Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/919 E. 2022/95 K. 03.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/919
KARAR NO: 2022/95
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 24.01.2019
NUMARASI: 2016/458 Esas – 2019/54 Karar
DAVA: Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, her iki taraf vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin çalışmak amacıyla 1974 yılında Libya’ya gittiğini ve uzun yıllar orada çalıştığını, kazandığı parayı davalı bankanın Beyoğlu şubesinde açtığı … no’lu hesabına kısım kısım şu ana kadar takribi olarak 40.000-USD yatırdığını ve bu paranın günümüz karşılığının 113.000,00-TL olduğunu, bankaya yatırılan paraya ve hesap hareketlerine ilişkin dekont ve evrakların bulunduğunu ancak bankaya yapılan müracaatta müvekkiline “hesabınızda para yok” yanıtının verilmesi nedeniyle mağdur olduğunu beyanla huzurdaki davayı ikame etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacı …’in müvekkili banka Beyoğlu şubesindeki hesabına ilişkin mevduat cüzdanındaki son hareket tarihinin 28/08/1979 tarihi olup 37 sene sonra bu hesaba dayanarak hak iddia etmesinin hiçbir temele dayanmadığını, müvekkili bankanın belge saklama yükümlülüğünün ve davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığını, 10 yıl içerisinde işlem yapılmayan mevduat emanet ve alacakların TMSF’ye devredildiğini, müvekkili bankanın yasal düzenlemeler uyarınca belge saklama yükümlülüğünün sona erdiğini beyanla davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacı banka şubesine 40.000 USD toplamda para yatırıldığını ifade etmiş ise de bu tutarda bir mevduatın bulunduğuna dair yazılı delil ibraz edilmemiştir. Davacı banka hesabına yatan toplam para miktarına yönelik ibraz olunan belgeler ve bilirkişi raporundaki hesap hareketleri karşılaştırıldığında Beyoğlu Şubesi … numaralı hesap dökümüne göre 19/12/1975 ila 28/08/1979 tarihleri arasındaki işlemler itibariyle ayrıca 10/06/1980 tarihli 330 USD tutarlı çek bedeli karşılığı yatan 23.400,00 TL dahil edilmekle TL bazında toplam paranın 50.356,00 TL olduğu görülmektedir. Raporda ayrıca 12/06/1980 tarihi itibariyle hesaptaki para miktarının 50.356,00 TL olduğunu doğrulayan banka yazısı bulunduğu da ifade edilmektedir. Her ne kadar sunulan evraklar nazarında 505 USD tutarlı … numaralı çek bilgilerine yer verilmekte ise de çekin lehdarının … olarak gözüktüğü ve doğrudan davacının banka hesabına yatırıldığına ilişkin evrak ve kayıt bulunmadığı anlaşılmaktadır. Beyoğlu Şubesinde bulunan davacı hesabı bu yönde bir talimat olmaksızın bankanın Elmadağ Şubesine aktarıldıktan sonra ise yine hesap hareket bilgileri ayrıntısıyla bildirilmekte olup vadeli hesabın 28/06/2004 tarihi itibariyle 2.182.157.362,00 TL miktarında görüldüğü, iş bu bedelin TL’den altı sıfır atılmasından önceki döneme ilişkin olup 31/01/2004 tarihi itibariyle altı sıfır atılma işlemi tatbik edilmekle netice miktarın 2.182,16 TL üzerinden hesaplandığı açıktır. 2.182,16 TL’ye (03/01/2005 karşılığı) vade farkı uygulanmak suretiyle de 10/05/2010 tarihi itibariyle 4.228,02 TL’ye ulaşmıştır. Bilirkişi raporu teknik açıdan dosya kapsamında yer alan delillerle uyumlu ve hükme esas alınabilir niteliktedir. Nihai olarak 4.228,02 TL’ye 10/05/2010 tarihinden itibaren dava tarihine kadar mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı işletilmek suretiyle netice alacak miktarının 10.402,45 TL olduğu sabit görüldüğü…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 10.402,45 TL’nin 26/04/2016 tarihinden itibaren işleyecek bankaların mevduata uyguladığı en yüksek faiz oranı uygunlanmak suretiyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davaya ilişkin dilekçelerde ve beyanlarda belirtildiği üzere müvekkilinin uzun yıllar yurt dışında çalıştığını ve Türkiye’ye kısa süreli ve sürekli olmayacak şekilde geldiğini, çalışma süresi boyunca kazanımlarının kaybolmasını engellemek ve kar elde etmek için davalı bankaya ait şubede hesap açılışı yaptığını, çalışma süresi zarfında Libya da faaliyette bulunan devlet bankası aracılığıyla Türkiye’ de bulunan ve aynı zamanda devlete ait olan davalı şirket hesabına sürekli olarak para gönderimi yaptığını, yapılan gönderim işlemlerine ilişkin makbuzlar dava dosyasına delil olarak sunulduğunu, karar verilmiş olan dosyada incelenmesi ve irdelenmesi gereken asıl sorunun; müvekkilinin tarafından yapılan başvuruda ve mahkemenin delil toplama aşamasında davalıdan belge örnekleri talep edilmiş ancak müvekkiline ait olan bir hesap olmadığını belirttiğini, bankanın konuya ilişkin müzekkerelere vermiş oldukları cevaplar dosya içeresinde mübrez olduğunu, araştırmalar sonucu davalı banka nezdinde hesap olduğunun tespit edildiğini, hesabın varlığı şüpheli durumdayken araştırmalar sonucu hesabın var olduğu ve hatta içerisinde para olduğunun tespit edildiğini, iddiaların doğruluğu aslında kanıtlanmış durumda olduğunu, buna rağmen zaten elinde hiçbir kayıt olmadığını, zamanaşımına uğradığını beyan eden davalı nezdinde müvekkilinin alacaklı olduğunun tespit edildiğini, ancak bu seferde herhangi bir kayıt bilgisi olmayan banka nezdinde 10.402,50 TL alacaklı olduklarının tespit edildiğini, İlk derece mahkemesi tarafından verilen karara dayanak olan bilirkişi incelemesi eksik inceleme olup ayrıca usul ve yasaya aykırı olduğunu, yapılan bilirkişi incelemesinde Banka nezdinde bilgi ve evrak eksiği olmasına rağmen bankanın kayıtlarının esas alındığını ve rapor düzenlendiğini, bilirkişi raporunda sundukları evrak örneklerinin dikkate alınmadığını, müvekkiline banka tarafından gönderilen bilgi yazısında 12/06/1980 tarihi itibariyle 50.365,00 TL alacaklı olduğunun belirtildiğini, sadece bu miktarın hesaplamaya dahil edilmesi durumunda faiz ile birlikte en az dava dilekçemizde belirttikleri miktar kadar müvekkilinin alacaklı olduğunun görüleceğini, Bilirkişi raporundaki değerlendirmelerde eksik hususlar tespit edilmesine rağmen varlığı dahi şüpheli olan hesaba ilişkin önce hesabın var olduğu sonra içerisinde para olduğu ve en son olarak da müvekkilinin alacaklı olduğunun tespit edildiğini, davalı bankanın ikrarını içeren yazılı mektuba rağmen mektupta belirtilen 50.365,00 TL den daha az bir alacağın varlığının kabul etmenin imkansız olduğunu, müvekkiline ait olan hesaba ilişkin para girişi tespit edildiğini, ancak para çıkışı olduğuna dair bir değerlendirme ya da tespit yapılmadığını, para çıkışı olmadığından belirtilen miktarların kabulünün gerektiğini, aksine yazılı hüküm ibraz edilmediğinden taraflarınca delil olarak sunulan mektuba göre alacaklı olduklarının kabulü gerektiği halde bilirkişi tarafından belirlenen miktarın kabulü ile hüküm kurulmasında hukuka aykırılık bulunduğunu, bu nedenle kararın esastan kaldırılması gerektiğini, Müvekkilinin mevduatının, bir kamu bankası olan davalı banka tüzel kişiliğince tamamen basiretsiz davranılarak kayıp ettirildiğini ve devamında da banka kavramında olması gereken kusurlu halin tespitinde tazmin yükümlülüğünün ihlal edildiğini, davalı kamu bankası müvekkilinin tüm birikimlerini aynı zamanda suç teşkil edecek şekilde yok edildiğini, ancak bu durumun ortaya çıkması halinde de mahkemece uğranılan zararlar tüm delilleri ile bankanın orjinal mevduat cuzdanı ve tüm kayıtlarla ortaya çıkmış olmasına ve davalının tüm inkarlarına rağmen haklılıklarının ispat edilmesine rağmen gerçek zarar hesabı olması gerektiği şekilde yapılmadığını, davalı bankanın kendi mevzuatına uygun olarak mevduatı kendi uhdesinde muhafaza edip gizlemeye çalıştığına göre bu meblağları tahsil ettiği tarihten itibaren tüm kayıplar ve faizi ile birlikte tazmin etmesi gerektiğini, Ayrıca bankaların sorumluluğunun belirlenmesi sırasında yine müşterinin bankadan beklentilerinin de nazara alınması gerektiğini, son olarak, ortaya çıkan zararın telafisi amacıyla belirlenecek tazminatın hesaplanması sırasında, BK.98/2 gereğince sözleşmeler hakkında da geçerli olan BK.44/1’e göre, “mutazarrır olan taraf, zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili, zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği ve/veya zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde, hakim zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebileceğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve talepleri gibi davanın tümden kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvurusunda özetle; 5411 sayılı Bankacılık Kanunu çerçevesinde bankalardaki mevduat 10 yıl süre geçtikten sonra zamanaşımına uğradığını, yine, davaya konu hesaba ait sözleşme zamanaşımı da 10 yıllık genel zamanaşımına tabi olduğunu, davaya konu talepler açısından zamanaşımı hasıl olduğunu, davanın öncelikle zamanaşımından reddine karar verilmesi gerekirken mahkemece bu husus göz ardı edilerek esasa ilişkin hüküm verilmesi hatalı olduğunu, kararın öncelikle bu yönden ortadan kaldırılmasını talep ettiklerini, Müvekkili bankanın belge saklama yükümlülüğü yasal mevzuat açısından zamanaşımına uğradığını, hak sahibinin en son talebinin, işlemi herhangi bir yazılı talimatı tarihinden başlayarak on yıl içinde aranmayan mevduatların mezkur düzenlemeler çerçevesinde ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu … numaralı tebliğinde belirtilen listeler ile TMSF’ye devredileceği nin düzenlendiğini, 13789.3 numaralı hesaba ilişkin mevduat cüzdanındaki son hareket tarihi 28.08.1979 tarihi olup Türk Ticaret Kanunu’nun 82. Maddesi ve Bankacılık Kanunu’nun 42.maddesi gereği 10 yılı geçen kayıtlar imha edildiğinden herhangi bir bilgi/belgeye ulaşılamadığını, davacının Elmadağ şubesi nezdindeki … nolu hesabı ise davacı tarafından müvekkili bankaya adres değişikliği, TC Kimlik numarası bildirilmemesi, mevduat cüzdanı işletilmemesi, herhangi bir başvuruda bulunulmaması nedeniyle 10 yıl işlem görmediğinden 2010 yılında zamanaşımı nedeniyle TMSF’ye devrolduğunu, bu nedenle mahkemenin davacının hesabının 10 yıldır hareket görmemesi ve davacı tarafından müvekkili bankaya adres değişikliği, TC Kimlik numarası bildirilmemesi gibi hususları göz ardı ederek hesabın TMSF’ye hukuken geçerli bir devrinin bulunmadığı ve dolayısıyla zamanaşımı savunmasına itibar edilemeyeceği kanaatinin hatalı olduğunu, müvekkili bankanın yasal olarak üzerine düşen tüm sorumluluğu yerine getirdiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve talepleri gibi davanın tümden reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı banka nezdinde bulunan mevduat tutarının tahsili talebine ilişkindir. Mahkemece yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı ve davacı vekillerince, yasal süreleri içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı banka, davacıya ait mevduat hesabında bulunan paranın , on yıllık zaman aşımının dolduğu gerekçesiyle TMSF’ye aktarıldığını, davacı da bu işlemin usulsüz olduğunu ileri sürerek paranın tahsili istemiyle dava açmıştır. 28.05.2014’te yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3/1- k maddesindeki tanıma göre “tüketici”, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi olarak, 3/1-l maddesine göre ise “tüketici işlemi”, mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere, ticari veya mesleki amaçlarla hareket veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekalet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem olarak ifade edilmiştir. Yine anılan yasanın 73/1. maddesinde, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu, 83/2. maddesinde ise taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olmasının bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu kanunun göreve ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği hükme bağlanmıştır. Somut olayda; davanın 26.04.2016 tarihinde açılmış bulunmasına ve uyuşmazlığın, davacı tüketicinin tarafı olduğu bankacılık işleminden kaynaklanmasına göre, görevli mahkeme tüketici mahkemesidir. Bu nedenle ticaret mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davanın esası hakkında karar verilmesi doğru değildir. Görev kamu düzenine ilişkin olduğundan ve HMK’nın 355. maddesi uyarınca mahkemenin görevli olup olmadığını Dairemizin resen inceleme yükümlülüğü bulunduğundan, HMK’nın 353/1.a.3 maddesi uyarınca, davacı vekilinin esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nun 353/1.a.3. maddesi uyarınca, kararı veren İlk Derece Mahkemesinin görevli olmadığı, görevli mahkemenin İstanbul Tüketici Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın görevli İstanbul Nöbetçi Tüketici Mahkemesine fiziken ve UYAP üzerinden derhal gönderilmek üzere, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde davacıya iadesine, 4-İstinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle birlikte, görevli ilk derece mahkemesince yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın, görevli İlk Derece Mahkemesince taraflara çıkarılacak duruşma davetiyesiyle birlikte tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.3. maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 03.02.2022 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.