Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2020/837 E. 2023/375 K. 09.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/837
KARAR NO: 2023/375
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19.06.2019
NUMARASI: 2016/764 E. – 2019/528 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Bayilik sözleşmesinden kaynaklı)
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 20.06.2013 tarihinde, “Manisa İli, Salihli İlçesi, … Mahallesi, … Mevkii … Sok. No:…” adresinde kayıtlı gayrimenkul üzerinde kurulu bulunan akaryakıt satış ve servis istasyonunun davalı şirket tarafından işletilmesi amacıyla beş yıl süreli “Bayilik Sözleşmesi” ve “Bayilik Protokolü” akdedildiğini, davalı tarafça, 27.11.2015 tarihli ihtarname marifetiyle anılan bayilik sözleşmesinin süresinden önce tek taraflı olarak feshedildiğini, davalının bayilik sözleşmelerini süresinden önce feshetmiş olması sebebiyle Bayilik Sözleşmesi Mad. 33 atfı ile Çerçeve Protokol Mad. 12-C’ ye göre fesih anında 100.000,00 USD tutarında cezai şart ödemekle yükümlü olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin tüm dava ve talep hakları saklı kalmak koşuluyla, müvekkili şirketin cezai şart alacağının şimdilik 10.000,00 USD’lik kısmının, temerrüt tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 07.02.2019 tarihli dilekçesiyle dava değerini artırarak 35.000,00 USD’nin temerrüt tarihinden itibaren yabancı paraya işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; sözleşmenin beş yıl süreyle akdedilmiş olmasına rağmen davacı taraf lehine tapu dairesinde parsel üzerine 15 yıllık intifa şerhi konulduğunu, müvekkili ile davacı şirket arasında görüşmeler neticesinde 20.06.2013 tarihinde yeniden 5 yıl süre ile “Bayilik Sözleşmesi” ve Bayilik Protokolü” akdedildiğini, müvekkilinin 15 yıllık intifa şerhli sözleşmenin 10 yıllık kısmana tekabül eden 220.000 USD tutarını … firmasına 2.7.2013 tarihinde iade ettiğini, ancak müvekkili işletmesinde meydana gelen ekonomik sıkıntıların artması ve özellikle de 24.11.2015 tarihinde … uçağının düşürülmesi sonrası ortaya çıkan kriz ve ambargolardan dolayı bir hayli etkilenen müvekkilinin davacı tarafı da iyi niyetli olarak bu hususta bilgilendirdiğini ve davacı tarafın bilgisi dâhilinde ne yazık ki akaryakıt sektöründen tamamen çıkmak üzere bayilik sözleşmesini tek taraflı olarak feshettiğini, davacı tarafın müvekkili ile yapılan görüşmelerde, kesilen kar mahrumiyeti bedeline ilişkin faturaların ödenmesi durumunda başkaca hak ve taleplerinin olmayacağını bildirildiğini, bu durum karşısında müvekkilinin iyi niyetli bir şekilde mahrumiyet bedellerini değerlendirerek ödeyeceğini davacı tarafa bildirmiş olduğunu, ekonomik krizde oluşan neden ile faturaların ödenmesi için davacı taraftan kısa bir süre istediğini, davacı tarafın kötü niyetli bir şekilde dürüstlük kuralına aykırı davranarak bu fatura bedellerini 2013 yılında davacı şirkete verilmiş olan 15.07.2016 bitiş tarihli 200.000,00 TL değerindeki teminat mektubunu nakde çevrilerek tahsil ettiğini, teminat mektubunun nakde çevrildiği tarihte müvekkilinin davacı şirkete hiçbir borcu bulunmamasına rağmen, davacı şirketin teminat mektubunu nakde çevirmesi ve ekonomik krizde olan müvekkilini daha da ekonomik anlamda zor durumda bırakmasının kötü niyetli olduğunun göstergesi olduğunu, davacı tarafın büyük ve güçlü bir ana bayi şirket olarak güçsüz durumda bulunan müvekkili bayiden haksız kazanç temin etme yolunu seçtiğini, davacı şirketin cezai şart talebinin geçerli ve korunan hiçbir hukuki delile ve olguya dayanmamakla birlikte T.B.K ,TM. 25 ve 55 m. 1 fıkrasının (f) bendi gereğince tamamen haksız bir talep olduğunu, ayrıca davacı tarafın ana bayi olduğundan “Lisans sahiplerinin temek hak ve yükümlülüklerinin Madde 4-h) Esas faaliyetlerine ilişkin tip sözleşme örneklerini ve bunlarda yapılacak değişiklikleri yürürlüğe koymadan önce Kuruma bildirmek…” tip sözleşme örneklerini ve sözleşmelerindeki değişiklikleri EPDK’ ya bildirmek zorunda olduğunu, davacı tarafın dosyada mevcut tip sözleşme örneğini EPDK’ ya bildirip bildirmediği hususunu da açıklığa kavuşturması gerektiğini, çünkü davacı tarafın haksız rekabetin önlenmesi hakkındaki mevzuattan ve ayrıca somut değerlendirmeler yapmak için çalışmaların devam etmekte olduğunu, bu hususa ilişkin beyanlarının da bildirileceğini, cezai şartın kazanç kapısı haline getirilmesinin hukukun üstünlüğünü ilke edinmiş hukuk devleti tarafından korunamaz olduğunu, objektif kıstas olarak hakimin cezai şarttan indirimde, tarafların iktisadi durumu, borçlunun ödeme kabiliyetini ve bununla birlikte borcunu yerine getirmemiş olmasından dolayı sağladığı menfaatı olup olmadığını göz önünde tutması gerektiğini, borca aykırılıktan doğan varsa zararın da indirimin belirlenmesinde dikkate alınması gerektiğini, davacı tarafın tartışmasız ve açıkça cezai şartın 100.000 USD olduğuna kendisinin dahi inanmamakta olduğunu, yine davacı tarafın mağdur olmadığını, aksine fazlasıyla kazanç sağladığını bildiğinden ve süreç içerisinde müvekkilindeki güven duygusunu kötüye kullandığından ve haksız kazançlar temin ettiğinden dolayı 10.000 USD üzerinden davasını açtığını, güçlü ve zengin davacı alacağının 100.000 USD olduğuna inansaydı her halde harç ve sair giderleri ödeme kaygısı bulunmadığından davasına da 100.000 USD olarak açma imkânının da olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Taraflar arasında akdedilen 20/06/2013 tarihli “… A.Ş. Standart Bayilik Sözleşmesi” başlıklı çerçeve sözleşmenin 33. Maddesinde “BAYİ, işbu sözleşmedeki hak, yükümlülük ve yetkilerini, …’in yazılı izni olmadıkça kısmen veya tamamen başkasına devir veya temlik edemez, ortak alamaz. BAYİ; işbu sözleşmedeki hak, yükümlülük ve yetkilerini kısmen veya tamamen başkasına devir veya temlik etmesi durumunda, …’in işbu sözleşmede ve eklerini haklı nedenle feshetme hakkını hakkını haiz bulunduğunu, bu ahvalde, taraflar arasında imzalanan Çerçeve Protokol’ün “Anlaşmanın Sona Ermesi”ne ve “Cezai Şart”a ilişkin hükümlerinin uygulanacağını, cezai şarta ilaveten ve herhangi bir mahsup yapılmaksızın …’in zarar, ziyan satış kaybından dolayı maruz kaldığı kar kaybını tazmin edeceklerini peşinen kabul ve taahhüt etmiştir…” hükmü kararlaştırılmış olup yine taraflar arasında akdedilen 20/06/2013 tarihli “Bayilik Protokolü” başlıklı sözleşmenin 12.c maddesinde “…’e, Standart Bayilik Anlaşmasından kaynaklanan tüm hakları ve diğer cezai şartları alep hakları saklı kalmak kaydıyla feshi tarihinden 100.000 USD (yüzbinAmerikanDoları) miktarında cezai şartı, ifa tarihinde uygulanmakta olan T.C. Merkez Bankası döviz satış kuru üzerinden hesaplanacak Türk Lirası karşılığı olarak ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. …’in diğer zarar, ziyan, kar mahrumiyeti, işbu anlaşmanın diğer hükümlerinde yer alan cezai şart ve tazminat hakları ayrıca saklı tutulmuştur. Bayi, işbu maddede yazılı cezai şartın, …’in fesih sebebiyle uğradığı/uğrayacağı zararlardan, kar mahrumiyeti miktarından mahsup edilmeyeceğini kabul etmiştir.” hükmünün düzenlendiği, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 5 yıllık geçerlilik süresi dolmadan 27/11/2015 tarihli ihtarname ile sözleşmenin davalı tarafından feshedildiği, feshin haklı bir sebebe dayandığı hususunun ispat edilememesi karşısında davacının çerçeve sözleşmenin 33. maddesi kapsamında kâr mahrumiyeti (davalıya dava tarihinden önce yansıtılan) ile birlikte dönme cezası niteliğindeki cezai şartı talep edebileceği, sözleşmede kararlaştırılan 100.000 USD’lik cezai şartın davalının ekonomik mahvına neden olabileceği bu sebeple yaptırılan mali inceleme sonucuna göre davalının ekonomik mahvına neden olmayan tutarda cezai şartın tespiti cihetine gidilerek toplam 35.000 USD cezai şartın davalıdan tahsiline dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle, davanın kabulü ile 35.000,00 USD’nin 13/06/2016 tarihinden itibaren Devlet bankalarınca USD cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödenen en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, adil yargılanma haklarının, delillerin toplanılması, hukuki dinlenilme ve savunma haklarının ihlal edildiğini, ön inceleme duruşmasının 5 nolu ara kararı gereğince müvekkiline ait ticari defter ve kayıtlarının kaleme teslim edildiğini, bilirkişi tarafından incelendiğini, mahkeme tarafından ek itiraz dilekçeleri üzerine defterlerin mahallinde incelenmesi için talimat yazılmasının talep edildiğini, ancak mahkemenin taleplerini kabul etmediğini, yeniden kayıtların mahkeme huzurunda hazır edilmesinin istenildiğini, mahkeme ara kararının dönülmesi talep edildiğini, müvekkili firmanın Manisa ili Salihli ilçesinde faaliyet gösterdiğini, talimat yoluyla müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi rapor ya da ek rapor alınmasının mümkün olduğunu, ara karar gereğinin müvekkiline ağır bir külfet ve risk yüklemesinin adil yargılanma ilkesiyle bağdaşmayacağının açık olduğunu, ne yazık ki mahkemece bu yöndeki taleplerinin dikkate alınmadığını, davacı tarafça müvekkiline göndermiş olduğu ihtarnamede müvekkilinden talebin cezayı şart alacağına ilişkin olduğunu müvekkilinin akaryakıt sektöründen çıkmak üzere bayilik sözleşmesini tek taraflı fes etmek zorunda kalması neticesinde davacı şirketin 19.386,22 ABD Doları kar mahrumiyeti bedeli altında fatura kesildiğini, yine 30.11.2015 tarihinde 44.802,24 ABD Doları kar mahrumiyeti bedeli altında fatura kestiğini, faturanın müvekkilinden tahsil edildiğini, diğer fatura bedellerinin ödendiğini, 21.04.2016 tarihinde ihtarname ile müvekkilinden cezayı şart olarak 100.000,00 ABD Doları talep ettiğini, davacı tarafın müvekkilinin güven duygusunu kullanarak değişik aralıklarla değişik adlar altında paralar tahsil ettiğini, bir süre sonra adeta haksız kazanç elde etme yolunu seçtiğini, cezayı şartın kazanç kapısı haline getirilmesini hukukun üstünlüğünü ilke edinmiş bir hukuk devlet tarafından korunamayacağını ,müvekkili ile davacı arasındaki ilk bayilik sözleşmesinin 20.05.2008 tarihinde 5 yıl olarak imzalandığını sözleşmenin 5 yıllık süreyle akdedilmiş olmasına rağmen davacı taraf lehine 15 yıllık intifa şerhi verildiğini, müvekkilinin sözleşme yapıldığı tarihte almış olduğu bedeli davacı şirkete iade ettiğini, tekrar 5 yıllık süre için yenilenmesine rağmen davacının bu sefer intifa bedeli ödemediğini, 02.12.2015 tarihi itibariyle de ekonomik imkansızlıklar nedeniyle müvekkilinin akaryakıt sektöründen tamamen çıkmak üzere bayilik sözleşmesini feshetmek zorunda kaldığını, 5 yıllık sözleşme süresinin 2 yıl 6 ay 8 günü bir fiil sözleşme çerçevesinde hareket edilerek geçirildiğini, müvekkili şirketin zarar etmesi üzerine akaryakıt sektöründen tamamen çıkmak için bayilik sözleşmesini feshettiğini, davacının müvekkilinden cezayı şart adı altında haksız kazanç temin etmesinin hak ve nezaket ölçüleri ile bağdaşmayacağını, bilirkişi raporlarına, ek bilirkişi ile 2. Ek rapora karşı itirazlarını aynen tekrar ettiklerini, ekonomik krizin yoğun bir şekilde yaşandığı ve dolar kurunda fahiş dalgalanmaların olduğu süreçte davacı tarafça haklı güvenin kötüye kullanılarak dürüstlük kuralına aykırı hareket edilerek tamamen haksız kazanç temin etmeye yönelik açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabul kararının haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, bayilik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında bayilik sözleşmesinin varlığı, davalı bayi tarafından sözleşmenin feshedilmiş olduğu konularında herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, mahkemece incelemenin eksik yapılıp yapılmadığı, davacının cezai şart alacak talebinin yerinde olup olmadığı ve kararın usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığına dairdir. Dosya kapsamından, taraflar arasında 20.06.2013 tarihinde bayilik sözleşmesi düzenlendiği, davalı şirketin bayi olarak yer aldığı, sözleşmenin 1.maddesinde bayinin münhasıran kullanım hakkına haiz olduğu, Manisa ili Salihli ilçesinde 7 parsel sayılı kayıtlı gayrimenkul üzerinde kurulu bulunan akaryakıt istasyonunda davacının sözleşme hükümleri çerçevesinde tevdi ettiği, işleticilik hakkına istinaden davacıdan satın alacağı, petrol ürünlerini ve davacının öngöreceği diğer malları kendi nam ve hesabına iştigal etmek suretiyle faaliyette bulunmayı taahhüt ettiği hususlarına yer verildiği, 4.madde de iş bu standart bayilik sözleşmesinin imza tarihinden itibaren başlamak ve 5 yıl süreyle geçerli olmak üzere imzalandığı, 12. Madde de bayinin sözleşmenin bitiminde veya süresi dolmadan fesih edilmesi halinde davacı tarafından bayilik süresince geçerli olmak üzere kullanımına izin verilen ticari marka ve renklerin kullanılmasına derhal son verileceği, 33.maddesinde bayinin sözleşmedeki hak, yükümlülük ve yetkilerini davacının yazılı izni olmadıkça kısmen veya tamamen başkasına devir veya temlik edemeyeceği, ortak alamayacağı, davacının iş bu sözleşme ve eklerine haklı nedenle feshetmek hakkının bulunduğunu bu durumda taraflar arasında imzalanan çerçeve protokolünün anlaşmanın sona ermesine ve cezaı şarta ilişkin hükümlerinin uygulanacağını, cezaı şarta ilaveten ve herhangi bir mahsup yapılmaksızın davacının zarar ziyan satış kaybından dolayı maruz kaldığı kar kaybının peşinen tazmin edeceklerini kabul ve taahhüt ettiğini belirtildiğini, bayilik protokolünün 12. Maddesinde ise protokol hükümlerinin ihlali başlığı ile bayinin iş bu protokolün ve/veya standart bayilik anlaşması taahhütlerinin mevzuatın herhangi bir hükmünün kısmen veya tamamen ihlal ettiği, davacıdan satın aldığı ürün bedellerini ve hizmet bedellerini vadesinde ödemediği takdirde davacının iş bu anlaşmaya haklı nedenle fesih hakkını haiz olduğunu kabul ettiğini , 12/C bendinde davacıya standart bayilik anlaşmasından kaynaklanan tüm hakları ve diğer cezayı şartları talep hakları saklı kalmak kaydıyla fesih tarihinde 100.000,00 USD miktarında cezaı şartın ifa tarihinde uygulanmakta olan TC. Merkez Bankası döviz kuru satış kuru üzerinden hesaplanacak TL olarak ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği hükümlerine yer verildiği, davacının Alaşehir … Noterliğinde düzenlenen 27.11.2015 tarihli ihtarname ile davacı ile yapılan standart otogaz bayilik sözleşmesini istasyonun bulunduğu lokasyondaki ağır rekabet koşulları sebebiyle satışların çok az olması ve zarar etmesi gerekçesiyle LPG/OTOGAZ satıcılığı ve bayiliği işini tamamen bıraktığını akaryakıt sektöründen çıktığını belirterek sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiğini bildirdiği, davacı şirket ile dava dışı … A.Ş. vekili tarafından Beyoğlu … Noterliğinde düzenlenen 21.04.2016 tarihili ihtarname ile bayilik sözleşmesinin süresinden önce feshedilmiş olması sebebiyle 100.000,00 USD tutarındaki cezaı şartın 7 gün içinde ödenmesini talep ettiği aksi takdirde yasal takibe başlanacağının belirtildiği, davalı tarafça Bornova … Noterliğinde düzenlenen 13.06.2016 cevabı ihtarnamede talep edilen tutarın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirttiği ve davacının iş bu davayı açmış olduğu anlaşılmıştır. 25.12.2017 tarihli bilirkişi heyet raporunda; davacı tarafın sözleşme feshinden dolayı (fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak üzere) davalı yandan 10.000 USD karşılığı 29.330,00 TL tazminat tahsil etmek gayesi ile işbu davayı ikame ettiği, davalı tarafın cevap dilekçesinde, özellikle 24.11.2015 tarihinde … uçağının düşürülmesi sonrası ortaya çıkan kriz ve ambargolardan dolayı etkilenme halinden bahsettiği ve feshi bu sebebe dayandırdığı, davacının … ve …’e keşide etmiş olduğu 27.11.2015 tarihli noter ihtarları incelendiğinde ise sözleşmenin istasyonun bulunduğu lokasyondaki ağır rekabet koşulları sebebiyle satışlarının çok az olması ve zarar etmesinden dolayı ‘sözleşmeleri tek taraflı olarak fesih ettiğini ihtar ettiği, davalı tarafın ticari defterleri ve dayanak gelir vergisi beyannamesi ekindeki mali tabloların incelendiği, incelenen mali tabloların 2013, 2014 ve 2015 seneleri ile sınırlı olduğu, davalının dilekçesindeki iddialarında Rus uçağının düşürülmesi sebebiyle meydana gelen kriz ve ambargonun mali tablolar üzerindeki etkisini, sözleşmenin 27.11.2015 tarihinde fesih edildiği için tespit etmenin mümkün olmayacağı, ancak bu tarihe kadar davalının mali tabloları incelendiğinde, mali tablolardaki değişim gözetildiğinde, « 2014 senesinde satışlardaki artışın %18 ve 2015 senesinde satışlardaki artışın %1 olduğu, « Brüt satış karlılığının 2014 senesinde % 75 artmış ve 2015 senesinde 7 azaldığı « Şirketin 2013 senesinde 37.394,28 TL kar, 2014 senesinde 159,188,74 TL kar etmişken, 2015 senesinde -132.675,11 TL zarar ettiği, zarar sebebinin ‘ 158.812,13 TL diğer olağandışı gider ve zararlar olduğu, (esas faaliyet konusu ile ilgili olmadığı, « brüt karlılık tutarlarının 2013 senesinde 241.940,30 TL, 2014 senesinde 424.296,54 TL ve 2015 senesinde 394.,409,30 TL olduğu, faaliyet karlılık tutarlarının 2013 senesinde 33.127,70 TL, 2014 senesinde 159.237,22 TL ve 2015 senesinde 26.136,93 TL olduğu, sonuç olarak; davalının mali tablolarında, iddia ettiği gibi zararın mevcut olmadığı, 2013, 2014 ve 2015 senelerinde 1.060.646,14 TL brüt satış karı ve 218.501,85 TL faaliyet karının mevcut olduğu, Rus uçağının düşürülmesi tarihinin 24.11.2015 olup, sözleşmenin fesih edildiği tarih 27.11.2015 olduğu, Rusya ile Türkiye arasında oluşan kriz ve ambargo ortamının işbu sözleşme kapsamında devam eden satışları ne kadar etkilediğine ilişkin incelemenin sözleşmenin feshinin hemen gerçekleştiği için yapılamadığı, davalı tarafından, sınır ihlali gerekçesiyle söz konusu uçağın 24.11.2015 tarihinde düşürülmesinden 3 gün sonra 27.11.2015 tarihinde satışın ciddi anlamda düşmesi nedeniyle işbu sözleşmenin tek taraflı olarak feshettiğini davacı yana ihtarname ile bildirdiği, söz konusu uçağın düşürülmesi olayının cereyan etmesinden sonra normal çalışma düzenine kavuşulup kavuşulmayacağını görmeden, etkilerinin bitip bitmeyeceğini beklemeden hemen işbu sözleşmenin tek taraflı olarak feshedilmesinin, dolayısıyla bunun bir mücbir sebep olayı olmasının kabul edilmemesi gerektiği, kaldı ki; bu olay sonrası davalı (Bayii) bu ekonomik sıkıntıların giderilmesi adına işbu protokol ve bayilik sözleşmesi hükümlerini gözden geçirilip gerekli düzenlemeleri yapmaları adına davacı yana bir teklifte bulunması gerekeceği, ne var ki; davalı yanın bu konuda davacı yana herhangi bir teklifte bulunduğuna ilişkin bir bilgi ve belgeye dosyada rastlanılmadığı, bu nedenle , iş bu protokol ve bayilik sözleşmesi hükümleri çerçevesinde dava konusu cezai şart bedelinin davacı tarafından talep edilmesinin kabulü gerektiği kanaati belirtilmiştir. Davacı vekili bilirkişi raporuna karşı yazılı beyanında, raporda dava konusu cezayı şart taleplerinin haklılığının sabit hale geldiğini, aleyhe hususları kabul etmediklerini belirtmiştir. Davalı vekili bilirkişi raporuna karşı itiraz etmiştir. 10.08.2018 ilk bilirkişi raporunda dosyanın şu haliyle 35.000 USD cezai şartın olumsuz etkisinin sınırlı kalacağı yönünde kanaate sahip olunmadığı, mahkemenin hesaplanmasını talep etmiş olduğu 10.000,00 USD cezal şart bedelinin şirketin ekonomik yönünden mahvına neden olmayacağı kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Bilirkişi heyetinin 07.01.2019 tarihli ikinci ek bilirkişi raporunda; dosyanın şu haliyle 35.000 USD cezai şartlın olumsuz etkisinin sınırlı kalacağı yönünde kanaate sahip olunmadığı, mahkemenin hesaplanmasını talep etmiş olduğu 10.000 USD cezai şart bedelinin şirketin ekonomik yönden mahvına neden olmayacağı kanaatine varıldığı, neticede, önceki ek raporu değiştirecek bir değerlendirmenin söz konusu olmadığı belirtilmiştir. Mahkemece bilirkişi raporlarına göre, sözleşmede belirtilen cezai şart alacağının davalının ekonomik mahvına neden olabileceği gerekçesiyle cezai şart talebinin ıslah dilekçesi de dikkate alınarak kabulüne karar verilmiştir.Taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin davalı bayi tarafından tek taraflı olarak sözleşme süresinden önce feshedilmiş olduğu tartışmasızdır. Davalı savunmasında sözleşmenin feshinin haklı sebebe dayalı olduğunu, bunun sebebinin ise 24.11.2015 tarihinde Rus uçağının düşürülmesi sonrasında ortaya çıkan kriz ve ambargolar ile ekonomik sıkıntılar olduğunu, akaryakıt sektöründen tamamen çıkmak üzere feshettiğini belirtmiştir. Ne var ki tarafların kabulünde olduğu üzere, Rus uçağının düşürülmüş olduğunun ekonomik sıkıntılara yol açtığı kabul edilse dahi davalı tarafça sözleşmenin fesih tarihi 27.11.2015 olup söz konusu olaydan üç gün sonrasındadır. Bir işletmedeki iktisadi anlamda sonuçları üç günlük verilere göre tespit ve analiz etmek mümkün değildir. Bu sebeple davalı tarafın bunu gerekçe yaparak sözleşmeyi feshetmiş olmasının haklı fesih sebebi olarak kabulü mümkün görülmemiştir. Diğer taraftan, davalı bayinin ticari merkezi Manisa İli Salihli İlçesi olmakla birlikte davalı tarafça bilirkişinin raporunu düzenlemiş olduğu inceleme günü defter ve belgelerine bilirkişi incelemesine sunmuştur. Her ne kadar Manisa ili Salihli ilçesinde bulunan davalı şirketin ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi amacıyla bulunduğu yer mahkemesine talimat yazılarak incelemenin gerçekleştirilmesi gerekmekte ise de öncelikle belirtildiği şekilde bilirkişi asıl raporunun düzenlendiği tarihte davalı defter ve belgeleri bilirkişi incelemesine sunmuş ve incelenmiştir. Diğer taraftan feshin haklılığına dayanak yapılan olay ile fesih tarihi arasında üç günlük sürenin geçmiş bulunması, üç günlük süre içerisinde işletmenin kâr zarar hesabının yapılamayacağı ve en önemlisi de tarafların itirazında olmayan sözleşme hükümlerinde cezayı şart alacağının belirli olması ve taraflar arasında ticari defter ve kayıtlarının incelenmesinin gerektirir başkaca alacak borç ilişkisinin bulunmaması nedeniyle davalının ek rapor düzenlenmesi için şirket merkezinin bulunduğu yere talimat yazılmadığına dair istinaf nedenleri iş bu somut olayda yerinde görülmemiştir. Mahkemece taraf delillerinin incelenmesi neticesinde tarafların serbest iradesiyle belirlemiş oldukları sözleşmede yer alan cezai şart alacağının bir kısmının davacı tarafça talep edilmesi ve davalı tarafın ekonomik mahvı da düşünülerek karar verilmiş olmasında isabetsizlik görülmemiştir. Cezai şart sözleşmede 100.000,00 USD belirlenmiş iken mahkemece talep gibi 35.000,00 USD cezai şart alacağının tahsiline karar verilmiştir. Davalı tarafça sözleşme haksız yere feshedilmiş olduğundan sözleşmede belirlenen cezai şart alacağından sorumlu olması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırılık görülmemiş, davalının istinaf nedenlerinin reddi gerekmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye irat kaydına; bakiye 5.207,50 TL nispi istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine,6-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davanın esası bakımından oy birliğiyle, davalı taraftan alınması gereken nispi istinaf karar harcı yönünden Üye Hâkim …’nun karşı oyuyla ve oy çokluğuyla, kesin olarak karar verildi. 09.03.2023
KANUN YOLU:HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.
KARŞI OY: Nisbi harca tabi olan davalarda, özellikle 492 sayılı Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat, ulusal ve uluslararası yargı kararları kapsamında, ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf kanun yoluna başvuran davalıdan başvuru aşamasında ve istinaf başvurusunda nisbi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiği kanaati nedeniyle, çoğunluğun nisbi harç alınmasına dair görüşüne katılmadığımı ve hükmün ilgili bentlerine muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.