Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/869 E. 2020/950 K. 23.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/869
KARAR NO : 2020/950
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/02/2018
NUMARASI : 2015/714 E.2018/100K.
DAVANIN KONUSU: Ceza Koşulu Alacağı (Rekabet Yasağınından Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hükme karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemizce ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddine dair verilen hükme karşı davacı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 11. HD tarafından bu hükmün bozulmasıyla Diremize gelen dava dosyası duruşmalı olarak incelendi, gereği düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının 2003-2014 yılları arasında davacı şirkette çalışırken, diğer çalışanlarla birlikte kendi adlarına, davacının iştigal konusu olan Ulusal ve Uluslararası nakliye, Gümrüklü Antrepo ve Gümrükleme alanlarında Ticari faaliyette bulunmaya başladığını, akabinde şirketten ayrıldığını ve iş akdinde belirlenen rekabet yasağına aykırı olarak, müvekkili şirketle aynı iştigal alanında faaliyet gösteren bir başka şirketin dolaylı veya doğrudan ortağı olmak suretiyle, müvekkilin müşterilerini ve müşteri çevresini kullanarak rekabet yasağına aykırı hareket ettiğini, davalının, müvekkili şirkette sırasıyla pazarlama elemanı, antrepo müdürü ve pazarlama müdürlüğü görevlerinde bulunduğunu, davalı ile 09/09/2013 tarihinde imzalanan belirli süreli iş akdi ile birlikte aynı zamanda “Rekabet Yasağı Taahhütnamesi” imzalandığını, davalının haksız olarak iş akdini feshederek ayrıldığını, akabinde müvekkili firma ile aynı iş kolunda faaliyet gösteren … Tic. A.Ş. ile … A.Ş.’de dolaylı olarak çalıştığını ve müvekkili şirketin müşterilerini buraya yönlendirdiğini, davalının, davacının müşterileriyle, davacının bilgisi olmadan haricen ulusal nakliye, uluslararası nakliye, gümrüklü antrepo ve gümrükleme gibi farklı alanlarda üçüncü şahıs şirket ya da şahıslar üzerinden ticari faaliyette bulunarak haksız kazanç elde ettiğini, bu şekilde müvekkilini zarara uğrattığını belirterek, BK’nın 444-446. maddelerinde belirlenen ve 09.09.2013 tarihli sözleşme içeriği ile sabit rekabet yasağına aykırı fiillerinin tespiti ve BK’nın 446/3maddesi uyarınca önlenmesine ve davalının söz konusu eylemleri sebebi ile sözleşme ile belirlenen 250.000 TL tutarındaki cezai şartın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; davacının müvekkiline iftira attığını, müvekkilin kendisi aleyhine açtığı iş davası lehine sonuçlanma durumu göründüğü için davacı tarafın haksız ve başka şekillerde sıkıştırabilmek için huzurdaki davayı açtığını, kendisi hakkında cumhuriyet savcılığına şikayette bulunulduğunu, davalıya zorla imzalatılan 09.09.2013 günlü belirli süreli iş akdi ile eki diğer sözleşmelerin geçersiz olduğunu, müvekkilinin davacı şirkette pazarlamacı olarak işe başlamış olup tüm çalışmasının pazarlama biriminde devam ettiğini, işe başlamazdan önce de aynı sektörde ve aynı işi yapmakta olduğunu, şirket cirosunun büyük kısmının müvekkilinin portföyünde bulunan şirketlerden oluştuğunu, işten ayrıldıktan sonra da bu şirket ve kişilerle müvekkilinin bir araya gelmesinin temel hak olduğunu, müvekkilinin bir dönem antrepo müdürü olarak, pazarlama müdürü olarak gösterilmesinin görüntüden ibaret olduğunu, müvekkilinin davaya dayanak iş sözleşmelerini zorla imzaladığını, söz konusu belirli süreli iş sözleşmesine ve eklerine müvekkilin rızası olmayarak 250.000 TL cezai şart konulduğunu, diğer çalışan … da kefil olarak gösterildiğini, …’dan 250.000 TL tutarında senet yerine boş senet imzalatarak aldığını, dava dilekçesinde belirtilen mailin, üçüncü kişilerin beyanları ve sair şekilde delil olarak gösterilen hususların hiçbirisi müvekkilin davacı şirketin aleyhine olacak şekilde ticari sır paylaştığını, müşterileri başkalarına yönlendirdiğini ve rekabet yasağına aykırı davrandığını göstermeyeceğini, ortada bir zarar da bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLER 1-Davacı vekilinin dava dilekçesindeki ek olarak sunduğu tüm belgeler,2-12/04/2017 tarihli bilirkişi raporu,3-04/12/2017 tarihli bilirkişi raporu,
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ” …Davalının yukarıda anlatıldığı şekilde rekabet yasağını ihlal ettiği, dolayısıyla davacının cezai şart bedeli talebinin yerinde olduğu, ancak rekabet yasağına ilişkin taahhütnamede rekabet yasağına aykırı davranış halinde davalının 250.000-TL cezai şart ödeyeceği kararlaştırılmış ise de cezai şartın miktarı ile öngörülen rekabet yasağı arasındaki denge, davalının menfaati ve davacının maddi zararının tespit edilememiş olması göz önünde bulundurularak BK 161/son maddesi uyarıca hakkaniyet uyarınca 25.000 TL cezai şarta hükmetmek gerektiği…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 25.000 TL cezai şartın davalıdan tahsiline, fazla talebin reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacının iddiaları ve dosyaya sunduğu delillerin, iş sözleşmesi devam ederken rekabet yasağının davalı tarafça ihlal edildiğine ilişkin olduğunu, Dosya içerisinde mübrez rekabet yasağı sözleşmesinin tarihinin 09.09.2013 olduğunu, iş sözleşmesinin fesih tarihinin ise Ağustos 2014’ün sonları olduğunu, dolayısı ile dava konusu uyuşmazlığın rekabet yasağı sözleşmesine aykırılık ile ilgili olmadığını, konunun iş hukukunu ilgilendiren hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi gerektiğini, Borçlar Kanunun’da 444. maddesinde düzenlenmiş olan rekabet etmeme borcunun ise iş sözleşmesinden sonraki süre için gündeme geldiğini, 09.09.2013 tarihli ”gizlilik ve ifşa etmeme taahhütnamesi ” ve ”rekabet yasağı ve üçüncü kişiler lehine iş yapmama taahhütnamesi”nin müvekkiline baskı ve işten çıkarma tehdidi altında imzalatıldığını, sözleşme incelendiğinde içeriğinin matbu olarak hazırlandığını, genel işlem koşulları taşıyan hükümler içerdiği görüleceğini, Davacı şirketin baskı ve tehditle sadece bu sözleşmeleri imzalatmakla kalmayıp aynı baskı ve tehdit altında teminat senetleri de aldığını, müvekkiline bu sözleşmeler imzalatıldıktan sonra mobbing yapılmak suretiyle işten ayrılmaya zorlandığını, işten ayrılmak zorunda kalan müvekkilinin Bakırköy ….Noterliğinin 21 Ağustos 2014 tarih … yevmiye no’lu ihtarnamesini davacı şirkete gönderildiğini, Müvekkilinin çalışma arkadaşı …’ın Sırnak Depolama şirketi aleyhine Bakırköy 13. İş Mahkemesi 2014/572 Esas sayılı dosyası ile açtığı işçilik alacak davasında davacı şirket yetkilisinin sözde kendisini sağlama almak amacıyla işçilerinden boş senetler aldığının anlaşıldığını, davada iş yerinde baskıcı ortam olduğunu, belirli süreli iş sözleşmesi ve ekindeki 09.09.2013 tarihli ”Gizlilik ve İfşa Etmeme Taahhütnamesi ” ve ”Rekabet Yasağı ve 3.Kişiler Lehine İş Yapmama Taahhütnamesi” nin baskı ile imzalatıldığını, ortada hiç bir sebep ve hukuki dayanak yokken …’a kefil olarak imza da attırıldığını, davacının haksız rekabet iddiasında samimi olmadığını, amacının işçilerini baskı altına almak olduğunu, Dosya içerisinde yer alan 24.04.2017 tarihli bilirkişi raporunda davacının müşterisi olan 62 adet şirketle olan cirolarının yazıldığını, davacının, davalının haksız rekabet yasağına aykırı davranışından dolayı ticari ilişkilerinin zarar gördüğünü iddia ettiği firmalar ile bu firmalara yapılan satış rakamlarının 2013-2014-2015 yıllarındaki tutarları incelendiğinde bu firmalardan 1., 5., 8., 12., 21., 24., 30., 35., 39., 41., 42., 46., 49., 50., 53., 54., 55., sırasındaki şirketlerde 2013’ten 2014’e geçişte ciro artışı olduğu görüldüğünü, ciro düşüşlerine davalının sebep olduğuna ilişkin dosyada hiç bir delil olmadığını, Müvekkilinin her hangi bir ticari sırra vakıf olmadığını, Haksız rekabet iddiaları ve sözleşmenin geçerliliği ile alakalı olan ceza dosyalarının celbedilmeden karar verildiğini, Sırnak Depolama şirketi yetkilisi …dan imzalı fakat boş olarak aldığı teminat senedini kendi ismini gizli tutarak Abdülhakim İnan isimli kişiye vermiş ve icraya koydurttuğunu, bunun üzerine … hakkında Dolandırıcılık , Resmi Belgede Sahtecilik ve Açığa İmzanın Kötüye kullanılması suçlarından Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına 2017/1424 Soruşturma sayılı dosyası üzerinden soruşturma başlatıldığını, … ve işbirliği içerisinde olduğu Abdülhakim İnan hakkındaki Küçükçekmece 16.Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/466 Esas sayılı dosyasından ”Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması ” suçundan dava açıldığını, bu davanın ilk duruşmasında … hakkında Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığına 2018/6384 Soruşturma sayılı dosya üzerinden nitelikli dolandırıcılıktan suç duyurusunda bulunulduğunu, bu ceza dosyasının celp edilmediğini, İlk derece mahkemesi kararının ”Delillerin değerlendirilmesi ve gerekçe ” kısmında rekabet yasağının geçerli olup olmadığının ve davalının bu yasağını ihlal edip etmediğinin gerekçelerinin açık ve net olarak belirtilmediğini,Mahkemece davacının 250.000 TL olan talebinde 9/10 oranında hakkaniyet indirimine gidildiğini, hakkaniyet indirimi yaptığı için davalı lehine vekalet ücretine hükmetmediğini, davalı lehine avukatlık ücretine hükmedilmemesinin hatalı olduğunu,Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı cezai şart talebine ilişkindir. Uyuşmazlık, davacı şirkette çalışmış olan davalının taraflar arasındaki rekabet yasağı taahhütnamesini çalışma ilişkisinin devamı ve sona ermesinden sonraki döneme ilişkin ihlal edip etmediği ve bu bağlamda sözleşmede yar alan cezai şartı ödemekle yükümlü olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.Dava dilekçesindeki tespit ve önleme talepleri yönünden mahkemece olumlu veya olumsuz bir karar verilmemişse de bu husus davacı tarafından istinaf sebebi yapılmamıştır. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dairemizce dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda; “…Sözleşme tarihleri itibariyle olaya uygulanması gereken TBK’nın 420/1. maddesi uyarınca, hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir. Burada söz konusu olan kısmi geçersizlik olup sadece ceza koşulu geçersizdir. Olayımızda, rekabet yasağını ve buna bağlı olarak ceza koşulunu düzenleyen sözleşmede, sadece işçi aleyhine ceza koşulu getirildiği, bunun karşılığında işverene bir yükümlülük getirilmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle sözleşmedeki ceza koşulu geçersiz olup, geçersiz sözleşmeye dayalı alacak talebi yerinde değildir.Açıklanan bu hukuki gerekçelerle, ceza koşulu içeren sözleşme hükmü geçersiz olup bu geçersizlik, hakimin müdahalesiyle giderilebilecek nitelikte bir geçersizlik değildir. TBK’nın 420/1. maddesindeki düzenleme emredici bir hüküm olup kamu düzenini ilgilendirdiğinden, HMK’nın 355. maddesi uyarınca resen dikkate alınması gerekir. İlk derece mahkemesince davacının cezai şart talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olmuştur.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 355, 353/1.b.2. maddeleri uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine ve davanın reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir…” gerekçesiyle, davalının istinaf başvurusunun HMK’nın 355, 353/1.b.2. maddeleri uyarınca kabulüyle istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda davanın reddine dair 28.03.2019 tarihli, 2018/837 E- 2019/374 K sayılı hüküm verilmiştir.Bu hükme karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 11. HD’nin 2019/2294 E- 2020/40 K sayılı, 06.01.2020 tarihli kararıyla, mahkememizin anılan hükmü bozulmuştur.Yargıtay bozma ilamında; “…Dava, rekabet yasağı sözleşmesine aykırılıktan kaynaklanan cezai şart istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince, taraflar arasında akdedilen hizmet sözleşmesinde yer alan rekabet etmeme yasağına ilişkin hükmün sadece işçi aleyhine cezai şart öngördüğü, bu nedenle 6098 sayılı TBK’nın 420.maddesi uyarınca geçersiz olduğu gerekçesiyle, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen karar kaldırılıp, esas hakkında yeniden hüküm tesis edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak Dairemizin 11.02.2019 gün, 2017/3977 Esas-2019/990 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, hizmet sözleşmesi içerisinde rekabet etmeme yasağına dair hüküm bulunduğu hallerde, sözleşmenin, hem hizmet ilişkisinin devamı sürecinde geçerli olan bir hizmet sözleşmesini, hem de hizmet sözleşmesi sona erdirdikten sonra da yükümlülükler öngören bir rekabet etmeme sözleşmesini ihtiva ettiğinin kabulü gerekir. Bu durumda, hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine konulan cezai şart hükümlerin geçersiz olduğunu hüküm altına alan TBK’nın 420.maddesinin taraflar arasında akdedilen rekabet etmeme sözleşmesine uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Kaldı ki, taraflar arasında imzalanan hizmet sözleşmesinde rekabet yasağına ilişkin bir düzenlmeye yer verilmemiş olup, bu hususta 09.09.2013 tarihinde ayrı bir sözleşme imzalanmıştır. Belirtilen nedenlerle mahkemenin anılan gerekçesi doğru bulunmamış, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozularak kaldırılması gerekmiştir.”, denilmiştir.Bozma üzerine mahkememizce duruşma açılmış, taraf vekillerinin beyanı alındıktan sonra, HMK’nın 377/5. maddesi uyarınca, Dairemizin bozulun hükmünde direnilmesine karar verilmiştir.
DİRENME GEREKÇESİ Yüce Dairenin bozma gerekçesi, TBK’nın 420. maddesi hükmünün, işçinin hizmet sözleşmesi sona erdikten sonraki dönem için rekabet yasağına uygulanamayacağı, bu nedenle ceza koşuluna ilişkin sözleşme hükmünün geçerli olduğu, diğer taraftan, ceza koşulu içeren sözleşmenin ayrı bir belgede yazılı olması nedeniyle de anılan 420. maddeye tabi olmayacağı gerekçelerine dayanmaktadır. Mahkememiz, Yüce Dairenin bu hukuki gerekçelerine katılmadığı için, bozulan hükümde direnilmiştir. Direnmenin hukuki gerekçeleri aşağıda açıklanmıştır:Liberal hukuk anlayışı, sözleşme taraflarının eşit olduğu, sözleşme yapılırken tarafların kendi çıkarlarını en üst düzeyde koruyabilecekleri ön kabulüyle, tam bir sözleşme özgürlüğü ilkesi üzerine kurulmuştur. Türk Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu liberal anlayışı esas alan temel kanunlardır. Ancak, zaman içinde, sosyolojik bir olgu olarak, tarafların eşit olmadığı durumların bulunduğu, böyle durumlarda sözleşme özgürlüğüne, zayıf olan taraf yarına müdahale edilmesi gerektiği anlayışı gelişmiş, yani, liberal hukuk anlayışı bazı alanlarda terk edilerek sosyal hukuk anlayışı ikame edilmiştir. Örneğin İş Kanunu, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun gibi. Türk Borçlar Kanunu sözleşme özgürlüğünü esas almış olmakla birlikte, bazı konularda sosyal hukuk anlayışının yansımaları olmuştur. İşte, olayımızda uygulanması tartışılan 420. maddenin 1. fıkrasındaki düzenleme bu anlayışın bir yansımasıdır. Kanun koyucu, bu düzenleme ile işveren karşısında zayıf durumda bulunan, çalışması ve emeğiyle hayatını idame ettiren işçiyi korumak istemiş ve hizmet sözleşmelerine, sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulunun geçersiz olduğunu hükme bağlamıştır. Böylece, işçi – işveren ilişkisinin sürdürülebilir bir ilişki olmasının sağlanması yanında, Anayasa’nın 48. maddesiyle teminat altına alınan çalışma ve sözleşme hürriyeti’nin korunması amaçlanmıştır. TBK’nın 420/1. maddesiyle, işçinin çalışma ve sözleşme hürriyetinin korunması amaçlandığından, anılan yasal düzenleme emredici bir düzenleme olup, kamu düzenini ilgilendirir ve mahkemelerce de resen dikkate alınmalıdır. Bu yasal düzenleme, temel kişilik haklarını, hakkın sahibine karşı koruyan Türk Medeni Kanunu’nun 23. maddesiyle uyumlu olduğu gibi, TBK’nın 27. maddesi anlamında, sözleşme özgürlüğünün, kanunda tanımlanmış özel bir sınırını oluşturur (Gökhan Antalya, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C:I, İstanbul 2012, s. 279-280).Yüce Yargıtay 11. HD’nin 2016/1461 E- 2017/4271 K sayılı, 12.09.2017 tarihli karar gerekçesinde; ” Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti başlıklı 48. ve devamı maddelerinde, herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu bildirilmiş, BK’nın 19. maddesinin ilk fıkrasında, bir akdin mevzunun kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunacağı belirtildikten sonra, 2. fıkrasında bu serbestinin sınırları gösterilmiş, 20. maddesinde ise bir akdin mevzunun gayri mümkün veya gayri muhik yahut ahlaka (adaba) mugayir olması halinde o akdin batıl olacağı, MK’nin 23/2. maddesinde de kimsenin özgürlüklerinden vazgeçemeyeceği veya onları hukuka yada ahlâka aykırı olarak sınırlayamayacağı düzenlenmiştir. Bu yasal düzenlemeler karşısında, tarafların sözleşme içeriğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olarak ve bu özgürlüğü ihlal nlamına gelecek herhangi bir düzenleme yapmalarının mümkün değildir.” denilmek suretiyle, temel hakların korunmasını amaçlayan yasal düzenlemelerin emredici olduğu ve kamu düzenini ilgilendirdiği açıkça vurgulanmıştır. Temel kişilik hakkını ve Türk kamu düzenini ilgilendiren ve bu nedenle emredici olan TBK’nın 420/1. maddesine göre, hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir. Kanun koyucu, bu düzenlemeyi yaparken hiç bir istisna öngörmemiştir. Tek taraflı ceza koşulunun geçersiz olduğunu söylerken, sözleşmenin devam ettiği dönem veya sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem arasında her hangi bir ayrım yapmamıştır. Kanun koyucu, hizmet ilişkisinde işçiyi konuma iradesini ortaya koyarken böyle bir ayrım yapmamıştır.Esasen, sözleşmenin devam ettiği dönem içinde uygulanacak bir ceza koşuluna uygulamada pek rastlanmamaktadır. Hizmet sözleşmelerindeki ceza koşulu, genellikle sözleşmenin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin olmaktadır. Ceza koşulunun, sözleşmenin sona erdikten sonraki döneme ilişkin olması, ceza koşulu içeren maddeyi, hizmet sözleşmesinin bir maddesi veya hizmet sözleşmenin eki olmaktan çıkarmaz.TBK’nın 444. maddesi uyarınca, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir. Yine, aynı Kanun’un 445. maddesi uyarınca, rekabet yasağı anlaşmasının yer, süre ve işin türü açısından yasal sınırlara uyularak yapılması gerekir. Aşırı düzenlemeler hakimin müdahalesiyle sınırlandırılır. 446. maddenin 2. fıkrasına göre, yasağa aykırı davranış bir ceza koşuluna bağlanmışsa ve sözleşmede aksine bir hüküm de yoksa, işçi öngörülen miktarı ödeyerek rekabet yasağına ilişkin borcundan kurtulabilir; ancak, işçi bu miktarı aşan zararı gidermek zorundadır. Aynı maddenin 3. fıkrasına göre, işveren, ceza koşulu ve doğabilecek ek zararlarının ödenmesi dışında, sözleşmede yazılı olarak açıkça saklı tutması koşuluyla, kendisinin ihlal veya tehdit edilen menfaatlerinin önemi ile işçinin davranışı haklı gösteriyorsa, yasağa aykırı davranışa son verilmesini de isteyebilir.Yukarıdaki yasal koşulları taşıyan rekabet yasağı anlaşmaları, geçerli anlaşmalardır. TBK’nın 446. maddesi uyarınca, rekabet yasağına aykırı davranan işçi, bunun sonucu olarak işverinin uğradığı bütün zararları gidermekle yükümlüdür. Kanun koyucu, geçerli bir rekabet yasağı anlaşmasının sınırlarını kesin olarak çizmiş, gerekirse hakimin müdahalesini de öngörmüş, bu şekilde yapılan rekabet yasağı anlaşmasını ihlal eden işçiyi de işverenin zararlarını tazmin yükümlülüğü altına almıştır. Böyle bir durumda işveren, işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği olgusunun yanında, bu nedenle bir zararının da oluştuğunu kanıtlayarak tazminat talep edebilecektir.Görüldüğü üzere, işçi ve işverenin, TBK’nın 445. maddesindeki sınırlar içinde kalmak kaydıyla, rekabet yasağı anlaşması yapmalarına yasal bir engel yoktur. Zaten cezai şartın amacı da zararın tazminidir. Ancak borçlu, cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının kapsamını ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etmek imkanı bulacaktır. Çünkü, ceza koşulu, borcun ihlali halinde verilmesi gereken, önceden kararlaştırılmış kesin miktarlı (maktu) bir tazminattır (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Basım, Ankara 2017, s. 1210 ). Ancak, ceza koşulunun işçi aleyhine tek taraflı olarak kararlaştırıldığı durumlarda, ceza koşulu geçerli olmayacağından, işveren, bu kolaylıktan artık yararlanamayacak, zararını ve illiyet bağını ispat etmek zorunda kalacaktır. Yani, işveren, rekabet yasağı sözleşmesine aykırı davranan işçiden tek taraflı ceza koşulunu isteyemeyecekse de tazminat talep edebilecektir. Bu durum, borçların ifa edilmemesinin sonuçlarını düzenleyen TBK’nın 112. maddesinin doğal bir sonucudur (Turgut Akıntürk/ Derya Ateş Karaman, Borçlar Hukuku- Genel Hükümler Özel Borç İlişkileri, 21. Basım, İstanbul 2013, s. 85-86). Bu açıklamalara göre, işçi ve işveren, rekabet yasağı anlaşmasına bir ceza koşulu koyabilir. Ancak, bu ceza koşulunun geçerliliği TBK’nın 420/1. maddesine bağlıdır. Yani, burada getirilecek bir ceza koşulunun sadece işçi aleyhine bir ceza koşulu olmaması, bunun karşılığında işverenin de bir edim üstlenmiş olması gerekir. Yani, mademki işçi, temel bir hak olan çalışma hakkının sınırlandırılmasını üstlenmekte ve buna uymazsa ceza koşulu ödemeyi üstlenmektedir; işveren de bunun karşılığında bir edim üstlenmelidir. Kanun’da bu yorumun aksinin kabulünü gerektirecek hiç bir hüküm yoktur. TBK’nın 393 ilâ 447. maddelerinin tamamı hizmet sözleşmelerini düzenleyen maddelerdir. Sözleşmedeki bir hükmün, sözleşme sona erdikten sonra hüküm ifade edecek olması, o hükmün sözleşmenin bir maddesi olmadığı, başka bir sözleşme olduğu anlamına gelmez. Taraflar arasındaki rekabet yasağı içeren sözleşme 446. maddedeki yasal sınırlar içinde geçerli bir anlaşma olmakla birlikte, buna bağlanan tek taraflı ceza koşulu hükümsüz olur. Buradaki hükümsüzlük, TBK’nın 27/2. maddesi anlamında kısmî hükümsüzlüktür. Yani, hizmet sözleşmesi ve rekabet yasağı anlaşması geçerli olup, sadece tek taraflı ceza koşulu içeren maddeler hükümsüz olacaktır. Bu durumda, işveren, rekabet yasağını ihlal eden işçiden ceza koşulunu isteyemeyecektir. Ancak, zararını kanıtlayarak tazminat isteyebilir.Nitekim, sözleşmenin süresinden önce feshine bağlanan ceza koşulunun geçerli olup olmadığının tartışıldığı Yargıtay İBHGK’nun 2017/10 E- 2019/1 K sayılı, 08.03.29019 tarihli kararında, esasa girişilmeden önce yapılan ön sorun oylamasında, meselenin hem işçi, hem de işveren yönünden getirilen ceza koşulu için değerlendirilmesi gerektiği, zira işçi aleyhine tek taraflı olarak getirilen ceza koşulunun geçersiz olduğu kabul edilmiştir.Anılan içtihadı birleştirme kararının gerekçesinde belirtildiği üzere; iş hukukunda kararlaştırılan cezai şartın genellikle iş sözleşmesinin belirli süreli sözleşmelerde, süre boyunca haklı neden olmaksızın feshini önlemek, eğitim verilen işçinin asgari çalışma şartına uyulmaması halinde eğitim giderlerini geri talep edebilmek veya rekabet yasağı sözleşmesine uygun davranılmasını sağlamak amacıyla getirildiği görülmektedir. Tüm bu hallerde taraflar sözleşmeden doğan bir yükümlülük yüklenmekte ve cezai şart ile söz konusu taahhütlerin etkinliği sağlanmaktadır.İBK uyarınca, sözleşmenin süresinden önce feshi hali için öngörülecek ceza koşulunun karşılıklı olması, yani sadece işçi aleyhine öngörülmemiş olması zorunludur. Bu konu, İBK’nın açık gerekçesi karşısında artık tartışılamaz.Yine, işçiye verilen eğitim giderleri nedeniyle, işçinin asgari çalışma şartlarına uymaması hali için eğitim giderlerinin işçiden tahsil edileceğine dair ceza koşulunun sadece işçi aleyhine konulması mümkün olmamalıdır. Burada, işverinin zaten eğitim giderlerini ödediği ve ceza koşulunun karşılıksız olmadığı savunulabilir. Çünkü işveren, giderini kendisi karşılayarak işçiye eğitim hizmeti vermiştir. Ancak, davamıza konu olayda olduğu gibi, rekabet yasağına bağlanan ceza koşulunun sadece işçi aleyhine öngörüldüğü durumlarda, işverenin her hangi bir karşı edim üstlendiğinden söz edilemez. Bu halde hizmet sözleşmesi karşılıklı olarak ifa edilmiş, işçi bilgisini ve emeğini işverene tahsis etmiş, işveren bunun karşılığında işçinin ücretini ödemiştir. İş sözleşmesinin sona ermesinden sonra, işveren, işçinin rakip firmalarda çalışmamasını, yani çalışma hak ve özgürlüğünün sınırlandırılmasını istemekte, ancak bunun karşılığında hiçbir karşı edim üstlenmemektedir. İşveren, işçinin çalışma alanını ve çalışma konusunu belli bir süre sınırlandırmakta, karşılığında hiçbir edim üstlenmemektedir. Kanun, hizmet sözleşmelerinde sadece işçi aleyhine ceza koşulu getirilmesini sosyal amaçlarla, yani işçiyi korumak amacıyla getirmiştir. İşçi aleyhine konulan ceza koşuluna karşılık işverene de bir ceza koşulu öngörülebileceği gibi, karşılıklılık başka şekillerde de sağlanabilir. Örneğin, rekabet yasağı karşılığında işveren, işçiye belirli bir miktar ödeme yapmayı veya yoksun kalacağı çalışma hakkı karşılığında aylık ücretinin belli bir kısmını yasak süresi boyunca ödemeyi üstlenebilir. Kanun, karşılığın mutlaka bir ceza koşuluyla düzenlenmesini aramamıştır.Diğer taraftan, ceza koşulu içeren düzenlemenin ayrı bir kağıda yazılmasının da sonuca etkisi olamaz. Hizmet ilişkisini düzenleyen bir metin, ayrı kağıtlara yazılsa da hizmet sözleşmesine ek niteliği taşır. Bir ceza koşulunun, salt ayrı bir metin halinde düzenlenmiş olması, ayrı bir kağıda yazılmış olması, hizmet sözleşmesine yazılsaydı geçersiz olacak koşula geçerlilik kazandıramaz. Aksinin kabulü halinde, işçi aleyhine tek taraflı ceza koşulu içeren hükümlerin hizmet sözleşmesine değil, ayrı bir belgeye yazılarak, kanunun emredici şekilde düzenlediği tek taraflı ceza koşulu yasağı uygulanamaz hale getirilebilecektir. Yüce Dairenin, ceza koşulu içeren düzenlemenin ayrı bir metin olarak düzenlenmiş olmasını bozma gerekçesi yapmasına bu nedenle katılmak mümkün olmamıştır.Açıklanan bu gerekçelerle, Yüce Dairenin bozma ilamı üzerine duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda, HMK’nın 377. maddesi uyarınca, Mahkememizin bozulan hükmünde direnilmesine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM Ayrıntısı yukarıda açıklanan gerekçelerle;Mahkememizin 2018/837 Esas – 2019/374 Karar sayılı, 14.03.2019 tarihli hükmünde direnilmesine; davalının istinaf başvurusunun HMK’nın 355, 353/1.b.2. maddeleri uyarınca kabulüyle istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın reddine,2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 54,40 TL harcın peşin alınan 4.269,38 TL harçtan mahsubu ile artan 4.214,98 TL harcın talep halinde davacıya iadesine,4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,5-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT’deki esaslara göre belirlenen 25.950,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,6-Davalı tarafından yapılan 1.282,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine.7-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden;a-Davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına,b-Davalı tarafından yatırılan 426,93 TL istinaf nispi peşin harcının talep halinde davalıya iadesine c-Davalı tarafından harcanan 98,10 TL istinaf başvuru harcı gideri ve 36,10 TL istinaf posta masrafı olmak üzere toplam 134,20 TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,8-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,9-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 23/09/2020