Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/12 E. 2022/848 K. 16.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/12
KARAR NO: 2022/848
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/07/2020
NUMARASI: 2019/686 E. – 2020/270 K.
DAVANIN KONUSU: Tespit
Taraflar arasındaki tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın usulden reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin … Ticaret Anonim Şirketi Yönetim Kurulu başkan vekilliği görevini ifa ettiğini, şirket ihtiyaçları için Tasfiye Halinde … Bankası A.Ş. ile şirket arasında 23.07.1998 tarihli ve 13.390.000,00 USD bedelli genel kredi sözleşmesi akdedildiğini, müvekkilinin anılan sözleşmeye kefil sıfatı ile dahil olduğunu, davalı tarafça anılan sözleşmeye istinaden İstanbul … Noterliği’nin 10.06.1999 tarihli ihtarnamesi ile hesap özetinin müvekkiline bildirildiğini, 08.07.2013 tarihinde müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında ilamsız icra takibi başlatıldığını, takibe müvekkili tarafından itiraz edildiğini, davalı banka tarafından İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/360 esas sırasında itirazın iptali davası açıldığını, İstanbul … Noterliğinin 10.06.1999 tarihli ihtara dayalı olarak hesaplanan toplam 242.905.630.657,00 TL borç için ihtardan 18 gün sonra 28.06.1999 tarihinde 265.551.346.046,00 TL bedelle takip başlatıldığını, iş bu dosyanın İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyası ile yürütüldüğünü, borcun ödendiğini ve dosyaya kapatıldığını, müvekkili ve Tasfiye Halinde … Bankası arasında akdedilen 13.07.2005 tarihli protokol ile …’nün kefil olarak 2.000.000,00 USD ödemeyi taahhüt ettiğini, 23.07.1998 tarihli ve 13.390.000,00 USD bedelli genel kredi sözleşmesinin müvekkili için herhangi bir geçerliliği kalmadığını, davalı bankanın 23.07.1998 tarihli genel kredi sözleşmesine dayanarak talep ettiği faiz oranının afaki olduğunu, bankanın bu takip yöntemi ile müvekkilinin mal varlığını zarara uğratmayı amaçladığını, genel kredi sözleşmesinin genel işlem şartlarına aykırı olan düzenlendiğini ve sözleşmede faiz oranı kararlaştırılmadığını, söz konusu kredi sözleşmesindeki fahiş faizin Borçlar Kanunu Hükümlerince sınırlandırıldığını, taraflar arasında akdedilen genel kredi sözleşmesindeki davalı tarafça talep edilen fahiş faiz oranlarının yasal sınırlar çerçevesinde makul ve hakkaniyete uygun bir orana indirilmesi gerektiğini, müvekkilleri tarafından yapılan ödemelerin yapıldığı tarih itibariyle dosya borcundan düşülmesi ve takip sonrası dönem için talep edilen faiz miktarı ile bakiye dosya borcunun yeniden hesaplanması gerektiğini ileri sürerek, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … ve İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyalarında yürütülen icra takibi ile hacizlerin, müvekkillerinin telafisi mümkün olmayacak mağduriyetlerinin önlenebilmesi için HMK md. 390/2 hükmü gereği davalı tafaf dinlenmeksizin teminatsız olarak tedbiren durdurulmasına, müvekkilleri ile davalı arasında akdedilen ve kanuna, kamu düzenine, ahlaka ve adaba aykırılık teşkil eden 23.07.1998 tarihli ve 13.390.000,00 USD bedelli genel kredi sözleşmesine davalı tarafça talep edilen fahiş faiz oranının yasal sınırlar çerçevesinde makul ve hakkaniyete uygun bir orana indirilmesi ve müvekkilleri tarafından yapılan ödeme miktarlarının mahsubu ile müvekkillerinin İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasından kaynaklanan gerçek ve güncel borçlarının tespit edilmesine ve muarazanın giderilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkilinin Bankacılık Kanun’unun 143. maddesine göre kurulmuş ve sermayesinin tamamının TMSF’ye aykırı olduğunu, dava dışı şirketin kullandığı ve davacının kefili olduğu kredi borcunun 08.01.2019 tarihli temlik sözleşmesiyle müvekkilince devir alındığını, dava dışı borçlu … Ticaret AŞ’nin 23.07.1998 tarihinde imzaladığı 113.390.000 USD bedeli kredi ile … Tic.AŞ’nin kullandığı 19.06.1997 tarihli 1.950.000,00 USD bedelli krediye davacının kefil olduğunu, nakdi ve gayri nakdi kredilerin süresinde ödenmemesi üzerine bankaca hesapların kat edilerek takip başlatıldığını, genel kredi sözleşmelerinin ayrılmaz parçası olan protokollerle her bir şirketin borçlarının ayrı ayrı belirlendiğini, protokol kapsamında kısmi ödemelerin yapıldığını, kalan takiplerdeki alacakların da müvekkiline temlik edildiğini, davacının tespit davası ile birlikte uyarlama davası açmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … ve İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyalarındaki icra takiplerine konu borçlarının tespitinin istenildiğini, HMK’nın 106. maddesinde de yer alan koşullardan hiçbirinin sağlanmadığını, borçlu şirketler ile banka arasında genel kredi sözleşmesinin ayrılmaz parçası olarak borcun yenilenmesi anlamına gelmemek üzere 13.07.2005 tarihinde borcun tasfiyesine yönelik protokol düzenlendiğini, davacı ile banka arasında söz konusu protokol esas alınarak borcun bir kısmının ödenmesi halinde sadece Beşiktaş ve Beykoz’da bulunan taşınmazlara ilişkin açılan tasarrufun iptali davalarından feragat edilmesi işlemi ile sınırlı olmak üzere ek protokol akdedildiğini, genel kredi sözleşmesini imzalamış olan davacının genel kredi sözleşmesini ayrılmaz parçası olan ek protokolü imzalayarak protokolü kabul ettiğini, hem 13.07.2005 tarihli protokol hem de davacı ile imzalanan ek protokol hükümlerinin yerine getirilmediğini, davacı tarafın İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasına konu borcun sebebinin aynı olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dava ile ilgili İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/360-2018/522 E.K. sayılı kararı getirtilmiş olup, incelenmesinde; davacı tasfiye halinde … Bankası A.Ş. vekili tarafından davalı …, … ve … San. Tic. A.Ş. aleyhine 11/12/2013 tarihinde açılan itirazın iptali talepli davanın dava dilekçesinde özetle; banka tarafından, İstanbul … İcra Müdürlüğünün 08.07.2013 tiırihli … Esas sayılı dosyası üzerinden düzenlenen ödeme emri ile davalı-borçlu hakkında; 8.547.785 USD asıl alacak, 45.580,305 USD işlemiş faiz, 2.279,015 USD BSMV olmak üzere toplam 56.407,105 USD’lik toplam alacağının takip tarihinden itibaren icra giderleri, vekalet ücreti ve asıl alacağın % 36,00 faizi ile birlikte tahsili amacıyla ilamsız haciz yoluyla yasal takibe başlandığını, ödeme emrinde kurun, 1,9538 TL (TCMB 05.07.2013 tarihli efektif satış kuru) alındığını, TL cinsinden alacağın ise 110.208,20 TL olarak gösterildiğini bildirerek itirazın iptaline karar verilmesini talep ettiği, daha sonra mahkemeye sunduğu 02.06.2015 tarihli dilekçede; ödeme emrinde maddi hata yapıldığını ve esas tutarın 56.407.105 usd ve TL karşılığının da 110.208.201,00 TL olduğunu belirterek davanın kabulüne karar verilmesini talep ettiği, davalı … vekilinin cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin kefil olduğunu, 10 yıl geçmekle kefalet akdinde öngörülen zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunu, müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün …E. (İst. …icra Müdürlüğünün … E.) ve İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı dosyalanndan yapılan takipler sonucunda anapara ve faizlerin önemli bir bölümünün ödenmiş olduğunu, takibin mükerrer olduğunu, alacaklı olduğunu iddia eden bankanın 14 yıl beklemesinin doğal olmadığını, alacaklı bankanın 14 yıl boyunca takibe geçmeyerek % 36 faiz çalıştırmak suretiyle kötü niyetli ve kusurlu olduğunu, talep edilen USD cinsi % 36 yıllık faiz oranının fahiş olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep ettiği, yargılama sonucunda verilen 10/05/2018 tarih 2013/360-2018/522 E.K. sayılı karar ile ‘…1- Davalılar … ve … yönünden davanın reddine, 2-Davalı … A.Ş yönünden açılan davanın kabulüne,İstanbul …İcra Müdürlüğünün … sayılı takibine yapmış olduğu itirazın iptali ile takibin 8.547,785 USD asıl alacak,45.580,305 USD işlemiş faiz ve 2.279,015 USD BSMV olmak üzere toplam 56.407,105 USD üzerinden takibin devamına,asıl alacağa takipten itibaren yıllık %36 oranında temerrüt faizi uygulanmasına, 3-22.041,64 TL İcra inkar tazminatının davalı … Ticaret A.Ş’den alınıp davacıya verilmesine…’ karar verilmiş olduğu, iş bu kararın istinaf kanun yoluna başvurulmuş olması nedeni ile henüz kesinleşmemiş olduğu anlaşılmıştır. Tespit davası 6100 sayılı HMK’nun 106. md.’sinde düzenlenmiş olup, 106 maddede ‘1-Tespit Davası yolu ile mahkemede bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının yada yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. 2-Tespit davası açanın kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. 3-Maddi vakıalar tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.’ hükmü yer almaktadır. Buna göre tespit davası davacı tarafın bir hukuki ilişkinin varlığı, yokluğu veya içeriğinin belirlenmesi hakkında tespit hükmü elde etmek amacıyla açtığı davadır. Tespit davası ile sadece taraflar arasında ki hukuki ilişkinin varlığı, yokluğu yada tereddütlü içeriği tespit edilir. Kanunda belirtilen haller dışında tespit davası açmak isteyen davacı eda davası ile inşaai davalardan farklı olarak korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğunu açıkça ispat etmek zorunluluğu altınadır. Gerek öğretideki görüşler gerekse de Yargıtay uygulamalarına göre tespit davası açılmasında hukuki menfaatin varlığı şu üç şartın varlığına bağlıdır. Birincisi davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalıdır. İkincisi bu tehdit davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalıdır. Üçüncüsü ise verilecek tespit hükmünün bu tehditi ortadan kaldırmaya elverişli etkisi bulunmalıdır. Ayrıca kural olarak eda davası açma olanağı varken tespit davası açılmasında hukuki yarar yoktur. Somut olayda İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/360-2018/522 E.K. sayılı davasında tespit istemine konu İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı icra dosyasında davacı …’nün hukuksal durumunun değerlendirilerek TBK’nun 598/3 maddesi gereğince kefâletinin kendiliğinden ortadan kalktığı gerekçesi ile aleyhine açılan davanın reddine karar verildiği ve asıl borçlu şirketin takip tarihi itibari ile sorumlu olduğu borç miktarı tespit edilerek asıl borçlu şirket yönünden tespit edilen tutar üzerinden takibin devamına karar verildiği, anılan kararın henüz kesinleşmediği sabit olup, mevcut edâ davası nedeni ile tespit davası açılmasında hukukî yarar bulunmamaktadır. Hukukî yarar HMK 114 -h md. gereği dava şartıdır. Hâkim önüne gelen bir davada dava şartlarının mevcut olup olmadığını re’sen gözetecektir. Tüm bu sebeplerden dolayı davacının mevcut eda davası nedeni ile tespit davası açmakta hukukî yararının olmadığı, davada dava şartlarından olan hukukî yararın bulunmaması sebebiyle HMK 115/1-2 md. uyarınca davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine… ” gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. öBu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece bu davada İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasından kaynaklanan gerçek ve güncel borçların HMK’nın 106. maddesi kapsamında tespiti talebine ilişkin olduğun belirtilmesine rağmen, işbu davanın konusunun, müvekkil ile davalı şirket arasında akdedilen ve kanuna, kamu düzenine, ahlaka ve adaba aykırılık teşkil eden 23.07.1998 tarihli ve 13.390.000-USD bedelli genel kredi sözleşmesinde davalı tarafça talep edilen faiz oranlarının ahlaka, dürüstlük kurallarına aykırı olacak ve hukuk düzenince korunmayacak, davalıya aşrı derecede fayda sağlayacak kadar yüksek olduğunun belirlenerek uygun bir orana indirilmesi olduğunu, ayrıca yapılan kısmi ödemelerin mahsubu ile güncel borçların tespitinin talep edildiğini, davada tespiti gereken en önemli hususun, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin geçerli şekilde yapılıp yapılmadığı, emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine, dürüstlük kurallarına uygun şekilde müvekkilden faiz talep edip edilmediğinin tespiti olduğunu, ancak mahkemenin, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tespit edilmesi gereken ön inceleme duruşmasında, uyuşmazlık konusunu tespit edilmediği gibi, gerekçeli kararda da dava konusu uyuşmazlığın tespitinde hata yapılarak hukuki yarar bulunmadığı yönünde hatalı şekilde hüküm tesis edildiğini; Mahkemece belirlendiği üzere tespit davası açılmasında hukuki menfaatin varlığının kabulü için davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olması, bu tehdidin davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunması, verilecek tespit hükmünün bu tehdidi ortadan kaldırmaya elverişli etkisi bulunması gerektiğini, somut olayda genel kredi sözleşmesine istinaden davalının fahiş olarak işlettiği faiz sebebiyle müvekkil aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen icra takibinde, müvekkiline ait bir çok taşınmazın haczedilerek satış aşamasına gelindiğini, bu tehdidin müvekkiline zarar verecek nitelikte olduğunu, mahkemece faiz oranının dürüstlük kurallarına ve ahlaka aykırılık oluşturacak, hukuk düzenince korunamayacak ve davalı tarafa haksız bir kazanç sağlayacak derecede fahiş olduğu yönünde verilecek tespit hükmü ile müvekkilin sahibi olduğu taşınır ve taşınmaz mal varlıklarına yönelik tehdidin ortadan kaldırılabileceğini, bu nedenle davanın açılmasında korunmaya değer güncel yarar bulunduğunu, benzer bir durumda İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan tespit davasında mahkemece sözleşmede belirlenmiş olan %225 faiz oranının ve takip dosyasında talep edilen %180 oranındaki temerrüt faiz oranının fahiş bir oran olup olmadığı ve hakimin sözleşmeye müdahalesinin gerekip gerekmediği olarak belirlemiş ve hiçbir suretle söz konusu davada hukuki yarar bulunmadığı yönünde usule ilişkin herhangi bir hüküm tesis etmeden davanın esasına girildiğini, bu kararın Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2014/10769 Esas, 2015/2063 Karar sayılı ilamı i onandığını; benzer bir başka tespit davasında da uyuşmazlık konusu davacıların, davalı şirket ile aralarında akdedilen ve kanuna, kamu düzenine, ahlaka ve adaba aykırılık teşkil eden satış sözleşmesinin kesin olarak hükümsüz olduğu gerçeği göz önünde bulundurularak, davalı tarafça talep edilen fahiş faiz ve cezai şart oranlarının yasal sınırlar çerçevesinde makul ve hakkaniyete uygun bir orana indirilmesi ve taraflarınca yapılan ödeme miktarının mahsubu talebine ilişkin olarak mahkemece güncel borcun belirlendiğini, mahkemece İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/360 Esas, 2018/522 Karar sayılı dosyasının kesinleşmemiş olması nedeniyle tespit davası açmakta hukuki yararın bulunmadığının belirlenmesine rağmen, bu davada bankaca İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptalinin talep edildiğini, her iki davanın konusunun farklı olduğunu, bu davada taleplerle ilgili verilecek olumlu bir kararın o davada da delil oluşturacağını; Müvekkilinin sözleşmelerde kefil sıfatıyla yer aldığını, istenilen faiz oranının fahiş olduğunu, İstanbul … Noterliğinin 10.06.1999 tarihli ihtarıyla istenilen 242.905.630.657-TL için ihtardan 18 gün sonra 28.06.1999 tarihinde 265.551.346.046 TL bedelle İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas (İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E.) sayılı dosyası ile takip başlatıldığını ve borcun ödenerek dosyanın kapatıldığını, bu borç için ayrıca İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında da takip başlatıldığını, ödemelerin dosya borcundan düşülmediğini, bu nedenle takip sonrası döneme ilişkin olarak gerçeğe aykırı bir faiz borcu ortaya çıktığını, taraflar arasında akdedilen ve kısmen hükümsüz olan genel kredi sözleşmesi uyarınca davalı tarafça talep edilen faiz oranının dürüstlük kurallarına ve ahlaka aykırılık oluşturacak, hukuk düzenince korunamayacak ve davalı tarafa haksız bir kazanç sağlayacak derecede fahiş olduğunun tespiti ile yasal sınırlar çerçevesinde makul ve hakkaniyete uygun bir orana indirilmesi ve yapılan ödeme miktarlarının mahsubu ile gerçek ve güncel borçların tespit edilmesi gerektiğinin açık olduğunu; Genel kredi sözleşmesinin 39. maddesinde temerrüt faizi kararlaştırılmadığını, bu kısmın boş bırakıldığını, bu nedenle 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesinde yer alan kanuni faizin uygulanması gerektiğini, TBK’nın 88/2.maddesinde akdi faiz oranının, 120. maddesinde ise yıllık temerrüt faiz oranının emredici şekilde düzenlendiğini, buna rağmen yasaya aykırı şekilde fazla faiz talep edildiğini, sözleşme serbestliğinin TLK’nın 26 ve devamı maddelerinde belirlenen hallerde sınırlandırıldığını, dava konusu sözleşme hükümlerinin sözleşme serbestisi ilkesi kapsamında değerlendirilemeyeceğini, bu hükümlerin dürüstlük kurallarına da aykırı olduğunu, 23.07.1998 tarihli ve 13.390.000 USD bedelli GKS hükümlerinin TBK’nın 20. maddesindeki genel işlem koşullarına aykırı olduğunu, borcun vadesinde ödenmemesi durumunda, muaccel alacaklar için vade tarihinden itibaren 14 yıl boyunca yıllık %36 oranında USD gecikme faizinin TBK’nın21. maddesinin 2. fıkrası ve 25. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, hakimin TBK’ın 182. maddesinin 3. fıkrası gereğince aşırı gördüğü cezai şartı tenkis etmesi gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, temlik eden banka ile dava dışı şirketler arasında düzenlenen ve davalının müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı genel kredi sözleşmeleri kapsamında istenilen faiz oranlarının kamu düzenine aykırı ve fahiş olduğunun tespiti ile makul ve hakkaniyete uygun bir orana indirilmesi ve yapılan ödemelerin mahsubu ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasındaki gerçek ve güncel borcun tespiti ile muarazanın giderilmesi istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın usulden reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Somut olayda davacı vekili, müvekkilinin dava dışı şirketlerin temlik eden … Bankası Aş’den kullandıkları 23.07.1998 ve sonraki kredilere kefil sıfatıyla taraf olduklarını, borcun ödenmemesi üzerine hesabın kat edilerek, çeşitli tarihlerde takip başlatıldığını, daha sonra taraflar arasında borcu tasfiyesine ilişkin protokol düzenlendiğini, İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında genel kredi sözleşmesine dayalı olarak toplam 56.406,105 USD’nin tahsili amacıyla takip başlatıldığını, takibe yönelik itirazın iptali için İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/360 Esas sayılı dosyasında itirazın iptali davası açıldığını, sözleşmede faiz oranının belirlenmediğini, boşluk bırakılan alanların sonradan doldurulduğunu, bu nedenle 23.07.1998 tarihli 13.390.000 USD bedelli genel kredi sözleşmesinde davalı tarafça talep edilen fahiş faiz oranının yasal sınırlar çerçevesinde makul ve hakkaniyete uygun bir orana indirilmesi ve müvekkilince yapılan ödemelerin mahsubu ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından kaynaklanan gerçek ve güncel borçların tespiti ile muarazanın giderilmesini talep etmiştir.Dosya içerisinde bulunan İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/360 Esas sayılı dosyasında bulunan belgelerin incelenmesinde, davacının tasfiye halinde … Bankası AŞ, davalıların …, … ve … Aş. olduğu, alacaklı bankaca genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredi borcunun ödenmemesi üzerine, hesabın kat edilerek, 56.450.105 USD alacağın, % 36 faizi ile birlikte tahsili amacıyla İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan takibe yönelik itirazın iptalinin talep edildiği görülmüştür. İlk derece mahkemesince, 10.05.2018 tarihinde kefalete ilişkin sürenin dolması nedeniyle, davalı yönünden davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Dairemizin 01.04.2021 tarihli kararıyla ilk derece mahkemesinin kararının kaldırıldığı anlaşılmıştır. Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad. 106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re’sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad. 114/1-h, 115) . Somut olayda genel kredi sözleşmesinden kaynaklı borcun tahsili amacıyla davacı hakkında başlatılan takibe yönelik itirazın iptali davası bulunmaktadır. Davalı kefilin, tespit davasında ileri sürdüğü hususların itirazın iptali davasında ileri sürmesi halinde bu dava içerisinde talepleri değerlendirilecektir. İtirazın iptali davasında borçlu tarafından ileri sürülen itiraz ve savunma sebepleri genel mahkemelerce değerlendirilerek borcun varlığı ve miktarı değerlendirilebilecektir. Bu nedenle, somut uyuşmazlık bakımından bu davada ileri sürülen faiz oranlarının fahiş olması nedeniyle, makul bir düzeye indirilmesi ve önceden yapılan ödemelerin mahsubu ile belirlenen faiz oranı ve ödemelere göre güncel borcun tespiti isteminde davacının hukuki yarınının bulunmadığı anlaşıldığından, ilk derece mahkemesinin karar ve gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irat kaydına, bakiye 26,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 16.06.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.