Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2021/1153 E. 2021/1073 K. 16.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1153
KARAR NO: 2021/1073
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI: 2018/1170 Esas – 2021/250 Karar
TARİHİ: 18/03/2021
DAVA: Tespit
Taraflar arasındaki şirket pay sahibi olunduğunun tespiti davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının 13.06.1988 tarihinde kurulmuş davalı şirketin kurucu ortaklarından olduğunu, bu şirkette %10 oranında paya sahip olduğunu, şirket ortağı olan davacının şirketten olan paylarını hiçbir şekilde devretmediğini, buna rağmen şirket genel kurullarına çağrılmadığını ve kendisine bilgi verilmediğini, şirket ile alakalı sorduğu soruların cevapsız kaldığını, şirket merkezine girmesinin engellendiğini ileri sürerek, şirketteki ortaklık payının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesi ekinde sunulan vekaletnamenin verilmesinden itibaren 21 yıl 7 ay geçtiğini, vekaletnamenin zamanaşımına uğradığını, davacının gerçek iradesi ile davanın açıldığı tarihteki iradesinin aynı olup olmadığının belirli olmadığını, geçersiz vekaletnameye dayalı olarak verilen tevkil vekaletnamenin de geçerliliği olmadığından davanın reddinin gerektiğini, davacının 1988 yılında pay sahibi olduğunu ileri sürdüğünü, o tarihten bu yana 31 senenin geçtiğini, davacının pay sahipliğine ilişkin olarak hiçbir delil ibraz etmemesi ve İddia ettiği olaylara karşılık bugüne kadar dava açılmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, şirket karar defterinde davacının hisselerini …’e devrettiğinin görüldüğünü, devir keyfiyetinin şirket yönetim kurulu tarafından 6 no’lu ve 27.12.1989 tarihli karar ile pay defterine işlendiğini, davacının hissedarlığı sona erdiği için bugüne kadar yapılan genel kurul kararlarına itiraz etmediğini, davacı gerçekten hisselerini devretmeseydi bu kadar yıl sessiz kalmayacağını, davacının bugüne kadar yapılan genel kurullara karşı herhangi bir itirazda bulunmaması ve hissedar olduğunu gösteren belgelerle şirkete başvurmaması sonucunda dava hakkının bulunmadığını, zira hissedarlığının tespiti için dava açma hakkının zamanaşımına uğradığını ve hak düşürücü sürelerin dolduğunu, şirketin hisselerinin önceden nama yazılı olduğunu, daha sonradan hamiline yazılı hale getirilerek senet bastırıldığını ve bu senetlerin ortaklara teslim edildiğini, davacının ticaret sicil kayıtlarına göre de şirket hissedarı olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya ve deliller birlikte değerlendirildiğinde açılan dava, Anonim şirketteki ortaklık payının tespiti davasıdır. Getirtilen sicil kayıtlarının incelenmesine göre … A.Ş. 13.06.1988 yılında kurulmuş olup davacı taraf o tarih itibariyle şirket sermayesinin %10’u olan 50.000 TL nominal şirket hissesine sahiptir. Şirket ana sözleşmesinde pay senetlerinin nama yazılı olup bastırılabileceği belirlenmiş ise de payların senede bastırılarak dağıtıldığını gösteren ne bir yönetim kurulu kararı, ne sicil kaydı ne de davacı tarafça sunulu somut bir delil bulunmamakta olup pay “çıplak pay” yani senede bağlanmamış pay konumundadır. Zaten senede bağlı pay olsaydı davacının ortaklığını ispat etmesi oldukça kolay olup somut davada delil olarak sunulabilirdi fakat pay bastırılmamış olduğundan bu mümkün olmamıştır. Ortaklar pay defterinde 27.12.1989 tarih ve 6 No’lu karar uyarınca davacının sahip olduğu hisselerini …’e devredip teslim ettiği, devrin kabulü ile pay defterini işlenmesine karar verildiği anlaşılmakta olup 6762 sayılı TTK hükümleri uyarınca alınan bu karar pay sahipliğinin kazanılmasında etkisi olmayıp bildirici ve açıklayıcı bir kayıttır. Pay sahipliğinin devredildiği yönünde karine oluşturmakta olup aksi ispat edilinceye kadar da geçerlidir. Gelinen bu noktada ispat yükü önem taşımakta olup gerçekleşmediği iddia edilen devir sözleşmesinde davalı şirket taraf konumunda olmayıp devrin gerçekleştiğini ispatla mükellef değildir. Hukuken ispat yükünün davalı şirkette olduğunu söylemek mümkün olmayıp ortaklık payının tespitini isteyen davacı bunu ispat etmek zorunda olup bu yönde dosyaya sunulan somut, yazılı ve açık bir delil bulunmamaktadır. Ayrıca gerçekleşmediği iddia edilen devir sözleşmesinin üzerinden 30 yıl geçmiş olmakla gerek eski 6762 sayılı TTK’da gerekse 6102 sayılı TTK’da pay sahipliğinin kullanılması için çeşitli hukuki koruma ve başvuru argümanları mevcut olup davacı tarafından bunlardan hiçbirine müracaat edilmemesi MK 2. Maddeye göre dürüstlük kuralına da aykırı …” olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince haksız ve dayanaktan yoksun bir şekilde davanın reddine karar verildiğini, Bahse konu tespit davasında dayanak olan hisse devrinin pay defterine işlenmesine ilişkin 27/12/1989 tarih ve 6 numaralı yönetim kurulu kararında imzası bulunan …’ın o tarihte yönetim kurulu üyesi dahi olmadığını, bu açıdan pay defterinde tutulan kaydın usulsüz olduğunun açık olduğunu ve kabulünün mümkün olmadığını, İlk derece mahkemesi tarafından alınan ilk bilirkişi raporundan sonraki ek raporda bilirkişiler tarafından ilk görüşten tamamen dönülmüş olması nedeniyle yeni bir rapor alınması gerektiğini, alınan iki rapor arasında çelişkiler bulunmasına rağmen yeni bir rapor alınmasına gerek duyulmamasının da mahkemece yapılan değerlendirmenin eksik olduğunu gösterdiğini, Davalı tarafın iddia ettiği gibi eğer pay defterinin karine oluşturması kabul edilecekse de bunun usule uygun tutulacak bir defter için geçerli olduğu gözetilmesi gerektiğini, davalının iddiası olan hisse devrinin gerçekleştiğine ilişkin yönetim kurulu kararında yetkisiz olan bir kimsenin imzası söz konusu olduğunu, bu nedenle, pay defterine yapılan kaydın da hukuki geçerliliğinden bahsedilemeyeceğini belirterek, Yukarıda açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiş ve kararın kaldıralarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davacının davalı şirkette pay sahibi olduğunun tespiti ve kayyım atanması istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yazılı gerekçe ile davanın esastan reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava, anonim şirket hissesinin davacı adına tespit ve şirkete kayyım atanması istemine ilişkindir. Dava sadece şirket tüzel kişiliğine karşı açılmış ve Mahkemecede şirket hakkında dava yürütülerek sonuçlandırılmıştır. Oysa davacı, dava dışı hissedara olan şirket hisselerinin kendisine ait olduğunun tespitini talep ettiğine göre davanın mutlaka anılan ortağa da yöneltilmesi gerekir. Çünkü dava sonunda verilecek karardan dava dışı ortağın ortaklık hakkı doğrudan etkilenecektir. Yargıtay 11. HD 2016/2714 E 2017/3119 K. 29.05.2017 tarihili emsal karar içeriğinde de belirtildiği üzere; şirket hissesinin tesbit ve tesciline ilişkin davada, dava konusu şirketin %10 hissesinde pay sahibi görünen dava dışı …’e husumet yöneltilmeden davanın esası hakkında karar verilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, mahkemece davacıya … hakkında ayrı bir dava açması için mehil verilmesi, davacı tarafından dava açılması halinde de bu dava ile birleştirilerek davanın görülmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu husus davanın görülebilmesi koşulu olup, bu koşul gerçekleşmeden davanın esası hakkında karar verilmiş olması nedeniyle, HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, ilk derece mahkemesince, talep halinde iadesine, 4-Davacı tarafından istinaf kanun yolu aşamasında yapılan yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesi tarafından, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın, İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 01.07.2021
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca karar kesindir.