Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/1179 E. 2021/1158 K. 30.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1179
KARAR NO: 2021/1158
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/04/2021
NUMARASI: 2020/655 Esas – 2021/353 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, süresi içinde her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETLERİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında TMSF’ye devredilmiş bankalardan kredi kullanan şirketlere müvekkili tarafından verilen kefalet ve ipotekler nedeniyle doğan borçların davalı firmaya temlik edilmesi neticesinde, bu borçların tasfiyesi için borç tasfiye protokolü imzalandığını, protokol gereğince müvekkili tarafından sözleşmede kararlaştırılan zaman sürecinde davalıya ödemelerini yaptığını, bu ödemeler karşılığında davalının müvekkilini tasfiyeye konu borçların tamamı için ibra ederek bu borçların teminatını teşkil eden taşınmazlar üzerindeki ipotekleri, hacizleri ve şerhleri kaldırmayı üstlendiğini, ancak davcı tarafından borcun ödenmiş olmasına rağmen davalının protokoldeki edimlerini yerine getirmediğini, bu bağlamda müvekkilinin mülkiyetinde olan Bursa İli, Mudanya İlçesi, … Köyü, … Mevkii, … no.lu parsel üzerindeki A ve B Bloktan oluşan taşınmazların icra yoluyla satılması nedeniyle 619.000,00 TL mükerrer tahsilata neden olunduğunu, bu satıştan elde edilen 619.000,00 TL tutarın müvekkiline iade edilmesi için İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/278 E. sayılı dosyasında ikame edilen itirazın iptali davasının müvekkili lehine sonuçlandığını, ancak icra satışından elde edilen tutarın müvekkiline iade edilmesinin, bu taşınmazların satılmış olması nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu zararın tamamını karşılamadığını, nitekim İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/278 Esas sayılı mükerrer tahsilatın iadesi ile ilgili itirazın iptali davasında da zarara ilişkin talep haklarının saklı tutulduğunu, bu taşınmazlar için Mudanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/8 D.İş sayılı dosyasından yaptırılan tespitte, taşınmazların 07/03/2011 tarihi itibariyle toplam değerinin 3.445.682,32 TL olduğunun belirlendiğini, bu tutardan, icra yoluyla elde edilen ve müvekkiline iadesine karar verilen 619.000,00 TL’lik tahsilat düşüldüğünde müvekkilinin 2.826.682,32 TL daha zararı bulunduğunu, bu zararın tahsili için davalı aleyhine girişilen icra takibinin haksız itiraz sonucu durduğunu ileri sürerek, icra takibine vaki haksız itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; alacağın zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin icraen satışı yapılan taşınmaz üzerinde tasarruf yetkisinin olmadığını, bu kapsamda taşınmazın davacıya devredileceği ve/veya taşınmaz kaydında yer alan ipotek/haczin fek edileceği yönünde protokol kapsamında herhangi bir beyanının ve tahhüdünün bulunmadığını, protokol tarihi ile taşınmazın TMSF mülkiyetinde olduğunu, müvekkilinin protokole aykırı davranmadığını, bilakis davacı tarafından müteaddit defalar açılan davalar nedeniyel protokolün ihlal edildiğini, dürüstlük kuralına açık surette aykırı davranıldığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince, Dairemizin 2020/1515 E- 2020/1392 K sayılı, 10.12.2020 tarihli kaldırma kararı doğrultusunda yeniden yapılan yargılama sonucunda verilen 15.04.2021 tarihli hükümle; öncelikle zamanaşımı defi ve kesin hüküm itirazı reddedilmiş ve esas yönünden ise; “…Taraflar arasındaki 20/10/200 tarihli Protokol’ün 5. maddesinde; borçlular tarafından ödemeler tamamlanınca bütün teminata kabul gayrimenkullerin üzerindeki ipotekler ve hacizlerin fek edileceği, karşılıklı davalardan vazgeçileceği ve borçluların ibra edileceği, 8. maddesinde; …’nin protokol geçerliliğini koruduğu sürece icra dosyalarında sadece usulü işlemler yapacağı, 15. maddesinde; borçlular tarafından ödeme planında belirtilen taksitlerin toplamı olan 2.370.000-$ (USD)’nin ödenmesi halinde tüm borçluların tüm kredi sözleşmelerinden doğan dava ve icra takiplerine konu yapılan ve yapılmayan tüm borçlarının ibra edildiği ve bu borçlar sebebiyle teminata alınmış bulunan tüm gayrimenkuller üzerindeki haciz, ipotek ve şerhlerin 2 gün içinde kaldırılacağı kesin olarak ve gayri kabili rücu olarak kabul edildiği hususunda taraflar anlaşmıştır. Davacı taraf, protokolden kaynaklanan edimlerini yerine getirmesine rağmen, protokole aykırı şekilde davalı tarafça protokole konu olan Mudanya ilçesindeki taşınmaz üzerindeki ipoteğin davalı tarafın protokolden kaynaklanan edimini yerine getirmemesi nedeniyle kaldırılmamasından dolayı cebri icra kanalıyla satıldığı, Mudanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/8 Değişik İş sayılı tespit dosyasında düzenlenen kıymet takdiri raporuna göre taşınmazın gerçek değerinin 3.445.682,32-TL olduğu, ancak taşınmazın cebri icra kanalıyla düşük değere satıldığı, mükerrer tahsilat nedeniyle başlatılan icra takibinde yapılan 619.000,00-TL tahsilat düşüldüğünde zararının 2.826.682,32-TL olduğu iddia edilmiş olup, dava konusu olan 20/10/2007 tarihli protokol kapsamında davacı tarafın ödeme yükümlülüğünü yerine getirdiği hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmayıp, davacı tarafın davalı tarafa protokolden kaynaklanan borcunu kapattığı ve borcunun bulunmadığı İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/545 Esas, 2011/12 Karar sayılı onanmış ilamı sabit olup, dava konusu ihtilaf davalı tarafın protokolden kaynaklanan edimini yerine getirip getirmediği ve protokole aykırı davranıp davranmadığına ilişkindir. Davacı tarafça protokole konu borcun ödendiği ve davacının protokolden kaynaklanan edimlerini yerine getirdiği incelenen İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/545 Esas, 2011/12 Karar sayılı ilamı ile sabit olmasına rağmen, davalı tarafın taşınmaz üzerindeki ipotek hakkından feragat etmemesi nedeniyle dava konusu taşınmazın ihalenin kesinleşmesinden sonra 19/03/2009 tarihinde tapuda TMSF adına tescil edildiği, yani taşınmazın tescili tarihinden önce, davalının davacı ile yapmış bulunduğu 22/10/2007 tarihli protokolün 5,8 ve 15. maddeleri gereğince son ödeme tarihi olan 22/10/2007 tarihinden sonra 2 gün içinde dava konusu taşınmaz üzerindeki ipoteğin davalı tarafça kaldırılması ve bu yönde işlem yapılması gerekirken bunu yapmayarak protokolün ilgili maddelerini ihlal etmek suretiyle davalının sözleşme ile yükümlendiği şartı yerine getirmemesi nedeniyle taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılmaması ve dolayısıyla taşınmazın davacının mülkiyetinden kesin olarak çıkmasına neden olmak ve taşınmazın cebri icra kanalıyla gerçek piyasa değerinden daha düşük değere satılması suretiyle davacının zararına sebebiyet verdiği sabit olup, mahkememizin önceki kararının kaldırılmasına karar verilen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nin 10/12/2020 tarih 2020/1515 Esas 2020/1392 Karar sayılı ilamında belirtilen protokol hükümlerine göre iade borcunun hangi tarihte doğduğu, o tarih itibariyle taşınmazların gerçek değerinin ne olduğu belirlenerek, ayrıca davalının temerrüdü varsa hangi tarihte mütemerrit olduğu, davacının işlemiş faiz talep hakkı varsa miktarının ne olduğu ve yapılan kısmi tahsilat (ihale bedeli) da dikkate alınarak sonuca gidilmesi gerekirken, davadaki temel uyuşmazlık noktalarını aydınlatmadan, salt tespit tarihindeki taşınmaz değerlerini esas alarak ve bu değerden davacının davalıdan tahsil ettiği ihale bedeli ve temerrüt faizleri birlikte düşmek suretiyle sonuca gidilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesi kapsamında, İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/545 Esas sayılı dava dosyası sonucunda verilen kesinleşmiş karara göre davacının 2.370.000 USD tutarındaki borcunu ödediğinden bahisle davacının 22/10/2007 tarihi itibariyle İstanbul … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı icra dosyasına konu ipotek sebebiyle 1.000.000,00-TL borçlu olmadığının tespiti karşısında dava konusu 22/10/2007 tarihli protokolün 15. maddesine göre davalı tarafça dava konusu taşınmaz üzerindeki ipoteklerin 2 gün içinde 24/10/2007 tarihi itibariyle kaldırılması gerektiği yani dava konusu taşınmaza ilişkin iade borcunun 24/10/2007 tarihinde doğmasına rağmen davalı tarafça sözleşmeden doğan bu yükümlülüğün yerine getirilmediği, davacı tarafça dava konusu taşınmaz üzerindeki ipoteğin kaldırılması talebine ilişkin 28/12/2007 tarihli yazının aynı gün davalıya teslim edildiği bu haliyle davalının temerrüte düşme tarihi 28/12/2007 tarihi olsa da davacı tarafça davalı aleyhine taşınmazın bedelinin iadesine yönelik başlatılan davamız konusu İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasında faiz başlangıç (davalının temerrüt) tarihi olarak 01/10/2011 tarihi olarak belirtildiğinden taleple bağlı kalınmak suretiyle davalının temerrüt tarihi olarak 01/10/2011 tarihi esas alınmış, Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/20 Talimat sayılı dosyasında yapılan keşif sonrası düzenlenen dosya kapsamına uygun ve denetime elverişli bulunan İnşaat Mühendisi bilirkişi raporuna göre iade borcunun doğduğu tarih olan 24/10/2007 tarihi göz önüne alındığında dava konusu taşınmazın 2007 yılı itibariyle rayiç değeri olan 2.561.604,00-TL’nin taleple bağlı kalınarak davalının temerrüt tarihi olan 01/10/2011 tarihinden mahsubu gereken ihale bedeli olan 619.000,00-TL’lik miktarın takip tarihinden sonra dava tarihinden önce 14/08/2014 tarihinde tahsil edilmesi (İstanbul … İcra Dairesinin … esas sayılı icra dosyasının 14/08/2014 tarihli toplam 1.502.270,09-TL’lik tahsilat makbuzu ile) nedeniyle 14/08/2014 tarihine kadar işlemiş faiz hesabı yapıldıktan sonra mahsup işlemi yapılarak kalan bedel üzerinden son tahsilat tarihi olan 14/08/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte iadesi gerektiği anlaşıldığından ve dosyadaki mevcut bilgi ve belgeler ile istinaf ilamında belirtilen hususlar doğrultusunda mahkememizce karar verilmesi mümkün olduğundan ek rapor alınmasına gerek duyulmadığından aşağıdaki hesaplama doğrultusunda;… Bu haliyle takibin davalının taşınmazı iade borcunun doğduğu 2007 yılı değeri olan 2.561,604,00-TL asıl alacak ve 671.140,25-TL 01/10/2011 ile 14/08/2014 tarihleri arası işlemiş faiz alacağı olmak üzere 14/08/2014 tarihi itibariyle toplam 3.232.744,25-TL alacaktan 14.08.2014 tarihinde ödenen 619.000,00-TL ihale bedelinin TBK m.100 gereği mahsubu sonrası kalan işlemiş faiz alacağının 52.140,25-TL olduğu, bu haliyle takibin 2.561.604,00-TL asıl alacak ve 52.140,25-TL işlemiş faiz alacağı olmak üzere toplam 2.613.744,25-TL alacak üzerinden (ihale bedeline ilişkin yapılan) 619.000,00-TL kısmi tahsilat tarihi olan 14/08/2014 tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsil edilmek üzere kaldığı yerden devamı gerektiği, davacının fazlaya ilişkin isteminin haksız olduğu, takip konusu alacak likit olmadığından ve davalı tarafın davayı temlik eden Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonun’dan temlik alan sıfatıyla takip etmesi nedeniyle 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 138/1 maddesi gereğince TMSF’nin taraf olduğu hukuk davalarında, İİK’da yazılı tazminat ve cezalar yönünden sorumluluğu bulunmadığından dolayı temlik edenin de halefiyet gereği sorumluluğu bulunmadığından dolayı davacı tarafın icra inkar tazminatı talebinin reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasında borçlu davalı tarafından 2.561.604,00 TL asıl alacak ve 52.140,25 TL işlemiş faiz alacağına yönelik yapılan itirazın iptaline, takibin belirtilen miktarlar üzerinden (ihale bedeline ilişkin yapılan) kısmi tahsilat tarihi olan 14/08/2014 tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsil edilmek üzere kaldığı yerden devamına, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı tarafın icra inkar tazminatı talebinin reddine, karar verilmiştir.Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF BAŞVURU NEDENLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Taraflar arasında imzalanan 22.10.2007 tarihli borç tasfiye protokolü uyarınca müvekkilinin üzerine düşen ödeme edimini yerine getirmesine rağmen davalının, protokol kapsamında olan İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip dosyasındaki ipoteği fek ederek taşınmazı davacıya teslim etme yükümlülüğünü yerine getirmediğini, böylece protokole aykırı davrandığını, anılan icra takibine konu Bursa, Mudanya, … Köyü, … parseldeki A ve B bloklardan oluşan taşınmazların müvekkiline iade edilmemesi nedeniyle müvekkilinin zararının oluştuğunu, davalının protokol kapsamında yaptığı fazla ödemelerin geri tahsili için İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/278 Esas sayılı dosyasında fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak mükerrer tahsilatı geri aldığını, ancak müvekkilinin gerçek zararının daha fazla olduğunu, çünkü müvekkiline teslim edilmeyen taşınmazın değerinin daha yüksek olduğunu, aradaki fark kadar zarar olduğunu, taşınmazın değerinin tespiti için Mudanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/8 D.iş sayılı dosyasıyla yapılan tespitte taşınmazın değerinin 3.445.682,32 TL olduğunun belirlendiğini, davalı tarafından ödenen 619.000,00 TL’nin düşülmesi sonucunda davacının zararının 2.826.682,32 TL olarak hesaplandığını, davalıya Beyoğlu …Noterliğinin 15.09.2011 tarihli ve … Yevmiye numaralı ihtarnamesini keşide ederek bu zararın ödenmesini talep ettiklerini, ihtara rağmen davalının ödeme yapmaması üzerine iş bu davaya konu İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı ilamsız icra takibini başlattıklarını, davalının haksız olarak takibe itiraz ettiğini, İlk derece mahkemesinin ilk olarak davanın kabulüne karar verdiğini, ancak Dairemizin 2020/1515 E.- 2020/1392 K.sayılı kararıyla anılan hükmün kaldırılması üzerine davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderildiğini, bu aşamadan sonra yargılamayı tekrar yapan ilk derece mahkemesinin yeniden yaptığı değerlendirme sonucu Bursa 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/20 Talimat sayılı dosyasıyla alınan bilirkişi raporunda taşınmazın 2011 yılı itibariyle değerinin 3.559.784,00 TL olarak hesaplandığını, bu tutarın müvekkilince yaptırılan tespitteki hesaplamaya çok yakın olduğunu, müvekkilinin yaptığı hesaplamanın esas alınarak davanın tümüyle kabulüne karar verilmesin gerektiğini, ilk derece mahkemesinin ise davalının iade borcunun 2007 yılında doğduğu gerekçesiyle 2007 yılı değerlerini esas alarak davanın kısmen kabulüne karar vermesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin gerçek zararının 2011 yılı değerlerine göre hesaplanması ve bunun sonucunda davanın tümüyle kabulüne karar verilmesi gerektiğini, Ayrıca davacının alacağı likit olup davalının icra takibine haksız itirazı nedeniyle icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken bu talebin reddine karar verildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın tümüyle kabulüne, %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Taraflar arasındaki uyuşmazlık konusunda daha önce yapılan yargılamalar ve o yargılamalar sonucunda verilen hükümler özetlendikten sonra; İlk derece mahkemesinin, bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararına aykırı olarak maddi vakıaları ve protokolü incelemeden ve protokolde müvekkili davalının taşınmazı iade borcunun bulunmadığı dikkate alınmadan hüküm verildiğini, mahkemenin daha önce yapılan yargılamalarda Yargıtay’ca verilen karar gerekçelerinin dikkate alınmadığını, protokol uyarınca müvekkilinin iddiaya konu ipotekleri kaldırma veya taşınmazları iade etme yükümlülüğünün bulunmadığını, çünkü dava konusu taşınmazın protokol tarihinden önce 03.07.2003 tarihinde yapılan cebri ihale sonucunda alacağa karşılık satın alındığını, ihale ile birlikte mülkiyetin TMSF’ye geçtiğini, protokolün yapıldığı tarihte mülkiyet TMSF de olup ipoteğin de paraya çevrilmiş olması nedeniyle müvekkilinin protokol kapsamında iade borcunun bulunduğundan söz edilemeyeceğini, kaldı ki protokolde de bu konuda açık bir taahhüdünün bulunmadığını, bu durumda iade borcunun varlığından söz edebilmek için iradi bir devir taahhüdünün bulunması gerektiğini, protokolde böyle bir taahhüt bulunmadığını, kaldı ki protokol tarihinde taşınmazların mülkiyetinin TMSF de olduğunun davacının da bilgisi dahilinde olduğunu, mahkemenin bu hususları dikkate almadan sanki davalının taşınmazı iade borcu varmış gibi hüküm kurduğunu, Protokolün mahsup yetkisi başlıklı 7. maddesinde davalının yapacağı tahsilatları mahsup etme yükümlülüğü getirildiğini, bu hüküm protokol kapsamındaki ödemelerin yapılmaması halinde temerrütle oluşacak bakiyelerden düşülecek tutarlara ilişkin olmakla birlikte davacı yararına yorumlansa bile, davaya konu taşınmazların cebri satışı sonucu elde edilen tutarın protokol kapsamındaki borçtan mahsup edilmesi sonucunu doğuracağını, davalının açtığı dava sonucunda kesinleşen hüküm kapsamında mükerrer tahsilatın tüm faiz ve masraflarıyla birlikte iade edildiğini, böylece protokol hükmünün yerine getirilmiş olduğunu, Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararında taraflar arasında daha önce görülen tapu iptali davasında Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin, ihalenin yapılmasından sonra imzalanan protokolün ihale ile alıcısına geçen taşınmazın mülkiyetini etkilemeyeceğini açıkça belirtildiğini, bu hususun kesinleşmiş olup eldeki davada kesin delil etkisine sahip olduğunu, Yargıtay kararı uyarınca davacının varsa mükerrer tahsilatı talep etme hakkının olduğunu, o ödemenin de yapılmış olduğunu, müvekkilinin protokole aykırı bir hareketinin bulunmadığını, çünkü 03.07.2003 tarihinde gerçekleşen ihale ile İİK’nın 134/1.maddesi uyarınca mülkiyetin ihale alıcısı TMSF’ye ipotek ve takyidatlardan ari olarak geçtiğini, ipoteğin sona erdiğini, davacının açtığı ihalenin feshi davasının 20.10.2006 tarihinde reddedildiğini, davacının bu davaya dayanak yaptığı protokolün 22.10.2007 tarihinde imzalandığını, ihalenin feshi davasında davanın açılmamış sayılmasına dair kararın Yargıtay tarafından 13.11.2007 tarihinde yani protokolden 24 gün sonra onandığını, davacının protokole göre ödemesi gereken ödemeyi ihalenin feshi davası hakkındaki kararın kesinleşmesinden sonra yaptığını, protokolün teminatlar başlıklı 5.maddesinde genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan borçların teminatını teşkil etmek üzere tesis edilmiş olan ipoteklerin ve diğer teminatların genel kredi sözleşmelerinin ve bu sözleşmeden kaynaklanan borçların teminatı olmaya devam edeceğini ve borçlular tarafından ödemeler tamamlanınca bütün teminata konu gayrimenkuller üzerindeki ipotek ve hacizlerin fek edilerek karşılıklı davalardan vazgeçileceğinin ve borçluların ibra edileceğinin hükme bağlandığını, buna rağmen davacının ihalenin feshi davasından feragat etmeyerek protokole aykırı davrandığını, mahkemenin bu hususu dikkatten kaçırdığını, ayrıca protokolün ibra başlıklı 15.maddesi uyarınca davacının davalıyı ibra etmiş olduğunu ve bu nedenle de ipoteğe bağlı talep haklarının sona erdiğini,
İlk derece mahkemesinin gerekçesinde hata yaptığını, gerekçede, taraflar arasındaki 20.10.2007 tarihinde protokole aykırı olarak ve haksız suretle cebri icra yoluyla taşınmazın sattırılması sonucu oluşan zarardan söz edildiğini, oysa müvekkili tarafından taşınmazın haksız olarak sattırılmasının söz konusu olmayıp protokolden önce 2003 yılında yapılan cebri ihale ile satışın gerçekleştiğini, müvekkilinin protokolden sonra taşınmazı sattırmasının söz konusu olmadığını, davacının yegane talep hakkı olan mükerrer tahsilat yönündeki talebinin kabulle sonuçlandığını ve müvekkilinin ödemeler yaptığını, HMK’nın 33.maddesi uyarınca hukuki nitelendirmenin mahkemeye ait olduğunu, mahkemenin hukuki niteleme konusunda hataya düştüğünü, davadaki talebin sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı olup zamanaşımı süresinin buna göre belirlenmesi gerektiğini, TBK’nın 82.maddesi uyarınca iki yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunu, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken, kabul kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesinin, İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/545 Esas – 2011/12 Karar sayılı kararını da hatalı yorumlayarak sonuca gittiğini, anılan kararda davacının protokole göre ödemeleri gerçekleştirdiği ve bir borcunun kalmadığı tespitinin yapıldığını, o gerekçenin eldeki davada davacı lehine hüküm verilmesini gerektiren bir gerekçe olmadığını, İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararında mülkiyetin TMSF’ye geçtiği tarihi yanlış değerlendirdiğini, mülkiyetin İİK’nın 134.maddesi uyarınca 2003 yılında yapılmış olan ihale ile geçmiş olmasına rağmen, tapu ve tescil tarihi olan 19.03.2009 tarihinin mülkiyetin TMSF’ye geçtiği tarih olarak kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesinin kararı hatalı olmakla birlikte ve tümüyle davanın reddine karar verilmesi gerekmekle birlikte, kabul gerekçesine göre de hatalı hesaplama yapılarak tazminatın fazla hesaplandığını, bölge adliye mahkemesi kaldırma kararı uyarınca, davalının iade borcunun doğduğu tarihteki değer tespit edilerek ödemelerin düşülmesi suretiyle sonuca gidilmesi gerektiğini, hesaplamaya yapılan itirazların mahkemece kabul edilmediğini, 03.02.2021 tarihli bilirkişi raporunda iade borcunun doğduğu tarih itibariyle belirlenen taşınmaz değeri olan 2.561.604,00 TL’den müvekkilinin yaptığı 619.000,00 TL’lik ödemenin faizleri dikkate alınmadan ve davacının talep edebileceği taşınmaz değerine temerrüt faizi işletilmek suretiyle yapılan hesaplamanın hatalı olduğunu, yine müvekkilinin yaptığı ödeme tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülerek takibin devamına karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişi tarafından belirlenen taşınmaz değerinin de fahiş olduğunu, bu konudaki itirazların da dikkate alınmadığını, Davacının bu davayı açmasının kötü niyetli olup sulh sözleşmesi niteliğindeki protokol hükümlerine aykırı olduğunu, çünkü davacının protokol tarihine esas olan 12.08.2005 tarihi itibariyle toplam borç miktarının o günkü kurdan 31.004.578 USD olmasına karşın, yapılan ödeme protokolü çerçevesinde 2.370.000 USD’ye indirilerek sulh iradesinin ortaya konulduğunu, müvekkilinin alacağından ciddi fedakarlık yaptığını, davacının buna rağmen iş bu davayı açarak protokole aykırı davranması nedeniyle ve mükerrer tahsilat iddiasıyla açtığı davanın kesinleşmesi sonucu yapılan ödeme nedeniyle davacının sulh sözleşmesine aykırı davrandığını, bu nedenle müvekkilinin, sulh sözleşmesindeki işlem temelinin çökmesi sebebiyle haklarını kullanacağını, müvekkilinin bakiye 28,6 milyon USD alacağının canlanması nedeniyle yasal yollara başvurmasının kaçınılmaz hale geldiğini, bu konudaki haklarını saklı tuttuklarını, Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava hukuki niteliği itibariyle, davacının taşınmazlarının, taraflar arasındaki protokole aykırı olarak ve haksız surette cebri icra yoluyla sattırılması sonucu oluşan zararın tahsili amacıyla başlatılmış olan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali ve icra inkar tazminatının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreler içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355.maddesi uyarınca, taraf vekillerince ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, kendisinin ve kefili olduğu şirketlerin kullandığı genel kredi sözleşmelerine istinaden TMSF’ye devredilen …, … ve …’dan kullanmış olduğu yabancı para ve /veya Türk Lirası cinsinden nakit ve nakde dönüşmüş gayrinakdi borçlarının tasfiyesi amacıyla davalı varlık yönetim şirketiyle protokol akdedildiğini, davacının protokoldeki edimlerini ifa ettiğini, protokolde kararlaştırılan borcu tamamen kapattığını, buna karşın davalının protokol hükümlerine aykırı olarak, kredinin teminatı olarak üzerinde ipotek tesis edilen taşınmazın icra yoluyla satışına sebebiyet vermek suretiyle mükerrer tahsilat yaptığını, mükerrer tahsilatın iadesi için açılan davanın lehlerine sonuçlandığını, ancak taşınmazların tespit edilen gerçek değeri ile icra yoluyla elde edilen tutar arasındaki fark kadar zarara uğradığını iddia ederek, bu alacağın tahsili için girişilen icra takibine vaki itirazın iptalini istemektedir. Taraf vekillerinin istinaf sebeplerinin değerlendirilmesinden önce taraflar arasında daha önce görülüp kesinleşen davaların değerlendirilmesi gerekmektedir. Böylece o davaların eldeki davaya kesin delil etkisi ortaya konulabilecektir. İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra takip dosyasının yapılan incelemesinde, alacaklı … tarafından borçlu … ve rehin veren … aleyhine toplam 1.000.000.000.000 eTL alacağın tahsili için ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takibe girişildiği, icra emrinin tebliğ edildiği, takibin kesinleşmesi sonrasında ipoteğe konu … parseldeki A blok 1 nolu ve B blok 1 nolu bağımsız bölümlerin paraya çevrilmesi talebinde bulunulduğu, ihalenin yapılması için Mudanya İcra Müdürlüğüne talimat yazıldığı, anılan İcra Müdürlüğünün … Talimat sayılı dosyasıyla taşınmazın ihaleye çıkarıldığı, ilk ihale alıcısının ihaleden vazgeçmesi nedeniyle bu kez takip alacaklısı tarafından taşınmazların alacağa mahsuben 03.07.2013 tarihinde 614.500,00 TL bedelle … tarafından alındığı belirlenmiştir. Mudanya İcra Hukuk Mahkemesinin 2006/33 Esas sayılı dosyasının yapılan incelemesinde, davacı … tarafından davalı … aleyhine yukarıda anılan cebri ihalenin feshi için dava açıldığı, İstanbul 8.İcra Hukuk Mahkemesinin 22.07.2003 tarihli, 2003/1163 Esas – 2003/1086 Karar sayılı kararıyla mahkemenin yetkisizliğine ve talep halinde dosyanın yetkili Mudanya İcra Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 12.Hukuk Dairesince onandığı, onama kararının 15.01.2004 tarihinde kendisine tebliği üzerine borçlu vekilinin dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesi için 16.01.2004 tarihinde başvuru dilekçesini havale ettirmiş ise de dilekçe üzerinde aynı hakime ait 13.06.2005 tarihli derkenarda “16.01.2004 tarihinde havalesi yapılan dilekçenin ilgilisi tarafından kaleme verilmeyip yanında alıkonulduğu, 13.06.2005 tarihinde tekrar getirildiği” şeklinde kayıt bulunduğu, bu durumda başvuru tarihinin 13.06.2005 tarihi olduğu ve HUMK’un 196.maddesinde öngörülen on günlük yasal süre içinde usulüne uygun başvurunun yapılmadığı, ilk derece mahkemesinin kararının daha önce sehven bozulduğu gerekçesiyle Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 13.11.2007 tarihli kararıyla tashihi karar talebi kabul edilerek, dairenin 27.03.2007 tarihli bozma kararının kaldırılmasına ve davanın açılmamış sayılmasına dair ilk derece mahkemesi hükmünün onanmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Mudanya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/243 E- 2012/277 K sayılı dosyasının yapılan incelenmesinde; davacı … tarafından, davalı … A.Ş.aleyhine Mudanya Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açıldığı, bu davada neticeten, taraflar arasında imzalanan 22.10.2007 tarihli protokol uyarınca, davacının kendi edimlerini yerine getirdiğini, davalının protokole aykırı davranarak ipotekli taşınmazı devretmekten kaçındığını belirterek, taraflar arasında dava konusu taşınmazın mülkiyetinin davalıya geçtiği hususunda çıkan çekişmenin tespiti ile muarazanın dava konusu taşınmazın mülkiyetinin protokol hükümleri gereğince davalıya geçmediğinin tespitine, davacının 22.10.2007 tarihi itibariyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, Bursa, Mudanya, … Köyü … parselde kayıtlı A ve B bloklardan oluşan taşınmazların üzerindeki ipotek ve şerhlerin terkinine, dava konusu taşınmazlar davalı adına tescil edildiği takdirde davalı adına oluşan tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davadaki menfi tespit talebi tefrik edilerek ayrı bir esasa alınmış ve diğer talepler yönünden yargılamaya devam edilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sırasında TMSF aleyhine de dava açılması sağlanıp davaların birleştirilmesinden sonra yapılan yargılama sonucunda, asıl ve birleşen davaların kabulü ile Mudanya, … Köyü … parselde kayıtlı A1 ve B1 bağımsız bölümde davalı adına kayıtlı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tesciline, taşınmazın son tapu kaydına göre taşınmaz üzerindeki ipotek ve takyidatlar TMSF adına tescil sırasında kaldırıldığından, konusu kalmayan bu talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bu kararın davalı tarafça temyizi üzerine Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 2010/2465 E. – 2010/4377 K.sayılı kararıyla mahkemenin anılan hükmü bozulmuştur. Yargıtay bozma gerekçesinde, davacıya ait 42 parsel sayılı taşınmazdaki A blok 1 ve B blok 1 deki bağımsız bölümlerin davanın …’tan aldığı ve alacağı kredileri temin etmek üzere 29.11.2020 tarihli ipotek senediyle ipotek tesis edildiği, süresinde borcun ödenmemesi nedeniyle ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla girilişilen takip sonunda taşınmazların ihale ile satışa çıkarıldığı, takip alacaklısı …’ın borcuna karşılık olmak üzere taşınmazları satın almak suretiyle 03.07.2003’te edindiği, davacının bu ihaleye karşı açtığı ihalenin feshi davasının açılmamış sayılmasına karar verildiği, deracattan geçerek anılan kararın 13.11.2007 tarihinde kesinleştiği hususlarının Mudanya İcra Hukuk Mahkemesinin 20.10.2006 tarihli, 2006/33 Esas – 2006/81 Karar sayılı kararından anlaşıldığı, İİK’nın 134.maddesi ile TMK’nın 705.maddesi uyarınca …’ın ihale tarihinde taşınmazın mülkiyetini kazandığı ve bu aşamadan sonra davalı adına yapılan tescilin TMK’nın 1025.maddesi anlamında yolsuz tescil niteliğinde olmadığı, mülkiyeti bu şekilde edinen …’ın BDDK’nın 19.06.2002 tarihli kararıyla yönetim ve denetiminin TMSF’ye geçtiği ve TMSF ile yaptığı protokol uyarınca taşınmazların TMSF adına yargılama sırasında 19.03.2009 tarihinde tescil edildiğinin sabit olduğu, öte yandan sicil kaydı TMSF üzerinde bırakılmakla beraber TMSF’nin davacıdan olan sair alacakları bakımından davalı … A.Ş.ile düzenlenen protokol uyarınca TBK’nın 162.maddesi uyarınca alacaklarını …’ye temlik ettiği, icra ihalesinden sonra yapılan protokolün kapsamı itibariyle taraflar arasındaki borç ve alacağın tasfiyesine ilişkin düzenlemelerden ibaret olup ihale ile kazanılan taşınmaz mülkiyetinin nakline esas alınacak nitelikte olmadığı, her ne kadar davacı mükerrer bir tahsilat yapıldığını iddia etmiş ise de bu durumun cebri ihaleyi ve onun sonuçlarını etkilemeyeceği, mükerrer bir ödeme varsa bunun geri tahsili için sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince kişisel hakka dayalı olarak dava açılabileceğinin izahtan vareste olduğu, kaldı ki alacak-borcun varlığının ya da yokluğunun iş bu davadan tefrik edilen menfi tespit davasında tartışılacağı, o dava sonucunda ortaya çıkacak duruma göre sebepsiz zenginleşmeye dayalı talebin netleşeceği, diğer taraftan TMK’nın 870/2.maddesined öngörülen borcun ödenmemesi halinde rehinli taşınmazın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine ilişkin sözleşmeleri yasaklayan düzenlemelerin de somut olayda uygulama yeri bulunmadığı, bu gerekçeyle ilk derece mahkemesince tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmesi gerekirken, kabul kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilmiştir. Bu bozma kararı üzerine dava dosyası Mudanya 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/395 Esasına kayıt edilmiş ve anılan dosya üzerinden verilen 2011/54 karar sayılı, 16.02.2011 tarihli hükümle tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar verilmiştir. Bu kararın temyizi sonrasında davacı tarafından verilen 02.11.2011 tarihli feragat dilekçesi üzerine Yargıtay tarafından, feragat hakkında bir karar verilmek üzere anılan hüküm bozulmuş, dava dosyası bozma üzerine Mudanya 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/243 Esas numarasına kaydedilmiş ve anılan dosya üzerinden yapılan yargılama sonucunda, 2012/277 Karar sayılı, 26.09.2012 tarihli kararla, asıl ve birleşen davaların feragat nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmıştır. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/545 E – 2011/12 K sayılı dosyasının incelenmesinde; bu dava yukarıda sözü edilen Mudanya 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/185 Esasında kayıtlıyken, mahkemenin 17.09.2008 tarihli tefrik kararıyla menfi tespit talebi bu davadan ayrılarak, aynı mahkemenin 2008/428 Esasına kayıt edilmiş ve bu numara üzerinden yapılan yargılama sonucunda 28.01.2009 tarihli yetkisizlik kararı verilerek ve bu kararın kesinleşmesi üzerine dava dosyası İstanbul 3.Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. 3.Asliye Hukuk Mahkemesi 2009/545 Esas – 2011/12 Karar sayılı 25.01.2011 tarihli kararıyla, davacının 22.10.2007 tarihinde borç tasfiyesi için protokol imzaladığı, bu protokolün 3 ve 4.maddelerine göre kararlaştırılan taksitlerle 2.370.000,00 USD tutarında olan borcunu dosyadaki dekontlarla ödediğinin anlaşıldığı, davanın konusuz kaldığına dair davalı savunmasının yerinde olmadığı gerekçesiyle menfi tespit talebinin kabulüne ve davacının protokol tarihi olan 22.10.2007 tarihi itibariyle İstanbul …İcra Müdürlüğünün … E.sayılı dosyasına konu ipotek sebebiyle, 1 milyon TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş, bu kararın davalı tarafça temyizi üzerine Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 29.02.2012 tarihli, 2011/7444 E. – 2012/3136 K.sayılı kararıyla ilk derece mahkemesinin hükmü onanmış, aynı Dairenin 05.03.2013 tarihli kararıyla karar düzeltme talebinin reddine karar verilmesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin menfi tespit hükmümün kesinleştiği anlaşılmıştır. İstanbul 6.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/302 Esas – 2015/534 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı tarafından davalı aleyhine İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasıyla, davalı bankanın ipoteğin paraya çevrilemesi yoluyla alacağa mahsup ettiği 619.000,00 TL’nin mükerrer tahsilat olduğu gerekçesiyle bu tutarın temerrüt faizleriyle birlikte tahsili için girişilen ilamsız icra takibine davalı borçlunun yaptığı itirazın iptali istemine ilişkin olduğu, dava dosyasının önce 2011/278 Esas sayısı üzerinden görüldüğü, mahkemece yapılan yargılama sonucunda, 2011/278 Esas – 2013/75 Karar sayılı hükümle davanın kabulüne, itirazın asıl alacak ve işlemiş faiz olmak üzere toplam 1.039.094,67 TL üzerinden iptaline ve %40 oranındaki icra inkar tazminatının tahsiline karar verildiği, bu kararın davalı tarafça temyizi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2013/15361 Esas – 2014/12089 Karar sayılı, 30.06.2014 tarihli kararıyla anılan hükmün sadece icra inkar tazminatı yönünden bozulduğu ve itirazın iptali yönünden yapılan temyiz itirazları reddedilerek, davaya konu alacağın 03.02.2006 tarihinde TMSF’den temlik alındığı, 5411 sayılı Kanun’un 138/1.maddesi uyarınca inkar tazminatına hükmedilemeyeceği üzerine dosyanın sadece inkar tazminatı yönünden bozularak ilk derece mahkemesine gönderildiği, ilk derece mahkemesince bozma sonrası dosyanın 2015/302 Esasına kayıt edilip neticede itirazın iptaline, takibin devamına ve icra inkar tazminatı talebinin reddine dair 2015/534 Karar sayılı, 22.12.2015 tarihli hükmün verildiği anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesinin karar gerekçesinde, davaya konu … parsel A ve B bloktaki taşınmazların İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takip dosyasında Mudanya İcra Müdürlüğünün … Talimat sayılı dosyası üzerinden 619.000,00 TL’ye satışının yapıldığı, ihalenin feshi davası sırasında yukarıda bahsedilen protokolün imzalandığı, ihalenin feshi davasının neticeten redle sonuçlandığı, protokol hükmü uyarınca, protokol geçerliliğini koruduğu sürece …’nin icra dosyalarında sadece usuli işlemler yapacağı, borçlular tarafından ödemeler tamamlanınca tesis edilmiş olan ipotek ve hacizlerin fek edileceği, davalardan karşılıklı olarak vazgeçileceği ve borçluların ibra edileceği şeklindeki hükmün davalı tarafından ihlal edilerek taşınmazın satıldığının anlaşıldığı, davacı tarafın açtığı tapu iptal ve tescil davasının redle sonuçlandığı, menfi tespit davasının ise kabulle sonuçlandığı ve sonuç olarak davacının protokol hükümleri gereğince üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesine rağmen davalının icra takibini devam ettirdiği, icra dosyasındaki 619 bin TL satış bedelinin şirket alacağından ya da temlike konu toplam alacak miktarından düşülmediği, bu miktar kadar mükerrer ödeme yapıldığının kabul edilmesi gerektiği sonucuna varıldığı, davacının protokol hükümlerine göre avans faizi talep edebileceği gerekçesine yer verildiği, bu kararın kesinleştiği, davalının kesinleşen bu hüküm uyarınca 619.000,00 TL tutarı işlemiş faiz ve ferileriyle birlikte ödemiş olduğu anlaşılmıştır. Davacı vekilinin istinaf sebeplerinin incelenmesinde; Davacı vekilinin müvekkilinin alacağının tümüyle kabulü gerektiğini, çünkü 2011 yılı itibariyle taşınmaz değerinin esas alınması gerektiğini ve buna göre davalının yaptığı ödeme düşülerek davanın tümüyle kabulü gerektiğini belirterek kararı istinaf etmiştir. Somut olayda davacı, üzerindeki ipotekler fek edilerek kendisine geri verilmesi gereken taşınmazın verilmeyip zarara uğratıldığını iddia etmekte ve davalının yaptığı 619.000,00 TL’lik ödemeyi düşerek bakiye alacağını icra takibi yoluyla talep etmektedir. Zarar iddiasına konu iki bağımsız bölümün 2003 yılında ihale yoluyla satıldığı, taraflar arasında daha sonra 2007 yılında imzalanan protokol uyarınca yapılan ödemeyi takiben davalının bu taşınmazı davacıya iade etmesi gerektiği iddia edildiğine göre iade borcunun doğduğu tarihi itibariyle taşınmaz değerinin hesaplanması gerekmektedir. Davalının iade borcunun doğduğu 2007 yılı Aralık ayı itibariyle taşınmaz değerinin esas alınması gerekir. Davacının delil tespitini esas alarak 2011 yılı değerlerini esas almasının hukuki dayanağı bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesinin bu yönde yaptığı değerlendirme isabetli olup davacı tarafından ileri sürülen bu konudaki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davacı vekili müvekkili yararına icra inkar tazminatı koşulları oluştuğunu iddia ederek kararı istinaf etmiştir. Somut olayda davacının gerçek zararının hesaplanması için iade borcun doğduğu tarihin belirlenmesi ve o tarih itibariyle taşınmazın gerçek değerinin hesaplanması gerekmiştir. Bu durumda alacağın miktarının yargılamadan önce belli olduğundan söz edilemez. Davaya konu alacak tutarı yargılama ile belirlenmiş olup likit bir alacağın varlığından söz edilemeyeceğinden, icra inkar tazminatının koşulları gerçekleşmemiştir. İlk derece mahkemesinin icra inkar tazminatı talebini reddetmesi isabetli olup davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin istinaf sebeplerinin incelenmesinde; İlk derece mahkemesince davalının zamanaşımı defi reddedilmiş, davalı vekili ise davacının talebinin sebepsiz zenginleşme niteliğinde olduğunu, TBK’nın 82. maddesindeki iki yıllık zamanaşımının geçtiğini, bu nedenle davanın zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini belirterek kararı istinaf etmiştir. Tüm dosya kapsamına göre davacının bu davadaki talebi, taraflar arasında imzalanan 22.10.2007 tarihli protokolden kaynaklanmaktadır. Bu protokol davacının banka kredi borçlarının tasfiyesine yöneliktir. Sözleşmenin türü itibariyle bu protokolden doğan alacak taleplerinin 10 yıllık genel zamanaşımına tabi olduğunun kabulü gerekir. Zamanaşımı süresi alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren başlar. İlk derece mahkemesince tespit edilen alacağın muaccaliyet tarihine göre dava dayanağı icra takibinin on yıllık zamanaşımı süresi geçmeden yapıldığı anlaşıldığından, ilk derece mahkemesince zamanaşımı definin reddine dair verilen karar isabetli olup bu konudaki davalı istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davacının bu davadaki talebi kendisine ait ipotekli taşınmazların davacıya devredilmeyip TMSF adına tescilinin yapılması nedeniyle uğranılan zararın tazminine ilişkindir. Taraflar arasında daha önce görülen ve yukarıda özetleri yapılan davalardaki talep sonuçları ve mahkeme hükümleri ile iş bu davadaki talep sonucu farklı olduğundan kesin hüküm itirazının reddi isabetlidir. Ancak daha önceki yargılamalarda yapılan ve kesinleşen tespitlerin bu dava açısından kesin delil etkisi ayrıca aşağıda değerlendirilecektir. Davalı vekili ilk derece mahkemesinin, bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararını yanlış anladığını ve müvekkilinin daha önce paraya çevrilmiş olan taşınmazları iade borcu bulunmamasına rağmen sanki iade borcu varmış gibi değerlendirme yapıp sonuca gittiğini ileri sürmüştür. Gerçekten de yukarıda özetlenen dava ve icra dosyaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacıya ait … parselde bulunan iki adet bağımsız bölümün ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibine konu edildiği, 03.07.2003 tarihli ihale sonucu taşınmazın mülkiyetinin takip alacaklısı …’a ve ondan TMSF’ye geçtiği, TMK’nın 705 ve İİK’nın 134. maddeleri uyarınca, ihaleye konu taşınmazların mülkiyetinin davalıya geçtiği hususu ihtilafsızdır. Davalı vekilinin bu konuda istinaf dilekçesinde yaptığı hukuki değerlendirmeler isabetli olmakla birlikte, tarafların protokole yansıyan gerçek iradesine de bakmak gerekir. Ancak bu şekilde davalının ipotekli taşınmazları davacıya devretme borcu bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulabilir. Taraflar arasında imzalanan 22.10.2007 tarihli protokolün 2. maddesinde, burada belirtilen kredi sözleşmelerine konu olup sözleşmeye ekli ek-1’de gösterilen icra takip dosyalarının protokolün konusu olduğu belirtilmiştir. Protokolün eki olan ek-1’de icra dosyaları sayılmıştır. Bu dosyalar arasında iş bu davaya konu ipoteklerin paraya çevrildiği İstanbul … İcra Müdürlüğünün … eski – … yeni esas numaralı takip dosyası da gösterilmiştir. Yani tarafların sözleşmeye yansıyan iradesine göre ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan ve bu davaya konu iki taşınmazın paraya çevrildiği icra takip dosyası da protokol kapsamındadır. Yani protokolden önce 2003 yılında cebri ihale yoluyla alacaklıya geçen bu taşınmazların da davacıya devredileceği konusunda tarafların irade ortaya koyduklarının kabulü gerekir. Protokol kapsamındaki borcun hesabında paraya çevrilen taşınmazların hiç dikkate alınmamış olması da davalının protokol uyarınca ödemelerin yapılması halinde taşınmazları iade etmeyi taahhüt ettiği şeklindeki yorumu desteklemektedir. Protokolün imzalandığı tarihte, bu taşınmazlarla ilgili ihalenin feshi davası hakkında verilen karar Yargıtayda olup, taraflar protokol yaparken ihalenin akıbetini henüz kesin olarak bilmemektedirler. Bu durum da bu taşınmazların protokol kapsamına alındığına dair davacı iddiasını doğrulamaktadır. Nitekim yukarıda sözü edilen Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin karar gerekçesinde, taşınmazların mülkiyetinin ihale anında alıcıya geçmiş olmasının davacının protokole göre ve sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak talepte bulunma hakkına engel olmayacağı açıkça belirtilmiştir. Yine yukarıda belirtildiği üzere, mükerrer ödemenin tahsili için açılan dava sonunda İstanbul 6.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/302 Esas – 2015/534 Karar sayılı karar gerekçesinde, protokol gereğince borcun ödenmesi halinde davalının taşınmazları davacıya devretmesi gerektiği halde bu devri yapmamak suretiyle protokolü ihlal ettiği belirtilmiş ve bu tespit üzerine itirazın iptaline karar verilmiştir. Bu karar kesinleşmiştir. Her ne kadar anılan hüküm sadece bu taşınmazların cebri ihale bedeline ilişkin ise de davalının ipotek bedelini iade etmesi gerektiği konusunda davamız açısından da kesin delil etkisi taşımaktadır. Yani, davalının protokol gereğince davacıya iade etmesi gereken ipotekli taşınmazı iade etmemesi nedeniyle anılan hüküm verilmiş olup, karardaki kesinleşen maddi tespitler davamız açısından da kesin delil etkisi yaratmaktadır. Aynı durum davacının açtığı ve kesin hükümle sonuçlanan menfi tespit davasındaki tespitler yönünden de geçerlidir. Anılan menfi tespit davasında protokol tarihi itibariyle davacının davalıya, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir. Kesinleşen bu karar da davacının ipotekli taşınmazlarının protokol kapsamında iade edileceğinin kabul edildiği anlamına gelmektedir. Tüm bu açıklamalara göre davalının, davacıya ait Bursa, Mudanya, … köyü, … parselde bulunan A ve B bloklarda yer alan bağımsız bölümlerdeki ipoteklerin protokol kapsamında olduğu, protokoldeki taahhüdü nedeniyle davalının, davacı tarafından protokoldeki borç ödendiğinde bu taşınmazları ipoteksiz olarak devretmeyi taahhüt ettiği, ancak bu borcunu yerine getirmeyip taşınmazın TMSF adına tescilini sağladığı, tescil işlemi kurucu olmayıp açıklayıcı nitelikte olmakla birlikte, davalının artık taşınmazları devir borcunu yerine getiremeyeceğinin anlaşıldığı, bu nedenle bu taşınmazların iade borcunun doğduğu tarihteki değerleri üzerinden davacının zararını tazmin etme yükümlülüğü altında olduğu sonucuna varıldığından, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekili, davacının mükerrer tahsilatı ayrı bir davayla talep edip davayı kazandığını, müvekkilinin ihale bedeli olan 619.000, TL’yi tüm faiz ve ferileriyle davacıya ödediğini, artık daha fazla zarar talep edemeyeceğini savunmaktadır. Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı, kedisine ipotek edilmiş olan ve ihalesi yapılan, alacağa karşılık davalı tarafından satın alınan taşınmazları iade borcu altında olduğuna göre, taşınmazların gerçek değerini tazmin etmelidir. Davalının yaptığı ödeme bu zarar için kısmi ödeme niteliğinde olup davacının bakiye zararlarını talep etmesine engel bir durum bulunmadığından ve protokolün 7. maddesindeki düzenlemenin de davacının zararlarını istemesine engel olmayacağı sonucuna varıldığından, davalının bu yöne ilişkin istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davalı vekili, davacının protokole aykırı davrandığını, ihalenin feshi davasından feragat etmesi gerekirken etmediğini ileri sürmektedir. Dosya kapsamına göre, protokolden kısa bir süre sonra Yargıtay tarafından düzeltme kararı verildiği ve davanın açılmamış sayılmasına ilişkin hükmün onandığı anlaşılmaktadır. Davacının ihalenin feshi davasına feragat dilekçesi vermemiş olması tek başına sonuca etkili bir husus olarak değerlendirilemez. Kandı ki davacı vekili, protokol tanziminden sonra icra dosyasına verdiği 24.12.2007 tarihli dilekçe ile dosyaya vaki tüm itirazlarından feragat ettiğini bildirmiştir. Bu durum, davacının başından beri bu ipoteklerin protokol kapsamında olduğuna dair iddiasını desteklemektedir. Protokol tarihinde ihalenin feshi davası kesin hükümle sonuçlanmadığından, protokolün 8.2 maddesinde davalının mevcut icra dosyalarında sadece usuli işlemler yapacağına dair maddesi dikkate alındığında, bu hükme rağmen icra dosyasıyla ihalesi yapılmış olan taşınmazların TMSF adına tescilini sağlaması protokolün bu hükmüne aykırı olmuştur. Bu durum daha önce kesinleşen mahkeme kararıyla da tespit edilmiştir. Bu açıklamalara göre davacının protokole aykırı davranışının bulunmadığı, davalının protokoldeki borcuna aykırı davrandığı kanaatine varıldığından, davalı vekilinin istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Davalı vekili, ilk derece mahkemesinin tazminat miktarını fazla hesapladığını ileri sürerek kararı istinaf etmiştir. İlk derece mahkemesi, davalının protokole göre taşınmazı iade borcunun doğduğu 2007 yılı itibariyle taşınmazın değerini hesaplamıştır. Bu tespit isabetli olmakla birlikte davacının bakiye zararının hesabında hukuka aykırı uygulama yapıldığı anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesi, taşınmazın 2007 yılındaki değerine temerrüt tarihinden kısmi ödeme tarihine tadar yıllık %9 yasal temerrüt faizi yürütmüş, davalının kısmi ödemesini işlemiş faizden düşmek suretiyle bakiye asıl alacağa ve temerrüt faizine hükmetmiştir. Oysa davacı, taşınmazın cebri ihale bedeli olun 619.000 TL ana para alacağını tüm gecikme faizi ve ferileriyle birlikte davalıdan tahsil ettiğine göre artık bu 619.000 TL’nin davacının asıl alacağından, yani taşınmazın iade borcunun doğduğu tarihteki değerinden düşülerek bakiye ana para borcunun bulunması ve bulunun bu bakiyeye temerrüt tarihinden itibarin yasal temerrüt faizi işletilmesi gerekirken, farklı gerekçeyle hesap yapıp fazla tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı bulunduğundan davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu hükmünün HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca düzeltilmesine karar vermek gerekmiştir. Davalının protokole aykırı davranması nedeniyle davacının gerçek zararı, taşınmazları iade borcunun doğduğu 2007 yılı itibariyle 2.561.604,00 TL’dir. Davacı, bu tutarın 619.000,00 TL’lik kısmını tüm gecikme faizleriyle birlikte davalıdan aldığına göre, bu tutarın asıl borçtan düşülmesi sonucu davacının bakiye asıl alacağı 1.942.604,00 TL olmaktadır. Bu tutara, ilk derece mahkemesince taleple bağlı kalınarak ve Dairemizce de isabetli bulunan bir şekilde tespit edilmiş olan temerrüt tarihi 01.11.2011 tarihinden icra takip tarihi olan 25.11.2013’e kadar %9 oranında yasal temerrüt faizi yürütülmek suretiyle, takip tarihine kadar işlemiş temerrüt faizi hesaplanmalıdır. Bu hesap genel matematik bilgisiyle yapılabilecek bir hesap olduğundan dairemizce resen yapılmış, usul ekonomisi ilkesi gereği bilirkişi raporu alınmasına gerek görülmemiştir. Bu verilere göre toplam 2 yıl 24 günlük (755 günlük) süre için yıllık %9 oranı üzerinden yapılan hesaplama sonucunda davacının icra takip tarihi itibariyle talep edebileceği işlemiş temerrüt faizinin miktarı 361.643,68 TL olarak hesaplanmış ve hüküm bu hesaplama üzerinden kurulmuştur. İcra takip tarihinden itibaren davacının asıl alacağına yasal temerrüt faizi iletilmiştir. Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde, davalının protokoldeki ibra hükmüne ve müvekkilinin fazla miktardaki alacağından vazgeçerek çok cüzi bir miktar için sulh olup protokol düzenlemesine rağmen davacının kötü niyetle iş bu davayı açtığını, daha önce de mükerrer tahsilat iddiasıyla açtığı davayı kazanıp yaptığı tahsilat ile protokoldeki işlem temelinin çökmesine neden olduğunu belirtmişse de bu husus istinaf incelemesi kapsamında değerlendirilebilecek bir husus değildir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine; davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının tazminat miktarı ve işlemiş faiz miktarı yönünden düzeltilmek üzere kararın kaldırılmasına ve yukarıdaki hesaplama doğrultusunda yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda yazıldığı üzere; A-Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine, 2-Davacı tarafından yapılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından sarf edilen istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, B-Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca kısmen kabulüyle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın kısmen kabulüne; a) Davacı tarafın başlattığı İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takibine borçlu davalı tarafından yapılan itirazın İİK’nın 67/1.maddesi uyarınca kısmen iptali ile 1.942.604,00 TL asıl alacak ve 361.643,68 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 2.304.247,68 TL alacağın, asıl alacak tutarına icra takip tarihinden itibaren işletilecek yasal temerrüt faiziyle birlikte tahsili için takibin devamına, b)Fazlaya ilişkin itirazın iptali talebinin reddine, 2- Davacının takibe konu alacağı yargılama sonucu belirlenmiş olup bu nedenle likit kabul edilmediğinden, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine, 3-Alınması gerekli 157.403,15 TL harçtan, dava açılırken yatırılan 40.755,85 TL ile icra dosyasına yatırılan 16.872,50 TL’nin toplamı olan 57.628,35 TL’nin mahsubu ile bakiye 99.774,80 TL nispi karar ve ilam harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 40.784,85 TL harç giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4- Davacı tarafça yargılamanın yürütülmesi nedeniyle yapılan istinaf kaldırma kararı öncesi 21 adet tebligat gideri 195,00 TL, posta gideri 109,50 TL, bilirkişi ücreti 1.000,00 TL, istinaf kaldırma kararı sonrası 6 adet tebligat gideri 33,00 TL, keşif harcı 419,90 TL, keşif yol masrafı 200,00 TL, bilirkişi ücreti 1.000,00 TL olmak üzere toplam 2.957,40 TL yargılama giderinin, davadaki haklılık oranlarına göre belirlenen davanın kabul ve red durumuna göre 2.019,15 TL’lik bölümünün davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, bakiye kısmın davacı taraf üzerinde bırakılmasına, 5-Davacı taraf yargılama sırasında kendini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre belirlenen 105.301,46 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-Davalı taraf yargılama sırasında kendini vekil ile temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre, davanın reddedilen kısmı üzerinden hesaplanan 70.259,42 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine, 7-Taraflarca yatırılan gider avanslarının, karar tebliğ işlemleri tamamlandıktan ve karar kesinleştikten sonraki bakiyelerinin, yatıran tarafa resen iadesine, 8-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davalı tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 49.205,00 TL peşin istinaf karar harcının, karar kesinleştikten sonra talep halinde iadesine, b-Davalı tarafından sarf edilen 85,70 istinaf başvuru giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, c-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından, istinaf aşaması için ayrıca avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 9-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine 10-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 30.09.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.