Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/917 E. 2020/1277 K. 26.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/917
KARAR NO: 2020/1277
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/12/2019
NUMARASI: 2018/507E. 2019/960K.
DAVANIN KONUSU: Genel Kurul Kararı ve Yönetim Kurulu Kararının İptal
Taraflar arasında görülen genel kurul kararı iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine ilişkin verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili davasında özetle; davalı …. ve dava dışı … Ltd. Şti.’nin müvekkili tarafından kurulduğunu, … ve dava dışı … Şti. arasındaki ticari ilişki sebebiyle …’in …’den alacaklı olduğu iddiasının öne sürdüğünü, bu sebeple müvekkili ile … arasında borç tasfiye sözleşmesinin imzalandığını, bu sözleşme kapsamında müvekkilinin ve davalı şirketin varlığı iddia edilen borca kefil olduklarını, sonrasında ise davalı … A.Ş. üzerine kayıtlı tek gayrımenkulün üzerine yine karşı tarafın yönlendirmesi ile rehin konulmuş olduğunu, iddia edilen borcun tasfiyesine yönelik olarak müvekkilinin davalı …’ deki % 52 hissesinin dava dışı …’in göstereceği üçüncü kişilere devrine yönelik … Ortaklık Anlaşmasının imzalandığını,bahsi geçen sözleşmenin iptali ve dava dışı …’ e borçlu olunmadığına yönelik İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017 /1148 E sayılı dosyası üzerinden menfi tespit davası açıldığını, davanın halen derdest olduğunu, geri kalan bakiye % 48 hisseye ilişkin olarak da davalı … A.Ş.’nin taşınmazı üzerine konulmuş rehnin paraya çevrilmesi suretiyle hisselerin müvekkilin elinden alınmış olduğunu, tüm bu usulsüzlüklere dayanak teşkil etmek üzere 25.05.2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında karar alındığını belirterek, söz konusu genel kurul kararların iptali ile işbu olağanüstü genel kurul toplantısı yapılmasına dayanak teşkil eden davalı şirket nezdinde alınan 18.05.2018 tarih ve 2018/3 tarihli yönetim kurulu kararının iptalini ve genel kurul kararının TTK’nın 449. maddesi gereğince icrasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davacının … A.Ş.’nin hissedarı olmadığını, dolayısıyla TTK’nın 445 ve devamı maddelerinde düzenlenen anonim şirket genel kurul kararlarının iptalini isteme hakkına sahip olan kimselerden olmaması sebebiyle davacı sıfatı bulunmadığından davanın reddine, davacının usul ve yasaya hakkaniyete, dürüstlük kurallarına aykırı olan tüm tedbir taleplerinin reddine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Dava, yukarda anılan şirket genel kurul kararlarının ve ilgili yönetim kurulu kararlarının iptaline ilişkindir. Yönetim kurulu kararlarının butlan müeyyidesi dışında ayrıca iptali kabil kararlardan olup olmadığı ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husus olmakla birlikte, yönetim kurulu kararlarının batıl olduğunun tesbitine dair TTK 391.madde düzenlemesi yanında genel kurul kararlarının iptali bakımından da Kanun koyucu TTK’ nın 446. maddesinde iptal davalarını açabilecek kişileri saymış olup, kanun maddesi aynen; ‘a) Toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, b) Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, c) Yönetim kurulu, d) Kararların yerine getirilmesi, kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri, iptal davası açabilir.’ hükmünü amirdir. Açıkça belirtilen kanun maddesi uyarınca butlanın tesbiti ya da iptal davası açılabilmesi için şirkette pay sahibi olmak gerekir ve şirkete karşı ancak pay defterine kayıtlı olan kişi pay sahipliği sıfatını ileri sürebilir (TTK. m. 499/4). Yukarıda açıklandığı üzere davacının davalı şirkette, işbu davanın açıldığı tarih itibarıyla hissesinin olmadığı dosya kapsamından anlaşılmış olup, kanunda belirtilen şekilde davacının işbu davayı açma hakkının bulunmadığı …” gerekçesiyle, davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde önceki beyanlarını tekrarla; Müvekkiline ait %48 hissenin elinden alınması ve bu suretle müvekkilinin şirketteki hissedarlığının sonlandırılması amacıyla usulsüz şekilde yönetim kurulu kararları alındığını, buna rağmen sözkonusu bu kararlara meşrutiyet sağlamak amacıyla 25.05.2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısının gerçekleştirildiğini, eldeki davanın konusunu, işbu toplantıya dayanak teşkil eden 18.05.2018 tarih ve 2018/3 tarihli yönetim kurulu kararları da dahil olmak üzere müvekkilin %48 hissesinin usulsüz satış ve tesciline esas tüm yönetim kurulu kararlarının iptali ve/veya batıl olduğunun tespiti taleplerinin oluşturduğunu, bu sebeple ilk derece mahkemesi tarafından verilen aktif dava ehliyeti yokluğuna ilişkin kararının hukuk devleti ilkesinin gereklerine aykırı olduğunu, Huzurdaki davayı müvekkilinin şirketteki pay sahipliği sıfatıyla kanunlara güvenerek hakkını aramak gayesiyle açtığını, salt şirket pay defterine bakılmak suretiyle müvekkilinin dava açma ehliyetinin bulunmadığına dair verilen hükümle müvekkilinin açıkça hak arayışının ve mahkemeye erişim hakkının engellendiğini, Müvekkilin hisselerinin ketmedilmesine dayanak olarak alınan kararların dosya kapsamına sunulan “rehin sözleşmesi” ve ilgili diğer sözleşmelerin ilk derece mahkemesince dikkate alınmadığını, müvekkilinin %48 hissesinin üzerinde bulunan rehnin paraya çevrilmesi işlemlerinin usulüne uygun yapılıp yapılmadığının da ilk derece mahkemesince denetlenmemiş olduğunu, Müvekkili tarafından davalı …., dava dışı …, dava dışı …, bu yönde kararlar alan davalı şirketin bir dönem hissedarı ve ayrıca dava dışı … Şirketlerinin yönetim kurulu üyeleri olan … ve … aleyhine, dava dilekçesine ekli belgelerin hukuka ve taraflar arasındaki gerçek ticari ilişkiye aykırı olması sebebiyle iptali ile yapılan işlemlerin eski hale iadesi; ayrıca müvekkillerinin borçlu olmadığının tespiti, işbu anlaşmalar gereğince müvekkil … tarafından davalı ….’deki şirket yetkililerine ve iştiraklerine devredilen %52 oranındaki hisseye ilişkin hisse devir işleminin iptali , hisselerin müvekkile iadesi ile adına kayıt ve tescili talepli İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1148 E. sayılı dosyasından dava açılmış olduğunu, eldeki uyuşmazlıkta işbu dava dosyasının içeriğinin dahi ilk derece mahkemesince incelenmemiş olduğunu, Müvekkiline ait % 48 hissenin devrine dair usulsüz işlemlere yönelik alınan “15.09.2017 tarihli 2017/11 Karar” ve “15.09.2017 tarih 2017/12 Karar” sayılı Yönetim Kurulu kararları ile “2018/3 sayılı ve 18.05.2018 tarihli Yönetim Kurulu Toplantısında Alınan Kararlar” ın dayanağını oluşturan “25.05.2018 tarihli Olağanüstü Genel Kurul toplantısı”nın usule ve yasaya aykırı olduğunu, bahsi geçen kararlar aleyhine müvekkili tarafından, İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/443 E. sayılı ve İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/927 E. sayılı davalarının açılmış olduğunu, ilk derece mahkemesince, bahsi geçen dava dosyalarından yalnızca İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/443E sayılı dosyasının celp edildiğini, işbu dosyanın da müvekkilin hissedarlığı, Yönetim Kurulu üyeliği ve sıfatı ile ilişkili olduğunun göz ardı edildiğini ve bilirkişiler tarafından incelenmediğini, esasen bahsedilen dava dosyalarının eldeki dava açısından bekletici mesele yapılması gerektiğini, Haksız ve hukuka aykırı şekilde verilen karar sonrasında, davalı şirketin halihazırda hukuksuzluklar silsilesi ile tekrar el değiştirmiş olduğunu ve müvekkile ait tüm hisselerin yapılan işlemler neticesinde muvazaalı şekilde …’in hâkimiyeti altında bulunduğu anlaşılan yabancı menşeili … firmasına devredildiğini, davadışı … A.Ş. kontrolünde bulunan sözkonusu firmaya yapılan hisse devirlerinin hangi bedelle ve ne şekilde yapıldığı anlaşılamamakta olup; bu hususlar incelenmeksizin ilk derece mahkemesince hüküm kurulmuş olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, genel kurul kararının ve bu genel kurula dayanak olan yönetim kurulu kararının iptali ve geçersizliğinin tespiti davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dosyaya ekli İstanbul 12 Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/443 E sayılı dosyasının incelenmesinde; davacıların … ve … davalıların … Ticari. Şti, …, …, … AŞ, … A.Ş. Olduğu, dava dilekçesinin incelenmesinde eldeki dava dosyasında ortaya konulan iddialar kapsamında 18.09.2015 tarihli tasfiye sözleşmesinin ve bunun eki olarak imzalanan diğer sözleşme ve taahhütnamelerin usul ve yasaya aykırı olduklarından bahisle iptallerinin talep edilmiş olduğu, eldeki davanın davacısı …’nün, kendi adına asaleten davalı ….’yi temsilen imzaladığı öne sürülen kefalet sözleşmesinin ve yine davalı … A.Ş.’ nin hisseleri üzerine dava dışı … lehine konulan rehin kapsamında imzalanan rehin sözleşmesinin bahsi geçen tasfiye sözleşmesinin eki niteliğinde imzalandıkları, İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/443 E sayılı dosyasında 18.09.2015 tarihli tasfiye sözleşmesinde belirtilen borç tutarının esasen gerçeğe aykırı oluşturulduğu hususunun yargılama konusunun temelini oluşturduğu bu bağlamda az yukarıda bahsi geçen kefalet ve rehin sözleşmelerinin geçersizliğinin de talep edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Dosya içerisindeki İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/ 1124 E sayılı dosyasının incelenmesinde; davacının … davalıların …, …, … olduğu , davacının … A.Ş.’ deki % 48 hissesinin ele geçirilmesi amacıyla şirket nezdinde usulsüz yönetim kurulu kararları alınmış olduğundan bahisle sözkonusu yönetim kurulu kararlarına dayanak 18.09.2015 tarihli tasfiye sözleşmesinin ve bunun eki olarak imzalanan kefalet ve rehin sözleşmelerinin de geçerliliğinin yargılama konusu edildiği, bahsi geçen rehin sözleşmesi kapsamında davacı …’nün … AŞ’ deki % 48 hissesinin üzerine konulan rehnin icra takibi yoluna başvurulmaksızın usulsüz şekilde paraya çevrilmiş olduğu iddiasına dayanılmış olduğu, dolayısıyla bahsi geçen davaya konu edilen hususların eldeki dava dosyasında iddia edilenlerle aynı mahiyette bulunduğu, İstanbul 7 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/ 1124 E. sayılı dosyasında 28.11.2018 tarihinde oluşturulan ara karar gereği, mahkemenin asıl ve birleşen İstanbul 11 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/ 209 E ve İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/ 1165 E sayılı dosyalarının, İstanbul 7.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/ 1124 E. sayılı dosyası ile birleşmesine ve yargılamanın İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/ 1165 E sayılı dosyası üzerinden devam etmesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/927 E. sayılı dava dosyasının da somut uyuşmazlığın çözümünde delil niteliğinin bulunduğunu ve halen derdest olduğunu öne sürmüş olsa da ilk derece mahkemesince bu dosya hiç bir şekilde incelenmeksizin karar verilmiştir. Anonim şirketin genel kurul kararların iptali TTK’ nın 445 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. TTK’ nın 446. maddesinde iptal davası açabilecek kişilerin pay sahipleri, yönetim kurulu ve yönetim kurulu üyelerinden her biri olduğu belirtilmiştir. İstinafa konu edilen eldeki dava dosyasının incelenmesinde; yerleşik Yargıtay içtihatları doğrultusunda böyle bir davanın, aktif husumet ehliyetinin dava tarihinde ve davanın devamı müddetince pay sahibi sıfatını muhafaza eden kişiler tarafından açılıp sonuçlandırılması gerekir. Dava konusu genel kurul kararının iptalini talep eden davacının, davanın açılış tarihi itibariyle davalı ….’ nin kayden hissedarı olmadığı görülmekle birlikte, davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketteki iş bu davaya konu %48 hissenin usulsüz işlemlerle devredildiğini, müvekkilinin ortaklığının esasen devam ettiğini iddia etmektedir. Davacı işbu dava ile pay devrettiği kişi veya kişileri hasım göstermeden genel kurulun iptalini istemiştir. Hukuki neden olarak da yapılan pay devrinin yasal düzenlemelere uygun olmadığını ileri sürmüştür. Böyle bir iddia ile açılan dava davacı tarafından pay devredildiği ileri sürülen kişi ve kişilerin hukuki durumunu da ilgilendirmektedir. Az yukarıda bahsi geçtiği üzere davacı vekili, … A.Ş.’ deki % 48 hissesinin ele geçirilmesi amacıyla şirket nezdinde usulsüz yönetim kurulu kararları alınmış olduğunu, sözkonusu yönetim kurulu kararlarına dayanak 18.09.2015 tarihli tasfiye sözleşmesinin ve bunun eki olarak imzalanan kefalet ve rehin sözleşmelerinin de geçerliliklerinin ispata muhtaç olduğunu iddia ederek farklı mahkemelerde bu hususları yargılama konusu yapmıştır. Elbette ki bu davalarda verilecek hükümler neticesi davacının pay devrine esas sözleşmelerin ve bu sözleşmeler dayanak gösterilerek alınan yönetim kurulu kararlarının hukuken geçerli olup olmadıkları, geçerli sayıldıkları takdirde sözleşme ve yönetim kurulu kararlarının hüküm ve sonuçlarını doğurma anları hep birlikte tartışılarak ortaya konulacaktır. Bu noktada davacının istinafa konu eldeki davayı açmakta aktif husumeti bulunup bulunmadığı da denetlenebilir hale gelecektir (Yargıtay 11. HD’nin 2012/14330 E- 2013/21514 K sayılı, 27.11.2013 tarihli emsal kararı). Davacı vekili, iş bu davanın konusunu dava dilekçesinde,”…İş bu davanın konusunu da müvekkilin elinde kalan bakiye %48 hissenin elinden alınması ve şirketteki hissedarlığının sonlandırılması amacıyla usulsüz şekilde alınan yönetim kurulu kararları ile bu durumu tescil ve ilanda sağlamak üzere gerçekleştirilen 25.05.2018 tarihli olağanüstü genel kurul kararlarının iptali talebi oluşturmaktadır” şeklinde açıklamıştır. Bu durumda davacı vekili, müvekkilinin ortaklık paylarının usulsüz işlemlerle ve rehnin paraya çevrilmesine ilişkin İİK’nın emredici hükümlerine uyulmaksızın devrinin yapıldığını iddia ettiğine göre, davacı sıfatının (aktif dava ehliyetinin) bulunup bulunmadığının kesin olarak söylenebilmesi için bu iddianın öncelikle açıklığa kavuşturulması gerekir. Davacı vekili son celsedeki beyanında, hisse tespitine ilişkin İstanbul 14. Asliye Ticaret mahkemesindeki dava dosyasının bekletici sorun sayılması talebinde bulunulmuş, mahkemece bu konuda bir değerlendirme yapılmamımıştır. Bu durumda, davacının daha önce açtığını belirttiği ve yukarıda anılan ve anılmayan tüm dava dosyaları ve davacı vekilinin hisse tespitine ilişkin olduğunu beyan ettiği İstanbul 14. ATM’deki dosyalar celbedilip incelenmeli, derdest olup olmadıkları, karar verilip verilmediği, bu dosyalarda verilecek kararların davacının aktif dava ehliyetini etkileyip etkilemeyeceği değerlendirilmeli ve bekletici sorun sayılıp sayılmayacağı düşünülmelidir. Davacı vekili müvekkilinin %48 hissesinin devri konusunda alınan tüm yönetim kurulu kararlarının hükümsüzlüğünün tespitini istediğine göre, hakimin davayı aydınlatma görevi kapsamında davacı vekiline, bu talebini somutlaştırması için süre verilerek, hangi yönetim kurulu kararlarının dava konusu edildiği net olarak ortaya konulmalıdır. Diğer taraftan davacı vekili, müvekkilinin yönetim kurulu üyeliğinin devam etmesine rağmen bilgisi dışında yönetim kurulunun karar aldığını, bu nedenle yönetim kurulu kararının hükümsüz olduğunu; bu karara dayanarak yapılan genel kurul kararının da geçersiz olduğunu ileri sürmüştür. Mahkeme, davacının dava konusu yönetim kurulu kararlarının alındığı tarihlerde yönetim kurulu üyeliğinin devam edip etmediği açıklığa kavuşturulmalıdır. Davacı vekili talep sonucunda genel kurul kararının iptalini istemişse de hukuki tavsif mahkemeye aittir. Davacı vekili dava dilekçesinde, genel kurul çağrısına ilişkin yönetim kurulu kararının geçersiz olduğunu, geçersiz bir yönetim kurulu kararıyla yapılan çağrının geçersiz olması nedeniyle genel kurulda alınan kararların da yok hükmünde olduğunu belirtmiştir. Yokluk ve butlan iddiası, hukuki yararı olan kişiler tarafından ileri sürülebilir. Yokluk ve butlan, mahkemece de kendiliğinden dikkate alınacak hususlardır. Yukarıda açıklanan gerekçelerle, ilk derece mahkemesince davanın çözümünde oldukça önemli deliller toplanmadan ve değerlendirilmeden karar verildiğinden, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6.maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinaf konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafça yatırılan istinaf peşin harcının, talep halinde kendisine iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına dair; HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.26.11.2020
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.