 6-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, iş bu hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 8.353,14 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, iş bu hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/3. maddesi uyarınca davalı lehine verilecek avukatlık ücreti davacı lehine hükmedilen ücreti geçemeyeceğinden, 8.353,14 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 8-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Adli yardım kararı nedeniyle istinaf harçları yatırılmadığından ve ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılmış olup yeniden hüküm verilip harca da hükmedilmiş olduğundan, ayrıca istinaf karar harcı alınmasına yer olmadığına, b-Adli yardım kararı gereğince kamudan karşılanan; bozma öncesi sarf edilen 777,30 TL ile bozma sonrası sarf edilen 1.016,50 TL bilirkişi ve posta gideri toplamı olan 1.793,80 TL kanun yolu giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre belirlenen 200,00 TL’lik kısmının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına; bakiye 1.593,80 TL’lik kısmının davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, c-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmış olup birden fazla duruşma icra edildiğinden; i- AAÜT uyarınca davacı yararına belirlenen 5.100,00 TL maktu avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ii- AAÜT uyarınca davalı yararına belirlenen 5.100,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 9-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 10-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın davacı vekiline tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içinde, davacı vekili yönünden temyiz yolu açık, davalı yönünden kesin olarak oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 29/12/2021
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın davacı vekiline tebliğ tarihlerinden itibaren, davacı yönünden iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır. Davacının temyizi halinde, temyiz dilekçesinin tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde davalı katılma yoluyla temyiz yoluna başvurulabilir.