Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/873 E. 2020/639 K. 01.07.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/873
KARAR NO : 2020/639
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/11/2017
NUMARASI : 2014/1742 Esas- 2017/1039 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak-Tazminat
Taraflar arasındaki alacak-tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ Davacı vekili, müvekkili ile davalı …’in … Ltd.Şti’nde yarı oranında ortak olduklarını, davalının 2011 yılında şirkete ortak alındığını ve aynı yılda şirketin müşterek imza yetkisine haiz olduğunu, ancak davalının müvekkilinin bilgisi haricinde tek başına şirket aleyhine ve 3. kişiler lehine işlemler yaptığını, şirket aleyhine toplu olarak hareket eden 6-7 çalışanının eylemlerini teşvik ederek şirketin yasal olarak hakkını aramasına engel olduğu gibi, bu çalışanların geçmiş tarihli istifalarını tek başına kabul ettiğini, şirketin tek başına distribütörü olduğu … Ltd. Şirketine beraberinde şirketle aynı iş kolunda rakip olan 3. şahıs tüzel kişi ve eski şirket ortağı ile giderek şirket aleyhine sözleşmenin fesih sürecine yönelik eylemlerde bulunduğu gibi, 3. şahıs şirketlerin sözleşme yapmalarını sağladığını, bu şirketlerin faaliyetlerine katıldığını, bununla kalmayan davalının şirketin çalıştığı… şirketine, gönderdiği mektupta, şirketin faaliyetinin sona ereceği şeklinde beyanlarının bulunduğunu, yine davalının şirket menfaatlerine aykırı olarak …AŞ ile …..Ltd Şti ile irtibata geçerek sözleşmenin atıl bırakılmasına sebebiyet verdiğini, farklı banka şubelerinde mvekkili ortağın bilgisi dışında hesaplar açarak tek başına işlemler yaptığını, şirketin müşterileri ile iletişim kurduğu “www…..net” sitesindeki faaliyeti de durduğunu, şirketin müşterilerini 3. şahıs şirketlerine yönlendirdiğini, kötü niyetli olarak müvekkili ortak aleyhine icra takibi başlattığını ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik %10 hisse devri karşılığında esasen ödenmeyen 50.000 TL’nin devrin yapıldığı tarihten itibaren, 500.000 TL tazminatın ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, müvekkilinin 28.01.2011 tarihinde aldığı %10 hisse ile şirketin %50 hissesine sahip olmasına rağmen davacının şirketi 19.07.2011 tarihine kadar tek imzası ile şirketi temsil ettiğini, bu tarihten sonra ise müvekkilinin davacı ile birlikte şirketi müşterek imzaları temsil ve ilzama yetkili olduğunu, müvekkilinin şirket çalışanlarından 5-6 kişinin istifasının tebliğine dair imza attığını, tek başına aldığı bir karar olmadığı gibi çalışanları kışkırtma veya örgütlemesinin sözkonusu olmadığını, esasen davacının çalışanları müvekkili aleyhine örgütleyerek müvekkilinin şahsiyetini zedeleyici pankartlar hazırlayıp bu şekilde çekilen resimleri internet ortamında yayımladığını, … Ltd şirketine olan 750.000 Usd civarında borcun bulunduğunu, ayrıca distribütörlük sözleşmesine aykırı olarak yazılı izin alınmadan müvekkilinin şirkete ortak yapıldığını, davacının … Ltd şirketini yanıltığını, bu nedenlerden dolayı distribütörlük anlaşmasının feshedildiğini, davacının tek ortak ve yetkiliymiş gibi hareket ederek uluslararası iki adet anlaşmaya imza attığını, müvekkilinin şirketin feshi ve tasfiyesi amacıyla Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/360 E sayılı dosyasında dava açtığını, ortaklık yapısı ve şirketin tasfiye süreci ile olarak davacının tek başına imzaladığı sözleşmenin tarafı olan … firmasını bilgilendirdiğini, müvekkilinin 3. şahıs firmalarının faaliyetlerine katılımının olmadığı gibi şirket aleyhine işlem ve eylemlerinin olmadığını, davacının bilgisi dahilinde tarafların müşterek imzası ile bankada hesap açıldığını, satın alınan hissenin devir bedelinin ödendiğini, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davacının ortağı ve yetkilisi olduğu …. Limited Şirketine taraflar arasında yapılan hisse devir sözleşmesi ile davalının ortak olduğu, 19/07/2017 tarihli kararla tarafların şirket müdürlüğüne seçildikleri ve atacakları müşterek imza ile şirketi temsil etmelerine karar verildiği, davacı davalının devrettiği pay bedelini ödemediğini iddia etmiş ise de noter huzurunda yapılan sözleşmede bedelin nakden ödendiğinin belirtildiği, buna göre davacının bedelin ödenmediği iddiasını ancak yazılı belge ile kanıtlayabileceği, davacının bu nitelikte iddiasını kanıtlayacak nitelikte delil sunmadığı, diğer yandan davacı davalının şirkete zarar verici iş ve işlemler yaptığını iddia etmiş ise de bu iddialarını kanıtlamaya yeterli, inandırıcı nitelikte delil sunamadığı, davalının zararlandırıcı nitelikte işlemlerine rastlanılmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.Davacı vekili tarafından bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; 1-Müvekkilinin …Ltd Şti’nin kurucusu ve hakim hissedarı iken, davalıya hisselerini sattığını, en son 2011 yılında yapılan hisse satım bedelinin ödenmediğini,2-2011 yılından sonra şirkette imza yetkisine sahip olan davalının bu tarihten itibaren şirketin mali durumunun kötüye gitmesine sebep olduğu gibi 2012 yılında şirkete kayyum atanmasını isteyerek ticari itibarını zedelediğini, bu bağlamda şirketin asli işi olan kozmetik sektöründe dünyada marka olan ABD menşeli şirketle olan distribütörlük sözleşmesinin hileli şekilde kendi çıkarına kullanmak üzere sona erdirdiğini, sözlemesinin iptal edilmesiyle prestij, kazanç kayıplarının doğduğunu, ABD şirketine karşı hak aramayarak zarar doğuran davalının şirket hissedarlarına karşı sorumlu olduğunu, davalının müvekkilinin bilgisi dışında bankalardan para çektiğini,3-Davanın sonucuna etki edecek delillerin toplanmadığını, bu bağlamda;-kayyumda olduğu için şirketin 2007, 2008, 2009 yıllarına ticari defterlerin, banka, vergi ve gümrük kayıtlarının incelenmediğini, sadece 2010 yılı ve sonrasının ve markanın kaçırıldığı şirketin faaliyetinin sonlanmasına doğru süreçteki mali veriler göz önüne alındığını,-tanık deliline dayanılmış olmasına rağmen tanık deliliyle ispat edilebilecek maddi vakalarının göz ardı edildiğini,-davalının müvekkile ve hissedar olduğu şirkete karşı açmış olduğu davaların ve keşide ettiği ihtarnamelerinin, distribütörlük sözleşmesinin, e-mail yazışmalarının, müvekkilinin davalıya şirketle ilgilenmesi için yazdığı mektup ihtarların, şirket çalışanlarının iş akdiyle ilgili ihtarlarının, … şirketinin ihtarnamelerinin,-davalıyla birlikte hareket eden ve davalıya hissesini devreden eski ortak … ve şirket yetkilisi … yazmış olduğu yazıların dosya içinde olmasına rağmen inceleme ve değerlendirme konusu yapılmadığını, eksik incelemeyle karar verildiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davacı, ortağı olduğu şirketteki payın bir bölümünü noterde düzenlenmiş 28.01.2011 tarihli hisse devir sözleşmesi ile davalı şirket ortağına devrettiğini ancak pay bedelinin ödenmediğini, 19.07.2011 tarihli ortaklar kurulu kararıyla, şirket müdürlüğüne seçilen davacı ile davalının müşterek imzaları ile şirketi temsil ve ilzama yetkili olduklarını, ancak davalının tek başına şirket aleyhine ve rakip firmalar lehine işlemler yaptığını, distribütörlük anlaşmalarının feshine neden olduğunu, şirketin faaliyetini durduğunu, müşterilerini rakip firmalara yönlendirdiğini, şirketi zarara uğrattığını iddia ederek %10 hisse devri karşılığında ödenmeyen 50.000 TL alacağın ve 500.000 TL tazminatın davalıdan tahsili ile kendisine ödenmesini istemiş, davalı, satın ve devralının hisse bedelinin ödendiğini, davacının şirketi 19.07.2011 tarihine kadar tek imzası temsil ettiğini, bu tarihten sonra ise davacı ile birlikte şirketi müşterek imzaları temsil ve ilzama yetkili olduklarını, buna rağmen davacının tek ortak ve yetkiliymiş gibi hareket ederek uluslararası iki adet anlaşmayı imzaladığını, distribütörlük anlaşmasının şirketin mevcut ödenmemiş borcu ve davacının sözleşmeye aykırı eylemleri nedeniyle yenilenmediğini, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.İlk derece mahkemesince yukarıda belirtilen gerekçeler doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekili tarafından yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gelen dava dosyasında istinaf incelemesi yapılarak, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair 2018/161 E- 2018/758 K sayılı, 13.07.2018 tarihli hüküm verilmiştir. Dairemizin bu hükmüne karşı, davacı vekili tarafından temyiz yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 11. HD’nin 2018/4401 E- 2020/1670 K sayılı, 18.01.2020 tarihli ilamıyla, anılan hüküm bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamında; “…Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. 1-) 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesiyle, bölge adliye mahkemesince, incelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine karar verileceği hüküm altına alınmış, aynı Yasa’nın 353/1-b-2 maddesiyle ise, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verileceği düzenlenmiştir. Bu durumda, ilk derece mahkemesi kararının eksik ya da hatalı bulan veyahut davanın esası hakkında farklı gerekçelerle bir karar verilmesi gerektiğine hükmeden bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp, esas hakkında yeniden hüküm kurması gerekmektedir. Aksi hal 6100 sayılı HMK ile benimsenen istinaf sistemine aykırılık oluşturacağı gibi, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi gerekçeleri arasında çelişki oluşmasına da sebebiyet verebilecektir. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, davacı, dava dışı … Ltd. Şti.’nin müdürü olan davalının müşterek yetkili olduğu halde tek başına işlemler yaptığını, şirket aleyhine ve 3. şahıslar lehine eylemlerde bulunduğunu, şirket çalışanlarının iş akitlerine aykırı davranışlarını teşvik ettiğini, şirketin distribütörlük sözleşmesinin feshine sebep olduğunu, işyerini fiilen terk ettiğini, şirket hesaplarını tek başına yönettiğini ileri sürerek 500.000.-TL’nin kendisine verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; davalı müdürün şirkete zarar verdiği yönündeki iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle buna ilişkin talebin reddine karar verildiği halde Bölge Adliye Mahkemesince davacının ileri sürdüğü zarar iddiasının dolaylı zarar niteliği taşıdığı, hükmedilecek tazminatın kendisine değil ancak şirkete verilmesini talep edebileceği, ancak bu yönde bir talep bulunmadığından istemin dinlenemeyeceği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair hüküm tesis edilmiştir.Bu durumda, ilk derece mahkemesinden farklı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşan Bölge Adliye Mahkemesince benimsediği gerekçe sebebiyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulması re’sen yerine yazılı şekilde istinaf isteminin esastan reddedilmesi yerinde olmamış kararın anılan nedenle bozulması gerekmiştir.2-) Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen BOZULMASINA,…” karar verilmiştir.Bozma üzerine dava dosyası yeni esasa kaydedilerek HMK’nın 373. maddesi uyarınca duruşma açılarak taraflar duruşmada dinlenmiştir. Usul ve yasaya uygun görülen bozma ilamına uyulmuştur. Bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda;Dosya kapsamında bulunan sicil kayıtlarından; dava dışı ….. Ltd Şti’nin 20.07.2007 tarihinde tescil edilerek tüzel kişilik kazandığı, 28.01.2011 tarihinde ortaklardan davacı …’in 5.000 TL, ….10.000 TL payını noterde düzenlenen satış senedi ile davalı … devrettikleri, devir sonrasında şirketin ortaklık payının 25.000 TL …, 25.000… olacak şekilde %50, %50 pay haline geldiği, şirket ortaklar kurulunun 19.07.2011 tarihli kararıyla, şirket müdürlüğüne 15 yıl süreyle davacı ve davalı birlikte seçilerek müşterek imzaları ile şirketi temsil ve ilzama yetkili kılınmış olduğu görülmüştür.Somut olayda birinci uyuşmazlık, 28.01.2011 tarihinde gerçekleşen hisse devrinin bedelinin ödenip ödenmediği noktasında toplanmaktadır.Dava konusu hisse devrine ilişkin Kadıköy …. Noterliği’nin 28.01.2011 tarih ve … yevmiye nolu noter tasdikli “Limited Şirket Hisse Devri ” başlıklı sözleşmede,…’nun ….Ltd Şti’ndeki 5.000 TL değerindeki hissesinin …’e 5.000,00 TL bedel karşılığında devrettiği, devir bedelinin nakden ve ve tamamen ödendiği belirtilmiştir.Bu durumda, ispat yükü üzerinde olan davacının hisse devrinin nominal değer üzerinden gösterildiğini, esasen güncel değerinin daha yüksek olduğunu ve devredilen hissenin bedelinin ödenmediğini yazılı delillerle ispat edemediğinden bu yöndeki talebin reddinde isabetsizlik görülmemiştir.İkinci uyuşmazlık ise, şirketin iki müdüründen biri olan davalının şirketi zarara uğratıp uğratmadığıdır.İlk derece mahkemesince, ileri sürülen iddia ve vakıalar nedeniyle şirket ortağı tarafından şirket müdürü ( yöneticisi) aleyhine açılmış bir sorumluluk davası olarak (6762 sy. TTK 309 6102 sy. TTK 555 vd.) vasıflandırılarak davanın sonuçlandırıldığı anlaşılmıştır.Bilindiği gibi; Yasa ve ana sözleşmenin kendilerine yüklediği görevleri gereği gibi yerine getirmeyen şirket yöneticileri bu yüzden oluşan zararlar nedeniyle ortaklığa, ortaklara ve ortaklık alacaklılarına karşı sorumludur. Yönetici aleyhine açılacak sorumluluk davasında asıl dava hakkı ortaklığa ait olup, böyle bir davanın açılabilmesi genel kurulun bu yönde bir karar alması koşuluna bağlıdır. Ancak, zarar gören ortakların da yöneticiler aleyhine dava açma hakkı bulunmaktadır. Ortak tarafından açılacak dava, ortaklığın dava açabilmesi için alınması gerekli genel kurul kararına bağlı da değildir. Ortakların dava açma hakkı da doğrudan doğruya zarar ve dolaylı zarar durumuna göre değişiklik gösterir.Bu nedenle, ortağın doğrudan zararı ile dolaylı zararın açıklanması gerekmektedir.Doğrudan zarar, anonim şirket ortaklarının veya alacaklılarının, yönetim kurulu üyelerinin fiilleri sonucunda, şirketin zararından bağımsız olarak uğradıkları zararlardır. Dolaylı zarardan ise, ancak ortaklığın zarara uğraması ve bu zararın ortaklığın mal varlığında bir azalmaya sebep olması halinde uğranılan zarar anlaşılır. Ortaklığın zararı, ortakların ve alacaklıların dolayısıyla zararlarının ön şartıdır. TTK nun 553 ve 555/1. maddesine göre, yönetim kurulu üyeleri kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlal ettikleri taktirde şirketin uğradığı zararın tazminini her pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini talep edebilir.Nitekim Yargıtay 11.HD.’nin 11.06.2007 tarihli, E.6334-K.8881 sayılı kararında belirtildiği üzere: “…Şirket envanterine intikal ettirilmeyen gelirler ve dağıtım kararı alınmayan karlar şirketin olup, ortakların bu yöndeki zararları doğrudan doğruya zararları olmayıp dolaylı zarardır. Zira, özellikle kar payının dağıtımı belirli koşulların oluşmasına ve belirli kararların alınmasına bağlı bulunduğundan, buna ilişkin tutar ortakların doğrudan uğradıkları zarar kalemi değildir”. Benzer başka emsal Yargıtay kararlarında da bu husus tekrarlarmıştır.Keza Yargıtay 11.HD.’nin 15.10.2009 tarihli, E.556-K.10596 sayılı kararında belirtildiği üzere, “…Davalı şirket müdürlerinin, şirket tarafından açılan bir davada davadan vazgeçmeleri sonucu davacı ortağın zarar gördüğü iddiasında bu zarar doğrudan doğruya zarar olmayıp, dolaylı bir zarara ilişkindir. Davacı taraf bu zarar karşılığının şirkete değil de kendisine ödenmesini istediğine göre bu davanın dinlenme olanağı yoktur”.Yöneticinin ortaklığın mal varlığını azaltan veya kötüleştiren yasa ve ana sözleşme hükümlerine aykırı davranışları, ortaklar ve alacaklıların da dolaylı zarar görmesine yol açar. Zira, bu tür tasarruflar payları oranında ortakları etkiler. Başka bir anlatımla, ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortakların dolaylı zararı olarak sonuç doğurur. Ancak TTK’nin 555. maddesi gereğince ortak, dolaylı zarar nedeniyle açtığı davada hükmedilecek tazminatın kendisine değil, ortaklığa verilmesi yönünde talepte bulunabilir.Somut olayda ise davacı, davalı müdürün müşterek imza ile şirketi temsil ve ilzam yetkisine aykırı davrandığını, şirketin mevcut distribütörlük anlaşmalarının feshine neden olduğunu, şirketin faaliyetini durduğunu, müşterilerini rakip firmalara yönlendirdiğini, şirketi zarara uğrattığını iddia ederek ileri sürdükleri zarar kalemlerinin doğrudan zararları olmayıp, dolaylı zararları olduğunun kabulü gerekir. Davacı böyle bir davayı açabilirse de hükmedilecek tazminatın kendisine değil ancak şirkete verilmesini talep edebileceğinden ve davacının tazminatın şirkete verilmesi yönünde bir istemi de olmadığından bu yöndeki davanın hukuken dinlenemez.Yukarıda açıklanan hukuki nedenler ve hükmüne uyulan Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;Hükmüne uyulan Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Yukarıdaki gerekçelerle DAVANIN REDDİNE,2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 54,40 TL harcın peşin yatırılan 8.167,50 TL harçtan mahsubu ile artan 8.113,10 TL harcın,talep halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davalı yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir edilen 44.550,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı tarafça yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,6-Taraflarca peşin olarak yatırılan gider avansından harcanmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine,7- İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden;a-İstinaf yoluna başvuran davacı vekilince yatırılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına, b-Davacı tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,8-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,9-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;Gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere, taraf vekillerinin yüzlerine karşı oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 01/07/2020