Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/1251 E. 2022/762 K. 08.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1251
KARAR NO: 2022/762
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI: 2016/996 Esas – 2017/1520 Karar
TARİHİ: 13/12/2017
DAVA: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabul – kısmen reddine yönelik verilen karara karşı taraflar vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının Belçika’da kayıtlı ve araç alım satımı konusunda yıllardır faaliyet gösteren bir şirket olup, bu amaçla tedarikçi firmalar ile anlaşmalar yaptığını ve bu anlaşmalar neticesinde satın aldığı araçları ithal ederek kendi ülkesine yada başka ülkelerde bulunan bayilere ve müşterilere satan bir şirket olduğunu, davalının ise davacı şirket ve benzeri şirketlere araç tedarik eden bir şahıs şirketi olduğunu, taraflar arasında 179 adet Avrupa garantili çeşitli modellerde … marka araca ilişkin satış sözleşmesi kurulduğunu, bu sözleşme gereğince davalının davacı şirkete 2 yıl Avrupa Garantili 179 adet … aracı devir ve teslim etme, davacının ise bunun karşılığı olan bedeli ödeme borcu altına girdiğini, ilgili araçların 130’unun davacı şirkete teslim edildikten sonra, araçların mutabakatın aksine garantisiz olduğunun ortaya çıktığını ve davalı tarafından bu eksikliğin, davacının yazılı ihtarına rağmen bir türlü giderilemediğini, geriye kalan 49 aracın ise devir ve tesliminin hiç gerçekleşmediğini, taraflar arasında muhtelif yazışmalar sonucunda, davalı şirket iş geliştirme direktörü tarafından 100 adet … 2015 model araç için davacı şirkete 12.600Avro birim fiyat ile teklif gönderildiğini, davacı tarfından 04/02/2016 tarihinde söz konusu araçların satın alınacağının onayının verildiğini ve böylece taraflar arasında 100 adet araca ilişkin ilk sözleşmenin kurulduğunu, görüşmeler esnasında, davacı tarafından araçların her birinin Avrupa’da … fabrika garantili olup olmadığının teyinin istendiğini, satış sözleşmesinin resmi Avrupa fabrika garantisinin de taahhüt edilmesiyle kurulduğunu, davacının daha sonra 50 araç daha sipariş ettiğini ve taraflar arasında ilave 29 araca ilişkin sözleşmenin de kurulduğunu, tüm yazışmalar neticesinde ne garanti belgelerinin temin edilerek davacıya sunulduğunu ne de araçların online garanti sistemine kaydedildiğini, ne de araçların kaydedildiğine dair bilgi verildiğini davalı tarafından davacıya … Türkiye tarafından araçların garantileri olmayacağına dair kesin bilginin ulaştığı ve bu sebeple ilgili 49 aracın da … tarafından başka müşterilere satılacağının bilgisinin verildiğini, bunun üzerine davacı tarafından davalıya ihtarname çekilerek, davalı taraftan sözleşmesel borcunun talep edildiğini, davalı tarafından ihtarnameye evap verilmediğini, davalının 24/04/2016 tarihinde 49 aracın teslimi ve garanti belgelerinin teminine ilişkin temerrüde düştüğünü beyanla, garanti yükümlülüğüne uyulmaması sebebiyle araç başına şimdilik 900 Euro olmak üzere fazlaya dair haklar saklı kalmak suretiyle toplam 117.000 Euro’nun temerrüt tarihi olan 24/04/2016 tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek Devlet bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının teslim edilmeyen 49 araç için net kar kaybı toplamı olan 49.900 Euro’nun 24/04/2016 tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek Devlet bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına uygulanan en yüksek faizi ile birlikte davalıdan alınıp aynı döviz kuru ile davacıya ödenmesine, rayiç bedele ilişkin zarar kaleminin niteliğinden ötürü alacağın belirsiz alacak niteliği taşıdığından dolayı, fazlaya ilişkin talep hakkı saklı tutularak, bu zarar kalemine ilişkin şimdilik 10.000 Euro’nun temerrüt tarihi olan 24/04/2016 tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek Devlet bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına uygulanan en yüksek faiz oranı ile hesaplanacak faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davalının faaliyet alanının genelde otomotiv sektöründe distribütörlerin elindeki yurt içinde satışı mümkün olmayan mevcut araçları yurt dışındaki müşterilere buluşturarak satılmalarına aracılık ettiğini, söz konusu davada davalının, dava dışı …( … A.Ş.) ‘nin elinde mevcut ve Türkiye pazarında satışını sağlayamadığı dava kousu 2015 model araçların yurt dışında satışı konusunda aracılık yaptığını, davanın …’ye karşı açılması gerekirken müvekkiline yöneltilmesinin haksız olduğunu, somut ve doğmuş hiç bir zararın mevcut olmadığını, karşı tarafın afaki tazminatlar ile kötü niyetli taleplerde bulunduğunu, davacının onayı ile … ile irtibat kurulduğunu ve satış prosedürünün başlatıldığını, davalının davacıya satılan araçların garantisi konusunda …’nin verdiği bilgi doğrultuunda kendisine garanti kapsamının belirtildiğini, davalının bu konuda hiçbir kusuru bulunmadığını, dava konusu araçların garantisiyle ilgili sorunun kaynağının …’nın Güney Kore’deki merkezinin Türkiye’deki araçların satışını bilmesine rağmen, … Avrupa ve … Almanya’nın garanti sistemine bloke koymasından kaynaklandığını, distribütör olarak …’nin yurt dışına araçları satmasının mümkün olamaması sebebiyle, davalının ve benzer diğer firmalar aracılığı ile bu araçların satışını yapmak istemesi ve diğer ülkelerdeki distribütörlerin buna karşı tepki göstermelerinden kaynaklandığının ortaya çıktığını, davalının bu süreçte mağdur duruma düştüğünü, davacının taleplerine dayanak olarak gösterdiği milletlerarası mal satımına ilişkin sözleşmeler hakkında Birleşmiş Milletler Anlaşmasının (CISG) bu davada uygulanmasının söz konusu olmadığını ve davacı ile davalı arasında yapılan alım satım işleminde anlaşmazlıkların çözümü için …’in uygulanacağına dair bir anlaşmanın mevcut olmadığını, davacının açmış olduğu davanın sonucunda üçüncü şahıs …’ye davanın ihbar edilmesinde davalının hukuki yararı bulunduğunu, bu nedenle davanın … ( … A.Ş.)’ye ihbarını talep ettiklerini beyanla, haksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İhbar olunan vekili, savunmasında özetle; ihbar olunan müvekkili şirketin dava konusu araçlarla yurt dışında garanti sağlamasına ilişkin herhangi bir yasal yükümlülüğü olmadığını ve buna dair davalıya verilmiş bir taahhüdünün de bulunmadığını, davalı ile ihbar olunan arasındaki ilişkinin ise salt bir alım satım ilişkisi olduğunu, ihbar olunanın garanti masraflarını karşılayacağına dair hiçbir taahhütü ve beyanı olmadığını, kaldı ki davacı tarafın da davalıdan satın aldığı araçların Avrupa garantisi olmadığını bilerek satın aldığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu 13/12/2017 tarihli, 2016/996 Esas – 2017/1520 Karar sayılı kararıyla; “…Yapılan yargılama, davacı tarafın iddiaları, davalının beyanları, tanzim olunan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davalı tarafından davacıya 179 adet Avrupa garantili çeşitli modellerde … marka aracın satışı için taraflar arasında sözleşme akdedildiği, söz konusu bu araçlardan 130 adedinin davacı şirkete teslim edildiği, ancak 49 adet aracın ise devir ve tesliminin hiç gerçekleşmediği, teslim edilen araçların Avrupa garantisi olması gerekirken, davalı şirket tarafından söz konusu araçların Avrupa Birliğinde garantisinin bulunmadan davacıya teslim edildiği, söz konusu garanti olmaksızın teslimin ayıplı teslim niteliği taşıdığı, davacı tarafından davalıya çekilen ihtarnamelere rağmen söz konusu ayıbın giderilemediği, mahkememizce de kabul gören bilirkişi raporuna göre, teslim edilen 130 araç sebebiyle bu araçların garanti sorumluluğunun bulunmaması sebebiyle araç başına sigorta garanti bedeli 900 Avro olmak üzere toplam 117.000 Avro garanti bedelinin hesaplandığı, söz konusu garanti bedelini davalının davacıya ödemekle yükümlü olduğunu anlaşıldığından, 117.000 Euro garanti bedelinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş, her ne kadar davacı tarafından 49 adet aracın hiç devredilmemesi sebebiyle bu araçların devredilmemesinden doğan kar kaybının tahsili için de dava açılmış ise de, söz konusu garantinin sağlanamaması sebebiyle sözleşmenin fesh edildiği, BKnun 125. maddesi uyarınca sözleşmenin feshi halinde tarafların ancak menfi zararını isteyebileceği, kar kaybının müspet zarar olduğu, bu nedenle teslim edilmeyen mallar için davacının kar kaybı talebinde bulunamayacağı anlaşıldığından, kar kaybına yönelik bu talebin reddine karar vermek gerekmiş, ayrıca her ne kadar davacı tarafça CISG madde 76. uyarınca emsal rayiç değer ile sözleşmede kararlaştırılan değer arasındaki farkın tahsili için de dava açıldığı görülmüşse de, davacı tarafın bu kalem zararını ispatlayamadığı anlaşıldığından bu kısım için de davanın reddine karar vermek gerektiği…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabul / kısmen reddi ile 117.000 €’nun 24/04/2016 tarihinden itibaren kamu bankalarının Euro cinsine uyguladığı bir yıllık vadeli mevduat faiz oranı ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı tarafın açmış olduğu davanın haksız ve mesnetsiz olduğunu, somut, doğmuş hiç bir zarar mevcut değilken kötü niyetli olarak tazminat talebinde bulunduğunu, davacının kötü niyetli olarak açtığı davada verdikleri beyanların pek çoğuna davacı tarafın hiçbir açıklama dahi yapamadığını, Müvekkilinin faaliyet alanının genelde otomotiv sektöründe distribütörlerin elindeki yurt içinde satışı mümkün olmayan mevcut araçları yurt dışındaki müşterilerle buluşturarak satılmalarına aracılık etmek olduğunu, söz konusu davada da müvekkilinin dava dışı olan …’nin (… A.Ş.) elinde mevcut ve Türkiye pazarında satışını sağlayamadığı dava konusu 2015 model araçları yurt dışında davacıya satışı konusunda aracılık ettiğini, davanın …’ye açılması gerekirken müvekkiline yöneltilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin kendisine teslim edilen araçlarla ilgili yaptığı ödemelerin % 90’ının doğrudan … – …’ nin … bank hesabına yapıldığını kendisinin de açıkça belirttiğini, davacı tarafından yapılan ödemelerin ve … ile müvekkilinin kesmiş olduğu faturaların cevap dilekçesi ekinde yer aldığını, bu itirazlarının mahkeme tarafından değerlendirme konusu dahi yapılmadığını, bu sebeple kısmi kabul kararının bozulması ve yeniden yargılama yapılarak reddine karar verilmesi gerektiğini, Müvekkilinin teknik bilirkişiye haricen hesaplattırılan garanti bedelini de kabul etmediğini, ancak bu raporun sunulmasındaki gayelerinin davada bilirkişi heyetine hazırlattırılan 29.09.2017 tarihli raporun ne kadar yetersiz, eksik ve bilimsellikten uzak olduğunu gözler önüne sermek olduğunu, 900 Euro garanti bedeli ile haricen sunulan rapordaki 309,63 TL arasında çok büyük fark mevcut olduğunu, bu hususun da dikkate alınmadığını, kaldı ki davacının garanti konusundaki taleplerinin … tarafından gerçekleştirilmeme ihtimaline karşı müvekkilinin davacıya açık bir şekilde garanti verdiğini, bu beyanda “… 2 yıl/60.000 km garanti konusunda … sorunu çözemezse araçların fatura tarihi itibarıyle 2 yıl süresince ortaya çıkabilecek garanti onarımlarına ilişkin masrafları karşılamayı garanti ettiğini ” de açıkça belirttiğini, bu konu ile ilgili bilirkişi heyeti tarafından hiçbir değerlendirme yapılmadığını, sonuçta aracı firma olarak müvekkilinin meydana gelebilecek arızaları karşılayacağını açıkça beyan ettiğini, ancak davacının dürüstlük kuralına uygun hareket etmediğini, davacının bu araçları başka bir şirkete sattığını, davacının bu süreçte diğer firmayla anlaştığını ve kendilerince sunulan teklifin aynısını uygulamaya koyduğunu, Davacıya müvekkili ve … ve … araçları geri almak için teklifte de bulunmasına rağmen davacı şirketin bu teklife dahi yanaşmadığını, davacının bu tutumunun bir zararı olmadığını gösterdiğini, bu alış verişten kârını elde ettiğini fakat kötü niyetli olarak fazladan menfaat elde etmek istediğini, davacının garanti indiriminde ısrarcı olduğunu ve ilk derece mahkemesince söz konusu yetersiz ve hiçbir bilimsel ve teknik bilgi içermeyen rapora dayanarak kısmi kabul kararı verildiğini, İlk derece mahkemesinin tespitlerinin yetersiz olduğunu, sadece 29.09.2017 tarihli bilirkişi raporuna atıf yapmakla yetinildiğini, ancak bu raporda bilimsel ve teknik olarak hiçbir açıklama, hesaplama olmadığı halde 117.000 Euro, Türk Lirası olarak yaklaşık 611.000 TL’nin müvekkili tarafından ödenmesi gerektiğini haksız ve mesnetsiz olarak tespit ettiğini, kararda yeterli gerekçe bulunmadığını, Bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın tümden reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: Müvekkil şirketin kâr kaybına ilişkin talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken ilk derece mahkemesi tarafından söz konusu talebin usul ve yasaya aykırı şekilde reddedildiğini, ilk derece mahkemesinin huzurdaki davada müvekkili şirket tarafından talep edilen kâr kaybının reddine gerekçe olarak, sözleşmenin feshedilmiş olduğu, TBK’nın 125. maddesi uyarınca sözleşmenin feshi halinde tarafların ancak menfi zararını isteyebileceğini, kar kaybının müspet zarar olduğu hususlarının ortaya koyulduğunu, gerekçeli karardan anlaşıldığı üzere, ilk derece mahkemesi tarafından da taraflar arasındaki uyuşmazlığa sözleşme hükümlerinin uygulanacağı konusunda bir tereddüt bulunmadığını, İlk derece mahkemesi kararında ise usul ve yasaya ve hatta kendi kararına aykırı şekilde, kâr kaybına ilişkin olarak TBK’dan bahsedildiğini ve hükmün bir kısmında doğru olarak sözleşme hükümleri uygulanırken, bir kısmında usul ve yasaya aykırı şekilde Kanun hükümlerinin uygulandığını, Diğer yandan, sözleşme hükümleri çerçevesinde, sözleşmeden dönüldüğü takdirde müspet zararın istenebileceğinin doktrinde de açıkça kabul gören bir husus olduğunu, Sözleşmenin 74. maddesine göre; “Taraflardan birinin sözleşmeyi ihlâli hâlinde ödenecek tazminat mahrum kalınan kâr dahil olmak üzere, ihlâlden dolayı diğer tarafın uğradığı zararın toplamına eşittir. Söz konusu tazminat, ihlâl eden tarafın sözleşmenin kurulması sırasında sözleşme ihlâlinin muhtemel sonucu olarak öngördüğü veya o tarihte bildiği veya bilmesi gerektiği zararı aşamaz. ” hükmü bulunduğunu, buna göre alıcının, sözleşmeye aykırılık sebebiyle uğradığı müspet zararları talep edebileceği gibi, menfi zararların da tazmin edilmesini talep edebileceğini, Sözleşme hükümleri çerçevesinde, müspet zararın istenebileceğinin de gerek doktrinde gerek uluslararası içtihatlarda açıkça kabul gören bir husus olduğunu, buna rağmen, ilk derece mahkemesi tarafından Borçlar Kanunu’na atıf yapılmak suretiyle sözleşmenin feshi halinde müspet zararın istenemeyeceği şeklinde hüküm tesis edilmesinin usul ve yasaya aykırı olup, bozulması gerektiğini, Dosya içerisinde yer alan ve gerekçeli kararda ilk derece mahkemesi tarafında da atıf yapılan bilirkişi raporunda müvekkili şirketin davalı şirketten almayı planladığı ve proforma fatura üzerinden satışını gerçekleştirdiği 49 araçla ilgili olarak kâr kaybı tutarının 49.900 Euro olarak hesaplandığının belirtildiğini, Sözleşmenin 75. maddesi uyarınca emsal rayiç bedel ile sözleşmede kararlaştırılan bedel arasındaki farkın da davalı şirketten tahsiline karar verilmesi gerektiğini, İlk derece mahkemesinin kararında ayrıca müvekkili şirketin Sözleşmenin 76. maddesi uyarınca talep etmiş olduğu emsal rayiç bedel ile sözleşmede kararlaştırılan bedel arasındaki farkın, bu zarar kaleminin müvekkili şirket tarafından ispatlanamadığı gerekçesiyle reddedildiğini, ancak müvekkili şirketin, ikame mal alımı yapılmadığı takdirde, Sözleşmenin 76. maddesi gereğince sözleşmeden dönüldüğü andaki malın cari fiyatı ile sözleşmede kararlaştırılan fiyat arasındaki farkı talep etme hakkı bulunduğunu, buna rağmen, bu zarar kaleminin ispatlanamadığı gerekçesiyle reddedilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, sözleşmeden dönen satıcının ikame mal alımı yapmamış olsa bile, zarara uğramış olduğunun kabul edildiğini, Dava korusu araçların cari fiyatının ne olduğunun, ilk derece mahkemesinin yetkili bayilere yazılan müzekkerelerin ve söz konusu müzekkerelere verilen cevaplarla ortaya konulduğunu, dolayısıyla müvekkili şirketin söz konusu talebinin, zararını ispatlayamadığı gerekçesiyle reddedilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olup, bu kısmın da istinaf incelemesi sonucu bozulması gerektiğini, kaldı ki 17.10 2017 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, müvekkili şirketin uğradığı zararın hesaplanma yönteminin nasıl olması gerektiği hususunun da ayrıntılarıyla izah edildiğini, Her ne kadar yerel mahkeme tarafından gerekçeli kararda davalının unvanı “… Tekstil İnşaat Nakliyat Sanayi” şeklinde yazılmış ise de davalının ticaret sicile kayıtlı unvanı “… Tekstil İnşaat Nakliyat Sanayi …” olduğundan, hükmün HMK’nın 304. maddesi gereğince düzeltilmesi için ilk derece mahkemesine dilekçe sunulmuş olup, iş bu hatanın düzeltilmemesi halinde istinaf incelemesi sonucu oluşturulan kararda davalı unvanının düzeltilerek hüküm tesis edilmesi gerektiğini, Açıklanan bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının redde ilişkin kısmının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın tümünün kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, araç satış sözleşmesine aykırı davranış nedeniyle müspet zararların tazmini istemiyle açılmış bir alacak davasıdır. Davacı tarafından taraflar arasındaki araç satış sözleşmesi kapsamında davalının garanti yükümlülüğüne uymaması sebebiyle araç başına şimdilik 900 Euro olmak üzere toplam 117.000 Euronun, teslim edilmeyen 49 araç için net kâr kaybı toplamı olan 49.900 Euro’nun, rayiç bedele ilişkin zarar kaleminin niteliğinden ötürü alacağın belirsiz alacak niteliği taşıdığından dolayı, fazlaya ilişkin talep hakkı saklı tutularak bu zarar kalemine ilişkin şimdilik 10.000 Euro’nun temerrüt tarihi olan 24/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile tahsili istemli açılan davada, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı her iki taraf vekillerince, kararın kendi aleyhlerine olan kısımlarına karşı istinaf başvurusunda bulundukları anlaşılmaktadır. İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, taraf vekillerince ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava dosyası istinaf incelemesi için Mahkememize geldiğinde 2018/1106 esas sırasına kaydedilmiştir. Anılan dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, aynı Kanun’un 353/1.b.2. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüyle istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda, davanın kısmen kabulüne, davacının garanti belgesiz araç satımı nedeniyle oluşan değer kaybını ve kâr mahrumiyetinden kaynaklanan alacak talebinin kabulü gerektiği, bunun dışında rayiç değer farkına ilişkin tazminat talebinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile “a-117.000,00 Euronun 24/04/2016 tarihinden itibaren kamu bankalarının Euro cinsi mevduata uyguladığı bir yıllık vadeli mevduat faiz oranı ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, b-Teslim edilmeyen araçlar için kâr mahrumiyetinden kaynaklanan zarar bedeli 49.900,00 Euro alacağın 24/04/2016 tarihinden itibaren kamu bankalarının Euro cinsine uyguladığı bir yıllık vadeli mevduat faiz oranı ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, c- Davacının diğer tazminat talebinin reddine ” dair 2019/765 Karar sayılı, 28.05.2019 tarihli hüküm verilmiştir. Mahkememizin bu hükmünün her iki taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 11.H.D.’nin 24.03.2021 tarih, 2020/4982 Esas- 2021/2836 sayılı ilamıyla, mahkememizin anılan hükmü bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamında; “…Karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir. 1-İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına ve özellikle davalının teslim etmeyi taahhüt ettiği bakiye 49 araçla ilgili daha önceden teslim edilen araçların garanti belgesinin bulunmamasına rağmen davacının teslimde ısrar etmesi ve ifanın yerine getirilmemesinin aleyhine sonuç doğurmayacağı gözetilmeden yine bu araçlarla ilgili kar kaybı talebinin olmasına göre davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; taraflar arasında e-posta teatisi yoluyla yapılan sözleşmede satıma konu araçların garanti belgeli olması gerektiği hususunda anlaştıkları görülmektedir. Bundan dolayı teslim alınan araçların üretici firma garantisinin temin edilememesi nedeniyle davalının sorumlu olacağı anlaşılmakta ise de davacının beher araç başına talep ettiği 900 Avro ile ilgili mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda denetime elverişli bir değerlendirme bulunmadığı görülmektedir. Mahkemece yapılması gereken iş, konusunda uzman bilirkişi heyetinden davacının talep ettiği bu tutarın makul olup olmadığı gerektiğinde davacı tarafından satımın yapıldığı ülkelerdeki mevzuat hükümleri de değerlendirilmek suretiyle araçların garanti dışı olmasından dolayı bedelden ne oranda indirim yapılarak piyasaya sürüldüğü tespit edilip varılacak sonuca göre tazminat tutarının hesap ettirilmesine yönelik alınacak bilirkişi raporu doğrultusunda bir karar vermekten ibaret olmalıdır. Diğer yandan davalının garanti belgesi ile birlikte satış yapamayacağı anlaşıldıktan sonra davacının bakiye 49 araçla ilgili teslim yapılmasını istemesi ve teslim edilmemesi üzerine de yoksun kalınan kâr talep etmesi de yerinde görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,…” karar verilmiştir. Yargıtay bozma ilamı izerine Mahkememizce HMK’nın 373/3. maddesi uyarınca duruşma açılarak taraf beyanları alınmış, usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir. Uyulan Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda yeniden yargılama yapılmıştır. Bozma sonrası mahkememizce yapılan tahkikat işlemlerini açıklamadan önce, Yargıtay bozma ilamı ile ortaya çıkan hukuki durumun açıklığa kavuşturulması gerekir: Davacının üç kalem alacak talebi vardır. Bunlardan birincisi, davacının davalıdan satın aldığı 130 adet aracın garanti belgesiz olası nedeniyle her bir araç için değer kaybı karşılığı 900 Euro olmak üzere toplam 117.000 Euro; ikincisi, davalı tarafından sözleşmeye göre davacıya teslimi gerekirken teslim edilmeyen 49 adet araç için oluşar kâr mahrumiyeti karşılığı 49.900 Euro; üçüncüsü ise teslim edilmeyen araçlarla ilgili olarak CISG m.76 uyarınca rayiç bedel farkı karşılığı 10.000 Euro talep edilmiştir. İlk derece mahkemesince verilen hükümle sadece birinci talep kabul edilmiş, diğer iki talep reddedilmiştir. İstinaf incilemesini yapan Dairemizin bozulan kararıyla ilk derece mahkemesinin hükmü kaldırılıp, birinci ve ikinci talepler yönünden davanın kabulüne, üçüncü talep yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir. Bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 11. HD tarafından, davacının temyiz itirazlarının reddine, hükmün davalı yararına bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay ilamında ayrıca, davacının ikinci kaleme (teslim edilmeyen 49 adet araca ilişkin kâr kaybına) ilişkin tazminat talebinin reddi gerektiği, birinci kaleme ilişkin tazminat talebi yönünden ise yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği hükme bağlanmıştır. Dairemizce Yargıtay bozma ilamına uyulmakla, davacının ikinci ve üçüncü kaleme ilişkin tazminat taleplerinin reddi yönünden davalı yararına usuli kazanılmış hak doğmuştur. Yani, uyulan bozma ilamı içeriğine göre davacının, teslim edilmeyen 49 adet araca ilişkin kâr mahrumiyeti talebi ile CISG m.76 uyarınca rayiç bedel farkından kaynaklanan tazminat talebinin reddi gerektiğinden, bu iki tazminat talebi kalemi için ayrıca tahkikat işlemi yapılmasına gerek kalmamıştır. Bozma ilamı uyarınca davanın birinci tazminat kalemine ilişkin talebi hakkında bilirkişi incelemesi yapılması gerekmiştir. Taraflar arasındaki sözleşme hükümleri uyarınca davalı, davacıya satıp teslim ettiği araçların garanti belgeli olacağını taahhüt etmiş, ancak sattığı araçları garanti belgesiz olarak davacıya teslim etmiştir. Araçların garanti belgesiz olması nedeniyle, araçlarda bir değer kaybının olması tabiidir. Davacı vekili, zararın araç başına 900 Euro olduğunu iddia etmişse de Yargıtay ilamında da belirtildiği üzere, buna dair kanıt sunmamıştır. Bu durumda davacının bu kaleme ilişkin zarar iddiasının, bozma ilamı doğrultusunda yapılacak bir bilirkişi incelemesiyle belirlenmesi gerekmiştir. Bu amaçla Mahkememizce oluşturulan uzman bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek 24.04.2022 tanzim tarihli rapor alınmıştır. Bu rapor, içeriği itibariyle denetime ve hüküm vermeye elverişli bulunmuştur. Ayrıntısı anılan bilirkişi heyeti raporunda belirtildiği üzere; davacının davalıdan satın aldığı araçları Avrupa’da sattığı, Avrupa Birliği ülkelerinde araçların garantili olması gerektiği, davacının garanti konusunda yaptığı harcamalara ilişkin bir belge sunmadığı, Almanya’da sattığı 119 adet araç için alıcı firmanın araç başına 1000 Euro tazminat talep ettiği ancak davacının böyle bir ödeme yapmayıp araçlarda arıza vb. Çıktığında tamir faturalarının kendisine gönderilmesi şeklinde sorunun giderileceği bilgisini verdiği; Avrupa Birliği ülkelerinde garanti belgesi yerine garanti sigortası uygulamasının bulunduğu, davacının da sorunu garanti sigortasıyla çözmek üzere araştırma yaptığı ve dosyaya sunulan belgelere göre … firmasından 130 adet aracın her biri için 441,26 Euro olmak üzere toplam 57.363,80 Euro prim teklifi aldığı, davacının garanti belgesiz araçlar nedeniyle zararını bu prim tutarından ibaret olduğu belirtilmiştir. Bilirkişinin bu tespiti, dosyaya davacının sunduğu sigorta prim teklifine dayalıdır. Her ne kadar bilirkişiler, raporun 8. Sayfasında, Avrupa’da trafiğe çıkan araçların garanti belgesinin olması gerektiği, ancak bu konudaki mevzuat hakkında heyet üyelerinin müktesebatının yeterli olmadığı belirtilmiş ise de bu husus, davadaki uyuşmazlık noktalarının çözümü bakımından önemli değildir. Öncelikle, davalı, davacıya satılan araçların garanti belgeli olacağını taahhüt etmiş, buna rağmen garanti belgesiz araç satmıştır. Garanti belgeli bir araçla garanti belgesiz araç arasında değer farkının olacağı tabiidir. Mevzuatın garanti belgesini zorunlu kılıp kılmamasının sonuca etkisi yoktur. Kaldı ki bilirkişi kurulu, Avrupa Birliği mevzuatında trafiğe yeni çıkan araçların garanti belgeli olmasının arandığı, ancak garanti belgesi yerine geçen sigorta türlerinin bulunduğu hususu açıkça ortaya koymuştur. Esasen davacı da bunu bildiğinden, sigorta şirketlerinden bu konuda araştırma yapmış ve prim teklifi almıştır. Davacının garanti belgesiyle aynı işlevi görecek bir garanti sigortası yaptırması mümkün olduğuna göre, garantisiz araç satımından kaynaklanan zararının da bu sigorta primi kadar olduğunun kabulü gerekir. Bilirkişi kurulunun dosyadaki somut verilere dayalı bu tespiti, mahkememiz heyetince de benimsenerek hükme esas alınmıştır. Bilirkişi raporunda, garanti belgesini temin yükümlülüğünün, kendisine dava ihbar edilmiş olan …’a ait olduğuna dair değerlendirmeler yapılmış ise de bu değerlendirmeler davamızın çözümü bakımından önemli olmayıp, ancak davalı ile ihbar edilen arasında bir dava görülmesi halinde değerlendirilecek hususlardır. Sözleşmelerin nispiliği ilkesi gereği, tarafların hak ve yükümlülüklerin, tarafların kendi aralarındaki özleşme hükümlerine göre değerlendirilmesin gerekir. Davamızın tarafları arasındaki sözleşmede davalı, davacıya garanti belgeli araç satmayı taahhüt etmiş olup, bu yükümlülüğün ihlalinin davacıya karşı sorumlusu, davalı şirkettir. Davalı şirket, ihbar olununla arasındaki sözleşmeye aykırılık bulunduğu iddiasında ise bu iddialarını, kendi sözleşme muhatabına karşı ileri sürmesi gerekir. Bu durumda ihbar edilen ile davalı arasındaki hak ve yükümlülükler, kendi aralarındaki sözleşme hükümlerine göre değerlendirilir. Bu nedenle, ihbar edilen vekilinin, bilirkişi raporuna itirazları konusunda başkaca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Yukarıdaki açıklamalara göre, davacının garanti belgesiz araçlar nedeniyle uğradığı zararın, garanti belgesi yerine geçecek ve onunla aynı işlevi görecek garanti sigortasıyla giderilmesinin mümkün olduğu, garanti sigortası için ödeyeceği prim tutarının ise kendisinin sigorta şirketinden aldığı teklife göre her bir araç için 441,26 Euro olmak üzere 130 adet araç için toplam 57.363,80 Euro olduğu, davacının zararının bundan ibaret olduğu kanaatine varılmış ve bu tutar bakımından davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, Yargıtay bozma ilamı üzerine yapılan duruşmalı istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine ve sonuçta davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Uyulan Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın kısmen kabulüyle davacıya davalı tarafından satılıp teslim edilen yüz otuz adet aracın garanti belgesiz olmasından kaynaklanan zarar bedeli olan 57.363,80 Euro tazminatın, 24.04.2016 tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi uyarınca kamu bankalarının Euro cinsinden bir yıl vadeli mevduata uyguladıkları en yüksek faiz oranına göre belirlenecek temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 2-Diğer kalemlere ilişkin tazminat taleplerinin, dosya kapsamına ve uyulan Yargıtay bozma gerekçesine göre reddine, 3- Alınması gerekli 13.440,52 karar harcından, dava açılıken peşin alınan 10.372,64 TL’nin nin mahsubu ile bakiye 3.067,80 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irad kaydına, 4-Davanın kabul edilen bölümü üzerinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan A….T gereğince belirlenen 22.223,05 TL nispi ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davanın reddedilen bölümü üzerinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan … gereğince 37.193,98 TL nispi ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Davacı tarafından ilk derece yargılamasında yapılan 2.100,00TL bilirkişi ücreti ve 224,80TL posta masrafı olmak üzere toplam 2.324,80 TL yargılama giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre hesaplanan 754,00 TL’lik bölümünün davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, 7-Davacı tarafından bu dava nedeniyle peşin harç olarak yatırılan 10.372,64 TL harç giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 8-Davalı tarafından yapılan 50,00 TL yargılama giderinin davadaki haklılık oranlarına göre hesaplanan 33,80 TL’lik bölümünün davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye kısmın davalı üzerinde bırakılmasına, 9-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avans bakiyelerinin, karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, 10-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden;a-Davacı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı tarafından yatırılan 35,90 TL istinaf peşin harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, b-Davacı tarafından harcanan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, c-Davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davalı tarafından yatırılan 6.812,41 TL istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalıya iadesine, d-Davalı tarafından harcanan 98,10 TL başvuru harcı gideri, 497,00 TL posta ve tebligat gideri, 4.500,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 5.095,10 TL kanun yolu giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 11-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 12-Dosyanın, kararın kesinleşmesinden sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açık olmak üzere, oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 08/06/2022
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.